Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Küfür ve Çeşitleri Küfrü Düşüren Haller Nelerdir?

Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam ;



Küfrün Lugat Manası ve Tarifi


Küfür kelimesi Arabca bir kelimedir. Lugat manası, bir şeyin üstünü örtüb kapatmak, üzerine perde çekmek demektir. Tarımla meşgul olan ziraatçılar, tohumları veya çekirdekleri yere gömüp toprakla üzerlerini örttükleri için, bunlara üstünü örten manasında “kâfir” denilmiştir. Keza kendisine verilen nimete veya yapılan iyiliğe karşı kadirşinas olmayana nankör anlamında “kâfir” denilmiştir. İmanla yükümlü olan kişi de iman etmesi gereken şeyleri inkâr ederse, onların üzerini örtmüş olur. Bu nedenle ona da kâfir denilir.


Küfrün ıstilahi manası ise, Peygamber’in Allahu Teâlâ tarafından getirdiği kesin olan herhangi bir şeyi inkâr etmek, hafife almak veya alaya almak yahud yalanlamaktır.



Küfrün Kısımları


Âlimler küfrü, açık küfür ve gizli küfür diye iki ana kısma ayırmışlar, sonra da bunlardan her birini kendi içinde alt kısımlara ayırmışlardır. Şöyle ki:

Birinci Kısım: Açık küfür

Bu açıkça belli olan ve kolayca bilinen küfür türüdür. Açık küfür de kendi içinde iki kısma ayrılmaktadır.

1) Cehaletten kaynaklanan küfür

Bu, kulun iman edilmesi gereken şeyleri bilmemesinden kaynaklanır. Nitekim peygamberler arası dönemlerde bulunanların veya Daru’l-Harb’de yaşayan ve kendisine din ulaşmayanların küfrü bu kabildendir. Böyle bir küfre düşenin ahiretteki akıbeti hususunda iki görüş vardır.

a) Hanefîlere, İmam Maturidî’ye ve Mutezile’ye göre, cahilliğinden dolayı kâfir olan kişi, ahirette her ne kadar dinin hükümlerinden sorumlu olmasa da, Allah’ı ve sıfatlarını özet olarak bilmekten sorumludur. Cehaleti kendisi için mazeret kabul edilmez. Ancak bunun ahiretteki sorumluluğunun ne olacağı hususunda iki farklı görüş rivayet edilmektedir. Birine göre ebediyen cehennemde kalacaktır. Diğerine göre ise günahkâr sayılacak ve diğer günahkârların hükmüne tabi olacaktır.


Aliyyu’l-Kari bu hususta şöyle diyor:
“Hanefîlere ve Mutezile’ye göre ergenlik çağına ermiş ve aklı tam olan bir insanın gökleri ve yeri yaratan Halık’ını bilmemesine dair hiçbir mazereti kabul edilmez. Bunun ahiretteki durumu hakkında ise, Ebû Hanîfe’den Zâhir-i Rivayet’te şu nakledilmektedir: Bir kul cahil olur ve Rabbi’ni bilmeden ölürse, ebediyen cehennemde kalır. Ebû Hanîfe’den nakledilen diğer bir rivayette ise, O şöyle demiştir:
“Cahil olanın Allah’ı bilmesi gereklidir. Fakat bundan dolayı ahiratte kendisine azab edilmez.” (Aliyyu’l-Kari’nin “Bedu’l-Emali şerhi”, 30)
Görüldüğü gibi Ebû Hanîfe’den, böyle birinin ahretteki durumu hakkında iki görüş nakledilmiştir. Birine göre kendilerine din tebliğ edildiği halde iman etmeyen kâfirler gibi bunlar da akıllarıyla Allah’ın varlığını ve özetle sıfatlarını bilmeye çalışmadıklarından onlar gibi ebediyen cehennemde yanarlar. Diğer bir görüşe göre ise onlar kendilerine tebliğ ulaşan kâfirlerden faklılardır. Cehennemde yanmayacaklar fakat akıbetlerinin ne olacağını Allah’tan başka kimse bilmez.

b) Eş`arîlere ve onlara katılanlara göre ise din kendisine ulaşmadığından cehaletinden küfre düşüb kâfir olarak ölen ahirette sorumlu olmayacaktır. Biz de, nasların zahiri, bu görüşü desteklediğinden, aynı kanaatteyiz. Her iki grubun delilleri kitabımızın “Cehaletin Mazeret Olub Olmayacağı” bölümünde zikredilecektir.

2) Bilinçli olarak ısrar edilen küfür

Buna inat yüzünden içine düşülen küfür denilmektedir. Bu türdeki küfre düşenlere, din tebliğ edilmiştir. Fakat bunlar inatlarında ısrar edib iman etmemişlerdir. İnat edib küfürde diretmelerinin sebebi çeşitli şeyler olabilir.

a. Gurur olabilir. Nitekim Firavun’un küfrü bu türdendir. Allahu Teâlâ bunun ve kavminin hakkında şöyle buyurmuştur.
Kendileri hak olduğunu kesinlikle bilmelerine rağmen, sırf zulümleri ve büyüklenmeleri yüzünden, o mucizeleri inkâr ettiler. Bozguncuların akıbeti nasıl oldu bir bak!” (Neml 14)

b. Mevki, makamı kaybetme korkusu olabilir. Nitekim Herakliyus’un küfrü bu sebebdendir. Şöyle ki: Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında Bizans Kralı olan bu kişi, muşriklerden oluşan ve ticaret için Kudûs’e giden Ebû Sufyan başkanlığındaki Arab ticaret kervanını kendisinin bulunduğu Humus kentine çağırmış; Rumların ileri gelenlerini de davet edib onlarla birlikte özel kampında hep birlikte görüşmüştür. Toplantı esnasında Rasûlullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) soyu en yakın olan Ebû Sufyan’a Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hakkında bir kısım sorular sorub cevab almış ve sonunda Müslüman olma eğiliminde olduğunu ifade eden şu sözleri tercümanı aracılığı ile Arab kafilesine söylemiştir:

“Ebû Sufyân’a söyle: Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) nesebini sordum, içinizde üstün soylu olduğunu beyan ettin. Peygamberler de zaten böyledirler. Kavimlerinin içinde soyu pak olanlardan gönderilirler.

İçinizden bu sözü ondan evvel söylemiş hiçbir kimse var mıydı? diye sordum; Hayır, dedin. Ondan evvel bu sözü söylemiş bir kimse olsaydı, bu da kendisinden evvel söylenilmiş bir söze tabi olmuş bir kimsedir, diyebilirdim.

Babaları içinde hiçbir kral gelmiş midir? diye sordum; Hayır, dedin. Babaları içinden bir kral olsaydı, bu da babasının iktidarını istiyor, derdim.
Bu size söylediklerini söylemeden önce, sizler onu herhangi bir yalanla itham etmiş miydiniz? diye sordum; Hayır, dedin. Ben şunu iyi biliyorum ki; bir insan insanlara karşı yalan söylemeyi bırakıb Allah’a karşı yalan söylemez.

Ona tabi olanlar halkın eşrafı mı, yoksa zayıfları mı? diye sordum; Ona tabi olanların insanların zayıfları olduğunu söyledin. Peygamberlerin tabileri de zaten böyle kimselerdir.
Ona uyanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu? diye sordum; Artıyorlar, dedin. İman etme durumu da tamam oluncaya kadar hep bu şekilde gider.
İçlerinde Onun dinine girdikten sonra kızarak dininden dönen var mıdır? diye sordum; hayır dedin. İman kalblerin içine yerleşince böyle olur.

Hiç ihanet eder mi? diye sordum; hayır dedin. Peygamberler de böyledir; ihanet etmezler.

Size ne emrediyor? diye sordum. Yalnız Allah’a ibadet edib, Ona hiçbir şeyi ortak koşmamayı size emrettiğini, putlara ibadetten sizleri nehyettiğini, keza namazı, doğruluğu ve iffetliliği emrettiğini söyledin. Eğer bu dediklerin doğru ise, şu ayaklarımın bastığı yerlere yakında O zat hâkim olacaktır. Zaten bu peygamberin çıkacağını biliyordum. Lakin sizden olacağını tahmin etmezdim. Onun yanına varabileceğimi bilsem, Onunla buluşmak için her türlü zahmete katlanırdım. Yanında olsaydım ayaklarını yıkardım! …”

Herakliyus, Humus’ta bulunan bir kasrına Rûm büyüklerini davet ederek kapıların kapanmasını emretti. Sonra yüksek bir yere çıkıb:
- Ey Rûm cemaati! Bu peygambere bey’at edip de felah ve ruşde nail olmayı istemez misiniz? diye hitab etti.

Bunun üzerine Rumların ileri gelenleri, yaban eşeklerinin ürküp kaçmaları gibi, kapılara doğru kaçtılar, fakat onları kapanmış buldular. Herakliyus, bu derece nefretlerini görüb imana girmelerinden ümidini kesince şöyle dedi: “Bunları bana çevirin” ve onlara şunu söyledi:

“Deminki sözlerimi dininize olan sıkı bağlılığınızı imtihan etmek için söyledim, bunu da gördüm.” Bunun üzerine ona secde ettiler ve ondan memnun oldular. İşte Herakliyus’un son durumu bu idi. (Buhârî, Bedu’l-Vahy, bab: 6)


Görüldüğü gibi Herakliyus mevki makamını kaybetmemek için Rumların ileri gelenlerine iman etmediğini açıklamıştır.

c. Ayıblanma korkusu olabilir. Ebû Talib’in küfrü bu sebebdendir. Çünkü o bir şiirinde şunu söylemiştir:

“Şubhesiz ki Muhammed’in dininin, halkın dininin en hayırlılarından olduğunu bildim. Şayet kınanma veya sövülme korkusu olmasaydı, beni bu dine karşı açıkça hoşgörülü olarak bulurdun.” (Siyret-i İbni Hişâm, I)


İkinci Kısım: Gizli küfür

Küfrün ana kısımlarından ikincisini teşkil eden bu türü, açıkça belli olmayan ve kolayca bilinemeyen küfürdür. Bu, Allah’ı veya peygamberini yalanlamayı veya alaya almayı ifade eden bir sözü söylemekle yahut bir ameli yapmakla meydana gelir. Bu türden olan küfrün kısımları oldukça çoktur. Bir kısmı âlimler arasında ittifak konusudur, diğerleri ise ihtilaflıdır. İtikat âlimleri gizli küfre dair çeşitli örnekler vermişlerdir. Bunların en önemlilerini şu şekilde özetlemek mümkündür.

1) Allah ile veya ayetleriyle yahud peygamberiyle alay etmek örtülü bir küfürdür. Bu hususta Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

(Onlara niçin alay ettiklerini) sorsan Yemin olsun ki biz, lafa dalmış eğleniyorduk derler. Onlara de ki: Allah ile ayetleri ve peygamberiyle mi alay ediyordunuz? Özür beyan etmeyin. Çünkü iman ettikten sonra, inkâr ettiniz. İçinizden bir zumreyi avfetsek de, suç işlemiş olduklarından dolayı diğer bir zumreye azab edeceğiz.” (Tevbe, 65-66)

2) Küfre radı olmak gizli bir küfürdür. Bu konuda da Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Allah size Kur’an’da: Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe o kâfirlerle oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi olursunuz diye hüküm indirdi. Muhakkak ki Allah, munafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.” (Nisa 140)

Küfre radı olmanın çeşitli türleri vardır. Şöyle ki:

a. Bir insan kendisinin kâfir olmasına radı olursa, kâfir olur. İster bunu hemen yapacağına, isterse gelecekte gerçekleştireceğine karar vermiş olsun fark etmez. Zira küfre inanmak kalbteki tasdiği giderir. Allahu Teâlâ imanda devam etmeyi emretmiş ve şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitablarını, peygamberlerini ve ahirat gününü inkâr ederse, Şubhesiz ki o, derin bir sapıklığa düşmüştür.”(Nisa 136) Buradaki “Ey iman edenler! İman edin” ifadesi “Ey iman edenler! İmanınıza devam edin” demektir.


b. Bir insan kendisinin vasıtasıyla başkasının kâfir olmasına razı olursa kendisi de kâfir olur. Mesela birine küfre düşürecek bir sözü söylemesini veya bir ameli yapmasını emretmesi onu kâfir yapar. Zira asıl sorumlu olan amirdir. Memur ise, iradesi felç olmazsa o da sorumludur, iradesi elinden alınırsa, sorumluluk kendisinden düşer. Bu konuyla ilgili izahlar ikrah bölümünde gelecektir.

c. Bir insan başka bir insanın hür iradesi ile kâfir olmasına rıda gösterirse, bu durumda rıda gösterenin de kâfir olub olmayacağı hakkında ihtilaf vardır. Çoğunluğa göre kâfir olur, bazılarına göre ise olmaz.

3) Allah’ın haram kıldığı kesin olan bir şeyi helal görmek de gizli küfürdür. Zira bu Allah’ı ve peygamberini yalanlamaktır. Bu hususta Yüce Mevlâ şöyle buyurmuştur: “Dillerinizin vasıflandırdığı yalanlarla: Bu helaldir, bu haramdır.’ demeyin. Aksi halde bu sözlerinizle Allah’a yalan iftirada bulunmuş olursunuz. Şubhesiz ki, Allah’a karşı yalan iftira yapanlar, hiçbir zaman kurtuluşa eremezler. Bu, dünyada az bir geçimliktir. Ahirette onlara can yakıcı bir azab vardır.” (Nahl, 116-117)

Buna göre bir insan haram olduğu hususunda icma edilen, hükmü Müslümanlar arasında açıkça bilinen ve hakkında nas bulunduğundan haramlığında şubhe edilmeyen bir haramı tevil etmeksizin helal görürse kâfir olur. Domuz eti yeme, zina etme, masum bir insanı öldürme ve benzeri haramlar bu türdendir. Şayet küfre düşüren haramda bu vasıflardan biri bulunmazsa hüküm farklı olabilir. Şöyle ki:

a. Haram, hakkında şubhe olmayan bir haram olmalıdır. Eğer böyle bir şubhe varsa, onu helal sayan kâfir olmaz.

b. Haramı helal gören onu te’vil ederek helal görmemelidir. Eğer te’ville helal sayarsa küfrüne hüküm verilemez. Çünkü Hâricîye grubu, bir kısım te’villere başvurarak, Sahâbîlerden Ali başta olmak üzere birçoğunu tekfir etmişlerdir. Şiîlerde de bazı sahâbîler hakkında bu maraz müşahede edilmektedir. Buna rağmen onlar, diğer Müslümanlar tarafından tekfir edilmemiştir. Zira bunlar te’ville bunu yapmışlardır. Yine Kudâme b. Mazun ve Ebû Cendel, te’vil ederek içkiyi helal görmüş ve onu içmişlerdir. Bunlar tekfir edilmemiş, sadece kendilerine içki içme cezası uygulanmıştır. Bu konuya te’vil bölümünde genişçe değinilecektir.

c. Kişiyi küfre düşürecek haramın, Hanefîlere göre, domuz eti gibi “Haramun li aynihî” (haramlığı bizzat kendisinden kaynaklanan bir haram) olması şarttır. Böyle değilse küfre düşürmez. Mesela Cumua Namazı’nın sahih olduğu bir yerde Cumua Ezanı okunurken alışveriş yapmak haramun li gayrihidir. (Kendisinin dışındaki bir sebebden dolayı haram olandır.) Buna helal diyen kâfir olmaz.

Ancak Hanefîlerin dışındaki âlimlere göre, her iki türden olan haramı helal sayma da kişiyi kâfir eder.

4) Allah’ın rahmetinden ümit kesmek gizli küfürdür. Bu hususta Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: “…Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah’ın rahmetinden ancak kâfir bir kavim ümidini keser.” (Yusuf 87)

5) Kulun, Allahu Teâlâ tarafından cezalandırılmayacağından emin olması gizli küfürdür. Bu hususta Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:
Yoksa onlar, Allah’ın kendilerini ansızın yakalayıvermesinden emin mi oldular? Allah’ın, ansızın yakalamasından ancak hüsrana uğrayan bir topluluk emin olur.” (A`râf, 99)

6) Küfre götürecek bir sözü, zorlama ve cehalet olmaksızın ve te’vil etmeksizin, kasıtlı olarak söylemek küfürdür. Mesela “ben komünistim” veya “sosyalistim” yahud “laikim” ya da “demokratım” sözleri bu kabildendir.

Bu hususta Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: “Onlar, söylemediklerine dair Allah’a yemin ettiler. Hâlbuki onlar, kâfirliğe götüren sözü söylediler. Müslüman olduktan sonra, tekrar kâfir oldular…” (Tevbe 74)

Kişiyi küfre götürecek sözü söylemeye dair zikredilen, yukarıdaki kayıt ve şartlardan birinin bulunmaması durumunda hüküm değişebilir. Şöyle ki:

a. Eğer bir insan küfre götüren bir sözü, küfür olduğunu bilerek, ona inanarak, meşru kılacak bir zorlama olmaksızın ve te’vil etmeksizin söyleyecek olursa, bu kişi ittifakla kâfir olur.

b. Şayet böyle bir sözün, küfre götürdüğünü bilir, fakat ona inanmaz ve onu tehdit altında söyleyecek olursa, kâfir olmaz. Ancak Hanefîlere göre tehdidin can tehlikesi veya organlarından birinin koparılması mahiyetinde olması şarttır. Daha az zorlamalar küfür sözünü söylemeye ruhsat vermez. Bu konuya ikrah bölümünde geniş olarak değinilecektir.

c. Şayet küfür sözünün küfre götürdüğünü bilir ancak söylerken onun manasını kast etmezse, mesela “ben komunistim” der de bu sözüyle komünistliği kastetmezse, eğer bunu zorlama olmadan hür iradesiyle söyleyecek olursa, bu kişi âlimlerin çoğunluğuna göre kâfir olur. Diğer bir kısmına göre olmaz.

d. Eğer küfür sözünün manasını bilmeden söyleyecek olursa, âlimlerin kahir ekseriyetine göre kâfir olmaz. Bazılarına göre kâfir olur. Bu konu da “cehaletin mazeret olub olmayacağı” bölümünde izah edilecektir. (Aliyyu’l-Kari’nin “Bedu’l-Emali Şerhi”, 32-34)

7) Dinî bir nassı, taşımadığı bir manaya te’vil etmek. Dinîbir nassı herkesçe bilinen açık manasını reddedib onu Batıniye Grubu gibi te’vil ederek, onun batınî manası olduğunu söylemek küfürdür. Mesela namaz manasına gelen “salât” kelimesinin namazı kılmayı değil de, dua etmeyi ifade ettiğini iddia etmek kişiyi küfre götürür. Zira böyle bir te’vil tevatur yoluyla gelen bir manayı reddetmek, dolayısıyla Allah’ı ve Rasûlu’nü yalanlamak olur ki, bu da küfürdür.

8) Kesin naslardan birini kabul etmemek küfürdür. Kur’an ve mutevâtir sünnet gibi tesbiti kesin olan naslardan birini kabul etmemek küfürdür. Kur’an’ın bir ayetini inkâr etmek veya reddetmek buna örnektir.

9) Hakkında gerçek icma ile icma edilen ve tevatür yoluyla sabit olub nakledilen bir hükmü inkâr etmek küfürdür. Kur’an’ın tek bir mushafta toplandığını reddetmek bu kabildendir. Ancak hakkında icma edilen meselenin herkesçe mâlum olan bir mesele olması şarttır. Yoksa böyle olmayan bir icmaı inkâr etmek kişiyi kâfir etmez. (İbrahim el-Beycuri’nin “Şerhu’l-Beycuri”‘si II, 126-127)

10) İnsanı küfre düşürecek bir ameli yapmak da küfürdür. Mesela hür iradesi ile beline papaz kuşağı bağlaması veya herhangi puta secde etmesi bu kabildendir. Bu hususta Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: “Kalbi imanla mutmain olduğu halde inkâra zorlanan hariç, kim iman ettikten sonra, Allah’ı inkâr eder, kalbini inkâra açık tutarsa, Allah’ın gazabı onların üzerinedir. Bunlara büyük bir azab da vardır.” (Nahl, 106) Böyle bir fiili yapan kalbini inkâra açık tutmuş olur ve dinden çıkar.

Burada ortaya şu soru çıkmaktadır: Bir insanın putlara secde etmesi kendisini kâfir ediyorsa bir kısım Müslüman görünümlü şaşkın insanların hür iradeleriyle tağutların heykelleri önünde taparcasına saygı duruşunda durmaları, şikayetlerini onlara arz etmeleri, onlardan bir şeyler dilemeleri acaba bu beyinsizleri ne yapmaktadır? Bunların cahil olma ihtimalleri veya maddeten olmasa da manen cebredildikleri yahut bir kısım te’villere sığınmaları bunları adl-i ilahide mazur kılacak mıdır? Yoksa kâfir mi sayılacaklardır?
İşte içinden çıkılamaz bu soruya kesin cevab vermek oldukça zordur. Ancak işledikleri amellerin oldukça vahim olduğu, yapanların akıbetlerinin hayırlı olmayacağı muhakkaktır. Dünyadaki gerçek durumları ise, ancak safların netleşib hakkı batıldan ayıracak bir otoritenin ortaya çıkması ile belli olacaktır. Bu olmadan dünyadaki hükümlerini, her şeyi bilen Allah’a havale etmek daha ihtiyatlı olur. Çünkü bu gibi insanlardan bir kısmı, kâfir olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyorsa da, diğerleri hak ile batılı karıştırıyor, akşam Müslüman görünümlü iken, sabaha kâfir görünümlü oluyorlar. Bir yandan namaz kılıyor diğer yandan laik olduklarını haykırıyorlar. Böylece bukalemunca bir tavır takınıyorlar. İşte haklarında hüküm vermekte zorlanılanlar bu tür insanlardır.


11) Allah’a sövmek küfürdür. Bu cinayeti işleyen, ister ciddi olarak yapsın, isterse şaka olsun hükmü değişmez. Bu hususta da Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: “(Onlara niçin alay ettiklerini) sorsan Yemin olsun ki biz, lafa dalmış eğleniyorduk’ derler. Onlara de ki: Allah ile ayetleri ve Peygamberiyle mi alay ediyordunuz? Özür beyan etmeyin. Çünkü iman ettikten sonra, inkâr ettiniz. İçinizden bir zumreyi avfetsek de, suç işlemiş olduklarından dolayı diğer bir zümreye azab edeceğiz.” (Tevbe, 65-66)

12) Peygamberlik iddia etmek küfürdür. Her kim, peygamber olmadığı halde peygamberlik iddia ederse veya Muhammed’den (sallallahu aleyhi ve sellem) sonra peygamber geleceğine inanırsa ya da bu vehme kapılan birine inanırsa, dinden çıkar, kâfir olur. Zira Museylimetu’l-Kezzâb, Tuleyhatu’l-Esedî peygamberlik iddiasında bulunmuşlardı. Kavimleri de onlara iman etmişti. O zamandaki halife Ebû Bekir bunları murted saydı. Üzerlerine ordu gönderib kendileriyle savaştı ve sağ kalanların tekrar İslam’a girmelerini sağladı.

Peygamberlik iddia edecekler hakkında Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet kopmadan önce otuz tane yalancı çıkacaktır. Hepsi de Allah’ın peygamberi olduklarını iddia edeceklerdir.” (Ebu Dâvûd, Melahim, bab: 16, hn. 4333; Musned, İmam Ahmed, C., II, 313, 429, 528. - Bu hadis-i İmamı Ahmed b. Hanbel Musned’inin V, 16’da Semure bin Cündeb’ten, 46’da da Ebu Bekr’den rivayet etmiştir.)


Gizli küfrün kısımları ile alakalı olarak ana kaynaklara bakılmalıdır. (Aliyyu’l-Kari’nin “Şerhu Bedu’l-Emali”si 32 vd. İbrahim el-Beycuri’nin “Şerhu’l-Beycuri”si II, 126 vd. Saadettini Taftezani’nin “Şerhu Akaid en-Nesefiyye” 184 vd. İbni Kudame’nin el-Muğni’si VIII, 131, 150)
(Şeyh Hasan Karakaya, İslam Âkaidi)


İlgili Konu :

Şeyh Abdulkadir B. Abdulaziz : Tekfir
https://www.islam-tr.org/konu/seyh-abdulkadir-b-abdulaziz-tekfir.11311/
 
Üst Ana Sayfa Alt