s.a kardeş. izin veririsen bu sorulara ben cevap vermek istiyorum.
1. Said Nursi (r.a) hata yaparmı: Evet, yapar. Ama hatalarını zaten kendileri belirtmiştir. Hataya düştüğü yerde,talabelerine defalarca bilgi verip, düzeltmiştir. Burdanda anlaşılıyor ki, okumamaışsın Risale-i Nur!
Kişi farkına varmadığı hata (senin deyiminle) yanlış olamaz mı ?
Hata da yapmış oolsa illa kendisi farkına varabilir mi ?
Bu ne saçma beyin. Öyle hata yaparsın ki seni başkaları düzeltebilir ya da kimse farkına varmaz sonradan ortaya çıkar. İlla farkına varınca hata, varmazsan yanlış. Yanlışı da bulunca o ustadın bulmadığı bir şey. Hata olsa zaten bulurdu diye reddetmek kör cahilşiğin ta kendisidir.
Adam zaten sapkın itikade sahip, ona göre doğru gelebilir. Zaten biz onun- kendisinin doğrularını, doğru kabul ettiği sapkın inançalara yanlış diyoruz.
Yoksa Rasulullah gibi vahy ile kontrol edilip hata yaptığında düzeltiliyor demiyoruz (sizin gibi)
Risalelerdeki belki senden fazla okumuşumdur. Ama onu birinsan yazmış gibi okudum. Hatadan münezzeh görüp, her yazanı sorgulamadan Kuran sünnete vurmadan almam birileri gibi.
**************************************************************
2.Risale-i Nur'da hata ve yanlış varmıdır? demişsin. Hata vardır, fakat; yanlış yoktur. Hata; bilmeden yapılan yakışıksız şeylerdir. Yanlış: bilerek, kasıtlı yapılan şeylerdir. Yapılan hataları kendi kitaplarında yayımladığından habersizsiniz, o halde "Şualar" adlı eser'e bak.-yerini tam hatırlıyamdığımdan açık bir yer vermedim. ama okumuşsan mutla görürsün-. Bu sepepten "hata" kelimeni kabul edip, "yanlış " kelimeni ısrarla reddediyorum!
Sen okula gidiyorsun . İmtihanda yanlış cevap verdiğin zaman bilerek mi yanlış yazmış oluyorsun ?
Yanlış ile hata arasında demeogojiye kayarak Said Nursiyi aklamaya çalışmana acı acı tebessüm ettim .
Kişi yanlış yaptığını da bilebilir hata yaptığını da bilebilir. Ya da her ikisini de yapar bilmeyebilir. Çünkü her ikisi da doğru olmayan işlerdir.
**********************************************************************************
3.(Yukarıda ki cevaplarım bunun içinde geçerlidir)
4.Cevabını değerli sorularlaislamiyet.com'a bırakıyorum :
"Bediüzzaman Hazretleri daha küçük yaşlarda Cenab-ı Hakk'ın inayetiyle doksan kitap ezberlemiş ve her üç ayda bir, günde üç saat meşgul olmak şartıyla bu kitapları tekrar etmiş. Sonraki yıllarda Risale-i Nur eserlerini telif eden Bediüzzaman Hazretleri, yanında herhangi bir kitap mevcut olmadığı halde bu Nur külliyatını telif etmiş.
Yapılan araştırmalar neticesinde görülmüş ki Risalelerdeki binlerce hadisten herhangi birinde hata ve yanlış mevcut değil. Matbaa hatası veya ravi farkından bazı hadislerde biraz farklılık görülse bile, mana ve muhteva açısından herhangi bir hata bulunmamaktadır.
Konu ile ilgili olarak bk. Risale-i Nur'un Kudsî Kaynakları, A. Badıllı Envar Neşriyat."
Ben sana çelişen hadis, uydurma hadis var deyip örnek vermişsem eğer, öyle amigoların savunmalarını olduğu gibi buraya aktar diye değil, dediğimi ciddiye alıp araştırman içindir.
Bak şimdi bu son ikazım ve araştır, bu konuda sayfa noları veriyorum kitabtan:
MUHAKEMAT kitabında HADİS DEĞİLDİR dediği bir sözü , LEMALAR kitabında " SAHİH HADİSTİR " diyerek anlatmıştır.
AYNI SÖZE SAHİH HADİSTİR DEDİĞİNİN İSPATI :
Sözler yayınları 1990 basım , Lemalar , Ondördüncü Lema :
" .....
Bu defaki sualinizde diyorsunuz ki : Hocalar diyorlar . Arz öküz ve balık üstünde duruyor . Halbuki arz , muallakta bir yıldız gibi gezdiğini coğrafya görüyor. Ne öküz var ne de balık ?
Elcevab : İbni Abbas (r.a.) gibi zatlara isnad edilen sahih bir rivayet var ki , Resul-i Ekrem Aleyhissealatu Vesselamdan sormuşlar . Dünya ne üstünde duruyor. Ferman etmiş .
Öküzün ve Balık'ın üzerinde duruyor , ila Ahir..."
İnternetteki yayınlanan kitaptan :
ONDÖRDÜNCÜ LEM'A
"İki Makam"dır.
BİRİNCİ MAKAM: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dan sorulmuş ki: "Arz ne üstünde duruyor?" Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: عَلَى الثَّوْرِ وَالْحُوتِ Yâni "Öküz ve balık üstünde duruyor." Şu Hadîse dair çok münakaşat vardır. Coğrafyacılar, hâşâ bu Hadîsi inkâr ediyorlar.
İşte bu Hadîsin hakikî mânâsını üç vecihle, bu Risalenin Birinci Makamı öyle bir tarzda beyan ediyor ki; münkirlerin zerre mikdar insafı varsa ve Coğrafyacıların hakka karşı zerre mikdar iz'anları bulunsa, bu Hadîsi, bâhir bir mu'cize-i Ahmediye (A.S.M.) sayacaklardır. Çünki o üç cevap hem hakikî ve kat'î, hem manidardırlar.
Fihrist
Risale-i Nur Enstitüsü | Risale-i Nur Külliyatı
AYNI SÖZE UYDURMA , İSRAİLİYATTIR DEDİĞİNİN İSPATI
Zehra Yayıncılık , MUHAKEMAT kitabı sayfa 51 -52 ikinci mesele
İkinci Mesele :
Puşide olmasın , Sevr (öküz) ve Hut (balık)'un kıssa-i meşhuresi İslamiyetin dahil ve tufeylisidir. Ravisiyle beraber Müslüman olmuştur. İstersen Mukaddeme-i Salise'ye git göreceksin hangi kapıdan daire-i İslamiyet'e dahil olmuştur. Amma İbn-i Abbas'a olan nisbetin ittisali ise Dördünce Mukaddeme'nin ayinesine bak , o ilhakın sırrını göreceksin .
İnternetteki yayınlanan kitaptan
İkinci Mesele
Pûşide olmasın, Sevr ve Hûtun kısas-ı meşhuresi, İslâmiyetin dahil ve tufeylîsidir. Râvisiyle beraber Müslüman olmuştur. İstersen, Mukaddeme-i Saliseye git, göreceksin, hangi kapıdan daire-i İslâmiyete dahil olmuştur.
Amma, İbn-i Abbas’a olan nispetin ittisali ise: Dördüncü Mukaddemenin aynasına bak; o ilhakın sırrını göreceksin. Bundan sonra mervîdir: "Arz, Sevr ve Hût üzerindedir." Hadis olarak rivayet ediliyor.
Evvelâ: Teslim etmiyoruz ki, hadistir. Zira, İsrailiyatın nişanı vardır.
Saniyen: Hadis olsa da zaaf-ı ittisal için yalnız zannı ifade eden âhâddendir. Akideye dahil olmaz. Zira yakîn şarttır.
Risale-i Nur Enstitüsü | Risale-i Nur Külliyatı
Şimdi bizim cevabımıza gelelim :
Rasulullah şöyle dedi diye başlanılan sözün (hadis) rasulullahın ağzından çıkmış olduğunu kanıtlamak için hadis usulüne göre sened , ravi , vürud gibi siga'sını saymanızla mümkündür. Bu da hadis usulüne vakıf alimlerin onaylaması demektir .
Bu hadisi böyle bir ilme vakıf olan alimlere sorduğumuzda “bu sözün uydurma olduğunu , hiç bir muteber hadis kitabında geçmediğini bildirmişlerdir”.
Daha sonra bu sözü Nurcuların çeşitli fraksiyonlarındaki abilerine sorduğumuzda , otomatik olarak yazdırılan !! kitapta olması hasebiyle kabul ettiler fakat sahih bir kaynak sunamadılar.
Kaynak olarak şu hadis kitaplarını ((Hâkim, el-Müstedrek: 4:636; el-Münzirî, et-Terğib ve’t-Terhîb: 4:257; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid: 8:131.)) sunanlar oldular . Fakat bu verilen kaynaklara kendileri bakmadıkları ya da konumuz olan söz olmadığını , araştırımaktan üşenenler için cevap vermiş sayılacaklarını umdular . Çünkü bu kaynaklarda bahsimiz olan dünya öküz ve balık üzerinedir sözü bulunmamaktadır . Aşağıya ekleyeceğim hadis ve yorumlar geçmektedir.
Bunun da mevzu olan sözün senediyle ilgisi yoktur .
Ebu Zer (ra)’dan: “Rasulullah (sav) bir gün şöyle dedi:
“Bu güneş nereye gider bilir misiniz?” Oradakiler: “ALLAH ve Rasulû bilir” dediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Güneş, arşın altındaki yerine gidinceye kadar döner. Oraya varınca secdeye kapanır ve o şekilde kalır. Sonra Ona: Kalk! Çıktığın yere dön, denilir. Çıktığı yere döner ve oradan doğar. Bu durum insanlara farklı gelmeyecek şekilde devam eder. Ve yine arşın altındaki yerine gelir. Ona : Kalk! Geldiğin yoldan geri dön, denilir. Bunun üzerine o da batış yerinden doğar.” Rasulullah (sav): “Biliyor musunuz bu ne zaman olur? Bu önceden iman etmemiş yada imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık imanının bir fayda sağlamayacağı zaman da olur” dedi.”
[Muslim, İmân (2/195-196 Nevevi Şerhi). Buhari özet olarak, Tefsir (8/541 Fethu’l-Bâri), Tevhid (13/404 Fethu’l-Bâri).]
Ayrıca bu söz için sizi TEFSİRDE İSRAİLİYAT isimli kitabın 115-117 arasını okumanızı öneririm :
Doç dr, Abdullah Aydemir , Beyan yayınları
Kitabı indir :
: http://www.muallim.biz/dinikitaplar/...israiliyat.rar
sayfanın tam linki :
http://www.darulkitap.com/kuran/tefsirdeisrailiyat/002.htm#_Toc110352092
kitabın tamamı :
Yeni Sayfa 1
îbnu Abbas'tan mervî konu ile ilgili rivayet:
Bidayette Cenabı Hakkın Argı suyun üzerinde bulunuyordu. ALLAH yarattıklarından hig birini (su)'dan önce yaratmış değildir. Cenabı Hak, diğer varlıkları yaratmayı arzu edince sudan bir duman çıkardı. Duman suyun üzerinde yükseldi; ALLAH bu yükselen varlığa sema (gök) adını verdi. Bundan sonra ALLAH suyu kurutarak onu tek bir yer haline getirdi. Bundan sonra yeri parçalara ayırdı, onu yedi parça yaptı. Bunları pazar ve pazartesi olmak üzere iki gün içinde yarattı.
ALLAH, yeri balık üzerinde yarattı. Bu balık Cenabı Hakkın: "Nûn ile kaleme ve (erbâb-ı kalemin) yazmakta oldukları şeylere andolsunki..."[El-Kalem, 68/1]. âyetinde belirttiği "Nûh" dur. Balık suyun içinde (üzerinde) dir. Su da, düz ve yalçın bir kaya üzerinde yaratılmış*tır. Bu yalçın kaya, bir meleğin sırtmdadır. Melek, kaya üzerindedir. Kaya, rüzgârın üstündedir. Bu kaya, Lokman (a.s.)'ın anlattığı kayadır ki, gökte ve yerde değildir.
(Birbirinin üzerine bindirilerek yekdiğerine irtibatlı bir şekilde yaratılan bu varlıklardan) balık hareket etti ve oynadı. Balığın bu hareketinin tesiriyle yer sallandı. Bunun üzerine Cenabı Hak yerin üzerinde dağları sabit kıldı. Bundan dolayı dağlar yere karşı iftihar etmektedirler..."[36].
Bu uzun rivayeti eserine alan Taberî sened hakkında şüpheli olduğunu, binâenaleyh buna fazla itimad etmediğini söyler (Tefsîr, I. 156; A- Muhammed Şâkir tahkiki).
îbnu Kesîr habere öz olarak değindikten sonra bunun "isrâîliyyat' tan olduğu ihtimalini tasrîh eder (tefsir, V. 385).
Eserlerine isrâîliyyatı almamak için titizlik gösteren bazı îslâm bilginleri ise bu tür haberlere —(ilgili âyetleri tefsîr ederken)— katiyyen ehemmiyet vermemişlerdir
[En-Nesefî, et-Teysîr, varak 17Ob; Îbnu 'Atiyye, el-Muharrav,varak 49b; Mekkî îbn Hammûg, tefsîr,302a]
Tıbkı Îbnu Kesîr gibi İbnu 'Atıyye de rivayetleri eserine aldıktan sonra; bunların zayıf haberler olduğunu, mevcut senedlerle bunları isbata imkân olmadığını tenbîh eder
[El-Muharrar, IV. varak 49b.]
[36] Yahya İbn Sellâm, tefsir, S3a; Tefsîru Abdirrazzak, Varak 71a; Taberî, I. 194; XXI. 72; Taberî, tarih, I/l. 64, 65, 6&, 67; Tefsîru Mukatil, varak 234b; îbnü 'Atıyye, tefsir, IV. varak 49b; en-Nesefî, et-Teysîr, varak 170b; el-Beğavî, M. Tenzil, II. 12, 134.-35; el-Keşgaf, m. 52, 496; Tâcü'l-Kurra', Kitâbü Lübâbi Tefsîri'l-Kur'ân, varak 222a; el-'Udfuvî, el-lstignâ' fî 'Ulûmi'l-Kur'ân, varak 226a-b (beş numaralı nüsha); tbnü Tayfur es-Secâvendî, 'Aynil'l-me'ânî, varak 174b; el-Mehdevî, et-Tahsîl, varak 144b; Mekkî İbn Hammûş, tefsir, varak 302a; et-Tabressî, IV. IV. 319; et-Tibyan, VHI. 251; Z. Mesîr, VI. 321; el-Kurtubî, XTV. 68; tbnü Kesîr, V. 385; I. 118; ed-Dürru'1-Mensûr, I. 42-43; eş-Şevkânî, tefsîr, I. 61; izmirli, S.C. Nebeviyye Mukaddemesi, s. 101.
Devamı : https://www.islam-tr.org/konu/risale-i-nurlarda-tezat-ve-yanlisliklar-kitap.7125/
RİSALE-İ NUR'LARDA TEZAT VE YANLIŞLIKLAR
*************************************************************************************
5.Hata yapmaz diyorsan akide mahrumu olduğunu biliyorsundur. Hata yapar diyor isen bizde diyoruz. Bu taasub niye?
Demişsin. Hata yapar, bu her insanın doğal halidir. bana istisnalar dışında hata yapmıyan birini örnek gösterirmisin?
Bağlılık, onun hatalarına değil. Onun Allah'a, Hz. Peygamber yolunu izliyerek ulaştığı yoladır. Yanlış bildiklerini, yanlış anlatıpta ahklı bulandırma!
Üst tarafta saçmalarını gördüğümüzden buradaki saçmalaman da doğal.
********************************************************************************
6.Bu soruna dair tam olarak bir bilgiye sahip olmadığımdan şimdilik konuşmamayı tercih ediyorum. Şüphesiz ayette belirtiliyor:
"Bilmediğin şeyi savunma! Şüphe yok ki kulak, göz ve gönül; bunların hepsi elbet savunduklarından dolayı sorumludur."
Bana Risale okumamışsın diyen bakınız
Sor aktardığın nurcu linklere
Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Sayfa 108
Demek Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahu Anh Siracü’n-Nur’u tarif ediyor "Hayatını ve nurunu, kibriya ve azamet ve refet ve rahîmiyetten alıyor" diye mümtaz hasiyetini beyan eder.
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
Onun kuvveti herşeye galiptir ve O herşeyi hikmetle yapar." İbrahim Sûresi, 14:4.
Üçüncüsü: Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahu Anh, bu fıkrada cümlesiyle diyor ki: 1354’te Siracü’n-Nur (yani, Risale-i Nur’un nuru) ile dalâletin tecavüz eden nârı inşaallah sönecek. Yani, fitne-i diniye ateşini ya tahribattan vazgeçirecek veya ileri tecavüzatını kıracak.
Eğer hicrî tarihi olsa, bundan iki sene evvel, dini dünyadan tefrik fırsatından istifade ile, dinin ve Kur’ân’ın zararına olarak ilerleyen dehşetli tasavvuratın tecavüzatı tevakkuf etmesi, elbette karşılarında kuvvetli bir seddin bulunmasındandır. O sed ise, bu zamanda çok intişar eden Risale-i Nur’un keskin hüccetleri ve kuvvetli bürhanları olduğu çok emarelerle hissediliyor. Ve bu ikinci ihtimaldeki işaret-i Aleviye dahi onu teyid ediyor. HAŞİYE
Evet, cifirce : 600, 400, 200, şeddeli 100, 40, ve üç 7, ’deki iki beş, yekûnu 1354 eder. Lillâhilhamd, Siracü’n-Nur’un el-Ayetü’l-Kübrâsı gibi çok risaleleri var. Herbiri kuvvetli birer lâmba hükmünde sırat-ı müstakimi gösterip İmam-ı Ali Radıyallahu Anhın haberini tasdik ediyorlar.
Bu üçüncü sırrın münasebetiyle aynen gibi 1354 tarihine makam-ı cifrîsiyle bakan ve Said’in (r.a.) iki mâruf lâkabına remzen ve ismen îma eden ve "Kendini muhafaza et" emrini veren ve o tarihte herkesten ziyade müteaddit tehlikelere mâruz bulunacağını telvih eden Ercûze’nin âhirlerindeki fıkrasıyla diyor: "Yâ Said el-Kürdî! 1354 tarihine yetişirsen, Mevlâ-yı Azîminden, o zamanın ve o asrın fitne ve şerlerinden muhafazanı iste ve yalvar."
Evet, On Sekizinci Lem’ada birinci keramet-i Aleviyenin izahında, Kaside-i Ercûziyenin Risale-i Nur ve müellifine dair işârât-ı gaybiyesi beyan edilmiş. İsm-i âzam ve "sekîne" tabir ettiği esmâ-i sitte-i meşhuruyla daima meşgul olan bir
http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=SikkeiTasdikiGaybi&Page=108
şakirdiyle konuştuğu ve teselli verdiği ve çok emareler ve karinelerle o şakirt, Said olduğu ispat edilmiş. Ve orada o şakirdine demiş: Yani, ecnebi hurufları 1348’de tâmim edilecek, çoluk-çocuk emirler ve fakirler icbar suretinde, gece dersleriyle öğrenmeye çalışacaklar.
Evet, cümlesi tam tamına iki 800, iki 120, iki 400, iki 18, bir 10, mecmuu 1348’dir. Aynı tarihte Lâtinî huruflarına gece dersleriyle cebren çalıştırıldı.
Sonra İmam-ı Ali (r.a.) Sekîne ile meşgul olan Said’e (r.a.) bakar, konuşur. Akabinde der. İki-üç yerde kuvvetli işaretle Said (r.a.) ismini verdiği şakirdine hitaben, "Kendini Sekîne ile dua edip muhafazaya çalış" Yâ-i nidâî’den sonra müteaddit karineler ve emarelerle Said var. Demek ya Said olur. Bu fıkra nasıl ki kelimesiyle "el-Kürdî" lâkabına hem lâfzan, hem cifren bakar. Çünkü ’ siz "Kürd" kalbidir. ise, ve ’ye tam muvafıktır. Öyle de, diğer bir ismi olan "Bediüzzaman" lâkabına dahi "ez-zaman" kelimesiyle îma etmekle beraber, 1354 veya 1355 makam-ı cifrîsiyle Said’in (r.a.) hakikat-i halini ve hilâf-ı âdet vaziyetini ve hıfz ve vikaye için kesretli duasını ve halvet ve inzivasını tamamiyle tabir ve ifade ettiğinden, sarahate yakın bir surette parmağını onun başına o kasidede teselli için basıyor. Burada da sırrına mazhar olan Risale-i Nur’u alkışlıyor.
http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=SikkeiTasdikiGaybi&Page=110
Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Sayfa 113 114
Altıncı Remiz
Madem Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.), üstad-ı kudsîsinden aldığı derse binaen, Kur’ân’a taallûk eden gelecek hâdisattan haber veriyor. Ve "Benden sorunuz" diye müteaddit ve doğru haberleri verip bir şah-ı velâyet olduğunu öyle kerametlerle ispat etmiş. Ve madem bu asırda Avrupa dinsizleri ve ehl-i dalâlet münâfıkları, dehşetli bir surette Kur’ân’a hücumu hengâmında Risale-i Nur o seyl-i dalâlete karşı mukavemet edip, Kur’ân’ın tılsımlarını keşfederek hakikatini muhafaza ediyor. Ve madem
fıkrasıyla, Yirmi Sekizinci Lem’ada ispat edildiği gibi sarahata yakın bir surette Risale-i Nur’a işaret etmekle beraber, Sûre-i Nur’daki âyetü’n-Nur’un Risale-i Nur’a işaretine işaret eder.
Ve madem mânâ ve cifirce tam tamına Risale-i Nur’a tevafuk ediyor.
Elbette diyebiliriz ki, bu fıkranın akabinde fıkrasıyla Risale-i Nur’un bidayette On İki Söz namında iştihar ve intişar eden on iki küçük risalelerine karinesiyle, bu fıkradaki on iki Süryanî kelimeler onlara birer işarettir. Gerçi elimde bulunan Celcelûtiye nüshası en sahih ve en mutemeddir. İmam-ı Gazâli (r.a.) gibi çok imamlar Celcelûtiye’yi şerh etmişler. Fakat bu Süryanî kelimelerinin mânâsını tam bilmediğimden ve nüshalarda ihtilâf bulunduğundan, herbirisinin vech-i işaretini ve münasebetini şimdilik bilmediğimden bırakıyorum.
http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=SikkeiTasdikiGaybi&Page=113
http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=SikkeiTasdikiGaybi&Page=114
Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Sayfa 115
Biz de deriz ki:
Faraza Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) irade etmezse, fakat kelâm delâlet eder. Ve karinelerin kuvvetiyle işârî ve zımnî delâletle mânâları içine dahil eder.
Hem madem o mecazî mânâlar ve işârî mefhumlar haktır, doğrudur ve vâkıa mutabıktır; ve bu iltifata lâyıktırlar ve karineleri kuvvetlidir. Elbette Hazret-i İmam-ı Ali’nin (r.a.) böyle bütün işârî mânâları irade edecek küllî bir teveccühü faraza bulunmazsa¦Celcelûtiye vahiy olmak cihetiyle¦ hakikî sahibi, Hazret-i İmam-ı Ali’nin (r.a.) üstadı olan Peygamber-i Zîşanın (a.s.m.) küllî teveccühü ve üstadının Üstad-ı Zülcelâlinin ihâtalı ilmi onlara bakar, irade dairesine alır. Bu hususta benim hususi ve kat’î ve yakîn derecesindeki kanaatimin bir sebebi şudur ki:
Müşkülât-ı azîme içinde el-Ayetü’l-Kübrânın tefsir-i ekberi olan Yedinci Şuâyı yazmakta çok zahmet çektiğimden, bir kudsî teselli ve teşvike cidden çok muhtaçtım. Şimdiye kadar mükerrer tecrübelerle bu gibi haletlerimde inâyet-i İlâhiye imdadıma yetişiyordu. Risaleyi bitirdiğim aynı vakitte, hiç hatırıma gelmediği halde, birden bu keramet-i Aleviyenin zuhuru bende hiçbir şüphe bırakmadı ki, bu
dahi benim imdadıma gelen sair inâyet-i İlâhiye gibi Rabb-i Rahîmin bir inâyetidir.
http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=SikkeiTasdikiGaybi&Page=115
Altı çizgili kısımd a gördüğümüz gibi aslında Rasulullaha inmesi gereken celculetiye isimli dualar vahy yoluyla Hz. Aliye inmiştir!
*******************************************************************************
7.Bu sorun senin yazdıklarının seviyesine uymuyan bir sru der ise, umarım kabalık etmiş olmam. Kendi eliyle yazdığı kitab'a böyle demesine dair delilini getir de, konuşalım!. Varsa beraber, sonrasında yazılanları ile (!) bir konuşma yapalım, olurmu?
Al buraya ekleyeyim de savunmanı yaz:
NEFSİNDEN YAZDIĞI KİTABA, ALLAH'IN KİTABININ SIFATLARINI VERMESİ !
SOZLER yayınevi ,Sualar risalesi ,11. şua sayfa 231 1999 baskı yılı
Sâniyen: Bu iki kudsî cümleler, kuvvetli münasebet-i mâneviye ile beraber makam-ı cifrî ve ebcedî hesabıyla, birincisi Risalet-ün Nur'un ismine, ikincisi onun tahakkukuna ve tekemmülüne ve parlak fütuhatına mânen ve cifren tam tamına tetâbukları bir emaredir ki; Risalet-ün Nur bu asırda, bu tarihte bir "urvet-ül vüska"dır. Yâni çok muhkem, kopmaz bir zincir ve bir "hablullah"tır. Ona elini atan, yapışan necat bulur diye mânâ-yı remziyle haber verir.
Sâlisen: cümlesi hem mânâ, hem cifr ile Risalet-ün Nur'a bir remzi var. Şöyle ki:..
(Bu makamda perde indi. Yazmaya izin verilmedi. Başka zamana te'hir edildi.)
(Haşiye): Bu nüktenin bâki kısmı şimdilik yazdırılmadığının sebebi, bir derece dünyaya, siyâsete temasıdır. Biz de bakmaktan memnuuz.
Evet (Alak 6) bu tâguta bakar ve baktırır.
Said Nursî
Urvet-ül vüska" ve "hablullah" Kur’an’a ait özelliklerdir.
Bakara 256
Dinde zorlama yoktur; artik hak ile batil iyice ayrilmistir. tagutu inkar edip ALLAH'a inanan kimse, kopmak bilmeyen saglam bir kulpa sarilmistir. ALLAH isitendir, bilendir
al-i imran 103
Toptan ALLAH'in ipine sarilin, ayrilmayin. ALLAH'in size olan nimetini anin: Dusmandiniz, kalblerinizin arasini uzlastirdi da onun nimeti sayesinde kardes oldunuz. Bir ates cukurunun kenarinda idiniz, sizi oradan kurtardi. ALLAH, dogru yola erisesiniz diye size boylece ayetlerini aciklar.
Bu devirde; “Urvet-ül vüska”, yani çok sağlam, kopmaz bir zincir ve bir “hablullah” yani ALLAH’ın ipi olan kitap Kuran mıdır yoksa Risale-i Nur mudur?
Risaledir diyorsanız Yukarıdaki ayetlerin hükmü kaldırıldı da bizim mi haberimiz olmadı?
Hayır Kuranı kerimdir diyorsanız , 11. Şuada Onbirinci Meselenin haşiyesinin bir lahikasıdır, diye geçen Risalelere atfedilen bu sıfatlar insanları bu kitaplara mahkum edebilmek için söylenmiş söz müdür ?
Yine görüldüğü gibi , bu asırda diyerek Kuranın sıfatlarını kendi kitabına vermis , İslama göre haram olan cifir ve ebced hesabıyla istigal ederek yazılara ve ayetlete rakamlar vererek sayı bulmakta , bu is zaman zaman gaybtan haber vermeye kadar gitmektedir . (mehdinin 1400 lü yıllarda gelecegini bildirmesi gibi )
Yine klasik yazdırılma mevzuu burada da kendini ortaya çıkartmış , ve bir anda ALLAH tarafından yazdırılma isine son verildiği için stop etmek zorunda kalmış.
Devamı : https://www.islam-tr.org/konu/risale-i-nurlarda-tezat-ve-yanlisliklar-kitap.7125/
RİSALE-İ NUR'LARDA TEZAT VE YANLIŞLIKLAR ! (kitap)
***********************************************************************************
8."Çevşen" konusu geniş bir konu. Ben sana buraya link vererek, okumaya davet etsem, inşaallah okursun?
http://www.sorularlaislamiyet.com/subpage.php?s=show_qna&id=206
Gerekli tüm cevaplar içinde mevcut.
Ben burayı belki senden önce biliyorum . Allah aşkı için bir tane delil varmı orada ?
Bak ben sana link vereyimde hem sen hem o link sahiplerine gömderde sobelendiklerini anlasınlar.
CEVŞEN ŞİA BİD’AT’İDİR , UYDURULDUĞU KAT’İDİR
https://www.islam-tr.org/konu/cevsen-sia-bid%E2%80%99at%E2%80%99idir-uyduruldugu-kat%E2%80%99idir.7823/
***************************************************************************
9.Vardır, bu soruya aşağıda farklı bir mesaj başlığında cevap vermek istiyorum.
Kabirden yardım istemeye de cevap verecen he . Pes
** ***********************************************************************
10.
Yazmasanız güzel olur, daha bitmedi!
Nasıl istersen
*************************************************