KUR KORUMALI MEVDÛAT HESABI VE HAYRETTİN KARAMAN DİYE BİRİSİ
Hayrettin Karaman hakkında daha önce de “BİR SARAY MOLLASI: HAYRETTİN KARAMAN” başlığı altında bir yazı yazmıştım. Bu adam hep sistemin ve iktidarların yanında yer almış, Müslümanlara önder olup onlara Allah’ın dînini nasıl hâkim kılabileceklerinin yolunu göstermesi gerekirken onların sisteme nasıl adapte olmaları gerektiğinin, başımızdakilere nasıl itaat edilmesi gerektiğinin yollarını göstermiştir. Tâgutların küfür olan, haram olan kanunlarını, uygulamalarını ya yumuşatmaya çalışmış veya olmadık te’villerle onların câiz olduğunu belirtmiştir.
Bu adamın saray mollası olması yeni değildir. O, tâ yetmişli yıllardan beri sarayın yanında yer almıştır. Yetmişli yıllarda yazdığı kitaplarda, sistem İslâm’ın şer’î nikahını kabul etmeyip onu bir formalite olarak görmesine rağmen o, sistemin nikahını kabul etmiş ve “sistemin nikahından sonra dînî nikah kıymaya gerek yoktur”, demiştir. Yine o, bankaların verdiği yüzde elli, yüzde yetmiş gibi fâizlere bunların faiz olmadığını ve enflasyondan dolayı oluşan kaybın telâfisi olduğunu söylemiştir.
Hayrettin Karaman saray mollalığını en çok da bu hükümet zamanında âşikar etmiştir. O, başbakanın, devlet başkanının, bakanların, milletvekillerinin nice şirk ve küfür sözlerine hiç ses çıkarmamış, nice haram uygulamalarını da câiz göstermeye çalışmıştır.
Hayrettin Karaman şu “Kur Korumalı Mevdûat Hesabı” konusunda da hemen meseleye müdâhil olmuş ve bunun faiz olmadığını, bir hibe olduğunu söylemiştir. Bunu söylerken de diyor ki: “Bir çok hoca buna fâiz diyor ama bana göre hibedir.” Halbuki bizzat yöneticiler (mesela Hazine ve Mâliye Bakanı) bu sistemin bizzat faizli bir sistem olduğunu açıkça deklare etmişlerdir. Bütün bankacılar, ekonomistler de bu sistemi şöyle târif etmişlerdir. “Eğer bir vatandaş dövizini bozdurur da üç aylık, altı aylık, dokuz aylık veya on iki aylık vâdeli hesap açtırırlarsa, hesap açtıkları günün kuruna bakılacak, altı ay veya bir sene sonra parasını çekerken banka önce fâizini hesaplayıp hesaba ekleyecek, eğer buna rağmen kişinin ana parası ve fâizi para çekildiği gündeki kurdan daha aşağıda ise aradaki farkı da devlet (merkez bankası) ödeyecektir.” Görüldüğü gibi bu iki yönlü bir faizlendirmedir. Birincisi banka fâiz ödüyor ikincisi ise devlet fâiz ödüyor. Devletin bu ödemesi ise bir hibe değildir. Peki devlet hibesi nasıl olur?
Devlet vatandaşına karşılıksız hibe verir. Mesela çiftçisine, esnafına, vatandaşına geri ödemesiz hibeler verebileceği gibi fâizsiz krediler de verebilir. Buna göre, bakıma muhtaç olan vatandaşlarına yaptığı aylık yardım, kömür, yiyecek ve giyecek yardımları birer hibe olduğu gibi emeklilere bayramlarda verdiği ikrâmiyeler de birer hibedirler. Çünkü devlet bunu direkt kendisi ve karşılıksız vermektedir. Halbuki devletin mevduat hesaplarına yapacağı ara fark karşılıksız değildir. Bir şartlaşmanın karşılığı ve bir menfaatın karşılığıdır. Burada devlet vatandaşına diyor ki, eğer dövizini bozdurur da TL. olarak mevduat hesabı açarsan, senin zararını ben ödeyeceğim” diyor. Burada bir şart var. Yine iki tarafın menfaatı var. Devletin menfaatı vatandaşına elindeki dövizleri bozdurarak kuru kontrol altında tutabilmektir. Çünkü kur çıkarsa devlet zarar görecektir. Vatandaşın menfaatı ise hem faiz hem de devlet desteğidir. İşte bundan dolayı hem bankaların hem de devletin ödediği açık birer fâizdirler. Kaldı ki Cumhurbaşkanı daha birkaç gün önce, “faiz hakkında nas vardır, ben bir Müslüman olarak nassa göre hareket etmek zorundayım” derken birkaç gün sonra vatandaşlarını faizli mevduat hesabı açmaya çağırarak belki milyonlarca kişiyi fâize bulaştırıyor. Aslında devletin yaptığı bir başka ifade ile örtülü bir fâiz artırımıdır. Devlet açıkça “faizleri artırıyorum” diyemiyor da arkadan dolanarak, kitabına uydurarak faiz artırımına gidiyor. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimseler kur korumalı mevduat hesabından uzak dursunlar. Yoksa Allah’a ve Rasûlüne karşı savaş açtıklarını bilsinler.
Aşağıda Hazine ve Mâliye Bakanı’nın Kur Korumalı Mevdûat Hesabı hakkında yapmış olduğu deklarasyonu göreceksiniz. Görün hele bizzat Hazine ve Mâliye Bakanı kaç yerde fâiz diyor.
Hayrettin Karaman hakkında daha önce de “BİR SARAY MOLLASI: HAYRETTİN KARAMAN” başlığı altında bir yazı yazmıştım. Bu adam hep sistemin ve iktidarların yanında yer almış, Müslümanlara önder olup onlara Allah’ın dînini nasıl hâkim kılabileceklerinin yolunu göstermesi gerekirken onların sisteme nasıl adapte olmaları gerektiğinin, başımızdakilere nasıl itaat edilmesi gerektiğinin yollarını göstermiştir. Tâgutların küfür olan, haram olan kanunlarını, uygulamalarını ya yumuşatmaya çalışmış veya olmadık te’villerle onların câiz olduğunu belirtmiştir.
Bu adamın saray mollası olması yeni değildir. O, tâ yetmişli yıllardan beri sarayın yanında yer almıştır. Yetmişli yıllarda yazdığı kitaplarda, sistem İslâm’ın şer’î nikahını kabul etmeyip onu bir formalite olarak görmesine rağmen o, sistemin nikahını kabul etmiş ve “sistemin nikahından sonra dînî nikah kıymaya gerek yoktur”, demiştir. Yine o, bankaların verdiği yüzde elli, yüzde yetmiş gibi fâizlere bunların faiz olmadığını ve enflasyondan dolayı oluşan kaybın telâfisi olduğunu söylemiştir.
Hayrettin Karaman saray mollalığını en çok da bu hükümet zamanında âşikar etmiştir. O, başbakanın, devlet başkanının, bakanların, milletvekillerinin nice şirk ve küfür sözlerine hiç ses çıkarmamış, nice haram uygulamalarını da câiz göstermeye çalışmıştır.
Hayrettin Karaman şu “Kur Korumalı Mevdûat Hesabı” konusunda da hemen meseleye müdâhil olmuş ve bunun faiz olmadığını, bir hibe olduğunu söylemiştir. Bunu söylerken de diyor ki: “Bir çok hoca buna fâiz diyor ama bana göre hibedir.” Halbuki bizzat yöneticiler (mesela Hazine ve Mâliye Bakanı) bu sistemin bizzat faizli bir sistem olduğunu açıkça deklare etmişlerdir. Bütün bankacılar, ekonomistler de bu sistemi şöyle târif etmişlerdir. “Eğer bir vatandaş dövizini bozdurur da üç aylık, altı aylık, dokuz aylık veya on iki aylık vâdeli hesap açtırırlarsa, hesap açtıkları günün kuruna bakılacak, altı ay veya bir sene sonra parasını çekerken banka önce fâizini hesaplayıp hesaba ekleyecek, eğer buna rağmen kişinin ana parası ve fâizi para çekildiği gündeki kurdan daha aşağıda ise aradaki farkı da devlet (merkez bankası) ödeyecektir.” Görüldüğü gibi bu iki yönlü bir faizlendirmedir. Birincisi banka fâiz ödüyor ikincisi ise devlet fâiz ödüyor. Devletin bu ödemesi ise bir hibe değildir. Peki devlet hibesi nasıl olur?
Devlet vatandaşına karşılıksız hibe verir. Mesela çiftçisine, esnafına, vatandaşına geri ödemesiz hibeler verebileceği gibi fâizsiz krediler de verebilir. Buna göre, bakıma muhtaç olan vatandaşlarına yaptığı aylık yardım, kömür, yiyecek ve giyecek yardımları birer hibe olduğu gibi emeklilere bayramlarda verdiği ikrâmiyeler de birer hibedirler. Çünkü devlet bunu direkt kendisi ve karşılıksız vermektedir. Halbuki devletin mevduat hesaplarına yapacağı ara fark karşılıksız değildir. Bir şartlaşmanın karşılığı ve bir menfaatın karşılığıdır. Burada devlet vatandaşına diyor ki, eğer dövizini bozdurur da TL. olarak mevduat hesabı açarsan, senin zararını ben ödeyeceğim” diyor. Burada bir şart var. Yine iki tarafın menfaatı var. Devletin menfaatı vatandaşına elindeki dövizleri bozdurarak kuru kontrol altında tutabilmektir. Çünkü kur çıkarsa devlet zarar görecektir. Vatandaşın menfaatı ise hem faiz hem de devlet desteğidir. İşte bundan dolayı hem bankaların hem de devletin ödediği açık birer fâizdirler. Kaldı ki Cumhurbaşkanı daha birkaç gün önce, “faiz hakkında nas vardır, ben bir Müslüman olarak nassa göre hareket etmek zorundayım” derken birkaç gün sonra vatandaşlarını faizli mevduat hesabı açmaya çağırarak belki milyonlarca kişiyi fâize bulaştırıyor. Aslında devletin yaptığı bir başka ifade ile örtülü bir fâiz artırımıdır. Devlet açıkça “faizleri artırıyorum” diyemiyor da arkadan dolanarak, kitabına uydurarak faiz artırımına gidiyor. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimseler kur korumalı mevduat hesabından uzak dursunlar. Yoksa Allah’a ve Rasûlüne karşı savaş açtıklarını bilsinler.
Aşağıda Hazine ve Mâliye Bakanı’nın Kur Korumalı Mevdûat Hesabı hakkında yapmış olduğu deklarasyonu göreceksiniz. Görün hele bizzat Hazine ve Mâliye Bakanı kaç yerde fâiz diyor.