Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Kur'an Tedavisi ve Öfke-Korku-Üzüntü

D Çevrimdışı

drmavi

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi

KUR'AN TEDAVİSİ VE ÖFKE

Öfke, akıl ve düşüncenin, kalp ve vicdanın yollarını bloke ettiği, tıkadığı için, bazen üzüntüden daha zararlı bir duygudur. Üzüntü daha çok içe, öfke ise dışa doğru yönelir ve taşar. Üzüntünün zararı, çevreden çok insanın kendisine olur. Depresyon yaşatabilir, insan kendine zarar verebilir. Öfke ise en basit örneğiyle, eşyaya zarar verme, sözle birinin kalbini kırma, çirkin sözler söyleme, elle vurma gibi zararlarla başlar. Cinayetlere ulaşan yolda sayılmayacak kadar çok etkisi vardır. Damar tıkanıklığı gibi psikolojik hayatı kökünden etkileyebilir. Acil by-pass gerekebilir.

Öfkenin bedende oluşturduğu zararlar klinik bulgularla belirlenmiştir. Örneğin öfkelendiren konuyu hatırlamak bile, kalbin pompalama veriminde yüzde beşlik verim düşüşe sebep oluyor. Bu, kalbe giden kan akışını azaltıyor. Nabzı ve tansiyonu yükseltiyor. Kalbe en çok zarar veren duygu öfke olmaktadır.

Öfke, bir anlık patlama şeklinde olanı zararlı olabilirse de, öfkelendiğimiz konu üzerinde uzun uzun düşünüp, kendimizce haklı gerekçeler üretmek, kafaya takarak şişirmek körüklemek, yerleşik bir kaygı olarak kronik hale getirmek, daha büyük rahatsızlıklara yol açabilir. Öfkeyi içine atma sürekli aynı konuyu düşünme, öfkeyi besleme anlamına gelir ki bu tefrit, öfkeyle hareket edip zararlı sonuçlara sebep olma da ifrat sayılır. Hiç öfkelenmemek de insan tabiatına uymaz. Önemli olan öfke duygusunun ön habercileri, belirtileri ortaya çıktığında hemen müdahale etmek, onu yutabilmek, disiplin altında almak, öfkeye sebep olan başka duyguları belirleyip onları gidermek ve yönetmesini becerebilmektir. Ve bir ihtiyat kuvveti gibi öfkemizi yerinde, zamanın da kontrollü biçimde kullanmasını da bilmek!..Bu da öfkenin müstakim yönü, itidali ve orta yolda olanıdır.

1-KUR'AN'DA ÖFKE

a- “O takva sahipleri bollukta da yoklukta da verirler, öfkelerini yutarlar, insanları affederler, günah işleyince Allah’ı hatırlar, tövbe istiğfar ederler. (3/134-135).

b- "Onlar büyük günahlardan ve fuhşiyattan kaçınırlar, kızdıkları (gadab) zaman da bağışlayıcı olurlar". (42/37).

c-"Onlarla savaşıp mücadele edin ki Allah,onlara cezasını versin, müminleri de galip getirip içlerini ferahlatsın ve kalplerindeki öfkeyi gidersin!". (Tevbe,9/14-15)

Ayetlerde ilk bakışta beş öneri göze çarpmaktadır. Ancak bunların uygulanabilir olmasında takva sahibi olmanın önemli bir faktör olduğunu belirtmek gerekmektedir. Takva, genel anlamda Allah’ın emirlerine uymak yasaklarından kaçmak olarak özetlenebilir. Bu, bir insanın sürekli olumlu duygu, düşünce ve davranışlar içinde olduğu, olumsuz duygu, düşünce ve davranışlardan uzak kaldığı anlamına da gelebilir. Takva kavramında bir hassasiyet, ölçülülük, kendini kontrol, hayatı kavrama, ahlakî değerlere sahip olma, Allah ile bağlantıyı güçlü tutma ve Allah ile ilgili her bilgiye açık ve istekli olma gibi anlamlar da bulunmaktadır.

Takva sahibi bir insan, namaz kılmakla, en basit ifadesiyle öfkelenebileceği zaman dilimlerini azaltmış olmaktadır. Çünkü yer yüzünde namaz kılarken, durduk yerde maddi sebeplerle öfkelenen hiç bir insan olamaz. Bu, diğer inanç mensuplarının mabetlerinde ayin yaparken de geçerli olabilir. Kaldı ki, öfkeden uzak kalma süresi sadece namaz vakitleriyle sınırlı tutulamaz. Namaz öncesinde abdest alma, zihnî hazırlık sürecini yaşama da insanı bu duygudan uzak tutacaktır. Namaz sonrası durum da bundan farklı olmaz büyük bir ihtimalle...

Biz özellikle namaz esnasındaki uygulamayı vurgulamak istiyoruz. Her gün en az beş kez insan, elini kolunu, ayağını, dilini gözünü kulağını, duygu ve düşüncelerini kötülüklere karşı bağlamaktadır. Bunu temsîlen tekbir alırken; ellerimizi kaldırır, dünyaya ait davranışları, duygu ve düşünceleri arkamıza atarız. Bunu takviye için de artık onlara dönmemek üzere ellerimizi bağlarız. Adeta Rabbimizden başka her şeye karşı bir soyutlanmışlık moduna geçmiş oluruz. Bu soyutlanma durumu namaz süresince devam eder. Huşû içinde ve cemaatle namaz kılanların, özellikle tesbîhât yapanların hem ellerinin bağlı kalma süreleri uzamış hem de derinleşmiş olacaktır. Önemli olan bu uygulamanın her gün beş kez tekrarlanması ve bunun bir alışkanlık haline gelmesidir.

Alışkanlık, ikinci bir fıtrat ve kimlik oluşturma gibi bir durumu sonuç verir. İnanç kimliği (Şeytandaki gibi, geçmiş birikimi üzerine) bir anda oluşa bilirken, ibadet kimliğinin oluşması bir ömür devam edebilir. Peygamberimiz ibadetinin sonucu semalara göre bir mahiyet kazandıktan sonra Mi'râc gerçekleşmişti. Ömrü erken dönemde sona erenlerin ekstra kimliğini Allah fazlıyla verir.

Namazda edinilen alışkanlıklar, namaz sonrasında da etkisini gösterecektir. Benzer olayı oruç da gerçekleştirmektedir. Böyle ruh eğitimi almış duygu ve düşüncesi ve organları üzerinde denetim sağlamayı öğrenmiş insanın, öfke duygusu üzerinde disiplin sağlaması da kolay olacaktır. Namazın kötülüklerden uzaklaştırdığını Hak olan, sadece hakkı-gerçeği söyleyen (38/84) Allah söylemektedir. Eğer namaz kıldığı halde kendine veya başkaları- na zarar veren bir insan varsa, öncelikle ciddi anlamda kendini ve namazını gözden geçirmelidir.

Ayet şöyle der: "Şüphesiz namaz her türlü fuhşiyâttan ve dinin çirkin gördüğü şeylerden uzak tutar ". (29/45). Rızkın ölmeyecek kadarının ilahî taahhüt altında olması gibi, namaz esnasında insanın kötülükten uzak kalması ve öfkelenmemesi garanti altına alınmış olmaktadır.Bundan sonrası da insanın iradesine ve sorumluluğuna bırakılmaktadır. Şimdi öfke konusunda dibacedeki ilk ayeti inceleyelim.

Ayette zikredilen "Gayz" içten kaynaklanan insana özgü öfke, hiddet, kızgınlık duygusu demektir. "Yutma" anlamına gelen "Kezm" kelimesi de deriden yapılmış su kabını sıkıca bağlamaktır (Yazır2/425). Bu, içten su gibi kaynayan öfkenin, ağızdan dışarı çıkmasını önlemek için sıkıca kapanması gerektiğini ihtar ediyor. Kur'an'da "kezm-yutma-yutkunrma" kelimesi sadece iki ayette geçer. Birisi, insanın dünyada öfkesi için yutkunması, diğeri de mahşerin dehşetini görünce korku ve heyecandan yutkunmasıdır ki, insanın kalbi bu yutkunmadan boğazına kadar gelecek denmektedir (40/18).

Kur'an'da "Gayz" kelimesi ise çoğunlukla inkarcıların Peygamberimize ve Müslümanlara duydukları öfkenin ifadesi olarak söylenir. İki ayette Müslümanların öfkesinden (3/134;9/15) iki ayette de cehennemin öfkesinden söz edilir. Cehennem, inkarcıları görünce gayz-öfke duyacak, nerdeyse öfkeden çatlayacak hale gelecek şeklinde tasvir edilmektedir (25/12;67/8).

Kur'an'da öfke anlamına gelen ve Allah için kullanılan "Gadab" kelimesi, bir kez, kavmini, inanmadıkları için musibet gelecek diye öfkeli halde bırakıp giden Yunus Peygamberi anlatırken anılır (21/87). Üç kez Musa Peygamberin, ilahî gadab ihtarıyla sık sık karşılaşan kavminin, buzağı yapıp taptıklarını görünce hissettiği duygusunu anlatmak için kullanılmıştır (7/150,154,168). Ve sadece bir kez de, genel ifadesiyle insanlar için yukarıdaki ayette geçmektedir.

Müslümanlar için iki tarz öfkeden söz edildiğini söyleyebiliriz. Bir ayete göre müminler, kendilerine eziyet eden inkarcılara öfke duymaktadır. Allah, onlarla mücadele etmelerini, böylece hem onlara cezalarını vereceğini hem de kalplerindeki öfkeyi çıkacağını ifade eder ki, burada günümüzde psikologların üzerinde israrla durdukları bir konuya işaret sezilmektedir. O da öfkeye neden olan ve öfkeyle kamufle edilen esas kaynakların belirlenmesidir.

Ayet açık bir şekilde öfkeye sebep olan faktörlerle mücadele etmeyi tavsiye etmektedir.

Kur'an'da bu ayetten başka bir yerde; imanla kalbini ve aklını aydınlatmış, gerçek benliğini bulmuş inanan insanın öfkesi benzer şekilde dile getirilmemiştir. Müminin muhabbetle ördüğü ruh dokusunda, öfke desenlerine rastlanmamalıdır. Ne var ki insan olmanın gereği olarak bir öfke zuhur ederse, öfkenin ortaya çıkmasını sağlayan diğer duygularımıza da merhem olabilecek tavsiyeler yapılmaktadır.

Görüldüğü gibi öfke kafirlerle cehennemin özdeşleştikleri, ortaklaşa kullandıkları, müminlerin de içlerinde sıcaklığını duydukları,sıcak bir duygu olarak karşımıza çıkmaktadır. İçi dışı ateş kesilen Ebu Lehebin ve ebedi buluşma yerinin ateş olması gibi, inkarcılarla cehennemin ortak paydası da öfke olmaktadır. Ve mahşerde birbirlerini yutmuş olacaklardır. Mümin ise içindeki bu öfke ateşini dünyada söndürmekle yükümlü tutulmuş ve bunu başarması yolunda kalıcı şu mükemmel öneriler yapılmıştır

2-ÖFKE DUYGUSUNU YÖNETME PRENSİPLERİ
 
D Çevrimdışı

drmavi

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi

KUR'AN VE KORKU

İnsanın doğumuyla birlikte gelen ve çocukla beraber gelişerek kendini ilk olarak gösteren duygular iki yönde gelişim gösterir. İçe yöneliş, Dışa yöneliş. Korku ve üzüntü daha çok insanın iç dünyasında ağırlığını hissettirirken, öfke ve kibir dışa dönük bir yansıma gösterir.

Korku ve üzüntüde içsellik, derinlik vardır, genellikle riyası, yapmacığı olmaz. Öfke ve kibir ise daha ziyade dışa taşarak görün tü verir, yüzeyseldir.

Korku ve üzüntüde süreklilik söz konusudur, beşikten mezara kadar, hatta ölüm ve sonrasında da insanı etkisi altında tutar. Öf ke ve kibir ise anlıktır ya da belli bir süreyi kapsar. Yaşlı insanda korku ve üzüntü olabilir ama o güçte kibirlenebileceği düşünülmez.

Korku ve üzüntü, olumlu pek çok duygu ve yeteneği bloke edebilir, köreltebilir hatta öldürebilir. Sevgi gibi en temel ihtiyacımızı yok edebilir.

Önemlisi de korku ve üzüntü, insan karakterinin oluşumunda son derece etkilidir. Çocuk yaşta insanı etkiler ve hayat boyu bunların etkisi hissedilir, hatırlanır. Olumsuz pek çok alışkanlıklara da zemin hazırlayabilir.

Bu gibi sebeplerle Kur'an'da sıkça ele alınan Korku ve Üzüntüyü ilk maddeler olarak işlemeyi uygun buluyoruz.

Mahiyetimizde bulunan bu duygu, kontrol altında tutulur yerinde ve dozajında kullanılırsa insan için nimet sayılır. Özellikle ken dimizi tehlikelere karşı korumamız ve tedbir almamız açısından son derece yararlı hatta gerekli olan bir duygudur. Tehlikenin ve zararın ne olduğunu bilemediği dönemler de çocuklarımız, ilk birkaç deneyimden sonra bu duyguyu kolayca öğrenirler. Yanan sobaya dokun muşsa bir daha denemez, havlayan köpek zamanla korkulacak bir varlığa dönüşür. Anne babanın tepkilerine göre de korkmayı, ağla mayı, sevinmeyi, gülmeyi öğrenmiş olur.

Günlük yaşamda kullandığımız korkuların başında gelen "Allah korkusu!" kavramı sıkça tekrar edilir. Fakat bir taraftan bunun ne anlama geldiğini, insanın neler hissetmesi gerektiğini tam çözemeyiz. Diğer taraftan da çocukluğumuzdan beri bilinçaltımız, aile ve çevremiz tarafından yerleştirilen korkuların, yoğun işgal ve istilasına uğramıştır.

Ayrıca ekonomik durumlar, yaşam tarzı özentileri, aile sorunları gibi engelleyici olgular, Allah ve ahiret korkusunu hissetmek için nefes alacak bir boşluk bırakmamaktadır. Buna bağlı olarak neslimiz, belli bir kısmı itibariyle, günahlara, insana ve topluma zarar veren suçlara belli oranda da olsa a- çık hale gelmiş bulunmaktadır. Kısaca dünya korkuları ukbâ korkularını kamufle etmiş sayılabilir.

Korkuların bir kısmı doğamızda bulunmakla birlikte, çocuk dönemde bilinçaltımıza yerleştirilen programlar sayesinde bir ömür boyu bu duygulardan etkilenme de söz konusu olabilir. Kişisel gelişimle ilgili çoğu kitapta, patern değiştirme, iç temsil yöntemi, swish modeli ya da psikodrama gibi zihinsel ve duygusal işlemlerle bu eski filim şeritlerinin ve programlamanın değiştirilebileceği üzerinde du rulur.

İnsanın yararına olan her çalışmadan yararlanmak güzeldir şüphesiz. Ne var ki biz, en son ve en mükemmel bir Kitap’ın sâlik leri olarak kendi vicdan kültürümüzü yaşamak, korku duygusunu, daima her şeyin gerçeğini, hakikatini söylediğini söyleyen (Sa'd, 38/84) Cenab-ı Hakkın kelamına bakarak anlamak ve yaşamak isteriz. Psikoloji ilminin, yani insan aklının her araştırmasının sunduğu gerçeklere de kapalı kalamayız; onları kendi kültür imbiğimizden geçirir, her insan gibi istifade etmeye çalışırız. Nitekim yer yer benzer tavsiyeleri biz de yapmaktayız. Hatta bazen Psikolojik yaklaşımların Kuran tavsiyeleriyle bire bir örtüştüğüne şahit oluyoruz.

Söz gelimi Borderline bir kişilik bozukluğu tanımıdır. Tutarsızca yoğun duygular arası gelip gitme demektir ve bize Kur'an'da sa dece bir kere geçen şu ayeti hatırlatmaktadır: "Müzebzebîne beyne zâlik", "İki duygu arası durmadan gelip giderler!"(4/143). Tabi Kur' an duyguları ele alırken, temel sebeplerini ve çözümlerini de dolaylı anlatımlarla vererek ele alır. Ayet, tavsiye edilen güzel duygulara, inanç ve ibadete yönelmek durumunda bırakılan isteksiz bir insanın, inanç ve ahlaki konuda özgürlük isteyen çıkarcı Egosuyla yaşadığı iç çatışmayı bize anlatır.

Korku konusunda da, Kur'an bize "Güzel Korku" ve "Hiç korku ve üzüntü duymama!" diyebileceğimiz önemli alternatif korku tedavisi sunmaktadır. Sıkça geçen bir ayet, bilincimize, bütün korkularımızı gölgede bırakacak müthiş bir olumlu enerji yüklemektedir.

Cennet korku ve üzüntü yeri değildir. Cennetten inip, dünya korku ve üzüntüleriyle yüzleşme durumunda kalan insanoğluna verilen ilk ilahî mesaj şöyledir: "Cennetten inin! Benden gelen hidayete uygun davranırsanız bir korku ve üzüntü hissetmeyeceksiniz!" (2/38). Başka ayetler de bu hidayeti, Kur'an, Peygamber, iman, ilim, ibadet, salih amel, istikamet, ihsan gibi kavramlara sahip çıkmak ve yaşamak olarak açıklar.

1-KUR'AN'DA KORKU

Korku, Kur'an'da en sık geçen iki duygudan birisidir. Ve farklı yöntemlerle insanın bu temel duygusu harekete geçirilir, işletilmesi istenir.

Korku duygusu öncelikle insanî bir duygu olarak kabul edilir ve bu konuda Peygamberlerden çokça örnek vardır. Örneğin Hz. Musa ilk kez elindeki asâsını atıp yılan olduğunu görünce korkmuş, ürkerek geri çekilmiş, Allah da korkma sen üstün geleceksin deyip teselli etmiş, Allah karşısında Peygamberin korkmayacağı konusunda uyarmıştır ( 20/67-68, 27/10) Yakup Peygamber, Yusuf'u kur dun kapabileceği konusundaki korkusunu dile getirir (12/13).

İnanan insanlar için ahirette korku ve üzüntü olmayacağı sıkça vurgulanır. Dünyada iman eden, farzları eda eden, ameli salih yapan, istikamet içinde yaşayan muhsinlerin, kimseden korkusunun olmayacağı (2/277/48), insanlardan değil sadece Allah’tan (2/150;5/3,44;9/13) ahiret gününden (2/48,123,281;22/1) cehennemden (1/24; 3/131) günahlardan (3/76) korkulması gerektiği ısrarla ifa de edilir.

Kur'an'da korku anlamını da taşıyan "Takva" kelimesi, Allah’tan ve azabından sakınmak, farzları yapıp büyük günahları terk et mek, kalbi sadece Allah'a verip her şeyi atmak anlamında kullanılmış, özlü ifadesini "Şeaire tazim-Allah'ın her hükmüne saygı kalplerin takvasındandır" (22/32) ayetinde bulmuştur.

Bu, Allah'ın Kur'an'daki hükümleri olduğu kadar, kainattaki kanunlarını, psikolojik ve sosyolojik yasalarını da içermektedir. Bu na göre, Kur'an'ın emir ve yasaklarına aykırı davranmaktan nasıl korkuyorsak, doğadaki Allah kanunlarına riayet konusunda da öyle hassas davranmamız gerekmektedir. İnsanın duygu ve düşünce dünyasını ilgilendiren psikolojik durum prensiplerine de aynı derecede önem verilmeli, evrende cereyan eden terbiye prensiplerine uyum içinde, insana da duygu ve düşünce yönetim eğitimi verilmelidir. İnsa nımız, korkusunu, üzüntüsü, öfkesini ve diğer duygu ve düşüncelerini denetlemesini ve yönetmesini çok iyi bilmelidir.

Allah katında insanın en şerefli yüksek değere ulaşması demek olan takva (49/13), başta korku, üzüntü ve öfkeden ibaret bu üç temel duygu olmak üzere, bütün duygu, düşünce ve davranışlarımızın, O'nun hoşnut olacağı kıvama gelmesine de güzel bir isim ola bilir. Ve böyle bir takvayı elbise yapıp (7/26) üzerimize vasıf olarak geçirirsek, son derece besleyici bir gıda gibi (2/197) aklımıza ve kal bimize yedirirsek, korku başta olmak üzere aşamayacağımız hiç bir olumsuz duygu ve düşünce engeli kalmayacak demektir.

Korku, üzüntü ve öfke cennete ait değil cehenneme ve cehennemliklere özgü üç baskın duygu olduğundan, inanmış kulların bunlardan uzak kalacakları çok ayette belirtilir. İnsan ebedi hayatını bu dünyada oluşturacağına göre, önemli bir savaşta öncelikle üç stratejik tepeyi ele geçirme gibi, bu üç duyguyu yönetme becerisini elde edebilirsek, çok duygumuza rahatlıkla söz geçirebilir güzel dü şüncelere sahip olabiliriz. Bu yüzden çalışmamızı bu temel üç duygu ve düşünce karakteriyle sınırlı tutmak istiyoruz: Korku, üzüntü ve öfke...

Bütün korkulardan kurtulmanın en güzel yolu, sabır konusunda olduğu gibi korkuyu fobiler halinde, sağa sola dağıtmamak, sa dece Allah'a yöneltmek (2/150), korkuyu bir kamçı yaparak, saygıya dönüştürerek, Allah'ın Merhametine yönelmektir. Ayrıca korku konusunu iyi incelemek, o konuya başka bakış açılarından bakabilmek, olumlu yanlarını görebilmektir. Öte yandan da korkulacak konu nun hiç de korkuya değer olmadığını kavramaktır.

Korkuya sebep olan perde arkası duygu ve düşünceleri belirlemek, onları ortadan kaldıracak psikiyatrik yardım almak da her zaman geçerlidir.

Kalbin zümrüt tepelerinde korku üç yönüyle ele alınmaktadır. Birincisi, imanlı olmanın gereği olan korku (3/175), ikincisi ilim bu udlu korku(35/"8) üçüncüsü de marifet mertebesindeki korkudur (3/28).

2-KORKU BUR İMTİHAN VESİLESİDİR
 
D Çevrimdışı

drmavi

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi

KUR'AN TEDAVİSİ VE ÜZÜNTÜ

Kur'an'da sıkça geçen ayette, mahşerde takva sahiplerine korku ve üzüntünün olmadığından bahsedilir (10/62-63). Bu iki duygu insanın mutluluğunun anahtarı gibidir.

Cennetin güzelliği ve sonsuz lezzeti bu iki duygunun yokluğuyla daha iyi anlaşılacak demek ki. Dünyada bile, üzüntü ve korku insanın hayatında esas iki duygudur ki öfke dışında, hayatın tadını alıp götürmede, bu ikisinden başka güçlü duygu yok gibidir..

Öfkede bile bir çeşit sadist zevk vardır ve insan psikolojik olarak öfkeden bir avantaj sağlayabilir. Oysa bu iki duygu, tamamen insan psikolojisini kemiren iki virüs gibidir. Üzülmek, insanî bir ruh olayı olup, fizik yapımızda da etkisini göstermektedir. Ruhumuzun bütün mekanizmaları da bu olaydan etkilenmektedir.

Vicdan, ruhun içe dönük kalp yolculuğunun, irade de ruhun dışa dönük akıl faaliyetinin koordinatörleri gibidir. Ve ikisi arasında geniş bir işbirliği alanı vardır. Bilinçaltı bahçesi, hayal aynası ve insanın varlık kimliği diyebileceğimiz nefis, vicdan ve iradenin en çetin mücadele sahalarıdır. Bu üç stratejik bölgede şeytanın da gözü vardır ve ilk hücumlarını sürekli bu cephelerden yapmaktadır.

O kadar ki bilinçaltı şeytanın sofrası, hayal ekranı onun uydu yayın üssü, nefis de baş konsolosu olabilecek durumdadır. İşte vicdan, irade ve şeytan güçlerinin, duyuları da kullanarak oluşturdukları farklı etkilerin sonucu; kalp, bilinç ve nefsin ortak kullanım malzemesi ve beslenme ürünleri olan, duygu ve düşünceler ortaya çıkar. İradenin son kararıyla da, beden davranışı olarak uygulanır.

İnsanı çözmek oldukça zordur. Çünkü Allah’ın bütün alemlerine ait özellikleri mahiyetinde taşımaktadır. Maddi yapısı itibariyle genel gen haritası yeni belirlenebilmiş olan insanın, ruh haritasını çizmek, duygu ve düşüncelerini kapsamlı bir şekilde okuyup psikolojik kesin çözümler üretmek kolay olmasa gerektir.

Günümüzde, beyin zekasından sonra, duygusal ve ruhsal zekadan bahsedil mektedir. Bu, Peygamberlerin, ortaya konabilecek bütün zeka tanımlamalarını aşan Fetanet sıfatının gölgesi belki de kopyası olarak nitelendirebileceğimiz bir “Evrensel Zeka” ya doğru gidilmekte olduğunun ifadesidir diye düşünmekteyiz.

Biz, günümüzdeki yayınları takip etmekle birlikte, insanın psikolojik yapısını anlamayıp çözüm üretme noktasında Kur’an’ı çıkış noktası yapmaktayız. Bizzat Allah, Kur’an’ı, insan için bir şifa ve Rahmet kaynağı ve yol gösterici kılavuz olarak tanımlamaktadır (17/82;41/44). Bal için de şifa kavra mı kullanılır (Nahl,16/69). Son ayette ise, Kur’an’ın, çok boyutlu, etkili ve en kapsamlı şifa ve tedavi yöntemlerini özetle ortaya koymaktadır:

“Size Rabbinizden bir öğüt, kalplerde olan (hastalık) lar için bir şifa, müminler için çözümler sunan) bir yol gösterici ve (iki dünya mutluluğu veren bir ) Rahmet olarak gelmiştir” (10/57).

Ayet öncelikle “Ey insanlar!” diye başlayarak konunun evrenselliğine dikkat çekiyor. Ayrıca, öğüt, şifa ve rehber kelimeleri de artikelsiz (nekre) olarak zikredilmekle bir belirsizlikten söz ederek; yöntemi, zamanı, mekanı ve muhatapları en kapsamlı hale getiriyor.

İlk olarak, ayet, özellikle psikolojik rahatsızlıklarda ve insanlar arası iletişimlerde, muhat.

abın durumuna en uygun olan anlatım tarzını belirleyerek, duygusal yanını etki altında tutacak hikmetli sözler söylemeyi, "Öğüt" kavramıyla ele almaktadır. İkinci olarak duygu ve düşünce rahatsızlıklarını giderecek etkili bir tedavinin uygulanması gereğine vurgu yapılıyor. “Sadr”, kelimesi, kalp, göğüs, baş, başlangıç, güzel yer gibi anlamlara gelir.

Ayetleri incelediğimizde, Sadr içindeki şüphe ve endişeden, sıkıntıdan, vesvese verilmesinden söz edildiğini görüyoruz (7/ 2;26/13;114/5 ). Şüphe gerçekten, üzerinde durulması gereken psikolojik bir rahatsızlıktır. İnsan gerçekle mutlu olabilir. Herşeye şüphe ile bakan insan güçlü bir duygu ve düşünce girdabına kapılmış demektir. Bu ister, inançla ilgili olsun ister eş aldatmayla, ya da temizlik konusuyla ilgili olsun; Kur’an, kalpteki ve beyinde ki arızaya ve rahatsızlığa dikkat çekmektedir.

Aynı şekilde bir o kadar tehlikeli olabilecek bir duygu ve düşünce virüsü olan sıkıntıya da dikkat çekilmektedir. Bilimsel tedavi ve ilaçların yanında, kalbin Allah ile huzur bulabileceği konusunu hatırlatmak yerinde olacaktır. İlaçlar beyin hücrelerini nasıl etkiliyor iyileştiriyorsa, Kur’an da duygu ve düşüncelere öyle şifa sağlayacaktır.

2-ÜZÜNTÜ DUYGUSUNU YÖNETME PRENSİPLERİ
 
hayalet Çevrimdışı

hayalet

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Görüldüğü gibi öfke kafirlerle cehennemin özdeşleştikleri, ortaklaşa kullandıkları, müminlerin de içlerinde sıcaklığını duydukları,sıcak bir duygu olarak karşımıza çıkmaktadır. İçi dışı ateş kesilen Ebu Lehebin ve ebedi buluşma yerinin ateş olması gibi, inkarcılarla cehennemin ortak paydası da öfke olmaktadır. Ve mahşerde birbirlerini yutmuş olacaklardır. Mümin ise içindeki bu öfke ateşini dünyada söndürmekle yükümlü tutulmuş ve bunu başarması yolunda kalıcı şu mükemmel öneriler yapılmıştır

2-ÖFKE DUYGUSUNU YÖNETME PRENSİPLERİ

kardesim Rabbim senden razi olsun InsAllah devami gelir
 
Üst Ana Sayfa Alt