Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Kul Hakkını Helal Etmenin Sevabı Nedir?

S Çevrimdışı

sdfgh

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Es selamu aleykum. Kötülük yapan birine hakkımızı helal ettiğimizde alacağımız sevapla ilgili ayet veya hadis var mıdır?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetulah;
وَجَزٰٓؤُ۬ا سَيِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِثْلُهَاۚ فَمَنْ عَفَا وَاَصْلَحَ فَاَجْرُهُ عَلَى اللّٰهِؕ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمٖينَ
وَلَمَنِ انْتَصَرَ بَعْدَ ظُلْمِهٖ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَا عَلَيْهِمْ مِنْ سَبٖيلٍؕ
اِنَّمَا السَّبٖيلُ عَلَى الَّذٖينَ يَظْلِمُونَ النَّاسَ وَيَبْغُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّؕ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ اَلٖيمٌ
وَلَمَنْ صَبَرَ وَغَفَرَ اِنَّ ذٰلِكَ لَمِنْ عَزْمِ الْاُمُورِࣖ
"Bir kötülüğün karşılığı ona denk bir kötülüktür; ama Kim bağışlar, düzeltme yolunu tutarsa Onun mukâfatını Allah verir. Hiç şubhe yok ki, O haksızlık edenleri sevmez. - Haksızlığa uğradığı için karşılık verenlere gelince, Onlar aleyhine bir yol tutulamaz. - Kınama ve cezalandırma ancak insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere saldırıda bulunanlara yöneliktir. Onlar için elem verici bir azab da vardır. - Ama Kim sabreder ve bağışlarsa, işte bu güçlü irade gerektiren işlerdendir." (Şûra 40 - 43)

خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَاَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلٖينَ
"Kolaylık göster, afva sarıl, iyiliği tavsiye et, cahillere aldırma" (Araf, 199)

اِنْ تُبْدُوا خَيْراً اَوْ تُخْفُوهُ اَوْ تَعْفُوا عَنْ سُٓوءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَفُواًّ قَدٖيراً
"Bir iyiliği açıklar veya gizlerseniz yahud bir kötülüğü afvederseniz şubhesiz Allah da ziyadesiyle afvedicidir; O her şeye kādirdir." (Nisa 149)

اَلَّذٖينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَالْكَاظِمٖينَ الْغَيْظَ وَالْعَافٖينَ عَنِ النَّاسِؕ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنٖينَۚ
"Onlar (takvâ sahibleri) bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları afvederler. Allah işini güzel yapanları sever." (Âl-i İmran 134)


حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَعِيلَ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ بَكْرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ الْمُزَنِيُّ عَنْ عَطَاءِ بْنِ أَبِي مَيْمُونَةَ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ مَا رَأَيْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ رُفِعَ إِلَيْهِ شَيْءٌ فِيهِ قِصَاصٌ إِلَّا أَمَرَ فِيهِ بِالْعَفْوِ
Enes b. Mâlik (r.anh) den; şöyle demiştir: "Rasûlullah (s.a.v.)'e kısası gerektiren bir suç(lu) getirildiğinde, onun ancak afvı emr (tavsiye) ettiğini gördüm."
(Ebu Davud, Diyad, Bab 3, Hadis no: 4497, 4/169; Nesâi, Kasâme, bab 24, Hadis no: 6959, 6960; İbn Mace, 2692; Ahmed, Musned, 13220)
Enes (r.anh)'in bu hadisinden, Rasûlullah (s.a.v)'in, huzuruna getirilen kısaslık bir dâvada hüküm vermeden önce, cinayete mâruz kalan yaralıya veya mağdur ölmüşse onun vârislerine mutecavizi afvetmeleri için tavsiye ve teşvikte bulunduğu anlaşılmaktadır. Rivâyetteki Rasûlullah'a nisbet edilen emir, tavsiyedir. Çünkü eğer maksat direkt emir olsa idi, cinayete mâruz kalan kişi veya varisler için kısası afvetmeleri seçeneksiz şart olur ve bu da âyete muhalif düşerdi. Bu noktayı nazarlardan anlıyoruz ki, buradaki emirden murat teşviktir.


Ömer b. Ebi Seleme, babasından, o da Filistin'li bir kıssacıdan bildiriyor:
Abdurrahman b. Avf'tan işittiğime göre Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: ''Muhammed'in canı elinde olana yemin olsun ki üç şeyin gerçek olduğuna yemin edebilirim. Bunlardan biri sadakanın malı azaltmayacağıdır. Bu nedenle sadaka veriniz. Diğeri; kul haksızlığa uğradığı zaman Allah rızası için bunu bağışlaması halinde kıyamet gününde Allah'ın onu daha da aziz kılacağıdır. Bir diğeri de, kul kendisine dilencilik kapısını açtığı zaman Allah'ın ona bir fakirlik kapısı da açacağıdır.''

(Ahmed bin Hanbel, Musned, Bab 3094, 25, Hadis no: 22611, Zayıf hadis)
Nuraddin el Heysemi, Mecmau'z Zevaid'de (31105) zikretmiş ve: "Ahmed, Ebu Yâ'la ve Bezzar rivayet ettiler. İsnadında ismi verilmeyen bir râvi vardır" demiştir.


حَدَّثَنَا عِيسَى بْنُ حَمَّادٍ أَخْبَرَنَا اللَّيْثُ عَنْ سَعِيدٍ الْمَقْبُرِيِّ عَنْ بَشِيرِ بْنِ الْمُحَرَّرِ عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيِّبِ أَنَّهُ قَالَ بَيْنَمَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ جَالِسٌ وَمَعَهُ أَصْحَابُهُ وَقَعَ رَجُلٌ بِأَبِي بَكْرٍ فَآذَاهُ فَصَمَتَ عَنْهُ أَبُو بَكْرٍ ثُمَّ آذَاهُ الثَّانِيَةَ فَصَمَتَ عَنْهُ أَبُو بَكْرٍ ثُمَّ آذَاهُ الثَّالِثَةَ فَانْتَصَرَ مِنْهُ أَبُو بَكْرٍ فَقَامَ رَسُولُ اللَّهِ حِينَ انْتَصَرَ أَبُو بَكْرٍ فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ أَوَجَدْتَ عَلَيَّ يَا رَسُولَ اللَّهِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَزَلَ مَلَكٌ مِنْ السَّمَاءِ يُكَذِّبُهُ بِمَا قَالَ لَكَ فَلَمَّا انْتَصَرْتَ وَقَعَ الشَّيْطَانُ فَلَمْ أَكُنْ لِأَجْلِسَ إِذْ وَقَعَ الشَّيْطَ
Ebu Hurayra (r.anh) bildiriyor:
Adamın biri Ebu Bekr'e dil uzattı. Orada oturan Nebi de (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şaşırmış bir şekilde duruma tebessüm ediyordu. Adam ileriye gidince Ebu Bekr bazı sözleri adama aynen iade etti. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) öfke içinde kalkıp oradan ayrıldı.

Ebu Bekr peşinden gitti ve: "Ey Allah'ın Rasulu! Sen otururken adam bana dil uzatıyordu. Ama bazı sözlerine aynıyla karşılık verdiğimde kızdın ve kalkıp gittin" dedi.
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Yanında senin yerine adama cevab veren bir melek vardı. Sen ona cevap verince de şeytan geldi. Şeytanla aynı yerde de duracak değildim'' karşılığını verdi.

Daha sonra Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: ''Ey Ebu Bekr! üç şeyin gerçekleşmesi haktır. Kul kendisine bir haksızlık yapıldığı zaman şayet karşıdakini Allah için afvederse Allah bu kulu yardımıyla mutlaka aziz kılar. Kişi başkalarına yardım etmek amacıyla bir infak kapısı açtığı zaman buna karşılık Allah onu daha da zengin kılar. Malını çoğaltmak için dilenme kapısı açan kişiyi ise Allah daha da fakirleştirir.''

(Ahmed bin Hanbel, Musned, Bab 3094, 25, Hadis no: 22612, Sahih hadis; Ebu Davud, Edeb, 4/274 Hadis no: 4896; Tirmizi, Zuhd, 4/562 2325, "hasen sahih" ; Beyhaki, 10/236)

Ebu Hurayra'nin bildirdiğine göre;
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
''Kişi kendisine yapılan haksızlığı afvettiği zaman Allah onu daha da aziz kılar. Verilen sadaka hiçbir zaman malı azaltmaz. Kişi kendisine yapılan haksızlığı affettiği zaman Allah onu mutlaka daha da aziz kılar. ''
(Ahmed bin Hanbel, Musned, Bab 3094, 25, Hadis no: 22613 sahih ; Muslim, Birr 4/2001 (2588); Tirmizi, Birr 4/376 (2029) ; Malik, Muvatta'da 2/1000 )

İbn Abbas (r.anhuma)'ın bildirdiğine göre ;
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
''Başkalarına karşı hoşgörülü ol ki sana karşı da hoşgörülü olunsun'' buyurmuştur.
(Ahmed bin Hanbel, Musned, Bab 3094, 25, Hadis no: 22618 Sahih hadis; Beyhaki, Şuabu'l-iman, 11258)



Zâlimleri ve Tâğutları hoş görüp afvetme Olmaz!
İnsanların her görüş ve anlayışına, sapıklık ve Hakka isyanlarına hoşgörü ile yaklaşmak, musâmaha ve hoşgörü kavramını yozlaştırmak olduğu gibi; temel doğruları, ilâhî gerçekleri önemsememek ve Hakkı oyuncak haline getirmek demektir. Allah'ın hor gördüğünü hiç bir müslümanın hoş görmeye hakkı yoktur. Kâfirlerin belirli ölçülere uyarak kendi dinlerini serbestçe yaşamasına musaade etmek, onları zorla dinlerini değiştirmeye çalışmamak ayrı bir şeydir; zâlim ve tâğutlara, insanları Allah'ın dininden uzaklaştırmaya çalışanlara hoşgörülü davranmak ayrı. Hiçbir müslüman, zâlimlere ve tâğutlara tavır almayıp onlarla uzlaşamaz, onlara müsamaha ile bakamaz, onları hoş göremez. Ne onları afveder, ne de onlardan af diler.

Müslüman, Allah'ın emirlerine teslim olan demektir. Allah'ın dininin düşmanlarını, zâlim ve tâğutları kendine Dost bilmez ve Onlardan afv dilemez. Özellikle küfür ahkâmının gâlib olduğu beldelerde, bu hususa âzamî dikkat gerekir. (
Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler Kavramlar, Sf: 36)

Afv, zilleti kabul, musâmaha da İslâmî prensiplerden tâviz verme olarak anlaşılmamalı, kesinlikle böyle uygulanmamalıdır. İslâmî esaslar ve cezalardan kesinlikle af ve tâviz verilemez. Hırsızlık yapan Benû Mahzum’lu kadının suçunun affı için yapılan müracaatlara karşı Rasulullah’ın kesin tavrını (Buhâri, Hudûd 12; Müslim, Hudûd, 8, 9; Ebû Dâvud, Hudûd 4) müslüman olmak için kendilerinin namaz, zekât ve cihadla mükellef tutulmamalarını şart koşan Tâif’lilere; kesinlikle namazsız dinde hayır olmadığını belirterek böyle bir tâvizi kabul etmediğini biliyoruz. (Ahmed bin Hanbel, Musned, IV/218)

Âişe vâlidemiz, Efendimiz’in musâmahasını anlatırken, şahsî hiçbir meselesinden, uğradığı zararlardan dolayı kimseleri incitmediğini, kimseden intikam almaya kalkmadığını belirttikten sonra der ki: “Allah'a ait bir hak ayaklar altında çiğnenirse, onu hiç afvetmez, hemen O kimseden Allah adına intikam alırdı.(Muslim, Fedâil 79)

حدثناه أبو كريب. حدثنا أبو أسامة عن هشام، عن أبيه، عن عائشة. قالت:
ما ضرب رسول الله صلى الله عليه وسلم شيئا قط بيده. ولا امرأة. ولا خادما. إلا أن يجاهد في سبيل الله. وما نيل منه شيء قط. فينتقم من صاحبه. إلا أن ينتهك شيء من محارم الله. فينتقم لله عز وجل

[ش (نيل منه) أي أصيب بأذى من قول أو فعل. (إلا أن ينتهك) استثناء منقطع. معناه لكن إذا انتهكت حرمة الله انتصر لله تعالى وانتقم ممن ارتكب ذلك. وانتهاك حرمته تعالى هو ارتكاب ما حرمه]
Bize bu hadîsi Ebû Kurayb rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Usâme Hişam'dan, O da babasından, O da Âişe'den naklen rivayet etti.
Âişe şöyle demiş: "Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) eliyle hiç bir şeye vurmadı. Ne bir kadına, ne de bir hizmetçiye! Ancak Allah yolunda kendisiyle mucâhede edilirse o başka! Ona hiç bir şey isabet etmemiştir ki, sahibinden intikam alsın. Meğer ki, Allah'ın haramlarından bir şeyi çiğnemiş olsun! Bu takdirde Allah (Azze ve Celle) için intikam alırdı."
(Muslim, Fedâil, Bab 77, 79, Hadis no: 2328 , 2327)


 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt