Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale Kurnaz Hadis Münkirleri

Burhanuddin Aldiyaî Çevrimdışı

Burhanuddin Aldiyaî

İyi Bilinen Üye
İslam-tr Yazar
Kurnaz Hadis Münkirleri

Öncelikle yazı biraz uzundur ancak özellikle kafası karışık olanlar için ciddi faydalıdır Allah’ın izniyle. Kaldı ki ancak kitap ile cevaplandırılacak bir hususu iki satırla anlatmak imkânsızdır. O sebeple bu ağlarda boş dolanacağımıza, bize fayda getirecek bir şeyler okursak, kendimize büyük iyilik etmiş oluruz.

Adına öz bir tabirle yarı mealci dediğimiz, Peygamber ﷺ’in hadislerini seçmece tarlası sanan bu hadis inkârcısı güruh çok kurnaz, çok fetbaz tilkilerdir. Bazı kendince hoca olanlar bile bu adamların ne demek istediğini tam anlamış değildir maalesef. Tabi ilmi bilgisi yeterli olmayan ve dolayısıyla bu adamları doğru dürüst tanıma imkânına erişemeyen bireylerin anlaması daha zordur. Özellikle böyle hadisleri temelden reddedenlere tepki göstermeleri hatta peygambersiz din, dinsizliktir gibi laflar etmeleri, hadis inkârcısı olduklarına inanmayı çok daha zorlaştırıyor. Hâlbuki bu laf bile büyük bir tilkiliktir. Yoksa Peygamber ﷺ’i kabul etmeyen haliyle Kur’an’ı da ve dolayısıyla dini de kabul etmemiş olur. Sonuçta Kur’an zembil ile orta yere inmedi.

Adamlar diyor ki: biz hadis inkâr etmiyoruz, aksine Peygamber ﷺ’in söylediğini bildiğimiz sözler başımızın üstünde yeri vardır. Biz Peygamber ﷺ adına uydurulan rivayetleri reddediyoruz. Buna göre yer yer de hadis diye bazı ifadeleri kullanıyorlar. Bunları dinleyen veya kitaplarını okuyan ama tam anlamayan bireyler de, olur mu nasıl onlara hadis inkârcısı dersiniz diye çıkışıyorlar. Geçen bu vatandaşın yazdığı tefsirle ilgili yazdığım makaleyi bazı kardeşlerimiz birilerine göndermiş, o da, bunların hadisleri inkâr etmediğini, aslında bizim onları anlamadığımızın kanıtı olarak buradaki sözlerinin daha detaylı açıklaması ve aynı zamanda tamamlayıcısı olan iki video daha göndermiş. Üşenmeden iki videoyu da sonuna kadar dinledim ve bu adamları çok iyi anlama feraseti verdiği için Rabbime tekrar hamd ettim. Söz konusu videoların linkini de yoruma bırakacağım, isteyen dinler. Ayrıca adam orada hem İmam Şafii’ye ve hem de İmam Ebu Hanife’ye iftira atıyor.

Bu adamların ne demek istediğini ve bu mantığın nereye vardığını; “Peygamber ﷺ’in Dindeki Konumu Sünnet ve Yarı Mealciler” adlı risalemde detaylıca açıkladım hamd olsun. Birinci baskısı bitti, dileyen ikinci baskısından bunların mantığını okuyabilir inşallah. O yüzden mantıklarını böyle bir makalede açıklama imkânı yoktur ancak tanım mahiyetinde kısaca anlatmaya çalışacağım.

Öncelikle bu adamlar, tabiri yerinde ise Peygamber ﷺ’e vahiy ambargosu koyma hadsizliğine kalkışarak, Kur’an dışında vahiy olmadığını söylüyorlar. Dolayısıyla Peygamber ﷺ bir şey söylemişse, onun aslı Kur’an’da olmalıdır. Diğer bir ifadeyle Peygamber ﷺ’in sözleri, Kur’an’ın bazı ayetlerinin özeti veya başka biçimde ifade ediliş şeklidir. Sonuç olarak Peygamber ﷺ Kur’an haricinde bir hüküm koyamaz, koymamıştır. Aksi halde Allah adına bir şeyler uydurmuş olur ve Peygamber ﷺ’in bu manada bir takım hükümler koyduğunu söylemek, şirk olur. Ayrıca Peygamber ﷺ’e Kur’an haricinde vahiy gelmemiş iddialarının sonucu olarak, kıyamet alametleri, ölüm sonrasına dair hadisler gibi gelecekle ilgili bütün hadislerin de, Kur’an’a arzetme gereği olmaksızın uydurma olduğunu söylüyorlar.

Peygamber ﷺ’in Kur’an’dan süzerek söylediği sözler ise, Peygamber ﷺ adına uydurulan diğer rivayetlerle birlikte aktarıldığından dolayı, hangisinin Peygamber ﷺ’in sözü, hangisinin olmadığını ayıklayabilmek için, Kur’an’dan bir aslı olup olmadığına bakılır. Eğer ayetlerden bir aslını bulursak, Peygamber ﷺ söylemiştir, yoksa uydurmadır. Bu da, daha çok ahlak ve amel ile ilgili rivayetler için yapılır. Çünkü yukarıda örnek verdiğim diğer hususlarla ilgili rivayetler zaten uydurmadır, Kur’an’dan aslını aramaya gerek yoktur. O yüzden adamlar recim cezası gibi ahkâm olup aslı Kur’an’da bulunmayan veya Mehdi gibi kıyamet alametleri, kabir azabı gibi ölüm sonrasıyla alakalı hadisler gibi geleceğe dair bütün hadisleri temelden inkâr ediyorlar. Özetle Peygamber ﷺ Kur’an haricinde bir şey söylemiş olamaz ve din, Kur’an’da mevcut olan hükümlerden ibarettir. Onun dışında hadis kaynaklarının Peygamber ﷺ’e atfen aktardığı rivayetler, uydurmadır.

Ancak Peygamber ﷺ’in öğretmesiyle sahabeden günümüze kadar, bütün ümmetin hadis kabulü böyle değildir. Ümmetin 1458 yıllık tarihi boyunca mutlak müçtehidinden daha alt derecedeki ulemasına kadar, yüz binlerce âliminin Kur’an ve Sünnetten anladığı, Peygamber ﷺ’in Kur’an dışında da vahiy adlığı ve aslı Kur’an’da bulunmayan hükümler koyduğu şeklindedir. Örneğin Peygamber ﷺ kadını halası veya teyzesi ile birlikte nikâhlamama, evcil eşek etini yememe gibi aslı Kur’an’da bulunmayan nice hükümler koymuştur. Bunun yanında Kur’an’ın belirlediği ibadetlerden, koyduğu cezalara kadar detaysız bıraktığı hükümlerin nasıl uygulanacağını da, yine Peygamber ﷺ aldığı ikinci bir vahiyle belirlemiştir. Sahabeden günümüze kadar ümmetin inancı budur. Bunun aksini iddia eden, ümmetin yolundan sapmış bidatçidir.

İşte biz de, 19’cular gibi Peygamber ﷺ’e postacı muamelesi yapan ve hiçbir sözünü kabul etmeyen temelden inkârcılardan ayırmak adına, bu adamlara yarı mealci diyoruz. Çünkü bunlar, Peygamber ﷺ’in Kur’an’ın muhtevasından çıkarıp söylediği sözlerini kabul ederiz diyorlar. Yani çok cüzi de olsa, bir kabulleri vardır. Bu adamların diğer bir iddiası da, İslam ulemasının senetlerle çok uğraştığı ancak metin tetkiki yapmadığı yönündedir. Bu iddianın temeli, çoğunluğunun hadis ilimlerinde cahil olması, çok azının da tecahül etmesi sonucudur. Yoksa sadece sahih hadisin tanımı bile bu iddiayı çürütür.

Sonuç olarak bu mantığa göre başta hadisçiler olmak üzere İslam uleması müfteri oluyor, Peygamber ﷺ adına binlerce rivayet uydurmuş ve bağımsız bir din oluşturmuş oluyorlar. Tabi Kur’an ile hadisler aynı kanaldan geldiği için, söz konusu kafaya göre Kur’an’da da şüphe oluşuyor. Ayrıca Peygamber ﷺ’in Kur’an dışında vahiy almama iddiasının sonucunda Kur’an’ın çok büyük bir kısmı da soyut bir hale gelmiş oluyor ve adamlar, beşeri düzenlerle paralellik arz edecek şekilde istediği gibi yorumlayabiliyorlar. O yüzden hadis inkârcıları en başta namaz var mı yok mu, varsa nasıl kılınacağı hususunda bile ittifak edemiyorlar.

Ümmet olarak kıldığımız namazı kabul edenler dahi, Kur’an dışında vahyi inkâr ettiklerinden dolayı, Peygamber ﷺ’in namazın nasıl kılınacağına dair detayları nereden getirdiğini bulmaya çalışıyorlar. Bulabildikleri tek yol, bunların önceki şeriatlarda zaten var olduğudur. O önceki şeriatların detayı da Kur’an’da bulunmadığı için, hala bir cevap bulabilmiş değiller. En fazla Yahudilere havale ediyorlar yani açıkça söylemeseler de, Peygamber ﷺ’in bunları Yahudilerden öğrendiğini ima etmiş oluyorlar. Böylece zımnen de olsa, Peygamber ﷺ’in Kur’an’ı Tevrat ve İncil’den derlediğini iddia eden Ignác Goldziher gibi müsteşriklerin söylediklerini tasdik etmiş oluyorlar. Bunların detaylarını, yukarıda sözünü ettiğim risalemden edinilebilir. Yoksa böyle bir yazıda anlatılması mümkün değildir.

Son olarak sıkıştıklarında İslam ulemasına attıkları iftiralara da dikkat çekmeden geçmeyelim. Linkini yoruma bıraktığım videolarda bu adam İmam Şafii’nin er-Risale adlı kitabından uydurma bir rivayeti aktararak kendine mesnet bulmaya çalışıyor. Kim gidecek Risale’ye bakacak diye düşünmüş olacak ki rivayetin mahiyetini söylemiyor. Onu dinleyenler gidip bakmayacak zaten. Bunların dillerine çok doladıkları uydurma bir rivayet var, güya Peygamber ﷺ demiş ki: “Size benden bir şey geldiğinde, onu Allah’ın kitabına arz edin; ona uyanı ben söylemişimdir, aykırı olanı söylememişimdir.

Bu rivayetin birçok versiyonu bulunuyor ve Feteni gibi böylesi uydurma rivayetleri toplayan bütün âlimler, bunların zındıkların uydurması olduğunu belirtmiştir. İmam Şafii de er-Risale adlı muhteşem kitabında, zamanında bunlara benzer birisiyle bir münazarasını aktarıyor ve onun da bu rivayeti ileri sürdüğünü söylüyor. Devamında ise, bu rivayetin senedinin kopuk olduğunu, aktaran kişilerin meçhul olduğu için kabul etmediklerini açıklıyor. Sonra ona, bu mantığı temelden reddeden başka bir hadisi okuyor. İlginçtir ki o gün İmam Şafii ile tartışan hadis inkârcısı, bugünkü hadis inkârcılarının tahrif etmeye kalkıştığı recim ve hırsızın cezası gibi hususlarda İmam Şafii ile aynı düşündüğünü söylüyor. Dileyen İmam Şafii’nin er-Risale adlı kitabının, değerli muhaddis Ahmed Şakir’in tahkikiyle basılan nüshasının 224. sayfasına bakabilir. Kitabın PDF formatı internet üzerinde bulunuyor.

Boşuna adamlar tilkilik yapıyor demiyoruz. Bu uydurma rivayeti İmam Şafii’nin kitabından aktararak, imamın da kabul ettiğini lanse etmeye çalışıyor. Aslında bunu çok yapıyorlar yani âlimlerin çürütmek için kitaplarında bahsettikleri bazı hususları, detay vermeden aktararak İslam ulemasının da kabul ettiğini ileri sürmüş oluyorlar. Nasılsa onları dinleyenler gidip araştıracak, bakacak değildir. Adamlarda ilmi emanet olmadığı gibi utanma da yok; hadi sizi dinleyenleri adam yerine koymuyor, kandırmaya çalışıyorsunuz. Peki, bu yalanlarınızı ortaya çıkaracak kimse yok mu sanıyorsunuz?!..

Benzer bir iftirayı İmam Ebu Hanife’ye de atarak onların mantığıyla hadisleri Kur’an’a arz ettiğini iddia ediyor. Aslında hemen bütün hadis inkârcıları bunu yapıyor. Bu iddiayı da Hanefilerin usul kitaplarından değil, usul ile alakası olmayan el-Âlim ve'l Müteallim adlı eserden aktarım yaparak ileri sürüyorlar. Dahası adamlarda ilmi emanet mefhumu olmadığı için onu da çarpıtarak veriyor ve iftira atmaktan çekinmiyorlar. Utanmadan İmam Ebu Hanife’ye "güvenilir bir kaynaktan hadis" söylendiğini, onun da Kur’an’a arz ederek reddettiğini ileri sürüyor. Üstelik aynı hadisin Tirmizi gibi kaynaklarda da geçtiğini söyleyerek, sanki İmam Ebu Hanife’nin, kendisinden sonra yazılmış hadis kaynaklarının üstünü peşinen çizmiş olduğunu lanse ediyor. Hâlbuki sözü geçen eserde sadece bir örnek var, o da Haricilerin insanları tekfir etmek için uydurduğu bir sözdür. Doğal olarak İmam Ebu Hanife de bu sözün hadis olmadığını göstererek çürütüyor. İmam Ebu Hanife’nin arkasına saklanma girişimlerini de yukarıda sözünü ettiğim risalemde detaylıca işledim. Buraya sığmaz, dileyen oradan okur artık.

Şimdi bu adamları anlamadığı için hadis inkârcısı değillerdir diye savunanlar, bir yere kadar mazur görülebilirler. Ancak onları anlayıp söylediklerine inananlar, onlar gibi ümmetin yolundan çıkmış bidat ehlidir. Çünkü ümmetin Kur’an ve Sünnet esaslı inancı böyle değildir. Sahabenin ulemasından, sonraki mutlak müçtehitlere ve günümüze kadarki yüz binlerce İslam ulemasını bir tarafa bırakıp, bu müsteşrik çakması tiplere inanan, malumdur ki ümmetin yolundan sapmış [Nisa 115] ve sap ile samanı karıştırmıştır. Biz de onlara ona göre muamele etmek durumundayız. Sonuçta Allah’ın dininde kimseye kayırma yoktur. Ümmetin yolundan sapmayanlara selam olsun.

Burhanüddin Aldiyaî
 
Üst Ana Sayfa Alt