Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Karşılıklı Arabaları Takas Ederek, Farkını Dolar Olarak Ödesem Faize Girer mi?

Abdul-Hekim Çevrimdışı

Abdul-Hekim

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Essalamu aleykum kardeşler. Lütfen benim bilmek istedigim bir mesele var: yani, söyliyelim ki, benim satmak istedigim 10 000$ dolarlik bir arabam var. Bir arkadaşimda-da 15 000$ dolarlik bir araba var, o-da bunu satmak istiyor. Şimdi ben ona kendi arabami beraberinde 5000$ dolar ilavesiyle o arkadaşa verip de, onun arabasini alsam, bu faizli aliş-veriş olur mu?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Aleykum selam we rahmetullah kardeşim;
İki tarafta arabaların fiyatlarında radı ise yapılan alışveriş sahihtir. Çünkü eski bir arabayı daha yenisiyle üstüne değer farkını ekleyerek takas yapmak faiz olmaz. Çünkü araba ne paradır ve ne de tartılan ve sayılan yiyecektir. İllet ortaklığı olmayan eşyalarda faiz hükmü icra edilmez. Mesela bir tabak iki tabak karşılığında peşinen takas etmek faiz olmaz.

Muslim'in Ubade bin Samit (radıyallahu anhu)’dan tahriç ettiği hadiste Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) şöyle buyuruyor:

الذَّهَبُ بِالذَّهَبِ وَالْفِضَّةُ بِالْفِضَّةِ وَالْبُرُّ بِالْبُرِّ وَالشَّعِيرُ بِالشَّعِيرِ وَالتَّمْرُ بِالتَّمْرِ وَالْمِلْحُ بِالْمِلْحِ مِثْلاً بِمِثْلٍ سَوَاءً بِسَوَاءٍ يَدًا بِيَدٍ فَإِذَا اخْتَلَفَتْ هَذِهِ الأَصْنَافُ فَبِيعُوا كَيْفَ شِئْتُمْ إِذَا كَانَ يَدًا بِيَدٍ
Altın mukabilinde altın, gümüş mukabilinde gümüş, buğday mukabilinde buğday, arpa mukabilinde arpa, hurma mukabilinde hurma ve tuz mukabilinde tuz. Misli misline, birbirine müsavi olarak peşin satılırlar. Ama bu sınıflar değişirse peşin olmak şartıyla istediğiniz gibi satın.

Zikredilen altı sınıf eşya altın, gümüş, buğday, arpa, hurma ve tuzdur. Bu eşyalarda faiz işler. Buna ilaveten ulemanın ittifaklarıyla illette ortak olan diğer eşyalar bu altı sınıf eşyaya kıyaslanır. Ancak bu eşyaların takasında fazlalığın haram kılınmış olunmasında illetin ne olduğu hususunda ulema ihtilaf etmiştir. Altın ve gümüşün illeti bir olduğuna ve diğer dört sınıfın illeti bir oluşunda ittifakları vardır. İmam İbni Teymiyye, İbni Kayyim ve İbni Kudame (rahimehumullah)’ın tercihlerine göre altın ve gümüşün illeti para olması ve diğer dört sınıfın illeti tartılan ve sayılan yiyecek olmasıdır. Hadiste zikri geçen altı sınıf eşyaya illette ortak olan diğer eşyalarda faiz hükmü icra edilir. Mesela domates domatese karşı misli ve peşinen satılır. Sayısını artırmak veya veresiye takas edilmesi faiz ve haram olur. Çünkü domates sayıyla veya kiloyla satılan yiyecektir.
 
Abdul-Hekim Çevrimdışı

Abdul-Hekim

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Aleykum selam we rahmetullah kardeşim;İki tarafta arabaların fiyatlarında razı ise yapılan alışveriş sahihtir.
Demek ki benim bunun gibi alish-verish yapmam sahih. Fakat ben bir hadis sherif okudum ki, Resulallah SAV Bilal'e elindeki iki eski hurmani sat, ve o paraya yenisini al, aksi takdirde bu alish-verishin faiz olur - demesinden dolayi kendi alim-satimimi faiz olarak saniyordum. Eger benimki faiz degilse bu hadisi sherifin izah ve hukmunu açiklayabilirmisiniz?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Abdul-Hekim;306097' Alıntı:
Demek ki benim bunun gibi alish-verish yapmam sahih. Fakat ben bir hadis sherif okudum ki, Resulallah SAV Bilal'e elindeki iki eski hurmani sat, ve o paraya yenisini al, aksi takdirde bu alish-verishin faiz olur - demesinden dolayi kendi alim-satimimi faiz olarak saniyordum. Eger benimki faiz degilse bu hadisi sherifin izah ve hukmunu açiklayabilirmisiniz?

Kardeşim sorunu direkt olarak açıkça sormak yerine araba takası yapıyorum gibi (test) yollara düşmen sana gunahtan başka bir şey olarak dönmez.

Vaka' şudur:
Ebû Saîd el-Hudrî (r.anh) şöyle demiştir:
(Bir keresinde) Bilâl (r.anh), Peygamber'e ikram etmek üzere iyi cins hurma getirdi.
Rasulullah (s.a.v.) hurmayı nereden aldığını sorunca;
Bilâl şöyle dedi: "
Bizde âdi bir hurma vardı. Nebî (s.a.v)'e yedirmek için, ben onun iki ölçeğini bu iyi hurmanın bir ölçeğine sattım".

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Eyvah, eyvah! Ribânın ta kendisi, ribânın ta kendisi. Bunu böyle yapma. Fakat hurma satın almak istersen, kendi hurmanı başka bir satım akdi ile sat. Onun satış bedeli ile istediğin hurmayı satın al"
(Buhâri, Vekâlet, Bab 12, Hadis no: 13)

Hadîsin bir rivayetinde bildirildiğine göre, Bilâl gidip bu hurmayı sahibine reddetmiştir. Hadîsin bâb başlığına uygunluğu; Peygamber'in "Bu ribânın kendisidir, bunu yapma" kavlinden anlaşılır. Çünkü ribâ alışverişinin reddedilmesi vâcib olan şeylerden olduğu bilinmiştir.
Bu alışverişin merdûd olduğu hükmü, bu hadîsten şu suretlerle alınır: "Evvah" ta'bîrinin tekrarlı zikredilmesiyle; "Bu ribânin kendisidir" ta'bîr buyurulmasıyla; hadîsin sonunda ribâdan salim bir mubâdele sureti öğretilmiş bulunmakla (Aynî).

Rasulullah (s.a.v.)'e kuru hurmanın yaş hurma karşılığında satın alınmasının hükmü sorulduğunda; yaş hurmanın kuruyunca azalıb azalmayacağını sormuş; "azalır" cevabını alınca da, böyle bir mubâdeleyi yasaklamıştır. (Ebû Dâvud, Bûyu; 18; Tirmizî, Bûyu; 14; Nesâî, Bûyu; 36; İbn Mâce, Ticârât, 53; Mâlik, Muvatta', Bûyu', 52)

Buna göre, aynı cins misli mallar trampa edilecekse, eşit olarak mubâdele edilmeli, eğer kalite farkı gibi nedenlerle taraflardan birisi veya ikisi buna razı değillerse, mubâdele edilecek malların kıymeti para ile takdir edilerek değişim yoluna gidilmelidir.

Faiz, şu altı maddede cereyan eder:
1. Altın. 2. Gümüş. 3. Buğday. 4. Arpa. 5. Hurma. 6. Tuz.
Bu mallara ribevî (kendilerinde faiz sözkonusu olan) mallar denilir.

Ribânın yalnızca bu altı maddede cereyan etmesinin sebebi, bu maddeler hakkında nas varid olmasıdır.

Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Amr En-Nâkıd ve İshak b. İbrâhîm rivayet ettiler. Lâfız İbni Ebî Şeybe'nindir. İshak «Bize
haber verdi» tâbirini kullandı. Ötekiler: «Bize Vekî' tahdîs etti» dediler. (Demiş ki) : Bize Sufyân, Hâli d el-Hazzâ'dan, o da Ebû Kılâbe'den, o da Ebu'I-Eş'as'dan, o da Ubâde b. Sâmit'den naklen rivayet etti, Ubâde şöyle demiş: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«Altın mukabilinde altın, gümüş mukabilinde gümüş, buğday mukabilinde buğday, arpa mukabilinde arpa, hurma mukabilinde hurma ve tuz mukabilinde tuz misli misline, birbirine musâvi olarak peşin satılırlar. Ama bu sınıflar değişirse peşin olmak şartıyla istediğiniz gibi satın!» buyurdular.

(Buhari, Bûyu, 74, 76; Muslim, Musâkat, Bab 15, Hadis no: 81; Ebû Davud, Bûyu', Bab 12, Hadis no: 3348; Tirmizî, Bûyu', 22; Nesai, Bûyu, 38; İbn Mâce, Ticârât, 50; Muvatta, Bûyu, 38; Ahmed b. Hanbel, I, 24, 35, 45)
Şafii ve Malikî mezheblerine göre ise, ribanın illeti -genel hatlarıyla- “taamiyet ve semeniyet”tir. Yani, yiyecek ve nakit/paralarda ancak faiz cereyan eder.
Misal olarak binalar/evler/dairler, dört mezhebe göre de faiz kuralının geçerli olmadığı şeylerdendir. Çünkü, daireler “tartılmayan, -belli kap ölçekleriyle- ölçülmeyen, yenmeyen, nakit cinsinden olmayan” nesnelerdir. (krş. Nevevî, El-Mecmu; C.9, Sf: 395-96; İbnu'l-Humâm, Fethu’l-Kadir, C. 5, Sf: 274; Reddu’l-muhtar, C. 5, Sf: 171-174; Cezerî, el-fıkhu ala’a-mezahibi’l-arbaa, C. 2, Sf: 249-251; Vehbe Zuhaylî, el-Fukhu’l-İslamî, C. 4, Sf: 675-690)

100 Milyar tl tutan villa da bir evdir, 50 bin tl tutan gecekondu da bir evdir. İslam âleminden kimse böyle durumlarda eşittir dememiştir.

Ez cumle;
Alacağın 2013 model arabanın vasıfları ve kalitesi ile, verdiğin 2002 model arabanın vasfı ve kalitesi sonuçta her ikisi de ismen araba diye adlandırılmış olsa da birbirinden farklıdır ve bunu hem piyasa, hem takas / trampa yapan alıcı-satıcılar bilmektedir. Bu tür ticaret câizdir.

Meselenin detayını aşağıdan takib edebilirsiniz.

******



Aynı ve Farklı Cinsler:

Bir şeyin kendinden farklı cinslerle fazlalıklı satışı haramdır. Fakat cinsleri birbirinden farklı şeylerde fazlalık, Hanefî'lere göre caizdir. Ancak kuş etleri bundan mustesnadır. Bıldırcın ve serçe kuşları gibi, aynı cinsin etlerini birbirinden fazlalıklı satmak caizdir. Çünkü bunlar ribevî bir mal değildir. Zira bunlar ne tartı ile ne de kile ile ölçülerek satılmaktadırlar. Ancak bunlardan tavuk ve Ördek etleri istisna edilir. Çünkü genellikle bunlar tartılarak satılırlar. O bakımdan bunların fazlalıklı olarak satışları haram olur.

Hanefi'lere göre cinslerin birbirlerinden farklı olup olmadıklarını tesbit etmekteki ölçü, aslının farklı olmasına göredir. Hurmadan yapılmış sirkenin üzüm sirkesi ile birlikte, inek etinin koyun eti ile birlikte olması yahut gözetilen maksadın farklı oluşu, keçi kulan ile koyun yünü gibi (Çünkü sanayide bunlardan her birisinin kullanımından gözetilen maksat farklı farklıdır) yahut da niteliğin değişmesi gibi. Buğday ile birlikte ekmeğin satışı böyledir. Çünkü ekmek ya tane ile satılır yahut tartılarak satılır. Buğday ise kile ile ölçülür. Buna göre koyun, deve, inek etleri ile bunların sütleri farklı cinsler kabul edilir. Dolayısıyla bunların kendi aralarındaki fazlalık caiz olur. Buğday, arpa, mısır ve benzeri şeyler de farklı cinsler kabul edilir. Un ile birlikte ekmek yahut buğday iki ayrı cinstir. Et ile iç yağı iki ayrı cinstir. Zeytin yağı ile zeytin ayrı, pişirilmiş zeytin yağı ile pişirilmemiş zeylin yağı ayrı iki cinstir. Çünkü bunlardan gözetilen maksat farklı farklıdır. Sözü geçen kaideye diğer şeyler de kıyas edilir.
(Fethu'l-Kadir, V, 297 vd.; ed-Durru'l-Muhtâr, IV, 193 vd.)

Hanefî'lerin delilleri:
Hanefi'ler faizin iletinin keyl (kile ile ölçmek) yahut vezn (ağırlık ile tartmak) olduğuna, her iki bedelde eşitliğin veya misliyetin satışın sıhhatinde şart koşulmasını delil göstermişlerdir. Aynca faizin haram oluşu, karşılığında bedel bulunmayan bir mal fazlalığının varlığı dolayısıyladır. Bu ise daha önce gördüğümüz hadis-i şerifte nas ile tesbit edilen başka şeylerde de bulunur. Meselâ, kireç, demir ve benzeri şeylerde de görülür. İki şey arasında eşitlik yahut benzerlik ise, şeklen ve manen nazar-ı itibara alınmakla gerçekleşir. Üzerinde ittifak edilen miktar (bu da keyl yahut vezndir) şeklen benzerliği gerçekleştirir. Cins ise, manen benzerliği tahakkuk ettirir. Çünkü mallarda aynı cinsten olmak, mal oluşun birbirine yakın olması demektir. Kafız, kafîzin mislidir, dinar, dinarın mislidir. (Kafiz, kile türünden bir ölçü olup 8 mekkûktur. 1 mekkûk da 1.5 sa'dır.) Bu durumda fazla olan kafiz, karşılıklı ivazlarda sakınılması mümkün olan ve karşılığı bulunmayan maldaki bir fazlalık olacağından, faiz olur. Böyle bir husus hiç bir zaman yiyeceklere ve semenlere has bir şey değildir. Aksine cinsi ile satılan bütün keylîlerde (kile ile satılanlarda) ve mislî ile değiştirilen bütün mevzun (ağırlık ile tartılan) şeylerde söz konusu olur. (el Mebsût, XII, 116; el-Bedâyi, V, 184; Fethu'l-Kadir, V, 277)
Bir diğer ifade ile, meselâ buğday, kıymet taşıyan bir maldır. Çünkü satış ancak kıymet taşıyan bir mal hakkında sahih olur. Fakat bu buğdayın mal olarak ne ettiği ancak kile ile ölçülerek bilinir. Buna göre nassın gereği olarak keyl (ölçme) niteliği, onun için sabit bir nitelik olur. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur:
"Ağırlık ile tartılan altın altın ile, kile ile ölçülen buğday buğday ile... alınıb satılır."
Burada faizden kurtulmak için aranan şey, her iki ivaz (bedel) arasındaki mumaselet (benzerlik) olduğuna göre; ölçekte veya tartıda benzerlik haramdan kurtuluşun yoludur. Bir avuç ile bir tek elmada ise musamelet söz konusu değildir. Dolayısıyla bunlar faiz mallannda olamazlar. (Mesâdiru'l-Hak, III, 180) Yani bunlar nesie faizi değil de fazlalık faizi olmaz. Çünkü bu mallarda faiz gerçekleşir.
Dikkat edilecek olursa tür, nitelik ve bedellerinin farklı oluşuna rağmen buğdayın tümü bir tek cinstir. Aynı şekilde arpa da böyledir, her ikisinin türleri de böyledir. Hurma, tuz, üzüm, kuru üzüm, alun ve gümüş de böyledir. Bunlardan mekil veya mevzun olanların hiç birisini kendi cinsi ile ölçüde yahut tartıda fazlalıklı olarak satış -türü ve nitelikleri eşit olsa dahi- caiz değildir. (el-Bedâyi, V, 187; el-Mebsût, XII, 122)

Mâliki Mezhebi:
Malikîler mezhebin zahir görüşünde şöyle demişlerdir: Altın ve gümüşte fazlalığın haram kılınış illeti, nakdîlik (yani semen oluş)'tir. Yiyecek şeylerde ise illet, nesie faizi ile fazlalık faizi arasında farklılık gösterir.
Nesie faizinin haram kılışında illet, tedaviden başka bir maksatla, sadece yiyecek oluştur, ister bununla gıdalanmak ve saklanmalan söz konusu olsun, ister sadece gıdalanmak söz konusu olsun, isterse de bunlardan hiç birisi bulunmasın. Meselâ acur, kavun, limon, marul, havuç, kulkas (mısır patatesi) türünden sebzeler ile, elma ve muz gibi yaş meyve türlerinde olduğu gibi, bunların hiç birisi bulunmasa da değişen bir şey olmaz.
Fazlalık faizinin haram kılınış illeti ise iki husustur:
Birisi bunların gıda olarak kulanılması, diğeri de saklanabilmeleridir. Yani yiyecek olan şeyin gıda olması, insanın çoğunlukla bünyesini ayakta tutacak şekilde onunla beslenmesidir. O kadar ki, sadece onu yiyecek olsa, başka bir şeye gerek olmaksızın ayakta kalabilir ve bünyesi bozulmaz. Bütün tahıllar, hurma, kuru üzüm, et, süt ve bunlardan yapılan şeyler böyledir. Tuz ve buna benzer çeşitli baharatlar, sirke, soğan, sarımsak, zeytin yağı gibi besleyici maddelerin tadını ıslah eden şeyler de besleyici maddeler kapsamına girer.
"Saklanabilmeye elverişli olması"nın manası da; bir süre bekletilmekle bozulmamasıdır. Mezhebin zahir görüşüne göre bu sürenin sının yoktur. Bu her şeyde farklı olarak, genelde kendisinden sağlanmak istenen faydaya göre süre değişebilir. Bu konuda örfe başvurulur ve -bazılarının görüşüne göre- sürenin altı ay yahut bir sene ile sınırlandırılmasına gerek yoktur.

Faizin haram kılınış illetinin bu olduğuna dair delilleri de şudur:
Haram kılma hükmü, faizden manası anlaşılabilir bir şeydir. Bu da insanların birbirlerini aldatmamaları ve mallarının korunmasıdır. O bakımdan bu hususun hayatın ve yaşamanın esaslarında bulunması icab eder ki, bunlar da buğday, arpa, pirinç, mısır, kara burçak, hurma, kuru üzüm, yumurta, zeytin yağı ve yedi baklagil diye bilinen mercimek, börülce, nohut, acı bakla, bakla, burçak ve bezelye gibileridir. (el-Muntekâ, IV, 158; Bidâyetu'l-Muctehid, II, 131; Haşiyetu'd-Desûkî, III, 47; el-Hattâb, IV, 346; el-Fıkhu ale'l-Mezâhibi'l-Erbaa, II, 251)

Cinslerin aynı ve farklı olmasına gelince:
Dikkat edilecek olursa, îmam Malik buğday, arpa ve sült (kabuksuz bir çeşit arpa)'ü tek bir sınıf olarak kabul etmekte, diğer taraftan mısır, ak darı ve pirinci de tek bir sınıf kabul etmektedir. Pişirilen taneler yahut bakla, mercimek, nohut ve buna benzer baklagillerin hepsi tek bir sınıftır. Buna göre buğday ile arpa arasında fazlalık caiz olmamakla birlikte, buğday ile mısır arasında fazlalık caizdir.
Etlere gelince: İmam Malik'e göre bunlar üç sınıftır. Dört ayaklıların etleri bir sınıf, kuşlann etleri bir sınıf, balıkların etleri de bir sınıftır. (el-Kavânînu'l-Fıkhıyye, 253)

Şafiî Mezhebi:
Altın ve gümüşte illet, nakit yahut semen olmuştur. Yani bunların eşyaya semen (değer) olmalarıdır. İster sikke hâlinde olsunlar ister olmasınlar, altın ve gümüşte işçiliğin kıymetinin etkisi yoktur. Bir kişi birkaç dinar karşılığında değeri dinarların birkaç katı olan işlenmiş altın satın alacak olursa, miktarda birbirlerinin misli olmaları muteberdir, kıymetine bakılmaz. Altın ve gümüşte faizin illetinden maksat, -itimat edilen görüşe göre- çoğunlukla semenlerin cins oluşlandır, eşyanın kıymeti oluşları değildir. Cins oluş özelliği ise, fels (nikel, bronz, bakır gibi altın ve gümüşün dışında kalan madenlerden yapılmış kuruş ve benzeri paralar) ve diğer ticaret mallarında bulunmamaktadır. Çünkü kaplarda, saf altın ve süs eşyalarında eşyanın kıymeti olarak kullanılmadıkları hâlde, yine faiz söz konusu olmaktadır.
Yukarıda geçen "çoğunlukla" kaydı ile, tedavülde olmaları hâlinde felsler dışarıda bırakılmak istenmiştir. Çünkü felslerde ribâ olmaz. Ayrıca (alan ve gümüşte) işçiliğin kıymeti yoktur. Hatla bir kimse dinar karşılığında işlenmiş altın alsa ve bu işlenmiş altının kıymeti dinarların bir kaç katı dahi olsa, birbirlerinin misli olmalarına itibar edilir, kıymete bakılmaz.
Felsler ve günümüzde kullanılan kâğıt nakiller artık çoğunlukla eşyanın semenleri (değerleri) hâline geldiklerinden dolayı, ben bunlarda faizin cereyan ettiği kanaatindeyim. Hanefî mezhebine uygun olan görüş de budur.
Geri kalan diğer dört sınıfta faizin illeti ise yiyecek şeyler olmalarıdır.

Yiyecek (mat'um) ise şu üç hususu kapsar:
1- Buğday ve arpa gibi hem yemek, hem gıdalamp beslemek maksadı ile kullanılanlar. Genelde bunlardan istifadedeki maksat yenilmeleridir. Aynca onlar gibi olan bakla, pirinç, mısır, nohut, acı bakla ve zekâtlarının verilmesi icab eden benzeri diğer taneliler de onlar gibi kabul edilir, onlarla birlikte mutalaa edilir.

2- Meyve kasdı ile yenilmeleriyle ilgili hadis hurmayı da zikretmiştir ki, onun durumunda olan kuru üzüm ve incir de buna katılır.

3- Yemeğin ve vücudun ıslah edilmesi, yani tedavi kastı ile kullanılmaları. Hadis-i şerif tuzu da zikretmiştir. Dolayısıyla tuz gibi olan eskiden kullanılan sinameki, sakamunya ve zencefil gibi tedavi edici ilaçlar ve buna benzer çörek otu gibi aynı cinsten olan diğer baharatlar da bu türdendir.

Buna göre yiyecek şeyleri düzeltib ıslah eden yahut bedeni ıslah eden şeyler arasında bir fark yoktur. Çünkü gıda sağlığı korumak, tedavi edici şeyler ise, tekrar sağlığa kavuşmak içindir. Buna göre mat'um (yiyecek şeyler)'dan kasıt, çoğunlukla yemek için kullanılan şeylerdir. İster gıda, ister meyve, ister ilaç olarak kullanılsın, değişen bir şey yoktur. Buna göre Şafiîlerde faizin illeti, yiyecek yahut nakit oluştur. Kireç veya demir gibi yiyecek olmayan şeylerin ise kendi cinsleri ile fazlasıyla satılmaları diğer ticaret malları gibi sahihtir. Çünkü bunların tümü semen değildir.
Delilleri şudur:
Eğer hüküm, muştak (türemiş) isme talik edilirse; bu, ismin kendisinden tüketildiği mananın hükmün illeti olduğunun delilidir. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi: "Hırsız erkek ve hırsız kadının ellerini kesiniz." (Mâide, 38)
Burada hırsızlığın el kesmenin illeti olduğunu anlamaktayız, Kabul edilen esas budur. Nitekim Said b. Abdullah'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasulullah (a.s.)'ın şöyle buyurduğunu duyardım:
"Yiyecek karşılığında yiyecek şeyler misli misline (alınır verilir)"
(Bu hadisi Muslim ve Ahmed, Ma'mer b. Abdullah'tan rivayet etmişlerdir. Nasbu'r-Raye, IV, 37; et-Tenfısu'l-Habir, 235; Neylu'l-Evtar, V, 193)

Böylelikle hüküm illetinin "yiyecek oluş" olduğu ortaya çıkmaktadır. Çünkü hadiste yiyecek manasına gelen et-taâm, "tatmak" anlamına gelen et-ta'mu kelimesinden türemiştir. O hâlde bu, bütün yiyecek şeyleri kapsar. Bu uygun bir nitelemedir. Çünkü hadis-i şerifin açıkça belirttiği dört şeyde, bunların oldukça önemli olduğunu bize gösterir. Çünkü canlıların hayatta kalmaları yemek ile mümkündür.
Diğer taraftan semen oluş da (faizin illeti olarak kabul edilmeye) uygun bir husustur. Çünkü bu da bize bunun ne kadar önemli olduğunu göstermektedir ki, bu önem insanların iki nakite (altın ve gümüşe) yahut onların yerlerini tutan kâğıt paralara ne derece ihtiyaç duyduklarım göstermektedir. Kâğıt paraları da altın ve gümüş gibi mütalaa etmek benim doğru bulduğum bir görüştür. Bu geçmişteki örfe Şafiî mezhebinde mutemet kabul edilen görüşün de hilâfinadır.

Hanefî'lerin (faizin cereyan etmesi için) söz konusu ettikleri kadr (miktar) ise, eşyada önemli bir özellik değildir.
Buna göre yiyecek, yiyecek karşılığında, -buğday buğday ile - yahut nakit nakit karşılığında, gümüş gümüş ile- ister sikke olarak basılmış olsunlar ister -süs eşyası ve külçe olmaları hâlinde olduğu gibi- sikke hâlinde olmasınlar -cinslerinin bir olmaları halinde- satışın sahih olması için üç husus şart görülmüştür.
Birincisi vâde olub akitte mutlak olarak vadeden söz edilmemelidir.
İkincisi şer'î ölçüye (mi'yara) göre yakınen birbirlerinin misli olmalarıdır. Sert mi'yâr ise kile ile ölçülen şeylerde ölçek, ağırlık ile tartılan şeylerde tartıdır. Bu konuda Rasulullah (a.s.) döneminde Hicaz ehlinin âdeti muteberdir. Diğer hususlarda ise satış esnasında satışın yapıldığı beldenin âdeti muteberdir.
Üçüncü şart ise, karşılıklı kabzetmektir. Yani her iki bedelinde meclisten ayrılmadan önce hakikaten ve mutlak olarak kabzedilmeleri gerekir.
Hanefîlerin şart koştukları aynî oluşta eşitlikten, yani cins olarak bir veya farklı olmaları hâlinde fark gözetmeksizin her iki bedelin de tayinini şart görmelerinden, ayn olarak karşılıklı kabzın şart koşulmasının sebebi, Peygamber (a.s.)'in her iki durumda da: "Peşin olarak" ifadesini kullanmış olmasıdır.

Buna göre fazlalık faizi (ribâ el-fadl) sadece kile ile ölçülen yahut ağırlık ile tartılan mislî-takdirî şeylere hastır. Arşın ile ölçülen yahut sayılan (adedî) şeylerde faiz yoktur. Hayvan, hah, arazi, ev, ağaç gibi kıyemî mallarda fazlalık faizi cereyan etmez. Çünkü bu gibi şeyler takdir edilen (yani bireyleri ortak bir ölçü birimi veya muayyen bir miktar ile ölçülüp miktarları tayin edilen) şeylerden değildir. Buna göre bunlardan çok olan bir şeyi, kendi cinsinden az olan bir şey karşılığında vermek caizdir, bir koyunu belli iki koyun karşılığında satmak gibi. Çünkü fazlalık faizi aynı cinsten olan iki şeyden birisinin miktar ve sayıca fazla olmasıdır. Kıyemî şeyler ise, miktar ile bilinen şeylerden değildir.
(el-Medhal ilâ Nazariyyeti'l-İltizâm, 139; ed-Durru'l-Muhtâr, IV, 185)


Cinsler Birbirlerinden Farklı Olurlarsa -Buğday ve arpa gibi- aralarında fazlalık caiz olur. Bununla birlikte vâde (peşin) ve ayrılmadan önce karşılıklı kabzetmek şarttır. Peygamber (a.s.), Muslim'in rivayetine göre şöyle buyurmuştur:
"Altın altın ile, gümüş gümüş ile, buğday buğday ile, arpa arpa ile, hurma hurma ile, tuz tuz ile misli misline, eşiti eşitine ve peşin olarak (alınıp satılır). Bu cinsler birbirlerinden farklı olurlarsa elden ele olması şartı ile dilediğiniz gibi alıp satınız."
Yani taraflar karşılıklı olarak kabzetmelidir. İşte bundan vâde (elden ele ve peşin olması) şartı anlaşılmaktadır. Şayet yiyecek nakit yahut kumaş gibi başkasıyla veya yiyecekten başka şeyler yine yiyecekten başkası ile satılır ve bunlar nakit olmazsa, -hayvanın hayvan karşılığında satılması gibi- sözü geçen üç şarttan hiç birisi koşulmaz. Yani bunlarda faiz cereyan etmez. Hayvanda kayıtsız şartsız faizin olmayışının sebebi, hayvanın bu durumuyla yenecek durumda olmamasıdır.
"İbni Ömer (r.anhuma), Peygamber (a.s.)'in emri ile bir deveyi iki deve karşılığında satın almıştır."
(Muğni'l-Muhtac, 11,22-25; Haşiyetli'l-Kalyûbî ve Anûre, M, 167 vd;Haşiyetu'ş-Şerkâvî, n,32vd. el-Muhezzeb, I, 272. Ancak el-Muhezzeb'de - el-Mecmû, Cidde, t.y., IX, 499-500-
Kaydedildiğine göre bu alışverişi yapan Abdullah b. Ömer değil, Abdullah b. Amr b. el-As'tır. Onun rivayetine göre, Peygamber kendisine bir ordu hazırlaması emrini vermiş, fakat kullanacakları deve kalmaması üzerine gelecek zekât develerinden ödemek üzere bir deveyi İki deve karşılığında satın almasını emretmiştir. Nitekim bu bahsin sonlarında da rivayet aynı şekildedir.)


Cinsin Aynı ve Farklı Olması:
Yaratılışları itibarıyla özel isimlerinde fark olmayan iki ayn türden hurma ve incir gibi yahut iki ayn buğdaydan yapılan un gibi asılları bir olan her iki şey, Şafiî'lere göre aynı cinstendir. Yaratılış asılları itibarıyla isimleri birbirinden farklı olan her şeyde -buğday, arpa, hurma, kuru üzüm gibi- yahut birbirinden farklı iki asıldan yapılan cinsler, asıl itibarıyla birbirinden farklı şeylerden yapılan unlar, sirkeler, yağlar, etler ve sütler -asılları farklı olduğu sürece- farklı cinslerdir.
Buna göre buğday unu ile arpa unu, hurma sirkesi ile üzüm sirkesi, inek eti ile koyun eti, ceviz yağı ile badem yağı, inek sütü ile koyun sütü, evcil sığır ile yabani sığır birbirinden ayn bir cinstir ve fazlalıkla birlikte bunların birbirleriyle satılması caizdir. Kuşların (kümes hayvanlarının) yumurtaları da değişik cinslerdir. Ciğer, dalak, yürek, işkembe, karaciğer ve beyin de değişik cinslerdir. Bunlar aynı hayvanda olsa dahi, isim ve nitelikleri farklı olduğundan ayn cins kabul edilir. Sırt iç yağı ile karın iç yağı, dil, baş ve ayaklar da farklı cinslerdir. Kavun, karpuz, hıyar ve acur da değişik cinslerdir. Bütün cinsleriyle uçan kuşlar bir cins, perdeli ayaklılar da bir cinstir. Güvercin türleri de -en sahih kabul edilen görüşe göre- bir cinstir. (Muğni'l-Muhtâc, II, 23 vd.; el-Muhezzeb, 1, 272)


Hanbelî Mezhebi:
Bu mezhebte faizin illeti ile ilgili olarak üç rivayet bulunmaktadır. Bunların en meşhur olanları Hanefî mezhebindeki görüş gibidir. Buna göre; cins birliği ile birlikte keyl (kile ile ölçmek) yahut vezn (ağırlık ile tartmak) faizin illetidir. O hâlde, keylî ve veznî olan her şeyde kendi cinsi karşılığında olması hâlinde faiz cereyan eder, ister yenecek olsun ister olmasın. Taneli şeyler, çöven, hamam otu, pamuk, keten, yün, kına, aspur, demir, bakır ve benzeri şeylerde faiz cereyan eder. Faiz, kile ile ölçülmeyen, ağırlık ile tartılmayan yiyeceklerde cereyan etmez. Çünkü İbni Ömer'in şöyle dediği rivayet edilmiştir; Rasulullah (a.s.) şöyle buyurdu:
"Bir dinarı iki dinara, bir dirhemi iki dirheme, bir sa'yı iki sa'ya satmayınız. Çünkü ben sizin faize düşmenizden korkarım"
Bir adam kalkıp şöyle dedi: "Ey Allah'ın Rasulu! Eğer bir kişi bir atı atlar karşılığında ve henüz yeni doğmuş bir deve yavrusunu yaşlı deve karşılığında satarsa bunun hükmü hakkında ne buyurursun?"
Şöyle buyurdu: "Peşin olması (hemen teslim) edilmesi şartıyla mahzur yoktur."
(Hadisi Ahmed ve el-Kebir'de Taberanî buna yakın ifadelerle rivayet etmiştir. el-Heysemî şöyle der:
"Senedinde Ebu Cenâb vardır. Sika bir râvidir, fakat tedlîs yapardı." Câmiu'l-Usûl, I, 469; Mecmau'z-Zevâid, IV, 113; Nasbu'r-Râye, IV, 56)


Enes (r.anh) de Peygamber (a.s.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
'Tartılan şey, aynı türden olursa misli misline, kile ile ölçülen şey de aynı şekilde (alınır, satılır.) Eğer türleri farklı olursa bunda mahzur yoktur."
(Hadisi Dârakutnî, el-Hasen'den, o Ubâde ve Enes b. Malik'ten rivayet etmiştir. Neylu'l-Evtâr, V, 193)

Ancak Hanefi'lerden farklı olarak Hanbelî'ler şöyle demektedirler:
Fazlalık faizi (ribâ el-fadl) kile ile ölçülen yahut ağırlık ile tartılan her şeyde cinsi ile olması hâlinde haram olur. Velev ki, bir hurmaya karşılık bir hurma olsun. Altın yahut gümüş, nakiller, pirinç tanesinden küçük dahi olsa, durumları aynıdır. Fakat suda ve -altın yahut gümüşten başka bir şeyden yapıldığı için- örfen tartılmayan şeylerde haram olmaz; bakır yahut demirden yapılmış bir kazma veya pamuk ve benzeri şeyler gibi.

İkinci rivayet Şafiî mezhebinin görüşü gibidir.
Üçüncü rivayete göre ise, altın ve gümüşün dışındaki şeylerde illet, kile ile ölçülen yahut ağırlık ile tartılan şey olması hâlinde yiyecek olmaktır. Buna göre ölçülmeyen ve tartılmayan yiyeceklerde faiz cereyan etmez; elma, nar, şeftali, kavun, armut, ayva, erik, hıyar, ceviz ve yumurta gibi. Zaferan, çöven otu, demir, kurşun ve buna benzer yiyecek olmayan şeylerde de faiz cereyan etmez. Bu önceden de açıklamış olduğumuz gibi, Said b. el-Museyyeb'in görüşüdür.
Delili ise, Peygamber (a.s.)'in şu buyruğudur: "Faiz ancak yenen yahut içilen ve kile ile ölçülen yahut ağırlık ile tanılan şeylerde olur."
(Hadis, Dârakutnî Sunen'inde, Saîd b. el-Museyyeb'den rivayet etmektedir.
Buna göre Rasulullah (a.s.) şöyle buyurmuştur:
"Riba (faiz) ancak altın yahut gümüşte veya kile ile ölçülen veya ağırlık ölçüsü ile tartılan yahut yenilen veya içilen şeylerdedir."
Bu, görüldüğü gibi, mursel bir hadistir. Bu hadisi Beyhakî de, Ibni Museyyeb'e kadar ulaşan mevkuf'bir rivayet olarak kaydetmektedir. Nasbu'r-Râye, IV, 36)

Cinsin Aynı ve Farklı olması:
Bu konuda Hanbelî'lerin görüşü, Şafiî'erin görüşü gibidir, şöyle demişlerdir (el-Muğnî, IV, 20; Gâyetu'l-Munteha, 11, 55) :
Aynı özel ismin kapsamı altına giren her iki tür -hurma türleri gibi- tek bir cins kabul edilir. Aynı cinste birleşen her iki şey hakkında şeriatin hükmü, fazlalığın haram olduğu şeklinde sabit olmuştur. Bunların türleri değişik olsa dahi böyledir. Çünkü Peygamber (a.s.): "Hurma hurma karşılığında, misli misline..." diye buyurmuştur.
Burada hurma cinsinde eşitliğe itibar edilmiştir. Daha sonra şöyle buyurmuştur:
"Eğer bu sınıflar değişik olurlarsa, istediğiniz gibi alıp satınız."
Bir diğer lafızda: "Eğer iki cins farklı olursa..."
bir başka lafızda ise: "Renkleri değişik olmaları hâli mustesna" diye buyurulmuştur.

Eğer iki şey, farklı iki asıldan olub özel bir ismin kapsamına girmekte iseler, bunlar iki ayrı cins kabul edilirler. Yani her iki şeyin aslı bir ise, -Hanefî'lerin hilâfina- onlarda gözetilen maksat farklı olsa dahi, cinsleri bir kabul edilir. Buna göre bütün hurmalar bir tek cinstir. Çünkü hepsinin ortak adı, özel bir isimdir. Gül yağı, menekşe, cıva ve aynı asıldan alınmış yasemin yağı -yağ veya ondan çıkan sıvıdır- bir tek cins kabul edilir. (Ebu Hanife'ye göre ise, menekşe yağı ile gül yağı asıl itibarıyla bir olsa dahi, bunların kullanılış maksatları farklıdır. O bakımdan bunlar iki ayrı cinstir. Dolayısıyla birinin, öteki karşılığında aralarında bir fazlalık ile birlikte satışları caizdir. Zeytin yağının zeytin ile birlikte, susam yağının susam ile birlikte pişirilmiş zeytin yağının pişirilmemişi ile birlikte satılması gibi. Türleri farklı olduğu için de ağırlık itibarıyla fazlalık câizdir. Şayet türleri bir olacak olsa, fazlalık olarak satış câiz olmaz. ed-Durru'l-Muhtâr, IV, 194)

Ekmeklik unlar, sirkeler, yağlar, et, süt, peynir, tereyağı, değişik şeylerin sulan hepsi asılları faildi olduğu takdirde farklı cinslerdir. Buğday unu ile arpa unu iki ayn cinstir. Aynı şekilde zeytin ve pamuktan yapılan yağ türleri de böyledir. Balık yağı, susam yağı, çekirdek yağı ve benzeri şeylerden çıkartılan yağlar da değişik cinslerdir.

Zahirî Mezhebi:
Zahirîler ve Ebu Bekr b. et-Tayyib şöyle demişlerdir: Faizin illeti belirtilmemiştir. O bakımdan faiz sadece nas ile belirtilen şeylerde söz konusudur. (el-Muhallâ, VIII, 468)
Onların bu hükme varmalarının sebebi, kıyası kabul etmemeleridir. Şari' de faizin altı sınıfta cereyan ettiğini açıklamıştır. Buna göre bunların dışında kalan şeyler asılları üzere kalır ki, bu da mubahlıktır.
Netice olarak, yiyecek şeylerde fazlalığın haram oluş illeti Hanefî'lerle Hanbelîlere göre kile ile ölçülür ve ağırlık ile tartılır olmalarıdır. İmam Malik'e göre ise bunlarla gıdalanıb beslenme ve saklanabilme özelliklerinin bulunması, Şafıî'lere göre ise yenilebilir olmalarıdır.

Malikî ve Şafiî'lere göre, nakit (altın ve gümüş) ve yiyecek şeylerin dışında kalanlarda yahut Hanefî'lerle Hanbelî'lere göre, kile ile ölçülüb ağırlık ile tartılan şeylerin dışında kalanlarda fazlalığın caiz oluşunun sebebi, bu maddelerin insanların zaruri ihtiyaçları ile alâkaları olmalarındandır. Sözü geçen şeylerde ne onların yiyecekleri ne de iktisadî faaliyetleri için zaruret söz konusu değildir. Çünkü kâr sağlamak arzusu, bu durumda insanlara çok zarar verme sonucunu doğurmaz.

Tercih:
Malikî mezhebine mensub İbni Ruşd şöyle demektedir:
"Fakat mana açısından konu üzerinde düşünüldüğü takdirde -Allah doğrusunu en iyi bilendir- Hanefîlerin gösterdiği illet, diğer illetler arasında en uygun olandır. Çünkü şeriatte faizin haram kılınış maksadının şu olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Faizin haram kılınış sebebi, onda bulunan ileri derecede aldatmadır. Karşılıklı ilişkilerde adalet, eşitliğe mümkün olduğu kadar yaklaşmaktır. İşte bundan dolayı yapılan farklı şeylerde eşitliğin gerçekleşmesi zor olduğundan, onlara kıymet biçmek yani değerlendirmek için dinar ve dirhem konulmuştur. Yapılan değişik şeyler, yani kumaş gibi keylî ve veznî olmayan şeylerde adalet ancak nisbetin varlığı ile olur. Yani iki şeyden birisinin kıymetinin kendi cinsine olan oranı diğer şeyin kıymetinin kendi cinsine olan oranı gibi olmalıdır. O hâlde, sayıda bu satılan şeylerin birbirlerinden farklı olmaları adaletli bir muamelede vacib bir şeydir. Keylî ve veznî olan şeylerde adalet ise, ölçü yahut tartıda eşitliğin varlığı ile gerçekleşir." (Bidâyetu'l-Muctehid, II, 131)
Ancak bu görüş, akıl ve nakil tarafından desteklenmeyen içtihat ve faiz çerçevesinin oldukça genişlemesi sonucunu vermiştir.

İbnu'l Kayyım ise, faizin illetinin nakillerin dışında kalan hususlarda gıda ve saklanabilir olması şeklindeki İmam Malik'in görüşünü tercih etmiştir. İki nakit, yani altın ve gümüşte illet ise Şafii'lerin dediği gibi, semen oluştur. Çünkü bakır ve demir eğer ribevî (faizin söz konusu olduğu) şeyler olsaydı, bunların nakit olarak dirhem karşılığında vadeli (veresiye) satışları caiz olmazdı. Faizin cereyan ettiği bir şeyin cinsi farklı olursa geciktirme (nesâ) söz konusu olmaksızın fazlalık caiz olur.
Aynı şekilde tartının illet olarak gösterilmesinin semen oluşun illet olarak gösterilmesinden farklı olarak uygun bir munasebeti yoktur. Çünkü dirhem ve dinarlar satılan şeylerin semenleridir. Semen ise malların kıymetlerinin kendisi vasıtasıyla bilindiği miyar (ölçü)dır. Buna göre bu miyarın sınırlan belli ve tesbit edilmiş, yükselib alçalmayan (sabit) durumda olması gerekir ki, insanların karşılıklı ilişkileri fesada uğramasın, aralarında anlaşmazlıklar çıkmasın, zarar ileri derecede olmasın. Aksi takdirde dinarlar ve dirhemler ticaret için elverişli bir alan olmaktan çıkarlar.
(A'lâmu'l-Muvaki'în, 11, 137)

Faizin illeti hususunda Prof. es-Senhurî, Şafiî mezhebini tercih etmiştir. Çünkü bu mezheb, sosyal ve ekonomik açıdan konuyu değerlendirmiş ve böylelikle konunun özüne ulaşabilmiş, durulması gereken, açık seçik anlaşılan mananın sınırında durmasını bilmiştir. Hanefi'lerin kabul ettiği ölçü ise, öze yakın olmaktan çok, mantıkî bir değerlendirmedir ve şekle yakındır.
(Masadiru'l-Hak, III, 184)

 
Üst Ana Sayfa Alt