E
Çevrimdışı
Kafkasya Mücahidleri ve Kafkasya Emirliğine Dair
Destek ve İftihar Beyanatı
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Tevhidi destekleyenleri şereflendiren, şirki yayanları alçaltan Allah’a hamd olsun…
Salat ve selam; muvahhidlerin imamı, mücahidlerin önderi, Allah’tan başkasına ibadet edilmemesi ve insanları kula kulluktan kurtarmak için kitap ve demir ile gönderilen Peygamber’in üzerine olsun…
Tabarani’nin rivayet ettiğine göre O, (s.a.v) şöyle buyuruyor:
“Hediyeyi, hediye olduğu müddetçe kabul edin. Fakat o, dinde bir rüşvet olursa almayın. Ve kitap nereye giderse siz de oraya gidin. Muhakkak ki kitap ve sultan (egemenlik ve güç), ayrılacaklar. O zaman siz kitaptan ayrılmayın. Muhakkak, sizin üzerinize öyle emirler gelecek ki, sizin için yapmadıklarını kendileri için yapacaklar. Eğer onlara itaat etmezseniz sizi öldürürler; itaat ederseniz sizi saptırırlar.” Oradakiler sordu: “Ey Allah’ın Resulü! O zaman ne yapacağız?” O, (s.a.v) şöyle cevapladı: “İsa bin Meryem’in havarilerinin yaptıklarını… Onlar testereyle doğrandılar ve ağaç kütükleriyle taşındılar. Allah’a itaat ederek ölmek, Allah’a isyan ederek yaşamaktan iyidir.”
Bunun ardından; İçindeki tüm grupların tevhid sancağı altında ve Emir Dokka Ebu Osman’ın (Allah O’nu korusun) liderliğinde birleştiği Kafkasya İslam Emirliği’nin kuruluşunun üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti. O, (Dokka Ebu Osman) şöyle diyordu: “Biz, Yüce ve Kadir olan Allah’ın kanununa -Şeriata- göre yaşama hakkımız için savaşıyoruz. İnsanlar, Putin ve Surhov’un yazdığı kanunlara göre yaşamasınlar diye… İşte bunlar, bizim sloganlarımızdır.”
Düşmanlarıyla kıyaslandığında zayıf kaynak ve imkânlara sahip olmalarına, karşı karşıya kaldıkları ağır baskılara ve düşmanın kural tanımaz bir savaş sürdürmesine rağmen menheçlerinin saflığından, bildirilerin netliğinden, liderliğin ayrıcalığından, tevhide karşı sadakatlerinden ve hiçbir sapkınlığa düşmeyişlerinden dolayı oradaki mücahid kardeşlerimizin ve emirliğin haberlerine bakanların gözleri parlayacaktır. Onların düşmanları, öylesine adi ve alçak bir düşmandır ki; mücahidlerin akrabalarını, kardeşlerini, analarını, babalarını gece gündüz takip ederler, evlerini yakarlar ve mallarına zarar verirler. Onların mücahidlerle olan savaşlarındaki sinsilik, tüm beldelerdeki mücahidlerin savaştığının tamamen aynısı; ve bu diyardaki nifak da Kafkasya’daki nifakın aynısı…
Kafkasya’daki kardeşlerimizden bazıları bana Medekhali, Cehmiye ve Mürcie benzeri insanların, Ruslar’ın yanında sofilerden bile daha popüler olmaya başladığını anlattılar. Öyle ki; şu zamanlarda onları övdüklerini, dini pozisyonlara atadıklarını; onların destekçilerini, arkadaşlarını ve hamilerini, eskiden kendilerini dini pozisyonlara atadıkları sofilerden bile daha faydalı bulduklarını görürsünüz.
Kardeşlerden birinin bana anlattığına göre O’nun kardeşlerinden birisi, Arap ülkelerinin birinde dini eğitimini tamamlayıp Kafkasya’daki ailesinin yanına dönmesinin ardından FSB tarafından davet edilmiş. O’na dağlardaki mücahidlere katılmayıp evinde, ailesinin yanında sessiz ve sakin bir hayat sürmesi için dini görevler ve seçenekler önermişler. Aralarındaki görüşmede, Mürcie ve Cehmiyye itikatlı kişileri övüp O’na demişler ki: “Neden siz de Suudi şeyhleri gibi olmuyorsunuz? Onlar yöneticilere itaat ediyor ve rejime muhalefet etmiyorlar.”
Sevinin ey Mürcie ve Cehmiyye şeyhleri! Ateist Ruslar bile sizden memnun! Öyle ki insanları, sizin yolunuzu ve yaklaşımınızı benimsemeye zorluyorlar. Bu konu, Nadir bin Şumeyl’in geçmişte söylediğinden başka bir şey değil: “Mürcienin yöntemi, yöneticileri memnun eder.” Artık ateistler ve tağutlar tarafından bile hoşlanılan bir din haline geldi…
Kafkasya’daki mücahidlerden bazıları da bana, az sayıdaki sözde ‘Müslüman Kardeşlerin de’ mücahidlerin temiz sancağına karşı durduğunu; Afganistan’dan Irak’a, Somali’den Gazze’ye tüm sözde ‘Müslüman Kardeşlerin’ yaptığı gibi onları terk ettiklerini anlattı. Aralarında, geçmişte mücahidleri destekleyenlerin de olduğu bu grup, mücahidlerin tek sancak altında birlikteliklerini ve mübarek emirliklerini ilan ettikleri zaman tüm desteklerini kesmede yarış etmişler…
Batıya önem atfeden, onların baskılarına ve demokrasilerine boyun eğen insanların akli yaklaşımları aynıdır. Mücahidlere kara çalarlar, yüzeysellikle suçlarlar, onları toprakları üzerinde İslam emirliğini ilan etmede acelecilikle itham ederler… Onlar, burada olduğu gibi orada da mevcutlar...
Bu sebepten dolayı, Gazze’den ulaşmış olan ve bazı pratik nedenlerden dolayı beni bundan uzak tutmaya çalışan mesajlara rağmen birçok kez Hamas konusundan yüz çevirmeyi ve onu arkama atmayı denedim. Yine de Hamas’ın şüphelerine ve kardeşlerimize yönelik suçlamalarına detaylı yanıtlar verdim. Kendi niyetime karşın Gazze’de Şeriatın işlevsizliği konusundaki belirsizlik hakkında yorum yapmayı kendim için zorunlu hissettim. Bu belirsizlik; insanların Kafkasya’daki mücahidleri, İslam Emirliği’nin deklarasyonu nedeniyle kınamalarının sebebidir. Ve bu belirsizlik; Irak, Somali ve Gazze’deki kardeşlerimizin de benzer şekilde kınanmalarının sebebinin aynısıdır…
Bu nedenle, bu konunun üzerinde düşünmek ve mücahid kardeşlerimizin buna ilişkin duruşlarını incelemek için önemli bir ara olmak zorundadır. Bizim için yeterli olanın ne olduğu ve bu bölgedeki mücahidlere yönelik muhalefetin ıvır zıvır söylemlerini çürütmedeki susuzluğumu giderecek olanın ne olacağı, Kafkasya Emirliği’ndeki yüksek mahkemenin Ahmed Zakayev’e yönelik ilmi araştırmasından bazı ayrıntılardır. Bu araştırma, Dokka Umarov tarafından Kafkasya Emirliği Şeriat Mahkemelerinin başkanı olarak atanan, aziz kardeşim ve gözümüzün aydınlığı Ebu İmran Seyfullah Anzor bin Eldar Astemir tarafından yürütüldü.
Zakayev, yıllar evvel batıya yerleşti. Ve sizin de bildiğiniz gibi O, Rusya’da aranıyordu. Çünkü önceden Çeçen direnişinin liderleri arasındaydı; fakat yaralandı ve tedavi için yurtdışına gönderildi. Ancak batıda tedavi olan şey yalnızca Zakayev’in yaraları değildi. Batılılar, özel yöntemleriyle O’nun zihnini de iyice tedavi ettiler(!) ve beynini yıkadılar. Birdenbire şunu ifade etmeye başladı: Çeçen devleti, BM tarafından tanınmaksızın bağımsız olamaz. Ayrıca bu tanınmayı sağlamak için yasallığını parlamento tarafından anayasa ve kanunlarda belirtilen Çeçen halkının çoğunluğunun isteğinden alan meşru bir devlet olmak zorunda olduğunu ekledi. O, yönetimde Şeriatı esas almanın tüm dünyaya düşmanlık ilan etmek anlamına geldiğini ve bu durumun Çeçen halkının felaketine neden olacağını iddia etti.
O’nun şüphelerine bakarak diyebiliriz ki; onlar da ülkelerimizdeki geveleyenlerin ve bozguna uğramışların aynısı…
Zakayev, onların seçimlerini kendine, oynaması için rol olarak görüyor. O, önceden Rusya’ya karşı bir savaşçıydı ve savaşta yaralandı. Fakat düşmanlar, kendi kuklalarını kurnazlıkla nasıl seçeceklerini iyi biliyorlar... Zakayev, eski Çeçen parlamentosundan kimi halen aktif, kimiyse aktif olmayan üyelerle irtibata sahip. Batı ülkelerine yerleşen 12 temsilci vardı. Bazıları O’nunla birlik oldu ve onların arasında parlamento başkanı Zhaloudi Saralyapov da vardı. Sonra onlar, telefon üzerinden seçim(!) yaptıklarını ve O’nu (Zakayev’i) Çeçen İçkerya Cumhuriyeti’nin başbakanı olarak atadıklarını ilan ettiler!
Ben derim ki: Bu komedi, özellikle Kafkasya mücahidlerinin emiri Dokka Umarov’un tüm insan yapımı kanunlardan ve “cumhuriyet” isimli bir devletten bağımsızlığını deklare ettiği “Kafkasya Emirliği Bildirisinin” ardından meydana geldi. O, Kafkasya’nın ve mücahidlerin hakimiyeti altındaki tüm bölgelerin, Kafkasya Emirliği’nin birer vilayeti olduğunu ilan etti. Dokka Umarov ayrıca, “Başkan” olarak anılmayı reddetti ve kendisinin Kafkasya’nın emiri ve Çeçenya’nın valisi olduğunu bildirdi. Kafkasya’nın tüm mücahidleri, Emir Abdülhalim Sadullayev’in şehadetinin ardından O’na emir olarak biat edip emirliğini tasvip ederek destek vermişlerdi.
Zakayev ise yalnızca Dokka Umarov’u kabul etmemekle kalmadı; bir de onları Çeçenya’nın demokratik hükümetine ihanetle suçladı. Mücahidlerin emirini, mücahidlerin eliyle Çeçen devletini yıkmaya muktedir olan FSB’nin ajanı olmakla suçladı!
Çünkü O’nun iddiasına göre Çeçen devleti, BM’nin tanıması olmaksızın bağımsız olamazdı. Ayrıca bu tanınmanın kazanılması için, meşruiyetini parlamento tarafından belirtilen kanun ve anayasada gösterildiği şekilde Çeçen halkının çoğunluğunun isteğinden alan yasal (!) bir devletin var olması gerekliydi.
Yine Zakayev, Şeriat ilan etmenin tüm dünyaya düşmanlık ilan etmek manasına geldiğini ve bunun, Çeçen halkıyla beraber Çeçenistan meselesinin yok edilmesine neden olacağını düşünüyordu. O yine Rusya’nın, Müslümanların Şeriat yönetimi arzusunu, Çeçen halkını bağımsızlıktan engellemek için kullandığını ve onları “Uluslar arası terörizm” arasına katmak suretiyle bu halkı yok etmeyi kolaylaştırdığını iddia da iddia etti.
Zakayev bunun için Dokka Umarov’un Kafkasya Emirliği’ni reddetti ve Kafkasya’nın tüm savaşçılarını, “Çeçenistan Parlamentosuna” itaat etmeye davet etti.
Bu ahmak (Zakayev), Peygamberimizin (s.a.v) düşmanların saldırılarını durdurmak için kafirlere ve münafıklara karşı zorunlu kıldığı Şer’i cihadı, mücahidlerin terk etmelerini istiyor. O, mücahidlerin dağlarda ve ormanlardaki hatlarını bırakıp cihadlarını anayasaya ve parlamenter yapıya uygun olarak tamamlamaları için “mücahitler parlamentosuna (!)” katılmalarını istiyor ki böylece batının ateist kurumları onlardan razı olsun. O, ülkesinin tanınması için yalvarıyor ve uluslararası meşruiyet bahşetmeleri için doğudaki ve batıdaki tağutların bozulmuş mevcudiyetlerinden hiçbir farkı olmadığını göstermek suretiyle onlara karşı son derece nazik olmaya çalışıyor.
Kafkasya Emirliği Şer’i kadısı değerli kardeşimiz Ebu İmran, Zakayev davası üzerinde çalışıp yakından inceleyerek bu davayı, Şeriat hükümleri mukabilinde anlayışlı ve objektif bir şekilde araştırdı. Ve ardından 29/05/1430 (hicri) tarihinde “Kafkasya Emirliği Yüksek Şeriat Mahkemeleri” adına Ahmed Zakayev hakkındaki karara ilişkin soruşturmanın dini-ilmi kısmı olan değerli bir araştırma makalesi yayımladı.
Mahkemenin kararı, soruşturmanın bu bölümü temelinde yayımlandı ve Zakayev’in bir mürted olduğu ilan edildi. Ve eğer yakalanmadan evvel tevbe etmezse öldürülmesi emredildi!
Derim ki; o diyardaki kardeşlerimiz, İslami bilgi ve kavrayış yönünden berraklık ve olgunluk safhasına ulaşmışlar. Bu da demektir ki; o diyardaki cihad hakkında inşallah Müslümanlara müthiş güzel haberler getirecekler...
Yeryüzündeki cihadi hareketlerin çoğunun, bugünlerde böyle derslere ve örneklere ihtiyaçları var. Bunların üzerinde durmaları, düşünmeleri ve bunlardan ders çıkarmaları gerekiyor.
Bugünlerde birçok popüler figür, gün ışığı gibi alenen Ahmed Zakayev’in söylediklerinin aynısını söylüyor. Ve O, ne için çabalıyorsa onlar da aynısı için çabalıyorlar.
Bizim aramızda O’nun gibileri çoktur. Şeyh Şerif’in, Meşal’in, Heniyye’nin bildirileri de Zakayev’in bildirilerinin hemen hemen aynısı değil mi? Hatta bazıları, Zakayev’in söylediklerinden ve yaptıklarından daha kırıcı ve daha zararlı şeyler yaptılar ve söylediler. Unutamayız ki O, diğerlerinden bazılarının savaştığı gibi savaştı, onlardan bazılarının yaralandığı gibi yaralandı ve onların zorlandığı gibi O da göçe zorlandı. Bu yüzden onlardan hiçbiri, O’ndan daha imtiyazlı değildir.
Yeryüzünün her parçasında aynı tablo vuku buluyor ve her hizbin varislerinin, her yerde seleflerinin miraslarını taşıdıklarını görürsünüz. Bir tarafta İmam Ahmed, ibni Teymiyye ve onların takipçilerinden olan peygamber varisi imanlı İslam alimlerinin varislerini ve Halid, Sa’d, Ebu Ubeyde, Kaka’a gibi fatih liderleri ve destekçi mücahidleri; öbür tarafta ise Firavun, Haman, Karun, Ebu Cehil, Ebu Leheb, Ukbe bin Ebi Muayt gibi küfrün önderleri ve onların putlarını görürsünüz. Aynı şekilde ibni Sebe, ibni Selül, et-Tusi, el-Alkami gibi münafıkların varislerini de görürsünüz. Yine cehennem kapısında davet edenler arasında dalalet ehli toplulukların varislerini görürsünüz. Ve ayrıca cennetin kapısında bekleyenler arasında, Hak ehli toplulukların varislerini görürsünüz. Pazarlar kurulur ve anlaşmalar imzalanır. Orada kendini Allah’a satıp O’nun rızası için çabalayanlar vardır. Ve de Allah’a, Resulüne ve Müminlere ihanet edenler vardır. Herkes, selefinin yolunu takip eder: “… ve Rabbiniz, kimin yolunun hak olduğunu en iyi bilendir.”
Bu yüzden Kafkasya mücahidlerine ve onların birleşik emirliklerine saygımı, desteğimi ve bağlılığımı ifade etmek, benim için büyük bir sevinçtir. Bundan başka, bu erkeklere saygı ve övgüler sunarım. Değerli kardeşim, İslami yargıç ve emir Seyfullah Ebu İmran Anzor bin Eldar Astemirov (Allah O’nu korusun) adına bir makaleden önce bu pozisyondan bahsedilmesi de büyük bir onurdur. Bundaki amacım onun sözlerinin, görüşlerinin, bildirilerinin ve reddiyelerinin seviyesini teşhis etmektir. Hiç şüphesiz o, mücahidler arasındaki takipçileri için bir örnektir. Allah onları şereflendirsin ve dini onlarla muzaffer eylesin!
Bundan sonra herkes cihadın terimleri içinde bu makul, ciddi ve ayırt edici konuşmayı, bu grupların liderlerinin, müftülerinin, şeyhlerinin ve profesörlerinin İslam’a atfedilen konuşmalarıyla karşılaştırmak ister.
Herkes, birçok imanlı gencin, daha yakın veya kendi ülkelerine bitişik cepheleri bırakıp yeryüzünün farklı yerlerindeki mücahidlere ve cihada destek vermek amacıyla uzak diyarlara gidişinin sebeplerini bilmek zorundadır.
Destek ve İftihar Beyanatı
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Tevhidi destekleyenleri şereflendiren, şirki yayanları alçaltan Allah’a hamd olsun…
Salat ve selam; muvahhidlerin imamı, mücahidlerin önderi, Allah’tan başkasına ibadet edilmemesi ve insanları kula kulluktan kurtarmak için kitap ve demir ile gönderilen Peygamber’in üzerine olsun…
Tabarani’nin rivayet ettiğine göre O, (s.a.v) şöyle buyuruyor:
“Hediyeyi, hediye olduğu müddetçe kabul edin. Fakat o, dinde bir rüşvet olursa almayın. Ve kitap nereye giderse siz de oraya gidin. Muhakkak ki kitap ve sultan (egemenlik ve güç), ayrılacaklar. O zaman siz kitaptan ayrılmayın. Muhakkak, sizin üzerinize öyle emirler gelecek ki, sizin için yapmadıklarını kendileri için yapacaklar. Eğer onlara itaat etmezseniz sizi öldürürler; itaat ederseniz sizi saptırırlar.” Oradakiler sordu: “Ey Allah’ın Resulü! O zaman ne yapacağız?” O, (s.a.v) şöyle cevapladı: “İsa bin Meryem’in havarilerinin yaptıklarını… Onlar testereyle doğrandılar ve ağaç kütükleriyle taşındılar. Allah’a itaat ederek ölmek, Allah’a isyan ederek yaşamaktan iyidir.”
Bunun ardından; İçindeki tüm grupların tevhid sancağı altında ve Emir Dokka Ebu Osman’ın (Allah O’nu korusun) liderliğinde birleştiği Kafkasya İslam Emirliği’nin kuruluşunun üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti. O, (Dokka Ebu Osman) şöyle diyordu: “Biz, Yüce ve Kadir olan Allah’ın kanununa -Şeriata- göre yaşama hakkımız için savaşıyoruz. İnsanlar, Putin ve Surhov’un yazdığı kanunlara göre yaşamasınlar diye… İşte bunlar, bizim sloganlarımızdır.”
Düşmanlarıyla kıyaslandığında zayıf kaynak ve imkânlara sahip olmalarına, karşı karşıya kaldıkları ağır baskılara ve düşmanın kural tanımaz bir savaş sürdürmesine rağmen menheçlerinin saflığından, bildirilerin netliğinden, liderliğin ayrıcalığından, tevhide karşı sadakatlerinden ve hiçbir sapkınlığa düşmeyişlerinden dolayı oradaki mücahid kardeşlerimizin ve emirliğin haberlerine bakanların gözleri parlayacaktır. Onların düşmanları, öylesine adi ve alçak bir düşmandır ki; mücahidlerin akrabalarını, kardeşlerini, analarını, babalarını gece gündüz takip ederler, evlerini yakarlar ve mallarına zarar verirler. Onların mücahidlerle olan savaşlarındaki sinsilik, tüm beldelerdeki mücahidlerin savaştığının tamamen aynısı; ve bu diyardaki nifak da Kafkasya’daki nifakın aynısı…
Kafkasya’daki kardeşlerimizden bazıları bana Medekhali, Cehmiye ve Mürcie benzeri insanların, Ruslar’ın yanında sofilerden bile daha popüler olmaya başladığını anlattılar. Öyle ki; şu zamanlarda onları övdüklerini, dini pozisyonlara atadıklarını; onların destekçilerini, arkadaşlarını ve hamilerini, eskiden kendilerini dini pozisyonlara atadıkları sofilerden bile daha faydalı bulduklarını görürsünüz.
Kardeşlerden birinin bana anlattığına göre O’nun kardeşlerinden birisi, Arap ülkelerinin birinde dini eğitimini tamamlayıp Kafkasya’daki ailesinin yanına dönmesinin ardından FSB tarafından davet edilmiş. O’na dağlardaki mücahidlere katılmayıp evinde, ailesinin yanında sessiz ve sakin bir hayat sürmesi için dini görevler ve seçenekler önermişler. Aralarındaki görüşmede, Mürcie ve Cehmiyye itikatlı kişileri övüp O’na demişler ki: “Neden siz de Suudi şeyhleri gibi olmuyorsunuz? Onlar yöneticilere itaat ediyor ve rejime muhalefet etmiyorlar.”
Sevinin ey Mürcie ve Cehmiyye şeyhleri! Ateist Ruslar bile sizden memnun! Öyle ki insanları, sizin yolunuzu ve yaklaşımınızı benimsemeye zorluyorlar. Bu konu, Nadir bin Şumeyl’in geçmişte söylediğinden başka bir şey değil: “Mürcienin yöntemi, yöneticileri memnun eder.” Artık ateistler ve tağutlar tarafından bile hoşlanılan bir din haline geldi…
Kafkasya’daki mücahidlerden bazıları da bana, az sayıdaki sözde ‘Müslüman Kardeşlerin de’ mücahidlerin temiz sancağına karşı durduğunu; Afganistan’dan Irak’a, Somali’den Gazze’ye tüm sözde ‘Müslüman Kardeşlerin’ yaptığı gibi onları terk ettiklerini anlattı. Aralarında, geçmişte mücahidleri destekleyenlerin de olduğu bu grup, mücahidlerin tek sancak altında birlikteliklerini ve mübarek emirliklerini ilan ettikleri zaman tüm desteklerini kesmede yarış etmişler…
Batıya önem atfeden, onların baskılarına ve demokrasilerine boyun eğen insanların akli yaklaşımları aynıdır. Mücahidlere kara çalarlar, yüzeysellikle suçlarlar, onları toprakları üzerinde İslam emirliğini ilan etmede acelecilikle itham ederler… Onlar, burada olduğu gibi orada da mevcutlar...
Bu sebepten dolayı, Gazze’den ulaşmış olan ve bazı pratik nedenlerden dolayı beni bundan uzak tutmaya çalışan mesajlara rağmen birçok kez Hamas konusundan yüz çevirmeyi ve onu arkama atmayı denedim. Yine de Hamas’ın şüphelerine ve kardeşlerimize yönelik suçlamalarına detaylı yanıtlar verdim. Kendi niyetime karşın Gazze’de Şeriatın işlevsizliği konusundaki belirsizlik hakkında yorum yapmayı kendim için zorunlu hissettim. Bu belirsizlik; insanların Kafkasya’daki mücahidleri, İslam Emirliği’nin deklarasyonu nedeniyle kınamalarının sebebidir. Ve bu belirsizlik; Irak, Somali ve Gazze’deki kardeşlerimizin de benzer şekilde kınanmalarının sebebinin aynısıdır…
Bu nedenle, bu konunun üzerinde düşünmek ve mücahid kardeşlerimizin buna ilişkin duruşlarını incelemek için önemli bir ara olmak zorundadır. Bizim için yeterli olanın ne olduğu ve bu bölgedeki mücahidlere yönelik muhalefetin ıvır zıvır söylemlerini çürütmedeki susuzluğumu giderecek olanın ne olacağı, Kafkasya Emirliği’ndeki yüksek mahkemenin Ahmed Zakayev’e yönelik ilmi araştırmasından bazı ayrıntılardır. Bu araştırma, Dokka Umarov tarafından Kafkasya Emirliği Şeriat Mahkemelerinin başkanı olarak atanan, aziz kardeşim ve gözümüzün aydınlığı Ebu İmran Seyfullah Anzor bin Eldar Astemir tarafından yürütüldü.
Zakayev, yıllar evvel batıya yerleşti. Ve sizin de bildiğiniz gibi O, Rusya’da aranıyordu. Çünkü önceden Çeçen direnişinin liderleri arasındaydı; fakat yaralandı ve tedavi için yurtdışına gönderildi. Ancak batıda tedavi olan şey yalnızca Zakayev’in yaraları değildi. Batılılar, özel yöntemleriyle O’nun zihnini de iyice tedavi ettiler(!) ve beynini yıkadılar. Birdenbire şunu ifade etmeye başladı: Çeçen devleti, BM tarafından tanınmaksızın bağımsız olamaz. Ayrıca bu tanınmayı sağlamak için yasallığını parlamento tarafından anayasa ve kanunlarda belirtilen Çeçen halkının çoğunluğunun isteğinden alan meşru bir devlet olmak zorunda olduğunu ekledi. O, yönetimde Şeriatı esas almanın tüm dünyaya düşmanlık ilan etmek anlamına geldiğini ve bu durumun Çeçen halkının felaketine neden olacağını iddia etti.
O’nun şüphelerine bakarak diyebiliriz ki; onlar da ülkelerimizdeki geveleyenlerin ve bozguna uğramışların aynısı…
Zakayev, onların seçimlerini kendine, oynaması için rol olarak görüyor. O, önceden Rusya’ya karşı bir savaşçıydı ve savaşta yaralandı. Fakat düşmanlar, kendi kuklalarını kurnazlıkla nasıl seçeceklerini iyi biliyorlar... Zakayev, eski Çeçen parlamentosundan kimi halen aktif, kimiyse aktif olmayan üyelerle irtibata sahip. Batı ülkelerine yerleşen 12 temsilci vardı. Bazıları O’nunla birlik oldu ve onların arasında parlamento başkanı Zhaloudi Saralyapov da vardı. Sonra onlar, telefon üzerinden seçim(!) yaptıklarını ve O’nu (Zakayev’i) Çeçen İçkerya Cumhuriyeti’nin başbakanı olarak atadıklarını ilan ettiler!
Ben derim ki: Bu komedi, özellikle Kafkasya mücahidlerinin emiri Dokka Umarov’un tüm insan yapımı kanunlardan ve “cumhuriyet” isimli bir devletten bağımsızlığını deklare ettiği “Kafkasya Emirliği Bildirisinin” ardından meydana geldi. O, Kafkasya’nın ve mücahidlerin hakimiyeti altındaki tüm bölgelerin, Kafkasya Emirliği’nin birer vilayeti olduğunu ilan etti. Dokka Umarov ayrıca, “Başkan” olarak anılmayı reddetti ve kendisinin Kafkasya’nın emiri ve Çeçenya’nın valisi olduğunu bildirdi. Kafkasya’nın tüm mücahidleri, Emir Abdülhalim Sadullayev’in şehadetinin ardından O’na emir olarak biat edip emirliğini tasvip ederek destek vermişlerdi.
Zakayev ise yalnızca Dokka Umarov’u kabul etmemekle kalmadı; bir de onları Çeçenya’nın demokratik hükümetine ihanetle suçladı. Mücahidlerin emirini, mücahidlerin eliyle Çeçen devletini yıkmaya muktedir olan FSB’nin ajanı olmakla suçladı!
Çünkü O’nun iddiasına göre Çeçen devleti, BM’nin tanıması olmaksızın bağımsız olamazdı. Ayrıca bu tanınmanın kazanılması için, meşruiyetini parlamento tarafından belirtilen kanun ve anayasada gösterildiği şekilde Çeçen halkının çoğunluğunun isteğinden alan yasal (!) bir devletin var olması gerekliydi.
Yine Zakayev, Şeriat ilan etmenin tüm dünyaya düşmanlık ilan etmek manasına geldiğini ve bunun, Çeçen halkıyla beraber Çeçenistan meselesinin yok edilmesine neden olacağını düşünüyordu. O yine Rusya’nın, Müslümanların Şeriat yönetimi arzusunu, Çeçen halkını bağımsızlıktan engellemek için kullandığını ve onları “Uluslar arası terörizm” arasına katmak suretiyle bu halkı yok etmeyi kolaylaştırdığını iddia da iddia etti.
Zakayev bunun için Dokka Umarov’un Kafkasya Emirliği’ni reddetti ve Kafkasya’nın tüm savaşçılarını, “Çeçenistan Parlamentosuna” itaat etmeye davet etti.
Bu ahmak (Zakayev), Peygamberimizin (s.a.v) düşmanların saldırılarını durdurmak için kafirlere ve münafıklara karşı zorunlu kıldığı Şer’i cihadı, mücahidlerin terk etmelerini istiyor. O, mücahidlerin dağlarda ve ormanlardaki hatlarını bırakıp cihadlarını anayasaya ve parlamenter yapıya uygun olarak tamamlamaları için “mücahitler parlamentosuna (!)” katılmalarını istiyor ki böylece batının ateist kurumları onlardan razı olsun. O, ülkesinin tanınması için yalvarıyor ve uluslararası meşruiyet bahşetmeleri için doğudaki ve batıdaki tağutların bozulmuş mevcudiyetlerinden hiçbir farkı olmadığını göstermek suretiyle onlara karşı son derece nazik olmaya çalışıyor.
Kafkasya Emirliği Şer’i kadısı değerli kardeşimiz Ebu İmran, Zakayev davası üzerinde çalışıp yakından inceleyerek bu davayı, Şeriat hükümleri mukabilinde anlayışlı ve objektif bir şekilde araştırdı. Ve ardından 29/05/1430 (hicri) tarihinde “Kafkasya Emirliği Yüksek Şeriat Mahkemeleri” adına Ahmed Zakayev hakkındaki karara ilişkin soruşturmanın dini-ilmi kısmı olan değerli bir araştırma makalesi yayımladı.
Mahkemenin kararı, soruşturmanın bu bölümü temelinde yayımlandı ve Zakayev’in bir mürted olduğu ilan edildi. Ve eğer yakalanmadan evvel tevbe etmezse öldürülmesi emredildi!
Derim ki; o diyardaki kardeşlerimiz, İslami bilgi ve kavrayış yönünden berraklık ve olgunluk safhasına ulaşmışlar. Bu da demektir ki; o diyardaki cihad hakkında inşallah Müslümanlara müthiş güzel haberler getirecekler...
Yeryüzündeki cihadi hareketlerin çoğunun, bugünlerde böyle derslere ve örneklere ihtiyaçları var. Bunların üzerinde durmaları, düşünmeleri ve bunlardan ders çıkarmaları gerekiyor.
Bugünlerde birçok popüler figür, gün ışığı gibi alenen Ahmed Zakayev’in söylediklerinin aynısını söylüyor. Ve O, ne için çabalıyorsa onlar da aynısı için çabalıyorlar.
Bizim aramızda O’nun gibileri çoktur. Şeyh Şerif’in, Meşal’in, Heniyye’nin bildirileri de Zakayev’in bildirilerinin hemen hemen aynısı değil mi? Hatta bazıları, Zakayev’in söylediklerinden ve yaptıklarından daha kırıcı ve daha zararlı şeyler yaptılar ve söylediler. Unutamayız ki O, diğerlerinden bazılarının savaştığı gibi savaştı, onlardan bazılarının yaralandığı gibi yaralandı ve onların zorlandığı gibi O da göçe zorlandı. Bu yüzden onlardan hiçbiri, O’ndan daha imtiyazlı değildir.
Yeryüzünün her parçasında aynı tablo vuku buluyor ve her hizbin varislerinin, her yerde seleflerinin miraslarını taşıdıklarını görürsünüz. Bir tarafta İmam Ahmed, ibni Teymiyye ve onların takipçilerinden olan peygamber varisi imanlı İslam alimlerinin varislerini ve Halid, Sa’d, Ebu Ubeyde, Kaka’a gibi fatih liderleri ve destekçi mücahidleri; öbür tarafta ise Firavun, Haman, Karun, Ebu Cehil, Ebu Leheb, Ukbe bin Ebi Muayt gibi küfrün önderleri ve onların putlarını görürsünüz. Aynı şekilde ibni Sebe, ibni Selül, et-Tusi, el-Alkami gibi münafıkların varislerini de görürsünüz. Yine cehennem kapısında davet edenler arasında dalalet ehli toplulukların varislerini görürsünüz. Ve ayrıca cennetin kapısında bekleyenler arasında, Hak ehli toplulukların varislerini görürsünüz. Pazarlar kurulur ve anlaşmalar imzalanır. Orada kendini Allah’a satıp O’nun rızası için çabalayanlar vardır. Ve de Allah’a, Resulüne ve Müminlere ihanet edenler vardır. Herkes, selefinin yolunu takip eder: “… ve Rabbiniz, kimin yolunun hak olduğunu en iyi bilendir.”
Bu yüzden Kafkasya mücahidlerine ve onların birleşik emirliklerine saygımı, desteğimi ve bağlılığımı ifade etmek, benim için büyük bir sevinçtir. Bundan başka, bu erkeklere saygı ve övgüler sunarım. Değerli kardeşim, İslami yargıç ve emir Seyfullah Ebu İmran Anzor bin Eldar Astemirov (Allah O’nu korusun) adına bir makaleden önce bu pozisyondan bahsedilmesi de büyük bir onurdur. Bundaki amacım onun sözlerinin, görüşlerinin, bildirilerinin ve reddiyelerinin seviyesini teşhis etmektir. Hiç şüphesiz o, mücahidler arasındaki takipçileri için bir örnektir. Allah onları şereflendirsin ve dini onlarla muzaffer eylesin!
Bundan sonra herkes cihadın terimleri içinde bu makul, ciddi ve ayırt edici konuşmayı, bu grupların liderlerinin, müftülerinin, şeyhlerinin ve profesörlerinin İslam’a atfedilen konuşmalarıyla karşılaştırmak ister.
Herkes, birçok imanlı gencin, daha yakın veya kendi ülkelerine bitişik cepheleri bırakıp yeryüzünün farklı yerlerindeki mücahidlere ve cihada destek vermek amacıyla uzak diyarlara gidişinin sebeplerini bilmek zorundadır.