Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Kütüb I Sitte Hadis Ansiklopedisi - Tam 7.300

M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
2191 - Ukbe İbnu Âmir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Allah tek bir ok sebebiyle üç kişiyi cennete koyar:

1- Onu yapan; yeter ki bunu hayır maksadıyla yapsın.

2- Atan.

3- Atana ulaştıran."

Ebü Dâvud, Cihâd 24, (2513); Tirmizî, Fedâilu'l-Cihâd 11, (1637); Nesâî, Cihâd 26, (6, 28), Sayl 8, (6, 222, 223).

2192 - Bir rivâyette ise şöyle buyurulmuştur: "(Allah tek bir ok sebebiyle üç kişiyi cennete koyar: Yapan, yeterki hayır maksadıyla yapsın, atan) ve oku atana veren (münebbil). Atın, binin. Sizin (ok) atmanızı, ben binmenizde daha çok seviyorum. Her eğlence batıldır. Eğlenceleriniz içinde sadece şu üç şey (mübahtır), övgüye değer: Kişinin atını te'dib etmesi, hanımıyla mulatafede bulunması, yayla ok atıp, atılan okları toplaması. Bunlar Hakk'tandır. Kim öğrendikten sonra atışı, nefretle terkederse bilsin ki, bir nimeti terketmiştir -veya şöyle dedi-: "Bu nimete karşı nankörlük etmiştir."

Ebü Davud, Cihâd 24, (2513).

2193 - Seleme İbnu'l-Ekva' (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) çarşıda ok yarışı yapan Benî Eslem'den bir grupla karşılaşmıştı. Onlara: "Ey İsmailoğulları atın, zîra atalarınız atıcı idiler. Atın, ben falan kabileyi tutuyorum" dedi.

Bu söz üzerine bir grup atıştan vazgeçti. Efendimiz:

"Ne oldu, niye atmıyorsunuz?" diye sordu. Şöyle cevap verdiler:

"Nasıl atalım, siz öbür tarafı tutuyorsunuz!" Bunun üzerine:

"Atın! dedi, ben hepinizi, her iki tarafı da tutuyorum."

Buhârî, Cihâd 78, Enbiyâ 12, Menâkıb 4.

ATIN VASIFLARI

2194 - Ebü Vehb el-Cüşemî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Size alnı sakar, ayakları sekili kahverengi atı veya alnı sakar ayakları sekili kızıl atı veya alnı sakar, ayakları sekili siyah atı tavsiye ederim."

Ebü Vehb'e: "Kızılın tafdil edilişinin sebebi nedir?" diye soruldu. Şu cevabı verdi:

"Çünkü, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselâm) bir seriyye göndermişti. Zafer haberini ilk getiren kızıl atın sahibi idi."

Ebü Dâvud, Cihâd 44, (2544); Nesâî, Hayl 3, (6, 218, 219).

Nesâî'de şu ziyade vardır: "(Allah yolunda) at besleyin, alınlarından ve arkalarından okşayın. Boyunlarına takı bağlayın fakat kiriş bağlamayın."

"Kiriş bağlamayın" ibaresi şunu ifade eder: Araplar cahiliye devrinde nazar değmnesine karşı atlarına kiriş bağlarlardı. Bu hadisle Resülullah bu işin, Allah'ın kaderinden hiçbirşeyi geri çeviremeyeceğini onlara bildirmiş oldu. Mamafih bu ibarenin: "Atın üzerinde, cahiliye devrindeki gibi intikam almaya kalkmayın" mânasını taşıdığı da söylenmiştir. (Zira evtâr, "vitr" kelimesinin de cem'idir. Vitr, intikam demektir."

2195 - Hz. Ebü Katâde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Atların en hayırlısı alnında küçük bir sakar, üst dudağında beyaz beneği olan siyahtır. Bunun üç ayağı sekili, ön sağ ayağı sekisiz siyah takip eder. Eğer siyah değilse aIacası, böyle olan kahverengi hayırlıdır."

Tirmizî, Cihâd 20, (1696, 1697); İbnu Mâce, Cihâd 14, (2789).

2196 - Hz. İbnu Abbâs (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Atın bereketi kızıllığındadır" buyurdu."

Ebü Dâvud, Cihâd 44, (2545); Tirmizî, Cihâd 20, (2454).

2197 - Hz. Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) şikâl attan hoşlanmazdı. Bu, atın ön sağ ve arka sol ayağında veya ön sol, arka sağ ayağında (çaprazlama) seki bulunmasıdır. Ancak şikâl için şöyle diyen de olmuştur: "Atın üç ayağının sekili, birinin sekisiz olmasıdır veya üçünün sekisiz, birinin sekili olmasıdır, şikâl sadece arka ayakta olur. Şu da söylenmiştir: "Şikâl, beyazlı alaca ihtilafının çaprazlama olmasıdır."

Müslim, İmâret 102, (1875); Ebü Dâvud, Cihâd 46, (2547); Tirmizî, Cihâd 21, (1698); Nesâî, Hayl 4, (6, 219).

2198 - Urve İbnu'l-Ca'd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Atın alnına hayır bağlanmıştır: "Bu hayır), sevap ve ganîmettir. Bu hal kıyamete kadar bâkidir."

Buhârî, Cihâd, 43, 44, Humus 8; Müslim, İmâret 98, (1873); Tirmizî, Cihâd 19, (1694); Nesâî, Hayl 7, (6, 222).

2199 - Utbe İbnu Abdillah es-Sülemi (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhisssalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Atın alnındaki tüyleri kesmeyin (boynunun üstündeki) yeleleri de kesmeyin, kuyruğundaki tüyleri de. Çünkü kuyruğu sinekleri vs. kovalar, yeleleri onu ısıtan elbisesidir, alnı ise orada hayır bağlıdır."

Ebü Dâvud, Cihâd 43, (2542).

2200 - Hz. Cerîr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı atın alnındaki tüyleri parmaklarıyla bükerken gördüm. Büküyor ve şöyle diyordu: "Atın alnına Kıyamet gününe kadar hayır bağlanmıştır. Bu hayır sevap ve ganimettir."

Müslim, İmaret 97, (1872); Nesâî, Hayl 7, (6, 221).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
2201 - Yahya İbnu Saîd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ridası ile atının alnını okşadığı görüldü. Bunun sebebi sorulunca şu cevabı verdi:

"Ben bu gece at mevzuunda azarlandım."

Muvatta, Cihâd 47, (2, 468).

2202 - Hz. Ebü Zerr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Hiçbir Arabî at yoktur ki, her seher vaktinde şu kelimelerle dua etmesine izin verilmesin: "Ya Rabbi, Beni insanoğlundan dilediğine temlîk ettin, beni onun malı kıldın. Öyleyse beni, ona onun en sevgili malı, en sevgili ehli kıl" veya "Beni ona, onun en sevgili malından ve ehlinden biri kıl."

Nesâi, Hayl 9, (6, 223).

2203 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) dişi ata feres derdi."

Ebü Dâvud, Cihâd 45, (2546).

2204 - Sehl İbnu Sa'd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam)'ın bizim bahçemizde bir atı vardır, adı el-Lahîf idi."

Buhârî, Cihâd 46.

2205 - Hz. Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'a bir katır hediye edilmişti, ona bindi. Ben kendisine:

"Eşekleri atlara aşırtsak da bunun gibi katırlar elde etsek olmaz mı?" dedim. Şöyle cevap verdi:

"Bunu (şeriatın bu meseledeki hükmünü) bilmeyenler yapar."

Ebü Dâvud, Cihâd 59, (2565); Nesâî, Hayl 10, (6, 224).

SUAL

2206 - Hz. Ebü Hüreyre anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ben sizi terkettikçe siz de beni bırakınız. Zîra, sizden öncekileri, suallerinin çokluğu ve peygamberleri üzerindeki ihtilafları helâk etmiştir. Öyle ise sizi birşeyden nehiy mi ettim (niçin, neden? diye sormaya kalkmadan) ondan kaçının. Bir şey emrettiğim zaman da onu elinizden geldiğince yapmaya çalışın, (soru sormayın)."

Buhârî, İ'tisâm 2; Müslim, Hacc 412, (1337); Tirmizî, İlm 17, (2681); Nesâî, Hacc 1, (5,110).

2207 - Sa'd İbnu Ebî Vakkas (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Müslümanlar içinde, müslümanlara karşı en büyük cürüm işleyen kimse odur ki, haram kılınmamış olan bir şey hakkında soru sorar da bu suali sebebiyle o şey haram kılınıverir."

Buharî, İ'tisâm 3; Müslim, Fedâil 132, (2358); Ebü Dâvud, Sünnet 7, (4610).

2208 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: Resülullah (aleyhisssalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İnsanlar sizlere ilimden sormaya devam ederken şunu demeye kadar gelirler: "Anladık, Allah herşeyin yaratıcısıdır, pekiyi Allah'ın yaratıcısı kimdir?"

Buhârî, Bed'ü-l-Halk 11; Müslim, İman 232, (135); Ebü Dâvud, Sünnet 19, (4721, 4722).

Ebü Hüreyre, bir adamın elini tutarak ilave etti: "Allah ve Resülü doğru söyledi. Bana bunu iki kişi sordu; bu, üçüncüsüdür."

2209 - Ebü Dâvud'un diğer bir rivayetinde şöyle der: "Bunu söyledikleri zaman siz: "Allah birdir, Allah sameddir (ne bir yaratıcıya ne de bir başka şeye muhtaç değildir), doğurmadı, doğurulmadı da. O'nun bir dengi de yoktur" deyin, sonra solunuza üç kere tükürüp istiâze ile şeytandan Allah'a sığının."

Ebü Dâvud, Sünnet 19, (4722).

2210 - Yine Hz. Ebü Hüreyre anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İnsanların şerlileri, ulemaya (birşey öğrenmek için değil), onları yanıltmak için zararlı meselelerden soru soranlardır."

Rezîn'in ilavesidir. Kaynağı bulunamamıştır.
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
2211 - Ebü Sa'lebe eI-Huşenî (radıyallâhu anh)anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah bir kısım farzlar koymuştur, siz bunları daraltmayın. Bir kısım da sınırlar (yasaklar) koydu. Bunlara tecavüz etmeyin. Bazı şeyleri de haram kıldı, onlara yaklaşmayın. Bazı şeyleri de (farz, sınır, haram diye tavsifetmeden mutlak) bırakmıştır. Bunları, unutarak bırakmış değildir. Öyle ise onları (farz mı, haram mı.. vs. diye didikleyip) araştırmayın."

Rezîn ilavesidir. Bunu Dârakutnî, Sünen'inde Radâ bahsinde (4, 184) tahric eder. ed-Dürru'l Mensür'da Suyütî, başka rivayetler de kaydeder (4. 279).

SİHİR VE KEHANET

2212 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim (sihir maksadıyla) bir düğüm vurur sonra da onu üflerse sihir yapmış olur. Kim sihir yaparsa şirke düşer. Kim birşey asarsa, o astığı şeye havale edilir."

Nesâî, Tahrim 19, (7,112).

2213 - Safiyye Bintu Ebî Ubeyd, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın zevce-i pâklerinden naklen anlatıyor: "Resülulah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "Kim bir arrâfa (kâhine) gelir, birşeyler sorar ve söylediklerine de (inanıp) onu tasdik ederse, kırk gün namazı kabul edilmez."

Müslim, Selâm 125, (2230).

2214 - Hz. Aişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissâlâtu vesselâm)'e (yahudîler tarafından) sihir yapıldı. Öyle ki, Resülullah (âleyhissalâtu vesselâm) yapmadığı bir şeyi yaptım vehmine düşüyordu. Bir gün benim yanımda iken Allah'a dua etti, sonra tekrar dua etti. Ve dedi ki:

"Ey Aişe, hissettin mi, sorduğum husustâ Allah bânâ fetvâ verdi?"

"Hangi hususta Ey Allah'ın Resülü?" dedim.

"İki kişi bana gelip, biri başucumda, diğeri de ayak tarafımda oturdu. Biri diğerine:

"Bu zâtın rahâtsızlığı nedir?" dedi. Öbürü:

"Büyüdür!" dedi. Önceki tekrar sordu:

"Kim büyüledi?" Diğeri:

"Lebîd İbnu'l-Asâm adındaki Benî Züreykli bir yahudî" diye cevap verdi. Öbürü:

"Büyüyü neye yaptı?" dedi. Arkadâşı:

"Bir târâkla saç döküntüsüne ve bir de erkek hurmâ tomurcuğunun içine!" cevabını verdi. Diğeri:

"Pekalâ, şimdi nerede?" diye sordu. Arkâdaşı:

"Zervân kuyusunda!" cevâbını verdi."

Bunun üzerine Resülullah (âleyhissalâtu vesselâm) Ashâbından bir grupla birlikte (radıyallâhu anhüm) kuyuya gitti, ona baktı, kuyunun üzerinde bir hurma vardı. Sonra benim yanıma dönüp:

"Ey Aişe! Allah'a yemin olsun, kuyunun suyu sanki kına ıslatılmış gibi (bulanık) ve (o kuyu iIe sulanan) hurmâ ağaçlarının başları da sanki şeytanların başIarı gibiydi!" dedi. Ben:

"Ey Allah'ın Resülü! Onu (kuyudan) çıkardın mı?" diye sordum.

"Hayır" dedi ve ilave etti:

"Bana gelince, Allah bana âfiyet Iütfetti ve şifa verdi. Ben ondan halka bir şer gelmesine sebep olmaktan korktum!"

Resülullah onun gömülmesini emretti ve yere gömüldü"

Buhârî, Tıbb 47, 49, 50, Cizye 14, Edeb 56; Müslim, Selâm 43, (2189).

2215 - Zeyd İbnu Erkam (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a sihir yapıldı. Bu yüzden günlerce hasta düştü.

Sonunda Cebrâil aleyhisselâm gelerek:

"Seni yahudilerden bir adam sihirledi. Yaptığı sihir düğümünü falanca kuyuya attı" dedi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hz. Ali (radıyallâhu anh)'yi (bu maksadla oraya) gönderdi. Ali (radıyallâhu anh) düğümü oradan çıkarıp çözdü. (Sihir çözülünce) Aleyhissalâtu vesselâm, bağdan kurtulmuş gibi kendine geldi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunu, o yahudîye zikretmedi ve onun yüzünü de hiç görmedi."

Nesâî, Tahrîm 20, (7,112-113).

AYAKTA İÇMENİN HÜKMÜ

CEIVAZ İFÂDE EDEN HADİSLER

2216 - İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissâlâtu vesselâm)'a zemzemden sundum, ayakta olduğu halde içti."

Buhârî, Eşribe 16, Hacc 76; Müslim, Eşribe 120, (2027); Tirmizî, Eşribe 12, (1883); Nesâi, Hacc 165, (5, 237).

Bir rivâyette: "Resülullah Beytullah'ın yanında iken su istedi, ben ona bir kova getirdim" denmiştir.

Bir diğer rivâyette şu ziyade gelmiştir: "İkrime o gün (Resülullah'ın) deve üzerinde olduğu hususunda yemin etti."

2217 - Tirmizî ve Nesâî'nin bir rivâyetinde şöyle denmiştir: "Resülullah (âleyhissalâtu vesselâm) zemzemi ayakta içti."

2218 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Biz, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) devrinde yürürken yer, ayakta iken içerdik."

Tirmizî, Eşribe 11, (1881); İbnu Mâce, Et'ime 25, (3301).

2219 - İmâm Mâlik'e ulaştığına göre Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali (radıyallâhu anhüm) ayakta oldukları halde (su) içiyorlardı."

Muvatta, Sıfâtu'n-Nebî 13, (2, 925).

AYAKTA İÇMENİN HÜKMÜ

AYAKTA YEYİP İÇMEKTEN MEN EDEN HADİSLER

2220 - Hz. Enes (radıyallâhu anh): "Resülullah (aleyhissâlâtu vesselâm) ayakta içmeyi yasakladı" demişti. Kendisine:

"Ya yemek? (Bu husustaki hüküm nedir)" diye soruldu.

"Bu dâha şiddetle yâsâktır!" dedi veya şöyle dedi.

"Bu dâhâ şerli, dâhâ kötü!"

Müslim, Eşribe 113. (2024); Tirmizî, Eşribe 11, (1880); Ebü Dâvud, Eşribe 13, (3717).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
2221 - Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular:

"Sizden kimse sakın ayakta içmesin. Kim unutarak içerse hemen kussun."

Müslim, Eşribe 116, (2026).

KAPLARIN AĞZINDAN İÇMEK

CEVAZ İFADE EDEN HADİSLER

2222 - Kebşetu'l-Ensârî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) yanıma girmişti. (Duvarda) asılı olan bir kırbanın ağzından ayakta su içti. Ben hemen kırbaya gidip ağzını kestim."

Tirmizî, Eşribe 18, (1893); İbnu Mâce, Eşribe 21, (3423).

Rezin şu ziyadeyi ilave etmiştir: "(Kestiğim bu kısmı) su içerken kullanmak üzere hususî bir maşraba yaptım."

2223 - Ensardan bir zât olan İsa İbnu Abdillah, babasından naklen anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) Uhud günü bir su kabı istedi. (Kap gelince):

"Kabın ağzını dışa kıvır!" dedi, ben de kıvırdım. Sonra kabın ağzından su içti."

Ebü Dâvud, Eşribe 15, (3721).

KAPLARIN AĞZINDAN İÇMEK

SU KABININ AĞZINDAN İÇMEYİ YASAKLAYAN HADİSLER

2224 - Ebü Saîd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (âleyhissalâtu vesselâm) su kaplarının ağzından içmek için ağızlarının dışa kıvrılmalarını yasakladı."

Buhârî, Eşribe 23, Müslim, Eşribe 111, (2Q23); Ebü Dâvud, Eşribe 15, (3720); Tirmizî, Eşribe 17, (1891).

İÇERKEN NEFES ALIP VERMEK

2225 - İbnu Abbas (radıyallâhu anhüm ) anlatıyor: "Resülullah (âleyhissâlâtu vesselâm) buyurdular ki: "Suyu deve gibi bir solukta içmeyin. İki-üç solukta (dinlene dinlene) için. Su içerken besmele çekin. Bitirince de Allâh'a hamdedin."

Tirmizî, Eşribe 13, (1886).

2226 - Hz. Enes'ten Nesâî dışındaki imamların rivâyetine göre: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm), suyu üç solukta içerdi."

Müslim ve Tirmizi'nin rivâyetlerinde şu ziyade var: "Resülullah (üç solukta içer, böyle içmenin) daha doyurucu, (hastalıklara karşı) daha koruyucu ve daha afiyetli olduğunu söylerdi."

Buhârî, Eşribe 26; Müslim, Eşribe 121, (2028); Tirmizî, Eşribe 13, (1885); Ebü Dâvud, Eşribe 19, (3727).

2227 - Ebü Katâde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Biriniz su içerken su kabına nefes etmesin."

Buhârî, Eşribe 25, Vudü 18, 19; Müslim, Tahâret 64, (267); Eşribe 121, (267); Tirmizî, Eşribe 16, (1890); Nesâî, Tahâret 42, (1, 43, 44).

2228 - Ebü'l-Müsennâ el-Cühenî anlatıyor: "Ebü Saîd (radıyallahu anh) Mervan'ın yanına girmiştir. Mervan ona:

"Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın kaplara solumayı yasakladığını işittin mi?" diye sordu. Ebü Saîd (radıyallâhu anh):

"Evet!" dedi ve anlattı: "Adamın birisi: "ben bir nefeste su içince bir türlü suya kanamıyorum (ne tavsiye edersiniz)?" diye sormuştu. Aleyhissalâtu vesselâm efendimiz:

"Kabı ağzından ayır, nefes al (sonra içmeye devam et)!" buyurdu. Adam:

"Kapta çer-çöp görürsem?" diye sordu. Efendimiz:

"0 takdirde suyu dök!" diye emretti."

Muvatta, Sıfatu'n-Nebî 12, (2, 925); Tirmizî, Eşribe 15, (1888); Ebü Dâvud, Eşribe 16, (3722); İbnu Mâce, Eşribe 23, (3427).

İÇENLERİN ÖNCELİK SIRASI

2229 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a bir bardak süt getirilmişti. İçerisine su katıldı. Önce kendisi içti. Solunda Hz. Ebü Bekir (radıyallâhu anh) vardı, sağında da bir bedevi. Sütten artan kısmı bedevlye verdi ve:

"(Öncelik hâkkı) sâğındır, sonrâ da onun sağı(ndan devam etsin)!" buyurdu."

Buhârî, Hibe 4, Eşribe 14, 18; Müslim, Eşribe 124, (2029); Muvatta, Sıfatu'n-Nebi 17, (2, 926); Tirmizî, Eşribe 19, (1894); Ebu Dâvud, Eşribe 19, (3726).

2230 - Sehl İbnu Sa'd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a bir içecek getirilmişti. Ondan, önce kendisi içti. Sağında bir oğlan, solunda da yaşlılar vardı. Oğlana:

"Bardağı şu yaşlılara vermem için bana izin verir misin?" dedi. Oğlan da:

"Ey Allah'ın Resülü, Allah'a yemin olsun bana sizden gelecek nasibime başkasını asla tercih edemem!" diye cevap verdi. Bunun üzerine Resülullah (aleyhissâlâtu vesselâm) bardağn onun eline koydu."

Buhârî, Eşribe 19; Müslim, Eşribe 127, (2030).

Rezîn şunu ilave etti: "Zikri geçen oğlan el-Fadl İbnu Abbâs idi."
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
2231 - İbnu Ebî Evfâ ve Ebü Katâde (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir cemaate içecek dağıtan, en son içer."

Ebü Dâvud, Eşribe 19, (3725); Tirmizi, Eşribe 20, ( 1859). Hadisi Ebü Dâvud İbnu Ebî Efâ'dan Tirmizî de Ebü Katâde 'den rivâyet etmiştir.

KAPLARIN AĞIZLARININ ÖRTÜLMESİ

2232 - Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kapların ağızlarını örtün, dağarcık (ve tulukların) ağzını bağlayın."

Buhârî, Eşribe 22, Bed'ü'l-Halk 11,14, İsti'zân 49, 50; Müslim, Eşribe 96-99, (2012-2014); Ebü Dâvud, Eşribe 22, (3731-3734).

Müslim'in bir rivayetinde şu ziyade var: "Zîra yılda bir gece vardır ki ondâ veba yağar. Şayet ağzı açık kaba veya bağsız dağarcığa rastlarsa bu vebadan ona mutlaka iner."

el-Leys dedi ki: "Bizim yanımızdaki acemler bundan kânun-u evvel ayında sakınırlar."

2233 - Yine Buhârî ve Müslim'de gelen bir rivâyette şöyle denmiştir: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) su istedi. Bir adam:

"Ya Resülullah sana nebiz (şıra) sunmayalım mı?" diye sordu. Efendimiz.

"Evet, sun!" buyurdu."

Râvi der ki: "Adam hızla çıktı ve içinde nebiz (şıra) olan bir bardakla geri döndü. Resülullah (aleyhissâlâtu vesselâm):

"Ağzını kapamadın mı, hatta üzerine gereceğin bir çöple bile olsa?" dedi ve nebizi içti."

Müslim'de Ebü Humeyd'den gelen bir rivâyette şöyle buyurulmuştur: "Biz, geceleyin dağarcıkları bağlamakla emrolunduk. Kapıların da geceleyin örtülmesiyle emrolunduk."

Hadisin kaynağı önceki hadisin bâblarıdır. Rivayet Ebü Dâvud'da da gelmiştir. Eşribe 22, (3734).

MÜTEFERRİK HADİSLER

2234 - Hz. Aişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'a es-Sükyâ kuyularından tatlı su getirilirdi."

Kuteybe der ki: "O (es-Sükyâ) Medîne ile Mekke arasında iki günlük mesafe bulunan bir göze idi."

Ebü Dâvud, Eşribe 22, (3735).

2235 - Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) Ensâr'dan bir zâtın bahçesine girdi. Bu sırada adam, bahçeye su çevirmekte idi. Resüllulah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Yanınızda şenne (eskimiş tuluk) içerisinde akşamdan kalma suyunuz varsa (ver de içelim), yoksa, akan sudan ağzımızla içeriz" buyurdu. Adam:

"Evet yanımda soğuk su var!" deyip, kulübeye giderek bir bardağa su koydu, sonra da üzerine bir keçiden süt sağdı. Efendimiz ondan içti."

Buhari, Eşribe 14, 20; Ebü Dâvud, Eşribe 18, (3724).

2236 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Ümmü Süleym'in bir bardağı vardı. (Bu bardakla ilgili olarak) derdi ki: "Ben bu bardakla Resülullah'a her çeşit meşrubatı sunmuşum: "Su, bal (şerbeti), süt, şıra".

Nesâî, Eşribe 58, (8, 335).

HER SARHOŞ EDİCİ HARAMDIR

2237 - Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "Sarhoşluk veren her içki haramdır."

Buhârî, Eşribe 4, Vudü 71; Müslim, Eşribe 67-68, (2001); Muvatta, Eşribe 9, (2, 845); Ebü Dâvud, Eşribe 5, (3682, 3687); Tirmizî, Eşribe 2, 3, (1864,1867); Nesâî, Eşribe 23, 8, (298).

2238 - Bir diğer rivâyette şöyle gelmiştir: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a bal şerbetinden sunulmuştu:

"Sarhoşluk veren her içki haramdır!" diye cevap verdi."

Buhârî, Eşribe 4, Vudü 71; Müslim, Eşribe 67-68, (2001); Muvatta, Eşribe 9, (2, 845); Ebü Dâvud, Eşribe 5, (3682, 3687); Tirmizî, Eşribe 2, 3, (1864,1867); Nesâî, Eşribe 23, 8, (298).

2239 - Ebü Dâvud'da gelen diğer bir rivâyette (Resülullah'a açıklaması şöyledir): "Her sarhoş edici şey haramdır. Bir farak (hüp) içildiği takdirde sarhoşluk veren bir şeyin tek avucu da haramdır."

Tirmizi de gelen bir diğer rivâyette "tek yudumu haramdır" diye gelmiştir.

Buhârî, Eşribe 4, Vudü 71; Müslim, Eşribe 67-68, (2001); Muvatta, Eşribe 9, (2, 845); Ebü Dâvud, Eşribe 5, (3682, 3687); Tirmizî, Eşribe 2, 3, (1864,1867); Nesâî, Eşribe 23, 8, (298).

2240 - Ebü Müsa (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah'a "Ey Allah'ın Resülü, dedim, Yemen'de yapmakta olduğumuz şu iki şarap hakkında bize fetva ver: Bit'; bu baldandır, şiddetleninceye kadar nebiz yapılır. İkincisi mizr'dir, bu mısırdan ve arpadan yapılır, bu da şiddetleninceye kadar nebiz yapılır." Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Ben her sarhoşluk veren şeyi yasaklıyorum" buyurdular."

Buhârî, Megazî 60, Cihâd 164, Edeb 80, Ahkâm 22, Müslim, Cihâd 7, (1733), Eşribe 70; Ebu Dâvud, Eşribe 5, (3684); Nesâî, Eşribe 23, 24, (8, 298, 299).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
2241 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Bir adam Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'a içeceklerden sormuştu. Efendimiz:

"Kaynayan sarhoş edicilerin hepsinden az da olsa çok da olsa kaçın" cevabını verdi."

Nesâî, Eşribe 24, (8, 300), 48, (8, 324).

2242 - Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) hamr'dan, kumardan, davuldan, mısır şarabından yasakladı ve dedi ki: "Her sarhoş edici haramdır."

Ebü Davud, Eşribe 5, (3685).

ALKOLLÜ İÇKİLERİN TAHRİMİ, İÇENLERİN ZEMMİ

2243 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Her sarhoş edici hamrdır. Ve her sarhoş edici haramdır. Kim dünyada hamr içer ve tevbe etmeden, onun tiryakisi olduğu halde, ölürse, ahirette şarab içemez."

Buhârî, Eşribe 1; Müslim, Eşribe 73, (2003); Muvatta, Eşribe 11, (2, 846); Ebü Dâvud, Eşribe 5, (3679); Tirmizî, Eşribe 1, (1862); Nesâi, Eşribe 22, 46, (8, 296, 297, 318).

2244 - Yine İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Ömer (radıyallâhu anh), Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın minberinde şu açıklamayı yaptı: "Emmâ ba'd, Ey insanlar! Hamr'ın haram olduğu hükmü inmiştir. Bilesiniz ki hamr (günümüzde ve çevremizde) beş şeyden yapılmaktadır: Üzümden, hurmadan, baldan, buğdaydan, arpadan. Hamr, aklı örten (her) şeydir."

Buhârî, Eşribe 2, 5; Teysîr, Mâide 10; Müslim, Tefsir 32, (3032); Nesâî, Eşribe 20, (8, 295); Ebü Dâvud, Eşribe 1, (3669); Tirmizî, Eşribe 8, (1873).

2245 - Hz. Cabir (radıyallâhu anh) buyurdular ki: "Allah, sarhoş ediciyi içen kimseye tînetu'l-habâl içirmeye ahdetmiştir."

"Tînetu'l-Habâl nedir?" diye sorulunca:

"Cehennemliklerin (vücudlarından, çıkan) terleridir!" diye cevap verdi.

Müslim, Eşribe 72, (2002); Nesâî, Eşribe 49, (8, 327).

2246 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselam) hamrla ilgili olarak on kişiye lanet etti: "(Hammaddesinden şarap yapmak maksadıyla) sıkana ve sıktırana, içene ve sâkilik yapana, (imalathâneden veya depodan, toptancıdan perakendeciye veya müstehlike kadar) taşıyana ve taşıtana, satana ve satın alana, bağışlayana, bunun parasını yiyene."

Tirmizî, Büyü 59, (1295); İbnu Mâce, Eşribe 6, (3381).

2247 - Ebü Müsa (radıyallâhu anh) demiştir ki: "Bana göre, ha hamr içmişim, ha Allah'ı bırakarak şu sütuna tapmışım, ikisi de birdir."

Nesâî, Eşribe 42, (8, 314).

HAMRIN TAHRİMİ VE YAPILDIĞI MADDELER

2248 - İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Hamr aynı ile haram edilmiştir, (bu sebeple) azı da haramdır, çoğu da; keza her içkiden hâsıl olan sarhoşluk da (haramdır)."

Nesâî, Eşribe 48, (8, 320, 321).

2249 - en-Nüman İbnu Beşîr (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "Üzümden hamr yapılır, hurmadan hamr yapılır, baldan hamr yapılır, buğdaydan hamr yapılır, arpadan hamr yapılır. Ben sizi bütün sarhoş edicilerden yasaklıyorum."

Ebü Dâvud, Eşribe 4, (3676); Tirmizî, Eşribe 8, (1873).

2250 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Hamr şu iki ağaçtandır: Hurma ve asma."

Müslim, Eşribe 13, (1985); Tirmizî, Eşribe 8, (1876); Ebü Dâvud, Eşribe 4, (3678); Nesâî, Eşribe 19, (8, 294).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
2251 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) demiştir ki: "Hamr haram edildiği zaman Medîne'de mevcut beş çeşit içki arasında üzümden yapılan şarap yoktu."

Buhârî, Eşribe 2, Teysîr, Mâide 10.

2252 - Ebü Saîd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "Allah Teâlâ Hazretleri, hamrı mevzubahis etmektedir. Muhtemelen onun hakkında bir emir indirecektir. Şu halde, kimin yanında hamr varsa, onu satsın ve ondan istifade etsin."

Aradan çok geçmedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şunu söyledi:

"Allah Teâlâ Hazretleri hamrı haram kılmıştır. Öyle ise, bu ayet kendisine ulaşan herkes, yanında hamr olduğu takdirde, onu ne satın alsın, ne satsın, ne de ondan istifade etsin."

Bu emirden sonra halk, hamr olarak evinde ne varsa Medîne sokakIarına götürüp döktüler."

Müslim, Musâkât 67, (1578).

2253 - Hasan İbnu Ali (radıyallâhu anhümâ) babasından naklen anlatıyor: "Bedir savaşı ganimetinden hisseme düşen yaşlı bir devem vardı. Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) da humus'dan (o gün) bana yaşlı bir deve daha verdi. Develerim, Ensar'dan bir zatın hücresinde ıhmış dururken (yanlarına) geldim. Bir de ne göreyim, develerimin hörgüçleri kesilmiş, böğürleri oyulmuş, ciğerleri de sökülmüştü. Bu manzarayı görünce kendimi tutamayıp, ağladım.

"Bunu kim yaptı?" diye sordum.

"Hamza yaptı. Şu anda, falanca evde, Ensardan birinin içki meclisindedir. Şarkıcı câriye ona şarkı okumuş, şarkısında şunları söylemişti" dediler:

"Ey Hamza! şişman yaşlı develere dikkat et,

Onlar avluda bağlıdırlar,

Bıçağı onların sinesine vur,

Pirzola veya benzerini çabuk yap!"

Bu şarkı üzerinde Hamza (radıyallâhu anh) fırlayıp, kılıcı kapıp develerin hörgüçlerini kesmiş, karınlarını yarmış, ciğerlerini sökmüş."

Hz. Ali (radıyallâhu anh) devamla şunları söyledi: "Ben hemen gidip Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın huzuruna çıktım. Yanında Zeyd İbnu Hârise vardı. Beni görünce, başımdan geçenleri yüzümden okudu.

"Neyin var?" diye sordu. Ben:

"Ey Allah'ın Resülü! Bugünkü gibi (dehşetli bir manzara) görmedim. Hamza iki deveme saldırıp hörgüçlerini kesmiş, böğürlerini yarmış. Hemencecik şurada, bir içki meclisinde!" dedim. Bunun üzerine Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ridâsını istedi, getirdiler, giyip yayan gitti. Biz de arkasına düştük. Hamza'nın bulunduğu eve kadar geldi.

İzin istedi, buyur ettiler. Girince bir içki meclisiyle karşılaştı. Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) fiilinden dolayı Hamza'yı ayıplamaya başladı.

Hamza sarhoştu, gözleri kızarmıştı. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a baktı, sonra nazar edip aşağıdan dizlerine kadar süzdü, tekrar ayağından başlayıp beline kadar süzdü, sonra tekrar bakışlarıyla süzerek yüzüne kadar geldi ve:

"Siz benim babamın kölelerinden başka bir şey misiniz?" dedi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) onun sarhoş olduğunu anladı. Hemen izinin üstüne geri döndü, çıkıp gitti. Peşinden biz de çıktık.

Bu vak'a hamr'ın haram edilmesinden önce idi."

Buhârî, Hums 1, Büyü 28, Şirb 13, Meğazî 11, Libâs 7; Müslim, Eşribe 2, (1979); Ebü Dâvud, Harac 20, (2986). Bu kaynakların hiçbirinde şiir tam olarak mevcut değildir, birinci beytin sadece yarısı mevcuttur.

HARAM VE HELAL OLAN ŞIRALAR

2254 - İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ): "Kim Allah'ın haram kıldığını haram kılmaktan hoşlanırsa nebîz'i haram kılsın" dedi."

Bir rivayette, Kays İbnu vehb ona: "Benim bir küpcüğüm var, içerisine şıra koyuyor, şıra kaynayıp durulunca içiyorum" dedi. (İbnu Abbâs) cevaben: "Bu söylediğin şey ne zamandan beri içeceğini teşkil etmekte?" diye sordu. Kays: "Yirmi yıldan beri" deyince, İbnu Abbas: "Öyleyse uzun zamandır, damarların su ihtiyacını pislikten gördü" dedi."

Nesâî, Eşribe 48, (8, 322-323).

2255 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) oruç tutuyordu. Orucunu açacağı vakti kolladım. Kabaktan mamul bir kap içerisinde yaptığım nebizi getirdim. Nebiz kaynayıp kabarıyordu. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Bunu şu duvara çal. Zîra artık bu, Allah'a ve ahirete inanmayanların içkisidir" buyurdu."

Ebü Dâvud, Erşibe 12, (3716); Nesâî, Eşribe 25, (8, 301).

2256 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Bir adam, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a içerisinde nebiz bulunan bir kadeh getirdi. Efendimiz bu sırada (Haceru'l-Esved) rüknünün yanında idi. Bardağı ona sundu. Efendimiz, ağzına kadar götürdü. Ancak nebizin (keskinleşip ekşiliğinin) şiddetlendiğini gördü ve bardağı sahibine geri çevirdi. (Cemaatten) bir adam:

"Bu haram mıdır ey Allah'ın Resülü?" diye sordu. Hz. Peygamber:

"Bana adamı çağırın!" dedi. Ondan bardağı tekrar aldı. Sonra su istedi sudan bardağa döküp, tekrar ağzına götürdü (yine keskin bularak alnını buruşturup) kaşların çattı. Tekrar yine su istedi ve nebize döktü. Sonra da:

"Bu kaplar, size keskinleşir ve kaynamaya başlayacak olursa, içindekinin sertliğini su ile kırın!" buyurdu."

Nesâî, eşribe 82, (8, 323, 324). İmam Nesâi, hadisi tahric ettikten sonra: "Bu hadis meşhur değildir (fukahaca pek bilinmiyor), biz bununla ihticâc (edip amel) etmeyiz" demiştir.

2257 - Hz. Aişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Biz Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) için sabahleyin tuluk içerisine nebiz kurardık, efendimiz onu akşamleyin içerdi, akşamdan kurardık sabahleyin içerdi."

Hz. Aişe devamla der ki: "Biz su kabını, biri sabah, biri akşam olmak üzere günde iki kere yıkardık."

Ebü Dâvud, Eşribe 10, (3711, 3712); Tirmizî, Eşribe 7, (1872); Nesâi, Eşribe 48, (8, 320).

2258 - İbnu Abbas (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) için kuru üzümden şıra kurulunca, o gün, ertesi gün ve daha sonraki gün yani üçüncü günün akşamına kadar onu içerdi. Sonra, kalanının hizmetçilere içirilmesini veya dökülmesini emrederdi."

Müslim, Eşribe 79, (2004); Ebü Dâvud, Eşribe 10, (3713); Nesâî, Eşribe 56, (8, 333).

2259 - Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) kuru üzümle hurmanın, taze hurma ile hurmanın karıştırılmalarını yasakladı ve dedi ki:

"Kuru üzümle hurmayı, koruk hurma ile olgun hurmayı karıştırarak birlikte nebiz kurmayın."

Buhârî, Eşribe 11, Müslim, Eşribe 16, (1286); Ebü Davud, Eşribe 8, (3703); Tirmizî, Eşribe 9, (1877); Nesâî, Eşribe 8, (8, 290).

2260 - Ebü Katâde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Çağala hurma ile olgun hurmadan beraber nebiz yapmayın. Olgun hurma ile kuru üzümden de beraber nebiz yapmayın. Herbirinden ayrı ayrı nebiz yapın."

Müslim, Eşribe 25, (1988); Muvatta, Eşribe 7, (2, 844); Ebü Dâvud, Eşribe 8, (3704); Nesâî, Eşribe 6, (8, 289); Buhârî, Eşribe 11.
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
2261 - Hz. Enes İbnu Malik (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) çağala hurma ile olmuş hurmanın karıştırılıp (nebiz yapılmasını) sonra da bunun içilmesini yasakladı. Şarap haram edildiği zaman (Arapların) içeceklerinin tamamını nerdeyse bu teşlkil ediyordu."

Müslim, Eşribe 8, (1981); Nesâî, Eşribe 13, (8, 291, 292).

2262 - Câbir İbnu Zeyd ve İkrime (radıyallâhu anhümâ)'den rivayete göre, her ikisi de olgun hurmadan tek başına (da olsa yapılan nebizi) mekruh addediyorlardı ve bu hükmü İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ)'tan alıyorlardı.

İbnu Abbâs "Nebizin, Abdülkays'a yasaklanan müzza olmasından korkuyorum" derdi. Ben, Katâde'ye: "Müzza nedir?" diye sordum da bana "Hantem (sırlı seramik) ve müzeffet (ziftlenmiş) denen kaplarda kurulmuş nebiz" diye cevap verdi."

Ebü Dâvud, Eşribe 9, (3709).

2263 - Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Biz, Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) için kuru üzümden nebiz kurardık, içerisine de hurma atardık."

Ebü Dâvud, Eşribe 8, (3707).

2264 - Bir diğer rivayette şöyle demiştir: "Ben bir avuç kuru üzüm, bir avuç da hurma alıyor, bunları bir kaba koyuyor, parmaklarımla ovup sonra da (elde edilen şırayı) Resülullah'a içiriyordum."

Ebü Dâvud, Eşribe 8, (3708).

2265 - Süveyd İbnu Gafle (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Hz. Ömer'in Ebü Müsa (radıyallâhu anhümâ)'ya yazdığı mektubu okudum, diyordu ki: "Emmâ ba'd! Bilesin bana deve katranı gibi siyah, sert bir şarap taşıyan bir kervan Şam'dan geldi. Ben onlara bunun kaynatılarak ne kadarının buharlaştırılacağını sordum. Bana üçte ikisi uçuncaya kadar kaynatacaklarını söylediler, yani pis olan üçte ikisi gidiyor. Şöyle ki üçte biri pis kokulu kısım, üçte biri bozuk kısım (geriye kalan üçte bir temiz kısım kalıyor). Sen yanındakilere, emret, bu kalan üçte biri içsinler."

Nesâi, Eşribe 53, (8, 328-330).

2266 - Yine Nesâî'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Abdullah İbnu Yezîd el-Hutamî demiştir ki: "Hz. Ömer (radıyallâhu anh) bize şunu yazdı: "Emmâ ba'd: Şarabınızı ondaki şeytanın hissesi gidinceye kadar kaynatın. Zîra onda şeytanın iki, sizin de bir hisseniz vardır."

Nesâî, Eşribe 53, (8, 329).

2267 - Hz. İbnu Abbas (radıyallâhu anhümâ)'ın anlattığına göre, bir adam kendisine şıradan sual etti. İbnu Abbâs: "Taze oldukça iç" dedi. Adam: "Ben onu kaynatıyorum, ancak yine de içimde bir şüphe var" deyince, İbnu Abbâs: "Yani sen onu kaynatmadan önce içiyor muydun?" diye sordu. Adam: "Hayır!" dedi. İbnu Abbâs:

"Ateş, haram olan hiçbirşeyi helâl kılmaz!" dedi."

Nesâî, Eşribe 54, (8, 331).

HARAM VE HELAL OLAN KAPLAR

2268 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam), çömlekte, kabak ve ziftli kaplarda yapılan nebizi(n içilmesini) yasakladı."

Müslim, Eşribe 48, (1997); Muvatta, Eşribe 5, (2, 843); Ebü Dâvud, Eşribe 7, (3690, 3691); Tirmizî, Eşribe 4, (1868, 1869); Nesâî, Eşribe 28, 33, 36, (8, 303, 306, 308).

2269 - Müslim'in bir rivayetinde şöyle denmiştir: "(Resülullah) hantemi yasakladı, bu (topraktan mamul her çeşit) küptür. Dübbâ'yı yasakladı. Bu su kabağıdır. müzeffet'i yasakladı, bu ziftlenmiş kaptır. Nakr'i yasakladı, bu kabuğu soyulup, içi oyulmuş hurma ağacıdır. Efendimiz, şırayı tuluklarda kurmamızı emretti."

Müslim, Eşribe 57, (1997).

2270 - Hz. Büreyde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Ben size kapları yasaklamış, sadece deri kaplardan (nebiz) içmenizi söylemiştim. Artık her kaptan içebilirsiniz, yeter ki, sarhoş edici içmeyin."

Müslim, Eşribe 64, 65, 66; Ebü Dâvud, Eşribe 7, (3698); Tirmizî, Eşribe 6, (1870); Nesâî, Eşribe 40, 48.
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
BAZI İLAVELER

2271 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) hamr'dan sirke yapmayı yasakladı."

Müslim, Eşribe 11, (1983); Tirmizî, Büyü 59, (1294).

2272 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "Miraca çıkarıldığım gece bana iki kadeh getiriIdi, birinde şarap diğerinde de süt vardı. Ben sütü aldım. Melek: "Seni fıtrata irşad eden Allah'a hamd olsun. Eğer şarabı alsaydın ümmetin azmıştı" dedi."

Nesâî, Eşribe 41, (8, 312); Buhârî, Eşribe 1; Müslim, İman 272, (168).

2273 - Hz. Aişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah'a içeceklerin en iyisi hangisi?" diye sorulmuştur.

"Soğuk olan tatlı!" diye cevap verdi."

Tirmizî, Eşribe 21, (1897).

ŞİRKETLER

2274 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allahu Zülcelâl hazretleri buyurdu ki: "Biri diğerine ihanet etmediği müddetçe iki ortağın üçüncüsü ben olurum. Biri arkadaşına ihanet etti mi ben aralarından çekilirim."

Ebü Dâvud, Büyü 27, (3383).

Rezîn şunu ilave etmiştir: "... Şeytan gelir."

2275 - İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Ben, Ammar ve Sa'd, üçümüz Bedir'de nasibimize düşecek ganimette ortak olduk. Derken Sa'd, iki esirle geldi, Ammâr ve ben ise hiçbirşey getiremedik."

Ebü Dâvud, Büyü 30, (3388); Nesâî, Büyü 109, (7, 319).

2276 - Zühre İbnu Ma'bed, ceddi Abdullah İbnu Hişam'dan naklen anlatıyor: "Abdullah Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı görmüş idi. Annesi Zeyneb Bintu Humeyd onu (Abdullah'ı) Resülullah'a götürüp şöyle dedi:

"Ey Allah'ın Resülü; bundan biat al!" Aleyhissalâtu vesselâm efendimiz:

"0 henüz küçük!" deyip başını okşadı, bereketle dua etti.

Onu (Zühre İbnu Ma'bed'i) ceddi AbduIIah İbnu Hişam çarşıya çıkarır, yiyecek satın alırdı. Bir gün, ona İbnu Ömer'le, İbnu'z-Zübeyr (radıyallâhu anhümâ) rastladılar:

"(Satın aldıklarına) bizi de ortak kıl, zîra Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sana bereketle dua buyurdu!" dediler. O, (bu teklifi kabul ederek) onları ortak yaptı.

(Abdullah İbnu Hişam o duanın bereketine) bazan bir deve yükü kâr ederdi de olduğu gibi eve gönderirdi."

Buhârî, Şirket 13, Daavât 31, Ahkâm 46.

2277 - Saib İbnu Ebi's-Sâib (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a geldim. Beni O'na zikredip hakkımda medh u senada bulun(arak tanıt)maya başladılar. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm Efendimiz:

"Ben onu sizden iyi tanırım!" buyurdu. Ben (hemen atılıp):

"Annem, babam sana kurban olsun dedim, doğru söyledin, zîra sen benim ticaret ortağım idin, sen ne iyi ortaktın, ne itham görmüştüm, ne de münakaşa yapmıştık!"

Ebü Dâvud, Edeb 20, (4836); İbnu Mâce, Ticârât 63, (2287).

ŞİİR

2278 - Übey İbnu Ka'b (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Şiirde hikmet vardır"

Buhârî, Edeb 90; Ebü Dâvud, Edeb 95, (5010); Tirmizî, Edeb 69, (2847); İbnu Mâce, Edeb 41, (3755).

2279 - Ebü Dâvud'da İbnu Abbâs (radıyalâhu anhümâ)'dan yapılan bir rivayet şöyledir: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a bir bedevî geldi. (Dikkat çekici bir üslubla) konuşmaya başladı. Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm):

"Şurası muhakkak ki beyanda sihir vardır, şurası da muhakkak ki şiirde de hikmetler vardır" buyurdu."

Ebü Dâvud, Edeb 95, (5011); Tirmizi, Edeb 63, (2848).

2280 - Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden birinin içine onu bozacak irin dolması, şiir dolmasından hayırlıdır."

Buhârî, Edeb, 92; Müslim, Şiir 7, (2257); Ebü Dâvud, Edeb 95, (5009); Tirmizî, Edeb 71, (2855).

el-Hudri den Müslim'in kaydettiği bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) yürümekte iken karşısına şiir inşad eden bir şâir çıktı. Efendimiz: "Şeytanı tutun" veya "Şeytanı yakalayın" diye emretti.
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
2281 - Hz. Aişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) şâir Hassan İbnu Sâbit (radıyallâhu anh) için mescide hususî bir minber koymuştu. Hassan, orada kurulup mufâhara yapar veya Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'ı hasımlarına karşı müdafaa ederdi. Aleyhissalâtu vesselâm: "Allah (c.c.) Hassan'ı, Resülullah'ı müdafaa ettiği veya onun adına mufâhara yaptığı müddetçe Rühu'l-Kudüs'le takviye etmektedir" derdi."

Buhârî, Edeb 91; Ebü Dâvud, Edeb 95, (5015); Tirmizî, Edeb 70, (2849).

2282 - Amr İbnu'ş-Şerrîd, babasından (Şerrîd'den naklen radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bir gün ben Resülullah'ın bineğinin arkasına binmiştim. Bir ara bana:

"Hafızanda Ümeyye İbnu Ebi's-Salt'ın şiirinden birşeyler var mı?" diye sordu. Ben: "Evet!" deyince:

"Söyle!" dedi. Ben kendisine bir beyt okudum. O yine:

"Devam et!" dedi. Ben bir beyt daha okudum. O yine,

"Söyle!" emretti. Böylece kendisine yüz beyit okudum."

Müslim, Şiir 1, (2255).

2283 - Câbir İbnu Semure (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Ben, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la yüz defadan fazla birlikte oturdum. Ashâbı ona şiirler okuyor, cahiliye devriyle ilgili hadiseleri zikrediyorlardı. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) da sâkitâne onları dinlerdi. Bazan (anlatılanlara) onlarla birlikte tebessüm buyurduğu olurdu."

Tirmizî, Edeb 70, (2854).

2284 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) Umretu'l-kazâ sırasında Mekke'ye girdiği zaman şâiri Abdullah İbnu Ravâha, önünde yürüyor ve şu Şiiri okuyordu:

"Ey kâfir çocukları (Resülullah'a) yol açın!

Bugün ona gelen vahiy adına, size,

Öyle bir vururuz ki, tepenizi yerinden uçurur,

Ve dostu dostuna unutturur."

Bunu gören Hz. Ömer:

"Ey İbnu Ravâha! Sen Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın önünde ve Allah'ın Harem bölgesinde şiir mi okuyorsun?" dedi. Ancak Resülullah:

"Ey Ömer bırak onu. Onun şiirleri, Mekkeli kâfirlere okdan daha çabuk tesir eder!" diyerek müdahale etti."

2285 - Yine Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın (kafilenin yürüyüş temposunu ezgileriyle) canlı tutan bir kölesi vardı, adı Enceşe idi. Bu zat güzel sesli birisiydi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona:

"Ey Enceşe ağır ol! Şişeleri kırma -veya şişeleri sevkederken ağır ol- dedi. Şişe ile zayıf kadınları kastediyordu."

Buhârî, Edeb 90, 95, 111, 116; Müslim, Fezâil 70, (2323).

2286 - Heysem İbnu Ebî Sinan'ın anlattığına göre, bu zât, Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh)'yı Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı zikrettiği kıssalarında dinlemiştir. (Bu kıssaların birinde) Ebü Hüreyre, Efendimizin şu sözünü nakletmiştir:

"0 sizin bir kardeşinizdir, uygunsuz bir söz söylemez." (Râvilerden Zührî der ki), "Resülullah, burada İbnu Ravâha'yı kastetmiştir." (Abdullah İbnu Ravâha, Efendimiz hakkında şu medhiyede bulunmuştur:)

"Tan yeri ağarıp fecr-i sâdık yükseldiği sırada Resülullah, bize Kitabını okuyarak geldi.

0 bize körlükten (dalaletten) sonra hidayeti gösterdi. Kalblerimiz onun söylediklerinin hak olduğuna inanmıştır. Kafirlere yatakları ağırlık verirken, Resülümüz geceyi uyanık geçirir."

Buhârî, Edeb 91, Teheccüd 21.

2287 - Hz. Berâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm), Kureyza günü, (şâiri) Hassân İbnu Sâbit'e:

"Müşrikleri hicvet, zîra Cebrâil seninle beraberdir!" dedi."

Buhârî, Edeb 91, Bed'u'l-Halk 6, Megâzi 30; Müslim, Fezâilu's-Sahâbe 153, (2486).

2288 - Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Hassân İbnu Sâbit, (Mekkeli) müşrikleri hicvetmek için Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vessellâm)'den izin istedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Benim nesebimi nasıl hâriç tutacaksın?" dedi. Hassân (radıyallâhu anh):

"Senin (nesebini) sade yağdan kıI çeker gibi, onlardan çekip çıkaracağım!" Cevabını verdi."

Buhârî, Edeb 91, Menâkıb 16, Megâzi 33; Müslim, Fedâilu's-Sahâbe 156-157, (2489-2490).

Müslim'in bir rivayetinde şu ziyade mevcuttur: "(Hassân) dedi ki: "Şerefin en yükseği Âl-i Hâşim'den Bintu Mahzumoğullarındandır. Senin baban ise köledir."

2289 - Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini işittim:

"Hassân onları -yani müşrikleri- hicvetti, hem şifa verdi, hem de şifa buldu."

Hassân (radıyallâhu anh) buyurdu ki: "Sen Muhammed'i hicvettin, ben de onun adına cevap veriyorum.

Bu işimde Allah katında mükafaat vardır.

Sen Muhammed'i nezîh, müttakî,

ResüIuIIah vefakâr, ahlaklı olduğu halde hicvettin. Sen O'na derik olmadığın halde O'nu hiciv mi ediyorsun?

İkinizden hangisi kötü ise iyi olana feda olsun.

Muhakkak ki, babam, babası ve ırzım,

Muhammed'in ırzını sizden korumak için muhâfızdır.

Kızcağızımı kaybedeyim, şayet siz atlarımızı

Kedâ'nın etrafını toz duman etmiş göremezsiniz.

O atlar, üzerinize gemlerini çekerek gelirken,

Sırtlarında ince mızraklar vardır.

Atlarımız pek hızlı koşarlarken,

Kadınlar başörtüleriyle tozlarını alırlar.

Şayet bizden yüz çevirirseniz umre yaparız,

Fetih geldi mi; perde kalkar.

Aksi takdirde öyle bir günün kavgasını bekleyin ki,

O günde Allah dilediğini aziz kılacaktır.

Allah der ki: "Ben bir kul gönderdim,

O hakkı söyler, kendisinde hiçbir gizlilik yoktur."

Allah der ki: "Ben bir ordu hazırladım,

Bu ordum emeli cihad olan Ensardır."

Biz (Ensarîler)e her gün Kureyş'ten

Ya sövmek, ya kavga, ya da hiciv vardır

Öyle ise, sizden kim ResüIuIIah'ı hicveder,

Veya över veya yardım ederse bizce birdir.

Allah'ın Resülü Cibril aramızdadır.

Rühu'I-Kudüs'ün bir dengi yoktur."

Müslim, Fezâilu's-Sahâbe 157, (2490).

2290 - Ebü Hüreyre anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir şâirin söylediği en doğru söz Lebîd'in söylediği şu sözdür: "Haberiniz olsun, Allah'tan başka her şey bâtıldır. Ümeyye İbnu Ebi's-Salt müslüman olayazdı."

Buhârî, Edeb 90, Menâkıbu'l-Ensâr 20, Rikâk 29; Müslim, Şiir 3, (2256); Tirmizî, Edeb 70, (2853).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
2291 - Hz. Aişe (radıyallâhu anhâ)'nin anlattığına göre, kendisinden, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam)'ın şiirden birşeyler terennüm edip etmediği sorulmuştur da şu cevabı vermiştir:

"Evet, İbnu Ravâha'nın şiirini terennüm eder ve şu mısraı okurdu: "Kendisine azık vermediğin kimseler sana haber getirecek."

Tirmizî, Edeb 70, (2852).

2292 - Cündeb İbnu AbdiIIah (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Biz Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) ile beraber olduğumuz bir anda kendilerine bir taş isabet etti, kaydı ve parmağı kanadı. Bunun üzerine:

"(Parmağım ne sızlarsın?) Sen ancak kanayan bir parmak değil misin? (Bu kazaya da, boşa değil) Allah yolunda uğradın" buyurdu."

Buhâra, Edeb 90, Cihâd 9; Müslim, Cihâd 112, (1796).

NAMAZIN FAZİLETİ

2293 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in şöyle söylediğini işittim:

"Sizden birinizin kapısının önünden bir nehir aksa ve bu nehirde hergün beş kere yıkansa, acaba üzerinde hiç kir kalır mı, ne dersiniz?"

"Bu hal, dediler, onun kirlerinden hiçbir şey bırakmaz!" Aleyhissalâtu vesselâm:

"İşte bu, beş vakit namazın misalidir. Allah onlar sayesinde bütün hataları siler" buyurdu."

Buhâri, Mevâkît 6; Müslim, Mesâcid 282, (666); Tirmizî, Emsâl 5, (2872); Nesâî, Salât 7, (1, 231); Muvatta, Sefer 91, (1,174).

2294 - Sa'd İbnu Ebî Vakkas (radıyallâhu anh) anlatıyor: "İki erkek kardeş vardı. Bunlardan biri öbür kardeşinden kırk gün kadar önce vefat etti. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)ın yanında bunlardan birincinin faziletleri zikredildi. Bunun üzerine Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm):

"Diğeri müslüman değil miydi?" diye sordu.

"Evet, müslümandı ve fena da değildi!" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Öldükten sonra, namazının ona ne kazandırdığını biliyor musunuz? Namazın misali, sizden birinin kapısının önünde akan ve her gün içine beş kere girip yıkandığı suyu bol ve tatlı bir nehir gibidir. Bu (nehrin) onun üzerinde kir bıraktığını göremezsiniz. Öyleyse, siz ona namazının neler ulaştırdığını bilemezsiniz."

Muvatta, Kasru's-Salât 91, (1,174).

2295 - Ebü Ümâme (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile beraber mescidde idik. O esnada bir adam geldi ve:

"Ey Allah'ın Resülü, ben bir hadd işledim, bana cezasını ver!" dedi, Resülullah adama cevap vermedi. Adam talebini tekrar etti. Aleyhissalâtu vesselâm yine sükut buyurdu. Derken (namaz vakti girdi ve) namaz kılındı. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazdan çıkınca adam yine peşine düştü, ben de adamı takip ettim. Ona ne cevap vereceğini işitmek istiyordum. Efendimiz adama:

"Evinden çıkınca abdest almış, abdestini de güzel yapmış mıydın?" buyurdu. O:

"Evet ey Allah'ın Resülü!" dedi. Efendimiz:

"Sonra da bizimle namaz kıldın mı?" diye sordu. Adam:

"Evet ey Allah'ın Resülü!" deyince, Efendimiz:

"Öyleyse Allah Teâlâ hazretleri haddini -veya günahını demişti- affetti" buyurdu."

Buhârî, Hudüd 27, Müslim, Tevbe 44, 45, (2764, 2765); Ebü Davud, Hudüd 9, (4381).

2296 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Ben Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanında idim. Bir adam huzuruna gelerek:

"Ey Allah'ın Resülü, dedi, ben bir hadd (suçu) işledim, cezasını tatbik et!"

Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) adama (birşey) sormadı. Derken namaz vakti girdi. Resülullah'la birlikte o da namaz kıldı. Aleyhissalâtu vesselâm namazını tamamlayınca, adam yanına geldi ve:

"Ey Allah'ın Resülü! dedi, ben hadd (çeşidine giren bir suç) işledim. Bana Allah'ın Kitabını tatbik et!"

Efendimiz:

"Sen bizimle birlikte namazını eda etmedin mi?" diye sordu. Adam:

"Evet!" dedi. Efendimiz:

"Öyleyse git. Zîra Allah, senin günahını affetti" veya -hadd'ini affetti" dedi."

Buhârî, Hudud 17; Müslim, Tevbe 44, 45, (2764, 2765), Hudüd 24, (1696).

2297 - Âsım İbnu Süfyan es-Sakafi (radıyallâhu anh)'nin anlattığına göre, bunlar Selâsil gazvesine gitmişler. Fakat fiilen gazveye iştirak edememişlerdi. Bunun üzerine kendilerini Allah yoluna verdiler. Sonra Hz. Muâviye (radıyallâhu anh)'nin yanına döndüler. Hz. Muâviye'nin yanında Ebü Eyyüb el-Ensârî ve Ukbe İbnu Âmir vardı. Âsım:

"Ey Ebü Eyyüb! dedi. Bu sene gazveyi kaçırdık. Bize, (bunun telafisi için bir çare) haber verildi. Buna göre, kim dört mescitte namaz kılarsa, günahları affedilirmiş."

Ebü Eyyüb:

"Ey kardeşimin oğlu! dedi. Ben sana bundan daha kolayını haber vereyim. Ben Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şu sözünü işittim: "kim emredildiği şekilde (mükemmel olarak) abdestini alır, emredildiği şekilde namazını kılarsa, önceden yapmış olduğu (kusurlu) ameli sebebiyle affolunur. " Ey Ukbe! (Resülullah'ın tebşiri) böyleydi değil mi?"

Ukbe: "Evet!" dedi."

Nesâî, Tahâret 108, (1, 90-91).

2298 - Ukbe İbnu Amir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini işittim: "Rabbin, koyun güden bir çobanın, bir dağın zirvesine çıkıp namaz için ezan okuyup sonra da namaz kılmasından hoşlanır ve Allah Teâlâ hazretleri şöyle der:

"Benim şu kuluma bakın! Ezan okuyor, namaz kılıyor, yani benden korkuyor. Kasem olsun, kulumu affettim ve onu cennetime dahil ettim."

Ebü Dâvud, Salât 272, (1203); Nesâî, Ezân 26, (2, 20).

2299 - İmam Mâlik (radıyallâhu anh)'e ulaştığına göre, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmuştur: "İstikamet üzere olun. (Bunun sevabını) siz sayamazsınız. Şunu bilin ki, en hayırlı ameliniz namazdır. (Zâhirî ue bâtînî temizliği koruyarak) abdestli olmaya ancak mü'min riayet eder."

Muvatta, Tahâret 36, (1, 34); İbnu Mâce, Tahâret 4, (277).

2300 - Hz. Huzeyfe (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı herhangi bir şey üzecek olursa namaz kılardı."

Ebü Dâvud, Salât 312, (1319); Nesâî, Mevâkît 46, (1, 289).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
2301 - Abdullah İbnu Selmân, Resülullah (aleyhissalâtu vesselam)'ın ashabından birisinden naklediyor: "Hayberin fethedildiğii gün bir adam Hz. Peygamber'e gelerek:

"Ey Allah'ın Resülü, bugün ben öyle bir kâr ettim ki böyle bir kârı şu vadi ahalisinden hiçbiri yapmamıştır" dedi. Efendimiz:

"Bak hele! Neler de kazandın?" diye sordu. Adam:

"Ben alıp satmaya ara vermeden devam ettim. Öyle ki üçyüz okiyye kâr ettim dedi. Aleyhissalâtu vesselâm efendimiz:

"Sana kârların en hayırlısını haber vereyim mi?" diye sordu. Adam:

"O nedir, ey Allah'ın Resülü?" dedi. Efendimiz açıkladı:

"(Farz) namazdan sonra, kılacağın iki rekattir."

Ebü Dâvud, Cihâd 180, (2785).

2302 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bana kadın ve güzel koku sevdirildi, gözümün nuru namazda kılındı."

Nesâî, İşretu'n-Nisâ 1, (7, 61).

2303 - Rebî'a İbnu Ka'b el-Eslemî anlatıyor: "Ben Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) ile beraber gecelemiştim, kendisine abdest suyunu ve başkaca ihtiyaçlarını getirdim. Bana:

"Dile benden (ne dilersen)!" buyurdu. Ben:

"Senden cennette seninle beraberlik diliyorum!" dedim. Bana:

"Veya bundan başka birşey?" dedi. Ben:

"Hayır, sadece bunu istiyorum!" dedim.

"Öyleyse kendin için çok secde ederek bana yardımcı ol!" buyurdu."

Müslim, Salât 226, (489); Ebü Dâvud, Salât 312, (1320).

2304 - Ma'dan İbnu Ebî Talha el-Ya'merî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın azadlısı Sevbân (radıyallâhu anh)'a rastladım. Kendisine:

"Bana bir amel söyle de onu yapayım. Allah da onun sayesinde beni cennetine koysun" dedim. -Veya şöyle demişti: "Dedim ki: "..Allah nezdinde en hayırlı ameli bana bildir."- Sevbân sükut etti. Sonra ben tekrar aynı şeyi sordum. O yine sükut etti. Ben üçüncü sefer sordum. Sonunda dedi ki:

"Aynı şeyleri ben de Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)a sormuştum. Bana şu cevabı vermişti:

Çokça secde yapman gerekir. Zîra sen secde ettikçe, her secden sebebiyle Allah dereceni artırır, onun sebebiyle günahını döker." Ma'dan der ki: "Sonra Ebu'd-Derdâ'ya geldim. Aynı şeyi ona da sordum. O da Sevbân'ın bana söylediğinin aynısını söyledi."

Müslim, Salât 225, 226, (488, 489). Nesâî, Tatbik 81; Tirmizî, Salât 169, (388); İbnu Mâce, İkâmet 201, (1422-1424).

NAMAZIN EDA VE KAZASININ VÜCÛBU HAKKINDA

2305 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bir adam, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a: "Allah, kullarına kaç vakit namazı farz kıldı?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Allah, kullarIna beş vakit namazı farz kıldı" diye cevap verdi. Adam tekrar sordu:

"Bunlardan önce veya sonra başka bir şey var mı?"

"Allah kullarına beş vakti -farz kıldı. " Bu cevap üzerine adam, bunlar üzerine hiçbir ilavede bulunmayacağına, onlardan herhangi bir eksiltme de yapmayacağına dair yemin etti. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Bu adam sözünde durursa mutlaka cennete girecektir!" buyurdu."

Müslim, İman,10, (12); Tirmizî, Zekât 2, (619); Nesâi, Salât 4, (1, 228, 229) Bu metin Nesâî'dekidir.

Bu rivayeti, Müslim ve Tirmizî, Kitâbu'I-İman'da mezkur, uzun bir hadis zımnında tahric ederler.

2306 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a Mi'râc'a çıktığı gece elli vakit namaz farz kılındı. Sonra bu azaltılarak beşe indirildi. Sonra da şöyle hitap edildi:

"Ey Muhammed! Artık, nezdimde (hüküm kesinleşmiştir), bu söz değiştirilmez. Bu beş vakit, (Rabbinin bir lüftu olarak on misliyle kabul edilerek) senin için elli vakit sayılacaktır."

Buhârî, Bed'ül-Halk 6, Enbiya 22, 43, Menâkıbu'l-Ensâr 42; Müslim, İman 259, (162); Tirmizî, Salât 159, (213); Nesâî, Salât 1, (1, 217-223).

2307 - İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Allah, namazı peygamberinizin diliyle hazerde dört, seferde iki, korku halinde de dört rek'at olarak farz kılmıştır."

Müslim, Salât 5, (687); Ebü Dâvud, Salât 287, (1247); Nesâî, Taksir 1, (3,118,119).

2308 - Hz. Aişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Allah namazı (ilk defa farz ettiği zaman iki rek'at olarak farz etmişti. Sonra onu hazer için (dörde) tamamladı. Yolcu namazı ilk farz edildiği şekilde sabit tutuldu."

Buhârî, Salât 1, Taksîru's-Salât 5, Menâkıbu'l-Ensâr 47; Müslim, Salâtu'-Müsâfarî.n 2, (685); Muvatta, Kasru's-Salât 8, (1,146; Ebü Dâvud, Salât 270, (1198); Nesâî, Salât 3, (1, 225).

2309 - Hz. Ömer (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Kurban bayramında kılınan namaz iki rek'attir, Fıtır (Ramazan) bayramında kılınan namaz iki rek'attir, sefer namazı iki rek'attir, cum'a namazı da iki rek'attir. Bunlar Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'ın lisanı üzere, tamamdır, kısaltma yoktur."

Nesâî, Cum'a 37, (3,111), Taksir 1, (3,118), İdeyn 11, (3,183).

2310 - Abdullah İbnu Fudâle, babası (Fudâle'den) naklen anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bana öğrettikleri arasında: "Beş vakit namaza devam edin!" emri de vardı. Ben: "Bu beş vakit, benim meşguliyetlerimin bulunduğu anlardır. Bana (bunların yerine geçecek) cami (kapsamlı) bir şey emret, öyle ki onu yaptım mı, benden beş vakit namaz borcunun yerine geçsin!" dedim. Bunun üzerine: "Öyleyse Asreyn'e devam et!" buyurdu. Bu kelime bizim dilimizde yoktu. Bu sebeple: "Asreyn nedir?" diye sordum. "Güneş doğmazdan önceki namazla güneş batmazdan önceki namaz" buyurdu."

Ebü Dâvud, Salât 9, (428).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
2311 - Sebretü' bnu Ma'bed (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Yedi yaşına geldi mi çocuğa namazı emredin, on yaşına geldi mi kılmadığı takdirde dövün."

Ebü Dâvud, Salât 26, (494); Tirmizî, Salât 299, (407).

Tirmizî'nin rivayetinde "Çocuğa namazı yedi yaşında öğretin, kılmadığı takdirde on yaşında dövün" şeklindedir.

2312 - Amr İbnu'l-Âs (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Çocuklarınıza, onlar yedi yaşında iken namazı emredin. On yaşında olunca namaz(daki ihmalleri) sebebiyle onları dövün, yataklarını da ayırın."

Ebü Dâvud, Salat 25, (495, 496).

2313 - Onun bir diğer rivayetinde şöyle denir: "Resülullah'a bundan (namazın çocuğa ne zaman emredileceğinden) sorulmuştu:

"Çocuk sağını solundan ayırmasını bildi mi ona namazı emredin" buyurdu."

Ebü Davud, Salât 26, (497).

2314 - İbnu Ömer (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) beni Uhud savaşı sırasında teftiş etti. O zaman ondört yaşında idim, savaşa katılmama izin vermedi. Hendek savaşı sırasında da beni gördü, o zaman ben onbeş yaşında idim, bu sefer bana (cihad) izni verdi."

Nâfi' der ki: "Ben Ömer İbnu Abdilaziz'e uğradım, o zaman halife idi. Kendisine bu vak'ayı anlattım. Bana:

"Bu (onbeş yaş) çocukla büyüğü ayıran hududdur" buyurdu. Valilerine yazarak, onbeş yaşına basanları mükellef addetmelerini, daha küçükleri âile efradından saymalarını emretti."

Buhârî, Şehâdât 18, Megazî 29, Müslim, İmâret 91, (1868); Tirmizî, Cihâd 31, (1711); Ebü Dâvud, Hudud 17, (4406, 4407); Nesâî, Talâk 20, (6,155).

2315 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim bir namaz unutacak olursa hatırlayınca derhal kılsın. Unutulan namazın bundan başka kefareti yoktur."

Buhârî, Mevakîtu's-Salât 37; Müslim, Mesâcid 314, (684); Tirmizî, Salât 131, (178); Ebü Dâvud, Salât 11, (442); Nesâî, Mevâkît 52, 53, (2, 293, 294).

2316 - Buharî ve Müslim'in bir diğer rivayetinde şöyle denmiştir: "Sizden biriniz namaz sırasında yatmış idiyse veya namaza karşı gaflet etmiş (ve unutmuş) ise, hatırlar hatırlamaz onu kılsın. Zîra Allah Teâlâ Hazretleri şöyle buyurmuştur: "Beni anmak için namaz kıl!" (Tâ-hâ 14).

Buhârî, Mevakîtu's-Salât 37; Müslim, Mesâcid 314, (684); Tirmizî, Salât 131, (178); Ebü Dâvud, Salât 11, (442); Nesâî, Mevâkît 52, 53, (2, 293, 294).

2317 - Ebü Katâde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah'la beraber bir gece boyu yürüdük. Cemaatten bazıları:

"Ey Allah'ın Resülü! Bize mola verseniz!" diye talepte bulundular. Efendimiz:

"Namaz vaktine uyuya kalmanızdan korkuyorum" buyurdu. Bunun üzerine Hz. Bilâl: "Ben sizi uyandırırım!" dedi. Böylece Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) mola verdi ve herkes yattı. Nöbette kalan Bilâl de sırtını devesine dayamıştı ki gözleri kapanıverdi, o da uyuyakaldı.

Güneşin doğmasıyla Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) uyandı ve:

"Ey BiIâI! Sözün ne oldu?" diye seslendi ve Hz. Bilâl: "Üzerime böyle bir uyku hiç çökmedi" diyerek cevap verdi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Allah Teâlâ Hazretleri, ruhlarınızı dilediği zaman kabzeder, dilediği zaman geri gönderir. Ey BiIâI! Halka namaz için ezan oku" buyurdu. Sonra abdest aldı ve güneş yükselip beyazlaşınca kalktı, kafileye cemaatle namaz kıldırdı."

Buhârî, Mevâkît 35, Tevhîd 31; Müslim, Mesâcid 309-311; Muvatta, Vaktu's-Salât 25; Ebu Dâvud, Salât 11, (435-441); Tirmizî, Salât 130, (177), Tefsir, Tâ-hâ (3162); Nesâî, Mevâkît 53, 54, 55, (1, 294-298), İmâmet 47, (2,106).

2318 - Bu hadis Ebü Dâvud'un bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Güneşin harareti onları uyandırınca kalktılar, bir müddet yürüdüler, sonra tekrar konaklayıp abdest aldılar. Hz. Bilâl (radıyallâhu anh) ezan okudu. Sabahın iki rekatlik (sünnet) namazını kıldılar, sonra da sabah namazını (kazaen) kıldılar. Namazdan sonra hayvanlara binip yola koyuldular. Giderken birbirlerine: "Namazımızda ihmalkârlık ettik" diye yakınıyorlardı. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Uyurken (vâki olan namaz kaçması) ihmal sayılmaz, ihmal uyanıklıktadır. Sizden biri, herhangi bir namazda gaflete düşer kaçırırsa, hatırlayınca onu hemen kılsın. Ertesi sabahın namazı da mütad vaktinde kılınır" buyurdu."

Buhârî, Mevâkît 35, Tevhîd 31; Müslim, Mesâcid 309-311; Muvatta, Vaktu's-Salât 25; Ebu Dâvud, Salât 11, (435-441); Tirmizî, Salât 130, (177), Tefsir, Tâ-hâ (3162); Nesâî, Mevâkît 53, 54, 55, (1, 294- 298), İmâmet 47, (2,106).

2319 - Ebü Dâvud'un bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir: "Namaz(ın kaçmış olmasın)dan korkarak kalktık, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Ağır olun, ağır olun, bunda bir taksiriniz yok!" buyurdu. Güneş yükselince de:

"Sizden kim sabahın iki rekat sünnetini (mütad olarak) kılıyor idiyse yine kılsın" dedi. Bu emir üzerine kılan da, kılmayan da kalkıp sünnetini kıldı. Sonra Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaz için kâmet emretti. Kâmet getirildi. Efendimiz kalktı ve bize namaz kıldırdı. Namaz bitince:

"Haberiniz olsun, Allah'a hamdediyoruz ki, bizi namazımızdan, dünyevî işlerimizden herhangi biri alıkoymuş değildir. Ancak ruhlarımız AIlahu Teâlâ'nın kabza-i tasarrufundadır, dilediği zaman onu salar. Sizden kim sabah namazına, sabahleyin mütad vaktinde kavuşursa, sabah namazıyla birlikte bir mislini de kaza etsin!" dedi."

Buhârî, Mevâkît 35, Tevhîd 31; Müslim, Mesâcid 309-311; Muvatta, Vaktu's-Salât 25; Ebu Dâvud, Salât 11, (435-441); Tirmizî, Salât 130, (177), Tefsir, Tâ-hâ (3162); Nesâî, Mevâkît 53, 54, 55, (1, 294-298), İmâmet 47, (2,106).

2320 - Ebü Dâvud, Tirmizî ve Nesâî'nin bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir: "Şunu bilin ki, uykuda ihmal sözkonusu değildir. İhmal lyani taksir), diğer bir namazın vakti girinceye kadar namazını kılmayan için mevzubahistir."

Buhârî, Mevâkît 35, Tevhîd 31; Müslim, Mesâcid 309-311; Muvatta, Vaktu's-Salât 25; Ebu Dâvud, Salât 11, (435-441); Tirmizî, Salât 130, (177), Tefsir, Tâ-hâ (3162); Nesâî, Mevâkît 53, 54, 55, (1, 294-298), İmâmet 47, (2,106).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
2321 - Müslim'in Ebü Hüreyre'den kaydettiği bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "...Güneş doğuncaya kadar uyanmadı. Resülullah (aleyhissalatu vesselâm):

"Herkes bineğinin başından tutsun (ve burayı terketsin). Zîra burası bize şeytanın musallat olduğu bir yerdir!" dedi. Biz de emri yerine getirdik."

Buhârî, Mevâkît 35, Tevhîd 31; Müslim, Mesâcid 309-311; Muvatta, Vaktu's-Salât 25; Ebu Dâvud, Salât 11, (435-441); Tirmizî, Salât 130, (177), Tefsir, Tâ-hâ (3162); Nesâî, Mevâkît 53, 54, 55, (1, 294- 298), İmâmet 47, (2,106).

2322 - Ebü Dâvud'un Ebü Hüreyre'den kaydettiği bir rivayette şöyle denmiştir: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam):

"Size gaflet gelen bu yeri değiştirin!" buyurdu.

Buhârî, Mevâkît 35, Tevhîd 31; Müslim, Mesâcid 309-311; Muvatta, Vaktu's-Salât 25; Ebu Dâvud, Salât 11, (435 - 441); Tirmizî, Salât 130, (177), Tefsir, Tâ-hâ (3162); Nesâî, Mevâkît 53, 54, 55, (1, 294-298), İmâmet 47, (2,106).

2323 - İbnu Abbâs (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) gecenin evvelinde yürüdü, sonuna doğru uyku molası verdi. Ancak güneş doğuncaya -veya bir kısmı ufuktan çıkıncaya- kadar uyanamadı. (Uyanınca) namazı hemen kılmadı. Güneş yükselince namazı kıldı. İşte bu orta namazdır (Salâtu'l-Vustâ)."

Nesâî, Mevâkît 55, (1, 299).

2324 - İmam Mâlik, Zeyd İbnu Eslem'den naklen anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Muhakkak ki, Allah, ruhlarımızı kabzetmektedir. Dilerse onu, bize bundan başka bir vakitte iade eder."

Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) böyle söyledikten sonra Hz. Ebü Bekri's-Sıddîk (radıyallâhu anh)'a yönelerek:

"Şeytan (bu gece) namaz kılmakta iken Bilâl'e geldi ve onu yatırdı. Uyuması için bir çocuk nasıl sallanarak avutulursa öylece onu da sallayarak uyuttu" dedi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) sonra Bilâl'i çağırdı. Gelince Bilâl, Resülullah'a onun Hz. Ebü Bekr'e anlattığının tıpkısını haber verdi. Hz. Ebü Bekr bu işittikleri karşısında: "Şehadet ederim ki, sen Allah'ın Resülüsün!" demekten kendini alamadı."

Muvatta, vukütu's-Salât 26, ( 1.14-15).

2325 - Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Hz. Ömer, Hendek savaşı sırasında bir keresinde güneş battıktan sonra geldi ve Kureyş kafirlerine küfretmeye başladı ve bu meyanda: "Ey Allah'ın Resülü dedi, güneş batmak üzereyken ikindi namazını (güç bela) kılabildim." Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Vallâhi ikindiyi ben kılamadım!" dedi. Beraberce kalkıp Butha'ya gittik. Orada Efendimiz abdest aldı, biz de abdest aldık. Güneş battıktan sonra ikindiyi kıldı, sonra da akşamı kıldı."

Buharî, Mevâkît 36, 38, Ezân 26, Salâtu'l-Havf 4, Megâzî 29; Müslim, Mesâcid 209, (631); Tirmizî, Salât 132, (180); Nesâî, Sehv 105, (3, 84, 85).

2326 - İbnu Mes'üd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Müşrikler Hendek günü Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı fazlaca meşgul ederek dört vakit namazı kazaya bıraktırdılar, geceden Allah'ın dilediği bir müddet geçinceye kadar onları kılamadı. Sonra Bilâl (radıyallâhu anh)'e emretti, o da ezan okudu. Sonra kâmet getirdi. Resülullah öğleyi (kazâen) kıldı. (Bilâl tekrar) ikâmet getirdi, Resülullah ikindiyi kıldı. Sonra (Bilâl tekrar) ikâmet getirdi. Resülullah akşamı kıldı. Sonra (Bilâl yatsı için) kâmet getirdi ve Resülullah yatsıyı kıldı."

Tirmizi, Salât 132, (179); Nesâî, Mevâkît 55, (1, 297, 298).

2327 - Nâfi' anlatıyor: "Abdullah İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)'e baygınlık gelmiş ve aklı gitmişti. (Bu esnada kılamadığı) namazı kaza etmedi."

Muvatta, Vukût 24, (1,13).

İmam Mâlik der ki: "Doğruyu Allah bilir ya, bana göre bu şundan ileri gelir: "Vakit çıkmıştır. Ama vakit içinde ayılan, o vaktin namazını kılar.."

2328 - Yine Nâfi' anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) dedi ki: "Kim bir namazı unutur ve bunu imamın arkasında namaz kılarken hatırlarsa, imam selamı verince unutmuş olduğu namazı hemen kılsın, sonra da öbür namazı (kıldığını yeniden) kılsın."

Muvatta, Kasru's-Salât 77, (1,168).

2329 - Hz. Câbir (radıyallâhu anh)'in anlattığına göre, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'in şöyle söylediğini işitmiştir "Kişiyle şirk arasında namazın terki vardır."

Müslim, İman 134, (82); Ebü Dâvud, Sünnet 15, (4678); Tirmizî, İman 9, (2622). Metin Müslim'in metnidir.

Tirmizinin metni şöyledir: "Küfürle îman arasında namazın terki vardır."

2330 - Tirmizî ve Ebü Dâvud'un bir diğer rivayetinde: "Kulla küfür arasında namazın terki vardır."

Tirmizî, İman 9, (2622); Ebü Dâvud, Sünnet 15, (4678); İbnu Mâce, Salât 77, (1078).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
2331 - Hz. Büreyde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Benimle onlar (münafıklar) arasındaki ahid (antlaşma) namazdır. Kim onu terkederse küfre düşer."

Tirmizî, İman 9, (2623); Nesâî, Salât 8, (1, 231, 232); İbnu Mâce, Salât 77, (1079).

2332 - Abdullah İbnu Şakik merhum anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Ashâb'ı ameller içerisinde sadece namazın terkinde küfür görürledi."

Tirmizî, İman 9, (2624).

2333 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İkindi namazını kaçıran bir insanın (uğradığı zarar yönünden durumu), malını ve ehlini kaybeden kimsenin durumu gibidir."

Buhârî, Mevâkît 14; Müslim, Mesâcid 200, (626); Muvatta, Vukütu's-Salât 21, (1,11,12); Ebü Dâvud, Salât 5, (414, 415); Tirmizî, Salât 128, (175); Nesâî, Salât 17, (1, 238).

2334 - Ebü'l-Melih (rahimehümullah) anlatıyor: "Biz bulutlu bir günde Büreyde (radıyallâhu anh) ile bir gazvede beraberdik. Dedi ki: "İkindi namazını erken kılın, zîra Resülullah (aleyhissalâtu vesselam): "Kim ikindi namazını terkederse ameli boşa gider" buyurdu."

Buhârî, Mevâkit 15, 34; Nesâî, Salât 15, (1, 236).

NAMAZ VAKİTLERİ

2335 - Hz. Ebü Müsa (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'a bir zat gelerek namaz vakitlerini sordu. Efendimiz ona hiçbir cevap vermedi."

(Sabah vaktinde) şafak sökünce, henüz kimse kimseyi tanıyamayacak kadar ortalık karanlık iken Bilâl'e emretti, sabah ezanını okudu.

Sonra, güneş tam tepe noktasından batıya dönme (zeval) anında yine Bilâl'e emretti, öğle ezanını okudu. Bu vakit için, -öbürlerinden daha iyi bilen- birisi: "Bu, gün ortası (nısfu'n-Nehar)" demişti. Sonra, güneş henüz yüksekte olduğu zaman emretti, Bilâl akşam narnazı için ezan okudu. Sonra ufuktaki aydınlık (şafak) kaybolunca yatsı için emretti, Bilâ! yatsı ezanını okudu. Sonra ertesi gün, sabah namazını tehir etti. O kadar geciktirdi ki, kişinin, "sabah vakti çıktı veya çıkmak üzere" demesi ânında namazı tamamladı. Sonra öğleyi tehir etti, öyle ki, öğle namazını dün ikindiyi kıldığımız âna yakın bir vakitte kıldı. Sonra ikindiyi tehir etti. Bir kimsenin, "Güneş (ikindi) kızıllığına büründü" diyebileceği bir vakitte namazdan çıktı. Sonra akşamı, nerdeyse ufuktan aydınlığın (şafak) kaybolduğu âna kadar tehir etti."

2336 - Bir rivayette de şöyle gelmiştir: Akşamı, ikinci günde, ufuktaki aydınlığın kaybolmasından önce kıldı. Sonra yatsıyı, gecenin ilk üçte birine kadar tehir etti. Sonra sabah oldu ve soru sahibini çağırdı: "İşte namazın vakti bu iki hudud arasındadır" buyurdu.

Müslim, Mesâcid 178, (614); Ebü Dâvud, Salât 2, (395); Nesâî, Muvâkît 15, (1, 260, 261). Metin Müslim'e aittir.

2337 - Ebü Dâvud'un bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Sabah namazını kişi arkadaşının yüzünü tanıyamayacak -veya kişi yanındakini tanımayacak- kadar (ortalığın karanlık olduğu) bir anda kıldı. Sonra ikindiyi öylesine tehir etti ki, namazdan çıktığı zaman güneş sararmıştı..."

Rivayetin sonunda Ebü Dâvud der ki: Bu hadisi rivayet edenlerden bazısı şöyle dedi: "sonra yatsıyı gece yarısına kadar tehir ederek kıldı."

Ebü Dâvud, Salât 2, (396).

2338 - Hz. Büreyde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bir adam Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a namazların vaktinden sormuştu. Ona:

"Şu (önümüzdeki) iki günde namazları bizimle kıl!"buyurdu. (O gün) güneş tam tepe noktasından (batıyor) kayınca ezan için Bilâl'e emretti. O da öğle ezanını okudu. Sonra öğle için kâmet okumasını emretti. Sonra güneş yüksekte, beyaz parlak iken emretti ve ikindi için kâmet okudu. Sonra güneş batınca emretti, akşam için kâmet okudu. Sonra ufuktaki aydınlık kaybolunca emretti, yatsı için kâmet okudu. Sonra şafak sökünce emretti sabah için kâmet okudu. İkinci gün olunca, Bilâl'e ortalığın serinlemesini beklemeyi emretti. O da öğleyi, ortalık iyice serinleyinceye kadar geciktirdi. İkindiyi, güneş yüksekten, dünkü vakitten biraz sonra kıldı. Akşamı ufuktaki beyazlık kaybolmazdan az önce kıldı. Yatsıyı gecenin üçte biri geçtikten sonra kıldı. Sabahı ortalık iyice ağarınca kıldı. Sonra:

"Namaz vakitlerinden soran kimse nerede?" diye sordu. Soru sahibi:

"Benim ey Allah'ın Resülü!" dedi.

"Namazlarınızın vakti dedi, gördüğünüz (iki vakit) arasındadır."

Müslim, Mesâcid 176, 177, (613); Tirmizî, Salât 115, (152); Nesâî, Mevâkît 12, (1, 258).

2339 - İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Cibril (aleyhisselâm) bana, Beytullah'ın yanında, iki kere imamlık yaptı. Bunlardan birincide öğleyi, gölge ayakkabı bağı kadarken kıldı. Sonra, ikindiyi her şey gölgesi kadarken kıldı. Sonra akşamı güneş battığı ve oruçlunun orucunu açtığı zaman kıldı. Sonra yatsıyı, ufuktaki aydınlık (şafak) kaybolunca kıldı. Sonra sabahı şafak sökünce ve oruçluya yemek haram olunca kıldı. İkinci sefer öğleyi, dünkü ikindinin vaktinde herşeyin gölgesi kendisi kadar olunca kıldı. Sonra ikindiyi, herşeyin gölgesi kendisinin iki misli olunca kıldı. Sonra akşamı, önceki vaktinde kıldı. Sonra yatsıyı, gecenin üçte biri gidince kıldı. Sonra sabahı, yeryüzü ağarınca kıldı.

Sonra Cibrîl (aleyhisselam) bana yönelip:

"Ey Muhammedl Bunlar senden önceki peygamberlerin (aleyhimüssalatu vesselâm) vaktidir. Namaz vakti de bu iki vakit arasında kalan zamandır!" dedi. "

Tirmizî, Salât 1, (149); Ebü Dâvud, Salât 2, (393).

2340 - Nesaî'nin Hz. Câbir (radıyallâhu anh)'den yaptığı bir rivayette şöyle denmiştir: "Sonra O'na (Cibrîl), Fecr uzayıp sabah olunca daha yıldızlar parlak ve cıvıl cıvıl iken geldi. Dünkü yaptığını aynen yaptı, sabah namazını kıldı. Sonra da: "Namaz vakti, işte gördüğünüz bu iki namaz arasıdır" dedi."

Nesâi, Mevâkît 10, (1, 256).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
2341 - Bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "...Öğleyi, güneş (tepeden batıya) meyledince kıldı. (Bu sırada) gölge ayakkabı bağı kadardı. Sonra ikindiyi, gölge ayakkabı bağının misli ve adam boyu olunca kıldı. Sonra akşamı, güneş batınca kıldı. Sonra yatsıyı, ufuktaki aydınlık kaybolunca kıldı. Sonra, sabahı, şafak sökünce kıldı. Sonra ertesi günün öğlesini, gölge, adam boyu olunca kıldı. Sonra ikindiyi, kişinin gölgesi iki misli olunca kıldı. Sonra akşamı, güneş batınca kıldı. Sonra yatsıyı, gecenin üçte birine veya yarısına doğru kıldı. Sonra sabahı kıldı ve ortalık ağardı."

Nesâî, Mevâkît I5, 7,10,17, (1, 251, 255, 261, 263).

2342 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "Bilesiniz, namazın bir ilk vakti bir de son vakti vardır. Öğle vaktinin evveli güneşin tepe noktasından batıya meyil (zeval ânıdır. Son vakti de ikindinin girdiği andır. İkindi vaktinin evveli, vaktinin girdiği andır. Vaktin sonu da güneşin sarardığı andır. Akşam vaktinin evveli, güneşin battığı andır. Vaktin sonu da ufuktaki aydınlığın (şafak) kaybolduğu andır. Yatsı vaktinin evveli, ufuğun kaybolduğu andır. Vaktin sonu da gecenin yarısıdır. Sabah vaktinin evveli fecrin (aydınlığı) doğmasıdır. Vaktin sonu da güneşin doğmasıdır."

Tirmizî, Salât 114, (151); Müslim, Mevâkît 6, (1, 249, 250).

2343 - Muvatta'da Abdullah İbnu Râfi' Mevla Ümmü Seleme'den kaydedilen bir rivayette şöyle denmiştir: "Abdullah İbnu Râfi', Ebü Hüreyre'ye namazların vaktini sormuştu. Ebü Hüreyre kendisine şu açıklamayı yaptı: "Ben sana haber vereyim: Gölgen kendi mislin kadarken öğleyi kıl. İkindiyi gölgen iki mislin olunca kıl. Akşamı güneş batınca kıl. Yatsıyı seninle arana gecenin üçte biri girince kıl. Sabahı da alaca karanılıkta kıl."

Muvatta, Vukütu's-Salât 9, (1, 8). 6

2344 - İmam Mâlik'in anlattığına göre, Hz. Ömer valilerine şöyle yazdı: "Nazarımda işlerinizin en ehemmiyetlisi namazdır. Kim onu (farz, vacib, sünnet ve vaktine riayetle) korur ve (tam zamanında kılmaya) devam ederse dînini korumuş olur. Kim de onu(n zamanını tehir suretiyle) zayi ederse, onun dışındakileri daha çok zayi eder."

Hz. Ömer yazısına şöyle devam etti: "Öğleyi gölge bir ziralıktan birinizin gölgesi misli oluncaya kadar kılınız. İkindiyi, güneş yüksekte, beyaz, parlak iken, hayvan binicisinin, güneş batmazdan önce iki veya üç fersahlık yol alacağı müddet içerisinde; akşamı güneş batınca; yatsıyı ufuktaki aydınlık battımı gecenin üçte birine kadar kılınız. -Kim (yatsıyı kılmadan) uyursa gözüne uyku düşmesin, kim (yatsıyı kılmadan) uyursa gözüne uyku düşmesin, kim (yatsıyı kılmadan) uyursa gözüne uyku düşmesin- Sabahı da yıldızlar parlak ve cıvıldarken kılınız."

Muvatta, Mevâkit 6, (1, 6-7).

2345 - Muvatta'nın diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Hz. Ömer (radıyallâhu anh), Ebü Müsa el-Eş'arî hazretlerine yazdığı bir mektupta aynı şeyi hatırlattı ve (ilaveten) şunu yazdı: "Onda -yani sabah namazında- mufassal sürelerden iki uzun süre oku."

Muvatta, Mevâkît 7, (1, 7).

2346 - Yine benzer bir diğer rivayette şu ifade mevcuttur: Hz. Ömer, Ebü Müsa (radıyallâhu anhümâ)'ya şöyle yazdı: ". . .Yatsıyı seninle (akşam namazıyla) arana gecenin üçte biri girince kıl. Geciktirirsen gecenin yarısına kadar olsun. Sakın gafillerden olma."

Muvatta, 8, (1, 7).

2347 - Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Öğlenin (başlama) vakti, güneşin (tepe noktasından batıya) meylettiği zamandır. Kişinin gölgesi kendi uzunluğunda olduğu müddetçe öğle vakti devam eder, yani ikindi vakti girmedikçe. İkindi vakti ise güneş sararmadıkça devam eder. Akşam vakti ufuktaki aydınlık (şafak) kaybolmadığı müddetçe devam eder. Yatsı namazının vakti orta uzunluktaki gecenin yarısına kadardır. Sabah namazının vakti ise fecrin doğmasından (yani şafağın sökmesinden) başlar, güneş doğuncaya kadar devam eder. Güneş doğdu mu namazdan vazgeç. Çünkü o, şeytanın iki boynuzu arasından doğar."

Müslim, Mesâcid,173, (612); Ebü Dâvud, Salât 2, (396); Nesâî, Mevakît 15, (1, 260).

2348 - Ebü'l-Minhâl Seyyâr İbnu Selâme (rahimehullah) anlatıyor: "Ben ve babam birlikte Ebü Berze el-Eslemî (radıyallâhu anh)'nin yanına girdik. Babam ona: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) farz namazları nasıl kılardı?" diye sordu. Şu cevabı verdi:

"Efendimiz sizin "el-Evvel" dediğiniz öğle namazını güneş (tepe noktasından) batıya kayınca kılardı. Birimiz ikindiyi kılınca, Medîne'nin en uzak yerindeki evine dönerdi de güneş hâlâ canlılığını korurdu.

Akşam namazı hakkında ne söylediğini unuttum. Sizin atame dediğiniz yatsıyı geciktirmeyi iyi bulurdu (müstehap addederdi). Yatsıdan önce uyumayı, sonra da konuşmayı mekruh addederdi.

Kişi (yanında beraber oturduğu) arkadaşını tanıyınca sabah namazından ayrılırdı. Namazda altmış-yüz âyet miktarınca Kur'ân okurdu."

Buhârî, Mevâkît 11, 13, 39, Ezân 104; Müslim, Mesâcid 237, (647); Ebü Dâvud, Salât 3, (398); Nesâî, Mevâkît 2, (1, 246), 20, (1, 265).

2349 - Muhammed ibnu Amr İbni'l-Hasen İbni Ali İbnu Ebî Tâlib (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Haccâc, Medîne'ye geldiğinde namazı mütad vaktinden tehir ediyordu. Bunun üzerine Câbir İbnu Abdillah (radıyallâhu anh)'a (namazların vakti hakkında) sorduk. Bize şu açıklamayı yaptı:

"Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) öğleyi hararetin şiddetli olduğu zamanda (hâcire vaktinde) kılardı. İkindiyi de güneş parlakken kılardı. Akşamı, güneş batınca; yatsıyı bazan geciktirir, bazen de öne alırdı.

Halkın toplandığını görünce tacil eder, onları ağır görünce de tehir ederdi. Sabahı da alaca karanlıkta kılardı.

Buhârî, Mevâkît 18, 21; Müsıim, Mesâcid 234, (646); Ebü Dâvud, Salât 3, (397); Nesâî, Mevâkît 18, (1, 264).

2350 - Nesâî'nin Enes (radıyallâhu anh)'ten yaptığı rivayette şöyle denmiştir: "Sabahı, göz(ün görme ufku) genişleyinceye kadar kılardı."

Nesâî 29, (1, 278).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
2351 - İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) öğle namazı kıldığı zaman (gölgenin) miktarı, yazda üç ayaktan beş ayağa kadar idi. Kışta da beş ayaktan yedi ayağa kadardı."

Ebü Dâvud, Salât 4, (400); Nesâî, Mevâkît 6, (1, 251).

2352 - Hz. Âişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Mü'min kadınlar Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'la birlikte sabah namazlarını, bürgülerine sarılmış olarak kılarlardı. Sonra, namazlarını kılınca evlerine dönerlerdi de bu esnada karanlıktan dolayı kimse de onları tanıyamazdı."

Buhârî, Mevâkît 13, 27, Ezân 162,165; Müslim, Mesâcid 231, (645); Muvatta, Vuküt 4, (1, 5); Ebü Dâvud, Salât 8, (423); Tirmizî, Salât 116, (153); Nesâî, Mevâkît 25, (1, 271).

2353 - Yine Hz. Aişe anlatıyor: "Ben öğle namazını, ne Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) kadar, ne de Ebü Bekr ve Ömer kadar tacil edip geciktirmeyen bir başka însan tanımıyorum."

Tirmizî, Salât, 118.

2354 - Yine Tirmizî'de Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ)'den kaydedilen bir hadiste denmiştir ki: "Öğleyi tacilde Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) sizden daha titizdi. Siz de ikindiyi tacilde ondan daha titizsiniz."

2355 - Habbâb (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a (secde edilen) yerin sıcaklığından şikayet ettik, ancak şikayetimizi dinlemedi.

Züheyr, Ebü İshak'a: "Şikayetiniz öğle vaktinden miydi?" diye sordu. Öbürü:

"Evet!" dedi. Ben:

"Vakit girer girmez, (yani ortalık çok sıcakken) kılınmasından mı?" diye sordum. O yine:

"Evet!" dedi."

Müslim, Mesâcid 189, (619); Nesâî, Mevâkit 2, (1, 247).

2356 - Hz. Enes (radıyallâhu anh): "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) (yolculuk sırasında) bir yere inecek olsa, öğleyi kılmadan orayı terketmezdi" demişti. Bir adam sordu:

"Yani gün ortasında olsa da mı?"

"Evet, dedi, Enes, gün ortasında olsa da!"

Ebü Dâvud, Salât 273, (1205); Nesâi, Mevâkît 3, (1, 248).

2357 - Hz. Aişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) güneş odama vurduğu sırada ikindiyi kılardı."

Ebü Dâvud'un rivayetinde şu ziyade var: "... (güneş) odamdan yükselmezden önce..."

Buhari, Mevâkît 13, Humus 4; Müslim, Mesâcid 169, (611); Ebü Dâvud, Salât 5, (407); Tirmizî, Salât 120, (159); Nesâî, Mevâkît 8, (1, 252).

2358 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) güneş yüksekte ve canlı iken ikindiyi kılardı. Bu esnada kişi avâli'ye (dış semtlere) gider, oraya varırdı ve hâlâ güneş yüksekliğini muhafaza ederdi. Gidilen bu avâli'den bazıları Medîne'ye dört mil uzaklıkta idi."

Buhârî, Mevâkît 13, İ'tisâm 16; Müslim, Mesâcîd 192-197, (621-624); Muvatta, Vuküt 11, (1, 8-9); Ebü Dâvud, Salât 5, (404-405); Nesâî, Mevâkît 8, (1, 252-254).

2359 - Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "Es'ad İbnu Sehl İbnu Huneyf der ki: "Biz Ömer İbnu Abdilaziz (rahimehullah) ile öğleyi kıldık. Sonra çıkıp Hz. Enes İbnu Mâlik (radıyallâhu anh)'in yanına gittik. Varınca onu ikindiyi kılıyor bulduk. Ben kendisine:-

"Ey amcacığım! Kıldığın bu namaz da ne?" diye sordum. Bana:

"Bu, ikindi namazıdır. Ve bu Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'Ia beraber kıldığımız namazdır" dedi.

Buhârî, Mevâkît 13, İ'tisâm 16; Müslim, Mesâcîd 192-197, (621-624); Muvatta, Vuküt 11, (1, 8-9); Ebü Dâvud, Salât 5, (404-405); Nesâî, Mevâkît 8, (1, 252-254).

2360 - Bir diğer rivayette de şöyle gelmiştir: "Resülullah (aleyhissalatu vesselam) bize ikindiyi kıldırdı. Namazdan çıkınca Efendimizin yanına Benî Seleme'den birisi geldi ve:

"Ey Allah'ın Resülü! dedi. Biz, bir deve kesmek istiyor ve sizin de kesimde hazır bulunmanızı arzu ediyoruz."

Efendimiz "Pekala!" deyip gitti. Biz de onunla gittik. Varınca, devenin henüz kesilmediğini gördük. Kestiler, parçaladırlar. Bir miktarını pişirdiler. Güneş batmadan o eti yedik."

Buhârî, Mevâkît 13, İ'tisâm 16; Müslim, Mesâcîd 192-197, (621-624); Muvatta, Vuküt 11, (1, 8-9); Ebü Dâvud, Salât 5, (404-405); Nesâî, Mevâkît 8, (1, 252-254).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
2361 - Seleme İbnu'l-Ekvâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) akşamı, güneş batıp perdeye bürününce kılıyordu."

Buhârî, Mevâkît 18; Müslim, Mesâcid 216, (636); Ebü Dâvud, Salât 6, (417); Tirmizî, Salât 122, (164).

Ebu Dâvud'un bir rivayetinde şöyle denir: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) akşamı, güneşin battığı vakitte, güneş (kursunun son) izi de ufukta kaybolunca kılıyordu."

2362 - Râfi İbnu Hadîc (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Biz akşamı, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte kılınca, cemaatten ayrılıp (ok atışı yapanımız olurdu da) attığı okun düştüğü yerleri rahat görebilirdi."

Buhârî, Mevâkît 18; Müslim, Mesâcîd 217, (637).

2363 - Nesâi nin bu hususta Eslem kabîlesine mensup ashabtan bir kimseden kaydettiği beyan şöyledir: "Onlar Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte akşamı kılarlar, sonra da Medîne'nin (Mescid'e) en uzak yerinde olan ailelerine dönüp ok atışı yaparlar ve de oklarının düştüğü yerleri görürlerdi."

Nesâî, Mevâkît 13, (1, 259).

2364 - Mersed İbnu Abdillah el-Müzenî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Ebü Eyyüb, gâzi (mücahid) olarak yanımıza geldi. Bu sırada Ukbe İbnu Amir de Mısır'da vali idi. Ukbe, akşam namazını tehir etti. Ebü Eyyüb ona yönelerek:

"Ey Ukbe! dedi. Bu kıldırdığın namaz ne namazıdır?"

Ukbe, hatasını anlayarak:

"Meşguliyetimiz vardı" diye özür beyan etti. Ebü Eyyüb:

"Sen Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'ın şu sözünü işitmedin mi? Buyurmuştu ki:

"Ümmetim, akşam namazını, yıldızlar cıvıldayana kadar geciktirmedikçe hayır üzere -veya fıtrat üzere demişti- olmaktan geri kalmaz. "

2365 - Hz. Ali İbnu Ebî Tâlib (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana şu tembihte bulundu:

"Ey Ali, üç şey vardır, sakın onları geciktirme:

Vakti girince namaz, (hemen kıl!)

Hazır olunca cenaze, (hemen defnet!)

Kendisine denk birini bulduğun bekar kadın, (hemen evlendir!)"

Tirmizî, Salât 127, (171).

2366 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim sabah namazından bir rek'ati güneş doğmazdan önce kılabilirse, sabah namazına yetişmiş demektir. Kim ikindi namazından bir rek'ati güneş batmadan önce kılabiIirse ikindi namazına yetişmiş demektir."

2367 - Buhârî ve Nesâî'de gelen bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Sizden kim, ikindi namazının bir secdesini güneş batmazdan önce kılabilirse, namazını tamamlasın, sabah namazının da bir secdesini güneş doğmazdan önce kılabilen, namazını tamamlasın."

Ancak Nesâî (bir rivayetinde de) şöyle der: ". . iIk rekatinde kılarsa. . . "

Buhâri, Mevâkît 28,17; Müslim, Mesâcid 163, (608); Muvatta, Vuküt 5, (1, 6); Tirmizî,

Salât 137, (186); Ebü Dâvud, Salât 5, (412); Nesâî, Mevâkît 11, (1, 257, 258), 28, (1, 273).

2368 - Yine Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Hararet şiddetlenince namazı (vakit) biraz serinleyince kılın. Çünkü, şiddetli hararet cehennemden bir kabarmadır.

Buhârî, Mevâkît 9, Bed'ü'l-Halk 10; Müslim, Mesâcid 180, (615); Muvatta, Vüküt 28, (1,16); Ebü Dâvud, Salât 4, (402); Tirmizî, Salât 7, (157); İbnu Mâce Salât 4, (677); Nesâî, Mevâkit 5 (1, 248-249).

2369 - İmam Mâlik in bir rivayetinde (Resülullah'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir): "Cehennem, Rabbine (ey Rabbim! bir kısmım, diğer bir kısmımı yiyor diye) şikayet etti. Bunun üzerine Rab Teâlâ ona yılda iki kere teneffüs etmesine izin verdi: Kışta bir nefes, yazda bir nefes.

(İşte, hararetten en şiddetli hissedilen ve soğuktan en şiddetli hissedilen şey bu soluklardır)."

Buhârî, Mevâkît 8; Muvatta, Vuküt 27, (1,15).

2370 - Ebü Zerr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Biz bir sefer sırasında Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile beraberdik. Müezzinimiz öğle namazı için ezan okumak istedi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona:

"Serinlemeyi bekle!" dedi. Bir müddet geçince müezzin ezan okumak istemişti, yine ikinci ve hatta üçüncü defa:

"Serinlemeyi bekle!" dedi. (Bekledik), hatta tümseklerin (doğu cihetindeki) gölgelerini gördük. O zaman aleyhissalâtu vesselâm:

"Şiddetli hararet cehennemin bir kabarmasıdır. Öyleyse, hararet şiddetlenince öğle namazını (vakit) serinleyince kılın" dedi.

Buhârî, Mevâkît 9,10, Ezân 18; Bed'ü'l-Halk 10; Müslim, Mesâcid 184, (616); Ebü Dâvud, Salât 4, (401); Tirmizî, Salât 119, (1, 58).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
2371 - Kâsım İbnu Muhammed anlatıyor: "Ben, Ashâb'ı öğle namazını aşiyy'de kılar gördüm."

Muvatta, Vuküt 13, (1, 9).

2372 - Enes İbnu Mâlik (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) hava sıcaksa öğleyi serinleyince kılıyordu, hava serinse ta'cil (edip ilk vaktinde) kılıyordu."

Nesâî, Mevâkît 4, (1, 248).

2373 - Ali İbnu Şeybân (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanına geldik. İkindi namazını, güneş gökte beyaz ve (sarılıktan arı ve) parlak olduğu müddetçe tehir ediyordu."

Ebü Dâvud, Salât 5, (408).

2374 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki: "Akşam yemeği hazırlanmış ise, yemeğe namazdan önce başlayın. Yemeğinizi aceleye de getirmeyin."

Buhârî, Et'ime 58, Ezân 42; Müslim, Mesâcid 64, (557); Tirmizî, Salât 262, (353); Nesâî, İmâmet 57, (2,111).

2375 - Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular: "Namaz başlar ve akşam yemeği de hazır olursa akşam yemeğiyle başlayın."

Buhârî, Et'ime 58, Ezân 42; Müslim, Mesâcid 65. (558).

2376 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Birinizin akşam yemeği konur, (bu sırada) namaz da başlarsa, siz akşam yemeği ile başlayın. Ondan boşalıncaya kadar acele de etmeyin."

"İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) için yemek konunca namazın başladığı olurdu. O, yemekten boşalmadıkça namaza gelmezdi. Ancak o, imamın kıraatını dinlerdi."

2377 - Ebü Dâuud'un bir diğer rivayetinde AbduIlah İbnu Ubeyd İbni Umeyr şunu anlatır: "İbnu'z-Zübeyr zamanında, ben Abdullah İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)'in yanında babamla birlikte bulunuyordum. Abbâd İbnu Abdillah İbni'z-Zübeyr sordu:

"Biz işittik ki, akşam yemeğine namazdan önce başlanırmış, (doğru mu?)"

AbduIIah İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) şu cevabı verdi:

"Bak hele! Onların akşam yemekleri nasıldı? Zanneder misin ki, bu, babanın akşam yemeği gibiydi?"

Buhârî, Ezân 42; Müslim, Mesâcid 66, (559); Muvatta İsti'zân 19, (2, 971); Ebü Dâvud, Et'ime 10, (3757, 3759); Tirmizî, Salât 262, (353, 354).

2378 - Hz. Cabir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "Yemek veya bir başka şey için namazınızı tehir etmeyin."

Ebü Davud, Et'ime 10, (3758).

2379 - İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir gün) yatsıyı tehir etmişti. Ömer (radıyallâhu anh) çıkıp:

"Ey Allah'ın Resülü, namazı kılalım. Kadınlar ve çocuklar yattılar" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm başı su damlıyor olduğu halde çıkıp:

"Ümmetime meşakkat vermemiş olsam yatsıyı bu vakitte kılmalarını emrederdim!" buyurdu."

Buhârî, Mevâkît 24; Müslim, Mesâcid 225, (642); Nesâî, Mevâkît 20, (1, 265).

2380 - Hz. Enes (radıyallâhu anh)'den rivayet edilir ki, kendisine: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) yüzük kullandı mı?" diye sorulmuştur da şu cevabı vermiştir:

"Bir gece, yatsıyı gece yarısına kadar (şatru'l-leyl) tehir etti. Sonra yüzü bize dönmüş olarak yanımıza geldi -sanki şu anda yüzüğünün parıltısını görüyor gibiyim- ve şöyle dedi: "İnsanlar namazlarını kıldılar ve yattılar. Siz ise, namazı beklediğiniz müddetçe namaz kılma (sevabını almaktasınız.

Buharî, Mevâkît 25, 40, Ezân 36, 156, Libâs 48; Müslim, Mesâcid 223, (640); Nesâî, Mevâkît 21, (1, 268).
 
M Çevrimdışı

Muhamed Dolaku

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
2381 - Yine Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Yatsı namazı için ikâmet okunmuştu ki bir adam: "Benim bir işim var!" diyerek araya girdi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) (farzı kıldırmazdan önce) kalktı, adamla hususî şekilde konuşmaya başladı. İnsanlar -veya bir kısmı- uyuyuncaya kadar konuşma uzadı. Namazı sonra kıldılar."

Buharî, Ezân 27, 28, İstizân 48; Müslim, Hayz 126, (376); Ebü Dâvud, Salât 46, (542); Tirmizî, Salât 373, (517, 518); Nesâî, İmâmet 13, (2, 81).

2382 - Hz. Muaz İbnu Cebel (radıyallâhu anh) anlatıyor: "(Bir gece) Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı yatsı namazı için uzun müddet bekledik, ama gecikti. O kadar ki, bazıları (hane-i saadetinden) çıkmayacağı zannına düştü. İçimizden: "Namazını (evinde) kılmıştır" diyen bile oldu.

İşte biz bu hâl üzere iken Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) çıktı ve kendisine önceden tahminen söylediklerini tekrar ettiler. Bunun üzerine:

"Geceye bu namazla girin. (Bilin ki) siz bu namaz sayesinde diğer ümmetlere üstün kılındınız. Bunu sizden önceki ümmetlerden hiçbiri kılmadı" buyurdu."

Ebü Dâvud, Salât 7, (421).

2383 - Ebü Müsa (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün yatsı namazını geciktirdi. Hatta gecenin çoğu gitti. Sonra çıktı ve cemaate namazlarını kıldırdı. Namazı bitirince Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) orada hazır bulunan cemaate:

"(Buradan ayrılmakta) acele etmeyin, size bir husus haber vereyim de sevinin: Bilesiniz, üzerinizdeki Allah'ın nimetlerinden biri de şudur: Şu saatte namaz kılan sizden başka hiç kimse yok -veya sizden başka kimse şu saatte namaz kılmamıştır.-" Bu iki sözden hangisini söylemişti bilemiyoruz."

Ebü Müsa ilaveten dedi ki: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam)'tan işittiklerimize sevinerek evlerimize döndük.

Buhârî, Mevâkît 22; Müslim, Mesâcid 224, (641).

2384 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki: "Namazdan bir rekate yetişen namazın tamamına yetişmiş sayılır."

Buhârî, Mevâkît 28,17; Müslim, Mesâcid 161, (607); Muvatta, Vuküt 16, (1,10); Ebü Dâvud, Salât 241, (1121); Tirmizî, Salât 377, (524); Nesâî, Mevâkît 30, (1, 274); İbnu Mâce, İkâmet 91, (1122).

2385 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Namazlardan herhangi bir namazın bir rekatine yetişen, o namaza yetişmiş demektir. Ancak, kaçırdığını kaza eder."

Nesâî, Mevâkît 30, (1, 275).

2386 - Hz. Aişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) ölünceye kadar, hiçbir namazı son vaktinde iki kere kılmış değildir."

Tirmizî, salât 127, (174).

2387 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Namazın ilk vaktinde Allah'ın rızası vardır. Son vaktinde de affı vardır."

Tirmizî Salât 127, (172).

2388 - Râfi' İbnu Hadic (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sabah namazını aydınlıkta kılın."

Tirmizi, Salat 117, (154); Ebü Dâvud, Salât 8, (424); Nesâî, Mevâkît 27, (1, 272).

2389 - Yahya İbnu Saîd (radıyallâhu anh) demiştir ki: "Musallî, (farz) namazı vakti çıkmış olan namazları da kılar. Onun vaktinde kılamayıp kaçırdığı, ehlinden de malından da daha mühim (bir kayıp)dır."

Muvatta, Vuküt 23, (1,12).

2390 - Ümmü Ferve (radıyallâhu anhâ) -ki Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a biat edenlerden biri idi- anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a, "Hangi amel efdaldir?" diye sorulmuştu, şu cevabı verdi:

"İlk vaktinde kılınan namaz!"

Ebü Dâvud, Salât 9, (426); Tirmizî, Salât 127, (170); Müslim, İman 137, (85) Buhârî, Mevâkît 5.
 
Üst Ana Sayfa Alt