Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Kıyamımız Ve Protestomuz

  • Konbuyu başlatan Ebu & Dücane
  • Başlangıç tarihi
E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Guest
Modern,küresel dünyanın bizlere dayattığı ve maalesef çoğu toplumun, çok sevdiği, çok istediği terakkisiyle tatmin olduğu , tedennisiyle sıkıntılara boğulduğu bir yönetim biçimi olan ve ortadoğuda (inşallah bir ayağa kalkışın habercisi olan) “arap baharı” diye tanımlanan şu günlerde adını sıkça duyduğumuz demokrasi , kendisini topluma kabul ettirmek için görünüşte halkın beğenisini kazanacak bir takım yan zehirleri de toplumlara enjekte ediyor .

2013-06-11
Furkan Keser

“Ey örtüye bürünen! (İnziva arzu eden! ) Ayağa kalk ve insanları uyar. Rabbinin büyüklüğünü an. Elbiseni tertemiz tut, maddî manevî kirlerden arın, Pis ve murdar olan her şeyden kaçın Verdiğini çok bularak minnet etme! Rabbinin yolunda sabret! Sûr’a üflendiği gün, Doğrusu, o çok çetin bir gün! Kâfirlere hiç kolay olmayan bir gün!” (Müddessir-1,10)
Modern,küresel dünyanın bizlere dayattığı ve maalesef çoğu toplumun, çok sevdiği, çok istediği terakkisiyle tatmin olduğu , tedennisiyle sıkıntılara boğulduğu bir yönetim biçimi olan ve ortadoğuda (inşallah bir ayağa kalkışın habercisi olan) “arap baharı” diye tanımlanan şu günlerde adını sıkça duyduğumuz demokrasi , kendisini topluma kabul ettirmek için görünüşte halkın beğenisini kazanacak bir takım yan zehirleri de toplumlara enjekte ediyor .

Yani demokrasi sadece demokrasi olarak gelmiyor yanında sekülerizm,liberalizm gibi Rabbim Allah’tır diyen bir Müslüman’ın hiçbir şekilde kabul edemeyeceği dünya görüşleriyle birlikte geliyor. Bir Müslüman,çoğunluğun azınlığa tahakkümü veya azınlığın çoğunluğa tahakkümü ile sürekli bir değişkenlik gösteren yasama organına temsilci seçerken ,orasının bir “Dar-ün Nedve” olup olmadığına dikkat etmelidir.

Yani orada hangi kanun ve yasalar geçerlidir? Orada belirli bir zümrenin çıkarlarına göre günübirlik yasalar mı uydurulmakta yoksa Allah’ın değişmez ve değiştirilemez olan yasaları mı uygulanmakta?Zira Rabbimiz buyuruyor ki ;“ Yoksa onlar (İslam öncesi) cahiliye idaresini mi arıyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, hükümranlığı Allah’tan daha güzel kim vardır?”(Maide-50)

Diğer yandan bir Müslüman,sekülerizm gibi devletin tüm dinlere aynı mesafede olmasını veya bilinen manasıyla , Allah’ın Rabb oluşunu sadece gökyüzü ile sınırlandırıp O’nun hayata bir müdahalesinin olamayacağı görüşüne sahip olamaz çünkü “Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Allah’ın her şeye gücü yeter.”(Al-i İmran,189). Alah katında yegane din İslam’dır(Al-i İmran,19) bunun Lamı Cimi yoktur.

Demokrasinin, bir Müslüman açısından nasıl tasavvur edilmesi gerektiği konusuna biraz değindikten sonra insanlara sunduğu, bir hak arama aracı olarak miting ve gösteri yapma mevzusunda da Müslümanların açmazlarından bahsedecek olursak,bazen biz Müslümanlar Kıyam ile protesto eylemlerini aynı kefeye koyma yanlışlığına düşebiliyoruz.

Müşriklerin tüm saldırılarına rağmen Rasulullah (a.s.v)’ın Kabe nin yanında namaz kılışı ve ardından başına pisliklerin konulması ve tahkir görmesi ,Efendimizin eşi ve annemiz Hz. Hatice, “ey Allah’ın Rasulü! Biraz dinlensen, az biraz uyusan, azıcık bir kenara çekilip istirahat etsen” deyince, Allah’ın Rasulü hanımına diyordu ki, “Hayır ya Hatice, yatma zamanı geçti! Dinlenme zamanı geçti! Kıyam zamanıdır şimdi!”

Ve O’(a.s.v)’nu takip edenler, Abdullah ibn-i Mesud’un Kabe’nin yanında müşriklerin ortasında Kur’an okuması ve öldüresiye dövülmesi ve işkencenin verdiği baygınlıktan gözlerini açınca tekrar tekrar Allah’ın ayetlerini onlara tebliğ etmesi,İslam’ın ilk şehidleri ,Ammar’ın ailesinin tüm inkar tekliflerine verdikleri “Lailaheillallah” cevabı ve şehid edilişleri, Bilal-i Habeşi nin kızgın kumlar üzerinde müşriklerin tüm davetlerine verdiği “ Ahad “ cevabı.

Hubeyb bin Adiyy, kendisini idam etmek üzere mızraklarla bekleşen müşrik topluluğunun önünde müthiş bir kıyam ve tebliğ örneği göstererek idamından önce namaz kılışı ve Habbab bin Eret, belkide en ağır işkenceyi o tatmıştı efendisi Ümmü Ammar O’nu ateşe yatırır, vücudu ateşi söndürmeden kaldırmazdı. Risaletin ilk yıllarında Mekke şirk toplumunun kalbinde yani Kabe’de ortaya koyulan bu kıyam örneklerinin yanında günümüzün Müslüman toplumlarının “Modern kıyamları(?)” ne kadar da pasifize olmuş ve ne yazık ki adeta bir deşarj olma,kendini tatmin etme eylemleri haline gelmiştir.

Eğer münker karşısında bir tepki koyulacaksa ortaya bu Rasulullah(a.s.v)’dan ve O’nun ashabından(Allah onlardan razı olsun) gördüğümüz gibi olmalıydı.Kıyam etmeliydik onlar gibi zalim hükümdarların karşısında.Sokaklar meydanlar dolmalıydı evet ! Fakat ufak tefek “demokratik” haklar değil Müslüman’ın Müslümanca yaşaması için olmazsa olmazı olan yaşadığı topraklarda Allah’ın hükümlerinin uygulanması olmalıydı talebimiz. Peki bu talep bu kadar önemli miydi gerçekten? Şüphesiz evet. Düşünsenize bir Allah’ın haram dediği ne varsa bu toplumda helal kılınmış durumda.

Bir Müslüman çocuğunu evinde ne kadar da İslami bir ahlakla yetiştirse de bu şeytani ortam evde televizyon aracılığıyla , olmadı okulda putperest eğitim sistemiyle , olmadı çocuğun etrafındaki bu sapık kültürle yetişmiş bir arkadaşı vasıtasıyla zehrini akıtıyor çocuklarımızın saf bedenine.

Bugün ahlaksızlık ,hayasızlık sokaklarda ,reklam panolarında,okuduğumuz gazetede , yan binanın duvarında , kapımıza asılan reklam broşürlerinde … kısacası başımızı çevirdiğimiz heryerde gözümüze gözümüze sokulmaktadır Nur suresi 30 ve 31.ayetlerde Rabbimiz hem erkeklerden hem kadınlardan, bakışlarını gizlemelerini ve harama bakmamalarını isterken yaşadığımız toplumda böylesi günah oklarının hedefindeyken Müslümanca yaşamak ne derece mümkündür?

Bir başka örnek ;bugün Türkiye’de yıllık 3milyon kg civarında(kırmızı et üretiminin yarısı) domuz eti üretiliyor ve bu etler otellere ,yemek fabrikalarına,marketlere kıyma halinde satılıyor ve ne yazık ki Müslüman halka göz göre göre domuz eti yediriliyor.Türkiye’de bulunan fuhuş köleleri sayısı yüzbinlerle ifade ediliyor(sadece kayıt altında olanlar) ve bu yola düşme yaşının gittikçe azaldığı yani gün geçtikçe daha genç bedenler bu acımasız düzenin kölesi olmaya başlıyor .

Bu örnekler çoğaltılabilir ve bizlere sunulan toz pembe tablonun altında ki kokuşmuşluk ve iğrençliğin boyutları modernizmin kölesi olmuş toplumumuzun çürümüşlüğünü ortaya koymaktadır.

Yahu Ey Müslüman…! Uyan artık ! Bu kaybolan nesil, uyuşturucu,alkol,fuhuş bataklığına terkettiğin bu yığın yarın yakana yapışacak Ve diyecek ki ; “Bütün bunları biliyordun da neden bize de anlatmadın?”“Bizi bu bataklıktan neden çekip almadın?”.Müslümanlar birbirlerini yemekle meşgulken bu ümmetin değerlerini çarçur ediyoruz.

Bugün “müslümanım” diyen bir çok kişide şu ayetlerde anlatılan tavrı net bir şekilde görebiliyoruz malesef ”Onlara, inanan insanlar gibi siz de inanın dendi mi, derler ki: Akılsızlar gibi biz de mi inanacağız? Bilin ki aklı az olanlar onlardır ama bilmezler.İman edenlerle karşılaştıkları zaman: ‘İman ettik’ derler. Şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise, derler ki: “Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla sadece) alay ediyoruz.”(Asıl) Allah onlarla alay eder ve azgınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır.İşte bunlar, hidayet yerine sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alışverişleri bir yarar sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır.(Bakara,13,16)”

Sorsanız çoğunluğu Müslüman olarak bilinen bu topluma,Müslüman mısın?Diyecektir ki; elhamdulillah.Peki Allah’ın hükümleriyle mi , yoksa batı(l)nın hükümleriyle mi yönetilmek istersin diye sorsanız maalesef verecekleri cevap, tam tersi olacaktır.”(Resulüm!) De ki: Size gökten ve yerden kim rızık veriyor? Ya da kulaklara ve gözlere kim malik (ve hakim) bulunuyor? Ölüden diriyi kim çıkarıyor, diriden ölüyü kim çıkarıyor? (Her türlü) işi kim idare ediyor? “Allah” diyecekler. De ki: Öyle ise (O’na asi olmaktan) sakınmıyor musunuz?”(Yunus,31) Müslümanların böyle düşünmeleri şüphesiz ki Rasulullah(a.s.v)’ın bir başka hadisi şerifinde bahsettiği gibi kalbimizi “vehn” kaplaması sebebiyledir. (vehn:Rasulullah’ın ifade buyurduğu gibi;dünya hayatına bağlanmak ve ölümden korkmak)

Şimdi tüm bu çürümüşlüğün karşısında Müslümanlar olarak taleplerimiz hep yarım yama,hep parça parça mı olacak?Bugün karma eğitim sistemini neredeyse benimsemiş durumdayız ve kızlarımızın erkeklerle,erkeklerimizin kızlarla arkadaşlık etmeleri gayet normal karşılanmakta hatta bu arkadaşlığın flört etme derecesine gelmesinde dahi bu çarpık anlayışımız gereken tepkiyi göstermemekte ve sessiz kalmakta.

Yani meselemiz sadece üniversitelerde başörtüsü serbestliğiydi önceleri, daha sonra bu talep başörtüsünün ve İslam anlayışının içi boşaltıldıktan sonra kısmen karşılandı.Ve neredeyse tüm dertlerimiz hallolmuş gibi davranmaya başladık.Başörtüsünün içi nasıl boşaltıldı peki?Yine modernizmin moda tuzağına Müslüman bacılarımız da düştüler maalesef ve Başörtüsü Allah’ın ayeti olmaktan çıkarıldı ve moda aracı olarak, gösteriş ve süs malzemesi yapıldı.

Halbuki tesettür; süsten , moda dan,gösterişten ve haramlardan Müslümanları beri tutmak için vardı. İbrahim Tenekeci’nin deyimiyle “çarşaf, kapitalizmin kapısına bırakılmış siyah çelenktir.” Hakikatende öyledir bugün Müslüman gençlerin evlilikleri,evleri,kıyafetleri,yaşamları kapitalizmin kölesi olma yolunda hızla ilerlediklerini gösteriyor.

Bugün kapitalizmin mabedleri olan alışveriş merkezlerinde “modern” ölçülerde örtünen genç kızlar ve “modern” ölçülerde sakal bırakan (yani neredeyse sfır seviyesinde) Müslüman gençlerin sayılarının hiçte azımsanmayacak derecede olduğunu görürsünüz.Taleplerimiz böylesine bugünü kurtarma derecesinde olursa bu demokrasi müdafileri için daha uygun olur , tabii ki talebin zararlı kısımları törpülendikten sonra.Müslümanlar şuna karar vermeliler önce ; bu sistemle mi devam edilecek? Yoksa Rabbimizin dininin yeryüzünde hakim olması için mi mücadele edilecek?

Durum bu iken yazının başında giriş yapmaya çalıştığımız “kıyamımız” meselesinde bizler sadece ufak tefek talepler karşısında mı meydanlarda olacağız? Rasulullah(a.s.v)’tan şöyle bir hadis-i şerif rivayet ediliyor “Cihadın efdali, zalim amir veya hükümdarın önünde hakkı söylemektir.” Bir kaç gün önce bir siyasi partinin “zalimleri protesto mitingi” düzenlediği şeklinde bir haber gözüme çarpmıştı .

Bu da bana modern protesto anlayışıyla , İslam’ın temelinde ki kıyam mefhumunu iyi idrak edememekten kaynaklanan bir vakıa olması hasebiyle Bu hadisi şerifi hatırlattı. Yani bu siyasi parti Şam kasabının yaptığı mezalimliğe karşı sesini çıkarmayıp hatta bizzat gidip hediyeleşip karşılıklı gülümsemelerin olduğu bir fotoğraf karesiyle adeta bu adamın yanındayız mesajı verirken tutup da böyle bir mitingde insanlara ne söyleyecek doğrusu merak ettim.

Şöyle bir hikaye anlatılır;Bir beldede Müslümanlar şeytanı tel’in mitingi düzenliyorlar saatlerce “kahrolsun şeytan” “Ey Allah’ın lanetlediği şeytan artık bırak yakamızı” şeklinde de sloganlar atıyorlar.Bir ağacın altında da şeytan oturmuş kahkahalarla bu insanlara gülmekte.Oradan geçen birisi de şeytanın bu şekilde gülmesine bir anlam verememiş, yanına yaklaşmış ve sormuş;

-yahu adamlar sana lanet okuyorlar,kahrolsun şeytan diyorlar , sense burada durmuş onlara kahkahayla gülüyorsun deli misin sen ? deyince , şeytan o adama şöyle yanıt vermiş;
-Bana ne kardeşim bağırsın dursunlar baksana öğle namazı geçti bir tanesi de gidip namazını kılmadı , ikindi de geçmek üzere zaten ben asıl amacıma ulaştım ne derlerse desinler.

Velhasıl,bizler modernizm uğruna neredeyse tüm değerlerimizin içini boşalttık , Kıyamımız’ın içi boşaltıldı ve kuru kuruya deşarj olma, gaz alma operasyonuna döndü .Zulüm karşısında Kıyam ederken, sonrasında ne olur kaygısı güdülmez,başkaları ne der kaygısı olmaz,konjonkturlar,devletlerarası siyaset,politik dengeler gözetilmez yalnız ve yalnız Allah’ın sözü geçerlidir.

Fakat protesto; sonrasında ne olur kaygısı içinde, yasal prosedürler çerçevesinde , ve putlara zarar vermeme garantisi altında yapılır.Zamanında başörtüsü eylemleri sırasında bir bacımızın başından çekilip çıkarılan başörtüsü başlarımızı öne eğdi fakat yumruklarımızı sıkamadık ,Bizim o zamanlarda gerçekleştirdiğimiz eylemler modern manada protestoydu ama başörtüsü uğruna 80 sene öncesinde Sütçü İmam ‘ın başkaldırısı bir kıyamdı .

Çünkü Sütçü İmam biliyordu ki başörtüsü namustur,Allah’ın ayetidir ve bir bacımızın başından çekilip yere atıldığı anda politik dengeler biryana bırakılır ve cansiperane mücadele edilir. İzzet ve Zillet arasındaki ince çizgiyi zulüm karşısında susanlar dilsiz şeytanlardır sözü daha güzel açıklıyor zannederim.Yine yakın zamanımızda(henüz zihinlerimiz demokrasiyle tam anlamıyla kirlenmemişken) Şeyh Sait, İskilipli Atıf Hoca ve seküler ve putperest düzene başkaldıran onurlu yiğitler de birer kıyam örneği sergilediler ve hepside bu kıyamlarının bedelini canlarıyla ödediler onlarda biliyordu ki bu eylemlerinin sonucunda bu kurulmakta olan dikta rejiminin tüm imkanlarıyla onları susturmak ve durdurmak için elinden geleni yapacağını.

Yine yeryüzünün çeşitli coğrafyalarında,mesela aklımıza geldiği kadarıyla, Suriye’de, Afganistan’da, Irak’ta,Yemen’de, Patani’de,Somali’de, Çeçenistan’da, Mali’de,Filistin’de… sırf Rabbim Allah’tır dedikleri için zulüm gören,yurtlarından çıkarılan,türlü işkencelerle öldürülen ve Ey Rabbimiz , bizi halkı ve meliki zalim olan şu beldeden kurtar,bize katından bir yardımcı ve bir dost gönder diyen zayıf kalmış erkekler,bacılar, çocuklar uğruna,Rıza-ı Lillah’ı hedef seçip Kıyama duran yiğitler de var Elhamdulillah. İşte onlar, sonrası için bir hesap yapmadılar ve Allah’a verdikleri sözde sadakat gösterdiler zillet içinde yaşamaktansa izzetli bir şekilde ölmeyi tercih ettiler/ediyorlar çünkü onlar Ahiretin asıl yaşam yurdu olduğuna şeksiz şüphesiz iman etmiş, onurlu erlerdi.

Yazının başında mealen verdiğimiz ayette Rasulullah(a.s.v)’a , ilahi bir ikaz ile, üzerine örttüğü örtüyü atıp kıyama kalkması ve insanları uyarması emrediliyor.Ancak bu kıyamın nasıl olması gerektiği de yine Kur’an da şöyle anlatılyor;”Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları onunla (Kur’an ile) uyar. Onlar için Rablerinden başka ne bir dost, ne de bir aracı vardır; belki sakınırlar.”(En’am,51) Bizler her işimizde Kur’an ile hareket etmek zorundayız , bizler her işimizi Allah rızasına uygun yapmak zorundayız , bizler emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmakla yükümlüyüz ve bir zulme baş kaldıracaksak eğer Rasulullah’ın şu hadisini hatırımızdan çıkarmamamız gerekir; “Sizden biriniz, bir kötülüğü gördüğü zaman onu eli ile düzeltsin; buna gücü yetmezse dili ile düzeltsin; buna da gücü yetmezse kalbi ile buğz etsin.Bu son uygulama imanın en zayıfıdır”(Müslim, İman 20, I, 69;
Nesâi, İman 17, VIII,11,112.)

Buraya kadar söylediklerimizi de bu hadisi şerif çerçevesinde ele alacak olursak , Evet, bizler bir tuğyan gördüğümüzde eğer elimizle onu düzeltemiyorsak, dilimizle düzeltmeli ve gerektiğinde zalime hak sözü söyleyebilmeli,haksıza haksızsın diyebilmeliyiz fakat bunun araçları , yöntemleri Kur’an da ve siyer-i Nebii de apaçık ortadadır. Rasulullah(a.s.v)’in hayatından sadece belirli bölümleri alır diğer yaşantısını es geçersek bugün ki zillet ortamından kurtulamayız.

Rasulullah(a.s.v)’ın hayatında eğitim de vardı,kıyam da;Cihad da vardı , tebliğ de .Dolayısıyle kaynaklarımızı iyi belirlemeliyiz ve modernizm bataklığında battıkça batan şu balçığa bulanmış hayatlarımızı Kur’an ve sünnet ışığında yeniden tesis etmeliyiz ve artık kalbi sökülmüş şu karanlık çağın, beklenen nuru olan imanımızı sağlamlaştırıp Allah’ın dinini yeryüzünde hakim kılabilmek için , yeryüzünün modernizm kurbanı nesillerine ulaşabilmek adına yeni bir asr-ı saadet kıyamı başlatmalıyız.Tevfik Allah’tandır bizler ise O’nun yolunda olmakla yükümlüyüz “Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır” (Saff,8)

Allah’ın Selamı Rahmeti, Bereketi hidayete tabi olanların üzerine olsun…

“Ve ahiru davana enil hamdülillahi rabbil alemiyn”
 
Üst Ana Sayfa Alt