Kürtleri istemiyorum!
Kürtleri istemiyormuş! Sen kimsin? Türk imiş… İyi peygamberimizde Arap… Kürtlerde, ezberletilmiş, kominzm isyanın değişik veçhesi olan, ‘ezilmiş halk' teranelerini ile Türklere kızgınmış. İki taraf içinde, eğer Müslüman değilsen diyecek lafım yok. İkilik çıkarmak, tefrika yaratmak için, çeşitli desiselerle, türlü çeşit hinlikler yapan, iki kardeş gurubu birbirine düşürmek için, koyun postuna bürünen, bulanık suda balık avlamak niyeti ile suyu bulandırana, ne sözüm olabilir ki?
“Türküm Kürt'ü istemiyorum, Kürdüm Türk'e kızgınım, diyorsan eğer Müslüman isen söyleyecek çok sözüm var. Aynı anne babadan olma kardeşin “ben kardeşimi bu evde istemiyorum” demesine benziyor, halbuki ikisinin de o evde yaşama hakkı aynıdır. Önce şunu belirteyim ben, saf kan mı derler, hani şimdide biraz daha sınıf farkı yaratmak, bölmek için, birde beyaz versiyonunu ürettiler ya, her neyse ben katıksız Türküm. Ama her şeyden önce Arap'ın Acem'e üstünlüğü yoktur diyen bir peygamberin ümmetiyim. Çünkü insan yaratılırken ırkını kendi kesbi ile seçmiyor ki, bunu üstünlük olarak görsün, üstünlük (takva)dadır.
İnsan memleketini sevmesi caizdir. Toprak için, vatan için ölmek şehitlik mertebesidir ki, peygamberlerden sonra en yüksek, makamdır. Türküm Türkiyemi canımdan çok severim, ama kardeşim de, ailemin ferdi olan kardeşimi de en az, evim, vatanım, kadar severim. Çünkü Müslümanlar bir vücudun uzvu gibidir, biri ağrıyınca acıyı tüm vücut hisseder. Hissetmelidir. Hissetmiyorsan senin duyularında, ruhunda, merhametinde, insanlığında sorun var demektir. Filistin için, Irak için, Afganistan için, hatta Amerika'daki dindaşının ‘İslami fobia' yüzünden maruz kaldığı zulüm için, uykusuz kalmıyorsan, Müslüman kisveni gözden geçirmen gerekir.
Şümullü bir kardeşlik bilincine ulaşınca, dünyaya ve ukbaya hükmedeceğimizi, dünyamızı ve ukbamızı mamur edeceğimizi bilen, bu ülkenin düşmanları, Yahudi Kürtler, arz-ı mevut hayalleri kuranlar, dış mihrakların kuklaları, kasti ırkçılığı kaşıyarak terör çıkarıp iki sırt sırta vermiş kardeşin eline birer silah tutuşturup başına vuruyor, kardeşleri yüz yüze dönünce birbirlerini görüyor, kendisine vuranın karşısında kardeşi olduğunu zannediyor. Hep aynı oyun sahnede biz Müslümanlar ibret almadığımız gibi, her seferinde bu tuzağa düşüyoruz. Şalom'da ırkçılığı kınayıp holokosta veryansın edip lanetler yağdıranlar, ne hikmetse (buna hikmet değil, hainlik dememiz gerekir) güneydoğuda, ırk ayrımını kaşıyıp duruyorlar.
Rusya komünist rejimi, yıllarca Azerileri, Özbekleri Ahıskalıları birbirine düşman etmeye çalıştı. Benim Azeri işçilerim vardı, Ahıskalı işçilerim vardı, “Özbek olmaktansa köpek oluyum” diyorlardı, kendi kardeşinden nefret ediyordu. Çünkü evlerini yakan yıkan Ruslar, olayları, öldürmeleri, kıtalleri, Özbeklerin üstüne atmış, bu zavallıları kandırmıştı. Aynı oyun, Güneydoğuda da sahnelendi. Şer mihrakların kıtalleri, halka karşı olanları askere, askere karşı olanları halka, mal edildi. Bizim arkadaşımızı evinden alıp öldürenler, hanımın anlattığına göre, Kürtçe konuşuyordu ama ertesi gün haberler halka asker öldürdü diye yayıldı. Başka bir olayda, masum halktan birilerine şuç atıldı ertesi gün asker, ev ev masum Kürt kardeşlerimi tevkif etti.
Ziya Gökalp'e atfedilen, “bir toplumun millet olması için dil ve din birliği gerekir” sözünü hatırlayalım. Lakin buraya bir şerh düşmek gerek: Din birliği, elan doğru, yalnız dil birliği olan yeryüzünde onlarca ülke var ama bir millet değiller. Mesela Amerika ile İngiltere'yi örnek gösteriri Nurettin Topçu, derki: “ Bu ülkelerin dilleri birdir, lakin bir millet değillerdir”.
Birde millet olmak için hars birliği gereklidir. O zaman bizde, din birliği ve hars birliği diyelim. Harsı kültür olarak alsak, (kültürün dili kapsadığını biliyoruz ama daha geniş alanı kapsadığı için) Kürt ve Türk olarak ortak kültürümüz var diyebiliyoruz. Hars birliğini, toprak olarak da alsak, aynı toprağı paylaşıyoruz. Dinimiz zaten bir, o halde biz bir milletiz diyebiliriz. Millet kelimesi etimolojik olarak, gidilen yol manasına da gelir, bizler aynı güzergaha kürek çeken insanlar olarak, bir milletiz. Küfürde tek millettir, o zaman ferasetle, karşımıza kimi alacağımızı iyi bilmemiz gerekir. Yoksa millet ve ırk kelimelerini, Hitler gibi ‘nasyonalist' manasında, Mekke müşrikleri gibi ‘asabiyet' manasında kullanırsak, top yekûn hezimete uğrarız.
Biz millet olmadan önce zaten ümmetiz, kardeşiz. Maide 54. Ayetin bir kısmında “mümin mümine karşı şefkatli merhametli, küffara karşı şecaatli, kuvvetli, olur” der. Kitabımızda kardeşlikten bahseden o kadar çok ayet vardır ki, ve asla tefrikaya düşülememesini emreder. Ayette “mü'min mü'minle tefrikaya düşerse Allah rahmet nazarını çeker” der.
Nitekim Endülüs'ün düşmesinde bile tefrika var, bir zatı muhteremden iktibasla, tarihi vesikalar söyle yazıyor, “Berberileri savaştılar, sonra Şamlılarla Yemenliler savaştı. Ülke düşünce, engizisyonlara kurban oldular. Kuran yasaklandı, tesettür yasaklandı, kiliseye gidiyor eve gelip gözyaşı ile namaz kılıyorlardı. Çocuklarını vaftiz edip eve getirip tuzla ovuyorlardı gözyaşlarıyla.”
Evet birbiri ile savaşınca Endülüs'te olduğu gibi, “Mümin müminle tefrikaya düşerse Allah oradan rahmet nazarını çeker”, ayeti mucibince, tefrika akabinde düşmanın eline kalması mukadderdir.
Filistin'de Hamas'la El Fetih savaşmaya başlayınca bütün Müslüman coğrafya bir anda merhametle değil kızgınlıkla bakmıştı, nitekim kendi kendilerine en büyük darbeyi asıl o zaman vurdular. Irakta, Türkmen Sünni, Kürdi diye birbirine kırdırdılar, yutulmaya hazır lokma haline geldiler. Şimdide ülkemde. Aynı oyun sahnede… Ben bu mülahazalarladır ki, inançlı Kürt kardeşimi, inançsız en yakınıma değişmem. Biyolojik bağdan ötedir, manevi bağ. Bediüzzaman Kürtlere, “Türklerle tefrikaya düşmeyin” diye defaatle ikazı vardır..
Ama bütün bunlar demek değil ki, İmralıdaki otuz bin insanın ölümünden mesul caniyi ki, ( bence şimdiye kadar, otuz bin kere asılması gerekirdi), demeç verecek kadar adam yerine konulmasına sıcak bakıyorum. Anayasa hakkında hukuk hakkında, avukatı aracılığı ile fikrini söylüyor bizim muzır neşriyat da onu intişar ediyor ya, işte bunu hazmedemiyorum. Onun söz söylemeye hakkı yok.
İki tarafta, işin bilincinde olmalı, safları sık tutmalı ki, araya insan görünümlü şeytanlar, Türk görünümlü, ya da Kürt görünümlü fitneciler girmesin.
Aramızda görüş ayrılığı olabilir, nitekim aynı anadan doğma kardeşlerin bile olur. Oturup, müzakere, münazara, muhavere yaparız ama muhalefet konumuna geçip muharebe, hele hele mukatele asla yapmamalıyız. Nisa suresi 93. Ayette “ kim bir mü'mini haksız yere, kasten öldürürse, cezası ebedi cehennemdir, ALLAH ona gazap ve lanet etmiştir ve ona büyük bir azap hazırlamıştır “ denilir.
Yavuz Bülent Bakiler, Yıllar önce Bursa'ya Fethiye kültür merkezine gelmişti. Olayı anlatmadan şunu belirtmek isterim, Sayın Bakiler'e saygım sonsuz, çok güzel hizmetlerde bulunan, her türlü övgüyü hak eden bir şahsı muhteremdir. Lakin bu konuşmayı aktarmam konuyu oldukça müşahhas kılacağı için elzem.
Sayın Bakiler, konuşmasında henüz ziyaret edip geldiği Türki cumhuriyetlerinden bahsedip duruyordu. Yatırımın oraya kaydırılması gerektiğinden, oradaki halkın çok yoksul bırakıldığından, onların bizim kardeşlerimiz olduğundan, bahsediyordu. Elan doğrudur, canımız, kardeşimizdir. Lakin söz döndü dolaştı Araplarla olan ticari yatırımlara, ihalelere gelince Arapları küçümser, bir tavırla: kirli pasaklı olduklarından kabalıklarından bahsetti durdu. Konuşması bitince protokol bölümündeki yerine oturunca, diğer konuşmacı sahnede iken Sayın Bakilerin yanına gittim.
Dedim ki:
“ Neden Türki cumhuriyetlerinden kardeşlerimiz derken, Araplara elin Arap'ı dediniz, Araplar bizim din kardeşimiz, değimli?” diye sordum, cevaben:
“ Araplar din kardeşimiz olabilir ama Türki cumhuriyetindekiler bizim kan kardeşimiz dedi.
Bende:
“ Sayın Bakiler, biz din için kanımızı feda ederiz. Din birliği en önemli birlikteliktir dedim.”
Evet, Biz dinimiz için kanımızı döker canımızı verir şehit oluruz. Malımızı kardeşimize veriri sadak sevabı alırız, onu nefsimize tercih ederiz ensar oluruz. Kürt kardeşlerimin tırnağına değen her taşta benim canım yanar. Bizi şekerle su gibi karışmışız, biz et ile tırnağız. Biz üstü üste dikilmiş, iç içe geçmiş kumaş gibiyiz, ayırmaya kalkınca iki tarafın yırtılması, heba olması mukadderdir. Kürtlerden açılımla ilgili konularda bahsederken, ekalliyetlerle hele hele Ermenilerle birlikte anılması, hamakatlıktan başka bir şey değil.
Siz fitneciler hevesleriniz kursaklarınızda kalacak. Biz, iki kardeş, geçmişte olduğu gibi, canımızı, kanımızı bu din için, bu topraklar için feda ederiz. El ele verip bir gün siz fitnecileri bu memleketten def ederiz. Biz din kardeşliği ile yekvücut olup bütün cihanı elde eder, yine yedi düvele hükmederiz.
İslam birliği eşittir, dünya hakimiyeti ve ahret saadetidir.
Rukiye Yıldız Erdoğmuş
Kürtleri istemiyormuş! Sen kimsin? Türk imiş… İyi peygamberimizde Arap… Kürtlerde, ezberletilmiş, kominzm isyanın değişik veçhesi olan, ‘ezilmiş halk' teranelerini ile Türklere kızgınmış. İki taraf içinde, eğer Müslüman değilsen diyecek lafım yok. İkilik çıkarmak, tefrika yaratmak için, çeşitli desiselerle, türlü çeşit hinlikler yapan, iki kardeş gurubu birbirine düşürmek için, koyun postuna bürünen, bulanık suda balık avlamak niyeti ile suyu bulandırana, ne sözüm olabilir ki?
“Türküm Kürt'ü istemiyorum, Kürdüm Türk'e kızgınım, diyorsan eğer Müslüman isen söyleyecek çok sözüm var. Aynı anne babadan olma kardeşin “ben kardeşimi bu evde istemiyorum” demesine benziyor, halbuki ikisinin de o evde yaşama hakkı aynıdır. Önce şunu belirteyim ben, saf kan mı derler, hani şimdide biraz daha sınıf farkı yaratmak, bölmek için, birde beyaz versiyonunu ürettiler ya, her neyse ben katıksız Türküm. Ama her şeyden önce Arap'ın Acem'e üstünlüğü yoktur diyen bir peygamberin ümmetiyim. Çünkü insan yaratılırken ırkını kendi kesbi ile seçmiyor ki, bunu üstünlük olarak görsün, üstünlük (takva)dadır.
İnsan memleketini sevmesi caizdir. Toprak için, vatan için ölmek şehitlik mertebesidir ki, peygamberlerden sonra en yüksek, makamdır. Türküm Türkiyemi canımdan çok severim, ama kardeşim de, ailemin ferdi olan kardeşimi de en az, evim, vatanım, kadar severim. Çünkü Müslümanlar bir vücudun uzvu gibidir, biri ağrıyınca acıyı tüm vücut hisseder. Hissetmelidir. Hissetmiyorsan senin duyularında, ruhunda, merhametinde, insanlığında sorun var demektir. Filistin için, Irak için, Afganistan için, hatta Amerika'daki dindaşının ‘İslami fobia' yüzünden maruz kaldığı zulüm için, uykusuz kalmıyorsan, Müslüman kisveni gözden geçirmen gerekir.
Şümullü bir kardeşlik bilincine ulaşınca, dünyaya ve ukbaya hükmedeceğimizi, dünyamızı ve ukbamızı mamur edeceğimizi bilen, bu ülkenin düşmanları, Yahudi Kürtler, arz-ı mevut hayalleri kuranlar, dış mihrakların kuklaları, kasti ırkçılığı kaşıyarak terör çıkarıp iki sırt sırta vermiş kardeşin eline birer silah tutuşturup başına vuruyor, kardeşleri yüz yüze dönünce birbirlerini görüyor, kendisine vuranın karşısında kardeşi olduğunu zannediyor. Hep aynı oyun sahnede biz Müslümanlar ibret almadığımız gibi, her seferinde bu tuzağa düşüyoruz. Şalom'da ırkçılığı kınayıp holokosta veryansın edip lanetler yağdıranlar, ne hikmetse (buna hikmet değil, hainlik dememiz gerekir) güneydoğuda, ırk ayrımını kaşıyıp duruyorlar.
Rusya komünist rejimi, yıllarca Azerileri, Özbekleri Ahıskalıları birbirine düşman etmeye çalıştı. Benim Azeri işçilerim vardı, Ahıskalı işçilerim vardı, “Özbek olmaktansa köpek oluyum” diyorlardı, kendi kardeşinden nefret ediyordu. Çünkü evlerini yakan yıkan Ruslar, olayları, öldürmeleri, kıtalleri, Özbeklerin üstüne atmış, bu zavallıları kandırmıştı. Aynı oyun, Güneydoğuda da sahnelendi. Şer mihrakların kıtalleri, halka karşı olanları askere, askere karşı olanları halka, mal edildi. Bizim arkadaşımızı evinden alıp öldürenler, hanımın anlattığına göre, Kürtçe konuşuyordu ama ertesi gün haberler halka asker öldürdü diye yayıldı. Başka bir olayda, masum halktan birilerine şuç atıldı ertesi gün asker, ev ev masum Kürt kardeşlerimi tevkif etti.
Ziya Gökalp'e atfedilen, “bir toplumun millet olması için dil ve din birliği gerekir” sözünü hatırlayalım. Lakin buraya bir şerh düşmek gerek: Din birliği, elan doğru, yalnız dil birliği olan yeryüzünde onlarca ülke var ama bir millet değiller. Mesela Amerika ile İngiltere'yi örnek gösteriri Nurettin Topçu, derki: “ Bu ülkelerin dilleri birdir, lakin bir millet değillerdir”.
Birde millet olmak için hars birliği gereklidir. O zaman bizde, din birliği ve hars birliği diyelim. Harsı kültür olarak alsak, (kültürün dili kapsadığını biliyoruz ama daha geniş alanı kapsadığı için) Kürt ve Türk olarak ortak kültürümüz var diyebiliyoruz. Hars birliğini, toprak olarak da alsak, aynı toprağı paylaşıyoruz. Dinimiz zaten bir, o halde biz bir milletiz diyebiliriz. Millet kelimesi etimolojik olarak, gidilen yol manasına da gelir, bizler aynı güzergaha kürek çeken insanlar olarak, bir milletiz. Küfürde tek millettir, o zaman ferasetle, karşımıza kimi alacağımızı iyi bilmemiz gerekir. Yoksa millet ve ırk kelimelerini, Hitler gibi ‘nasyonalist' manasında, Mekke müşrikleri gibi ‘asabiyet' manasında kullanırsak, top yekûn hezimete uğrarız.
Biz millet olmadan önce zaten ümmetiz, kardeşiz. Maide 54. Ayetin bir kısmında “mümin mümine karşı şefkatli merhametli, küffara karşı şecaatli, kuvvetli, olur” der. Kitabımızda kardeşlikten bahseden o kadar çok ayet vardır ki, ve asla tefrikaya düşülememesini emreder. Ayette “mü'min mü'minle tefrikaya düşerse Allah rahmet nazarını çeker” der.
Nitekim Endülüs'ün düşmesinde bile tefrika var, bir zatı muhteremden iktibasla, tarihi vesikalar söyle yazıyor, “Berberileri savaştılar, sonra Şamlılarla Yemenliler savaştı. Ülke düşünce, engizisyonlara kurban oldular. Kuran yasaklandı, tesettür yasaklandı, kiliseye gidiyor eve gelip gözyaşı ile namaz kılıyorlardı. Çocuklarını vaftiz edip eve getirip tuzla ovuyorlardı gözyaşlarıyla.”
Evet birbiri ile savaşınca Endülüs'te olduğu gibi, “Mümin müminle tefrikaya düşerse Allah oradan rahmet nazarını çeker”, ayeti mucibince, tefrika akabinde düşmanın eline kalması mukadderdir.
Filistin'de Hamas'la El Fetih savaşmaya başlayınca bütün Müslüman coğrafya bir anda merhametle değil kızgınlıkla bakmıştı, nitekim kendi kendilerine en büyük darbeyi asıl o zaman vurdular. Irakta, Türkmen Sünni, Kürdi diye birbirine kırdırdılar, yutulmaya hazır lokma haline geldiler. Şimdide ülkemde. Aynı oyun sahnede… Ben bu mülahazalarladır ki, inançlı Kürt kardeşimi, inançsız en yakınıma değişmem. Biyolojik bağdan ötedir, manevi bağ. Bediüzzaman Kürtlere, “Türklerle tefrikaya düşmeyin” diye defaatle ikazı vardır..
Ama bütün bunlar demek değil ki, İmralıdaki otuz bin insanın ölümünden mesul caniyi ki, ( bence şimdiye kadar, otuz bin kere asılması gerekirdi), demeç verecek kadar adam yerine konulmasına sıcak bakıyorum. Anayasa hakkında hukuk hakkında, avukatı aracılığı ile fikrini söylüyor bizim muzır neşriyat da onu intişar ediyor ya, işte bunu hazmedemiyorum. Onun söz söylemeye hakkı yok.
İki tarafta, işin bilincinde olmalı, safları sık tutmalı ki, araya insan görünümlü şeytanlar, Türk görünümlü, ya da Kürt görünümlü fitneciler girmesin.
Aramızda görüş ayrılığı olabilir, nitekim aynı anadan doğma kardeşlerin bile olur. Oturup, müzakere, münazara, muhavere yaparız ama muhalefet konumuna geçip muharebe, hele hele mukatele asla yapmamalıyız. Nisa suresi 93. Ayette “ kim bir mü'mini haksız yere, kasten öldürürse, cezası ebedi cehennemdir, ALLAH ona gazap ve lanet etmiştir ve ona büyük bir azap hazırlamıştır “ denilir.
Yavuz Bülent Bakiler, Yıllar önce Bursa'ya Fethiye kültür merkezine gelmişti. Olayı anlatmadan şunu belirtmek isterim, Sayın Bakiler'e saygım sonsuz, çok güzel hizmetlerde bulunan, her türlü övgüyü hak eden bir şahsı muhteremdir. Lakin bu konuşmayı aktarmam konuyu oldukça müşahhas kılacağı için elzem.
Sayın Bakiler, konuşmasında henüz ziyaret edip geldiği Türki cumhuriyetlerinden bahsedip duruyordu. Yatırımın oraya kaydırılması gerektiğinden, oradaki halkın çok yoksul bırakıldığından, onların bizim kardeşlerimiz olduğundan, bahsediyordu. Elan doğrudur, canımız, kardeşimizdir. Lakin söz döndü dolaştı Araplarla olan ticari yatırımlara, ihalelere gelince Arapları küçümser, bir tavırla: kirli pasaklı olduklarından kabalıklarından bahsetti durdu. Konuşması bitince protokol bölümündeki yerine oturunca, diğer konuşmacı sahnede iken Sayın Bakilerin yanına gittim.
Dedim ki:
“ Neden Türki cumhuriyetlerinden kardeşlerimiz derken, Araplara elin Arap'ı dediniz, Araplar bizim din kardeşimiz, değimli?” diye sordum, cevaben:
“ Araplar din kardeşimiz olabilir ama Türki cumhuriyetindekiler bizim kan kardeşimiz dedi.
Bende:
“ Sayın Bakiler, biz din için kanımızı feda ederiz. Din birliği en önemli birlikteliktir dedim.”
Evet, Biz dinimiz için kanımızı döker canımızı verir şehit oluruz. Malımızı kardeşimize veriri sadak sevabı alırız, onu nefsimize tercih ederiz ensar oluruz. Kürt kardeşlerimin tırnağına değen her taşta benim canım yanar. Bizi şekerle su gibi karışmışız, biz et ile tırnağız. Biz üstü üste dikilmiş, iç içe geçmiş kumaş gibiyiz, ayırmaya kalkınca iki tarafın yırtılması, heba olması mukadderdir. Kürtlerden açılımla ilgili konularda bahsederken, ekalliyetlerle hele hele Ermenilerle birlikte anılması, hamakatlıktan başka bir şey değil.
Siz fitneciler hevesleriniz kursaklarınızda kalacak. Biz, iki kardeş, geçmişte olduğu gibi, canımızı, kanımızı bu din için, bu topraklar için feda ederiz. El ele verip bir gün siz fitnecileri bu memleketten def ederiz. Biz din kardeşliği ile yekvücut olup bütün cihanı elde eder, yine yedi düvele hükmederiz.
İslam birliği eşittir, dünya hakimiyeti ve ahret saadetidir.
Rukiye Yıldız Erdoğmuş