Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Kardeşlik Çağrısı

eylemzayi Çevrimdışı

eylemzayi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Çevremizdeki Müslümanlara şöyle bir soru yöneltsek: Kuran'ı kerimden bir ayet söyler misiniz?

Muhtemelen ağırlıklı olarak şöyle cevapla karşılaşırız: “MÜ’MİNLER KARDEŞTİR”

Aynı kişilere tekrar bir soru soracak olursak; Söyler misiniz kardeşlik nedir?

Ya çok farklı cevaplarla ve ya derin bir sessizlikle karşı karşıya kalırız.

Bu iki sorunun gözler önüne serdiği gerçek şudur: Mü’minlerin kardeş olduğu mü’minler tarafından biliniyor, fakat kardeşlik nedir bilinmiyor. Bu durum bizi bir kardeşlik krizine maruz kılıyor. Söylemde parolaya dönüşen ayetin pratik hayatta karşılığı nedir, bunu görmek gerekiyor. Kardeşliğe yaklaşım tarzımız... Ne anlıyoruz? Bizim için ne ifade ediyor? Kardeşliğe nereden bakıyoruz? Kalkış noktamız nedir? Bu soruların kaynaklardaki karşılığı ile realitemizdeki cevaba tekabül ediyor mu, etmiyor mu? Netleşmesi lazım. Kardeşlik ayetlerinin hafızalardan yüreklere, yüreklerden yürürlüğe taşınması mümkün olabilecek mi? İşte bu ve benzeri sorular ile kardeşliğe yol bulmak istiyoruz...

'Kardeşlik' denilince hemen zihnimizde bir dizi soru sıralanıyor. 'Kardeş' bizce ne demek? Ne anlıyoruz? Gerçi kolayca telaffuz edilebilen iki hecelik kelime... İçini nasıl dolduruyoruz? Bu kavramın doğurduğu hukuki, siyasi, sosyal, dünyevi ve uhrevi sonuçlarının bilincinde miyiz? Eğer birine kardeş diyorsak, kardeş biliyorsak, nasıl bir sorumluluk altına girdiğimizi de bilmemiz gerekecek... Ne tür taahhütler içeriyor? Yükümlülüklerini yerine getirmeme durumunda nasıl bir akıbete duçar olunur? Kardeşlik çemberimizin çapı nedir? İşte bu ve benzeri soruların cevabını arıyor...

Kardeş iken kardeş saymadıklarımız, kardeş değilken hümanist mülahazalar ile kardeş saydıklarımız... Bu bir yana kardeş kabul ettiklerimizi nereye oturtuyoruz? Kardeşlik anlayışımız kimleri kapsıyor? Hangi kıstaslara göre? Kardeşlik için belirlediğimiz çerçevenin sıhhatinden emin miyiz? Kardeşlik yelpazemizin boyutlarını belirleyen faktörlerin meşruiyetini gönül rahatlığı içinde söyleyebilecek durumda mıyız?

Kardeşlik kriterlerini yorumlamadaki keyfilik ve sathiliğimizin nice kardeş kıyımına sebebiyet verdiğini gördükten sonra, ne kadar ciddi bir durumla karşı karşıya olduğumuz daha iyi anlaşılacaktır...

Rabbimizin nimetleri sayılamayacak kadar çoktur. O bizi kardeşlik ile de nimetlendirdi. Kardeşlikle rızıklandık. Husumetin yerini uhuvvet aldı.

Ülfet, nefretin önüne geçti. Muhabbet adavete galebe çaldı...

İhsan-ı ilahi...

Rahmet-i rahman olan kardeşlik...

Lütfü sübhani olan kardeşlik...

Öyle muazzam bir nimet ki, yeryüzünün tüm imkânlarını devreye koymakla kazanılamayacak bir nimet...

‘Ve gönülleri sevgiyle birleştirendir. Sen yeryüzünde olan her şeyi toptan harcasaydın yine de kalplerini birleştiremezdin. Fakat Allah aralarını bulup kalplerini kaynaştırdı. Çünkü O Azizdir, Hâkimdir.' (Enfal-63)

Yani dünyaya bedel bir nimet...

Bu nimetin hazzını başka bir şeyle temin etmek mümkün değil... Ne malla, ne de makamla...

Nifak, şikak, fitne, fesat illetlerinin şifası olan nimet...

Şimdi Rabbimizin bu nimeti tanımlamasına bakalım:

'Hepiniz toptan Allah'ın ipine sarılın, parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini de hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz, O,kalplerinizi birleştirmişti de O'nun nimetiyle kardeş olmuştunuz. Ve yine siz ateşten çukurun kenarındayken oradan da sizi O kurtardı. İşte Allah hidayet bulasınız diye, size ayetlerini böylece apaçık bildiriyor'(Al-i İmran-103)

Şirkin her türlüsünden arınıp, tevhid akidesini kabullendik. Böylece yalnızca Allah'a kul olduk. İslam, Allah'ın kullarını kardeş kıldı. Ve biz bu kardeşlik ile kuvvet bulduk. Kulluk, kardeşlik ile tamamlandı. Aksi takdirde uhuvvetsiz ubudiyetsiz eksik kalacaktı.

İbadetlerimiz kardeşçe bir hayata çağrı yapıyor. Amellerimiz kardeşliği öngörüyor. İbadetlerle oluşan ve olgunlaşan kardeşlik... Ruhunu ubudiyetten alan uhuvvet... Kulluk ve kardeşlik iç içe... Allah'a karşı kulluğun, mü’minler arası kardeşliğin arz ettiği bütünlük, İslam'ın bütünlüğünün içinde önemli bir yer tutar. Kulluk bilinci, kardeşlik bilinci olarak yansımıyorsa orada problemli bir kulluk söz konusudur. Kul kardeşler ve kardeş kullar ayrılmazlığı altı çizilmesi gereken bir gerçektir. Kardeşlik ibadet bilinci ile yaşanacak...

İslam’ın hangi şartı, farizası, emri ele alınırsa kardeşlik boyutunun, kardeşlik temasının işlendiğini görmek mümkün... İbadetlerimizi kardeşlik bağlantılı tefekkür ettiğimizde önemli mesajlar alacağımız muhakkak... İbadetlerin hikmetlerinden biri de kardeşliği canlı ve dinamik kılmaktır.

İslam, bağlılarını belli bir bilinçle hayata hazırlar. Bu bilinçlendirme tevhidle başlar, takva ile olgunlaşıp, kardeşli ile somutlaşır. Yeryüzünde 'halifelik' ve 'şahitlik' ahdi ile sorumluluk taşıyanlar, bu sorumluluğu kardeşlik gerçeği üzerinde temellendirirler. Kardeşlik kusurlu olunca, müşterek kulluğa geçişin sağlıklı gelişimi kardeşlik bilincinin düzeyine bağlıdır.

Kardeşlik bilinci, İslami bir zorunluluktur.

Kardeşli bilinci, seviyeli bir İslam toplumunun gerek şartıdır.

Kardeşlik bilinci, bütünleşme, 'birlikte varolmak' bilincidir.

Kardeşlik bilinci, ortak değerlerde buluşup, ortak hedefle kararlı yürüyüştür. Bu bilinç, kardeşlik ortak paydasında hayatı yeniden anlamlandırmaktır. Kardeşlik bilinci olmadan, cemaat oluşmaz... Kardeşlik bilinci, iman bilincinin pratik ifadesinden başka bir şey değildir...

Kardeşlik bilinci 'ben'in, 'biz'e dönüşümüdür... Nefsaniyetten kardeşlik hamiyetine evrimdir... Bireyselleşmenin doyumsuzluğundan, kardeşliğin itminanına nailiyettir... Yalnız 'kendi için' olmaktan öte 'başkaları için de' olabilmektir.

Kardeşlik bilinci, kardeşlikte 'mahviyet'tir... 'mahviyet' içinde 'mazhariyet'tir. Kardeşlikte var olmak. Kimliksizleştirme, kişiliksizleştirme ve ruhsuzlaştırma operasyonlarına karşı kardeşlikte 'kendini bulmak'tır. Yatağını arayan ırmak misali, kardeşlik yatağına doğru akmak... Uhuvvet havzasında bütünleşmek...

Bu bilinç; akide bağının kan, gen, renk ve toprak bağlarının önüne geçmesidir... Tasnifin, tanımın iman çıkışlı olması anlamına gelir. Antropolojik yaklaşımlara Müslümanca bir yanıttır... Sığ, bencil, çarpık bir dünyadan, erdemli, seviyeli bir değişim özlemidir... Muhabbet ve husumetin Rabbani mahreçli olmasıdır...

Kardeşlik bilinci, toplumsal açılmada yön... Yön bulmada ise pusuladır...

İslam yaşanmak içindir... İslam'ın hayat bulması Müslümanların yaşama düzeyi ile ilgilidir… Müslümanlar İslam'la, İslam da Müslümanlarla yaşar...

Sağlıklı ve seviyeli bir İslam toplumu, yaşanan İslam’ın ifadesidir.

İslam'ın öngördüğü 'toplum' bir 'kardeş toplum'dur. Bu toplumu tehdit eden tehlikeleri gördükten sonra kardeşliği, yaşatmak sorumluluğu ile karşı karşıyayız.

BİZİ KARDEŞSİZ BIRAKMA ALLAH'IM!

BİZİ KARDEŞ KILAN RABBİM! KARDEŞLİĞİMİZE RUH VER!

Ramazan Kayan
 
R Çevrimdışı

rambo

Üyeliği İptal Edildi
Banned
* KELİMELER - KAVRAMLAR *

KARDEŞLİK


Aynı anne ve babadan doğan veya ortak değerlere sahip olan kimseler. Arapça'da ahi kelimesiyle karşılanmaktadır. Kardeşler, arkadaşlar anlamına gelen ihve ve ihvân kelimeleri ise ahi kelimesinin çoğuludurlar.

Kardeş denildiğinde akla genellikle aynı anneden ve babadan dünyaya gelen kişiler gelmektedir. Bu soy-sop kardeşliğinin dışında bir de ayın dine veya dünya görüşüne mensup olmayı ifade eden akide kardeşliği sözkonusudur.

İslâm dininde kardeşlik, bütünüyle akide temeline dayanmaktadır. Allah (c.c), Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır "Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup sakının umulur ki esirgenirsiniz" (el-Hucurat 49/10). Âyeti kerimeden de açıkça anlaşılacağı üzere, ancak iman bağıyla biraraya gelenler kardeş olarak kabul edilmektedirler. Buna göre yeryüzünün neresinde yaşıyor olurlarsa olsunlar, hangi dili konuşuyor olurlarsa olsunlar, hangi kavme mensup olurlarsa olsunlar veya hangi renge sahip olurlarsa olsunlar bütün mü'minler kelimenin tam anlamıyla birbirlerinin kardeşleridirler yani birbirlerinin sadik dostlarıdırlar. Bu kardeşler kendi aralarında apayrı bir topluluk oluştururlar. Kendi akidelerine saldıran veya imana karşı küfrü tercih eden kimselere-kendilerine ne kadar yakın olurlarsa olsunlar- asla sevgi beslemezler; bu anlamda sadece akide kardeşliğini esas tutarlar; Rabblerinin şu mealdeki uyarılarını asla unutmazlar: "Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir lopluluk bulamazsın ki onlar Allah'a ve Rasûlüne karşı başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar bunlar ister, babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir" (el-Mücadele, 58/22); "Ey iman edenler, eğer imana karşı küfrü sevip tercih ediyorlarsa, babalarınıza ve kardeşlerinizi veliler edinmeyin. Sizden kim onları veli edinirse, işte zulme sapanlar bunlardır" (et-Tevbe, 9/23)..

Kuşkusuz mü'min gönülleri en sağlam ve köklü bir biçimde bağlayan bağ, iman ve takva esasından kaynaklanan kardeşlik bağıdır. Bu, Cenab-ı Allah'ın mü'minlere bahşettiği en güzel nimetlerden biridir. Âyet-i kerimede bu durum şöyle ifade edilmektedir: "Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı yapısın. Dağılıp ayrılmayın ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler oldunuz. Yine siz tam bir ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size âyetlerini işte böyle açıklar" (Alû İmrân, 3/103). Yüce Rabbimiz bizlere, cahiliyye döneminde birbirlerine düşmanlıklarıyla ün salmış Evs ve Hazreç kabilesine mensup fertleri iman bağıyla nasıl kardeşler haline getirdiğini hatırlatmaktadır. Bu hatırlatma, insanlığa kumanda edecek insanların mutlaka akide bağını esas alan, yani hep birlikte Allah'ın ipine içtenlikle sarıları insanlar olmaları gerektiğini zımnen öne çıkartmaktadır. Dahası ve en önemlisi, insanlığa kumanda edecek mü'minlerin başarısını, Allah'ın ipine sımsıkı sarılıp kardeşlik bağını kuvvetlendirmek şartına bağlamaktadır.

İslam'da kardeşlik akide temeline oturtulduğu içindir ki, mü'minlerin arasını bozacak her türlü sunî ayrımlar ve böbürlenmeler de haram kabul edilmiştir. Irk, soy, cins vs. türünden cahilî değerler yerine takva kriteri getirilmek suretiyle toplumsal kardeşliğin ve ahengin bozulmaması sağlanmıştır. Bu konudaki âyeti kerime her türlü tartışmayı sona erdirici niteliktedir: "... Hiç kuşkusuz, Allah katında en üstün olanınız, takvaca en ileride olanınızdır..." (el-Hucurat, 49/13).

Mü'min erkekler ile mü'min kadınların, akide ve takva temelinde birbirleriyle yardımlaşmaları kardeşliğin bir gereği olarak zikredilmektedir. Bu yardımlaşma, bireysel ve toplumsal hayatta iman ve takva ilkesinin egemen olmasını sağlamak için gerekli görülmektedir. Nitekim bu amaçla biraraya gelen kimselere Allah'ın rahmet edeceği belirtilmektedir: "Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah'a ve Rasûlüne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği kimseler bunlardır..." (et-Tevbe, 9/71).

Kardeş olmak, arkadaş ve sadık dost olmak; sevinçte ve kederde beraber olmayı göze almak demektir; bunu fiili olarak göstermek demektir, sevmek, saymak, güvenmek, merhamet etmek, yardımlaşmak ve dayanışmak demektir. Bunlar olmadan kardeşlik iddiasının bir anlamı olmaz. Kur'ân'ın öngördüğü kardeşlik, bütün bunları içeren bir muhtevaya sahiptir. Bir hayat biçimidir İslâm'daki kardeşlik. Dinde kardeşliğin en güzel numunesini Peygamber çağında Peygamberle birlikte yaşayan seçkin sahabeler ortaya koymuşlardır. Muhacir-Ensar ilişkisi, kardeşliğin ne anlama geldiğini bizlere gösteren son derece mükemmel bir örnekliktir. Medineli Ensar, Mekkeli Muhacir kardeşlerinin nefislerini, kendi nefislerinden daha aziz tutmuşlar, onları hiçbir konuda yalnız ve yardımsız bırakmamışlardır. Hatta Ensâr'dan bir müslüman, muhacir kardeşine, şayet dilerse hanımlarından birini boşayıp kendisine nikahlayabileceğini bile teklif etmekten kaçınmamıştır. Bu davranışlarıyla Ensar, imanlarında ne denli ihlaslı olduklarını göstermişlerdir elbette. Âyette şöyle buyurulmaktadır: "Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, kendilerine hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı da içlerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimri ve bencil tutkularından korunmuşsa, işte onlar, felah bulanlardır"(el-Haşr, 59/9). Peygamberimiz (s.a.s) bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: "Hiçbiriniz kendi nefsiniz için arzu ettiğinizi kardeşiniz için etmedikçe iman etmiş olmaz" (Buhârî, imân, 7). Hz. Ali (r.a) şöyle demektedir: "Senin hakiki kardeşin seninle beraber olan sana menfaat versin diye, kendi nefsine zarar vermeye razı olan, zamanın felaketleri kapını çaldığı vakit, senin dağınık durumunu derlemek için O, derli toplu öz durumunu dağıtır.

Mü'minler kardeşlikte ve dostlukta tıpkı aksamı birbirine geçmiş mükemmel ve sapasağlam bir bina gibidirler veya bütün unsurları ve zerreleriyle birbirine bağlı bir vücud gibidirler. Bir vücudun herhangi bir azası rahatsız olduğunda nasıl ki bütün bir vücud aynı rahatsızlığı, aynı acıyı duyarsa, bir tek mü'minin-dünyanın ta öbür ucunda ile olsa- çektiği acıyı, duyduğu ızdırabı diğer mü'min kardeşleri derinden hisseder. Mü'minlerin bu denli birbirlerine bağlı olduklarını Peygamber (s.a.s) şöyle ifade etmektedir. "Mü'minin mü'mine bağlılığı, parçaları birbirini bütünleyen bir bina gibidir." Hadisi rivâyet eden Ebû Musa El-Eş'arî'nin bunu tarif için parmaklarını birbirine geçirdiği zikredilmektedir (Buhârî, salat, 88, Mezalim, 5; Müslim, birr, 65; Tirmizî, birr, 18; Nesâî, zekat, 67). "Mü'minleri kendi aralarındaki merhametleşmelerinde, sevişmelerinde, yardımlaşmalarında bir vücud gibi görürsün. Ki vücudun bir organı ağrırsa, vücudunun kalan kısmı uykusuzluk ve humma ile o organ için birbirini çağırır".

Bir mü'minin, diğer bir mü'min kardeşine her halükarda yardımcı olması gerekmektedir. Peygamberimiz bir hadisinde, "zalim de olsa, mazlum da olsa mü'min kardeşine yardım et!" diye buyurmaktadır. Zulüm konusunda nasıl yardım edileceğini ise şu çarpıcı sözlerle dile getirmektedir: "Onu zulümden el çektirirsin. Ona yapacağın yardım işte budur" (Buhârî, Mezalim, 4; Müslim, birr, 62). Kardeşliğin bir gereği de, zulme meyleden diğer kardeşlerini uyarmak ve onları hizaya getirmek için çalışıp durmaktır. Bu tür bir yardımlaşma fertlerin ve toplumların selameti için oldukça önem arzetmektedir.

Allah Rasûlü Mescid-i Nebevî'nin inşasından sonra Muhâcirler ile Ensâr'dan doksan sahabe arasında ikişer ikişer kardeşlik akdetti. Kendisi de Hz. Ali'yi kardeş edindi. Bütün mü'minler birbirinin din kardeşi olmakla birlikte, bu özel kardeşleştirme, yardım, ziyaret, ihsan, nasihat ve rehberliği, hatta zevi'l-erhamdan önce mirasçı olmayı kapsamına alıyordu.

İbn Abbas anlatıyor: "Muhacirler Medine'ye geldikleri zaman aralarında akrabalık bağı olmaksızın, Rasûlüllah'ın ihdas ettiği kardeşlik dolayısıyla Ensara varis oluyorlardı.

Âyette şöyle buyruluyor: "O kimseler ki iman edip hicret ettiler ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda mücadele ettiler. O Ensar ki Muhacirleri barındırdılar ve onlara yardım ettiler. Onlar birbirinin velileridirler" (el-infâl, 8/72). Burada velayet; yardım, yardımlaşma, öğüt ve verâsetle tefsir edilmiştir. Bedir savaşından sonra Muhacirlerin maddi durumlarının düzelmeye başlaması üzerine Muhacirlerin Ensara mirasçı olma hükmü şu âyetle neshedilmiştir: "Hısımlar Allah'ın kitabında birbirine daha yakındırlar" (el-Enfâl, 8/75). Ensâr bazı mallarını Muhacir kardeşleriyle bölüşmüş, hurmalıklar üzerinde onlarla ziraat ortakçılığı yapmışlardır (İbn Sa'd, Tabakat, III, 396; Buhârî, II, 71, 111, 164).

Bir mü'min kendi için arzu ettiğini mü'min kardeşi için de arzu etmedikçe olgun mü'min olamaz.

Kardeşliği Bozan Hususlar

Kardeşliği bozan pek çok husus vardır. Kur'ân-ı Kerim'de ve hadis-i şeriflerde bütün bu hususlar açık bir biçimde belirtilmektedir. Bir âyet-i kerimede, kardeşliği bozan ve dolayısıyla bireysel ve toplumsal ahengin zedelenmesine yol açan kötü hususlardan bazılarına şöyle deyinilmektedir. "Ey iman edenler! Zandan çok kaçının, çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin. Kiminiz de kiminizin gıybetini yapıp arkasından çekiştirmesin. Sizden biriniz, ölü kardeşinizin etini yemeyi sever mi?" (el-Hucurat, 49/12). Bu âyet-i celilede Yüce Rabbimiz, mü'minleri açık bir biçimde suizandan, kardeşlerinin gizli yönlerini araştırmaktan, gıybet, dedikodu ve kulis yapmaktan sakındırmaktadır. Peygamberimiz (s.a.s) ise bu konuda şöyle buyurmaktadır: "(Sebepsiz) zandan sakınınız. Zira zan sözlerin, yalanı çok olanıdır. Birbirinizin ayıbını görmeye ve duymaya çalışmayınız. Birbirinizin mahrem hayatını da araştırmayınız" (el-Lü'lü Ve'l Mercân, Kitabu'l Birr Ves-Sıla Ve'l-Adab).

Bir başka âyet-i kerimede şu hususların altı çizilmektedir: "Ey iman edenler, bir topluluk bir başka toplulukla alay etmesin, belki alay ettikleri kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kadınlar da kadınlarla alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi yadırgayıp küçük düşürmeyin ve birbirinizi en olmadık kötü lakablarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir. Kim tevbe etmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir"(el-Hucurat, 49/11). Bu âyet-i kerimede de alay, kötü lakab takma ve benzeri gibi fısk kabul edilen davranışlar konusunda mü'minlerin duyarlı olmaları gerektiği vurgulanmaktadır.

Kin, haset ve hakaret de kardeşliği bozan hususlar arasındadır. Kitab-ı Kerim'de kendilerinden övgüyle bahsedilen mü'minlerin her türlü kinden ve hasetten tümden arındırıldıkları belirtilmektedir: "Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar" (el-Hicr, 15/47). Enes b. Mâlik'in rivâyet ettiği sahih bir hadiste ise Peygamberimiz (s.a.s) şu nasihatlerde bulunmaktadır.

"Birbirinizle kinleşmeyiniz hasetleşmeyiniz birbirinizden yüz çevirmeyiniz. Ey Allah'ın kulları kardeş olunuz..." (Buhârî, Edeb, 57; feraiz 2; Müslim, birr, 23; Tirmizi, birr, 24), "Bir kişiye, müslüman kardeşine hakaret etmesi kötülük olarak yeter" (Müslim, I, 32). Mü'min kardeşinin ufak-tefek kusurlarına ve eksikliklerine bakarak ona kin ve adavet besleyen kişi gerçekte insafsızca ve zalimce davranan kimsedir.

Grupçuluk, inhisar-ı zihniyet, benmerkezcilik vb. gibi kötü hasletler de kardeşliği bozan ve mü'minleri birbirine düşüren hususlar cümlesindendir. Çünkü bu türden iddialar kaçınılmaz olarak beraberinde tefrikayı, çekişmeyi ve çatışmayı getirmektedir. Mü'minlerin birbirine düşmesi veya düşürülmesi ancak bu yollarla mümkün olabilmektedir. Nitekim bir hadisi şerifte, şeytanın bu yönde daima bir umut beslediğine işaretle şöyle buyurulmaktadır: "Şeytan, Kıbleye dönen (mü'minlerin artık kendisine ibadet etmesinden ümidini kesmiştir;fakat onları birbirine düşürmekte (hala ümitlidir)"(Tirmizi, Birr, 25; Müslim, Münafıkun, 65).

Bütün bu hususlar veya hasletler, tıpkı birer mikrop gibi, sirayet ettiği vücudları hasta düşürmekte ve tahrip etmektedir. Dinde kardeşlik ruhunu yeniden canlandırmak ve mü'minlere kaybettikleri kuvveti yeniden kazandırmak, ancak bu tür hasletlerin ortadan kaldırılmasıyla mümkün olabilir. Kitab-ı Kerim'in öngördüğü kardeşliğin tesis edilmesi demek, İslam ümmetinin yeniden dirim kazanması demektir.

"Tarihi kinleri, kabilevî ihtirasları, şahsî tamahları, taassub ile kaldırdıkları bayrakları bir kenara itip yok eden, Allah yolunda kardeşlik prensibinden başka hiçbir prensip kalpleri birleştiremez. Ancak bu kardeşlik prensibiyle saflar yüce ve büyük Allah'ın sancağı altında birleşebilir"

Kardeşlik Hukuku

Sıhrî kardeşlik İslâm'ın kıymet verdiği önemli akrabalık münasebetlerindendir. Kardeşlerin birbirleri üzerinde hakları ve vazifeleri vardır. Kardeşler, aralarında adalet ve iyilik ve dostlukla muamele etmelidirler.

Kur'an-ı Kerim de, Hz. Adem'in iki oğlu Habil ve Kabil'den şöyle bahsedilir: "Ey Rasûlüm, Ehl-i Kitab'a, Adem'in iki oğlunun haberini hakkıyle oku. Onlar Allah rızasını kazanmak için kurban kesmişlerdi de birisininki kabul edilmiş, diğerinki kabul olunmamıştı. Kurbanı kabul olunmayan (Kabil) diğerine; "Seni muhakkak öldüreceğim," demişti. Kardeşi ona şöyle cevap vermişti: "Allah, ancak takva sahiplerinin kurbanını kabul eder. Yemin ederim ki, eğer beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbı olan Allah'tan korkarım. Ben isterim ki sen kendi günahınla birlikte benim günahımı da yüklenesin; böylece cehennemliklerden olasın. İşte zâlimlerin cezası budur." Nihayet Kâbil hevesine uyarak kardeşi (Habil)'i öldürmeğe kalkışmış ve sonra onu öldürmüştü. Böylece ziyana uğrayanlardan olmuştu (el-Mâide, 5/27-30).

Yûsuf sûresinde de, Hz. Yûsuf'a kardeşlerinin yaptıkları kötülükler uzun uzun anlatılır. Sonunda her şey ortaya çıkınca kardeşlerinin ona: "Allah'a yemin ederiz, Allah seni bizden üstün kılmıştır. Biz doğrusu (sana yaptıklarımızda) suçlu idik" dedikleri; Hz. Yusuf'un da; "Size, bu gün hiç bir başa kakma ve ayıplama yok. Sizi Allah yarlıgasın. O merhametlilerin en merhametlisi" (Yûsuf, 12/91-92) diyerek, onları afv ve müsamaha ile karşıladığı haber verilmektedir.

Hz. Musa (a.s) kardeşinin de kendisiyle beraber hayır ve iyilikte ortak olmasını Allahu Teâlâ'dan şöyle istemiştir: "Mûsa dedi ki: "Ey Rabbim; benim göğsüme genişlik ver; işimi kolaylaştır; dilimden de şu düğümü çöz ki, sözümü iyi anlasınlar. Bana kendi ailemden bir de vezir (yardımcı) ver; kardeşim Harun'u... Onunla sırtımı kuvvetlendir. Onu işimde ortak kıl. Tâ ki seni çok zikredelim, çok analım" (Tâhâ, 20/25-34). Peygamberler (a.s)'ın kardeşlerine olan iyiliklerinin Kur'an'da anlatılması müslümanlara öğüt ve örnek olması içindir. Kardeşler aralarında şu esaslara göre hareket etmelidir:

1- Kardeşler karşılıklı sevgi ve saygı beslemeli, küçükler büyüklerine karşı saygısız davranışlardan sakınarak onları anne ve babalan gibi görmeli ve kendilerine itaat etmeli, büyük kardeşler de küçüklerin kabahatlerini af ve hoşgörü ile karşılamalıdır.

2- Kardeşler, anne ve babalarını üzmeyecek, onlara huzur dolu bir hayat yaşatarak davranışlarla birlik ve beraberlik içinde yaşamalı; para, servet miras gibi maddi çıkarlar düşmanlık sebebi haline getirilmemeli ve birlik ruhu bozulmamalıdır.

3- Şan, şöhret, makam, servet gibi şeyler kıskançlık sebebi olmamalıdır. Kardeşlerden biri ilim, servet ve makam itibariyle yükselirse bu durum diğerleri için ancak bir iftihar vesilesi sayılmalıdır. Maddî ve manevî bakımdan güçlü olan da diğerlerine hor bakmamalı, onlara her konuda yardım elini uzatmalıdır.

4- Aralarındaki işleri ve fikir ayrılıklarını zora baş vurmadan, birbirlerinin fikirlerine saygı duyarak ve konuşup anlaşarak tatlılıkla halletmenin yollarını aramalıdırlar.
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt