Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Kıssadan Hisse

H Çevrimdışı

Hattab Amedi

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
Ön Yargi - Kissadan Hisse

Uzaklarda bir köyde, kocası, çocuğu dogmadan ölmüş, tek başına yaşayan hamile bir kadın vardi...
Kendisine arkadaş olması açısından dağda yaralı olarak bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye baslar.

Gelincik kadının yanından bir an bile ayrılmaz. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasa da, oldukça uysallaşır.Bir kaç ay sonra kadının çocuğu doğar.
Tek başına tüm zorluklara göğüs germek ve yavrusuna bakmak zorundadır.

Günler geçer ve kadın bir gün birkaç dakikalığına da olsa evden ayrılmak ve yavrusunu evde bırakmak zorunda kalır. Gelincikle bebek evde yalnız kalmışlardır. Aradan biraz zaman geçer ve anne eve gelir. Gelinciği ve kanlı ağzını görür. Anne çıldırmışçasına gelinciğe saldırır ve oracıkta öldürür hayvanı.

Tam o sırada içerdeki odadan bir bebek sesi duyulur.

Anne odaya yönelir…

Ve odada beslediği beşiğin içindeki bebeği ve bebeğin yanında duran parçalanmış bir yılanı görür.

Einstein’ in bir sözü vardır; “ İnsanlardaki önyargıyı parçalamak benim atomu parçalamamdan çok daha zor.”
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
H Çevrimdışı

Hattab Amedi

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
İmam-ı Azam´ın da bulunduğu bir mecliste birisi şöyle bir soru sordu :

- "Bir adam ki, cenneti istemez, cehennemden korkmaz, ölü eti yer, rükûsuz secdesiz namaz kılar, görmediğine şahitlik eder, fitneyi sever, hakkı istemez, bu adam kafir midir, mümin mi?"

Mecliste bulunanlar ağız birliği etmişçesine ;

- "Bunlar kafirin sıfatlarıdır, böyle bir adam kafirin ta kendisidir." dediler.

İmam-ı Azam susuyordu : "Ya imam sen ne dersin?" dediler.
İmam-ı Azam, "Bunlar müminin sıfatıdır, böyle biri müminin ta kendisidir" dedi.

Itiraz ettiler: "Ya imam nasıl olur, mümin cenneti istemez mi, cehennemden korkmaz mı?.." diye.

İmam tek tek açıkladı :

"Gerçek (bilinçli) mümin cenneti istemez, sahibini (ALLAH´ı) ister, cehennemden korkmaz, sahibinden korkar, ölü eti dediğiniz balıktır, görmediğine şahitlik eder, çünkü ALLAH´ı görmez ama kesin inanır, rükusuz secdesiz kıldığı namaz cenaze namazıdır, fitneyi sever, çünkü fitneden maksat mal ve evladdır, (Kur´an´da mal ve evladın müminler için fitne -imtihan- olduğu belirtilmiştir); hakkı istemez, çünkü haktan kasıt ölümdür, mümin de olsa ölümü temenni etmez."
 
H Çevrimdışı

Hattab Amedi

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
Şeytan ayrıntıda gizlidir.

Günlerden bir gün şeytanın yolu bir köye düşmüş.
Keyfi yerinde olan şeytan sırtını bir ağaca dayamış ve buzağısı kazığa bağlı olan ineğini sağan genç bir kadını uzaktan izlemiş.

Şeytan kadını epeyce izledikten sonra yerinden kalkıp kazığa bağlı buzağının ipini biraz gevşetmiş.

Buzağı bu az ötede annesinin sütünün kovaya sağılmasını aç karnına izlemeye daha fazla dayanamamış debelenmiş ve boynundaki ip çözülmüş.

Koşarak annesini emmeye giden buzağı süt kovasını devirmiş.

Sağdığı süt ziyan olunca sinirlenen genç kadın eline geçirdiği odunu
buzağıya vurunca yavru yere yığılmış.

Yavrusuna saldırılan inek kayıtsız kalamayıp bir tekmede kadını yere serip öldürmüş.

Uzaktan geçmekte olan kadının kayınpederi, ineğin ´gelinini öldürdüğünü görüp ineği tüfekle vurmuş.

Silah sesini duyan koca , karısını yerde cansız yatar babasınıda elinde tüfekle görünce silahını çekip babasını öldürmüş.

Kısa bir süre sonra gerçeği öğrenen genç adam , bu kadar acıya dayanamayıp intihar etmiş.

Bütün bu olayları bir kenardan izleyen şeytan;

"BU FELAKETİ DE BANA YÜKLERLER, BUZAĞININ İPİNİ GEVŞETMEKTEN BAŞKA BEN NE YAPTIM ŞİMDİ" demiş.
 
H Çevrimdışı

Hattab Amedi

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi

Yaşlı bir adama sokakta yürürken bisikletli çarpmış ve hafif yaralanmış.
Etraftakiler hastaneye götürmüşler.
Hemşireler, röntgen çekerek her hangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini söylemişler.

Yaşlı adam huzursuzlanmış; “acelesi olduğunu, röntgen istemediğini” söylemiş.
Hemşireler merakla acelesinin nedenini sormuşlar.

“Eşim huzur evinde kalıyor. Her sabah birlikte kahvaltı etmeye giderim, gecikmek istemiyorum” demiş.
Hemşire “Eşinize haber iletir gecikeceğinizi söyleriz” deyince;

Yaşlı adam üzgün bir ifade ile :
“Ne yazık ki karım Alzheimer hastası ve hiç bir şey anlamıyor, hatta benim kim olduğumu dahi bilmiyor” demiş.

Hemşireler hayretle :
“Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor, neden hergün onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz?” diye sormuşlar.

Adam cevaplamış:
 
H Çevrimdışı

Hattab Amedi

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
Helal Miras


“Toplantıya gideceğim. Baktım geç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş. O anlatıyor ben dinliyorum. Tam işyerinin önüne geldik. Ankara’da Bakanlıklar. Diyelim ki, taksi parası 9.75 TL tuttu, ben 10 TL uzattım. Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya, taksici üstünü arıyormuş gibi yapar, siz de para üstünü alabilmek için bir ayak dışarıda, inmemek için debelenirsiniz. Tam o sahne olacak. Şoför, para üstü var mı diye aranmaya başladı.

- Üstü kalsın kardeşim” dedim.
Döndü bana doğru:
- Vaktin var mı ağabey ?” dedi.
- Evet” dedim (tek ayağım hala dışarıda)
Dörtlülere bastı, trafik dört şerit akıyor, indi araçtan. Önde bir büfe var. Gitti oraya, bir şeyler konuşup geldi. Bana 25 krş uzattı. Belli ki para bozdurmuş.
- Birader” dedim,”9.75 değil,10.50 yazsa ister miydin 50 kuruş benden?”
- “Ne alacağım ağabey 50 kuruşu!”
- Peki, niye gittin 25 kuruş için o kadar uğraştın. Üstü kalsın demiştim.”
Döndü bana, attı kolunu arkaya:
- “Vaktin var mı ağabey?”
- “Var.”
- Çek kapıyı o zaman.”

5 dakika konuştuk. İngiltere’de Profesöründen, bilmem kiminden eğitimler aldım. O taksicinin 5 dakikada öğrettiklerini, İngiliz hocalar haftalarca verdikleri derslerde öğretemediler:
- “Ağabey biz Keçiören’de 5 kardeşiz. Babam rençberdi, günlük yevmiyeye giderdi; artık inşaat falan bulursa çalışır gelir, o gün iş bulamamışsa, biz eve gelişinden, yüzünden anlardık.”
“Durumumuz hiç iyi olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik. Yemek bitince babam bize” Durun kalkmayın” derdi. Önce dua ederdik sonra babam bize sofrada konuşma yapardı.”
“Aha” dedim, “Bizim meslekten”, seminerci.
- “Ne anlatırdı baban ?”
- “Hayatta nasıl başarılı olunur ?”
” O gün inşaata çağırmazlarsa eve para getiremiyor, sonra çocuklara hayatta başarı teknikleri anlatıyor.”

- Babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu taklit ederdi, delik bir çorapla pantolonun ceplerini çıkarır, dört kardeşi karşısına alıp “Dürüst olun, evinize haram lokma sokmayın” diye anlatırken, biz de gülerdik. Annem kızardı,”Babanızla alay etmeyin. O, hem dürüst hem de çalışkandır” derdi. Yan evde iki kardeş var, onların babası zengin. Babaları birahane işletiyor, ama adamda her numara vardı, kumar falan oynatırdı. Bizim yeni hiç bir şeyimiz olmadı, hep o ikisinin eskilerini kullandık. O amca mahalleden geçerken biz 5 kardeş ayağa kalkardık, çünkü bize bahşiş verirdi. Babam eve gelince ayağa kalkmazdık. Çünkü hediye, para falan hak getire. Ağabey biz babamı kaybettik. Altı ay içinde yandaki baba da öldü. Yandaki baba iki çocuğa 5 katlı bir apartman, işleyen birahane, dövizler ve araziler bıraktı. Bizim baba ne bıraktı biliyor musunuz?”
- “Ne bıraktı?”
- “Bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı : “Evladım işinizi dürüst yapın, hakkınız olmayan parayı almayın.” Falan filan…
“Ağabey, aradan 15 yıl geçti…”
“Diğer babanın 2 oğlu şu anda cezaevindeler, ne ev kaldı ne birahane. Ailesi dağıldı.”
“Biz 5 kardeş, beşimizin Keçiören de taksi durağında birer taksisi var. Hepimizin birer ailesi, çoluk çocuğu, hepimizin birer dairesi var.”

“Geçenlerde büyük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki :
- “Asıl mirası bizim baba bırakmış.”
“Hepimiz ağladık. 5 kardeş taksiciliğe başladığımızdan beri, taksimetrenin yazmadığı 10 kuruşu evimize sokmadık. Her şeyimiz var Allah’a şükür.”
Çok duygulandım, veda ettim. Tam ineceğim:
- “Dur ağabey, asıl bomba şimdi!”
- Nedir bomban ?”
- Nerede oturuyoruz biliyor musun ? O iki kardeşin oturduğu 5 katlı apartmanı biz aldık. 5 kardeş orada oturuyoruz.”

Evladınıza ne araba bırakırsınız, ne ev, ne de başka bir miras. Evlada sadece değer kavramları bırakırsınız. Bakın iki baba da evlatlarına değer kavramları bırakmışlar.
 
H Çevrimdışı

Hattab Amedi

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
ŞEYTAN İŞİ

Günlerden bir gün şeytanın yolu bir köye düşmüş.
Keyfi yerinde olan şeytan sırtını bir ağaca dayamış ve buzağısı kazığa bağlı olan ineğini sağan genç bir kadını uzaktan izlemiş.

Şeytan kadını epeyce izledikten sonra yerinden kalkıp kazığa bağlı buzağının ipini biraz gevşetmiş.

Buzağı bu az ötede annesinin sütünün kovaya sağılmasını aç karnına izlemeye daha fazla dayanamamış debelenmiş ve boynundaki ip çözülmüş.

Koşarak annesini emmeye giden buzağı süt kovasını devirmiş.

Sağdığı süt ziyan olunca sinirlenen genç kadın eline geçirdiği odunu
buzağıya vurunca yavru yere yığılmış.

Yavrusuna saldırılan inek kayıtsız kalamayıp bir tekmede kadını yere serip öldürmüş.

Uzaktan geçmekte olan kadının kayınpederi, ineğin ´gelinini öldürdüğünü görüp ineği tüfekle vurmuş.

Silah sesini duyan koca , karısını yerde cansız yatar babasınıda elinde tüfekle görünce silahını çekip babasını öldürmüş.

Kısa bir süre sonra gerçeği öğrenen genç adam , bu kadar acıya dayanamayıp intihar etmiş.

Bütün bu olayları bir kenardan izleyen şeytan;

"BU FELAKETİ DE BANA YÜKLERLER, BUZAĞININ İPİNİ GEVŞETMEKTEN BAŞKA BEN NE YAPTIM ŞİMDİ" demiş.
 
H Çevrimdışı

Hattab Amedi

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
İmam ile Papaz'ın Başlamadan Biten Münazarası



İmam efendi, ehli kitap ile münazara için patrik ve papazların olduğu tartışma ortamında ilk cümlesi şöyle olmuş:
- “Papaz efendi, çoluk-çocuk nasıl?”
Papaz , kibirle yüzünü ekşitmiş;
- "Hıristiyan din adamlarına münâzaraya geliyorsun da, daha papazların, papanın çoluk-çocuk edinmek gibi süflî (aşağılık)işlerle meşgul olmadığını bilmiyorsun öyle mi! Bu ne cehâlet!” ...

İmam gülmüş;
- “Bilmediğimden değil... Fakat;
Kendinize bile yakıştıramadığınız, süflî iğrenç bulduğunuz, eş ve evlât edinme vasfını Allâh’a isnad edişinizdeki tutarsızlığı size söyleteyim dedim.
 
H Çevrimdışı

Hattab Amedi

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
Herkese Helâl, Müslümana Harâm
Bursa'da zamanında Müslüman bir zat bir çeşme yaptırmış. Eski adı yahudilik yol ağzı, bugün ki adı Arap Şükrü muhitinde, ve başına bir kitabe eklemiş, "her kula helâl, müslümana haram"... Tabii başkent, Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye...
Efendime söyleyeyim, gitmişler kadıya şikâyete, yaka paça yakalanmış adam huzura getirilmiş, bu nasıl fitnedir, dini islam ahalisi müslüman olan koca devlette, sen kalk hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu müslümana yasakla... Olcak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin? diye çıkışmışlar adama...
Adam müsade buyrun sebebi vardır, lakin ispat ister, delil şarttır der... Kadı kızar: "Ne delili, ne ispatı, sen fitne çıkardın müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın katlin vaciptir!" der. Ama bir yandan da merak eder, nedir gerekçen diye sorar, adam bir tek Sultan´a derim diye cevap verince, karışır yine ortalık. Söz Sultan´a gider, adam saraya yaka paça götürülür...

Padişah sinirlenir ama diğer yandan da meraklanır : "De bakalım ne diyeceksen, bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın, hem de her kula helâl, bir tek müslümana haram yazarsın..."
- Adam başı önünde delilim vardır, lâkin ispat ister
- Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?
- O zaman hükme kıldan incedir boynum sultanım
- Eeee
- Sultanım her hangi bir havradan (sinagog´dan) bir rastgele haham ı izahsız yaka paça tutuklayın, bir hafta bakın neler olacak..
Dediği yapılmış adamın, tüm azınlıklar bir olmuş, başlarında museviler, "Ne oluyor, bu ne zulüm, bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim..." efendim çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş,
Bir hafta dolunca: Sultan´ım artık bırakmak zamanıdır demiş adam, haham bırakılmış, azınlıklar mutlu, bu sefer sultana teşekkürler, hediyeler, az zaman geçmiş ki adam aynı işi herhangi bir kiliseden bir papaz için yaptırınız sultanım demiş.

Aynı işlemle, aynı usulle bir papaz derbest edilmiş, yaka paça alınmmış pazar ayininden, aynı tepkiler artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış. Mutluk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar... Levantenler din adamlarına kavuşmanın mutluluğu ile daha bir sarılmışlar birbirlerine.
Sultan: "Bitti mi?" demiş adama.
- "Sultanım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle" demiş.
- Şimde nedir isteğin?
- Efendim başkentimiz Bursa'nın en sevilen, en sözü dinlenilen, itimad edilen alimini alınız mimberinden,
dedikleri gibi olmuş, Ulucamiinin imamını, cuma hutbesinin ortasında almışlar... Yaka paça götürmüşler...
Ve ne olmuş bilin bakalım ?

Bir ALLAH'ın kulu, tek bir olumlu kelâm etmemiş, ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz hiç olmasa vaazı bitene kadar bekleyeydiniz, dememiş. Peşinden giden olmamış, arayan soran olmamış...
Geçmiş bir hafta, nerde imam diye gelen giden olmamış... Aptal ve cahil bir imam atanmış yerine, ne konuştuğunu kulağının duymadığı yobaz cinsinden, halk halinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta derbest edilen koca âlim için;
-bizde onu adam, hoca bellemiştik,
- kimbilir ne haltlar etti de tutuklandı...
- vah vah acırım arkasında kıldığım namazlar...
- sorma sorma...
Padişah, kadı ve adam izlemişler olanı biteni, padişah;
- eee ne oalcak şimdi adam
- bırakma zamanıdır, bide özür dileyip helallik almak lazımdır hocadan
- "haklısın" demiş padişah, denilenin yapılması için emir buyurmuş ve adama dönmüş, adam başı önünde;
- ey büyük sultanım, siz irade buyurunuz lütfen, böylesi müslümanlara SU HELÂL edilir mi?
Sultan acı acı tebessüm etmiş;
- "Hava bile haram, hava bile..." demiş...
 
H Çevrimdışı

Hattab Amedi

İslam-tr Mudâvimi
İslam-TR Üyesi
Adamın biri Afrika'da safariye çıkarken, yanına köpeğini de almış.

Köpek bir gün ormanda dolaşıp, kelebekleri kovalar, çiçekleri koklarken kaybolduğunu fark etmiş.

Ne yapacağını düşünürken bir de bakmış ki karşıdan bir leopar geliyor ve belli ki günlük yiyeceğini arıyor.

Şimdi başım dertte, diye düşünmüş köpek.

Etrafına bakmış yerde kemik parçalarını görmüş.

Hemen arkasını leoparın geldiği yere dönerek kemikleri kemirmeye başlamış, bu arada da arkadaki hareketi kestirmeye çalışıyormuş.

Leopar tam saldıracakken köpek kendi kendine konuşmuş:

Ne kadar lezzetli bir leoparmış.

Acaba etrafta bundan bir tane daha var mı..?

Bunu duyan leopar bir anda donmuş kalmış ve en yakındaki ağaca tırmanarak dalların arasına saklanmış:

Leopar tam zamanında kurtardım yoksa bu köpeğe yem olacaktım, diye düşünmüş.

Bütün bunlar olup biterken bir başka ağacın üstündeki bir maymun olanları izliyormuş, bildiklerini kullanarak bundan sonra kendisini leopardan kurtaracağını düşünmüş.

Leoparın yanına giderek neler olduğunu anlatmış.

Leopar köpeğin yaptıklarına çok sinirlenmiş ve maymuna:

Atla sırtıma, gidip şunu yakalayalım demiş.

Az önceki yerde bekleyen köpek, bakmış kızgın leopar sırtında maymunla birlikte süratle kendisine yaklaştığını fark etmiş.

Ne yapacağını düşünürken, kaçmaya da kalkmamış.

Bunun yerine arkasını leoparın geldiği yöne dönerek kemikleri kemirmeye devam etmiş.

Tam leopar saldıracakken, yine kendi kendine konuşarak leopara duyurmuş:

Şu aptal maymun da nerede kaldı..?

Yarım saat önce bir leopar daha getirsin diye gönderdim, hala haber yok..!

Diplomasi Denen Şey Bu..!

Yapabiliyorsan;

Hızlı düşün,

Sakin ol,

Güçlü görün,

Düşmanını kendi silahı ile yen..!
 
İ Çevrimdışı

İki Hicretyolu

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İsa aleyhisselam bir agacin altinda dua eden birini görür. Dikkatlice baktiginda adamin ayaklari tutmayan bir kötürüm olduğunu anlar. Sonra iki gözünün de görmedigini fark eder. Vücuduna dikkatlice baktığında ise cildinde baras hastalığı olduğunu görür. Ama adam bütün bunlara rağmen ellerini kaldırmış mutluluktan uçacakmış gibi dua etmektedir:

“Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana ikram eden Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!..”

Hazret-i İsa kötürüm adama yaklaşır:

Ayağın yürümüyor, gözün görmüyor; bedenin de sağlıklı görünmüyor? Buna rağmen çoğu zenginlere verilmeyen nimetlerin sana verildiğini düşünmekte, bunun için de büyük bir mutlulukla şükretmektesin. Hangi nimettir nice zenginlere verilmediği halde sana verilen?
Kapalı gözleriyle sesin geldiği yana yönelen kötürüm adam şöyle der:

Efendi! Allahü teala bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple Onu tanıyorum. Öyle de bir dil vermiş ki, o dille de ona şükrediyorum. Halbuki, dünyanın serveti elinde olan nice zenginler var ki, kalbinde Onu tanıma sevinci, dilinde de Ona şükretme mutluluğu yoktur.

Ama gel gör ki, ayakları topal, gözleri kör, bedeninde hastalıklar bulunan bu kötürüm adama Rabbim, bu sevgiyi ihsan eylemiş, bu nimetin farkına varma tefekkürünü nasip eylemiş. İşte bunu düşününce kendimi tutamıyor ve: “Nice zenginlere vermediği nimeti bana veren Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!” diye teşekkür etmekten kendimi alamıyorum.
Baş gözü kapalı da olsa kalp gözü açık olan bu adama yaklaşan İsa aleyhisselam:
Ver şu elini öyle ise! diyerek elinden tutar, eğilerek görmeyen gözlerinden öper.

Peygamberin dudaklarının değdiği gözler anında açılır. Karşısındakinin İsa aleyhisselam olduğunu görünce heyecanlanan adam:

Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifalar bahşeden mucizelerin sahibi Peygamber değil misin? der. İsa Peygamber:

Belli olmuyor mu? deyince:

Gözlerimden belli oluyor da ayaklarımdan henüz belli değil, der. Tebessüm eden İsa aleyhisselam:

Sen hele bir ayağa kalkmayı dene! Deyince, silkinen kötürüm adam dimdik ayağa kalkar. Ayakları üzerine dikilebildiğini anlayınca söylediği ilk sözü şu olur:

Ey Allahın Nebisi, sendeki bu mucizeler de O’ndan değil mi? Öyle ise izin ver de geç kalmayayım, O’na şükredeyim, diyerek hemen yere iner, başını secdeye koyar ve der ki:

Rabbim! Seni tanıyan bir kalple, şükreden bir dil nimetinin şükrünü yapmaktan acizken, şimdi gören bir çift gözle, yürüyen iki de ayak lütfettin. Artık bilemiyorum nasıl şükretmem gerekiyor bu eşsiz nimetler karşısında?

Bu sırada çevreden toplanan halk, gösterdiği bu mucizelerden dolayı İsa aleyhisselamın elini öpmek isterler. Ama Allahın Peygamberi işaret eder:
“Benim değil secdedeki şu kötürüm adamın elini öpün!..”
Derler ki: “Onu secdeye indiren nimetlere biz baştan beri sahibiz. Ama hiçbirimiz onun duyduğu gibi bir mutluluk duymadık."



Hazreti İsa bunlara şu cevabı verir:


"Öyle ise tefekkür edin, siz de düşünün. Düşünen sahip olduğu nimetin farkına varır. Düşünmeyen ise kendisini mahrumiyette sanır!”

Allah'ım Sen'in hoşnut olduğun şekilde hamdetmeyi nasip eyle.
 
İ Çevrimdışı

İki Hicretyolu

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
11181194_1400756496913903_813222518076637939_n.jpg


Halife Hazreti Ömer (r.a.) Hilâfeti zamanında belki birgün olur da bir haksızlık yaparım korkusuyla kendisine hergün ölümü hatırlatması için kendi kesesinden bir memur tutmuştu. Bu memur hergün Halifenin yanına gelir: «Ölüm var ya Ömer!» der giderdi.

Hatta birçok kerre Hazreti Ömer, bu memuru gittiği yerlere yanında götürür, günde birkaç defa memur aynı kelimeyi tekrarlayarak Hazreti Ömer'e ölümü hatırlatırdı.

Yine bir gün memur Halifenin huzuruna çıkıp: «Ölüm var ya Ömer!..» diye ikaz ettikten sonra Hazreti Ömer:

— Artık seni bu vazifeden azlediyorum, dedi. Memur:

— Ya Ömer bu güzel huyundan vaz mı geçiyorsun? Halbuki sen bunu âdet haline getirmiştin. Seni bundan vazgeçiren cebeb nedir? diye sordu.j

Hazreti Ömer (r.a.):

— Artık sakalıma ak düştü. Ölümü bana haber veren, şimdi her zaman benimle beraber olduğu için, senin ikazına lüzum kalmadı, buyurdu.
 
İ Çevrimdışı

İki Hicretyolu

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Anan seni yitiresice Omer !!! Hz Omer r.a kendi kendine dermis ,ey Omer birgun sende oleceksin... Hz Omer'in r.a oleli bindortyuz sene oldu..... Insanlar denizin dalgalari gibi kaybolup gidiyorlar.Herkez kendi yasadigi zamani biliyor.Oysaki kendinden once kimler geldi ve geciyor.Rabbim bizlere olmeden once olurcesine yakini bir iman ihsan etsin amin.
 
İ Çevrimdışı

İki Hicretyolu

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
____ Allah’tan kork, sabırlı ol ve acele etme !!!.____

Hasan Basri rhm bize şöyle anlatmıştır:

“- Bir adam vefat edip geriye bir oğlu ile bir azadlısını bıraktı. (Ölürken) oğluna bakmasını, azadlısına vasiyyet etti. Azadlısı da oğlunu yetiştirmekte, bulûğ çağına kadar kusur etmedi ve onu evlendirdi. Çocuk azadlıya dedi ki:

- Beni hazırla, ilim tahsil edeceğim.
O da onu hazırladı. Bunun üzerine çocuk bir âlime gidip, ondan ilim öğrenmek istedi. Alim ona şöyle dedi:

- (Evine) gitmek istediğin zaman bana söyle, sana öğretirim. Çocuk:

- Çıkıp gitmeye hazırlandım, bana öğret, dedi. Âlim:

- Allah’tan kork, sabırlı ol ve acele etme, dedi. Hasan demiştir ki:

- İşte bütün hayır buradadır.
Nihayet çocuk dönüp geldi, nerde ise Üç şeyden ibaret olan tavsiyeleri unutacaktı. Memleketine geldiği zaman hayvanından indi. Evine varınca, orada karısından ayrı bir yerde uyumakta olan bir adam buldu. Kendi karısı da uyuyordu. Kendi kendine dedi ki:

- Allah hakkı için bunu ne bekliyorum, ne istiyorum.
Sonra hayvanına döndü. Kılıcını almak (ve onunla uyumakta olan adamı öldürmek) isteyince, dedi ki:

- Allah’tan kork, sabırlı ol ve acele etme.

- Bununla hangi şeyi bekliyorum, dedi.
Sonra hayvanına döndü. Kılıcını almak istediği zaman, tavsiyeleri hatırladı. Tekrar adama dönüp baş ucunda durunca, adam uyandı. (Yakını olduğunu anlayıp) adamı görünce üzerine atılıp onu kucakladı, onu öptü ve ona olan kötü zannını giderdi. Adam tahsilden dönen çocuğa sordu:

- Benden sonra ne ile karşılaştın? Çocuk:

- Vallahi, senden sonra büyük hayır elde ettim; vallahi, senden sonra büyük hayır kazandım: Ben, bu gece, senin başında kılıç arasında üç defa gezindim (ve seni öldürmek istedim) de, kazandığım ilim, seni öldürmekten beni engelledi, dedi.”

İmam Buhari,Edbul Mufret, s ,200
 
O Çevrimdışı

omermuslim

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Vaktiyle değerli bir zat dostuna eşinden boşanmak istediğini söyler. Arkadaşı merak edip boşanma sebebini sorunca, İslami edebe sahip olan bu zat: “Karımın kusurlarını nasıl söyleyebilirim” der. Boşanma gerçekleşmeyinceye kadar sebebini açıklamaz. Boşandıktan sonra aynı kişi bu zatın yanına gelir ve “Artık boşandın. Her halde şimdi niye o kadını boşadığını söyleyebilirsin?” diye sorar. Kur’an’ı kendine hayat nizamı olarak seçmiş, Peygamber ahlakıyla bezenmiş olan bu güzel insan; “Yabancı bir kadının kusurlarını nasıl söyleyebilirim” diye cevap vermiş.
 
İ Çevrimdışı

İki Hicretyolu

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ömer (radıyallahu anh) devrinde Medine ehlinden, Ömer’le birlikte mescidde bütün namazları cemaatle kılmaya çalışan bir genç vardı. Bu genç gözükmediğinde Ömer (radıyallahu anh) onu arar, sorardı.
Medinelilerden bir kadın bu gence âşık olmuştu. Bu durumu komşularından bazı kadınlara açtı. İçlerinden bir tanesi öne atılarak:
—Ben ona hile yaparak senin yanına katarım, dedi ve hemen işe koyularak kapıda beklemeye başladı.
O genç, hileci o kadının yanından geçerken kadın ona:
—Ben yaşlı bir kadınım. Benim sütlerini sağmaya güç yetiremediğim koyunlarım var. Acaba onları benim için sağıp Allah katında sevaba nail olmak istemez misin, dedi.
Genç, koyunları sağmak için eve girdi.
O da ne!
İçeride kendisine ilişmek isteyen bir kadın var!
Genç, kendisini bu kötülükten muhafaza etti. Kadının iğrenç teklifini reddedince, kadın avazı çıktığı kadar bağırdı.
Hemen etraftaki insanlar toplandılar.
Kadın:
—Bu adam evime girdi ve bana ilişmek istedi, dedi.
Bu söz karşısında insanlar hemen gencin üzerine atlayıp onu dövdüler ve sonrasında sıkıca bağlayarak Halife Ömer’in yanına götürdüler.
Ömer (radıyallahu anh) onu görür görmez: “Allah’ım! Bu genç hakkındaki zannımı yanlış çıkarma” diye dua etti.
İnsanlar yaşadıkları olayı anlattılar.
Ömer gence dönerek:
—Bana doğruyu söyle, dedi ve olayı olduğu gibi anlatmasını istedi.
Genç olayı olduğu gibi anlattı.
Bunun üzerine Ömer (radıyallahu anh) ona:
—Acaba o yaşlı kadını görsen tanır mısın, diye sordu.
Genç:
—Evet, diye karşılık verdi.
Ömer (radıyallahu anh) hemen o kadının komşularını huzura getirtmek üzere adamlarını gönderdi. Bütün komşular getirildi ve tek tek o gence arz edildi. Genç o kadını görünce:
—Ey müminlerin emiri! İşte bu, o kadındır, dedi.
Ömer (radıyallahu anh) hemen kadına doğru o mubarek dürresi/âsası ile yürüdü ve:
—Bana doğruyu anlatacaksın, dedi.
Kadın yaşanan olayı tıpkı gencin anlattığı gibi anlattı.
(Artık gerçek ortaya çıkmıştı.)
Bu manzara karşısında Ömer (radıyallahu anh) haykırdı ve:
“İÇİMİZDE YÛSUF MİSALİ GENÇLER VAR EDEN ALLAH’A HAMD OLSUN” dedi.
(Hibbî yâ Rîha’l-İman, sf. 99)

Alinti
 
İ Çevrimdışı

İki Hicretyolu

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İmam Şafii Hazretleri yolda birine rastlar. Adam önce selam verir ve;

-"Nasıl sabahladın? der. İmam Şafii :

-Sekiz tane şeyin benden istendiğini düşünerek sabahladım der.
Adam şaşırır:
-Ya imam kim sizden 8 tane şey isteyebilir? Sizin kimseyle takışık bir işiniz yoktur ki?
İmam, tebessüm ederek meseleyi açar:
-Bak benden her sabah kimler neler istiyorlar:
1)Rabbim benden farzını istiyor.
2)Rasulullah benden sünnetini istiyor.
3)Aile çoluk çocuk günlük masrafını istiyor.
4)Nefis kendine tabi olmamı istiyor.
5)Şeytan arkasından gitmemi istiyor.
6)Kiramen katibin melekleri iyi şey yazdırmamı istiyor.
7)Geçen günler ihtiyarlanmamı istiyor.
8)Son olarak da Ölüm meleği hazır olmamı istiyor.
İşte ben bütün bu isteklerin muhatabı olarak sabahlamış bulunuyorum. Her sabah bu sualler cevap bekliyor...
Hazret-i Şafii'yi dinleyen, adam düşünmeye başlar ve;
- Ya imam bu saydığın şeyler sadece senden mi isteniyor yoksa benden de mi? der.
İmam Şafii :
--Orasını ben diyemem sen düşün !
Adam başını aşağı eğer ve söylenerek devam eder.
-- Meğer her sabah benden neler isteniyormuş da haberim yokmuş. Ben de düşünmeliyim bunları!!!…/alıntıdır
 
Ümmü Yasir Çevrimdışı

Ümmü Yasir

İşlerimizin hepsini düzelt Allah’ım...
İslam-TR Üyesi
İmam Ebu Hanife iki öğrencisi arasında yürüyormuş. Öğrenciler oldukca uzun boylu İmam Ebu Hanife ise kısa boylu imiş.

‎Öğrencileri "Aramızdaki imam Lena kelimesindeki nun gibidir" demişler. Yani "لنا" bu şekilde... İki uzunun ortasında kısa bir nun :)

İmam cevap vermiş: "Eğer nun hazfe giderse LA kalır." Yani ben aranızdan gidersem siz "LA" olursunuz...:)

(Doğru konu altında mı paylaştım bilmiyorum ama çok hoşuma gittiği için buraya koydum İnşaAllah doğru yapmışımdır))
 
Nesîbe Lena Çevrimdışı

Nesîbe Lena

"عِشْ حَمِيداً، وَمُتْ شَهِيدًا"
Moderatör
IMG_20170820_200226.jpg


Tanıdığım biri vardı
Dünyaya fazlasıyla meyilliydi
Kanser olduğunu öğrendim,
Ziyaretine gittiğimde,
Şu cümleyi kurmuştu;
- "Tamda herşeyim varken,
Maddi gücüm yerindeyken,
Bu hastalıkta nereden çıktı."

Eğer hayatın amacı
sadece mal mülkse,
Birgün herşeyiniz olur!

Ama o gün kimbilir belkide
nefesiniz olmaz!
Lastik yüklü arabanızla
Tekeriniz patlarda
Gitmeye havanız olmaz!..

#Alıntı
 
İ Çevrimdışı

İki Hicretyolu

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ukkaf b. Beşir et-Temimi adında biri Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin huzuruna girer. Rasûl ona sorar:

-Ya Ukkaf eşin var mı?
-Hayır.
-Ya cariyen?
-O da yok.
-Sen hayırlı bir insan mısın?
-Evet, ben iyi bir insanım.

-Böyle bekarsan, sen şeytanın kardeşisin.

Hıristiyanlarla olsaydın onların bir rahibi olurdun.

Bizim sünnetimiz, evlenmektir.

En şerlileriniz, nikahsızlarınızda.
Ölülerinizin en aşağısı nikahsız ölenlerinizdir.
Şeytanın babasının rolünü oynuyorsunuz.
İyi insanlara karşı şeytanın en güçlü silahı kadındır, ancak evliler hariç. Onlar temiz ve beladan uzaktırlar.

Vay sana Ukkaf!

Kadınlar Eyyub'un, Davud'un, Yusuf'un ve Kursuf'un arkadaşlarıdır.
Bişr b. Atiyye sorar:

-Kursuf kim Ya Rasûlullah?

-Kursuf, deniz sahilinde, Allah'a kulluk ederek yaşayan bir adamdı.

300 senedir gündüzleri oruç tutar, geceleri namaz kılardı.
Sonra aşık olduğu bir kadın yüzünden Allah'a ibadeti bırakarak nankörlük etti.
Sonra bazı nedenlerle kendini düzeltti.
Allah Teala da tevbesini kabul etti.

Vay sana Ukkaf!
Evlen; yoksa (imanla nankörlük arasında) kararsız yaşarsın.

[Ahmed, V/163-164]

Alıntı
 
Üst Ana Sayfa Alt