“Ayetlerimiz hakkında ileri-geri konuşmaya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan uzak dur. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık o zalimler topluluğu ile oturma.” (Enam-68)
Bilinmelidir ki, hoşlanmadığımız kişilerle beraber olmak keder ve sıkıntı sebebidir. Erdemlerden yoksun, ahmak ve basit kişilerle oturmak, kalplere en ağır ve çekilmez gelen şeylerdendir. Bu durum, erdemli kişilerin kalplerine ve ruhlarına ızdırab verir. Buda şüphesiz ki azaptan bir parçadır.
Büyük muhaddis A’meş böyle kimseleri gördüğünde şu ayeti okurdu:
رَبَّنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ إِنَّا مُؤْمِنُونَ
“Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Doğrusu biz artık inanıyoruz.” (Duhan/12)
İbn-i Teymiyye de hoşlanmadığı biriyle oturduğu zaman şöyle derdi:
“Hoşlanmadığın insanlarla oturmak ateşli hummanın dörtte biridir.”
Böyle kişiler kalbe kasvet, ruha ağırlık verir ve onun hakkında su-i zanda bulunma zahmetine girilmiş olunur. Bu yüzden böyle kişilerle karşılaştığımızda yapmamız gereken şey, bulduğumuz ilk fırsatta o ortamı terk etmek olmalıdır. Aksi taktirde ahmaklaşma bizde de baş gösterir.
...فَلاَ تَقْعُدُواْ مَعَهُمْ حَتَّى يَخُوضُواْ فِي حَدِيثٍ غَيْرِهِ إِنَّكُمْ إِذاً مِّثْلُهُمْ...
“…Başka bir söze geçinceye kadar onlarla beraber oturmayın. Yoksa sizde onlar gibi olursunuz…” (Nisa/140)
Aslında onlarla oturmak bir yana yüzlerine bile bakmamak gerekir.
Süfyan es-Sevri der ki; “Ahmak bir kimsenin yüzüne bakmak mukadder bir hatadır.”
Said b. Müseyyeb şöyle der; “Zalimlere bakmayın! Çünkü işlediğiniz güzel amelleriniz silinir. Onlarla bir arada bulunmakta selamet yoktur. Selamet, onlarla ilişkiyi kesmektir.”
Ahmak bir insanın arkadaşlığından nasıl emin olabiliriz? O, senin faydanı istediği halde bazen sana zarar verir ve bilmediğinden ötürü yardım edeceği yerde kötülük yapmış olur.
Şair şöyle der;
Ben akıllı düşmandan eminim
Ahmak bir dosttan ise korkuyorum.
Aklın yolu tektir ve onu biliyorum
Delilik ise çeşit çeşittir, bilemiyorum.
Bunun için ‘Ahmak bir kimseden uzak olmak, Allah’a yakınlaşmaktır’ denilmiştir.
Harun Reşid’in oğlu Me’mun şöyle der; “Arkadaşlar üç gruptur. Onların birincisi gıda gibidir, insan onsuz yapamaz. Diğeri ilaca benzer, insan bazen ona muhtaç olur bazen olmaz. Üçüncü grup ise hastalığa benzer. İnsan hiçbir zaman ona muhtaç değildir ama bazen ona müptela olur.”
Ne yazık ki çoğu zaman kalplerin ve akılların sevmediği nice kişilere müptela olup muhatap olmak zorunda kalıyoruz. Eğer onlarla bir ortamı paylaşmak zorunda kalırsan, İbn-i Kayyim’in şu öğretisiyle hareket et!
İbn-i Kayyim der ki: “Hoşlanmadığın birisine katlanmak zorunda kaldığın zaman, bedeninle onun yanında bulun ama ruhunla ondan ayrıl. Onu sağır bir kulakla dinle ve ona kör bir gözle bak. Ta ki Allah seninle onun arasını açmış olsun.”
Bize düşen Salihlerden oluşan bir topluluk içerisinde bulunmamızdır.
Resulullah s.a.v şöyle buyurur: “Sizden önce yaşayanlar arasında doksan dokuz kişiyi öldüren bir adam vardı. Bir ara yeryüzünün en bilgin kişisini sordu. Kendisine bir rahip tarif edildi. Ona gidip, doksan dokuz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tevbe imkanının olup olmadığını sordu.
Rahip: ‘Hayır yoktur!’ dedi. Adam onu da öldürüp cinayetini yüze tamamladı. Adam, yeryüzünün en bilginini sormaya devam etti. Kendisine alim bir kişi tarif edildi. Ona gelip, yüz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tevbe imkanı olup olmadığını sordu.
Alim: ‘Evet, vardır. Sesinle tevbe arasında kim perde olabilir?’ dedi. Ve ilave etti: ‘Ancak falan memlekete gitmelisin. Zira orada Allah’a ibadet eden kimseler var. Sende onlarla ibadet edeceksin ve bir daha kendi memleketine dönmeyeceksin. Zira orası kötü bir yer.’
Adam yola çıktı. Giderken yarı yolda ölüm meleği gelip ruhunu kabzetti. Rahmet ve azap melekleri onun hakkında ihtilafa düştüler.
Rahmet melekleri: ‘Bu adam tövbekar olarak geldi. Kalben Allah’a yönelmişti’ dediler.
Azap melekleri de: ‘Bu adam hiçbir hayır işlemedi’ dediler.
Onlar böyle tartışırken, insan suretinde bir başka melek yanlarına geldi. Melekler onu aralarında hakem yaptılar.
Hakem onlara: ‘Onun çıktığı yerle, gitmekte olduğu yer arasını ölçün, hangi tarafa daha yakınsa ona teslim edin’ dedi. Ölçtüler, gördüler ki, iyiler diyarına bir karış daha yakın. Onu hemen rahmet melekleri aldılar.”
Bir rivayette şu ziyade var: “Bir miktar yol gidince, ölüm gelip çattı. Adam yönünü salih köye doğru çevirdi. Böylece o köy ehlinden sayıldı.” (Buhari, Müslim, İbn-i Mace)
Bu adamın bağışlanmasının sebebi Salihlerin memleketine daha yakın olduğundan dolayıydı. Salihlerle birlikte olmak bağışlanma sebebidir. Ahmaklardan uzak, Salihlere yakın olmalıyız! Allah’ın şu emri gereği O’na yönelenlerin yolundan gitmeliyiz.
وَاتَّبِعْ سَبِيلَ مَنْ أَنَابَ إِلَيَّ
‘Ve bana yönelenin yoluna uy!’ (Lokman/15)
Bilinmelidir ki, hoşlanmadığımız kişilerle beraber olmak keder ve sıkıntı sebebidir. Erdemlerden yoksun, ahmak ve basit kişilerle oturmak, kalplere en ağır ve çekilmez gelen şeylerdendir. Bu durum, erdemli kişilerin kalplerine ve ruhlarına ızdırab verir. Buda şüphesiz ki azaptan bir parçadır.
Büyük muhaddis A’meş böyle kimseleri gördüğünde şu ayeti okurdu:
رَبَّنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ إِنَّا مُؤْمِنُونَ
“Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Doğrusu biz artık inanıyoruz.” (Duhan/12)
İbn-i Teymiyye de hoşlanmadığı biriyle oturduğu zaman şöyle derdi:
“Hoşlanmadığın insanlarla oturmak ateşli hummanın dörtte biridir.”
Böyle kişiler kalbe kasvet, ruha ağırlık verir ve onun hakkında su-i zanda bulunma zahmetine girilmiş olunur. Bu yüzden böyle kişilerle karşılaştığımızda yapmamız gereken şey, bulduğumuz ilk fırsatta o ortamı terk etmek olmalıdır. Aksi taktirde ahmaklaşma bizde de baş gösterir.
...فَلاَ تَقْعُدُواْ مَعَهُمْ حَتَّى يَخُوضُواْ فِي حَدِيثٍ غَيْرِهِ إِنَّكُمْ إِذاً مِّثْلُهُمْ...
“…Başka bir söze geçinceye kadar onlarla beraber oturmayın. Yoksa sizde onlar gibi olursunuz…” (Nisa/140)
Aslında onlarla oturmak bir yana yüzlerine bile bakmamak gerekir.
Süfyan es-Sevri der ki; “Ahmak bir kimsenin yüzüne bakmak mukadder bir hatadır.”
Said b. Müseyyeb şöyle der; “Zalimlere bakmayın! Çünkü işlediğiniz güzel amelleriniz silinir. Onlarla bir arada bulunmakta selamet yoktur. Selamet, onlarla ilişkiyi kesmektir.”
Ahmak bir insanın arkadaşlığından nasıl emin olabiliriz? O, senin faydanı istediği halde bazen sana zarar verir ve bilmediğinden ötürü yardım edeceği yerde kötülük yapmış olur.
Şair şöyle der;
Ben akıllı düşmandan eminim
Ahmak bir dosttan ise korkuyorum.
Aklın yolu tektir ve onu biliyorum
Delilik ise çeşit çeşittir, bilemiyorum.
Bunun için ‘Ahmak bir kimseden uzak olmak, Allah’a yakınlaşmaktır’ denilmiştir.
Harun Reşid’in oğlu Me’mun şöyle der; “Arkadaşlar üç gruptur. Onların birincisi gıda gibidir, insan onsuz yapamaz. Diğeri ilaca benzer, insan bazen ona muhtaç olur bazen olmaz. Üçüncü grup ise hastalığa benzer. İnsan hiçbir zaman ona muhtaç değildir ama bazen ona müptela olur.”
Ne yazık ki çoğu zaman kalplerin ve akılların sevmediği nice kişilere müptela olup muhatap olmak zorunda kalıyoruz. Eğer onlarla bir ortamı paylaşmak zorunda kalırsan, İbn-i Kayyim’in şu öğretisiyle hareket et!
İbn-i Kayyim der ki: “Hoşlanmadığın birisine katlanmak zorunda kaldığın zaman, bedeninle onun yanında bulun ama ruhunla ondan ayrıl. Onu sağır bir kulakla dinle ve ona kör bir gözle bak. Ta ki Allah seninle onun arasını açmış olsun.”
Bize düşen Salihlerden oluşan bir topluluk içerisinde bulunmamızdır.
Resulullah s.a.v şöyle buyurur: “Sizden önce yaşayanlar arasında doksan dokuz kişiyi öldüren bir adam vardı. Bir ara yeryüzünün en bilgin kişisini sordu. Kendisine bir rahip tarif edildi. Ona gidip, doksan dokuz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tevbe imkanının olup olmadığını sordu.
Rahip: ‘Hayır yoktur!’ dedi. Adam onu da öldürüp cinayetini yüze tamamladı. Adam, yeryüzünün en bilginini sormaya devam etti. Kendisine alim bir kişi tarif edildi. Ona gelip, yüz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tevbe imkanı olup olmadığını sordu.
Alim: ‘Evet, vardır. Sesinle tevbe arasında kim perde olabilir?’ dedi. Ve ilave etti: ‘Ancak falan memlekete gitmelisin. Zira orada Allah’a ibadet eden kimseler var. Sende onlarla ibadet edeceksin ve bir daha kendi memleketine dönmeyeceksin. Zira orası kötü bir yer.’
Adam yola çıktı. Giderken yarı yolda ölüm meleği gelip ruhunu kabzetti. Rahmet ve azap melekleri onun hakkında ihtilafa düştüler.
Rahmet melekleri: ‘Bu adam tövbekar olarak geldi. Kalben Allah’a yönelmişti’ dediler.
Azap melekleri de: ‘Bu adam hiçbir hayır işlemedi’ dediler.
Onlar böyle tartışırken, insan suretinde bir başka melek yanlarına geldi. Melekler onu aralarında hakem yaptılar.
Hakem onlara: ‘Onun çıktığı yerle, gitmekte olduğu yer arasını ölçün, hangi tarafa daha yakınsa ona teslim edin’ dedi. Ölçtüler, gördüler ki, iyiler diyarına bir karış daha yakın. Onu hemen rahmet melekleri aldılar.”
Bir rivayette şu ziyade var: “Bir miktar yol gidince, ölüm gelip çattı. Adam yönünü salih köye doğru çevirdi. Böylece o köy ehlinden sayıldı.” (Buhari, Müslim, İbn-i Mace)
Bu adamın bağışlanmasının sebebi Salihlerin memleketine daha yakın olduğundan dolayıydı. Salihlerle birlikte olmak bağışlanma sebebidir. Ahmaklardan uzak, Salihlere yakın olmalıyız! Allah’ın şu emri gereği O’na yönelenlerin yolundan gitmeliyiz.
وَاتَّبِعْ سَبِيلَ مَنْ أَنَابَ إِلَيَّ
‘Ve bana yönelenin yoluna uy!’ (Lokman/15)