Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Kur'an'ı Anlamanın Önündeki En Yeni Engel: Mealcilik

A Çevrimdışı

abdulwahid-musab

Üye
İslam-TR Üyesi
Peygamberimizi gözardı ederek Kuran'ın Allahın muradına uygun anlaşılamayacağını ortaya koyan önemli bir yazı.

Öncelikle şunu belirtelim ki Kur'an Meali okumak başkadır, Mealcilik olarak nitelediğimiz şey başkadır, insanlar elbette ki ana dilleri (en iyi anladıkları dil) ile yazılı olanları dinleyerek veya okuyarak anlayabilir.

Bu sebeple de bütün peygamberlere Allah'ın mesajı hep o peygamberlerin ve içinden çıkarıldıkları toplumların apaçık anladıkları dilden gönderilmiştir[1]Niçin yabancı bir dilden gönderilmediğini, şu adam ne diyor bir anlayan olsa da bize de anlatsa (41/44) diye ifadelendiren Allah, yeryüzünde gezip dolaşan melekler olsa idi biz elbette onlardan (meleklerden) birini onlara elçi gönderirdik (17/95) derken, diğer yandan meleklerden de onların arasından elçiler gönderdiğini (22/75, 35/1) buyurmaktadır.

Bu konu ile ilgili âyetlerin tümü özetle şunu anlatmaktadır ki Allah, kullarına bir yol göstermek ve onların dünyada işlerini düzene koymalarını, sonuç olarak da ahirette rahat etmelerini istemektedir. Bunun için hangi topluma mesaj gondermişse mutlaka o toplumun anlaşabilmek için konuştuğu dil ile konuşan, yani o topluluğun (toplumun) bir ferdini o topluma elçi olarak seçmiş ve kendisine vahyederek kaçınılmaz olarak içinde yaşadığı toplumdan başlayarak vahyi insanlara açıklaması, okuması emredilmiştir.

Bu açıklamanın ise o toplumun dilinden olması kadar gerekli ve kaçınılmaz bir şey olamaz. İşte bu sebepledir ki Kur'an, Hz. Muhammed'e kendi toplumunun konuştuğu, anlaştığı dil ile ki o dil Arapça'dır - gönderilmiştir. Yoksa Arapça'nın bir imtiyazı, bir üstünlüğü, bir farklılığı olmasından dolayı, cennette konuşulacak dil olması(!)ndan dolayı delil. Bu gibi sözler uydurmadır.

Bu arada şunu da belirtmekte zaruret görüyoruz ki Kur'an tercüme edilemez, meallendirilemez değildir. Asırlar boyunca tercüme edilmiş ve meallendirilmiştir.

Kimilerinin sandığı gibi tercümedeki güçlük, meallendirmedeki zorluk Arapça ile Türkçe arasındaki bir özel durumdan doğmamaktadır. Unutulmamalıdır ki hiçbir dilde yazılmış bir eser bir başka dile, orjinal dilindeki gibi ne tercüme edilebilir, ne meallendirilebilir.

Zira her dilin tarihî süreç içinde o dili konuşan toplumun coğrafyasından, iklimine, arazi yapısından yediklerine, yaşam biçiminden ekonomik durumuna, yerleşik veya göçebe oluşundan dünya görüşlerine kadar sayılması uzun sürecek birçok unsurun etkisi ile oluşmuş kelimeleri kavramları, kelime ve kavramların anlam farklılıkları vardır.

Zira içinde yaşanılan şartlar kelimeler aynı da olsa bu kelimelerin kafalardaki izdüşümü farklı bulunmaktadır. Örneğin soğuk denildiği zaman Mekke'de yaşayanların anlayacağı soğuk - Allah bilir - sıfır üzeri 15-20 derece olmalıdır. Aynı kelime bir Erzurum için veya kutuplar için çok farklı derecede bir soğukluğu anlatacaktır. Kutuplardaki soğuğu Arab'ın aklının alması bile çok güç iken, Mekke'deki sıcağı da Grönland'da yaşayan birilerinin anlaması her halde güç olmalıdır. Bu örneğimizi hemen her konuda çoğaltabilmek mümkündür ve ne demek istediğimizi anlatmaya örneğimizi yeterli görüyoruz.

İşte bu sebepledir ki hiçbir dilden bir diğer dile tam karşılıklı tercüme yapabilmek mümkün değildir. Buna dillerin, o dili konuşan halkın diğer halklardan farklı şartları olmasının zarureti sebep olmaktadır. Bundan ötürüdür ki ne Türkçe bir eseri tam anlamıyla Arapça'ya tercüme edebilmek, ne çingeneceyi bir başka dile tam anlamıyla çevirebilmek mümkün değildir.

Kimilerinin sandığı gibi Kur'an hiçbir dile tercüme edilemez değildir.Tercüme edilir ve edilmiştir de. Halen de edilmektedir. Lâkin bilinmesi gereken şey odur ki Kur'an, Allah'ın sözleridir. Fakat asla 'Rabça' bir kitap değildir. Allah'ın, kullarının düzeyinde, onların anlayabilmesi için anlaşılması da kolaylaştırılmış bir kitap olarak gönderilmiştir. Zira açıktır, açıklayıcıdır.

Peygamber şari değildir. Şârî olan yalnızca Allah'tır. Fakat unutulmaması gereken bir husus vardır ki o da peygamberin bir uyarlayıcı, bir uygulayıcı olduğu hususudur, İnsanlar Allah'ın dinini gerek teorik olarak (âyetlerin aynen elçinin ağzından çıktığı gibi) gerekse pratik olarak (yaşama geçirilmesi olarak) O'nun elçilerinden öğrenmekteyiz.

Onlar güvenilir insanlardır. Onlar da yanılırlar fakat diğer insanlardan farkları - ki bu farklılık çok önemli bir farklılıktır ve elçilerin dışında hiçbir insanda bu fark bulunmamaktadır - yanılgılarının, yanlışlarının kendilerine hayatta iken ve genel olarak yanlışı yapmasını takiben düzeltilmesi farkıdır. Ki bu fark, onların Kur'an teoriğinin, pratize edilmesinde hüccet teşkil etmesinin dayanağıdır. Dindeki bir hususu Allah'ın elçisi dururken, elbette ki bir başkası açıklayacak değildir. Olsa olsa soru şeklinde sorabilir ve Allah'ın elçisinin konu ile ilgili olarak söyleyeceklerini dinlemek ve onlara uymak zorundadır.

Elçiler de içinde bulundukları toplumun birer ferdidirler. Bu sebeple o toplumun bazı özelliklerini taşırlar. Şayet bu özellikler kendilerine gelen vahyin özüne aykırı ise Allah elçilerindeki bu uymazlığı giderir ve onları düzeltir. Bununla ilgili âyetlerin bulunduğunu, bir diğer tabirle ALLAH'IN ELÇİSİNİ DÜZELTTİĞİNİ biliyoruz[2].

Hiçbir elçi taşımaktan ötürü şeref duyduğu görevini kötüye kullanmak istemez ve kullanmaz. Şayet bunun tersine hareket olursa, "O kendisinden bir söz uydurup ta sonra onu bize isnâd etse (bunu bana Allah söylüyor, vahyediyor dese) Onu (bunu yapan elçimizi) şah damarından yakalar ve sağ elini (bütün güç ve kuvvetini) ondan alırdık, içinizden kimse de onu elimizden alamazdı (kurtaramazdı)" (69/44-47) Allah'ın böyle bir halde ne yapacağını yine kendisi anlatmaktadır.

Şu açıkça bilinmelidir kî peygamberin uygulamaları -yeter ki Onun uygulamaları olduğundan emîn olalım - bütün müslümanları bağlar. Örneğin namazın hemen bütün erkânı Kur'an'da bulunduğu halde rekat sayısı ile ilgili bilgilerimiz peygamberimizden gelen hem lafzî, hem amelî rivayetteki tevatürdür. Aksine de hiçbir rivayete rastlanmamıştır. Rastlansa idi bir avuç da olsa bir kısım müslüman çıkar ve o rivayete göre namaz rekatlarını belirlerdi. Böyle bir rivayete asla rastlanmamıştır. Bu sebeple namaz rekatlarının sayıları da müslümanım diyenleri bağlamaktadır. Bir hususta Allah'ın elçisinin yaptığına itibar etmeyip, hevasına (kendi anlayışına) uymanın İslamda yeri bulunmadığı bilinmelidir.

Bila istisna herkesin tevâtüren bildiği ve yapageldiği gibi Arapça'daki 'salat’ peygamber tarafından bilindiği gibi kılınmış (ikame) edilmiştir. Zaten namazın erkânı olan tüm hususlar (rekat sayıları dışında) Kur'an'da zikredilmektedir. Abdest, Istikbâl-i Kıble, Kıyam, Rüku, Secde, Kur’an'dan kolayına gelenin okunması (kıraatı)dır.

Biz düşüncemizin sağlamasında peygamberin yaptığı fakat yanıldığı, yanlış yaptığı hususlarda Allah'ın durmayıp dininin yanlış anlaşılması ve uygulanmasına engel olmak için bu yanlışı, yanılgıyı düzeltme sünnetine dayanmaktayız. Ve bu sebeple kimilerinin söylediği gibi yolda giderken ayakta dua etmenin namaz demek olmadığından eminiz. Örtülerini omuzlarının üzerine indirsinler âyetinde baş örtüsü kelimesinin geçmemesi sebebiyle kadınların başlarının (saçlarının ve boyunlarının) açık olabileceğini ileri sürenlere omuzların üzerine indirsinler ifadesinde indirmenin yukarıdan aşağıya yapılması gereken bir iş olduğunu hatırlatıyor ve omuzun üzerindeki üst yerin de baş olduğunu hatırlatmak istiyoruz.

Başka bir alternatif düşüncenin bulunamıyacağı kanısındayız. Bu sebeple mealcilerin hiç değilse bir kısmının cevahir bulmuş gibi sarıldıkları baş örtüsünün Kur'an'da geçmediği ve açık olunabileceği düşüncesinin kof bir düşünce olduğu kanısındayız ve bir fahşa olarak görüyoruz bu düşünceyi...

Yine kimi mealcilerin Kur'an'a itibar edeceğiz diye 'şarabın haram edildiği’ diğer içkilerin içilebileceği kanısında olmalarını da en azından anlayış kısırlığı ve kendini kilitlemek olarak görüyor ve değerlendiriyoruz. Böylesi şaşkınlıkları da şu âyetle açıklıyoruz: "... (Ey Muham-med), Rabb'inden sana indirilen, onlardan çoğunun azgınlık ve inkârını artıracaktır..." (5/68)

Dikkat edildiğinde görülen şey şudur. Meal okuyanlar değil, mealcilik yapanlar, yani itibar edilecek şeyin yalnızca meal olduğunu söyleyerek Kur'an'a da aykırı bir tutum sahibi olanlar Allah'ın o Kitapta peygamberi için "Onda sizler için güzel bir örnek vardır" (33/21, 60/4-6) âyetini görmüyorlar mı? Kitap, yani Allah, elçisine hukukî bir deyimle atıfta bulunmaktadır. Bu atfa itibar etmemek, atıf yapana itibar etmemektir ve hukuk mantığına, hukukun esaslarına aykırıdır.

Tevhide sarılacağız derkon, tevhidi zedeleyenler şirke girmekten korktuklarını söyleyerek bu ve benzer esaslı yanlışlara düşenleri uyarmak ve Allah'ın kitabını tepkisel olarak değil, peşin hükümsüz algılamalarını ve ona göre düşünüp, amel etmelerini tavsiye ediyoruz.

Tepkiselliğin asırlardan beri altında hadis yazan ne buldularsa hepsinin karşısında şapka çıkaran, selam duranların düştüğü esaslı yanlışın karşıtı olarak ortaya çıktığını görüyor ve aynı cinsten esaslı bir yanlışın yapıldığına inanıyoruz. Bu yanlışı yapanlara da Mealci diyoruz. Nasıl peygamberin sözü değil; peygamberin söylediği söylenen sözlerin tümünü din sananlar esaslı yanılgıda olmuşlarsa aynen onların yaptığı yanlışı tersinden yaparak esaslı yanlışlığa düşenler de mealcilerdir ve peygamberi dışlamaktadıriar. Evet kesinlikle kanaatımız odur ki peygamber bir postacı değildir.

Peygamber güncel bir deyimle "YAP-İŞLET-DEVRETÇİ"dir. Yap, işlet, devretçi olanın görülmezlikten gelinmesi mümkün olmadığı gibi, ihmal edilmesi de mümkün oğildir. Hem aklen mümkün değildir, hem naklen. ‘Onda sizin için güzel örnek vardır’( ). Bunu mümkün görenlerin kendilerini gözden geçirmelerinde, akıllarının yerinde bulunup bulunmadığını kontrol ettirmelerinde umulaz yararlar görmekteyiz. "Kim uğraşacak o kadar hadisle" gibi bir mantığı kendilerinde gördüğümüz kimi mealcilerin kolaycılığını, asırlardan beri altında her hadis yazan sözün peygamber tarafından söylenilmiş gibi algılayıcıların kolaycılığından hiçbir farkını görmüyor ve bu taifenin de aşırı gidenlerden olduğunu açıkça belirtmekte zaruret görüyoruz. Din kolaydır ve Allah dinini kolaylaştırmıştır fakat asla ucuzlatmamıştır.

Biz bugüne değin ne kadar mealci ile tanışmış, görüşmüş ve konuşmuş isek inanınız hepsini kolaycı olarak görmüşüzdür. Hiçbir orjinaliteleri olmadığını fakat kendilerini çok şey sandıklarını görmüşüzdür.

Kur'an meali okuyunuz ama asla mealci olmayınız. Mealcilerin siyâsî açıdan kısırlığı ortak paydalarındandır. Mealcilerin kolaycılığı ve burunlarının ucunu bile görmekten acizliği, kendilerine imrenilmesini engellemektedir.

Bizim, yılların birikimi sonucu kanaatimiz odur ki Mealcilik, Kur'an'ı anlamanın ve hayata geçirmenin önündoki en yeni engeldir. Uzak durulmasını dileriz.

ERCÜMENT ÖZKAN
MEALCİ BİLDİĞİMİZ ADAM BUNLARI DİYOR :)
 
H Çevrimdışı

hanife_musluman

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
ALINTI

Kimilerinin sandığı gibi tercümedeki güçlük, meallendirmedeki zorluk Arapça ile Türkçe arasındaki bir özel durumdan doğmamaktadır. Unutulmamalıdır ki hiçbir dilde yazılmış bir eser bir başka dile, orjinal dilindeki gibi ne tercüme edilebilir, ne meallendirilebilir.
...

BU HADİS SİYER VE DİĞER İLİMLER İÇİNDE GEÇERLİDİR.. TÜRKÇE 1 TANE BİLE HADİS YOKTUR DEĞİL Mİ..
 
A Çevrimdışı

abdulwahid-musab

Üye
İslam-TR Üyesi
YAP-İŞLET-DEVRET ten ne anladınız ?
Devredilen nasıl ve kimler aracılığıyla geldi?
Peygamberin ashabı yoksa rasul ölünce kafalarından ilavemi yaptılar ?
Yazıyı allah rızası için hakkıyla oku ve uyarılara karşı sizin tarınız nedir ?
Abdesti bozan şeyler nelerdir ?
Namazı nasıl kılıyorsunuz ?
 
yusuf Çevrimdışı

yusuf

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
selamun aleykum

bilgisi yokki cevap versin .. fikra yazsa bu kadar komik olmaz .. arkadas ayni soruyu soruyor ve diyorki .. kurani kim topladi? diyor ve soyle devam ediyor, ehlisunnet insanlar topladi ( yani sahabe selam uzerlerine olsun) sonra bu sahis diyorki .. kurani topladiginizmi iddia ediyorsunuz simdide .. saniyorki ehli sunnet lafini biz cikardik, sanki kurani kerimi toplayan sahabede sunnete uymayan insanlardi .. rabbim bu insani islah etsin ..

bu sayfadaki postlari alin .. bir cocuga okutun

YAP-İŞLET-DEVRET ten ne anladınız ?
Devredilen nasıl ve kimler aracılığıyla geldi?
Peygamberin ashabı yoksa rasul ölünce kafalarından ilavemi yaptılar ?
Yazıyı allah rızası için hakkıyla oku ve uyarılara karşı sizin tarınız nedir ?
Abdesti bozan şeyler nelerdir ?
Namazı nasıl kılıyorsunuz ?

bu sorulari gosterin, birde su cevabi
CEVABIMI VERMİŞTİM.

cocuk bile guler .. gercekten nerede verdiniz ben goremedimde .. soruyu anladinizmi? siz

soru bu

Devredilen nasıl ve kimler aracılığıyla geldi?
Peygamberin ashabı yoksa rasul ölünce kafalarından ilavemi yaptılar ?..
bir soruda ben ekleyeyim bu sahabe kimin sunnetine uydular ? yoksa kafalarina gore mi takildilar .. sizce sahabe guvenilirmi ?
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Bismillah -Elhamdulillah

MEALCİLİK FİTNESİ (HADİS İNKARCILIĞI)

KONU HAKKINDA AYETLER:

Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. (33/36)

(Nuh) Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin." (26/108)
(Nuh) Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin. (26/110)
(Hud) Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin." (26/126)
(Hud) Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin." (26/131)
(Salih) Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin." (26/144)
(Salih) Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ve ölçüsüzce davrananların emrine itaat etmeyin." (26/150-151)
(Lut) Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin." (26/163)
(Şuayb) "Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin." (26/179)

Andolsun sizin için Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü'nde güzel bir örnek vardır. (33/21)

Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. (33/36)



Onlar derler ki: "Allah'a ve elçisine iman ettik ve itaat ettik" sonra bunun ardından onlardan bir grup sırt çevirir. Bunlar iman etmiş değildirler. (24/47)

Kim Resûl'e itaat ederse, gerçekte Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik. (4/80)

''Kur’anı insanlara açıklayasın diye sana indirdik.'' [Nahl 44]

(Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir. (3/31)

Allah'a ve elçisine itaat edin, ki merhamet olunasınız. (3/132)

Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (4/13)

Kim Allah'a ve Resûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır! (4/69)

Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. (8/46)

İTAAT Yüzlerinin ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki: "Eyvahlar bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve Resûl'e itaat etseydik." (33/66)
Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yolda saptırdılar, derler. (33/67)

Ki O ( Allah), amellerinizi ıslah etsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve elçisine itaat ederse, artık o en büyük kurtuluşla kurtulmuştur. (33/71)

Yalnız İblis secde etmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu. (38/74)

İşte onun için sen (tevhide) dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah'ın indirdiği Kitab'a inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de sizedir. Aramızda tartışılabilecek bir konu yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar, dönüş de O'nadır. (Âyette Hz. Peygamber in insanları davet edeceği prensipler açıklanırken, uyacağı esaslar da beyan edilmiştir. Buna göre davete devam edilecek, inanma yanların teklifve ısrarları dinlenmeyecektir.) (42/15)

Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar. (42/38)
Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, Resûl'e itaat edin ve kendi amellerinizi geçersiz kılmayın. (47/33)

Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah'a biat etmişlerdir. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini bozarsa artık o ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahdine vefa gösterirse, artık O da, ona büyük bir ecir verecektir. (48/10)

Köre vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur. (Bunlar savaşa katılmak zorunda değildirler.) Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de geri kalırsa, onu acı bir azaba uğratır. (48/17)

Bedeviler, dedi ki: "İman ettik." De ki: "Siz iman etmediniz; ancak "İslam (Müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir." (49/14)

Gerçekten Allah'a ve Resûlü'ne karşı (onların koydukları sınırları tanımayıp kendileri sınır koymaya kalkışmakla) başkaldıranlar kendilerinden öncekilerin alçaltılması gibi alçaltılmışlardır. Oysa biz apaçık ayetler indirdik. Kafirler için küçültücü bir azap vardır. (58/5)

Gizli toplantıların fısıldaşmalarından' (kulis) men' edilip sonra men' edildikleri şeye dönenleri; günah düşmanlık ve Peygamber'e isyanı (aralarında) fısıldaşanları görmüyor musun? Onlar, sana geldikleri zaman seni Allah'ın selamladığı biçimde selamlıyorlar. Ve kendi kendilerine: "Söylediklerimiz dolayısıyla Allah, bize azab etse ya." derler. Onlara cehennem yeter; oraya gireceklerdir. Artık o ne kötü bir gidiş yeridir. (58/8)

Gizli konuşmanızdan önce sadaka vermekten ürktünüz mü? Çünkü yapmadınız, Allah sizin tevbelerinizi kabul etti. Şu halde namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah'a ve O'nun Resûlü'ne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (58/13)

Bu onların Allah'a ve O'nun Resûlü'ne ‘başkaldırıp ayrılık çıkarmaları' dolayısıyladır. Kim, Allah'a başkaldırıp-ayrılık çıkarırsa muhakkak Allah cezası (ikâbı) pek şiddetli olandır. (59/4)

Allah'ın, (fethedilen) ülkeler halkından Peygamberine verdiği ganimetler, Allah, Peygamber, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Böylece o mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaz. Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir. (59/7)

O, ümmîler içinde kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, onları arındırıp-temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderendir. Oysa onlar bundan önce gerçekten açıkça bir sapıklık içinde idiler. (62/2)

Allah'a itaat edin ve Resûle de itaat edin. Şayet yüz çevirecek olursanız, artık elçimiz üzerine düşen (yalnızca) apaçık bir tebliğ (gerçeği en yalın biçimde size iletme)dir. (64/12)

Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah'tan korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize hayır (en büyük yarar) olmak üzere infakta bulunun. Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (64/16)

İman edip salih amellerde bulunanları karanlıklardan nura çıkarması için Allah'ın apaçık ayetlerini size okuyan bir elçi de (gönderdik). Kim iman edip salih bir amelde bulunursa (Allah) onu içinde süresiz kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Allah, gerçekten ona ne güzel bir rızık vermiştir. (65/11)

Artık Rabbinin hükmüne (boyun eğip) sabret; onlardan hiçbir günahkâra, yahut hiçbir nanköre boyun eğme. (76/24)

Hayır! Ona uyma! Allah'a secde et ve (yalnızca O'na) yaklaş! (96/19)




KONU HAKKINDA HADİSLER VE ALİMLERİN GÖRÜŞLERİ

“Ashabım hakkında uygunsuz söz söylemeyin. Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, sizden birinin Uhud dağı kadar altını olsa ve o bunun tamamını Allah yolunda infak etse, onların bir-iki avuçluk infakın(ın sevabın)a, hatta yarısın(ın sevabın)a bile ulaşamaz.” ( Sahih-i Müslim, Fedailü’s-Sahabe)

Hadis olmaksızın yalnızca Kur’an’la yetinmek düşüncesinin bir Müslüman’dan çıkması caiz değildir.Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem bu noktaya dikkat çekerek şöyle buyurmuştur:


يوشك أن يقعد الرجل منكم عَلَى أَرِيكَتِهِ يحدث بحديثي فَيَقُولُ بَيْنَنَي وَبَيْنَكُمْ كِتَابُ اللَّهِ فَمَا وَجَدْنَا فِيهِ حَلالاً اسْتَحْلَلْنَاهُ وَمَا وَجَدْنَا فِيهِ حَرَامًا حَرَّمْنَاهُ وَإِنَّ مَا حَرَّمَ رَسُولُ اللَّهِ كَمَا حَرَّمَ اللَّهُ “


Sizden bir adam çıkarak, koltuğuna yaslanır bir halde benden bir hadis okuyacak ve ardından da “sizin ile benim aramızda Allah’ın kitabı var. Onda helal bulduğumuzu helal kabul ederiz. Haram bulduğumuzu da haram kabul ederiz” diyecektir. Hâlbuki Allah’ın Resulünün bir şeyi haram kılması Allah’ın haram kılması gibidir.”[1]

Cabir’den merfu olarak gelen rivayette ise şu ifade yer almaktadır:

من بلغه عني حديث فكذب به فقد كذب ثلاثة : الله , ورسوله والذي حدث به

“Kim benden bir hadis duyarsa ve yalanlarsa, üç şeyi yalanlamış sayılır: Allah’ı, Resulünü ve kendisine hadis aktaranı.”[2]

Kaynak:

[1] Hakim ve Beyhaki
[2] Mecmu’ul Zevaid

Beyhakî Sünen'inde Misâfir namazı bölümünde, hazreti Ömerden (radıyallahü anh) bildirir: Hazret-i Ömere yolculukta namazın kasr edilmesi, ya'nî dört rek'atlı farzları iki rek'ât olarak kılmaktan soruldu ve: «Biz, azîz kitabda korku namazını buluyoruz, fakat seferî namazı bulamıyoruz» denildi. Sorana: «Ey kardeşimin oğlu [yeğenim], Allahü teâlâ bize Muhammed aleyhisselâmı gönderdi. Biz bir şey bilmeyiz. Ancak biz, Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) yaptığını gördüğümüz şeyi yaparız. O, seferde, 4 rekatlı farzları iki kılardı.

(Beyhaki ,Sünen-Misafir Namazı Bölümü)

İmam-ı Süyuti diyor ki:

"Şunu bilesiniz ki, usül ilminde maruf olan şartları taşıyan -kavlî olsun fiilî olsun- hadisler hüccetdir. Resulullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadislerini inkar eden kimse küfre girer ve İslam dairesinden çıkar, yahudilerle, hıristiyanlarla veya Allahü teâlânın murad ettiği diğer kâfir fırkalarla beraber haşrolunur." (Miftahu'l-cenne, s.18)

İMAM EBU HANİFE (Rahimehullah) ın Görüşleri;

İmam Ebû Hanîfe şöyle der: “Kabir azabını bilmem” diyen kimse helaka uğrayan Cehmiyye’dendir. Çünkü o kimse, kabir azabının ifade edildiği “Biz onları iki defa azaplandıracağız” (9/et-Tevbe, 101) ayetini ve kabirdeki azabı anlatan “Şüphesiz zulmedenlere bundan başka da bir azap var” (52/et-Tûr, 47) ayetlerini inkâr etmiştir. Eğer bu kimse, “Ben ayete inanıyorum; ancak tefsir ve teviline inanmıyorum” derse kâfir olur. Çünkü Kur’an’da, tevili tenzilinin aynı olan (ne ifade ettiği konusunda ayrıca yoruma gerek bırakmayacak ölçüde açık olan) ayetler vardır. Eğer bunu inkâr ederse kâfir olur.” (1)

Yine İmam Ebû Hanîfe şöyle der: Mestler üzerine meshin, mukim için bir gün bir gece, yolcu içihn üç gün üç gece olacak şekilde hak olduğunu ikrar ederiz. Çünkü hadiste böyle varit olmuştur. Bu konudaki rivayektler mütevatir seviyesine yakın olduğu için inkâr edenin küfründen korkulur.” (2)

İmam Ebû Hanîfe (rh.a), itikadî meseleler hakkında yeterli bilgisi olmayan kimselerin takınması gereken tavır hakkında şöyle der: Tevhit (itikad) ilminin ince meselelerinden herhangi bir hususu anlamakta müşkilat çeken kimsenin, meseleyi sorup öğreneceği bir alim bulana kadar o konuda Allah Teala katındaki doğru neyse o şekilde inanması gerekir. Bu durumdaki bir kimsenin, meselenin doğrusunu öğrenmeyi ertelemesi caiz değildir. Bu durumdaki kimsenin, tevakkuf etmesi, meselenin aslını öğrenmekten geri durması mazur görülemez. Eğer bu durumdaki kimse, meselenin aslını öğrenmekten geri durursa (ve hayatını öylece şüphe içinde geçirmeye devam ederse) dinden çıkar.” (3)

Kaynaklar;

1) el-Fıkhu’l-Ebsat, (İmam-ı Azam’ın Beş Eseri içinde), 48.
2) el-Vasıyye, (İmam-ı Azam’ın Beş Eseri içinde), 74.
3) el-Fıkhu’l-Ekber, (Ali el-Karî şerhiyle birlikte), 319-20.

Mealcilerin Allah’a şirk koşmayı tariflerine bakalım

-Allah’ın ulûhiyet, rububiyet, sıfatında veya onun ibadette eşi olmadığına inanmaktır. Genelde mealcilerin Allah’a şirki tarifleri böyledir.

-Ancak onlardan hoca Ahmedindiyn ve Abdullah Cekralevi bu tarife şu kelimeleride eklemektedir;

-Onlara Göre ''Ehl'i Sünnet Şirk içindedir''

-Sünnete göre amel etmek ve sünnete göre muhakemeleşmekte şirktir. Onlara göre; Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in verdiği hükümlere göre hareket etmek onlarla amel etmek şirktir.



Bu kimseler; Nisa: 65, Ahzab: 36, Nur: 51 vb. ayetlere rağmen böyle söylemektedirler.


65. Hayır; Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdi*ğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam manâsıyla kabullennıedikçe iman etmiş olmazlar.(Nisa.65)

36. Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. (Ahzab 36.Ayet.)

51. Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Resulüne da'vet edildiklerinde, "İşittik ve itaat ettik " demek, sadece mü'minlerin söyleyeceği sözdür. İşte asıl bunlar kurutuluşa erenlerdir.(Nur Süresi 51.)


Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Hatemunnebi Oluşu; Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Hatemunnebi oluşu Mealcilerden Makbul Ahmed Makbul Ahmed ise; “Rasuller insanlığı hidayete erdirmek, cehalet karanlığından kurtarmak ve zulmü bertaraf etmekiçin gelmişlerdir.” Cehalet ve Zulüm yeryüzünde olduğu sürece Nebiliğin olması gerektiğini ileri sürmektedir.


İsa (Aleyhisselam)’a karşı koymaları

1) Doğumu ile alakalı görüşleri:

Kur’an İsa (Aleyhisselam)’ın Allah’ın kudretine dalalet eden bir ayet olarak babasız bir tek anneden dünyaya geldiğini; yeryüzünde Allah’ın dilediği kadar nebi olarak kaldığını; sonra Allah’ın onu kendi katına yükselttiğini; öldürülünenin ve çarmaha gerilenin isa’ya benzer biri olup, isa (Aleyhisselam) olmadığını, açık olarak bildirilmektedir.

Sünnette; İsa (Aleyhisselam)’ın Kıyamet saatine yakın adil bir hakem olarak yeryüzüne ineceğini, Deccal’i öldüreceğini vb. şeyleri söylemektedir. Hal böyle iken mealcilerden büyük bir çoğunluk isa (Aleyhisselam)’ın aksine bir anne babadan olduğunu iddia etmekte Allah’ın Meryem: 20, 21, 22, 23, 27, 28 ve Ali İmran: 59. ayetlerine gözlerini kapatmaktadırlar.

Meryem (Aleyhisselam)’da şöyle demişti:

“Bana hiçbir beşer dokunmamış ve ben hiçbir zaman kötü olmamış iken, nereden benim çocuğum olacak?” Melek’de demişti ki: Rabbın böyle buyurdu. İnsanlara onu bir delil ve bizden bir rahmet kılmak için, bu bize kolaydır.” Nitekim Meryem çocuğa gebe kalmış ve onunla birlikte uzak bir yere çekilmişti. Doğum sancısı onu bir hurma ağacına sığındırmış; “keşke ben bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim” demişti.

Meryem Suresi: 20, 21, 22, 23

“Meryem çocuğu taşıyarak kavmine getirmiş, onlarda şöyle demişlerdi: “Ey Meryem çok kötü bir iş yaptın,” Ey Harun’un kızkardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi; annende yoldan çıkmış değildi?”

Meryem: 27, 28

“İsa’nın durumu, Allah katında, Âdem’in durumu gibidir. Âdem’i de topraktan yaratmış, sonra ona “ol” demiştik; oda hemen oluvermişti.

Ali İmran: 59

Kıyamet Günü Şefaat Edilmesi:

Mealcilerin hepsi şefaati reddetmektedirler. Bu hususta dünkü mutezile ile bu günkü mutezile arasında hiçbir fark yoktur.

-Onların şefaati inkâr ederken delil olarak aldıkları ayetler:

“Hiçkimsenin hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden şefaatin kabul edilmeyeceği. Hiç kimseden fidye alınmayacağı ve kendilerine yardım bile edilmeyeceği bir günden sakının.”

Bakara Suresi: 48

“Ey iman edenler! İçinde ne bir alış verişin, ne bir dostluğun ve nede bir şefaatin olduğu gün gelmeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden sarfedin. Kâfirler, işte asıl zalim olanlar onlardır.”

Bakara Suresi: 254

Ehl'i Sünnet'in Şefaat ile İlgili aldığı Sahih Hadisler;

(Müslim, Cenâiz 102-103, Hadis no: 974, 2/669).

“Her peygamberin kabul edilen bir duası vardır. Diğer peygamberler o duayı yapmakta acele ettiler. Ben ise bu duamı Kıyamet gününde ümmetime şefaat için sakladım. Ona, ümmetimden şirk koşmayanlar kavuşacaklardır.” (Buhârî, Deavât 1, 8/82; Müslim, İman 334-342, Hadis no: 198-199, 1/188; İbn Mâce, Sünnet 37, Hadis no: 4307, 2/1440; Tirmizî, Deaavât 141; Kütüb-i Sitte, 14/403).

“...O’nun izni olmadan, O’nun katında şefaat edecek kimdir?...” (2/Bakara, 255)

Üstte Bakara 255.Ayette ise O'nun izni olmaksızın deniliyor,Rasulullah -Sallahu aleyhi ve Selem-ise Şefaat etme izni kendisine verildiğini Sahih olarak bize ulaşmaktadır.

(Buhârî, Tefsir Sûre 18; Müslim, İman 84). Cennette derecelerin arttırılması için ilk şefaat edecek peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)'dir. Bundan dolayı Hz. Peygamber bir hadisinde,"Cennette insanların ilk önce şefaatte bulunanı benim." (Müslim, İman 85) buyurmuştur.

MEALCİLER ;Namazda kıbleye yönelmenin gerekli olmadığını söylüyorlar. Bakara suresindeki ayetlere rağmen.

“Senin yüzünü çok defa gökyüzüne çevirip durduğunu elbette görüyoruz. İşte şimdi hoşnud olacağın bir kıbleye seni döndürüyoruz. Yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Nerede bulunursanız, sizde yüzlerinizi onun tarafına çevirin…”

Bakara: 144

“Kendilerine kitap verilenlere her delili getirsen, senin kıblene yine uymazlar, sende onların kıblesine uyacak değilsin. Onlarda birbirlerinin kıblelerine uymuyorlar…”

Bakara:145
------------------------------------------------------------------
SONUÇ:

1-Ehl'i Sünnet'i TEKFİR eden kendisi KAFİR olur.
2-Kıble Ayetleri varken her istediği tarafa Namaz kılan Ayetleri İnkar etmiş olur KAFİR olur.Ki bir Ayetin açık Hükmünü İptal etmek Küfürdür.
3-Mütavatir Hadisleri RED eden kafir olur İCMA ile sabittir.

Sadece MEHDİ nin Zuhurunu inkar eden Kafir olur Haber ''MÜTEVATİR'' olarak gelmiştir.

DELİLLERİ;

Ehl-i Sünnet Kaynaklarında, İmam Mehdi (a.s) ile İlgili Hadisleri Nakleden Sahabenin İsimleri

1- İmam Emir-ul Mü’minin Ali b. Ebu Talib, bkz. “Sünen-i Ebi Davud”, c. 4, s. 51.
2- Ebu Umame Bahli, bkz. “el-Beyan”, Genci, s. 95.
3- Ebu Eyyub Ensari, bkz. “el- Mucem-us Sağir”, Tabarani, c. 1, s. 137.
4- Ebu Said Hudri, bkz. “Sünen-i Ebu Davud”, c. 4, s. 107, Hadis: 4385.
5- Ebu Selma Rai (Hz. Resulullah (s.a.a)’ın develerinin çobanı), bkz. “Maktel-ul Hüseyn”, Harezmi, s. 95.
6- Ebu’t- Tufeyl Amir b. Vasile, bkz. “Müsned-i Ahmed b. Hanbel”, c. 1, s. 99.
7- Ebu Leyla, bkz. “Menakıb” Harezmi, c. 5, s. 23-24.
8- Ebu Vail, bkz. “Ikd-ud Durer”, Cemaluddin Yusuf Dimeşki, s. 23-38.
9- Ebu Hureyre, bkz. “Sahih-i Buhari”, c. 2, s. 178.
10- Enes b. Malik, bkz. “Sünen-i İbn-i Mace”, c. 2, s. 519.
11- Temim Dari, bkz. “Arais-u Salebi”, s. 186.
12- Sevban (Hz. Resulullah’ın azat ettiği kölesi), bkz. “Sünen-i İbn-i Mace”, c. 2, s. 519.
13- Cabir b. Semure, bkz. “el-Burhan”, Muttaki Hindi, Tenbihat bölümünde ilk tenbih.
14- Cabir b. Abdullah Ensari, bkz. “Müsned Ahmed b. Hanbel”, c. 3, s. 384.
15- Cabir b. Abdullah Sadefi, bkz. “İstiab”, Kurtubi, c. 2, s. 111 ve “Mu’cem-i Kebir”, Taberani, c. 22, s. 937.
16- İmam Hasan b. Ali, bkz. “Yenabi-ul Mevedde”, Kunduzi, s. 589.
17- İmam Hüseyn b. Ali, bkz. “el-Burhan”, Muttaki Hindi, Bab: 2 Hadis: 17 ve 18.
18- Selman-i Farisi, bkz. “Maktel-ul Hüseyn” Harezmi, c. 1, s. 146.
19- Talha b. Ubeydullah, bkz. “el-Burhan”, Muttaki Hindi ve “el-Mehdiyy-ul Muntazar”, İbn-i Sıddık, s. 12.
20- Abbas b. Abdulmuttalib, bkz. “el-Mehdiyy-ul Muntazar”, İbn-i Sıddık, s. 12.
21- Abdurrahman b. Avf, bkz. “el-Beyan”, Genci (Şafii), s. 96.
22- Abdullah b. Hars bkz. (Haris) b. Cüz Zübeydi, “Sünen-i İbn-i Mace”, c. 2, s. 519 ve diğer baskısında, c. 2, s. 270.
23- Abdullah b. Abbas, “el-Fusul-ül Muhimme”, İbn-i Sabbağ (Maliki), s. 278.
24- Abdullah b. Ömer b. Hattab, bkz. “el-Fusul-ül Mühimme”, İbn-i Sabbağ (Maliki), s. 277 ve “el-Burhan”, Bab: 1, hadis: 2 ve Bab: 6, hadis: 6.
25- Abdullah b. Amr b. As, bkz. “el-Beyan”, Genci, s. 92.
26- Abdullah b. Mesut, bkz. “el-Fusul-ül Mühimme”, İbn-i Sabbağ, s. 279.
27- Osman b. Ebi-l As, bkz. “Müsned”, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 216-217.
28- Osman b. Affan, bkz. “el-Mehdiyy-ul Muntazar”, Sıddık Mağribi, s. 12, Mekke Mecma-i Fıkhi’nin Fetva nitelikli makalesinde Genci’nin “el-Beyan”, s. 77, Beyrut baskısında kaydedilmiştir.
29- Alkame b. Abdullah, bkz. “Sünen-i İbn-i Mace” ve “el-Fusul-ül Mühimme”, İbn-i Sabbağ (Maliki).
30- Ali el-Hilali, bkz. “Mecma-üz Zevaid”, Haysemi, c. 6, s. 165.
31- Ammar b. Yasir, bkz. “el-Burhan”, Bab:1, hadis: 10 ve Bab: 4, Fasıl: 2, hadis: 1 ve 24.
32- Ömer b. Hattab, bkz. “el-Burhan”, Bab: 1, hadis: 38.
33- Ümran b. Hüseyn, bkz. “Müsned-i Ahmed b. Hanbel”, c. 4, s. 437.
34- Amr b. As, bkz. “el-Burhan”, Bab: 4, Fasl: 2, hadis: 23.
35- Amr b. Mürre Cüheni, “İbraz-ul Vehm-il Meknun”, Ebu-l Feyz Gimari ve “Örf-ul Verdi”, s. 139 ve 390 ve “el-Mehdiy-ul Muntazar”, İbn-i Sıddık İdrisi, s. 13.
36- Avf b. Malik, bkz. “Mu’cem-i Kebir”, Tabarani.
37- Katade b. Numan, “el-Burhan”, Bab: 1, hadis: 17 ve Bab: 6, hadis:10 ve 11
38- Kurre b. İyas el-Muzeni, bkz. “Yenabi-ul Mevedde”, s. 22
39- Ka’bü-l Ahbar, bkz. “Uked-ud Dürer”, Cemaluddin Dimeşki, s.180 ve 233, 234.
40- Ka’b b. Alkame, bkz. “el-Burhan”, Bab: 7, hadis: 8, 13, 21.
41- Muaz b. Cebel, bkz. “İbraz-ul Vehm-il Meknun” Ahmed b. Muhammed b. Sıddık, s. 8.
42- Fatıma’tuz-Zehra bint-u Resulillah (s.a.a), bkz. “Feraid-us Simtayn”, Hamvini.
43- Ümm’ül müminin Ümmü Seleme, bkz. “Sünen-i Ebi Davud”, 4, s. 151
44- Ümm’ül müminin Aişe, bkz. “el-Fiten”, Nuaym b. Hammad, “Uked-ud Dürer”, s. 16-17 ve “el-Burhan” Bab: 2, hadis: 21..
45- Ümmü Habibe, “el-Burhan” Bab: 4, Fasl: 2, hadis: 20.


4.CELALEDDİN SUYUTİ ; Biliniz ki: Her kim ister sözüyle, ister davranışı ile -fıkıhta belirtildiği üzere- (mütevatir hadisleri) inkar edip hüccet bilmezse kafir olur, İslam dairesinden çıkar; Yahudilerle, Hristiyanlarla ve Allah'ın dilediği grupla haşredileceklerdir. (Abdulgani Abdulhak, "Hücciyet'üs Sünnet", s. 270, Miftah'ül Cennet'ten naklen)



EBU'L-FAZL ABDULLAH B. MUHAMMED EL-İDRİSİ
"...Çünkü, alimlerin aldığı karar gereğince her kim, Peygamber'den nakledilen hadisleri mütevatir olduğu kanıtlandıktan sonra, reddine dair kabul edilebilir bir gerekçe göstermeden inkar ederse kafir olur. (Ebu'l-Fazl Abdullah b. Muhammed el-İdrisi, "El-Mehdi-ül Muntazar", s. 94, 95)



MUHAMMED EL-MEKKİ
Güvenilir ravilerin aktardıkları hadislerde Peygamber Mehdi'nin ahir zamanda zuhur edeceğini müjdelemiş, onun sıfatlarını ve zuhurunun belirtilerini açıklamıştır... Resulullah her kim vaadedilen Mehdi'yi inkar eder yalan sayarsa kafir olur denmiştir. (Alaaddin Ali b. Hişam Muttaki Hindi, "El-Burhan fi Alamati Mehdiyyi Ahirzaman", c. 2, s. 865-876)


İBN TEYMİYE ; Resulullah'dan, ahirzamanda çocuklarından ismi ismine, künyesi künyesine denk, yeryüzünü adaletle dolduracak birisinin çıkacağını haber veren Mehdi hadislerinin hepsi sahihdir. (İbn Teymiye, "Minhacü's-Sünne", c. IV, s. 291)


SAİD HAVVA; Araştırmacılar ahir zamanda ehli beytten bir halifenin olacağı anlaşmazlık göstermemişlerdir. İttifakla kabul edilen bu lider herkes tarafından Mehdi diye bilinenden başkası değildir. Buna göre biz de geleceği bildirilen o özelliklerdeki halifeye inanıyor ve o zuhur ettiği zaman onun taraftarlarından olmaya niyetliyiz. Allah'tan bu niyetimizle bize yardımcı olmasını diliyoruz." (Prof. Said Havva, "El-Akaid'ül-İslamiyye", c. 2, s. 1021-1026)

MÜTEVATÜR HADİSLERİ RED EDENLER



Mütevâtir hadisler, Akâid konularında bile tek başına delil sayılırlar. Bu yüzden mütevâtir olan haber-i Rasûlü inkâr eden küfre girer. Çünkü böyle bir haberi inkâr etmek, Peygamberi inkâr demektir. O da şüphesiz küfürdür.(1)


Ahmed Naim, Tecrid-i Sarîh Tercemesi, Ankara 1976, Mukaddime, s. 102.

Böylece ve Burda yazamadığım daha sonra devamını getireceğim Bir Çok DELİL le Sabittir ki,MEALCİLERİN KÜFRÜ ZAHİREN Apaçık ortadadır...


ALLAH MEALCİLİK FİTNESİNDEN VE RASULULLAH -Sallahu aleyhi ve Sellem-in (Hadislerini İnkar edenlere) HİDAYET VERSİN..
 
H Çevrimdışı

hanife_musluman

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
alıntı.
Sizden bir adam çıkarak, koltuğuna yaslanır bir halde benden bir hadis okuyacak ve ardından da “sizin ile benim aramızda Allah’ın kitabı var. Onda helal bulduğumuzu helal kabul ederiz. Haram bulduğumuzu da haram kabul ederiz” diyecektir. Hâlbuki Allah’ın Resulünün bir şeyi haram kılması Allah’ın haram kılması gibidir.”[1]


:confused:

Allah’ın kitabında helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. Hakkında sustuğu ise serbesttir. Allah’ın serbest bıraktıklarını kabul edin ve bilin ki Allah hiçbir şeyi unutucu değildir.

Ebu Davud K. Etime 39/Tırmizi K. Libas 6
İbni Mace K. Etime 60/El-Müracaat sayfa 20

“Bilin ki; Kuran’dan başka bir şey eken, ektiğini biçerken belalara uğrar. Artık siz de O’nu ekin, O’na uyun. Rabbinize O’nu delil edin, nefislerinize O’nu öğütçü yapın. Kendi reyleriniz O’na uymazsa reylerinizi (yorumlarınızı, seçiminizi) töhmetleyin, dilekleriniz O’na aykırıysa dileklerinize hıyanette bulunun.”

Nehcül Belağa sayfa 55


Peygamber’imiz Medine’ye geldiğinde Medineliler hurmayı aşılıyorlardı. Peygamber’imiz “Ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Onlar “Biz bunu yapardık.” dediler. Peygamber’imiz “Belki yapmazsanız daha iyi olur.” dedi. Onun sözüne uyarak bu işlemi terk ettiler de hurma ürün vermez oldu. Bu durumu Peygamberimiz’e hatırlattıklarında kendilerine şöyle buyurdu: “Ben ancak bir insanım. Size dininizle ilgili bir şeyi emrettiğimde onu alın. Kendi görüşümden bir şeyi emrettiğimde ise ben ancak bir insanım.”

Müslim, K. Fazail 140 / İbni Hanbel 3/152


...........................................................................................
:)
Yer yüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar sadece zanna uyuyorlar ve onlar sadece tahminde bulunup saçmalıyorlar.

6- En’am Suresi 116

Onların çoğunluğu zandan başkasına uymaz. Doğrusu zan gerçek adına hiçbir şey ifade etmez. Şüphesiz Allah onların yaptıklarını bilendir.
;)


(alıntı)MUHAMMED EL-MEKKİ
Güvenilir ravilerin aktardıkları hadislerde Peygamber Mehdi'nin ahir zamanda zuhur edeceğini müjdelemiş, onun sıfatlarını ve zuhurunun belirtilerini açıklamıştır... Resulullah her kim vaadedilen Mehdi'yi inkar eder yalan sayarsa kafir olur denmiştir. (Alaaddin Ali b. Hişam Muttaki Hindi, "El-Burhan fi Alamati Mehdiyyi Ahirzaman", c. 2, s. 865-876)


İBN TEYMİYE ; Resulullah'dan, ahirzamanda çocuklarından ismi ismine, künyesi künyesine denk, yeryüzünü adaletle dolduracak birisinin çıkacağını haber veren Mehdi hadislerinin hepsi sahihdir. (İbn Teymiye, "Minhacü's-Sünne", c. IV, s. 291)

Enam/ 37. “Ona bizim ısrarla istediğimiz bambaşka bir mûcize indirilse ya!” deyip duruyorlar. De ki: “Şüphesiz Allah öyle bir mûcize göndermeye kadirdir, fakat onların çoğu bunu bilmezler.


SAİD HAVVA; Araştırmacılar ahir zamanda ehli beytten bir halifenin olacağı anlaşmazlık göstermemişlerdir. İttifakla kabul edilen bu lider herkes tarafından Mehdi diye bilinenden başkası değildir. Buna göre biz de geleceği bildirilen o özelliklerdeki halifeye inanıyor ve o zuhur ettiği zaman onun taraftarlarından olmaya niyetliyiz. Allah'tan bu niyetimizle bize yardımcı olmasını diliyoruz." (Prof. Said Havva, "El-Akaid'ül-İslamiyye", c. 2, s. 1021-1026)
....

Gaybi ve gelecekte olacakları ancak ve ancak allah bilir...

6 - Enam Suresinden ayetler...

48. Biz peygamberleri sadece müjdeci ve uyarıcı olarak gönderiyoruz. O halde kim iman eder, kendini ve işlerini düzeltirse onlara asla korku yoktur. Onlar hiçbir üzüntüye de mâruz kalmayacaklardır.

49. Âyetlerimizi yalan sayanlar ise isyan edip yoldan çıkmalarından ötürü azaba uğrayacaklardır.



50. De ki: “Ben, size “Allah’ın hazîneleri benim yanımdadır” demiyorum. Yok, “Ben gaybı bilirim.” Yok, “Ben meleğim” de demiyorum. Bana ne vahyediliyorsa, ben ancak ona tabi olurum” De ki: “Kör, görenle bir olur mu? Hiç düşünmüyor musunuz?”


51. Allah’tan başka birtakım tanrıların, Allah’ın huzurunda toplandıklarında kendilerini kurtaracaklarına inanan o kimseleri sen Kur’ân’la uyar ki, O’nun huzurunda kendilerini savunacak bir hamileri veya bir şefaatçileri olmayacaktır. Böylece umulur ki bu şirkten sakınırlar.
 
H Çevrimdışı

hanife_musluman

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Bismillah -Elhamdulillah


Mealcilerin Allah’a şirk koşmayı tariflerine bakalım

-Allah’ın ulûhiyet, rububiyet, sıfatında veya onun ibadette eşi olmadığına inanmaktır. Genelde mealcilerin Allah’a şirki tarifleri böyledir.

Doğrudur.

-Ancak onlardan hoca Ahmedindiyn ve Abdullah Cekralevi bu tarife şu kelimeleride eklemektedir;

-Onlara Göre ''Ehl'i Sünnet Şirk içindedir''

-Sünnete göre amel etmek ve sünnete göre muhakemeleşmekte şirktir. Onlara göre; Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in verdiği hükümlere göre hareket etmek onlarla amel etmek şirktir.

hanife_musluman: ben bu görüşlere katılmuyorum...

bizim inancımızda dini islamın tamamını belirliyen Allahın sözleridir yani kurandır yani vahyidir yani resulullah a. min tebliğ ettiği dir...

Resulullah a.s ben ancak vahyiye uyarım ve vahyiyle uyarırım dediği ayetler ki bunlar nastır, din adına kurandan başka söz söylememiştr, söylemiştir diyeneler vahyiye beşer sözü katmakla ve bu sözleri resulullah a.s ma mal edenler hem kurana şirk yapmaktadırlar hemde sevgili peygamberimize iftiralar atmaktadırlar.

bunlardan allaha sığınıyoruz..

"ONLARIN ÇOĞU ANCAK ALLAH'A ŞİRK KOŞARAK İMAN EDERLER" (Yusuf Suresi 106.
bu ayete göre hem iman hem şirk söz konusu din kardeşlerime bu ayet üzerine tefekkür etmelerini öneriyoorum..


Bu kimseler; Nisa: 65, Ahzab: 36, Nur: 51 vb. ayetlere rağmen böyle söylemektedirler.


65. Hayır; Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdi*ğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam manâsıyla kabullennıedikçe iman etmiş olmazlar.(Nisa.65)

36. Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. (Ahzab 36.Ayet.)

51. Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Resulüne da'vet edildiklerinde, "İşittik ve itaat ettik " demek, sadece mü'minlerin söyleyeceği sözdür. İşte asıl bunlar kurutuluşa erenlerdir.(Nur Süresi 51.)

bunlar ne güzel ayetlerdir duyduk ve iman ettik elhamdülillah.
fakat şuan resulullah hayatta değil ki onu hakem yapalım. velevki şuan aramızda olsaydı bile elbetteki kuranı en iyi anlayan yaşayan ve tebliğ eden odur ki vallahi resulullahı hakem yapacaktık ve vallahi kahemlik yaptığında da kuran ayetleriyle hükmedecekti. kendisi yok emaneti var..bunada elhamdülillah...

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Hatemunnebi Oluşu; Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Hatemunnebi oluşu Mealcilerden Makbul Ahmed Makbul Ahmed ise; “Rasuller insanlığı hidayete erdirmek, cehalet karanlığından kurtarmak ve zulmü bertaraf etmekiçin gelmişlerdir.” Cehalet ve Zulüm yeryüzünde olduğu sürece Nebiliğin olması gerektiğini ileri sürmektedir.

bu sözler batıldır bunlardan allaha sığınıyorum. nebi yoksa emaneti kuran vardir. kuranı devre dışı bırakmak yok muş gibi saymak ahmaklıktır !!!

İsa (Aleyhisselam)’a karşı koymaları

1) Doğumu ile alakalı görüşleri:

Kur’an İsa (Aleyhisselam)’ın Allah’ın kudretine dalalet eden bir ayet olarak babasız bir tek anneden dünyaya geldiğini; yeryüzünde Allah’ın dilediği kadar nebi olarak kaldığını; sonra Allah’ın onu kendi katına yükselttiğini; öldürülünenin ve çarmaha gerilenin isa’ya benzer biri olup, isa (Aleyhisselam) olmadığını, açık olarak bildirilmektedir.

Doğrudur.

Sünnette; İsa (Aleyhisselam)’ın Kıyamet saatine yakın adil bir hakem olarak yeryüzüne ineceğini, Deccal’i öldüreceğini vb. şeyleri söylemektedir.

Kur’an / Mâide Suresi:
75. Meryem oğlu Mesih sadece bir peygamberdir, -ondan önce de peygamberler
gelip geçmiştir- onun annesi dosdoğrudur, her ikisi de yemek yerlerdi. Onlara
ayetleri nasıl açıkladığımıza bir bak, sonra da bak ki nasıl yüz çeviriyorlar!

117. “Ben onlara, sadece bana emrettiğini söyledim: “Benim de Rabbim, sizin de
Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin” dedim. Aralarında bulunduğum sürece onlara
şahit idim. Fakat sen beni vefat ettirince, onlar üzerlerine gözetleyici yalnız sen
oldun. Sen, her şeye hakkıyla şahitsin.”

ayete göre hz. isa a.s vefat etmiştir..
Kur’an / Âl-i İmrân Suresi:
55. “Allah buyurmuştu ki: ‘Ey İsa! Seni vefat ettireceğim, seni nezdime
yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete
kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz Bana olacak. İşte o zaman
ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda hükmü Ben vereceğim.”

kesinlikle vefat etmiştir. her canlı ölümü tadacaktir ayetine göre h.z isa da vefat etmiştir. zaten kıyamete kadar yaşaması yani doğduğu günden kiyamete kadar var olması sünnetullaha aykırıdır

ayetle sabıttır..rivayetler ayetlerin önüne geçemezler!


185. Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size
tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa,
gerçekten kurtuluşa ermiştir.

Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey
değildir.
(Ayrıca bkz: 21/35, 29/57)
...

Hal böyle iken mealcilerden büyük bir çoğunluk isa (Aleyhisselam)’ın aksine bir anne babadan olduğunu iddia etmekte Allah’ın Meryem: 20, 21, 22, 23, 27, 28 ve Ali İmran: 59. ayetlerine gözlerini kapatmaktadırlar.

bunu idda eden ahmaktır inanan ise ayetleri yalanlayanlardır. bunlardan Allaha sığınıyoruz.
....
Meryem (Aleyhisselam)’da şöyle demişti:

“Bana hiçbir beşer dokunmamış ve ben hiçbir zaman kötü olmamış iken, nereden benim çocuğum olacak?” Melek’de demişti ki: Rabbın böyle buyurdu. İnsanlara onu bir delil ve bizden bir rahmet kılmak için, bu bize kolaydır.” Nitekim Meryem çocuğa gebe kalmış ve onunla birlikte uzak bir yere çekilmişti. Doğum sancısı onu bir hurma ağacına sığındırmış; “keşke ben bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim” demişti.

Meryem Suresi: 20, 21, 22, 23

“Meryem çocuğu taşıyarak kavmine getirmiş, onlarda şöyle demişlerdi: “Ey Meryem çok kötü bir iş yaptın,” Ey Harun’un kızkardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi; annende yoldan çıkmış değildi?”

Meryem: 27, 28

“İsa’nın durumu, Allah katında, Âdem’in durumu gibidir. Âdem’i de topraktan yaratmış, sonra ona “ol” demiştik; oda hemen oluvermişti.

Ali İmran: 59
amenna.


Kıyamet Günü Şefaat Edilmesi:

Mealcilerin hepsi şefaati reddetmektedirler. Bu hususta dünkü mutezile ile bu günkü mutezile arasında hiçbir fark yoktur.

ben anlamam mutezile den onları da tanımam...
kuranı her savunan mutezile değilidr.


-Onların şefaati inkâr ederken delil olarak aldıkları ayetler:

“Hiçkimsenin hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden şefaatin kabul edilmeyeceği. Hiç kimseden fidye alınmayacağı ve kendilerine yardım bile edilmeyeceği bir günden sakının.”

Bakara Suresi: 48

“Ey iman edenler! İçinde ne bir alış verişin, ne bir dostluğun ve nede bir şefaatin olduğu gün gelmeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden sarfedin. Kâfirler, işte asıl zalim olanlar onlardır.”

Bakara Suresi: 254

ne güzel ayetler hepsine iman ettim.

Hiç şüphe yok ki, Kur’ân’ı biz indirdik ve muhakkak ki onu, tahrif ile tebdîlden (değişikliğe uğramaktan) biz koruyacağız.hicr /9

sabit ayetler varken rivayetlere inanmak akıl karimidir??? gerçi allah akıl sahipleine diyor değil mi..


Ehl'i Sünnet'in Şefaat ile İlgili aldığı Sahih Hadisler;

(Müslim, Cenâiz 102-103, Hadis no: 974, 2/669).

“Her peygamberin kabul edilen bir duası vardır. Diğer peygamberler o duayı yapmakta acele ettiler. Ben ise bu duamı Kıyamet gününde ümmetime şefaat için sakladım. Ona, ümmetimden şirk koşmayanlar kavuşacaklardır.” (Buhârî, Deavât 1, 8/82; Müslim, İman 334-342, Hadis no: 198-199, 1/188; İbn Mâce, Sünnet 37, Hadis no: 4307, 2/1440; Tirmizî, Deaavât 141; Kütüb-i Sitte, 14/403).

“...O’nun izni olmadan, O’nun katında şefaat edecek kimdir?...” (2/Bakara, 255)

Üstte Bakara 255.Ayette ise O'nun izni olmaksızın deniliyor,Rasulullah -Sallahu aleyhi ve Selem-ise Şefaat etme izni kendisine verildiğini Sahih olarak bize ulaşmaktadır.

iyide yukarda verdiğiniz ayet örneklerini ne yapacağız ????????

ayetleri bırakıp rivayetleremi uyalım insaf be Allahın arı duru tertemiz katıksız halis dinini öğrenmek istiyen din kardeşlerime sesleniyorum

Ayetleri bırakıp da sahihliği nas ile belli olmayan rivayetleri lütfen ayetlerin önüne geçirmeyin vallahi allah hesabını sorar.

...İşte o zaman
smilev.gif
inkar edenlerin gözleri yuvalarından fırlayacak... (Enbiya Suresi
smilev.gif
97)

peygaber a.s zaten kuranla amel edenlere bir nevi şefaat etmiş sayılır.



(Buhârî, Tefsir Sûre 18; Müslim, İman 84). Cennette derecelerin arttırılması için ilk şefaat edecek peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)'dir. Bundan dolayı Hz. Peygamber bir hadisinde,"Cennette insanların ilk önce şefaatte bulunanı benim." (Müslim, İman 85) buyurmuştur.

MEALCİLER ;Namazda kıbleye yönelmenin gerekli olmadığını söylüyorlar. Bakara suresindeki ayetlere rağmen.

kim söylemişse onu bağlar

ben ayete uyarım kıblem kabedir.

“Senin yüzünü çok defa gökyüzüne çevirip durduğunu elbette görüyoruz. İşte şimdi hoşnud olacağın bir kıbleye seni döndürüyoruz. Yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Nerede bulunursanız, sizde yüzlerinizi onun tarafına çevirin…”

Bakara: 144

“Kendilerine kitap verilenlere her delili getirsen, senin kıblene yine uymazlar, sende onların kıblesine uyacak değilsin. Onlarda birbirlerinin kıblelerine uymuyorlar…”

Bakara:145
------------------------------------------------------------------
SONUÇ:

1-Ehl'i Sünnet'i TEKFİR eden kendisi KAFİR olur.
2-Kıble Ayetleri varken her istediği tarafa Namaz kılan Ayetleri İnkar etmiş olur KAFİR olur.Ki bir Ayetin açık Hükmünü İptal etmek Küfürdür.
3-Mütavatir Hadisleri RED eden kafir olur İCMA ile sabittir.



..

siz bu tekfirleri kurandan gösterin bize?


De ki: "Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere iman ettik. Onlardan hiçbiri arasında ayrılık gözetmeyiz. Ve biz O'na teslim olmuşlarız." Kim İslam'dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez. O, ahirette de kayba uğrayanlardandır. (Al-i İmran Suresi, 84-85)

ki bu peygamberlerin sünneti yok tu halbuki dini islam bu dinlerin devamıdır. ama siz anlamuyorsunz ne yazikki:eek:

O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete erdirir. (Şura Suresi, 13)

ben müslümanım yanlız müslüman ne mezhepçi hadisçi ne sunni şii vb..beni bağlamaz beni tekfirmi edeceksinz?

Bir başka ayette ise "... size din olarak İslam'ı seçip-beğendim..." (Maide Suresi, 3)
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Ey Mealci ; Sen Bizleri Tekfir etmiyormusun,Rasulullah-Sallallahu aleyhi ve Sellem-in Sünnetine Uyan ''Ehl'i Sünnet'' i Uydurma bir Din ithamınla ve Tevbe 31. ayeti Delil getirerek defalarca Tekfir ettin...Suçumuz Rasululllah-Sallallahu aleyhi ve Sellem-in Sünnetine uymak sana göre...

İslam'ın Kanunları Yürürlükte olsaydı bu ''İRTİDAD'' ının Cezası vardı ''MEALCİLİK FİTNESİ'' ni saçtığın için ve bu Cezayı uygulardık Ayet ve Hadisler ile ''İçtihad edilmiş Senin Hakkında'' Siz Mealcilerin ''MÜTEVATİR'' olan Hadisleri ''RED'' etmeniz ,Kur'anda ''HİCAP'' ayeti olan Nur 31.Ayetini sapık bir ''TE'VİL'' ile bu Emri ''RED'' etmenizden dolayı Cezanızı alırdınız...

Ancak biz ''Ehl'i Sünnet Menheci'' üzere olan Müslümanlar çok Sabırlıyız,Sabrımızında sınırları yok değil ...
 
A Çevrimdışı

abdulwahid-musab

Üye
İslam-TR Üyesi
işte bu fırka mu’tezile fırkasıdır ve onların söylediği “Bize Kur’an yeter” sözü gerçekten de onlara haddini bildirmede fazlasıyla yeterli olması açısından doğrudur.


KUR’AN BİZE YETER DİYEN KUR’ANDAN HABERSİZ CAHİLLERE
MEALCİ MU’TEZİLE FIRKASINA REDDİYE

بسم الله الرحمن الرحيم

Sonsuz hamd alemlerin Rabbi olan Allah’adır, Salat ve selam O’nun kulu ve Rasulü Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) ‘e âline ashabına ve ona tabi olanların üzerine olsun.

Tarihten günümüze, dini akıllarına uydurmaya çalışan, akıllarının ermediğini inkar eden, taifeler hep olmuştur ve olacaktır da. Öldükten sonra dirilmeye aklı ermeyenler ahireti inkar etmiş, böylece kafirlerden olmuş, kimi de Allah’ın Kitabında bildirdiği ğayb haberlerinden yahut Allah’ın sıfatlarından bir kısımını iptal veya te’ville tahrif etmiştir -ki tahrif de inkarın başka bir türüdür- işte bu fırka mu’tezile fırkasıdır ve onların söylediği “Bize Kur’an yeter” sözü gerçekten de onlara haddini bildirmede fazlasıyla yeterli olması açısından doğrudur. Kur’an ve sahih sünnetle dinimizi anladığımız halde onlara yalnızca Kur’andan cevap vererek yanlışlarını yüzlerine vurmayı ve Kur’anın, onların bu sözünü yalanladığını ispatlamayı, İslamın müdafaası için, müslümanların saptırılmaması için bir vazife bildik. Çevrelerine topladıkları insanları ilimsizce, meal okuyoruz, dinimizi öğreniyoruz diyerek hadis inkarcılığına sevkeden, atalarınızdan devraldığınız dini bırakın deyip, başka ataların dinine tabi kılmaya çalışan, İslamı kendi anlayışlarına uymak zorunda kabul eden bu müfsidler, kendileri bilmese de onlara bu anlayışı miras bırakan ataları yunan felsefesiyle İslamı anlamayı metod kabul etmiş, tâbi olmanın meşakkatini terk edip tabi etmenin zevkine varmış fasıklar ve tuğyan sahibi zındıklardır. Mu’tezile ayrılan demektir. Ehl-i sünnetin inanış ve anlayışlarından ayrılmaları sebebiyle bu ismi almışlardır. Merhum Dr. Ahmed Emin, "Fecru'l-îslâm" adlı kitabında şöyle der: "Elimizde, bunların "Mutezile" diye adlandırılmasının sebebi hakkında, başka bir varsayım daha var. Bunu, Makrizî'nin "el-Hıtat" adlı eserini okurken farkettim. Makrizî'ye göre, o dönemde ve daha önceki dönemlerde yaygın olan Yahudi gurupları arasında "Feruşim" adında bir gurup vardı. Makrizi, bunun "Mutezile" anlamına geldiğini söyler. Bazılarına göre, "Feruşim" gurubunun kader konusunda bazı görüşleri vardı ve fiillerin, onları yapanlar tarafindan yaratıldığını iddia ediyorlardı öyleyse, iki fırka arasında olduğu rivayet edilen bu benzerlikten dolayı, "Mutezile"ye bu ismin, sonradan müslüman olmuş bazı Yahudiler tarafından takılmış olması, uzak bir ihtimal değildir."[1]
Gerçekten de, "Yahudi Mutezilesi" ile "islam Mutezilesi" arasındaki benzerlik büyüktür. Yahudi olan Mutezilîler, Tevrat'ı felsefecilerin mantığı doğrultusunda yorumlarlar. Bizdeki Mutezilîler de, Kur'an'da yer alan tüm sıfatları, aynı şekilde felsefecilerin mantığı doğrultusunda yorumlamışlardır. Makrizî, "Mutezile" adını verdiği "Feruşim" gurubu hakkında şu açıklamayı da yapmıştır: "Tevratta yer alan tüm hususları, kendilerinden önceki filozofların izahlarına göre tefsir ederler."[2]

Kendileri itikadi ayrılıklarını ve mu’tezile ismini ısrarla gizleseler de hadis inkarcısı mu’tezile fırkasının, dalâletine sebep; iman ettikleri şu kaidedir: “Akıl ile nakil teâruz ederse (çelişirse) akıl tercih edilir. “ İşte bu kaide kayıtsız şartsız itaati kabul etmez. Oysa Allah (Azze ve Celle) Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Resûlüne davet edildiklerinde, müminlerin sözü ancak "İşittik ve itaat ettik"demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.[3] ayetiyle mü’minin övgüye değer vasfını açıklamış ve onların kayıtsız şartsız teslimiyetini övmüştür. Bu risaleye muhatab olan zevat ise, işittikleri birçok nassı aklımıza uymadı deyip inkar etmektedir. Zîrâ açıkça inkar ettikleri birçok ayet ve hadis vardır. Öncelikle onlar peygamberin (sallallâhu aleyhi ve sellem) sözlerinin din adına bir kaynak olmasını, Kur’anı tefsir etmesini asla kabul etmezler, çünkü peygamber onlar gibi düşünen bir felsefeci değildir. Oysa Allah (Azze ve Celle) peygamberine bilmediği şeyleri öğrettiğini[4] haber vermektedir ve peygamber, Allah’ın öğrettikleriyle hükmetmiştir ve ona uyulması da bu yüzden gereklidir. Kendilerine vahy gelmediği için bilmeyen zavallılar, akılları ermeyince inkara kalkışarak akılsızlıklarını isbat etmişlerdir. Onlara: İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin, denildiği vakit "Biz hiç, sefihlerin (akılsız ve ahmak kişilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz!" derler. Biliniz ki, sefihler ancak kendileridir, fakat bunu bilmezler.[5] Onların İslamdan nasıl uzaklaştıklarını ve savundukları dini tanıyalım.

YUNAN FELSEFESİ VE DİĞER FELSEFELERLE İSLAM DÜŞÜNCESİNİ BOZMALARI :

Emevilerin son dönemlerinde ve Abbasîler döneminde, Arap düşüncesine Hint ve Yunan felsefesi karışmaya başladı. Yunan Felsefesinin müslümanlara geçişi Fars aracılığıyla oldu. Çünkü Fars kültürü, islam'dan hemen önce Yunan felsefesinden oldukça etkilenmiş bulunuyordu. Yunan felsefesinin müslümanlara geçişinin bir yolu da Süryaniler idi. Çünkü Süryaniler de Yunan felsefesinin mirasçısı olmuşlar ve ona dini bir kisve ve ruhbanlık elbisesi giydirmişlerdi. Yunan felsefesinin geçiş yollarından biri de bizzat Yunan felsefesi olmuştu. Çünkü Arap asıllı olmayan bazı müslümanlar, Yunancayı iyi derecede biliyorlardı.
Mu'tezilîler, görüşlerini ortaya koyarken bu felsefeden etkilenmişler ve bir çok delil getirme metodunu bu felsefeden almışlardır. [6] Bu metodla da dini ahkamın ve ğayba taalluk eden haberlerin çoğunu inkar etmişlerdir.
Aklın tartmadığı şeyi reddetmesine ve reddedenin akıbetine bir örnek verelim : "Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Huzeyl kabilesinde birbiriyle kavga eden iki kadın arasında hüküm vermişti. O kadınlardan biri diğerine bir taş atmış ve attığı taş hamile olan diğer kadının karnına isabet etmişti de bu sebeple karnındaki bebeğini öldürmüştü. Bunu Nebiye dava ettiler. Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) kadının karnındaki ceninin diyeti köle veya cariye gürresidir" (kıymetli, genç köle veya cariye azad etmek) diye hüküm verdi. Bunun üzerine tazminat ödemekle hüküm verilen kadının velisi (kafiyeli biri şekilde): Ya Rasulallah, henüz yemeyen, içmeyen, konuşmayan ve çığlık atmayan bir bebek için nasıl olurda tazminat ödemeye mahkum olurum? Bu gibisi heder olur dedi. Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem): 'Bu adam kahinlerin kardeşlerindendir' buyurdu."[7] Rasulullahın kahinlere lanet okuduğunu bilen kimseye bundan daha ağır bir söz olmasa gerek. İşte aklının kabul etmediğini reddederek, peygamberin sözüne karşı çıkan kimseye Peygamberin cevabı buydu.

ALLAH’IN SIFATLARINI TE’VİL[8] VE TA’TİL[9] İLE YOK SAYMALARI :

Mutezilenin Allah’a imanı tamamen bir tevehhümden ibarettir. Onlar Kur’anda Allah’ın sıfatlarını anlatan birçok ayeti akıllarına uymadığı için, o ayetlere felsefeci zındıkların iman ettiği gibi iman etmişlerdir. Allah’ı şöyle vasfederler: Allah bir ve tektir, O’nun benzeri yoktur, O her şeyi işitir ve görür, o ne cisimdir, ne görüntü, ne cüssedir, ne de suret, ne ettir ne de kan, ne şahıstır, ne cevherdir ne araz, O’nun ne rengi vardır, ne tadı, ne de kokusu, O’nun dokunulabilecek bir bedeni de yoktur, ne sıcaktır, ne de soğuk, ne yaştır, ne de kuru, ne uzundur, ne de geniş veya derin, ne topludur, ne de dağınık. Ne hareket eder, ne sakin kalır, ne de bölünür. Onun ne parçaları vardır, ne de bölümleri. Ne organları vardır, ne de azaları. Onun için yön söz konusu değildir. Ne sağı vardır, ne de solu. Ne önü vardır ne de arkası. Ne üstü vardır ne de altı, hiçbir mekan, onu kuşatamaz. Üzerinden zaman geçmez. Onun için, bir şeye dokunma veya uzlet (yalnızlık), ya da mekanlara hulul etmesi (girmesi) söz konusu değildir. Âllah-u Teala, yaratıkların, sonradan yaratılmışlığa delalet eden bir vasfıyla nitelendirilemez. Ona son veya mesafede isnad edilemez. O, bir yöne gitmekle de nitelendirilemez. O, sınırlı değildir. Ne doğurmuştur, ne de doğurulmuştur. Miktarlar O’nu ölçemez. Perdeler O’nu örtemez. Duyular O’nu algılayamaz ve O, insanlarla kıyas edilemez. Hiçbir yönüyle yaratıklara benzemez. Vakitler O’nun için söz konusu değildir. Afetlerde O’nun için söz konusu değildir. O hatıra gelen veya hayal edilen hiç bir şeye de benzemez. Her zaman ilk olagelmiştir. Sonradan var edilen her şeyi öncelemiş ve yaratıklardan önce var olmuştur. O’ her zaman Alîm, Kadîr ve diri olmuş ve böyle olmaya devam da edecektir. Gözler o’nu göremez. Gönüller o’nu anlayamaz. Hayaller, o’nu kuşatamaz. Kulaklar o’nu işitemez. Görülüyor ki mutezile bir hiçlik iddiasındadır, isbat etmekten uzak nefyetme gayretindedir. Rablerini yüceltmek ve onu övmek için hiçbir kelime bulamamış ve onu varlıktan tenzih ederek rablarını kaybetmişlerdir. Sırf akılları yetmediği için ve vehmî bir ilah îcad ettikleri için Allah’ın Ahirette mü’minlere görüneceğini inkar etmiş, bu husustaki Kur’an ayetlerini de sahih hadisleri de reddetmişlerdir. Allah’ın Musa (a.s) ile konuşmasını[10] muhal görüp kelam Allahın sıfatı değildir diyen, Mu’tezile fırkası Allah’ın kelam sıfatını inkar etmiş ve sırf bu yüzden Kur’an mahluktur iddiasıyla ümmeti yüzyıllarca birbirine düşürmüş, bunu devlet eliyle halka zorla kabul ettirmek istemiş, birçok alim bu iddiayı kabul etmediği için işkenceler altında zindanlarda can vermiştir.[11] Yukarıda da görüldüğü gibi bir yokluktan ibaret, yersiz, yönsüz, zamansız, sağı, solu, üstü, altı, önü, arkası olmayan, tadı, kokusu, rengi, sıcaklığı, soğukluğu, olmayan vs. gibi saçma ve delilsiz cümlelerle Allah’ı tenzih etmek, ne Kur’anda öğretilmiştir ne de sünnette. Her şeyin zıddıyla birlikte reddedildiği yerde yokluktan başka ne vardır ? Bu Tevhid değildir, Mu’tezilenin Allah’ı vasfettiğini sandığı cümlelerden Allah’ı tenzih ederiz. Aklını ilah edinenin bu evhamı, materyalist inkarcıların sözlerinden farksızdır ve olmayan bir şeyi birlemek saçmalıktır. Bu felsefe birçok feylezofun sapıtmasına sebep olduğu gibi kelamcı mutezileyi de saptırmıştır. İşte bu ve benzeri inkarlarından dolayı birçok alim onları tenkid ve hatta tekfir etmişlerdir. İmam Ebu Hanife’nin talebesi İmam Ebu Yusuf onları zındıklardan saymış, İmam Malik ve İmam Şafiî bunlardan şahitlik kabul edilmez şeklinde fetva vermiş, İmam Muhammed b. Hasan eş-Şeybanî bunların arkasında namaz kılanın namazını iade etmesi gerekir diye fetva vermişler[12] ve daha nice imamlar onlar hakkında hak ettikleri sözleri söylemişlerdir. Onlar Allah’a imanı anlayamamışlardır.

PEYGAMBERE İMANIN NE DEMEK OLDUĞUNU BİLMEMELERİ :

Onlara göre peygamberler postacı gibidirler (hâşâ) kitabı bırakır giderler. Oysa nice peygamberler vardır ki, kendilerine kitap verilmemiş, yalnızca tebliğ ve irşad görevlerini tamamlamış, bir kitap bırakmadan ömürleri bitmiştir. Eğer peygamberlerin sünneti, söz ve fiilleri din kabul edilmeseydi kendilerine kitap verilmeyen peygamberlerin ölmesiyle dinin ortadan kalkması ve peygamberi görmeyenlerin de hiçbir şeyden sorumlu olmaması gerekirdi. Kur anda Peygambere itaatın gerekliliği ile ilgili birçok ayet bulunmasına rağmen , bize Kur’an yeter diyen bu zavallılar hangi Kur’andan bahsediyor acaba! Allah (Azze ve Celle) Kitabında “Biz her peygamberi ancak Allahın izniyle itaat edilsin diye gönderdik buyurmuştur. … Kim peygambere itaat ederse Allah (Azze ve Celle) ’a itaat etmiş olur[13], buyurmuştur, Allah (Azze ve Celle) ve Rasulü bir işe hükmetti mi mü’min erkek ve mü’min kadınların işlerinde muhayyerlikleri yoktur, kim Allah (Azze ve Celle) ’a ve peygamberine karşı gelirse şüphesiz o apaçık bir sapıklığa düşmüştür.[14] buyurmuştur. Her kim Allah'a ve Resûlüne itaat eder, Allah'a saygı duyar ve O'ndan sakınırsa, işte asıl bunlar mutluluğa erenlerdir.[15] O nebi sizlere temiz olan şeyleri helal, pis olan şeyleri haram kılar buyurmuştur. Peygambere itaatın gerekliliği ve dolayısıyla hadis olmadan dinin anlaşılamayacağı ve yaşanamayacağı, yaşansa bile Allah’ın o dini kabul etmeyeceği ile ilgili ilâhi kelama kulak veriniz.
Onlar, aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Peygamber'e çağırıldıklarında, bakarsın ki içlerinden bir kısmı yüz çevirip dönerler.[16]
Namazı kılın; zekâtı verin; Peygamber'e itaat edin ki merhamet göresiniz. [17]
(Ey müminler!) Peygamber'i, kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi çağırmayın. İçinizden, birini siper edinerek sıvışıp gidenleri muhakkak ki Allah bilmektedir. Bu sebeple, onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir belâ gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.[18]
De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.[19]
Allah'a ve Resûl'üne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız.[20]
Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab'ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resûl gönderdik.[21]
[22]Allah'a itaat edin, Resûle de itaat edin ve (kötülüklerden) sakının. Eğer (itaatten) yüz çevirirseniz bilin ki Resûlümüzün vazifesi apaçık duyurmak ve bildirmektir.
Onlara, "Allah'ın indirdiğine ve Resûl'e gelin" denildiği vakit, "Babalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol) bize yeter" derler. Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi?[23]
Kim Allah'a ve Resûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır.[24]
Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Peygamber'e karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız; o ne kötü bir yerdir.[25]
Biz her peygamberi -Allah'ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Resûl de onlar için istiğfar etseydi Allah'ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.[26]
…işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber'e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.[27]
(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.[28]
Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Peygamber'e de itaat etseydik! derler.[29]
Bir de peygamberin verdiği hükme boyun eğmeyen ve hadislere hikaye diyenler için bakınız Allah (Azze ve Celle) Kur’anda ne buyuruyor. “Hayır Rabbına and olsun ki onlar aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle kabul etmedikçe iman etmiş olmazlar.”[30] Bu fırka kendi felsefelerine uymayan tefsiri de peygamber sözünü de reddeder. Anlayışlarını isbat edebilecekleri sözleri ise insanları aldatmak için rivayet ederler. Onların bu halini Allah (Azze ve Celle) Kitabında şöyle vasfetmiştir. Onlar, aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Peygamber'e çağırıldıklarında, bakarsın ki içlerinden bir kısmı yüz çevirip dönerler. Ama, eğer (Allah ve Resûlünün hükmettiği) hak kendi lehlerine ise, ona boyun eğip gelirler. Kalplerinde bir hastalık mı var; yoksa şüphe içinde midirler, yahut Allah ve Resûlünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir! [31] Oysa yapmaları gereken akıllarına uymasa dahi yaratıcının emrine boyun eğmeleridir, nitekim o emirler peygamberler aracılığı ile insanlara ulaşmakta ve peygambere itaat Allah (Azze ve Celle) ’a itaat olacağından kaçınılmaz olmaktadır. De ki: Allah'a itaat edin; Peygamber'e de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamber'in sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (görevleri yerine getirmeniz)dir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygamber'e düşen, sadece açık-seçik duyurmaktır.[32] Allah peygamberinin Kur’anı tefsir etme yetkisini bu ve benzeri birçok ayette açıkça zikretmişken, Kur’anı Aristo felsefesiyle tefsir edenler elbette bunu vahye uyduramazlar. Bu felsefeyi terk edemeyip peygamberin hadislerini terk edenlerin gerekçeleri ise son derece faraza ve hakikatlara aykırıdır. Onlar peygambere imanın nasıl olacağını anlayamamışlardır.

HABER-İ AHAD HÜCCET DEĞİLDİR TEVATÜR DERECESİNDE HADİS DE YOKTUR DEMELERİ :
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; öncekilerin sahih haberleri delil değilse, kendisini görmediğiniz ve kendisine vahy geldiğini iddia eden ve bir tek kişi olan peygambere nasıl inanıyorsunuz. O hem birtek kişidir ve bu haber 1400 sene öncesine dayanmaktadır, bozulmadan geldiğinden niçin şüphe etmiyorsunuz. Siz haber-i âhad dinde hüccet değildir diye durun, bize yeter dediğiniz Kur’anda Allah Nuh’u, Şuayb’ı, Salih’i İbrahim’i (aleyhimü’s selam) kavimlerine tek başına hüccet, sözüne güvenilmesi gereken elçi tayin ettiğini haber veriyor ve o bir tek kişi olan elçilere iman etmeyen kavimler helak edilmiş ve ebedî cehennemlik kafirlerden olmuşlardır. Bundan da anlıyoruz ki önemli olan elçinin güvenilirliğidir ve güvenilirliğini araştırmadan hiçbir haberin inkar edilemeyeceğine bu ayetler delildir.
Onlar hadislerin tevatür derecesinde olması gerektiğini bunun da bir hadisi yüzlerce sahabenin rivayet etmesiyle ve onlardan rivayet edenlerin de bize ulaşana kadar her tabakada o sayıda olmasıyla mümkün olduğunu, aksi takdirde kabul edilemeyeceğini söylüyorlar.[33] Bu sayı hususunda biraz daha insaflı olanlar da var. Tabi saydıkları sıhhat şartları rivayeti imkansız kılmak ve hadisleri kabul etmemek içindir. Kendileri bu iddialarına Kur’andan nakli delil getiremezken ve sözlerini yüzlerce kişi koro halinde birbirine nakletmemişken nasıl oluyor da insanların kendilerine inanmasını bekliyorlar. Birisi koşarak gelip evin yanıyor deyince, bir kişinin haberine itimad edilmez, yüzlerce şahitle gel demiyorlar, niye çünkü yine menfaatleri söz konusu, dolayısıyla bir kişiden gelen (haberi ahad) söze kulak vermekte fayda görürler. Ya onlarca sahabeden rivayet edilen, cerh ve ta’dil kitaplarında iyi veya kötü yanları tesbit edilmiş, yalancı mı, mübalağacı mı, ömrünün bir kısmında bunamış mı vehm ve vesvese sahibi mi, ve daha nice sıfatları tesbit edilmiş ve eğer bu kusurlardan biri varsa ondan gelen haberin sıhhati zayıf, uydurma vs. tesbit edilmiş ve güvenilir, akıl, hafıza, zabt ve adalet yönünden cidden övgüye değer insanların rivayet ettikleri sahih olan ve yine bu vasıfta alim insanların kaleme aldığı hadislere niçin itimad etmiyorsunuz. Çünkü bu defa yanan ev sizin değil. Eğer o hadislere itimad ederseniz peygamber sizi oturduğunuz din adamı postundan kaldıracak ve siz felsefenizle birlikte çöpe gideceksiniz.

HADİSLERİ ENDİREKT OLARAK İNKAR ETMELERİ :

Bazan sahabelere dil uzatarak, öncelikle en çok hadis rivayet eden sahabeden işe başalayıp onlara çamur atmaları mealci mu’tezilenin değişmez tavrıdır. Örneğin Ebu Hureyre (radıyallâhu anh) hicretin yedinci yılında Müslüman olmasına rağmen nasıl beşbin küsur hadis rivayet etmiştir demeleri ve bu sözle insanları beşbin küsür hadiste şüpheye düşürmenin yanı sıra en muteber sahih hadis kitaplarında bile rivayeti bulunan bu sahabe hakkında ve sahih hadis kitapları hakkında şaibe uyandırmaları gibi. Oysa işin aslı hiç de böyle değildir. Bâki ibn-i Mahled; Ebu Hureyre 5374 hadis rivayet etti demiştir, bu sayı rivayet edilen hadis sayısı değil, Ebu Hureyreden aynı hadisi farklı kimselerin işitip rivayet etmesiyle artan senet sayısıdır. Senetleri farklı olan aynı hadisler çıkarıldığında Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği hadis sayısı sadece 1236’dır. Kendisinden en az 9 talebesi hadis yazmış ve rivayet etmiştir. [34] Bu rakam ise garipsenecek bir rakam değildir, zîrâ Ebu Hureyre kendi işini şöyle haber vermektedir. İnsanlar benim fazla hadis rivayet ettiğimi söylüyor. Muhacir olan sahabe ticaretle, ensar olan sahabe bağ ve bahçesiyle meşgul olurken, ben Rasulullah’ın dizinin dibinde karnımın doymasına razı olarak ilim tahsil ediyordum. Onun zamanında sahabeden ibn-i Ömer ve başkaları onun rivayet ettiği fakat ilk defa duydukları hadisleri garip bulmuş ve bu sözün isbatını aramış ve yine başka şahit sahabeler onun rivayetini doğrulamıştır. Bu hususta Ebu Hureyrenin doğruluğunu ve ilmini anlatacak örnek, ilgili kitaplarda çoktur. Mu’tezilede hadis rivayet edenlere sataşma, işlerinin çirkefliğidir, zîrâ dobralıktan uzak bu siyaset onların felsefeyle kirlenmiş kalplerinin dışarı açılan penceresidir.

BİZ HADİSİ KURANA ARZEDERİZ UYUYORSA ALIRIZ UYMUYORSA ATARIZ DEMELERİ :
“Benden bir hadis işittiğinizde onu Kur’ana arzedin uyuyorsa alın uymuyorsa atın” gibi hadisler uyduran ve uydurulmasını fırsat bilen mu’tezile, hadislerin Kur’ana uyması gerektiğini veya o konuda Kur’anda ayet bulunup hadisin onu açıklayıcı olması gerektiğini ısrarla savunur. Bunu yaparken de maksatları Kuranı tefsir eden hadislere boyun eğmek değil, Kur’anda bulunmadığı iddiasıyla birçok hadisi saf dışı edebilmektir. Zira onlar Kur’anı tefsir eden nice hadislere sırt çevirmiş ve kabul etmemişlerdir. Bu davranış da onların inkarcı siyasetinin bir parçasıdır.

KUR’ANIN MUHKEMİNİ VE MÜTEŞABİHİNİ TE’VİL ETMELERİ :

Hiçbir ücret istemeyen bu tebliğ ve irşad Kur’anı iyi anlamadığınızı size hatırlatır. Düşünmeksizin tekebbürle mukabele edenlere bizim gücümüz yetmez. Islahı ğayr-ı kâbil mu’tezile taraftarlarına son birkaç söz :
Peygamberin hadislerine kulak asmadığınız için, Kur’an ayetlerine ya delaleti zanni, ya subutu zanni dediğiniz ve aklınıza uymayan ayetleri te’vil ettiğiniz için birçok hususta inkarcı ve kalplerinde eğrilik olan te’vilciler sizlersiniz. Bize Kur’an yeter diyorsunuz okuyun o halde Allah sizi anlatıyor.
Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun (Kur'an'ın) bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar.[35]
Kur’an biz anlayalım diye indirildi deyip ancak Allahın bileceği, sizin onunla imtihan olunmanızdan başka size vazife olmayan, müteşabihi de felsefenize arzettiniz ve zihin jimnastiğinizde onlarla da oynadınız ve müteşabih ayetleri fasid şekillerde te’vil ederek kalplerinizde eğrilik olduğunu bize Kitabımızdan isbat etmiş oldunuz. Siz ne Kur’anı tercihinizde samimisiniz ne de da’vet ve tebliğinizde. Zîrâ atalarınızdan devraldığınız saçmalık dolu usullerin sizi dalalette bırakmasına kör taassubunuzla devam etmektesiniz. Eğer maksadınız Kur’ana uymak olsa yukarıda zikrettiğimiz peygambere tabi olmak ve onun emirlerine uymakla ilgili ayetler sizi sahih hadisleri araştırmaya sevk etmesi gerekir. Çünkü Allah’ın korumayı va’d ettiği ayetlerinin hükmü kıyamete kadar bakidir ve o hükümler içerisinde peygambere tabi olma emri defalarca zikredilmiştir. 23 yıl boyunca süren ta’lim, tebliğ ve da’vet işinden sadece 20-30 sahih hadis olduğunu söyleyen siz zavallıların aklen nakıs olduğu aşikardır. Bu gün uygulamakta olduğunuz bir çok meselenizi Kur’anda bulamaz ve halledemezken ya yok demekte çareyi buluyor yahut olmayacak yerden-hadisleri kabul etmezken-örften, tarihten nakiller yapıyorsunuz. Örneğin zekat için nisab miktarı nedir, koyundan deveden, ticaret malından ne kadar zekat verilmelidir. Kuranın neresinde buluyorsunuz bunları. Yoksa zekat sadaka demektir herkes istediği kadar verir mi diyeceksiniz. Ya da beş vakit namazın rekatlarını Kuranın neresinde buluyorsunuz. Yoksa bu kez de salât dua demektir, her zaman her şekilde kalp ve dil dua eder , yerlerde sürünmeye gerek yok mu diyeceksiniz. Siz de biliyorsunuz ki Kuranı anlamada peygambere müracaat etmediğinizde , birçok hususta aklınızı veya hevanızı tefsir edici kabul edersiniz. Peygamberin tefsirini kabul etmeyen siz zavallıların tefsirini kim ne diye kabul etsin ki ?
Kendilerini akıllarının saptırdığı bu nasipsiz fırkanın kaderi inkar etmeleri, keramet ve şefaat simsarı zındık sofilerin bu hususlarda haddi aşmalarına karşın, mu’tezilenin de hak olan kerameti ve şefaati inkar etmeleri, yukarıda izahı geçtiği üzere dini anlamalarındaki yöntem farkından, aklın cüratkarlığından ve kalplerinde eğrilik olmasındandır.

ŞEFAATLE İLGİLİ AYETLERİ DE ÇARPITIR VE ŞEFAATİ İNKAR EDERLER :

Dünyada iken kulun işlemiş olduğu amellerin dışında herhangi bir şeyin ahirette ona fayda vermesini imkansız kabul eden bu fırka, bunu Allah’ın adaletine aykırı bulurlar ve şefaat yoktur derler. Oysa akıllarıyla övünen bu zavallılar, Allah adaletiyle hükmeder ve şefaate layık olan kimseye şefaat edilmesine müsaade eder şefaat edecek kimseyi de zaten Allah belirler37, anlayışına bir türlü ulaşamamıştır. Şefaatle ilgili Kur’an ayetlerinden; müşrik putperestlerin putlarını şefaatçi kabul etmesini nefyeden ayetleri38 şefaatin yokluğuna delil gösterip, ancak Allahın izin verdiği kimselerin şefaat edeceğini bildiren ayetleri39 görmezden gelmeleri, dini bir bütün olarak anlamaya güçleri yetmediğinden (mutlak olanı, mukayyed olanla tefsir etmeyi de bilmemelerinden) ve kendilerine öğretileni taklitten vaz geçmemelerindendir.

KADERİ İNKAR ETMELERİ :

Allah kullar için bir kader takdir etmemiştir diyen mu’tezile kul kendi fiillerinin yaratıcısıdır, demektedir. Bir sınav salonundaki şartları, süreyi, soruları vs. belirlemek sınav sahibinin hakkı olduğu kadar basit anlaşılabilecek bir meselede; Allah’ın irade-i külliyesinin insanlar üzerindeki tesirini ve imtihanın seyrinin o iradeye uyması gerektiğini kabul etmeyenler, kul eğer yaptığından mes’ul ise fiillerinin yaratıcısıdır demektedirler. Yere göğe sığdıramadıkları akıllarının neresine sığar bu saçmalık bilmiyoruz fakat, doğrusu şu ki kul irade-i cüz’iyyesi ile niyet ettiği hayır veya şer ne ise güç yetirebiliyor ise ve Allah o işi yapmasını mümkün kılarsa kul yapacağını yapar. Yapılan iş kula aittir, o işin yapılmasına Allah müsaade etmiş ve o fiili yaratmıştır. Allah iyiliğinde kötülüğünde yaratıcısıdır, fakat iyilikten razı, kötülükten razı değildir. Kulun seçme hakkının olması ve gücünün yetmediğinden sorulmaması imtihanın adaletli ve merhametli olduğunu göstermeye yeter.

AKLIYLA YOLDAN ÇIKMIŞLARA BU KADARI YETER :

Dininde samimi olan kimse inadından vazgeçer, kınayanın kınamasından korkmaz, kendisini hesaba çeker ve der ki : Allah Kur’anındaki ayetleri insanlar te’vil etsinler diye mi vahyetti ? Peygamber sadece Kur’anı insanlara taşıyan bir postacı konumunda mıydı ? Allah’a ve peygambere itaat edin buyurulan onlarca ayet, peygamberin vefatıyla iptal mi oldu ?
Oysa Kur’anda nesh olmadığını iddia eden de siz değil misiniz ?! Yoksa peygamber yeniden gelecek de o zaman mı bu ayetler yürürlüğe girecek ?! Bunlar bid’atçı ve sapkınların anlayışı ve merdud olan imanıdır. Aklıyla yoldan çıkmışlara bu kadarı yeter de artar bile. Size Kur’andan başka delil getirmedik, ta ki hadis olmadan din olmayacağını anlamış olasınız. Hak ehli bir delili ancak başka deliller ile tefsir eder, bu işte akıl yalnızca terazidir ve kefelere akıl konulmaz, deliller konulur. Zîrâ delilin karşısındaki kefeye konulacak hiçbir akıl ilahi kelamın mana ve keyfiyetini inkar için ölçü olamaz. Allah Azze ve Celle bizlere, Kendisini vasfettiği gibi birleyen , kulu ve rasulü Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) ‘in imanını ve o imanla ölmeyi, nasib etsin. Rasulün ismet ve şerefini tercih etmeyi öğrenen ve öğreten mü’minlerden eylesin. Gazaba uğrayan ve sapıtanlardan, aklıyla böbürlenen zındıklardan, etmesin. Amin.

(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi sırat-ı müstekıyme ilet. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna; gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil![36] (Amin)

VE SELAMÜN ALEL MÜRSELİN VEL HAMDÜ LİLLAHİ RABBİL ALEMİN


[1] Ahmed Emin, Fecrü'l-îslam'dan özetlenerek alınmıştır. Mezhepler Tarihi M.Ebu Zehra ter.136
[2] Makrizî,el-Hıtat Mezhepler Tarihi M.Ebu Zehra ter.136
[3] Nur Suresi (Ayet 51)
[4] Nisa Suresi (Ayet 113)
[5] Bakara Suresi (Ayet 13)
[6] Mezhepler Tarihi M.Ebu Zehra ter.141
[7] Buharı (5758-ter:5779) Müslim (1681/34-35) Begavi (2543-2544)
[8] Cümleyi lafzın delalet ettiği mananın dışında, başka bir manada anlamak ve öylece iman etmek.
[9] Gerçek manayı geçersiz kılıp, iptal etmek.
[10] Bakara Suresi (Ayet 253)
[11] Mezhepler Tarihi M.Ebu Zehra ter.138
Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakîmdir. ŞÛRÂ Suresi (Ayet 51)
[12] Mezhepler Tarihi M.Ebu Zehra ter.147
[13] Nisa Suresi (Ayet 80)
[14] Ahzab Suresi (Ayet 36)
[15] Nur Suresi (Ayet 52)
[16] NU Suresi (Ayet 48)
[17] NUR Suresi (Ayet 56)
[18] NUR Suresi (Ayet 63)
[19] AL-İ İMRAN Suresi (Ayet 32)
[20] AL-İ İMRAN Suresi (Ayet 132)
[21] BAKARA Suresi (Ayet 151)
[22] MAİDE Suresi (Ayet 92)
[23] MAİDE Suresi (Ayet 104)
[24] NİSA Suresi (Ayet 69)
[25] NİSA Suresi (Ayet 11).
[26] NİSA Suresi (Ayet 64)
[27] A’RAF Suresi (Ayet 157)
[28] NAHL Suresi (Ayet 125)
[29] AHZAB Suresi (Ayet 66)
[30] Nisa Suresi (Ayet 65)
[31] Nur Suresi (Ayet 48-50)
[32] Nur Suresi (Ayet 54)
[33] M.Şeltut Akaid ve Şeriat 1/70
[34] Hadis metodolojisi ve edebiyatı Prof.Dr. Mustafa el-A’zami ter. 44
[35] Âl-i İmran Suresi (Ayet7)
[36] Fatiha Suresi (Ayet 5,6,7)
[37] Enbiya Suresi (Ayet 28)
[38] Yunus Suresi (Ayet 18)
[39] Allah’ın kendisine izin verdiği kimselerin şefaat edeceğini isbat eden şu ayetlere bakınız. Bakara Suresi (Ayet 255),Yunus Suresi (Ayet 3), Meryem Suresi (Ayet 87),
TaHa Suresi (Ayet 109) Enbiya Suresi (Ayet 28) Sebe Suresi (Ayet 23), Zuhruf Suresi
(Ayet 86) Necm Suresi (Ayet 26)
 
A Çevrimdışı

abdulwahid-musab

Üye
İslam-TR Üyesi
bu fırkanın ortaya çıkışı yeni gibi gözüksede tarihi eskidir şimdi destekleyen şeytanları çok

geçen hack bi kardeşime yoklattım sitelerini 30-35 yakın site istanbuldan hep aynı kişi tarafından alınmış kurulmuş ama hepsi birbirinden farklı gibi duruyor stratejiye bak ;)
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Bize gelen Bilgilere göre...

Bu sitelerin satın alanlar aynı Host Firmasından ve tamamı ''Amerikan Kafirlerine'' ait Host firmalarından alınmış,

2 tanesi hariç diğerleri Amerikan yapımı..

Sitenin biri ''SİİRT'' den alınmış Hostu satan firma ..

Biride İstanbul'dan alınmış isimleri:D ne kadar doğru bilmiyoruz...

Amerika'da bir Ayaletten alınanlar ise isimleri (KAFİR) ismi olduğu için fazla anlayamadık,sözde kendine Müslüman diyen biri neden (KAFİR) adı koyar ki,:D

Hem Dava ları Gerçek bir DAVA ise neden böyle Oyunlar oynarlar acaba...Mealciler Örgütü...:D Bu Örgütün Ergenekon ile bağlantısı var mı buna bakmak lazım ,eğer örgüt iseler kısaltılmışı (MÖ) olurdu.. Mealci veya Mu'tezile Örgütü...
 
H Çevrimdışı

hanife_musluman

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
"Rabbimiz! Bizi doğru yola ulaştırdıktan sonra kalblerimizi eğriltme, bize rahmet bağışla; şüphesiz Sen sonsuz lütufta bulunansın. "

(Al-i İmran,8)


Kur’an’daki “kitap ehli” tabirini bilirsiniz. Hani kendilerine gönderilen kitapların ve peygamberlerin yolundan gittiklerini iddia ederler de, aslında gittikleri yolun iddia ettikleri yolla pek alakası yoktur.


Şayet Aziz Allah Kur’an’dan sonra bir kitap daha gönderseydi bugün kendilerini “İslam toplumu” diye tabir eden toplumu hedef alırdı ilk önce. Bunu nerden biliyorsun be adam? diye seslenenleri duyar gibiyim. Çok basit. Çünkü “sünnetullah” yasası değişmiyor. Allah’ın tekliği ilkesine halel getirenler her zaman birinci hedef kitle olmuştur da ondan.

İsa müslümandı, havariler müslümandı. İncile tabi olanlar müslümandı. Peki nasıl oldu da isa’ya inananlar birden “hristiyan” oluverdi. Üstelik İsa’yı takip ettiklerini iddia ederek.

Musa müslümandı, kendisine inananlar müslümandı. Nasıl oldu da bu grup birden “Musevilik” adı altında bir dinin sahibi oluverdiler.

Muhammed de müslümandı, O’na uyanlar müslümandı, peki nasıl oldu da Muhammed’e inandıklarını iddia edenler aniden “ehli sünnet” “şii” “sunni” v.b. gibi isimlere bürünüverdiler. Ne değişti?

Gördünüz ya, değişen bir şey yok. Sapıklığın ve gazaba uğramışlığın yolu aynı. Önce uyarılmaları için peygamber geliyor. Peygamberle birlikte bir de kitap. Peygamber hayattayken az sayıda müntesibi oluyor. Tabiri caiz ise pek tınlayan olmuyor.

O elindeki de neymiş, git onu değiştir, bize başka bir şey getir diyorlar. Biz atalarımızın yolundan dönmeyiz diyorlar. Seni öldürürüz diyorlar.

Peygamber ölüyor… Geriye kitap kalıyor…. Bu sefer başlıyorlar peygamberi sahiplenmeye. O şöyleydi, O böyleydi. O şunu demişti, O şunu yemişti, O şöyle yapmıştı.

Birde bakıyorsunuz, 4 tane İncil (barnabayla birlikte 4 çeyrek)

Bir de bakıyorsunuz Gamara, mişna ve Tevrat üçlüsü..

Ve yine birde bakıyorsunuz ki, hadisler, ilmihaller, alimler, mezhepler ve Kur’an bilmem kaçlısı.

Şimdi bu kitap ehlinin birbirinden ne farkı var? İseviler, Museviler bir de Muhammediler.

Hiçbir fark yok aralarında.

Hepsi, peygamberlerine ve kitaplarına iman değil ihanet ediyorlar.

Aslında hristiyanlar, Museviler ve ehli sünnet (7777 fırkanın hepsini saymıyorum artık) kendilerine gelen kitabı çeşitli şekillerde tahrif etmişler ve yepyeni gıcır gıcır tamamen insan yapımı bir dinin takipçisi oluvermişler.

İbrahim unutulmuş, haniflik olgusu unutulmuş, İsa’nın, Musa’nın, Muhammed’in ve diğer bütün peygamberlerin (hepsine selam olsun) öğretileri çaktırmadan imitasyonlarıyla değiştirilmiş.

İnsanlar da bu imitasyonları aslı zanneder olmuş. Bunlar asıl değil… Bunlar kopyası… Dikkat edin artık.

1.) Önce dindeki tek kaynağı dörde çıkardılar.

Muhammed Peygamber'in (selam olsun), tek kaynağı tek mirası, bunların yüzünden dörde çıktı. Sadece kitap olan kaynak:

1- Kitap
2- Sünnet
3- İcma
4- Kıyas oluverdi.
http://www.kuran-tekrehber.com/

2.) Bu da yetmedi müslümanları, "hariciler, selefiler, mutezile, mürcie, hanefi, şafii, alevi, sünni, (sanırım 73 taneye kadar sayabilirim ama burda kesmek zorundayım)" diye bölük pörçük ettiler.

3.) Hızlarını alamadılar, israiloğlu zihniyetinde ne varsa "islam dinine" yamadılar. "Mehdilik, mesih inancı, recm olayı, haramların çoğaltılması, kitapta olmayan yığınla yasak icat etmeleri, kılık-kıyafet ve saç-sakal kanunu (sanırım 3 milyon küsür bulabilirim)" yeryüzüne ilk yayanlar bunlar.

4.) Peygamber'i ilahlaştırdılar.
Allah aşkına şöyle etrafınızı süzün bakalım. Allah'ı zikretmekten çok peygamberi zikretmiyorlar mı? En basit bir dini sohbetin çetelesini tutun, tv'lerde, radyo'da, seminerlerde, şurda burda.. Alın elinize kağıdı kalemi. Çetele tutun. Size ne anlatıyorlar.

Peygamber şurda, peygamber burda, peygamber şununla, peygamber bununla, peygamber şunu yedi bunu yemedi, peygamber şununla nikahlandı şununla boşandı, peygamber şununla arkadaşlık etti, bana pas vermedi, peygamber kırk erkeğin cinsel gücüne sahipti, peygamberin dayıları, amcaları, halaları, babası kimdi ne iş yapardı, amcası kimdi ne iş yapardı, kaç çocuğu vardı, kızının adı neydi, oğlunun künyesi ne? Sayayım mı daha.. Bu mudur din? Din mi öğreniyoruz yoksa hikaye mi? Peygamberin, birileri tarafından uydurulmuş tomarla hayat hikayesi üzerine endeksli bir din olabilir mi? Hristiyanları ve Yahudileri tam gaz sollamış bu toplum. Bu dinin sahibi peygamber değil ki! Dinin sahibi Allah.

5.) Lütfen 1 dakikalık kendiniz için saygı duruşunda bulunun. 1 dakika da olsa kapayın gözlerinizi ve hayata objektif bir gözle bakın bakalım. Bu kalburcuların dünyayı nasıl zulüm tarlasına çevirdiklerini görün.

Irak coğrafyasına bakın. İnkarcının yaptığı zulüm kadar bu kalburcular da zulüm yapmadılar mı? Şii kalburcuları ile sunni kalburcularının döktüğü kanı elin kafiri 100 yıl savaşlarında dökemedi. Yanı başımızdaki ülkelere bakın, hepsinin başında bir kalburcu. Hepsinde birer din baronu, fetvacı allame tayfası. Kalburun altında kalanın canını okuyorlar. İslam alemi diye nitelenen aleme bakın. Nasıl da pislik yağıyor üzerlerine. Niye? 1400 yıldır akıllarını kullanamıyorlar da ondan. Temelleri çürük. Hizipleşme diz boyu. Sebep? En büyük sebep işte bu elekçi mantığı.

Bölmüşler, paramparça etmişler. Kim yapmış bunu. Elin kafiri mi? Hayır. İçimizdeki elekçiler. Herkes Kuran artı şu, Kur’an artı bu dedikçe durum bu hale gelmiş. Nasılsa membağ bol. 3 milyon küsür var. Nasıl olsa hissesine düşer birkaç yüz bin. Sonra ne oluyor. Fitne fesat alıp başını gidiyor.

Buyurun koyun ortaya faydalarını da görelim. Zararı boyunuzu aşmış bu kaynakların beyler. İrkilin ve kendinize gelin. İnsanları artık Allah ile, peygamber ile aldatmayı bırakın. Bunun hesabını mahşerde veremezsiniz. Bu hesabın altından kalkamazsınız.

Geminiz battı, binanız çöktü. İnsanları oyalamaktan vazgeçin artık. Düşün insanların yakalarından. Onlara din belletiyoruz diyerek beyinlerini bellemekten vazgeçin. Oyalamayın. Gölge etmeyin.

Bakın etrafınıza yine. Ben müslümanım diyen kaç insan kaldı. Şiiyim, suniyim, hanefiyim, aleviyim, bektaşeyim, nurcuyum, nakşiyim, kadiriyim, şafiyim v.s. diyenler mi daha çok yoksa müslümanım diyenler mi? Bu kalburcular sayesinde herkes şucu bucu olmadı mı? O da olmadı şu vakıftanım bu vakıftanım. Sadece Kur’an’a çağıran, adam gibi yaşayan, ve ben Müslümanlardanım diyen kaç kişi kaldı? Kaldı mı etrafınızda güzel sözlü insanlar. Varsa dost bilin, yoksa yoktur napalım.

Böyle devam edildiği müddetçe, milletin elinden kalbur düşmediği müddetçe, daha çooook perişanlık çeker bu ademoğlu. Bunun adına da “kader” der utanmadan. “Allah böyle taktir etti napalım” der. Yüzsüzlüğün bu kadarına da pes doğrusu. Allah insana kötülük etmez. İnsan kendi kendinin zalimidir. Birde başına gelen bunca musibeti, sıkıntıyı Allah’tan bilir.

Gelin teslim olun. Atın elinizdeki elekleri. Yeter bu kadar zulüm. İnsanları birr’e çağırın. İnsanları adam gibi yaşamaya çağırın. İnsanları Kur’an’a çağırın. (Gerçi sizin çağırılmaya daha çok ihtiyacınız var.) İpi sapı belli olmayan kör kuyulara değil. Boş işlerle artık oyalanmayın, oyalamayın milleti. Papatya falına karnımız tok artık. Çıktı, çıkmadı, çıktı çıkmadı… Dini oyuncağa çevirdiniz. Dostu düşmanı güldürdünüz kendinize.

Kur’an’ı rehber edinmeye çabalayan kardeşlerime sesleniyorum. Kim ki sizi sadece ve sadece Kur’an’a çağırıyorsa o doğru sözlüdür. Ama her kim ki sizi, Kur’an + hadis kaynaklarına, + ilmihallere, + şunun bunun kitabına, + şu öğretiye bu öğretiye çağırıyorsa O’nun çağırdığı yol yol değildir. Uzak durun. Ahsen’el hadise çağırandan daha güzel sözlü kim vardır? Lehv’el hadise çağıranlardan uzak durun. Siz onları Ahsenel hadise çağırın. Yaptıklarının doğru olmadığını söyleyin.

Yoksa bunlar sizi bile kendinize düşman eder. Sağ gözünüzü sol gözünüze, sağ elinizi sol elinize düşman eder. Kulağınıza fısıldadıkları jelatinli sözlere aldanmayın. Bunlar Allah’dan daha mı doğru sözlü? Doğru söz arıyorsanız Kur’an yeter. Dağ – taş yeter. Taştan alacağınız ibreti, bunlardan kırk yıl geçse alamazsınız. Sizi kınamalarına ve aşağılamalarına aldırış etmeyin. Ayn çatlatmalarına da aldanmayın.

Kim ki; Kur’an ve essah sünnet (sünnet kavramının da içini boşalttılar, sünnetullah’ı sünnetinsan hatta sünnetistan yaptılar) diyorsa, Kim ki hadisler ve ayetler diyorsa, kim ki peygamberimiz bir gün şu hadisinde…, diye söze başlıyorsa, kim ki kutsal buharide şöyle diyor diye söze başlıyorsa, kim ki şu haram bu helal diye kitapta olmadık şeyler anlatıyorsa, kim ki “efendimiz” diye söze başlıyorsa bunlar kalburcudur. Bunlar size faydası dokunmayan zumredir. Zümer 3’deki zümrenin bi yarısı bunlardır, öbür yarısı olmak istemiyorsanız uzak durun.

Kim bu şekilde kaynağı çoğaltıyor ve tek olan ilahınızı, ikiliyor, hatta ve hatta üçlüyorsa, o sizi sapanların ve gazaba uğrayanların yoluna çağırıyor demektir. İlahınız tektir. İlahı tek olanın hayat kaynağı da tektir. Din adına Kaynak ne kadar çoğalırsa ilah sayısı da o kadar artar. Size gün yüzü göstermez bu kalburcular. Kalbur onların nasılsa. Üstte kalana rıza göstereceksiniz. Altta kalanın canı çıkacak.

Bu dinin yüzbinlerce kuralı yoktur. Allah insana çekemeyeceği yükü yüklemez. Ama görüyoruz ki bu kalburcular üstümüze o kadar yük yüklemiş ki, gözümüzün önünü dahi göremiyoruz. Kur’an’daki yasakları toplayın bakalım, şu an yazdıklarımdan daha az değilse o zaman konuşun. Ama bu kalburcuların yasaklarına bir bakın, ciltlere sığmaz olmuş. Okumaya kalktığınızda on kere dünyaya gelseniz yine bitiremezsiniz. Birde utanmadan bunları peygambere izafe ediyorlar yanına iki doğru katarak.

Allah kolayı kolaylaştırmış, bunlar ise zoru kolaylaştırmış. Biz zor olanı kolay zanneder olmuşuz. Bunlara dur demenin zamanı geldi de geçiyor bile. Bırakın ademoğlu artık insanca yaşasın. Bırakın artık milletin tuvaletine, elini yüzünü yıkamasına karışmayın. Tuvalette bile başımıza bekçi diktiniz. Hangi ayakla girip çıkacağımıza kadar karıştınız. Aptalmıyız biz. Yeter yahu. Elalemin yatak odasına kadar dilinizi soktunuz. Karıyla kocanın arasına girdiniz, babayla oğulun arasına girdiniz. Bize Lokman yeter, çekilin aramızdan artık. Allah herkese eşit şekilde üflemedi mi? Size torpil mi geçti. Üstümüzde karabulut gibi dolanmaktan vazgeçin. Sizden gerçi su yağmaz, asit yağar. Rahmeti yağdıran Allah’tır.

Bırakın artık insanlar; barışın, huzurun, refahın, güvenliğin, hoşgörülüğün ve temiz aklın tadına varsınlar. Potansiyel androit ve potansiyel suçlu muamelesi görmekten kurtulsunlar. Peygamberlere düşmanları bile saygı duyarken, peygamberlerin ümmeti olduğunu iddia edenlere dostları bile saygı duymuyor artık. İnsanların iki cihanından da elinizi çekin. İnsanların hem bu dünyalarını hem de ahiretini mahvettiğinizin farkına varın artık.

Ey benim ahad olan Allah’ım, kalburcuların şerrinden bizi koru.
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Hanife_Müslüman - Şuna inan Sabırla yazını okudum sonuna kadar ancak bir çok Cümlende Önemli Notlar var,senden Bir şeyler öğrenebiliyorum ki bunlar Bize görede doğru olan ve sıkıntımız olan konular...

Ancak Şuna da inan Müslüman Millet Paramparça olmuş ve İslam'a Mal edilen Kalabalıklar çoğalmış ve herbiri bir -Cemaatin ağına ve Girdabına-Hocaefendilerin-Tarikatların- tüm,Bunun Nedeni Sadece ''HADİSLER'' değildir...İnsanlarda Şuursuz ve Bilinçsizlerdir...

Bizler Ayette ve ayrıca Sünnette olduğuna inandığımız Sahih ve Mütavatir konularda ''ÖLDÜRÜLMESİ EMREDİLEN'' kişileri dahi Usulü ile Öldüren Müslümanlarız,Çünkü O Bizim İman ettiğimiz Dine saldırmıştır veya Müslümanları Gasp etmiş saldırmıştır sebebi budur...

Müslümanların bu Sahih Kaynaklardan ''İÇTİHAD'' çıkardığını bilen Düşmanlarımız bu yolu Kullanarak bir çok İnsanı birbirine Vurdurmuştur..buda doğrudur...

Buna Örnek vermek gerekirse işin Stratejisini Analiz edebiliriz..

Sofiler ; Uydurma Hadisler ile Adam bile Öldürtebilirler, bir çok Tasavvufi Tarikat Şeyhi Uydurma bir Fetva ile Kendi Talabesi veya Sofisine İnsan Öldürtmektedir,bu Cinayetlerin yapıldığına dair bir çok Haber vardır..

Kendilerine ŞİŞ sokan ve Saçma sapan -ZİKİR ÇEŞİTLERİ- Eğilimler ile ''TRANSA'' giren Ahmak Sofilere ''ADAM ÖLDÜRTMEK'' çok kolaydır,Onlar ki İnandıkları Uğruna adam Öldürürüler,buna Delil aradıkları Takdirde Şeyhleri ve Hocaefendileri karşılarında olur -bu Hocaefendiler ve Şeyhler Fetvayı çıkarırlar ve Cinayet işlenir, Onlar için Problem değildir,Bilakis bundan Gurur duyarlar...

Hizbullahcılar ; Bu Grupda Kullanılan insanlar ve Gruplara bu şekilde alt yapı ve Eğitim desteği verildiğini düşünüyorum ,Kur'andan ayetler Te'vil yolu ile ve en çok da Uydurma ve Zayıf Senedi olduğu İddaa edilen veya Sahih olduğu İddaa edilen Hadisler ve ALİMLERİN Görüşleri yolu ile hazırlanan Konular ve Fetvalar büyük bir Özenle Genç beyinlere kademeli olarak yudumlatılır,Kuklaların Kukla yetiştirme Fabrikasyonları gibi Hücresel Cemaatlar-yapılanmalar kurulur...Ve Seri Cinayetlere gereken İnanç hazır durumu getirilir...Sonuçta Hedefe yollanan PİMİ ÇEKİLMİŞ İNSANDIR PATLAR...

ŞİA- lar ; Uydurma Bir çok Hadis yolu ile Nasıl ki Yıllardır Milyonlarca İnsanı katlettiler ve bunu ''DİN'' adına yaptılar ,Delilleri ise yine Ayet ve Hadis destekli olduğunu söyleyebildiler...ve Sonuç bir LİDER gitti ve yerine Başka bir LİDER getirildi,

Liderlerin ve bir çok ''Düzülü Düzenlerin Bekası'' için Milyonlarca Cinayet işlendi ve buna Kılıf olarak aslı uydurma kendisi ''SAHİH HADİS'' olarak kabul ettirilen Hadisler kullanılarak yaptırıldı Cinayetler...Sonuç Kervana Bir ''ŞEHİT'' daha katıldı...

Ancak ; Şu iyi bilinmeli ki ''Ehl'i Sünnet Menheci'' üzere olan Müslümanlar ne Mezhep taasubculuğu ile kendini Mevcud Devlet Rejimlerine nede diğer Düzülü Sistemlere ''KUKLA'' ve Yem etmiyorlar...

Bir Çok Müslüman Dünyada ''MÜÇTEHİD'' kalmadığını ve bittiğini söyler oysa bunu söyleyenlerin bir çoğu hayatlarının her safhasında her sıkışınca ''MÜÇTEHİDLİK YAPAR VE İÇTİHADA'' giderek kendi Konumunda yaptığı Pis İşlerini Temize çıkarırlar...

Hadisleri Kullanarak ve Ayetleri kullanarak,kendi ''TE'VİL'' leri ile kendi Yolunun doğruluğunu Isbat eden Binlerce Sözde Müslüman Mevcuttur...Aslen Kafir olan bir çok Müslüman isimli İnsanların çoğalması sonucu bu boşluğun farkına varan bir çok ''ANTİ-TEZ'' ci ise Durumdan Vazife çıkararak bütün ''SAHİH VE MÜTAVATİR HADİSLERİ'' -RED- ETME YOLUNA GİTTİLER NE YAZIK ki..

Üzülerek söylemeliyim ki TC ve diğer adı Müslüman olan Ülkelerde Cinayetlerin büyük çoğunluğuna Kılıflar yine Ayet ve Hadis Destekli Fasid ''TE'VİL'' ler yolu ile yaptırıldı...

Bunun farkında olan bir çok Dış Devletlerin Servis Ajanları kendi Bünyelerinde yetiştirdikleri ''AJAN ve SERVİS PERSONELİ'' olan ''ŞEYH ve HOCAEFENDİLER'' ile KİTLELERİ ETKİLERİ altına alarak Kullandılar,buda İnkar edilmesi Mümkün olmayan bir gerçektir...



 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt