Bugün ülkemizde, gelecekte yapılacak bazı işler için çeşitli konularda kurulan bir çok komite vardır. Meselâ: Anayasa komitesi, millî eğitim komitesi, millî ekonomiyi geliştirme komitesi ve benzeri komiteler çalışmalarını yürütmektedirler. Acaba, kim olduğumuzu araştıran bir komite var mıdır?
Kanaatımca; politik, ekonomik, sosyal ve eğitim alanlarında yapılacak araştırmalara başlamadan önce, kim olduğumuz sorusuna cevap bulmak gerekir. Bu konularda yapılacak işler ve geleceğe dönük atılacak adımlar, böyle bir soruya verilen cevabın ışığında yapılmalıdır.
[size=18pt]Acaba Biz Kimiz?
Biz, dünyanın yirmi üçüncü meridyen dairesinde bulunan bir topluluk muyuz? Yahut biz, Mısır topraklan üzerinde yaşayan ve Arap dünyası ile bağlantısı bulunan Mısırlı bir topluluk muyuz? Eğer böyle bir bağlantımız var ise, acaba bu bağlantı nedir?
Yoksa biz, Müslüman bir topluluk olup bütün İslâm dünyası ile bağlantısı bulunan bir millet miyiz? Şayet, böyle bir bağlantı var ise, acaba bu bağlantı nedir?
Bu sorularla birlikte devlet olarak coğrafi sınırlar yönünden de sorabileceğimiz sorular vardır. Bu konuda, şu sorulan sorabiliriz: Acaba biz, Kapitalist miyiz? Yahut biz, komünist miyiz? Yoksa biz, İslâm'ı düzen olarak seçen müslüman mıyız?
Gerek politik ve gerekse sosyal olan bütün bu düzenlerin, kendilerine has temelleri, insana ve ahlâka bakış tarzları, mal ve servetin dağılımından dolayı şekilleri, eğitim ve kanun yolları vardır. Felsefî kaynaklan da ayrı ayrıdır.
Bu genel harita ve plânlar çizilip bilinmeden, bir ülkenin kalkınması için atılacak adımlar atılamaz. Böyle bir ülkeyi, orada oturanların, kendilerine sonsuza dek vatan olarak seçmeleri de mümkün olmayacaktır. Bu ülkede yasayanların, toplum olarak birbirlerini tanımaları da zorlaşacaktır. Bu sebeplerden dolayı önce, kim olduğumuzu bilmemiz zorunludur. Kim olduğumuzu bilmeden, hiç bir şey yapmamıza imkan yoktur...
Kendisine bir ev yapmak isteyen kişi, önce yapmak istediği evin plânını çizer ve daha sonra bu plâna göre evini yapar. Bir vatan, bir toplum ve bir gelecek isteyenler acaba, neden böyle bir plâna ihtiyaç duymazlar?
Eğer biz, geleceğe bağlı olarak yapacağımız bütün işleri böylece plânlamaz isek, hiç şüphesiz doğru ve düzgün bir sonucu elde edemeyiz. Geçmişimizi düşünüp,
gelecekte yapacağımız işlerin bir plânını çizersek, bütün işlerimizde mutlaka başarıya ulaşırız. Yeni temeli atılacak her işin ve binanın plân ve programı bu şekilde önceden çizilir ve ondan sonra da her şey bu plân ve programa uygun olarak yapılır.
Bu bir gerçektir. Burada, bundan başka bir gerçek daha vardır. Yakandaki sorulara cevap arayanların, göz önünde bulundurması gereken bu gerçek şudur: Bu ülkenin belli bir geçmişi, tarihi, inancı, felsefesi, hayat görüşü, düşünce yapısı, iklimi ve şahsiyeti vardır. Bu gerçekleri görmezlikten gelmek, tehlikenin en büyüğüdür. Bunların doğrultusunda hazırlanmayan bütün plân ve projeler ise, bu milletin geleceği için onarılması pek güç olan zararlar doğuracaktır. Yabancı felsefelerden doğan görüş, düşünce ve sosyal düzenler bu ülkenin tabii iklimine ve bu milletin ruhî yapısına aykırıdır. Bu gerçeklerin ışığında hazırlanmayan anayasalar, eğitim ve öğretim programları, ekonomik ve sosyal plânlar eksik olur ve arzulanan sonucu vermez. Bunlar denenmiş ve ispat edilmiş gerçeklerdir. Bu gerçeklerden yüz çevirenler ve sadece yabancıya duyulan hayranlık noktasına bakıp plân ve programlar hazırlamaya kalkışanlar, mutlaka zararlı çıkacaklardır. Bu milletin geçmişini, din ve inanç esaslarını, ruh ve şahsiyet yapısını göz önünde bulundurmayanlar, bu millete, gelecekte en büyük kötülüğü yaptıklarını kendileri de anlayacaklardır.
Eğer söylediğimiz bu gerçekler dinlenmez ve bunlar kulak arkası yapılırsa, gelecekte önüne geçilmeyen büyük sosyal yaralann, çöküntü ve çatlakların meydana geldiğini, herkesçe açık olarak görünecektir. Çünkü, iki gücün arasında kalan bir millet, sosyal bunalımlar içinde ruhî ve kalbi sıkıntılar çekecektir. Kendi tabii yapısına aykırı olan Batının bütün adet ve gelenekleri, huzursuzluk kaynağı haline gelecektir...
Bunun sonunda, milletin bütünlüğü bozulacak, fertler arasında huzursuzluk baş gösterecek, yönetenler ile yönetilenler arasında nefret ve düşmanlık duyulacak ve böylece millet bölünüp parçalanacaktır.
Gerek anayasa, gerek eğitim ve öğretim ve gerekse millî ekonomiyi geliştirme komiteleri çalışmalarını sürdürürken, önce bu milletin fertlerini geçmişinden koparmayacak, inancına aykırı düşmeyecek bir biçimde plân hazırlamaları gerekir. Bu vatanın evlâtlarını birleştirecek, dimağlarına kin ve düşmanlık tohumlarını ekmeyecek, yüreklerinde Allah ve millet sevgisinden başka hiç bir yalancı sevgiye yer vermeyecek programlar hazırlamak zorundadırlar...
Çünkü, geleceğe dönük hazırlanan bu plân ve programlar, pek yakın bir zamanda devlet ve sosyal ilişkilerde etkisini gösterecektir. Bu komiteler, işaret ettiğimiz gerçekleri göz önünde bulundurmaz veya bunlara pek fazla önem vermez ise, yarının devlet yöneticilerinin kimin yararına çalışacağı kesin olarak bilinmektedir. Bu vatana ve millete hizmet etmek isteyenler, mutlaka onun ruhî yapısına ve inancına saygı duymak zorundadırlar.
Rengi bizim rengimize uymayan, tadı dimağımızı bozan her türlü yabancı maddelerden sakınmalıyız. Toplumumuzu, bu türlü tehlikeler karşısında korumalıyız. Milletimizin ruhî yapısına ve inancına uygun olanı seçmeliyiz. Bu, bizim hem dinî ve hem de millî bir
görevimizdir. Şahsiyet, inanç, millî duygularımızı inkâr etmek ise, kendi varlığımızı inkâr etmek demektir.
Söylediğimiz bu gerçekler, açık ve kesindir. Başka hiç bir açıklamaya gerek yoktur. Boş ve yersiz tartışmalar, bu millete zarardan başka hiç bir yarar getirmemiştir
(Bu makale, merhum büyük şehid Seyyid Kutup tarafından 24.3.1953 tarihinde "Ed-Dava" adlı dergide yayınlanmıştır.)
Kanaatımca; politik, ekonomik, sosyal ve eğitim alanlarında yapılacak araştırmalara başlamadan önce, kim olduğumuz sorusuna cevap bulmak gerekir. Bu konularda yapılacak işler ve geleceğe dönük atılacak adımlar, böyle bir soruya verilen cevabın ışığında yapılmalıdır.
[size=18pt]Acaba Biz Kimiz?
Biz, dünyanın yirmi üçüncü meridyen dairesinde bulunan bir topluluk muyuz? Yahut biz, Mısır topraklan üzerinde yaşayan ve Arap dünyası ile bağlantısı bulunan Mısırlı bir topluluk muyuz? Eğer böyle bir bağlantımız var ise, acaba bu bağlantı nedir?
Yoksa biz, Müslüman bir topluluk olup bütün İslâm dünyası ile bağlantısı bulunan bir millet miyiz? Şayet, böyle bir bağlantı var ise, acaba bu bağlantı nedir?
Bu sorularla birlikte devlet olarak coğrafi sınırlar yönünden de sorabileceğimiz sorular vardır. Bu konuda, şu sorulan sorabiliriz: Acaba biz, Kapitalist miyiz? Yahut biz, komünist miyiz? Yoksa biz, İslâm'ı düzen olarak seçen müslüman mıyız?
Gerek politik ve gerekse sosyal olan bütün bu düzenlerin, kendilerine has temelleri, insana ve ahlâka bakış tarzları, mal ve servetin dağılımından dolayı şekilleri, eğitim ve kanun yolları vardır. Felsefî kaynaklan da ayrı ayrıdır.
Bu genel harita ve plânlar çizilip bilinmeden, bir ülkenin kalkınması için atılacak adımlar atılamaz. Böyle bir ülkeyi, orada oturanların, kendilerine sonsuza dek vatan olarak seçmeleri de mümkün olmayacaktır. Bu ülkede yasayanların, toplum olarak birbirlerini tanımaları da zorlaşacaktır. Bu sebeplerden dolayı önce, kim olduğumuzu bilmemiz zorunludur. Kim olduğumuzu bilmeden, hiç bir şey yapmamıza imkan yoktur...
Kendisine bir ev yapmak isteyen kişi, önce yapmak istediği evin plânını çizer ve daha sonra bu plâna göre evini yapar. Bir vatan, bir toplum ve bir gelecek isteyenler acaba, neden böyle bir plâna ihtiyaç duymazlar?
Eğer biz, geleceğe bağlı olarak yapacağımız bütün işleri böylece plânlamaz isek, hiç şüphesiz doğru ve düzgün bir sonucu elde edemeyiz. Geçmişimizi düşünüp,
gelecekte yapacağımız işlerin bir plânını çizersek, bütün işlerimizde mutlaka başarıya ulaşırız. Yeni temeli atılacak her işin ve binanın plân ve programı bu şekilde önceden çizilir ve ondan sonra da her şey bu plân ve programa uygun olarak yapılır.
Bu bir gerçektir. Burada, bundan başka bir gerçek daha vardır. Yakandaki sorulara cevap arayanların, göz önünde bulundurması gereken bu gerçek şudur: Bu ülkenin belli bir geçmişi, tarihi, inancı, felsefesi, hayat görüşü, düşünce yapısı, iklimi ve şahsiyeti vardır. Bu gerçekleri görmezlikten gelmek, tehlikenin en büyüğüdür. Bunların doğrultusunda hazırlanmayan bütün plân ve projeler ise, bu milletin geleceği için onarılması pek güç olan zararlar doğuracaktır. Yabancı felsefelerden doğan görüş, düşünce ve sosyal düzenler bu ülkenin tabii iklimine ve bu milletin ruhî yapısına aykırıdır. Bu gerçeklerin ışığında hazırlanmayan anayasalar, eğitim ve öğretim programları, ekonomik ve sosyal plânlar eksik olur ve arzulanan sonucu vermez. Bunlar denenmiş ve ispat edilmiş gerçeklerdir. Bu gerçeklerden yüz çevirenler ve sadece yabancıya duyulan hayranlık noktasına bakıp plân ve programlar hazırlamaya kalkışanlar, mutlaka zararlı çıkacaklardır. Bu milletin geçmişini, din ve inanç esaslarını, ruh ve şahsiyet yapısını göz önünde bulundurmayanlar, bu millete, gelecekte en büyük kötülüğü yaptıklarını kendileri de anlayacaklardır.
Eğer söylediğimiz bu gerçekler dinlenmez ve bunlar kulak arkası yapılırsa, gelecekte önüne geçilmeyen büyük sosyal yaralann, çöküntü ve çatlakların meydana geldiğini, herkesçe açık olarak görünecektir. Çünkü, iki gücün arasında kalan bir millet, sosyal bunalımlar içinde ruhî ve kalbi sıkıntılar çekecektir. Kendi tabii yapısına aykırı olan Batının bütün adet ve gelenekleri, huzursuzluk kaynağı haline gelecektir...
Bunun sonunda, milletin bütünlüğü bozulacak, fertler arasında huzursuzluk baş gösterecek, yönetenler ile yönetilenler arasında nefret ve düşmanlık duyulacak ve böylece millet bölünüp parçalanacaktır.
Gerek anayasa, gerek eğitim ve öğretim ve gerekse millî ekonomiyi geliştirme komiteleri çalışmalarını sürdürürken, önce bu milletin fertlerini geçmişinden koparmayacak, inancına aykırı düşmeyecek bir biçimde plân hazırlamaları gerekir. Bu vatanın evlâtlarını birleştirecek, dimağlarına kin ve düşmanlık tohumlarını ekmeyecek, yüreklerinde Allah ve millet sevgisinden başka hiç bir yalancı sevgiye yer vermeyecek programlar hazırlamak zorundadırlar...
Çünkü, geleceğe dönük hazırlanan bu plân ve programlar, pek yakın bir zamanda devlet ve sosyal ilişkilerde etkisini gösterecektir. Bu komiteler, işaret ettiğimiz gerçekleri göz önünde bulundurmaz veya bunlara pek fazla önem vermez ise, yarının devlet yöneticilerinin kimin yararına çalışacağı kesin olarak bilinmektedir. Bu vatana ve millete hizmet etmek isteyenler, mutlaka onun ruhî yapısına ve inancına saygı duymak zorundadırlar.
Rengi bizim rengimize uymayan, tadı dimağımızı bozan her türlü yabancı maddelerden sakınmalıyız. Toplumumuzu, bu türlü tehlikeler karşısında korumalıyız. Milletimizin ruhî yapısına ve inancına uygun olanı seçmeliyiz. Bu, bizim hem dinî ve hem de millî bir
görevimizdir. Şahsiyet, inanç, millî duygularımızı inkâr etmek ise, kendi varlığımızı inkâr etmek demektir.
Söylediğimiz bu gerçekler, açık ve kesindir. Başka hiç bir açıklamaya gerek yoktur. Boş ve yersiz tartışmalar, bu millete zarardan başka hiç bir yarar getirmemiştir
Seyyid KUTUB
(Bu makale, merhum büyük şehid Seyyid Kutup tarafından 24.3.1953 tarihinde "Ed-Dava" adlı dergide yayınlanmıştır.)