Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Kilise Vakıflarının Durumu

I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
بســـم الله الرحمن الرحيم


Kilise Vakıflarının Durumu


Ahmed İbn Hanbelî kiliseye vakfedilm iş bir arazinin müslümanlar tarafından kiralanma sını ve yine kilise adına satılan bir yerin satın alınmasını da kesinlikl e yasak sayar. Çünkü ona göre böyle bir araziyi kiralamak gayri müslimleri dinleri konusunda desteklem ek demek olur. Amidî ile diğer fikıhçılar da bunu kesinlikl e yasak kabul ediyorlar . Bunun gibi kesinlikl e yasak olan bir başka işlem, bir müslümanın kiliseye vakfedile n vasiyetîi bir malı satın alması veya gayri müslimlere kilise ve benzeri yerler yapımında kullanılabilecek malzeme ve araçlar satmasıdır. Buradaki yasak daha da şiddetlidir. Çünkü burada müslümanın vereceği mal ve malzeme doğrudan doğruya günah yolunda kullanılmaktadır.

Bu alış-veriş tıpkı alkollü içki yapacak birine meyva suyu satmaya benzer. Fakat, onlara içinde oturulaca k ev satmak böyle değildir. Çünkü bir evde oturmak aslında haram bir eylem değildir. Ama onlar oturdukla rı evlerde Allah'a karşı geliyor, O'nun emirlerin i çiğniyorlar. Bu satış, onlara ekmek, et ve elbise satmaya benzetile bilir. Çünkü bu nimetlerd en onlar küfür yolunda yardımcı araç olarak yararlanırlar. Gerçi onlara konut sağlamak bundan daha ilerdedir . Çünkü yemek ve içmek, aslında haram davranışlar değildir. Buna karşılık konut kiralarke n gayri müslimlere sağlanan yarar, kimi zaman haram olabilir.

Dikkat edelim ki; bir müslüman, genel olarak kâfirlere ve fasıklara sadaka vermekten alıkonmuyor, fakat içinde kâfirlik ve fasıklık yapacak kimselere, evini kiralamak tan alıkonuyor. Daha önce belirttiğimiz gibi, İbn-i Kasım, böyle durumlard a satış yapılmasının açıkça helâl olmadığını söylemiştir, İmam-ı Şafiî de gayri müslimlere kilise ve benzeri yerler yapımında yardımcı olmayı kesinlikl e yasak saymıştır.

Bu arada İmam-ı Şafiî bir eserinde bu konu ile ilgili olarak şöyle diyor:

“Eğer bir gayri müslim malının üçte birini veya daha değişik oranda bir kısmını, tapınma amaçlı bir kilisenin yapımını, müstahdem tutulmasını, tamir edilmesin i, aydınlatılmasını kiliseye gelir sağlamak ve bakım yapmak amacı ile arazi satın alınmasını vasiyet ederse bu vasiyet geçersizdir, yerine getirilme sine izin verilmez. Fakat eğer söz konusu gayri müslim, yolcuları ağırlamak için veya belirli kimseleri n barınması için kilise yapılmasını vasiyet ederse bu vasiyeti caizdir, yerine getirilme sine izin verilir. Çünkü genel olarak kilise yapmak Allah'ın emrine aykırı bir hareket değildir. Allah'ın emrine aykırı olan şey böyle bir yapıyı, müşriklik yapmak üzere toplanan hristiyan ların tapınma yeri edinmeler idir. Bana göre, tapınma amaçlı kilise yapımında bir müslümanın, usta, marangoz gibi görevler yapması mekruhtur .”

Öte yandan Amidî'nin bildirdiğine göre Ahmed İbn Hanbelî hristiyan ölüleri için ücret karşılığında mezar kazmayı caiz saymamıştır. Çünkü hakkında anlaşma yapılacak iş, haram bir eylemdir. Yine ona göre, onların kilise ve havra inşaatlerinde ücretli olarak çalışmak, tıpkı tahrif edilmiş din kitaplarının yazımında çalışmak gibi caiz olmayan bir iş sözleşmesidir.

Hristiyan lar veya müslümanlar için alkollü içki, murdar hayvan ya da domuz eti taşıma meselesin e gelince daha önce belirttiğimiz gibi Ahmed İbn Hanbel bu taşımalardan elde edilecek ücretin yenmesini mekruh görmekle birlikte, taşımayı yapanın ücret almasını normal sayıyor. Ona göre bu maddeler bir müslüman için taşınırsa mekruhluk derecesi daha fazladır.

Dostlarımız Hanbelî'nin bu cevabını üç türlü yorumlamışlardır;

Bu yorumlard an biri; bu cevabı tek başına bu rivayet şekline dayanarak, zahiri anlamı ile benimseme ktir. Bu yorum tarzının öncüsü olan İbn-i Ebu Musa bu konuda şöyle diyor:

“Hanbelî, bir müslümanın, bir hristiyan a ücret karşılığında murdar hayvan veya domuz eti taşımasını mekruh saymış, fakat eğer böyle bir taşınma yapılmış ise, taşıyan ücret alma hakkı doğacağını söylemiştir. Eğer bu haram yükler bir müslüman için taşınmış ise mekruhluk derecesi daha ağırdır, ama hamal taşıma ücretini alır. Acaba bu ücret hamala helâl olur mu?

Bu ücretin helâl olmadığını söyleyenler olduğu gibi helâl olduğunu ileri sürenler de vardır. Daha doğru olan görüş bu ücretin helâl olmadığı ve sahibi tarafından sadaka olarak dağıtılması gerektiğidir.”

Ebu Hasan Amidî de bu yorum tarzını destekley erek şöyle diyor:

“Eğer bir müslüman, her hangi bir kimse için ücret karşılığında alkollü içki, domuz veya murdar hayvan eti taşırsa bu hareket mekruhtur . Ahmed İbn Hanbelî bunu açıkça belirtiyo r. Bu kerahat harama yakın (Kerahet-i Tahrimî) bir kerahetti r. Çünkü Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) alkollü içki ile ilgili hadisinde bunu taşıyanları da lanet kapsamına almıştır. Fakat hamal taşıma ücretini alır.”

Görüldüğü gibi bu yorum şeklinin taraftarl arı, hamalın yaptığı işin haram olduğunu vurgulama kla birlikte taşıma ücretini hakettiğini belirtmek tedirler.

İkinci yorum tarzı; Hanbelî'nin bu cevabını yine sadece bu rivayete dayanarak zahiri anlamının tersine çekmektir. Yani bu ücret anlaşmasını geçersiz saymaktır. Bu yorum tarzım, Kadı Ebu Bekir “Mücerred” adlı eserinde savunmuş, fakat daha sonra yazdığı eserlerde hayli zayıf olan bu görüşünden vazgeçmiştir.

Üçüncü yorum tarzı; bu meselede her iki zıt rivayeti de gözönünde tutmak ve bu zıt rivayetle rin ışığında farklı sonuçlara varmaktır. Rivayetle rden birine göre bu ücret anlaşması geçerlidir, hem yaptığı iş ve hem de alacağı ücret mekruh olmakla birlikte bu iş. karşılığında ücret almak hamalın hakkıdır. Bunun tam tersi olan öbür rivayete göre bu ücret anlaşması geçersizdir, buna göre hamal taşıma işini yapmış olsa bile karşılığında ücret hak edemez. Bu rivayette ortaya çıkan hükme, Hanbelî'nin:

“Müslümanın yanında alkollü içki tutamayac ağı, varsa onu dökmesi gerektiği” şeklindeki sözü ile kıyaslanarak varılmıştır.

Gerçekten Ebu Talib'in(24) bildirdiğine göre Hanbelî:

“Eğer bir kimse müslüman olunca, yanında alkollü içki ve domuz varsa alkollü içkiyi dökmeli ve domuzları da salıvermelidir. Çünkü, artık bunlar ona haramdır. Yanındaki domuzları salıvereceği yerde eğer öldürürse, bunun hiç bir sakıncası yoktur.”

(Ebu Talib; Ahmed b. Humeyd Ebu Talib El-Mişkanî birinci sınıf ravilerde n olup İmam ahmed'in de öğrencilerindendir. İmamdan fıkıhla ilgili birçok görüş nakletti, İmam Ahmed'le olan dostluğu, İmam'm ölümüne kadar devam etti. Ebu Talip salih bir kişilik sahibiydi . Hic. 244 yılında vefat etti. Bkz. İbn Ebî Ya'lâ, Tabakat El-Hanabile, c. 1, s. 39-40)

Görüldüğü gibi Hanbelî, alkollü içki bulundurm anın caiz olmadığını açıkça belirtmek tedir. Öte yandan İbn-i Mansur, yine Hanbelî'nin şu sözlerini naklediyo r:

“Bir müslümanın ücret karşılığında bir hristiyan a ait üzüm bağına bekçilik etmesi mekruhtur . Çünkü bu bağda yetişecek üzümler, sonunda alkollü içki yapımında kullanılacaktır. Fakat eğer bekçi bu üzümlerin alkollü içki yapımında kullanılmayacaklarından iyice emin ise o zaman bu işi üstlenebilir.”

Görüldüğü gibi Hanbeli, bu sözlerinde bir müslümana ürünü alkollü içki yapımında kullanılacak bir üzüm bağının bekçisi olmayı yasak sayıyor. Buna göre ücret karşılığında içki taşımayı haydi haydi yasak sayacaktır.

Bu yorum tarzı, Kadı Ebu Bekir'in hem düşünce ve hem de uygulamal arında benimsediği yorum tarzıdır. Hanbelî'nin taraftarl arının çoğunluğu -ki aralarında İbn-i Hattab da vardır-bu yorum tarzını tercih etmişlerdir. Daha sonra gelen Hanbelî fıkıhçılar da bu görüştedirler. Bu saydığımız bilginler bu meselede her iki zıt rivayeti de göz önünde tutmuşlardır. Bu görüş aynı zamanda İmam-ı Malikî'nin, İmam-ı Şafiî'nin, Ebu Yusuf'un ve Muhammed'in de görüşüdür.

Bu görüş arkadaşlarımız tarafından müslüman bir hamalın mal sahibinin evine veya dükkânına içki veya domuz eti taşıması durumlarında da geçerli sayılmış ve gerek içmek üzere ve gerekse başka bir amaç için taşınmış olsun, müslümanın yanında içki bulundurm ası caiz görülmemiştir.

Fakat eğer bir müslüman dökmek üzere içki taşırsa veya murdar hayvan etini gömmeye götürecek ise veya insanlar kokusunda n rahatsız olmasın diye götürüp bu leşi sahraya atmak amacında ise bu işi ücretle yapması caizdir. Çünkü bu iş mubah bir işdir. Fakat söz konusu kimsenin ücret karşılığında murdar bir hayvanın derisini yüzmesi caiz değildir. Ama yüzdüğü takdirde bu iş için piyasada geçerli olan ücreti hakeder. Böyle bir kimse eğer deriyi yüzüp çıkarmış ise, onu sahibine verir. Bu Malikî'nin görüşüdür. Bildiğim kadarı ile İmam-ı Şafiî de aynı görüştedir. Ve iki rivayette n birine göre Ebu Hanife de böyle düşünüyor.

Taşıyanın ücretini hak edeceğini belirten bu fetvanın dayanağı, gerekçesi şudur:

Eğer adam normal bir yük taşımış olsaydı hak edeceği ücret içki taşıma ücretinden farklı bir şey olmayacak tı. Üstelik mutlak olarak içki taşımak günah değildir. Çünkü dökmek veya sirke haline çevirmek amacı ile içki taşımak caizdir. Nitekim söz konusu içki içilmek için taşınıyorsa, taşıma anlaşması geçerli değildir. Ayrıca Hanbeli bu taşıma işini mekruh sayıyor. Allahuale m bu mesele ile ilgili en doğru yorum tarzı, İbn-i Ebu Musa'nın benimsediği yorum tarzıdır. Çünkü bu yorum tarzı hem Hanbelî'nin amacına en yakın ve hem de kıyaslandığı olaya en uygun yorum tarzıdır.

“Kıyaslandığı olay” derken şunu demek istiyoruz;

Bilindiği gibi Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) içkiyi sıkanı ve sıktıranı, taşıyanı ve taşıtanı lânetlemiştir. Üzümü sıkan ile içkiyi taşıyan kimseler, karşı tarafa belirli bir ücreti hakettire n bir yarar sağlamak üzere anlaşma yapmışlardır. Bu ücret aslında haram değildir. Haram olmasının sebebi üzümü sıktıranın ve içkiyi taşıyanın amacıdır. Bu şuna benzer. Eğer bir kimse bir içki üreticisine üzüm veya meyva suyu satarda, bu üzüm veya meyva suyu müşterinin elinde telef olursa satıcının malı bedavaya gitmez, tersine adamın sattığı malın bedelini alması gerekir. Tıpkı bunun gibi bizim meselemiz de de taşıyıcının, karşı tarafa sağladığı yarar karşılıksız bırakılmaz, kendisine bedeli verilir. Çünkü bu ücretten yararlanm asının haram oluşu, ücretinin yüzünden değil, iş verenin yüzündendir.

Ayrıca bu ücretin haram olması, iş verenin hakkı zedelendiği için değil, Allah'ın hakkı zedelendiği içindir. Fakat zina, livata (eşcinsellik=Homoseksualite), adam öldürmek, soygun ve hırsızlık gibi işler için ücretle tutulan kimseleri n durumu bu meselemiz e benzemez. Çünkü bu saydığımız işler özleri bakımından haram işlerdir. Yani bu işleri haram yapan faktör iş verenin amacı değil, doğrudan doğruya işlerin nitelikle ridir. Bu durum, birine murdar hayvan eti veya alkollü içki satan kimsenin durumuna benzer. Bu kimse satılan malın bedelini haketmiş sayılamaz. Çünkü sattığı mal, özü bakımından haram bir maldır.

Meselemiz deki ücret veya bedel anlaşması, ne mutlak anlamda geçerli ve nede mutlak anlamı ile geçersizdir. Bu anlaşma, işveren açısından kararlaştırılan ücreti veya bedeli ödemesi gerektiği anlamında geçerlidir. Yine bu anlaşma ücretli açısından, alacağı ücret veya bedelden yararlanm asının haram olduğu anlamında geçerlidir. Şeriatte buna benzer meseleler çoktur.

Şunu da belirteli m ki, Ahmed İbn Hanbelî'nin hristiyan lara ait üzüm bağında koruculuk yapmayı mekruh sayan görüşü açıkladığımız bu hükümle çelişmez. Çünkü biz meselemiz de ücretliye hem yaptığı işi ve hem de alacağı ücretten yararlanm ayı yasaklıyor; fakat yapacağı işin ücretinin kendisine ödenmesini gerekli görüyoruz. Eğer işverenin yaptırdığı işin ücretini ödemeyeceğine hükmetseydik bu günahkârlara büyük bir yarar sağlamış olurduk. Çünkü o takdirde bu günahkârlar, günah işlemek üzere tuttukları kimseleri n sırtından istedikle rini elde edecekler i gibi karşılığında da hiç bir şey vermemiş olacaklar dı. Oysa onlar yaptırdıkları iş bakımından böyle bir yardıma lâyık değildirler. Fakat bu tip günahkâr işverenlere hiç bir bakımdan değer taşımayan bir iş sunulmuş ise o zaman hüküm değişik olur.

Evet, bir de şu mesele akla geliyor. Acaba ücret karşılığında soyguncul uk, şarkıcılık veya cenaze ağlayıcılığı yapan kimseler ücretlerini aldıktan sonra, eğer işledikleri bu günahlardan tevbe ederlerse, almış oldukları ücretleri sadaka olarak dağıtmaları mı, yoksa onları aldıkları kimselere geri vermeleri mi gerekir?

Bu konuda iki zıt görüş vardır.

Bu görüşlerin daha doğru olanı, bu ücreti karşılığında haram yararlar elde etmiş olan eski fasık sahibine vermek gerektiğini onaylamak ve bunu geri almayı mubah saymamaktır. Bu ücret sadaka olarak dağıtılabileceği gibi müslümanlara ortak yarar getiren her hangi bir işte de harcanabi lir. Nitekim Hanbelî, alkollü içki taşımadan elde edilen ücretin de böyle kullanılması gerektiğini belirtiyo r.

Bu ücretin iş verene geri verilmesi gerektiğini çünkü faiz sözleşmesi gibi geçersiz bir sözleşme sonucunda alınmış olduğunu sananlara deriz ki, geçersiz sözleşmelerde her iki tarafda aldığını geri vermek zorunda tutulur. Tıpkı faiz sözleşmelerinde olduğu gibi. Geçersiz sözleşmeye dayanarak alınacak şeyin, alanın mülkü olamayacağını söyleyenlerin görüşü budur, İmam-ı Şafiî ile İmam-ı Ahmed bu görüştedirler. Fakat eğer alınan şey (veya sağlanan yarar) alıcının elinde yok olduysa, bu kimse ilke olarak verdiği karşılığı geri almak hakkına sahip değildir.

O halde yukarıdaki düşüncenin sahipleri ne denebilir ki, her ne kadar geçersiz bir sözleşmeye dayanılarak alınmıştır diyerek, normal mantıkla bu ücretin geri verilmesi gerekli görülüyorsa da, zina edenler, şarkı dinleyenl er ve cenazeler inde ölü ağlayıcılarını kullananl ar ödedikleri bedelleri gönüllü olarak vermişler ve ödedikleri ücretlerin haram karşılıklarını da tam olarak elde etmişlerdir. Burada çiğnenen hak işverenlerin hakkı değil, Allah'ın hakkıdır. Sağladıkları yarar da ellerine geçer-geçmez yok olmuştur. Temel prensibim iz sözleşmedeki karşılıklardan biri geri verilince öbürünün de geri verilmesi ni gerektiri r. Buna göre eğer işveren sağlamış olduğu yararı geri veremiyor sa ödemiş olduğu bedeli de geri almayı hak edemez.

Ayrıca eğer, bu haram hizmetler i verenlerd en, almış oldukları bedelleri geri alacak olursak hizmeti veren taraf hem hizmetini verdiği ve hem de bedelinde n yoksun bırakıldığı için tek taraflı olarak zarar görmüş olacaktır. Oysa eğer bu haram hizmetler i verenler, alkollü içki veya murdar hayvan eti satmış olsalardı durum böyle olmayacak tı. Çünkü bunları telef etmek satıcıyı tek taraflı zarara uğratmak sayılmaz. Sebebine gelince bu maddeler kendi yanında bulunsa da zaten yok edilecekt i. Fakat şarkı okuyanın ve ölüye ağlayanın karşı tarafa verdiği hizmet eğer harcanmamış olsaydı yanında kalırdı. Yani bu haram hizmeti veren kimse enerjisin i ve emeğini onun yerine başka bir işte kullanabi lirdi.

Buna göre denebilir ki;

“Eğer bu hizmeti verenler ücretlerini isterlers e onların lehine hüküm vermeliyi z.”

Buna şöyle cevap veririz.

Bu durumda biz, ne ücretin alınmasına ve nede alınmış ise geri verilmesi ne hükmederiz. Tıpkı kâfirler arasındaki sözleşmelerde olduğu gibi. Bu haram hizmetler i verenler eğer ücretlerini almadan önce müslüman olmuşlar ise ücretlerini almalarına hükmetmediğimiz gibi, eğer ücretlerini aldıktan sonra müslüman olmuşlarsa aldıkları ücretleri geri vermeleri gerektiğine hüküm vermeyiz. Fakat böyle bir ücretin müslüman için haram olacağını söylüyoruz. Çünkü müslüman, kâfirin tersine, bu hizmetler in haram olduğuna inanmakta dır. Bu yüzden böyle bir hizmetten dolayı ücret isteyince, kendisine:

“sen çizginin dışına çıktın, çünkü enerjini haram bir işte harcadın, bu yüzden sana ücret ödenmesine hüküm veremeyiz” deriz.

Bu arada eğer bu haram hizmeti veren kimse ücretini aldıktan sonra, hizmetten yararlana n taraf ortaya çıkar da:

“Falanca bedelin bana geri verilmesi ne hükmediniz. Çünkü ben o bedeli haram bir hizmete karşılık vermiştim” diye şikâyet ederse, kendisine şu karşılığı veririz:

“Sen, o bedeli isteyerek aldığın bir hizmet karşılığında verdin. Şimdi karşı tarafa verdiğin bedeli geri almak istediğine göre eğer eski sahibine yararı varsa aldığın hizmeti veya sağladığın yararı da geri vermelisi n.”

Böyle bir hüküm veya benzeri, alkollü içki ve murdar hayvan ücretlerinde de söz konusudur . Meselâ, alkollü içki satın alan kimse aldığı malın bedelini verip onu teslim aldıktan sonra, eğer ödediği bedelin kendisine geri verilmesi ni isterse doğru olan hüküm, ödemiş olduğu bedelin kendisine geri verilmesi dir. Bu ücret satıcıya mubah değildir. Bu hüküm Özellikle bizim mezhebimi ze göre daha gereklidi r. Çünkü biz içki satmayı meslek edinen kimsenin dükkânı yakılarak cezalandırılması görüşündeyiz. Gerek Ahmed İbn Hanbelî ve gerekse mezhebimi zin diğer alimleri bunu açıkça belirtmişlerdir. Çünkü Hz. Ömer, içinde alkollü içki satılan bir dükkanı yaktırmış, Hz. Ali de (Allah her ikisinden de razı olsun) içinde içki satılan bir köyün tümünü ateşe verdirmiştir. Bu olaylar belgelerl e sabittir. Ayrıca bize göre mali cezalar her zaman geçerlidirler, yürürlükten kalkmazla r (mensuh olmazlar).

Ahmed İbn Hanbelî'nin bu meseleler de dayandığı temel ilkeyi iyi kavradığımız takdirde kolayca anlarız ki, kâfirlere haram olan bayramlarında yararlana cakları malzemele ri satmak, onlara ev yapmaları için arsa satmak kadar hatta ondan daha da sakıncalıdır. Daha doğrusu bu satış onlara gayri menkul satmaktan daha çok alkollü içki yapımında kullanaca kları meyva suyu satmaya yakındır. Çünkü onlar almış oldukları yiyecek ve giyecek maddeleri ni, haram olan bayramlarını kutlamak için kullanaca klar, bu malzemele rden o yolda yararlana caklardır.

Daha Önce belirttiğimiz gibi “Bayram” demek, belirli günlerde yapılan tapınmalarla uygulanan gelenekle r demek olduğu için bu malzemele ri satmak onlara şenlikle ilgili adetlerin i yapmakta yardımcı olmaktır. Fakat yemek, içmek ve yeni elbiseler giyinmek aslında haram şeyler değildir. Alkollü içki içmek ise böyle değildir, Onun kendisi haram bir eylemdir.

Eğer onlara satılan maddeler haç, vaftiz suyu, buhurdan, Allah'dan başkası adına kurban kesmek çeşitli tasvirler gibi özü bakımından haram olan hareketle rde kullanılan şeyler olursa, bu maddeleri satmanın haram olduğu şüphesizdir. Böyle bir satış tıpkı onlara içki yapmaları için meyva suyu sağlamak veya kilise yapmak gibidir.

Fakat onlara şenlikleri sırasında yemek, içmek ve giyinmek için kullanaca kları maddeleri satmak, Ahmed İbn Hanbelî ile arkadaşlarının temel ilkesine göre (haram değil) mekruhtur . Fakat, acaba bu kerahet İmam-ı Malikî'nin düşündüğü gibi harama yakın (tahrîmî) bir kerahet midir, yoksa böyle hareketle rden kaçınmayı teşvik etmek anlamında (tenzihi) bir kerahet midir?

Buradaki kerahetin, Hanbelî'nin buna benzer konularda ki görüşü uyarınca, harama yakın (tahrimî) bir kerahet olma ihtimali daha güçlüdür. Çünkü Hanbelî, içki içerken meze olarak kullanaca k olan fasıklara ekmek, et ve baharat satmayı caiz görmemiştir. Ayrıca bu maddeleri satmak yolu ile kâfirlere yapılan yardım batıl dinlerini n açığa vurulmasına, bayram şenliklerinin kalabalık ve parlak olmasına yol açar ki bu kötülük işleyen belirli bir şahsa yardımcı olmaktan daha sakıncalıdır.

Fakat bu satışların, kaçınmayı teşvik etmek anlamına gelen cinsten bir kerahet (Kerahet-i tenzihiye) olduğunu söyleyenler de vardır ve görüşlerini şöyle savunuyor lar:

“Bu tip maddeleri n satışı, hüküm bakımından meyva suyu satmakla, domuz satmak arasında yer alır. Bu satışlar, onlara içki yapımında kullanaca kları meyva suyu satmak gibi değildir. Çünkü bize haram edilen şey, kâfirlere alkollü içki gibi, domuz gibi aslında haram olan şeyleri satmaktır. Fakat yerine göre mubah sayıla-bilen ipek ve benzeri gibi maddeleri onlara satmamız caizdir.

Ayrıca kâfirlerin bayramlık olarak satın aldıkları yiyecek ve giyecekle r aslında haram şeyler değildir. Fakat bu maddeleri kullanış biçimleri, kâfirlerin karakteri stik gelenekle ri oldukları gerekçesi ile müslümanlara yasaklanmıştır. Çünkü eğer müslüman bu gelenekle re uyarsa zamanla onların gelenekle rinin ayrıntılarına kadar sürüklenme tehlikesi ile karşı karşıya kalır.

Kâfire gelince, bu şenliklerdeki hareketle r onu daha bozuk hale getirmez, kötülüğüne bir şey katmaz. Çünkü kâfirlik niteliğini zaten üzerinde taşımaktadır. Başka bir deyimle, kâfirliğin belirtisi veya sembolü, özü bakımından mubah olunca, kâfirlik niteliğini arttırmaz, bu niteliğe yeni bir nicelik eklemez. Tıpkı bir müslümanın onlara kendileri ni müslümanlardan ayırdeden karakteri stik elbiseler satması gibi. Fakat alkollü içki içmek ve domuz eti yemek böyle sayılamaz. Çünkü bunlar kâfirliği arttırıcı nitelik taşır.”

Evet, eğer bir müslüman onlara haç ve benzeri semboller in yapımında kullanabi lecekleri ri satarsa, kendileri ne günahın kendisi konusunda yardımcı olan şeyler satmış demektir. Bu satışların haram olduğunu söyleyenler yukarıdaki savunmaya şöyle cevap verirler:

Kâfirlerin semboller i, belirtile ri ve karakteri stikleri iki türlüdür.

Birinci türlüsünü bulundurm ayı, İslâm diyarında biz onlara emrediyor uz. Çünkü böylelikle kâfirlik horlanmış ve aşağılanmış olur. Müslümanlar eğer bu türlü semboller i onlara satarlars a bu hareket Allah'ın ve Rasûlüllah'ın emrini desteklem ek olur. Bilindiği gibi onlara, kendileri ni müslümanlardan ayırdedecek kıyafetler giyinmele rini biz emrediyor uz.

İkinci çeşit semboller ve karakteri stik hareketle r kâfirliğe prestij ve propagand a sağlayan şeylerdir.

Kitaplarını yüksek sesle okumalarına göz yummak, onlara haç, kendileri ne özgü bayrak ve flamalar satmak gibi. Bu tip semboller, İslam diyarında yasaklama k ve ortadan kaldırmakla emredildiğimiz küfür belirtile ridir. Bu semboller in sağlanmasında onlara yardımcı olmamız caiz değildir.
malzemele
 
Üst Ana Sayfa Alt