Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Küfre Rıza Meselesinde Tafsilat

S Çevrimdışı

SaYFuLLaH

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Alıntı:

(1) Her Küfre Rıza Küfür Değildir

(Her küfre rıza küfürdür. Bu kaide üzerinde İslam âlimleri ittifak etmişlerdir, küfre rızanın istisnası yoktur. Ancak ihtilaf konusu olan, yapılan bir amelin, küfre rıza olup olmadığıdır. Dolaysıyla yazılan başlık şöyle olmalıydı, ne zaman küfre rıza olur veya hangi durumlarda küfre rıza sayılır veya hangi amel küfre rıza kaidesinin kapsamına girer olmalıydı. Her küfre rıza küfür değildir sözü küfür olan bir söz değildir. Ancak çok yanlış olan bir sözdür kişinin niyetine göre hüküm verilir)

(2) Küfre Rızanın Küfür Olmadığı Durumlar

(Aynı şekilde bu söz yanlış olan bir sözdür. Doğru olan başlık, yukarıda belirttiğimiz gibidir.)
Darul harpte her küfre karşı gelmemek, ses çıkarmamak, küfür işleyenlerle aynı ortamı paylaşmak küfre rıza değildir.
(bu açıklama belirttiğim başlıklara uygundur. Çünkü biz şu anda kabeyi tavaf ederken aynı şekilde müşrikler de bizimle aynı ortam da Kabeyi tavaf ederken şirk işliyorlar. Onlara karşı çıkmamız şart değildir.)

(3) Darul harpten dolayı her küfre rıza göstermek küfre rıza değildir.

(bu bölüm de de, aynı şekilde, yanlış olan bir başlık atılmış. Çünkü ister darul harpte ister darul İslam da ister gizli dönem de ister açık dönemde her küfre rıza göstermek istisnasız küfürdür… )

Nisa suresi 140. ayetteki genel hükmü tahsis eden başka nasslar da vardır. Başka ayetler ve Rasulullah (s.a.v)’in sünneti bunu tahsis etmiş, sınırlarını belirlemiştir. Bu sebeple çizilen sınırlar çerçevesinde belli şartlar dahilinde

(4) kafirlerin küfrüne rıza göstermek küfür olmaz.

(belli şartlar dâhilinde kâfirlerin küfrüne rıza göstermek küfür olmaz sözü yanlış olan bir sözdür, kâfirlerin küfrüne rıza göstermek her zaman her şartta küfürdür.)

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Kalbi imanla dolu olduğu halde inkara zorlanan hariç kim iman ettikten sonra Allah’ı inkar eder, kalbini inkara açık tutarsa işte Allah’ın gazabı onların üzerinedir. Bunlara büyük bir azab da vardır. Bunun sebebi dünya hayatını ahirete tercih etmeleri ve Allah’ın kafirleri doğru yola sevketmemesidir.” (Nahl:106-107)

Allah (c.c) bu ayetde kalbin imanla dolu olması şartıyla ikrah (zorlama) altında küfür sözü söylenmesine veya küfür ameli işlenmesine izin vermiştir.

Nahl:106-107)ayetleri ikrahı mülci olan durumlarda, ancak delil alınır. Eğer bu ayetler küfre rıza meselesine delil alınırsa küfre rıza kaidesine istisna getirilmiş olunur, dolaysıyla yanlış olur.)

İslam’ın olmadığı bir ortamda, kafirler İslam’la alay etmedikleri veya alay ettiklerinde onlara karşı koyabildiği müddetçe müslümanın yeme, içme, birlikte çalışma, alışveriş, yolculuk vs. sebeplerden dolayı kafirlerle bir arada bulunması, akidesinden taviz vermemek şartıyla caizdir.

İslam’ın hakim olmadığı dönemlerde müslümanların akidelerinden taviz vermemek şartıyla, kafirlerle bir arada bulunup onlarla günlük ilişkilerini sürdürmeleri bunun açık bir örneğidir.

Mekkede ki müslümanlar gizlilik yani metoddan dolayı kafirlerin küfürlerine karşı koymuyorlardı. müşrik topluluğuna girip oturmak, onlarla beraber haşir neşir olmak, her zaman küfür değildir.

Nisa 140 ve benzeri ayetlerin hükmü ve delalet ettiği mana her küfür için olsa idi.

(yapılan açıklama doğru olan bir açıklamadır. Ancak her küfür için olsa idi sözü yanlış anlaşılabilir. Kâfirlerin yaptığı her küfür amel için olsaydı. Denilseydi daha anlaşılır olurdu. Hıristiyan ve Yahudiler İslam devletinde ibadethanelerinde ibadet yaptıkların da, halife bunların yaptığı küfre, rıza göstermiştir denilmez. Ancak İslam da sabit olan herhangi bir şeyle alay veya laf atıklarında halife bunlara asla müsaade etmez.)

Mekke’de küfürden kurtulan bir kişi dahi kalmazdı ve 13 (gizli dönem 13 yıl değil 3 yıldır.) yıl boyunca gizlenmiş müslümanların hepsi kafir olurdu. Demek ki her küfre karşı koymak ve onu imha etmek her zaman mümkün değildir. Müslümanlar için küfür olup kafirler için hayat tarzı yada inanç biçimi olan durumlarda sözlü olanı sözle bozmak, hareketle olanı hareketle bozmak, yazıyla olanı yazıyla bozmak yeterlidir orayı terk etmek gerekmez.

Kafir devletleri temsil eden milli marşlar vardır. Müslümanlar, kafirlerin kendilerine göre tayin ettiği milli marşlarını söyleyemez saygı gösteremezler aksi halde İslamdan çıkarlar.

Darul harpte zaruretten dolayı bulunan müslümanlar, kafirlerin mili marşları okunurken Allah’a, İslam’a, alay yoksa onlara saygı göstermemek şartıyla orada bulunabilir.(zaruretten dolayı bulunabilir. )

Kafir okullarında kafir devletini temsil eden milli marşları okunurken bu milli marşın içinde Allah’a Rasulullaha ve İslam dinine alay ve sövme varsa orada asla duramaz. Fakat bunlar yoksa saygı göstermemek şartıyla orda durmak Nisa 140 ayetinin hükmüne girmez.

Kafirlerin içinde zaruretten dolayı bulunan müslümanlar o topluma uymamak şartıyla o toplumun içinde bulunmaları gizlilik döneminde oldukları için müslümanlara zarar vermez. Tıpkı sahabelerin gizli dönemde müşrikler şirk işlerken bulundukları gibidir.

Rasulullah (s.a.s) ve sahabeleri 3 sene gizli dönemde kafirlerle beraber oldukları ve küfrü gördükleri halde gizlilik icabı karşı gelmediler. Çünkü karşı gelirlerse gizlilik ihlal olacaktı ve müslümanlar zarar göreceklerdi.

Günümüzde belki de Mekke’dekinden daha fazla gerek sözlü, gerek yazılı ve gerekse hareket olarak, yanımızda küfürler işlenmesine rağmen her küfre müdahale edemiyoruz. Şayet ehli cahaletin iddia ettiği gibi

(5) her küfre rıza göstermek yada ortamda bulunmak küfre rıza olsa idi Mekke’de gizlenmiş müslümanların hepsi kafir olurdu.

(açıklama doğru ve istifade edilebilecek bir açıklamadır. Ancak bu mesele hakkında, nisa 140 ayetini tahsis etmek için(Nahl:106-107)ayetlerini delil vermek yanlıştır. Aynı şekilde küfre rıza kaidesine istisna belirleyip (Nahl:106-107)ayetlerini delil getirmek te yanlıştır. Çünkü (Nahl:106-107) ayetleri, küfre rıza kaidesi için alınırsa, burada küfre rıza kaidesin de istisna yapılmış olunur. Yani bu tanımlama küfre rıza kaidesinin içine girmeyen ameller içindir. 5. başlıkta kullandığı söz yanlıştır, doğru olan, bu şartlar dâhilinde yapılan ameller küfre rıza kaidesi içine girmez olmalıydı. Ancak yanlış olan terimlerle durumu açıklamaya çalışmaktadır.)

Nisa suresi 140. ayetteki genel hükmü tahsis eden başka nasları görmeyip her küfre rızayı küfür görenler aslında kendilerini tekfir etmektedirler.
(yukarda (Nahl:106-107)ve nisa 140) ayeti ile ilgili açıklamayı yukarıda yaptım bunun yanında yazan yine her küfre rızayı küfür görenler diyerek yanlış kelimeler kullanmaktadır. Buraya kadar. Anladığım kadarıyla yazanın kastettiği manayla yazdığı başlıklar birbiriyle çelişkilidir. Bu aşağıda yaptığı açıklama ve getirilen delillerle daha da netlik kazanmaktadır.)

Mekke müşrikleri Mekke de açık açık küfürlerini icra etmelerine rağmen. Müslümanlar gizlilik yani metottan dolayı onların küfürlerine karşı koymuyorlardı. Rasulullah’ın başına deve işkembesi konduğunda bu durumu gören Abdullah b. Mesud müdahale edememiştir. Bu arada kızı Fatımaya haber verilmiş oda gelmiş ve deve işkembesini kaldırmıştır. Ve bu süre içerisinde Abdullah b. Mesudun müdahale etmemesi küfre rıza sayılmamıştır. Abdullah b. Mesud metoda uymuştur korkmamıştır. Aynı Abdullah b. Mesud Kur’anı Kureyşe aleni okuyan örnek şahsiyetlerdendir.(1)

Şayet her küfre ses çıkarmamak küfür olsa idi Abdullah (6)İbni Mesud müdahale etmediği ve küfre rıza gösterdiği için tekfir edilirdi
(küfre rıza gösterdiği için, sözü yanlıştır. Abdullah İbni Mesut küfre rıza göstermemiştir. Çünkü yukarıda belirtilen ameller gizlilik döneminde o şartta küfre rıza değildi Müslüman darul küfürlerde gücü nispetinde sorumludur)
böyle bir şey vuku bulmuş değildir. Darul harpten dolayı her küfre karşı gelmemek, ses çıkarmamak , küfür işleyenlerle aynı ortamı paylaşmak küfre rıza değildir.

Darul harpte kafirler kendi kanunlarını icra etmekte, putlarının ve tağutlarını övmekte açık açık İslam’la ve Müslümanlarla genel olarak alay etmektedirler. Müslümanların bunlara karşı koyacak güçleri olmadığı için onlara karşı fiili harekete geçememektedirler. Bundan dolayı da müslümanlara küfre rıza gösterdiler denilemez.

Allah (c.c) Şöyle buyuruyor:
“...Biz hiç kimseye güç yetiremeyeceğinden fazlasını yüklemeyiz...” (A’raf: 42)

“Hiç kimse gücünün üstünde birşeyle mükellef tutulamaz.” (Bakara: 233)

Tabi ki bunların bu durumdan kurtulma ve çabaları olmalıdır. İslamın aziz olması için çabaları yoksa, sadece kendilerini dünya hayatına adamış işten aştan göbek büyütmekten ve ticaretten başka düşünceleri yoksa. Seyyid Kutub’un da dediği gibi bunlar ancak cahiliye dişlisidirler. Ve bunlar sofra mücahitleri magazin tacirlerdir.

(7) Darul harpte kafirlerin küfürlerine rıza göstermek her zaman küfre rıza demek değildir.

(aynı şekilde bu yazılan yanlıştır. darul harpte veya darul İslam da her zaman kâfirlerin küfürlerine rıza göstermek küfürdür.)

( 8 ) Küfre rıza yani küfürden razı olma küfürdür.

Başkasının küfrüne rıza göstermek; o kimsenin küfrünü caiz veya onu iyi gördüğünde ancak küfür olur. Şayet onu caiz ve iyi görmezse küfür olmaz.
8.başlık küfre rıza olarak yazıldığı için, bu bölümün açıklanması gerekir. Bir toplumda, İslam da sabit olan herhangi bir şeyle alay edilirse,Veya laf atılırsa, veya inkâr söz konusu olursa, (özel durumlar hariç yani birini öldürme gibi) Müslüman ın karşı çıkması veya orayı terk etme imkânı yoksa, Ancak o zaman, kalben rıza göstermemesi, veya kabul etmemesi, kendisini küfre sokmaz)

Mekke’deki müslümanlar, Allah (c.c)’ın ayetlerini inkar ve onlarla alay eden kafirlerle beraber aynı mecliste zaruret sebebiyle bir arada bulunuyorlardı. Küfür işleyen kafirlerin yaptıklarından hoşlanmayan, güç ve imkanları olmadığı için Zaruretten dolayı onlarla beraber oturan, onlardan ayrılamayan ve onların küfürlerine karşı koyamayan müslümanlara müşrik hükmü verilmemiştir. Çünkü onlara karşı gelebilme ve onları inkar edebilme güç ve imkanları yoktu. Kafirlere düşmanlık gösterdiği zaman onların kendisine eziyet edeceklerinden korkarak, kalben onlara düşmanlık ve kin beslemek şartıyla, onlarla beraber bir arada bulunmak zorunda kalan müslümanlar onlarla aynı hükmü almazlar. İşte böyle bir incelik sebebiyle müslümanlar küfür işleyen kafirlerin küfürlerine rıza göstermiş olmazlar.

Küfür sistemlerini yok etmek için bütün gücüyle çalışan müslümanlar kafirlerle birlikte yaşamak veya bulunmak zorunda kaldıklarında şirk, küfür ve haramlarında meyletmez bu gibi konularda onlara yardım etmezlerse kafir olmazlar.
Allah (c.c)’ın ayetlerini inkar ve onlarla alay edilen yerlerde ayrılma imkanları olduğu halde, geçerli bir sebep olmaksızın kafirlerle birlikte bulunan müslümanlar Nisa 140 ayetinin hükmüne girerler. İslam devletini kuruncaya kadar küfür sistemlerini yok etmek için çalışan müslümanlar, tıpkı Rasulullah (s.a.s)’in yaptığı gibi cahili toplum içinde yaşamak zorundadırlar. İşte arada geçen bu zaman içerisinde müslüman cemaat metod gereği gizli çalışmalıdırlar.

Kafirin küfründe kafire yardım etmek küfürdür.
Allah (c.c)’ın düşmanlarına her halukarda, her zamanda yardım etmek küfür değildir.
Allah (c.c)’ın düşmanlarına, Allah (c.c)’a düşmanlıklarında (düşmanlık fiilinde) yardım etmek küfürdür.
Allah (c.c)’ın düşmanının ise bütün amelleri Allah (c.c)’a düşmanlık değildir.
Allah’a düşmanlık amelinde, yani; İslam’ı yıkmak için, müslümanlara karşı harekete geçtiklerinde yardım etmek küfürdür. Yoksa onların, bu küfürleri dışındaki konularında Allah (c.c)’ın düşmanlarına yardım etmek her zaman küfür değildir.
Zalimlere, kafirlere her halukarda, her konuda yardım etmek zulüm değildir.
Zalimlerin zulmünde kafirlere yardım etmek zulümdür.
Zalim sözü ise şahsa verilen bir sıfattır.
Zalim olan kişinin bütün amelleri zulüm demek değildir. Ancak zulmünde yardım edilirse zulümdür.
Allah (c.c)’ın düşmanlarına her halukarda, her zamanda ve her konuda yardım etmek küfür demek zikredilen sahih delillere zıddır.
Bir kimseye hangi konularda yardım edilirse, yardım edilen konudaki hüküm alınır. Eğer ki; bir kimseye yardım edilen konu şirk ise müşrik, küfür ise kafir, haram ise günahkar, mübah ise hayrı işleyen hükmü alınır. Kişi hangi konuda kime meylediyorsa onun hükmünü alır.
Bu açıklamalara göre bir kimse, herhangi aleni bir küfrün işlendiği bir mecliste ikrah olmaksızın oturuyor ve karşılık vermiyor veya o meclisten ayrılmıyorsa aynen küfrü işleyen kimsenin hükmünü alır. Şayet o mecliste günah işleniyorsa bu durumda küfür değil, günah işleyen kimsenin hükmünü alır. Yani; verilecek hüküm, mecliste işlenen suça göre verilir.

______________________
(1) Abdullah b. Mes’ud RadıyAllahu Anhu dedi ki:
Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Beytullah’ın yanında durup namaz kıldığı sırada Ebu Cehil ve bazı arkadaşları Rasûlullah’ın çevresinde oturuyorlardı. (Bir gün önce bir dişi deve boğazlanmış, onun döl yatağı ve işkembesinin pisliği de yakın bir yerde duruyordu.) Müşriklerden birisi (Ebu Cehil):
“Görmüyor musunuz şu riyakarı! Hanginiz varıp filan oğullarının boğazlanan devesinin döl yatağını ve işkembe içindeki tersini, getirir ve secdeye vardığı zaman Muhammed’in iki omuzunun arasına koyar?” diye sordu.
Oradakilerin en şakisi en bedbahtı olan Ukbe b. Muayt:
“Ben yaparım” dedi.
Hemen kalkıp gitti, döl yatağını ve işkembe içindeki tersini alıp getirdi. Rasûlullah’ın secdeye gitmesini bekledi. Secdeye vardığı zaman Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in iki omuzunun arasına koydu ve hepsi birden gülmeye başladılar. Katıla katıla gülmekten (yere yıkılmamak için) birbirlerinin üzerine eğilip dayandılar.
Rasûlullah secdeden ayrılmıyor, başını kaldırmıyordu.
Ben ise hiç bir işe yaramıyor ayakta dikilip duruyor sadece ona bakıyordum. Konuşmaya bile gücüm yetmiyordu. (Beni koruyacak kavim ve kabilem yoktu) ne olurdu o zaman koruyan bir gücüm ve koruyucum olsaydı da Rasûlullah’ın sırtından onları he men kaldırıp ataydım.
Nihayet bir kimse gidip Fatıma’ya haber verdi. Fatıma RadıyAllahu Anha koşarak geldi. Rasûlullah’ın üzerinden onları alıp attı. Bunu yapanlara ağır sözler söyledi. Fatıma’ya hiçbir karşılık vermediler.
Rasûlullah namazını bitirdiği zaman Rasûlullah Ka’be’ye yöneldi. Sesini yükselttı. Üç kere:
“Allahım! Kureyş’den şu topluluğu (Ebu Cehil, Utbe b. Rabia, Şeybe b. Rabia, Ukbe b. Muayt, Ümeyye b. Halef, Velid b. Utbe ve Umare b. Velid’i) sana havale ediyorum” diyordu.
Aleyhlerinde dua ettiğini işittikleri zaman gülmeleri kesilip gittiler.
SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in aleyhlerinde dua etmesi çok ağırlarına gitti. Onlar bu Belde’de yapılacak duanın muhakkak kabul olunacağı görüşünde idiler. Bunun için korktular.
Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki Rasûlullah’ın adlarını saydığı bu kişilerin Bedir günü öldürüldüklerini, yere serildiklerini gördüm.” (Buhari - Müslim)

İkrahtan dolayı kalben rıza göstermemek küfre rıza değildir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Kalbi imanla dolu olduğu halde inkara zorlanan hariç kim iman ettikten sonra Allah’ı inkar eder, kalbini inkara açık tutarsa işte Allah’ın gazabı onların üzerinedir. Bunlara büyük bir azab da vardır. Bunun sebebi dünya hayatını ahirete tercih etmeleri ve Allah’ın kafirleri doğru yola sevketmemesidir.” (Nahl:106-107)

Allah (c.c) kalbin imanla dolu olması şartıyla ikrah (zorlama) altında küfür sözü söylenmesine veya küfür ameli işlenmesine izin vermiştir. Fakat kişinin kalbinde iman yoksa, o zaman kişi ister zorlansın ister zorlanmasın, ister küfür amel işlesin ister işlemesin, Allah katında kafirdir.
Bütün alimlerin icmaıyla; şaka olarak, kalbi inanmadığı halde küfür sözü söyleyen kimse kafir olur. Korktuğu için mal, mülk, para veya dünyalık menfaat için küfür işleyen ya da küfür sözü söyleyen kişi, şaka yollu küfür sözü söyleyen kişiden elbette daha çok küfrü haketmiştir.
Nahl: 106 ayeti kerimesinin nüzul sebebine baktığımızda, ayetteki bahsedilen ikrahın kafirler tarafından yakalanıp da, küfür sözü söylemeye zorlanan ve küfür sözü söylediği zaman tamamen serbest bırakılan kimseleri muhatap aldığını görmekteyiz. Şöyle ki:
Bu ayetin nuzül sebebine göre, kafirler Ammar b. Yasir’i yakalamış, ona çok şiddetli bir işkence yapmışlardı. Daha sonra da ondan küfür söz söylemesini istemişler, o da onların istediklerini söylemişti.

İbni Hacer Nahl: 106 ayeti hakkında şöyle dedi:
“Bu ayetin Ammar b. Yasir hakkında indiği bilinmektedir. Bu konudaki rivayet, Ebu Ubeyd b. Muhammed b. Ammar b. Yasir yoluyla gelmiştir.
Muhammed b. Ammar b. Yasir şöyle dedi:
“Müşrikler Ammar’ı yakaladılar ve ona işkence yaptılar. Sonunda kendisinden istediklerinin bir kısmını onlara verdi ve onu serbest bıraktılar. Bunun üzerine Ammar, Rasulullah (s.a.s)’ın yanına gelerek başına gelenleri anlattı. Rasulullah (s.a.s) ona:
“Kalbini nasıl buluyorsun?” diye sordu. Ammar:
“Şüphesiz imanla mutmain olarak buluyorum” diye cevab verdi. Rasulullah (s.a.s) ona dedi ki:
“Eğer onlar (işkenceye) dönerlerse, yaptığını tekrarla!”
Bu rivayet mürsel bir rivayettir. Fakat rivayet edenler, güvenilir kişilerdir. Bu rivayet Taberi’de geçmektedir. Bu hadisi Abdurrezzak, ondan da Abd b. Hamid rivayet etmiştir.” (Fethül Bari c:12 s:312)( Siyeri İbn-i Kesir ve Siyeri İbn-i Hişamda da geçmektedir)

Ammar b. Yasir, annesi ve babası kafirler tarafından yakalanıp işkence edilmeye başlandı. Ammar’ın annesi ve babası kafirlerin istedikleri küfür sözü söylemedikleri için Ammar’ın gözü önünde öldürüldüler. Sonra kafirler Ammar’a işkence etmeye başladılar ve onu küfür sözü söylemesi için zorladılar. Ammar da onların istediği küfür sözü söyleyerek onların işkencelerinden kurtuldu. Ammar (r.a) bu olaydan sonra hemen Rasulullah’a gidip durumu anlatınca Rasulullah ona: “Şayet onlar dönerlerse sen de dön (yani onlar sana işkence yapmaya dönerlerse sen de istedikleri sözü söylemeye dön) buyurdu.
Rasulullah (s.a.v)’in Ammar’a: “Şayet onlar dönerse sen de dön” demesi küfür sözü söylemenin ancak söylenildiği anda kafirlerin işkence ve eziyetlerinden kurtulabilineceği zaman söylendiğinde caiz olduğunu göstermektedir. Yoksa bu izin devamlı olarak küfre zorlanan veya küfür işlediği halde kafirlerin elinden kurtulamayan veya kurtulma ihtimali olmayan kimseler için değildir. Küfür işlediği halde kafirlerin elinden kurtulamayacağına inanan kimsenin ne kadar zorlanırsa zorlansın küfür işlemesi caiz değildir. Şayet kafirlerin küfür işlese de işlenmese de sonuçta bizi öldüreceklerine bizi serbest bırakmayacaklarına, devamlı küfre zorlanacağımıza inanıyorsak küfür işlememiz caiz değildir. Çünkü Allah devamlı küfür işlemeye zorlanan bir kişinin ölüm tehlikesi dahi olsa küfür işlemelerine izin vermemiş ve böyle bir durumda küfür işleyen kimselerin kafir olacaklarını Bakara: 217, Maide: 51-52, Al-i İmran: 173-175’de bildirmiştir.

Kafir, harbi ve tağutlara her zaman maddi destek sağlamak onların küfürlerine rıza değildir.

İslam’ın menfaati için kafirlere vergi, para ve bunun gibi şeyler vererek maddi destekte bulunmak caizdir. Hendek Savaşında kafirler, müslümanları her taraftan kuşatınca Rasulullah (s.a.s) müslümanların meşakkat ve sıkıntılarının son derece arttığını gördü. Müslümanların sıkıntılarını biraz olsun hafifletmek için yahudilerden Gatafan kabilesine haber gönderip Medine hurmasının üçte birini, savaştan çekilmeleri şartıyla vermeyi teklif etti. Onlar ise yarısını istediler. Rasulullah (s.a.s) üçte birde diretince Gatafan buna razı oldu. Sa’d b. Muaz ve Sa’d b. Ubade gibi sahabelerin Rasulullah (s.a.s) ile istişare yapmaları sonucu Rasulullah (s.a.s) yahudilerle anlaşma yapmaktan vazgeçti. (Siyeri İbni Hişam)

Şayet kafirlerin zararını önlemek veya daha aza indirmek için onlara bir takım maddi tavizler vermek Allah’ın yasakladığı vela kapsamına girseydi Rasulullah (s.a.s) Gatafan’a Medine hurmalarının üçte birini teklif etmezdi. Bir rasulün küfür olan böyle bir ameli yapmayı düşünmesi asla mümkün değildir.
Rasulullah (s.a.v) Yemame’nin lideri olan Sümame b. Esal müslüman olduğu zaman Rasulullah (s.a.v)’in en azılı düşmanı olan Mekke müşriklerine daha önce verdiği buğdayı kesmiştir. Ve Mekke müşrikleri bundan dolayı zor duruma düşmüşlerdir. Rasulullah (s.a.v) onlara buğday vermesine izin vermiştir. Hemde harbi olmalarına rağmen.
Bu hadis; Buhari ve Megazi-Feth’ul Bari c:8 s:88’de ve Siyeri İbn Hişam da Rasulullah (s.a.v)’in müşriklere buğday verilmesine izin verdiği geçmektedir. kafirlere her türlü yardımı yapmak küfür olsaydı Rasulullah (s.a.v) Sümame’ye buğday vermesine acaba izin verir miydi?
Rasulullah (s.a.v) Mekke’de iken Mekke müşrikleri ona her türlü işkence yaptıkları halde kıtlık olduğunda ve müşrikler zor duruma düştüklerinde onlar için dua etmiştir. Eğer tağutlara ve kafirlere her türlü yardım yapmak küfür olsaydı Rasulullah (s.a.v), dua ederek dahi olsa böyle bir yardımı onlara yapar mıydı? (1)

Yine Kıtlıktan dolayı Allah Rasulü, Ebu Süfyan ve Abdullan b. Ebu Ümeyyeye 500 dinar göndermiştir. Ebu Süfyan Muhammet bununla gençlerimizi kandırmak istiyor demiştir. (Muhammet b. Şeybani Siyeri Kebir)

(9) Her küfre rıza küfür olsaydı tüm bu hareketler küfür olurdu. Çünkü para vererek onların küfürde kalmalarını ve Müslümanlara daha çok saldırmış olma ihtimalleri yüksekti ve neticede saldırıyorlardı. Ve bu yapılanları Nisa 140 ayetine hiçbir alim dahil etmemiştir.
Her küfre rıza küfür olsaydı sözü yanlıştır.her küfre rıza küfürdür. Ancak yukarıda belirtilen şartlar dahilinde kafirlere menfaat sağlamak küfre rıza değildir.
________________________
1) Kureyş Rasûlullah’a karşı isyanda ileri gidince Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem:

“Allah’ım onlara karşı bana Yusuf’un zamanındaki gibi yedi kıtlık yılıyla yardım et” diye dua etti.
Bunun üzerine Kureyşliler’e kıtlık ve şiddetli sıkıntı isabet etti, her şeyi kökten kazıdı, süpürdü. Açlıktan ölü hayvanları ve kemikleri bile yediler. Onlardan herhangi biri gök yüzüne baktığında açlıktan dolayı ortalığı duman kaplamış gibi görürdü. Bunun üzerine müşrikler; "Ey rabbimiz bizden bu azabı açıp kaldır. Çünkü biz iman edeceğiz" dediler.
Rasûlullah’a; “Eğer bu azabı onlardan kaldırırsak onlar bu sözlerinden dönerler” diye vahyolundu.
Bununla beraber Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Rabbine dua etti. Akabinde Allah onlardan bu azabı kaldırdı. Onlar da yine eski şirklerine döndüler. Allah-u Teâlâ da onlardan Bedir gününde intikam aldı.
Bu konuyla ilgili olarak (Duhan: 10-16) ayetleri indi. (Buhari, Müslim, Tirmizi, Ahmed)

Harbi ve münafıklar bilindiği halde her zaman İslam toplumunda bulunmaları küfre rıza değildir.

Allah Rasulü Medine’de münafıkları bildiği halde katletmemiştir.
Beni Mustalik olayında Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Abdullah b. Ubey b. Selul’ün öldürülmesine izin vermedi. Çünkü o sırada Abdullah b. Ubey’in sözünü dinleyen ve onun hakikatini bilmeyen Müslümanlar vardı. Şayet bu esnada o münafık öldürülseydi, bu olay bu gibi Müslümanlar arasında büyük bir fitneye yol açabilirdi. Çünkü Muhammed ümmetini kırıyor fitnesi çıkmaması için onların Medine’de barınmalarına müsaade etmiştir.
Zira Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Ömer’in Abdullah b. Ubey b. Selul’ün öldürülmesini istemesine karşılık:
“Hayır, sonra halk: “Muhammed ashabını öldürmeye başladı” diye dedikodu yapar.” demesi de bu konuya dikkat çekmek içindir. (Müslüm; 2584, - Tirmizi; 3532, - Taberî, 28:114. Sîre, 3:303., - K. Tefsîr’ul Kur’ân, 4527, - Vâkidî, II. 418; İbni Hişam)

Demek oluyor ki bir sebebe binaen onların küfürlerine saygı tazim yapılmadığı sürece bu davranış küfre rıza sayılmamıştır.

Kafirlerin ibadet ettikleri putlarının ve heykellerinin olduğu yerde durmak yada bulunmak ona tazim sevgi ve kabul olmadığı sürece küfre rıza değildir.

Rasulullah (s.a.s)’in Mekkedeki hayatı buna en güzel örnektir. Rasulullah (s.a.s) kabede 360 put olduğu halde orayı tavaf etmiş ve gücü olmadığı için onları kıramamıştır. Fakat Medine de gücü elde edince hepsini kırmıştır.

Dünyevi ilimleri, savaş tekniklerini ve bunlar gibi İslam’a fayda sağlayacak şeyleri şirk, küfür ve haram işlemeden kafirlerden almak küfre rıza değildir.
Rasulullah (s.a.s), on müslümana okuma yazma öğretmelerine karşılık Bedir esirlerini serbest bırakmıştır. (Tabakatı İbni Sa’d)

Müslümanlar için küfür olup kafirler için küfür olmayan kendi dinleri olan meselelerde onların küfürlerini yapmalarına izin vermek müsaade etmek küfre rıza değildir.
İslam devletinde kafirlerin kendi aralarında mahkemelerini kurmaları, kendi aralarında içki domuz gibi yiyecek ve içecekleri yemeleri delildir.

(Not: küfre rıza meselesine getirilen, ikrah ayet ve hadisleri,küfre rıza meselesine delil olarak alınırsa eğer, küfre rıza kaidesinde istisna çıkmış olur, Dolaysıyla bu doğru değildir. Küfre rıza her halükarda istisnasız küfürdür.Bu durumun iyice anlaşılması gerekir.)
 
Üst Ana Sayfa Alt