Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Kutlu Doğum Haftasi

C Çevrimdışı

canzafer34

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
selam arkadaşlar 14 21 nisan kutlu doğum haftası tüm müslümanlara ve islam alemine hayır ve mutluluklar getirmesini yüce ALLAHcc tan dilerim amin
 
A Çevrimdışı

abdulwahid-musab

Üye
İslam-TR Üyesi
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
"Her bid'at sapıklıktır." (Buhari, Müslim)
"Her kim bizim emrimize uymayan bir iş yaparsa onun ameli geçersizdir." (Buhari, Müslim)


bazi alimlerimiz vardir kutlu dogumun kesinlikle Bid´at oldugunu belirtmisdir.
bir vaazda dinlemisdim,hatirladigim kadariyla söyle demisdi imam: bana geliyorlar "kutlu dogum helaldir, bizde kutlariz" diyorlar, bende onlara soruyorum:" ALLAH Resulü yapmismidir?"diye " hayir" diyorlar bende bunun üzerine:" o halde neyi tartisiyoruz, ALLAHRESULÜ ben size dini TAMAMIYLE gösterdim, ne eksik nede fazla buyuruyor. biz Allahresulünün yapmadigi seyleri helal kabul edersek bid´at a girmis oluruz, hatirlayin hadisi serifi Sonradan ortaya çıkan herşey bid'attir; her bid'at sapıklıktır ve her sapıklık insanı ateşe sürükler" diyorum...

bu ve bunun gibi bircok vaaz vardi, bazi hocalar da söyle diyormus: Kutlu dogum dinimizde yoktur, o gün birbirinize Efendimizi hatirlatan güller vs. dagitirsaniz siz bilirsiniz, ben yapmam ama yapanada karismam (bunu söyleyen cok taninmis bir isimdir).

Kardeslerim Ben sahsen sizlere bildiklerimi anlatmak istedim,
Ben diyorumki haydi $öyle bir Kampanya yapalim öncelikle hepbirlik olalim, ve insanlara diyelimki ALLAHresulüne hayatimiz boyunca salavat getirelim, hayatimiz boyunca Onu (s.a.v.) insanlara anlatmaya calisalim, Onu (s.a.v.)i anlatan kitaplar hediye edelim. o coskuyu birgünde yasamak yerine hergün yasayalim,ki insaALLAH ahirette yüzleri gülenlerden olalim.

Sahsen ben kutlu dogumu kutlamiyacagim, bu bana hristiyanligi hatirlatiyor. Allah Resulünün karsisina ciktigimiz zaman "ben hristiyanlarin yaptigi gibi yaptim" demekten hayaa ederim.
Allahresulünün ve ahsabinin yapmadigi birseyi helal kabul edipte yapmak istemiyorum.


kardeslerim
Bid´atlardan uzak duralim
Bid´at lardan uzak duralim
bid´at lardan uzak duralim kardeslerim
 
C Çevrimdışı

canzafer34

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
arkadaşım kutlama dedikse davul zurna değil içki şarapla değil dualarla tövbe ederek anlamında ama sen yanlış anlamışsın ABDULWAHİD kardeşim sevinelim ki bizler elhamdülillah müslümanız islamı aramadan allah nasip etmiş bunun kutlaması sevinçleri peygamber efendimizin doğum haftası umarım anlayıp yazdılarımı uygular ve uygulamalıyız allah cümlemizden razı olsun amin
 
A Çevrimdışı

abdulwahid-musab

Üye
İslam-TR Üyesi
kardeş din de ki her yeni icat bidattir insanlar bunu ibadet olarak yapıyor bu sapıklıktır

ozaman niye doğum günü kutlamıyoruz onu da kutlayalım

dini belirli günlere has kılmanın sonucu yahudileşmek ve hırıstiyanlaşmaktır

selam ve dua ile
 
S Çevrimdışı

serhildan

Üyeliği İptal Edildi
Banned
kutlu doğum haftası rezil bir sapıklıktır... lanet de ebediyen bidat ehlinin üzerinedir...bu hristiyan uşağı olmaktır. geleneği din yapmaktır, zulümdür. sünneti beğenmeyip bidat koymaktır. cahillere ne kadar laf anlatsan da boş. boşuna dua etmeyin allah böyle işlerden razı olmaz.
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
DİNDE SONRADAN ÇIKAN BİR BİD'AT ve BİR ŞİRK UNSURUNUN ÖNÜNÜ KESMEK VE BUNU ENGELLEMEK HEM ALLAH-Subhanahu veTeala'yı hemde RASULULLAH -Sallallahu aleyhi ve Sellem-İ SEVİNDİRECEKTİR..

BÖYLE BİR GÜNDE UYDURMA HADİSLER İLE AMEL EDEN ÇEVREMDE BİR ÇOK İNSANI UYARDIM VE BİR ÇOK BİD'AT'I HATIRLATTIM...

İNŞALLAH Allah-Subhanahu ve Teala-nın ve RASULULLAH-Sallallahu aleyhi ve Sellem-in HOŞUNA GİTMİŞTİR.
 
D Çevrimdışı

doğru

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
1-Peygamberimizi anlayalım sünneti öğrenelim.

2-tağutun yolunda giden diyanet teşkilatı peygamberimizin neyini kutlar.

3-Laik dine göre hareket eden insanların Hz. Muhammed sav. efendimizi sever görünmeleri aldatmacadır.

4-kapitalizm idaresini benimseyip şeriatı ağızlarına almayanların kutlaması komikliktir.

5-peygamberimizi bir hafta değil her an anarız.sünnete göre hareket ederiz.kapitalistlerin geleneksel kutlama ifadelerine girmek bu anlamda sapıklıktır.

6-putun ilke ve inkilaplarına göre parti-vakıf-dernek kuranlar bir taraftanda peygamberimizi seviyomuş gibi bir yalan tavır içinde olmalarını görüyoruz.putlara çelenk koyanlar peygamberimizide putlaştırma çapalarını görüyoruz.

7-bilhassa kutlama kutsama adları altında peygamberimizi Kur'an da anlatıldığının tersine anlatılarak, kaş yapalım derken esas amacın göz çıkarmak olduğunu görüyoruz.

8-Allah c.c sevgili peygamberimize vermediğini vermiş gibi göstermek haşa Allah c.c ile aynı seviyede göstermek ,insanları inanclarını zayıflatan ifadeler kullanmaları esas amacın islam dini yerine kurdukları Laik dinin esaslarını anlatmak tır.

9-kutlamanın esas amacı Laik dinin temellerini anlatmaktır.peygamberimizi ilahlaştırmaktır.
hatta birçok noktada peygamberimiz Laik dine göre rabdır.şefaat verecek olanın peygamber olduğunu ifade ederler.Laik dinciler şefaat yaresulillah demektedirler.
peygamberler Allah c.c den şefaat isterler.Allah c.c de dilediine şefaat verir.

10-peygamberimiz dosdoğru insandı.Allah c.c den kendine gelen uyarıcı ayetleri de sahabeye anlattı.kur'an da yer alıyor.sıra bir insan olsaydı gizlerdi.işte bu Laikler laik dinciler bu ayetleri de gizliyorlar.ben bu uyarıcı ayetleri okuyunca peygamberime olan sevgim daha da arttı.

11-sen olmasaydın dünyayı yaratmazdım. ifadesi de Laik dincilerin uydurmasıdır.
halbuki hiçbir yerde hiçbir ayette böyle bir ifade yok. zaten olmaz.Allah c.c peygamberler arasında fark gözetmeyiz ayeti herşeyi açıklıyor.

12-her peygambere Allah c.c ayrı meziyetler özellikler verdi.biz bütün peygamberlere de iman ettik.hepsi peygamberimizdir.Hz. Muhammed sav. efendimiz Kur'anda onları sahabeye aktarma sebebi de budur.o peygamberlerin hayatları da bize örnektir.o örnekleri bize yaşayarak gösteren peygamberimiz sahabe için canlı bir örnekti.diğer peygamberlerinde yaşadıklarını anlatan öğreten bir peygamberdir.

inşallah en doğruyu Allah c.c bilir.
 
A Çevrimdışı

alihatta

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
abdul wahab kardeş ben yeni kayd oldum bu siteye kutlu doğum bid at diyor sun peygember yapmamiş diyorsun acaba bunu neye dayanıyorsun ?
yahudiler hz isayı kutladığı zaman orucla gutlarlardı bunu gören peygamberimiz biz hz isayı yahudilerden daha cok seviyoruz yahudiler bir gün tutuyorsa siz iki gün tutun diye buyurmuştur al sana kanıt ve bir ikinci hususta peygamberimiz kebeden medineye hicret ettiği zaman medineliler tarafında peygaberimizi kutluyorlardı o teala bedri ilahisini soyliyerek bir kutlama olmuştur 1400 yıldır o ilahi tolumdadıkr
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
abdul wahab kardeş ben yeni kayd oldum bu siteye kutlu doğum bid at diyor sun peygember yapmamiş diyorsun acaba bunu neye dayanıyorsun ?
yahudiler hz isayı kutladığı zaman orucla gutlarlardı bunu gören peygamberimiz biz hz isayı yahudilerden daha cok seviyoruz yahudiler bir gün tutuyorsa siz iki gün tutun diye buyurmuştur al sana kanıt ve bir ikinci hususta peygamberimiz kebeden medineye hicret ettiği zaman medineliler tarafında peygaberimizi kutluyorlardı o teala bedri ilahisini soyliyerek bir kutlama olmuştur 1400 yıldır o ilahi tolumdadıkr
alihatta kardeşim , evvela hoş geldiniz sitemize diyorum .
Sonra arkana yaslan diyeceklerimi sakin sakin oku ve düşün , anlamaya çalış inşeallah. Buna benzer meseleleri burada çok göreceksiniz sabırlı olunuz, kalablıklar yerine delillere itimat ederseniz haktan ayrılmazsınız inşeallah.


Evvela Bidat kavramı üzerinde duralım inşeallah :


Bidat; Hz. Peygamber ve Ashâb-ı Kirâm dönemlerinde görülmeyip onunla amel edilmeyen, hattâ bir benzeri olmayan ve İslâm'dan olmadığı halde sonradan ortaya çıkan , din ile alâkalı olup bir ilâve veya eksiltme mahiyetinde olarak ibâdet kabûl edilen , göze ve akla hoş gelen dua ,kuran okuma , namaz kılma , zikretme , düşünce görüş ve ameller , sünnete aykırı davranışların adet haline getirilmesidir.

Dinde sonradan ortaya çıkan ve hakkında herhangi bir delil bulunmayan bu gibi durumlar hakkında ALLAH Rasulu (sav) şöyle buyurmuştur:
“İşlerin en kötüsü sonradan ihdas edilenler / ortaya çıkarılanlardır.”
[ Muslim, Cuma, 43.]

“Sonradan ihdas edilen her şey bid’attir”
[ Nesâi, Îdeyn, 22; İbn Mâce, Mukaddime, 7]

“Her bidat dalalettir, her dalalet de ateştedir.”
[ Muslim, Cuma, 43; Ebu Davud, Sünnet, 6]

Devamı ve Orijini : https://www.islam-tr.org/tevhid/13260-bidat.html

Bu tanımdan sonra ;
Yahudilerin hz. İsa'nın doğumunu kutlaması ile ilgili olarak oruç tuttuğundan bahsetmişsiniz ki bir şeyler yarım yamalak aklınızda kalmış ve hatalı şekild e kendinize hem delil hem hüküm veriyorsunuz. Aslı şöyledir :

İbni Abbas Radiyallâhu Anhumâ rivayet ediyor:
Peygamberimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem Medine’ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi. “Bu ne orucudur?” diye sordu.
Yahudiler, “Bugün Allah’ın Musa’yı düşmanlarından kurtardığı, Firavun’u boğdurduğu gündür. Hz. Musa Aleyhisselâm şükür olarak bugün oruç tutmuştur” dediler.
Bunun üzerine Rasulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem da, “Biz, Musa’nın sünnetini ihyâya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz” buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti. (Ebû Dâvud, Savm: 64)
Başka bir rivâyette şöyle buyurmuştur:
"Yahûdilere aykırı hareket edin. Âşûrâ günü ile birlikte bir gün önce veya bir gün sonra da oruç tutun." [Ahmed]

Başka bir rivâyette şöyle buyurmuştur:

"Âşûra günü oruç tutun ve o günde yahûdilere aykırı hareket edin. O günden bir gün önce veya bir gün sonra da oruç tutun." [ Ahmed ve İbn-i Huzeyme rivâyet etmiştir.Hadisin senedinde İbn-i Ebî Leylâ vardır ki bu şahsın ezberi zayıftır.Ayrıca hadisi Abdurrezzak da rivâyet etmiştir.Beyhakî da İbn-i Abbas'tan mevkûf olarak şu lafızla rivâyet etmiştir: "Dokuz ve onuncu günleri oruç tutun ve yahûdilere aykırı hareket edin." Hadisin senedi sahîhtir. Abdulkâdir el-Arnaût'un tahkik ettiği İbn-i Kayyim'in 'Zâdu'l-Meâd' adlı eserine (c:2, s: 69) bakınız.]

Devamı ve Orijini : https://www.islam-tr.org/tevhid/12288-islama-gore-hicri-yilbasi-muharrem-ve-asura.html


Görüldüğü gibi doğum günü kutlamak için oruç tutulmuyor , Musa. a.s. Firavunun zulmunden kurtuluşu için Allaha şükür mahiyetinde tuttuğu bir ouçtur.

Size düşen , Rasulullahın ashabının, tabiinin ve tebe-i tabiinin , mezheb ve itikat imamlarımız dahil günümüze kadar (peygamberimizden 400 yıl sonra ilk defa mevlid kutlamalar bidat olarak başlamıştır, son 15 yıldır ise batının ve özellikli Fethullah gülenin diyalog etkisiyle Akp hükümetinin ve d(h)iyanet işlerle birlikte ılımlı islam adı altında tertiplenip başı çektikleri bir organizasyon halini almıştır) kadar alimlerimizin böyle bir şeyi yapmış olduklarını ispatlamaktır.
Aksi taktirde sadece gözünüze ve nefsinize-akl hoş geliyor diye caizleyemezsiniz. O zaman hiç bidat kalmaz hepsi sahih olurdu.

İslam ile şereflenerek şirkten kurtulup imanla şereflenen medinelilerin, Rasulullahın mekkeden medineye hicret etmesi üzerine sevinçten talaa'l bedru aleyna ezgisini söylemeleriyle , doğum günü kutlamasının ne alakası vardır? Bu delillere sahip olabilmek için başınızdan neler geçti?
 
N Çevrimdışı

nengerek

Üyeliği İptal Edildi
Banned
[FONT=Arial,verdana]Kutlu Doğum ve Tarihçesi (Mevlid)

Doç. Dr. Selami Bakırcı
<HR color=#f7f5f3 SIZE=2><TABLE cellSpacing=2 cellPadding=2 width="100%" border=0><TBODY><TR><TD><CENTER><TABLE height="17%" cellSpacing=3 cellPadding=5 width=450 bgColor=#b18621 border=5>
<TBODY><TR>
<TD bgColor=#ffffff>İnsanlığın İftihar Tablosu’nun doğumu, topyekûn insanlığın da yeniden doğumu sayılır. O’nun dünyayı şereflendireceği güne kadar akın karadan, gecenin gündüzden, gülün de dikenden farkı yoktu; dünya âdeta umumî bir mâtemhâne, varlık da tıpkı bir kaostu..
</TD>
</TR>
</TBODY></TABLE></CENTER>

Tarihçesi:
Mevlid, Efendimiz'in (sas) doğumuna, doğum yeri ve zamanına, Hz. Peygamber'in doğumu münasebetiyle yapılan merasimlere verilen isimdir. Aynı şekilde yine Hz. Peygamber'in doğumunu anlatan manzum veya nesir eserlere de mevlid denir. Bu bağlamda Hz. Peygamber'in doğumuna ve bununla ilgili yapılan faaliyetlere "mevlid", doğduğu aya "mevlid ayı" doğduğu geceye de "mevlid gecesi" denmiştir. Aslı "mevlid" olan bu kelime dilimizde "mevlüd" şeklinde de kullanılmıştır.

"Mevlid gecesi"'ne, yani Hz. Peygamber'in dünyaya geldiği geceye, "Kadir gecesi, Mirâc gecesi, arefe gecesi, cuma gecesi" gibi mübarek gün ve geceler içerisinde ayrı bir önem atfedilmiştir. Hattâ Kadir gecesinden dahi üstün bir gece olarak kabul edenler vardır.

Hz. Peygamber'in doğum günü konusu, her şeyden önce Hz. Peygamber'in kendisinin bazı ifadelerinde, yani hadîslerde de yer almaktadır. Meselâ, kendisine pazartesi günü oruç tutulması konusu sorulunca "Ben o günde doğdum ve Kur'ân bana o günde indirildi." şeklinde cevap vermiştir. Benzer soruyu Hz. Ömer sorunca, ona da aynı cevabı vermiştir. Aynı şekilde İbn Abbas'tan, "Hz. Peygamber'in pazartesi günü doğduğu, peygamberliğin pazartesi günü geldiği, Mekke'den pazartesi günü hicret ettiği, Medine'ye pazartesi günü girdiği, vefâtına işaret sayılan âyetin pazartesi günü indiği ve pazartesi günü vefât ettiği" şeklinde bir hadîs de rivâyet edilmektedir.2

Peygamber Efendimiz'in doğum tarihi, tarihçilerin ve hadîsçilerin ortak görüşü olarak, "Fil Vakası" diye bilinen Ebrehe'nin Kâbe'yi yıkmaya teşebbüs ettiği yılda, Ebrehe'nin Mekke'ye gelişinden elli gün önce; Kisrâ'nın saltanatının kırkıncı yılında; İran Kıralı Enûşirvân'ın saltanatının 42. yılında; Rebiülevvel ayının 12'si, Pazartesi günüdür. Bunun için daha ilk dönemlerden itibaren, "12 Rebiülevvel Pazartesi günü" her yıl düzenli olarak Hz. Peygamber'in doğum yıl dönümü olarak kutlanagelmiştir.

İlk önce şunu belirtmek gerekir ki, Hz. Peygamber döneminde, aynı şekilde Hulefâ-i Râşidîn ve Emevîler döneminde Hz. Peygamber'in doğumuyla ilgili olarak merâsim niteliğinde herhangi bir faaliyet söz konusu değildir. Fakat Hz. Peygamber'in "doğum gününün" daha sahabî döneminde dillerde dolaştığı, buna dayalı olarak birtakım işlerin yapılmak istendiği düşüncesine rastlanmaktadır. Meselâ, takvim belirleme için yapılan müzakerelerde belirlenecek takvimin Hz. Peygamber'in "doğum günü" ile başlatılmak istenmesi, "doğum günü" kavramının toplumun hafızasında nasıl yer ettiğini gösteren ve bunun bir önemi olduğunu ispatlayan ehemmiyetli bir husustur. Bunun için Mevlidin izleri Hz. Ömer dönemine kadar dayandırılmaktadır.

Yine Hz. Ömer dönemine ait olarak nakledilen şu bilgi oldukça önemlidir: Hızla artan Müslüman nüfusun ve özellikle çocukların eğitimi için okullar yapılmış, resmî öğretmenler atanmış ve Suriye'nin fethiyle birlikte haftanın her günü eğitim yapılmaya başlanmıştı. Şam'dan Medine'ye dönen Hz. Ömer, aralarında eğitim gören çocukların da bulunduğu bir topluluk tarafından karşılanmıştı. Bu gün çarşambaydı. Hz. Ömer, kendisini karşılayanlar arasında çocukları da görünce, karşılama günü olan o günü, yani çarşamba günü ile birlikte perşembe ve cuma gününü de tatil ilân etmişti. Ayrıca çocuklar için her yıl, Kurban Bayramında dört gün ve "mevlid gecesi" dolayısıyla da bir hafta tatil günü belirlemiş ve bunu devam ettirenlere hayır duada, kaldıranlara da bedduada bulunmuştur. Bu gelenek son asırlara kadar devam etmiştir.3 Bu hususu destekleyecek, başka bilgiler de bulunmaktadır. Meselâ: Ebû Abdillâh Muhammed el-Lahmî es-Sebtî (öl.633/1236) adında Endülüslü bir tarihçi mevlidle ilgili bilgi verirken bahsi geçen tatil konusuna da değinmektedir. Mevlid faaliyetlerine karşı çıkan hocasına şöyle cevap vermektedir: "...Bu büyük günde, mevlid gününde, çocukların cami ve mekteplerdeki eğitimlerinin tatil edilmesini inkâr etmekte ve başka yerlerde insanların bu tatili yapmadıklarını sanmaktadır..."4 Ebu Abdillah Muhammed es-Sebtî bu sözleriyle, Endülüs'te yapılan bu faaliyetlerin, Hicaz bölgesini kastederek Endülüs dışındaki ülkelerde de yapıldığını ve bu münasebetle mekteplerin tatil edildiğini hocasına hatırlatmak istemiştir. Ayrıca Hacca gidenlerin ve güvenilir seyyâhların Mekke'deki kutlamaları nakletmelerini de kendi görüşleri için delil göstermektedir. Zira Hz. Ömer'e dayandırılan ve bu dönemlerde Endülüs'te uygulanan mekteplerin tatil edilmesi konusunun Mekke ve Medine'de uygulandığını belirten başka kaynaklar da bulunmaktadır.

Mevlid gününün sevinç günü olduğu gerekçesiyle II./VIII. asırda özellikle Bağdat yöresinde bazı tasavvuf erbabının Ramazan ve Kurban Bayramında olduğu gibi mevlid gününde de oruç tutmadıkları nakledilir. Yani mevlid günü bir bayram olarak kabul edilmiştir.

Bunların dışında, günümüzdeki anlamda mevlid merâsim- lerini ilk başlatanın kim olduğu, ne zaman, nerede ve nasıl başladığı konusunda fazla bilgi bulunmamaktadır. Ancak, III./IX. yüz yıldan itibaren İslâm dünyasına yayıldığı, resmî kutlamalar hâlinde her yıl düzenli olarak yapılan bu merasimlerin, Irak, Hicaz bölgesi, Yemen, Horasan (İran), Hindistan, Mısır, Mağrib (Fas, Tunus, Cezayir) ve Endülüs gibi Müslümanların yaşadığı hemen hemen her bölgeyi kapsayacak kadar geniş bir coğrafyaya yayıldığı anlaşılmaktadır.

Bu kutlamalar içerisinde Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere'nin ayrı bir yeri olmuştur. Zira Hz. Peygamber'in doğduğu ev (mevlidü'n-nebî) yapılan merâsimlerin başlangıç noktası ve merkezi hâlinde idi. Mekke'de Mevlid Sokağı olarak bilinen sokakta bulunan ve Haccâc b. Yûsuf tarafından el-Beyzâ diye isimlendirilmiş olan bu ev, daha sonra Hârun-i Reşîd'in annesi el-Hayzurân tarafından mescide dönüştürülmüştür. Bu mescit mevlid günü ziyarete açılır, mevlid geceleri burada vaaz ve nasihat verilirdi. Ünlü ilim adamlarından Alî el-Kârî Mekke'deki bu törenlere bizzat katıldığını ve mevlid mahallini ziyaret ettiğini belirtir.5 Medine-i Münevvere'de Hz. Peygamber'in Ravzasının önünde, mevlidlerin okunduğu da aktarılan rivâyetler arasında yer almaktadır.

Mevlid kutlamalarının en meşhuru Erbil kutlamalarıdır. Bu kutlamalar mevlid kutlamalarını düzenleyen ilk sultan", "Arap ve acemin mevlid ziyafetini yapan ilk sultan" olarak meşhur olan Erbil atabeyi Muzafferüddîn Gökbörü (öl.630/1232) tarafından ilk defa resmî hâle getirilmiştir. Önce başşehir Erbil, daha sonraları Musul'da da yapılmış olan bu kutlamalar oldukça görkemli bir şekilde düzenlenirdi. Bu kutlamalara uzak yakın her bölgeden fakihler, sûfiler, vâizler, kırâat âlimleri, edip ve şâirler katılırdı. Halk ve devlet adamlarının da katıldığı bu topluluğa ziyafet verilir ve özellikle yoksul halka büyük yardımlarda bulunulurdu. Bu arada vaizler veya hatipler konuşma yapar, askerler de gösteriler düzenlerlerdi. 12 gün süren bu faaliyetlerle halkın gönlünü kazanan Muzafferüddîn Gökbörü, aynı zamanda pek çok ilim adamının, yazar ve şairin teveccühünü kazanmıştır.

Endülüs'te Sebte ve Gırnata'da; Cezayir'de Tilimsan'da Zeytûniyye Câmii'nde düzenlenen mevlid merâsimleri pek meşhurdur. Özellikle Endülüs'teki kutlamalar aynı zamanda bir edebî yarışa dönüşmüştür. Mevlid için söylenen şiir veya kasideler ertesi yıl bir daha söylenmez ve birinci seçilen şiir veya kasidelere büyük ödüller verilirdi.

Mevlid kutlamalarının en fazla yaygınlaştığı bölgelerden biri de Mısır'dır. Burada Şia Mezhebi'ni benimsemiş olan Fâtımîlerin hâkimiyet sürmesi ve bu kutlamalar arasına Şîa Mezhebi'nin oldukça önem verdiği Hz. Ali, Hz. Fâtıma ve Hz. Hüseyin'in adına da mevlid törenlerinin ihdas edilmesinin büyük etkisi vardır. Ama mevlid kutlamalarının tamamen Fatımî geleneklerinden doğmuş olduğunu ileri sürmek doğru değildir.

Bu kutlamalar, Osmanlı Devleti'nde Süleyman Çelebi'nin "Vesîletü'n-necât" adındaki meşhur mevlidi ile kendini göstermektedir. Sultan 3. Murad zamanında resmî kutlama hâline getirilerek Osmanlılardaki teşrifât (protokol) içerisinde "Mevlid Alayı" adıyla yerini almış olan mevlid merâsimleri, Sultan 2. Ahmed döneminde zirveye ulaşmıştır. Osmanlı ilim adamları veya şeyhülislâmlar bağış yapma veya vakıf kurma gibi değişik şekillerde bu faaliyetleri desteklemişlerdir. Şeyhülislâm Yahyâ Efendi'nin Rebîülevvel ayından Ramazan ayına kadar her hafta dergâhında mevlid okutması ve ziyafet vermesi, Şeyhülislâm Çerkez Halîl Efendi'nin mevlid okunması için büyük miktarda para vakfetmesi, Şeyhülislâm Hoca Sadeddîn Efendi'nin Sultan 3. Murad'ın vefatının yıl dönümü dolayısıyla Ayasofya Camii'nde okutulacak hatim ve mevlide katılması, ayrıca Mekke-i Mükerreme'de mevlid merâsiminde mevlidin okunduğu kürsüye örtülmek üzere her yıl işlemeli değerli bir örtünün gönderilmesi, Osmanlılar'ın mevlid faaliyetlerine verdiği önemi gösteren en güzel örneklerdir. Mevlid dolayısıyla daha önce temas ettiğimiz tatil olayını Osmanlılar'da da görmekteyiz. Safer-1328/ Mart-1910'da Meclis-i Vükelâ'nın aldığı bir kararla mevlid günü resmî tatiller arasına alınmıştır.

Mevlidin Maksadı ve İçeriği
Müslüman toplumlarda gittikçe gelişen bir faaliyet olarak mevlidin maksadı konusunda önemli değerlendirmeler vardır. Genel kanaate göre mevlid ibadet olmaktan çok, dinî niteliği olan, birtakım iyilikleri (hayır ve hasenâtı) ihtivâ eden içtimaî bir faaliyettir, yanlışlara düşmemek kaydıyla bu faaliyetlerin sürdürülmesi toplum açısından faydalıdır. Bu maksada dayalı olarak pek çok hadîsçi, tefsirci, fıkıhçı, kıraat âlimi ve tarihçi bu kutlamaları yerinde ve güzel bir gelenek olarak görmüş ve teşvik etmişlerdir. Bu anlamda olumlu görüşler belirten ilk dönem ilim adamlarından Ebû Şâme el-Makdisî konuyu şöyle özetlemektedir: "Günümüzdeki en güzel yeniliklerden biri de her yıl Erbil'de Hz. Peygamber'in doğum günü münasebetiyle yapılan faaliyetler, verilen sadakalar, fakirlere yapılan yardımlar ve iyilikler, sevgi gösterileri vs.dir. Bunlar Hz. Peygamber'e olan sevgi ve saygının tezahürüdür." Ebû Şâme'nin bu görüşü İbnu'l-Cevzî, İmâm en-Nevevî, İbnü'l-Cezerî, İbn Hacer el-Askalânî, Celâlüddîn es-Süyûtî, İbn Hacer el-Heytemî ve Alî el-Kârî gibi İslâm dünyasının ünlü ilim adamları için bir referans niteliğinde olmuştur. Bunlar da aynı şekilde bu kutlamalara sıcak bakmışlar, hattâ bunları teşvik etmişler ve bu faaliyetlere gösterilen tepkilere karşı, bunları savunan veya bu faaliyetleri teşvik eden eserler yazmışlardır. Özellikle İbn Hacer el-Heytemî, "Mevlid, Kur'ân okuma, Hz. Peygamber'e salât ve selâm getirme, şiir vs. okuma ve fakirlere iyilik ve ihsanda bulunmaktan ibarettir." diyerek bu maksadı "yazılı kurallar" hâline getirmeye çalışmıştır. Mevlidi çok önemli bir içtimaî değer olarak değerlendiren İbn Hacer'e göre, bu faaliyetlerin iyi taraflarının ön plâna çıkarılması ve esasa aykırı hususların da yapılmamasına dikkat edilmesi gerekir. Böyle olduğu takdirde güzel bir şey olur. Bu görüşleri aynen aktaran Celâlüddîn es-Süyûtî bu konuyu hararetli bir şekilde savunmakta ve karşı çıkanlara, kısa fakat kesin ve açık ifadelerle şöyle cevap vermektedir: "Bunlar Hz. Peygamber'e olan sevgi ve saygının ifadesi, bir sevinç gösterisi olduğundan yapanın mükâfat alacağı bir yeniliktir, bunlardan fazla bir şey yoktur." Mevlidin maksadının, Hz. Peygamber'e olan sevginin yaygınlaştırılması olduğunu belirten Süyûtî, bu kutlamaları yaygınlaştıran Muzafferuddîn Gökbörü'yü de minnetle anar.

Osmanlı mutasavvıf ve ilim adamlarından Abdur-rahmân b. Yakûb Çelebi, mevlidin maksat ve muhtevasını daha sistematik bir şekilde izah etmeye çalışmıştır: "Mevlid, konusu itibariyle, Hz. Peygamber'in hayatını konu alan siyer (tarih) ilminin bir parçasıdır. Rebîülevvel ayında Müslümanların dünyevî ve uhrevî iyilikler elde etmek maksadıyla toplanıp Kur'ân okuma, salât ve selâm getirme, Hz. Peygamber'in üstünlüğünü anlatan şiir vs. okuma; iyilik ve ihsanda bulunma, sevinç gösterileri yapma, yemek ve tatlı yedirmeden ibarettir." Ona göre mevlidin "hükmü" yani esası ve gayesi Hz. Peygamber'in doğumu münasebetiyle sevinmek; "rüknü" yani icra şekli ise Kur'ân okuma, Hz. Peygamber'e salât ve selâm getirme, Hz. Peygamber'in doğuşuyla ilgili şiir ve methiyeler okuma, iyilik ve ihsanda bulunmaktır. Buna göre mevliddeki asıl maksat, Hz. Peygamber'in doğumu vesilesiyle sevinmektir.

Endülüs kutlamalarında da aynı maksadı görmekteyiz: "Mevlid gecelerini ihyâ etmemiz gerekir, bu konudaki sözlerimiz ve yaptıklarımız güzeldir; Biz muhtaçları doyurur, çıplakları giydirir ve bunların ailelerine yardım ederiz." şeklindeki ifadeler, mevlidin maksadını açıkça belirtmektedir.

Osmanlılar dönemindeki pek çok ilim adamı da konuya olumlu açıdan bakmıştır. Edirne müftüsü olarak tanınan Mehmed Fevzi Efendi, mevlid okutmanın güzel bir âdet olduğunu ispat etmeye ve karşı çıkanlara cevap vermeye çalışmıştır. İbn Hacer el-Heytemî, Süyûtî ve İbn Kesîr gibi ileri gelen ilim adamlarının görüş birliği içerisinde bulunmalarını kendisi için önemli bir delil sayarak mevlidin koyu bir savunucusu olmuştur. Ayrıca masraflarını bizzat kendisi karşılayarak Medine-i Münevvere, Kayseri ve Edirne'de mevlid okunmasını sağlamıştır.

Arapça veya Farsça yazılmış yüzlerce mevlid yanında, Erzurumlu Mustafa Darîr'den Beyzâde Mustafa Efendi ve Edirne Müftüsü Mehmed Fevzi Efendi'ye kadar, pek çok ilim adamı, şair ve edip tarafından pek çok Türkçe mevlid yazılmıştır. Ancak bunlar içerisinde Süleyman Çelebi'nin kaleme aldığı Vesîletu'n-necât adlı mevlid diğer diller de dâhil olmak üzere bütün mevlidler içerisinde mühim bir değere sahiptir.

Düzenlenen mevlid törenlerine yasak hususların karıştırılmaması kadar, mevlid olarak okunan metinlerin sıhhati ve kaynağı da önemlidir. Mevlide konu olan bilgilerin kaynağı birinci derecede hadîs külliyatına, siyer kitaplarına ve daha sonra da tefsir kitaplarında aktarılan güvenilir rivayetlere dayanmalıdır. Zira mevlidde yanlış ve mesnetsiz bilgileri aktaranlar veya bunları mevlid olarak takdim edenler şiddetli bir şekilde eleştirilmişler, hattâ "yalancı, uydurmacı" diye vasıflandırılmışlardır. Hz. Peygamber, daha doğduğu andan itibaren övülmeye başlanmıştır: "Bana bu güzel ve zarif çocuğu veren Allah'a hamd olsun!" diyen dedesi Abdulmuttalib'in, ve "Sen doğunca dünya ışığa büründü ve Sen'in nûrunla ufuklar aydınlandı." diyen amcası Hz. Abbas'ın deyişleri bunlardan sadece birkaçıdır.

İslâmiyet'in gelişinden sonra ise pek çok Sahâbî şâir O'nu övme için yarışmışlardır. Bu methiyelerin bir kısmında Hz. Peygamber'in doğumu, kasidenin bir kısmı, parçası olarak dile getirilir, yani bununla sınırlıdır. Ancak zamanla Hz. Peygamber'in nûrunun yaratılışıyla başlayıp vefâtıyla son bulan mevlid konusuna, fizikî ve ahlâkî özelliklerini tasvir eden "şemâil" konuları da dahil edilmiştir. Safiyyuddîn el-Hıllî'nin "Sen'in doğumun hürmetine ateşler söndü ve sevinçten saraylar çöktü." diyerek başladığı veya ünlü mutasavvıf şair Busîrî'nin Kasîde-i Bur'e adlı ünlü kasidesinde dile getirdiği gibi pek çok şair, Hz. Peygamber'in doğumunu ve doğumu anındaki harikulâde olayları büyük bir ustalıkla anlatmaya çalışmışlardır.

Mevlide genelde "Daha levh-i mahfûz ve kalem yok iken ve gökyüzü daha yükseltilmemiş iken O, vardı." veya "Muhammed'in nûru, yıldızların burçlarında dolaştığı gibi, annesinden zuhur edinceye kadar, tertemiz, yüce ve şeref sahibi kişilerde dolaşmaya devam etti." şeklinde Hz. Peygamber'in "nûru"nun dile getirildiği bir girizgâhla başlanır. Güneşe, dolunaya veya yıldızlara benzetilen bu "nûr" karanlıkları ve cehaleti yok eden, bütün kâinatı aydınlatan bir sembol olmuştur. "O öyle bir Habîb'dir ki, güneş, ay ve yıldızların nûru O'nun nûrundan yaratılmıştır." ve "Şüphesiz Hz. Peygamber kendisiyle aydınlığa ulaşılan bir nûrdur." "Hidâyet sabahı" doğan ve bütün kâinatı kuşatan bu "nûr" ile yeni bir zaman başlamıştır. Hz. Peygamber'in doğuşu, güneşin doğuşuna veya sabahın o ilk parlaklığına, yüzü dolunaya veya güneşe benzetilerek bununla aynı zamanda İslâmiyet'in doğuşuna işaret edilmiştir.

Hz. Âmine'nin hâmile iken, hamileliğinin her ayında bir peygamberin "Çocuğunun ismini Muhammed koy!" şeklindeki telkin ve müjdelere; meleklerin sevincine şahit olması gibi hususlar özenle işlenen konular arasında yer almaktadır. Aynı şekilde doğumun gerçekleştiği esnada (vilâdet kısmında) anlatılan bilgilerin tamamı Hz. Âmine'nin doğum esnasında gördüğü rüyaya dayanır. Hz. Peygamber "... Ben, babam İbrâhim'in duası, İsâ'nın müjdesi ve annem Âmine'nin gördüğü rüyâ (üzere)yim."6 sözüyle de buna işaret etmiştir.

Hz. Peygamber, "İlkbahar" anlamına gelen "Rebîülevvel" ayında doğduğundan Rebîülevvel kelimesi de ayrı bir önem kazanmıştır. Ay ve mevsim için kullanılan bu ad, aynı zamanda Hz. Peygamber için de kullanılmıştır. "Üç ilkbahar"ın bir araya gelmesiyle, yani ilkbahar mevsiminde, ilkbahar ayında "İlkbahar"ın doğumuyla bütün güzelliklerin ve iyiliklerin buluştuğu ve bununla bütün kâinatın sevince büründüğü dile getirilir:

-Rebîülevvel ayında ve bahar mevsiminde kalbler için bahar olan (O) Zât doğdu,
-O bir bahardır! Hem de nasıl bir bahar! Güzel kokusu burcu burcu yayılır; insanlar arasında yürüyen bir bahar!
-Sayesinde umut çınarlarının yeşerdiği bir bahar; (Âhirette) eli küçükler (güçsüzler) için şefaatçi olan bir bahar!
- Cömert toprakların fışkırmaya başladığı bir bahar; Semanın bereket yağdırdığı bir bahar,
- İşte O'nun ismi Hâmid, Ahmed, Mustafa; O, Hamîd (övülmüş), (şanı) yüce, yücelerin yücesi olandır.
Bir başka yerde:
-O gecede bütün insanlığı sevinç kapladı ve o gecede cennetin sarayları süslendi,
-Bu bize sevinç getiren ilkbahardır; o, güzellikte bütün zamanlardan üstündür,
-Zira onda, kendisinden yardım istenen ve Azîz olan Allah'ın Rasûlü Mustafâ'nın doğumu vardır.7

Mevlidlerde, Hz. Peygamber'in doğumuyla bütün kâinatın sevindiği, meleklerin bu sevinci doğuya, batıya ve bir de Kâbe'nin üzerine diktikleri sancaklarla bütün kâinata ilân etttikleri dile getirilir. Bu arada fizikî güzelliği, ahlâkı, güzel konuşması, vefâkâr, kalben ve ruhen temiz, sabırlı, eziyetlere karşı son derece dayanıklı, Allah katında en yüce makama sahip oluşu, halk arasında "Emîn" birisi olarak tanınması ve sevilmesi, soyunun üstünlüğü, sırasıyla işlenen önemli konular arasında yer almaktadır.

Özellikle ilk dönemlerde ferdî okunan mevlidlerin daha sonraları mevlidhanlar tarafından topluluğun/halkın huzurunda âhenkli bir şekilde (nağmeli) okunduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mevlidin okunuş şekli için de belirli usüller konmuştur. Mevlid merasimlerine Kur'ân okunarak başlanması usül hâline gelmiştir. İlk önce Kur'ân-ı Kerîm'den
اَوَلاَ يَرَوْنَ اَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ فِى كُلِّ عَامٍ مَرَّةً اَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لاَ يَتُوبُونَ وَلاَ هُمْ يَذَّكَّرُونَ * وَاِذَا مَا اُنْزِلَتْ سُورَةٌ نَظَرَ بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍ هَلْ يَرٰیكُمْ مِنْ اَحَدٍ ثُمَّ انْصَرَفُوا صَرَفَ اللّٰهُ قُلُوبَهُمْ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لاَ يَفْقَهُونَ * لَقَدْ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَزيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَريِصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِنيِنَ رَؤُفٌ رَحِيمٌ * فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِىَ اللّٰهُ لاَ اِلٰهَ اِلَّا هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظيِمِ *
"Görmüyorlar mı ki, onlar her yıl bir veya iki kere belâya çarptırılıp imtihan ediliyorlar. Sonra ne tövbe ederler, ne de ibret alırlar; Bir sûre indirildi mi, "Sizi bir kimse görüyor mu?" diye birbirlerine göz ederler, sonra da sıvışıp giderler. Anlamayan bir toplum olmalarından dolayı, Allah onların kalblerini çevirmiştir; Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü'minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir; Eğer yüz çevirirlerse, de ki: "Bana Allah yeter. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Ben ancak O'na tevekkül ettim. O, yüce Arş'ın sahibidir." (Tevbe Sûresi, 126-129) âyetleri okunarak başlanır. Daha sonra diğer bölümlere geçilir. Hz. Peygamber'in soyu ve nesebi, yaratılışı, soyu ve soyunun üstünlüğü; babası Abdullah ile annesi Âmine'nin evliliği ve bu konuda cereyan eden bazı olaylar; Hz. Âmine'nin hâmilelik dönemi, annesinin gayptan duyduğu sesler, aldığı müjdeler ve gördüğü rüyâlar ve son kısımda doğum hâdisesi (vilâdet) ve bu esnada meydana gelen olaylar, süt anneye verilişi dile getirilir. Mevlid kısa bir duâ ile son bulur.

Mevlidin en önemli hususlarından biri "ayağa kalkma" olayıdır. Mevlidin velâdet kısmı okunduğu esnada Hz. Peygamber'in dünyaya geliş ânını sembolize eden ve Süleyman Çelebi'nin "Doğdu ol saatte O Şah-ı Rüsül" şeklinde ifade ettiği sözler okunur okunmaz tazim için ayağa kalkılır. Bu ayağa kalkma işini ilk defa VIII./XIV. asırda Takıyyüddîn es-Sübkî adında mutasavvıf ve dindar bir ilim adamının başlattığı nakledilir. İleri gelen ilim adamlarının da bulunduğu Emeviye Camii'nde okunan mevlid esnasında mevlidhân, bir şâirin:

- En güzel yazı yazan eller, altın harflerle Muhammed Mustafa'ya methiye yazsa azdır,
-İleri gelen kişiler, O'nun adını duyduklarında saflar hâlinde ve topluca ayağa kalksa azdır.
mealindeki beyitleri okununca Takiyyüddîn es-Sübkî hemen ayağa kalkmış ve diğer dinleyiciler de ona uyarak hemen ayağa kalkmışlardır. Bundan sonra gelenek hâline gelen bu husus, böylece devam ettirilmiştir.
Mevlid oldukça sade ve anlaşılır bir şekilde, halkın anlayacağı bir üslûpta yazılmıştır. Bununla birlikte dinleyici için cazip olan hoş karşılanan üslûp ve sanat özelliğini hiçbir zaman kaybetmemiştir. Meselâ Hz. Peygamber'in dünyaya gelişini, şu güzel ifadelerle bütün kâinata ilân etme gibi bir sesleniş vardır:
-Bu, kalbimi sevgisiyle doldurandır, Bu, (sevgisinden dolayı) gözlerimin uyumadığı kişidir,
-Bu gözleri sürmeli, Bu Mustafa'dır; Bu, yüzü güzel, Bu biricik olandır,
-Bu, nitelikleri üstün, Bu Murteza'dır, Bu Habîbullah'tır, Bu Efendimiz'dir.

Sonuç olarak, Hz. Peygamber'in doğum günü için özel bir kavram hâline gelen "mevlid" başlangıcından kısa bir süre sonra resmî kutlama hâlini almış ve İslâmî geleneğe uygun muhtevası ve sınırları belli sosyal bir faaliyet olarak sürmüştür. Bu kutlamalar aynı zamanda ilmî ve edebî faaliyetleri de beraberinde getirmiştir.

* Atatürk Üniv. Fen-Edebiyat Fak. Öğrt. Üyesi
[email protected]


Dipnotlar
1. Bu Makale "Arap Edebiyatında Mevlid, Doğuşu ve Gelişmesi" adlı çalışmamızdan özetlenmiştir. Daha geniş bilgi ve kaynaklar için bzk. Adı geçen eser.
2. Bu konuda geniş bilgi için bkz. Sahihu Müslim, II, 819; Müsnedu Ahmed, V, 297; Sünenü'l-Beyhakî, IV, 300.
3. Abdu'l-Hay el-Kettânî, et-Terâtîbu'l-idâriyye (Nizâmu'l-hüûmeti'n-nebeviyye), Beyrut, tsz. (2. Baskı), II, 200.
4. Ebu Abdillah Muhammed, ed-Durru'l-munazzam fî mevlidi Nebiyyi'l-muazzam, vrk. 12/a.
5. Alî el-Kârî, el-Mevridu'r-revî fî mevlidi'n-Nrbî, vrk.3/a.
6. el-Müstedrek ala's-sahîhayn, II, 453.
7. Afîf b. Nûr Celâl, Mevlidu'n-Nebî, vrk. 173/a.

</TD></TR></TBODY></TABLE>
 
N Çevrimdışı

nengerek

Üyeliği İptal Edildi
Banned
bu yazıda kullanılan pazartesi perşembe orucunda doğum günü sebebiyle tuttuğunu söylediği Rasulullah(sav)'ın hadisi suyutiden rivayet edilmiş. hadisin sıhhatini bilen varsa bir zahmet ulaştırsın.. ayrıca hazreti ömer gibi bidat konusunda hassas bir sahabeyle ilgili rivayetlerin aslı astarı nedir? bunun için paylaşmak istedim.
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt