Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Kur'an ve Sunnette Mecaz Var mı? Varsa Ölçüsü Nedir?

Çay-Şakird Çevrimdışı

Çay-Şakird

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
selamun aleykum, ayet ve hadislerde geçen müteşabih ifadelerde hiç mecaz yok mudur? var ise bunun sınırı nedir. hatırladığım sahih bir hadiste "mümin bir kez sokulduğu delikten tekrar sokulmaz" geçiyordu. e bu hadiste mecaz yok dersek aynı yerden 2. defa sokulan kişi kafirdir gibi bi anlayış ortaya çıkmaz mı, yani mantıken mecaz tamamen yoktur demek bana ters geliyor(Allahu alem). fakat mecazın sınırı nedir?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
muvahhid talebe;266199' Alıntı:
selamun aleykum, ayet ve hadislerde geçen müteşabih ifadelerde hiç mecaz yok mudur? var ise bunun sınırı nedir. hatırladığım sahih bir hadiste "mümin bir kez sokulduğu delikten tekrar sokulmaz" geçiyordu. e bu hadiste mecaz yok dersek aynı yerden 2. defa sokulan kişi kafirdir gibi bi anlayış ortaya çıkmaz mı, yani mantıken mecaz tamamen yoktur demek bana ters geliyor(Allahu alem). fakat mecazın sınırı nedir?

Aleykum selam we rahmetullah ;
Evvela mecâzın tarifiyle başlayalım;
Mecâz : Sözlükte "bir yeri yürümek suretiyle geçmek, yol katetmek" anlamındaki cevz(cevaz) kökünden isim veya masdardır. İstılâhi mânada ise; asıl mânanın kastedilmesine engel olan bir kârine ile ve bir alâkanın varlığı sebebiyle gerçek anlamının haricinde başka bir mânada kullanılan kelime veya terkibe mecaz denir.

Mecâz lafızda olduğu gibi terkibte ve cûmlede de olur. İslâm âlimleri arasında dilde ve Kur'an'da "hakikatin varlığı konusunda bir ihtilâf bulunmamaktadır. Çünkü Kur'ân'ın büyük bir kısmı bu tür kelime ve ifadelerden oluşmaktadır. Hakikat bildiren lafızlar asıl mânaları dışında anlam taşımayan, takdim-tehir ifade etmeyen ve olumsuzluk kabul etmeyen lafızlardır.

(Suyûtî, el-İtkân (Bugâ), II, 753; Ebu’l-beka, el-Kulliyyât, s. 361)

Dilde varlığı reddedilemeyen mecâzın, Kur'an'da mevcut olub olmadığı tartışmalıdır. Kur'an, Arab dilinin kurallarına ve ifade şekillerine uygun olarak geldiğinden mecâz, istiare, kinaye, teşbih, temsil, telmih ve hazif gibi dil olguları ile edebî sanatların Kur'ân'da da yer alması tabîdir. Bu gerekçelerle dilcilerin ve İslâm âlimlerinin çoğunluğu Kur'an'da mecâzın varlığını kabul etmiştir.

Peygamber'in (s.a.v.) bazı mecâzi ifadeleri ve ashabın bunlara göre ortaya koyduğu davranış şekilleri mecazın varlığının bir başka delilidir.

Ramadanda imsak vaktinden söz eden âyetteki (Bakara 187) "beyaz ve siyah ip" kelimelerini hakiki mânalarıyla alıp yastığının altına siyah ve beyaz renkteki ipleri koyarak vakti belirlemeye çalışan ve daha sonra konuyu Rasulullah'a (s.a.v.) arzeden Adî b. Hâtim'in (r.anh) durumu, mecaz konusu için çok açıktır. Nitekim Adî'yi dinleyen Rasul-u Ekram, bunların "gecenin karanlığı ve gündüzün aydınlığı" anlamına geldiğini ifade etmiştir. (Buhârî, Tefsir, 2, Savm, 16)

Yine Nebi (s.a.v.)'in
Rasûlullah'ın hanımlarının sorduğu, "Hangimiz sana daha önce kavuşacağız?" sorusuna "eli en uzun olan" şeklinde cevab vermesi (Buhârî, Zekât, 11), onların da bu cevabla "cömertliğin" kastedildiğini anlaması, Rasulullah'ın günlük hayatında mecâzın yer aldığını göstermektedir.

İbn Teymiyye, muteşabihatı mecazi anlamlarıyla tefsir eden kelamcıları sert bir uslupla tenkit etmesine rağmen, Kur’an-ı Kerim ve hadislerde adı geçen cennet nimetlerinin tamamını “mecazi” kabul eder.

İbn Abbas (r. anhuma) Cennette olan nimetlerin dünyada sadece adlarının olduğunu’ söylemektedir.
Allah Teala cennette şarap, süt, su, ipek, altın, gümüş ve diğer nimetlerin olacağını haber vermektedir. Bunların, dünyadaki karşılıkları ile bir takım benzerlikleri olmakla beraber büyük farklılıkları da vardır.
Nitekim cennette kendilerine nimet verilenler “Bu tıpkı daha önce dünyada iken bize verilen rızık gibidir” dediklerinde “Bu rızık onlara dünyadakine benzer olarak verilmiştir.” (Bakara 25) denilecektir. Cennet nimetleri dünyadakilere benzeseler de onların aynıları değillerdir. Tıpkı belli açılardan bazı unsurlar birbirlerini çağrıştırdıkları gibi bazı nimetlerin isimleri de birbirlerine benzemektedirler.” (İbn Teymiyye, el-İklil fi’l-Muteşabih ve’t-Te’vil, Kahire, 1367, s. 12)


İbn Teymiyye; Sıfatlar ve muteşabihatın, zahiri anlamları çerçevesinde anlaşılmalarında ısrar etmiş , aksi bir anlama usulune(mecazi) dair ne sahabe ne de tabiundan nakledilen bir rivayet olmadığını, akılla bu işi yapmaya kalkışmanın ise onu, nasslar üzerinde bir otorite olarak kabul etmek anlamına geleceğini söylemiştir.
(Muhammed Ebu Zehra, İbn-u Teymiyye, Kahire, 2000, s. 218.)

İbn Teymiyye ; Muteşabihatı, mecazi manada anlamayı aklın nasslar üzerinde hakimiyet kurması olarak algılamakta ; cennet nimetlerini kıymetlendirme babında İbn Abbas’tan yaptığı rivayeti ise aklıyla Ahiret Hayatı’nın belli bir konusuna tahsis etmekten geri durmamıştır.

Sahabe, sıfatlar hususunda sessiz kalmış, muteşabihata mecazi mana verilmeyeceğine dair de bir kanaat belirtmemiştir. Onlar muteşabih ayetlerin anlamlarını Allah Teala’ya havale etmişlerdir.


Selef, “Şari’nin kelamından neyi kastettiğinin kullara gizli olması” anlamına gelen “muteşabihat”ı anlarken iman ve tasdikle yetinmeyi yeterli görmüş, keyfiyeti beyan etmekten uzak durmuştur. Nitekim İmam Malik kendisine “Rahman, Arş’a istiva etmiştir.” (Ta ha 5)ayetindeki “isteva” kelimesinin tefsirini soran kişiye, İstiva malumdur. Keyfiyeti ise bilinmemektedir. Bu konuda soru sormak bidattır. Zannederim ki sen kötü niyetli bir adamsın.dedikten sonra çevresindekilereOnu yanımdan çıkarındiye emretmiştir. (Muhammed Abdulazim ez-Zurkani, Menahilu’l-İrfan, Beyrut, 2001, II, 231)


Kur'an'da mecazların varlığını kabul etmeyenler; Zahirîler'den Dâvûd ez-Zahirî ve oğlu Ebü Bekir İbn Dâvûd ez-Zâhirî, Şâfiî'lerden İbnu'l-Kâs, Mâlikî'lerden İbn Huveyzmindâd ve Mu'tezile'den Ebû Muslim el-İsfahânî gibi ilk dönem âlimleridir.
Bunlara göre mecaz yalanın kardeşidir; nitekim söz söyleyen kimse meramını hakikatlerle dile getirmekten âciz kaldığı zaman mecaza sığınır, bu ise Allah için muhaldir.
(Zerkeşî, el-Burhân, Beyrut 1415/1994, II, 377; Suyûtî, II, 703)


Misal olarak sorduğun "mu'min aynı delikten iki kere sokulmaz" rivayetini inceleyecek olursak, Olayın vûrud sebebi şöyledir:

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Bedir harbinde Ebû İzze namındaki şâiri esir almış ve kendisine minnette bulunarak serbest bırakmış. Müslümanlar aleyhine kimseyi kışkırtmayacağına ve kendisini hicv etmeyeceğine ondan söz al*mıştı.
Fakat Ebû Izze kavminin yanına varınca sözünde durma*mış, kışkırtma ve hicivlerine tekrar başlamıştır. Bilâhare Uhud harbinde yine müslumanların eline esir düşerek minnet dilemiş;
Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de : «Mu'min, bir delikten iki defa ısırılmaz.» buyurmuştur.
(Buhari, Edeb, Bab 83, Hadis no : 158; Muslim, Zuhd, Bab 12, Hadis no: 63 (2998)

Ehl-i sunnet alimleri, buradaki "iki defa ısırılmaz" ifadesini, "akıllı ve kâmil mu'min" olarak açıklamışlardır. Yoksa kafir olur diyen olmamıştır.



İlgili
Konu:



İbn Teymiyye ve Mecaz?

https://www.islam-tr.org/konu/ibn-teymiyye-ve-mecaz.12090/
 
Üst Ana Sayfa Alt