Kuveyt’teki Mücahidlerin Bazı Kerametlerine Şahit Olun
Bu yazı, 2005 yılının başlarında Kuveyt’te Mücahidler ve haçın destekçileri arasında cereyan eden bazı kerametli hadiseleri içermektedir.
Bu kerametlere değinmeden önce;
Mücahidlerin, Amerikalıların ve İngilizlerin Irak’taki Müslümanları katletmek için saldırıları planladıkları üsleri vurmak için hazırlıklar yaptıklarını hatırlamalıyız.
Bu üsler Kuveyt’in kuzeyine, güneyine, doğusuna ve tüm Kuveyt’i çevreleyecek şekilde ülkenin batısına konuşlanmıştı ki bu üsler bugün hala mevcuttur. Güneyden kuzeye Ed Da'iri Es-sâbi ve Suudi sınırı boyunca uzanan üsse Amerika’daki eyaletlerden birinin ismi verilmişti.
Doğu sınırında ise bir eğitim kampı ve bir üs bulunuyordu. Bu üsse de daha sonra aynı şekilde bir başka Amerikan eyaletlerinden birinin ismi verilmişti.
Bunun yanı sıra Kuveyt havaalanı civarında da bir haçlı üssü mevcuttu ki bu bölge Kuveyt’in tam ortasındaydı.
Olayların yaşanacağı o yıl bu üsler Mücahidlerin hedefi kapsamındaydı. Her nasılsa haçın hizmetkârları ve koruyucuları ve Amerikalı efendilerini koruyanlar Mücahidleri oraya ulaşmaktan alıkoyacak hiç bir barikatın ve engelin olamayacağını biliyorlardı.
Eğer olayları şöyle bir gözden geçirecek olursak bu gençlere ilk saldıranlar olarak haçın hizmetkârları ve koruyucuları olan güvenlik güçlerini bulacağız ki bu durumu Kuveyt'te kalbinde hardal tanesi kadar iman taşıyan her kimse söyleyebilir.
Bu girizgâh okuyucuya genel tablonun ne olduğu hususunda bilgi vermek içindir.
Mucizeler bölümüne gelirsek, öncelikli olarak Selimiye’deki çatışmada şehid düşen aslan Nasır Halif El Ansi'nin olayından başlayacağız. Bu çatışmada ölenlerden biride özel güvenlik birimlerinden biriydi ve bu kişi aşağılık bir Rafızi idi.
Kendisini emin bir kimse bildiğim biri bana " Ben ve Nasır Irak'ta birlikteydik, birlikte savaşıyorduk. O günlerde Nasır bir rüya görmüştü. Rüyada kendisini Selimiye’de (Ariel) Şaron'u öldürürken görmüştü."
Şimdi bu bölümden itibaren sizleri Selimiye’deki olaylarda hazır bulunan bir güvenlik birimi mensubunun şahitliğine bırakıyorum ki bu şahitliği bizzat kendim onun ağzından dinledim, bu hususta Allah'a yemin ediyorum.
Kardeş anlatıyor: "Nasır bir binanın içerisindeydi ve bizimle çatışıyordu, beraberinde iki mücahid daha vardı ama onlar silahlı değildi. Nasır bir aslan gibi çarpışıyordu. Ardı ardına binanın her bölümüne çıkıyor, atışlarımıza ayniyle karşılık veriyordu. Öyle ki binanın her pencere ve boşluğundan üzerimize mermi yağıyordu, hatta bir ara birbirimize “Tek kişi olması mümkün değil" diyorduk. Çatışma uzun saatler boyu devam ediyordu ancak bir adım dahi Mücahidlere yaklaşmayı başaramıyorduk."
Kardeş anlatmaya devam ederek: "Çatışmanın sonunda güvenlik güçlerinden bir kardeşimiz ölmüştü ve Nasır, Allah ona rahmet etsin, emniyet güçlerine zor anlar yaşatıyordu."
Devamla "(Nasır sonunda öldürüldüğünde) cesedine yaklaştım ve ömrüm boyunca görmediğim bazı görüntülere tanık oldum."
Dedi ki "Nasır'ın yüzünden ilginç bir ışık huzmesi yayılıyordu ve parmağının tevhidi işaret ettiğini gördüm." Bana yeminler ederek vücudundan misk kokuları yayıldığını söyledi.
Anlatmaya devam ediyor: "Daha sonra Rafızi yoldaşımızın cesedinin yanına gittim."
Dedi ki: "Yüzünün kararmış olduğunu gördüm ve biçim değiştirdiğini gördüm ve bedeninden çürük kokusu yayılıyordu."
Kardeş anlatmaya devam ederek: "Bundan sonra artık kâni olmuştum ki bu gençler hak üzereydiler ve polis güçleri haçı koruma adına tağutun yolunda çarpışıyorlardı, batıl üzereydiler."
Ve devam ederek: " Hemen evime döndüm ve askeri üniformamı çöpe attım, kendimi tutamayarak ağlamaya başladım ve kendi kendime: Vallahi dedim, vallahi bugünden sonra Tağut’un askerlerinden bir asker olmayacağım, haçı koruma uğruna dinimi satıp dünyamı ve ahiretimi kaybetmeyeceğim."
Ve ekledi "O gün Mücahidlerin elleriyle öldürülmediğim için Allah'a hamd ettim."
Evet, şu anda bu kardeşimiz kendini polis kuvvetlerinden kurtardıktan sonra, bulunduğu yol üzere sebat etti, sakalını uzattı ve öyküsü Kuveyt’te onu tanıyan herkes tarafından bilinir, Allah’tan onu bağışlamasını niyaz ederiz.
Aşağıdaki ise Nasır'ın defnedildiği Ez-Zehra mezarlığında ölüleri gasleden hizmetlinin anlattıklarıdır.
Bu gasilci nasırı tanımıyordu, cesedinin defni esnasında sayıları binleri geçen muazzam bir kalabalığında Nasır'ın cenazesine katıldığını naklediyor.
Kendisi anlatıyor, "Kırk yıldan fazla bir zamandır cesetleri gaslederim. Vallahi ve yine vallahi bu bedenden daha güzel görünümlü bir ceset yıkamadım ne görünüm açısından ne de koku açısından."
Bir üçüncü aktarılan olay ise Ümmü Nasır’ındır, bu hanım aynı zamanda güvenlik güçlerince uğradığı işkenceler sonucunda can veren gurubun komutanı olan Amir Halif El Ansi'nin kardeşinin anasıdır.
Bu aktarılan olay o günlerde Ümmü Nasır ile görüşen El Kabs gazetesi tarafından yayınlanmıştır.
Anlatıyor, "Olayın başında, evlatlarım hususunda diken üstündeydim ama cenazede hazır bulunanların evladımın yüzünden bir nur yayıldığını, şehadet parmağının tevhidi gösterir halde olduğunu ve defin esnasında yaralarından durmadan kan aktığını söylemelerinden sonra anladım ki evlatlarım hak üzereydiler. Allah’tan her ikisinin kaybına karşılık ecir umuyorum."
Ve bu aktarılan olay ise bana Umm El Luheyman’daki çatışmalarda bulunan emin olduğunu umduğum Mücahidlerden birinin anlattığıdır.
O dedi ki "Sabaha doğruydu, oturuyorduk, hoş bir sohbet içerisindeydik ve gülüşüyorduk, oruçluyduk. Kardeşimiz Ebu Musab -ki O, Arap yarımadasındandır ve gerçek adı Hamid Aşık'tır- bize gülümsüyordu."
Devamla "Bize dedi ki,"Bu gece orucumu Hurilerle açacağımı hissediyorum"
Kardeş anlatmaya devam ediyor "Hakikaten akşamdan önce beklenmedik bir şekilde saldırıya uğradık ve Ebu Musab dışında bizden kimse katledilmedi."
Son aktarılan hadise olarak ki bu Mübarek El Ekber’deki çatışma alanında ablukayı yarıp kaçmayı başarabilmiş Mücahid kardeşlerden birinin bana anlattığıdır.
Kardeş anlatıyor,"Çatışmadan sonra, emniyet güçleri tarafından sorguya alındığım günlerdeydi. Sorgu sonrası uyumam için bırakıldım, sorgunun verdiği yorgunlukla hemen uykuya dalmıştım. Uykum esnasında çatışmada öldürülmüş kardeşlerimizden biri olan Osman Eş Şamri’yi gördüm bana dedi ki, "Neden teslim olmaya bıraktın kendini? Keşke biraz daha bekleseydin-cennet bize adım atıyor, biz ona değil."
Bu, kardeşlerim anlatılan pek çok yaşanmış hadiselerden bir kaçıdır ve Allah'a yemin ediyorum ki sizlere sahih ve emin olarak bana anlatılanları naklettim.
Allah’tan bu sadık gençleri Firdevs cennetine kabul buyurmasını niyaz ediyoruz ki onlar iki güzel akibetten birine mazhar olmuşlardır.
el-furkan
http://elfurkan.com/haber/detay/133/kuveytteki-mucahidlerin-bazi-kerametlerine-sahit-olun.html
Bu yazı, 2005 yılının başlarında Kuveyt’te Mücahidler ve haçın destekçileri arasında cereyan eden bazı kerametli hadiseleri içermektedir.
Bu kerametlere değinmeden önce;
Mücahidlerin, Amerikalıların ve İngilizlerin Irak’taki Müslümanları katletmek için saldırıları planladıkları üsleri vurmak için hazırlıklar yaptıklarını hatırlamalıyız.
Bu üsler Kuveyt’in kuzeyine, güneyine, doğusuna ve tüm Kuveyt’i çevreleyecek şekilde ülkenin batısına konuşlanmıştı ki bu üsler bugün hala mevcuttur. Güneyden kuzeye Ed Da'iri Es-sâbi ve Suudi sınırı boyunca uzanan üsse Amerika’daki eyaletlerden birinin ismi verilmişti.
Doğu sınırında ise bir eğitim kampı ve bir üs bulunuyordu. Bu üsse de daha sonra aynı şekilde bir başka Amerikan eyaletlerinden birinin ismi verilmişti.
Bunun yanı sıra Kuveyt havaalanı civarında da bir haçlı üssü mevcuttu ki bu bölge Kuveyt’in tam ortasındaydı.
Olayların yaşanacağı o yıl bu üsler Mücahidlerin hedefi kapsamındaydı. Her nasılsa haçın hizmetkârları ve koruyucuları ve Amerikalı efendilerini koruyanlar Mücahidleri oraya ulaşmaktan alıkoyacak hiç bir barikatın ve engelin olamayacağını biliyorlardı.
Eğer olayları şöyle bir gözden geçirecek olursak bu gençlere ilk saldıranlar olarak haçın hizmetkârları ve koruyucuları olan güvenlik güçlerini bulacağız ki bu durumu Kuveyt'te kalbinde hardal tanesi kadar iman taşıyan her kimse söyleyebilir.
Bu girizgâh okuyucuya genel tablonun ne olduğu hususunda bilgi vermek içindir.
Mucizeler bölümüne gelirsek, öncelikli olarak Selimiye’deki çatışmada şehid düşen aslan Nasır Halif El Ansi'nin olayından başlayacağız. Bu çatışmada ölenlerden biride özel güvenlik birimlerinden biriydi ve bu kişi aşağılık bir Rafızi idi.
Kendisini emin bir kimse bildiğim biri bana " Ben ve Nasır Irak'ta birlikteydik, birlikte savaşıyorduk. O günlerde Nasır bir rüya görmüştü. Rüyada kendisini Selimiye’de (Ariel) Şaron'u öldürürken görmüştü."
Şimdi bu bölümden itibaren sizleri Selimiye’deki olaylarda hazır bulunan bir güvenlik birimi mensubunun şahitliğine bırakıyorum ki bu şahitliği bizzat kendim onun ağzından dinledim, bu hususta Allah'a yemin ediyorum.
Kardeş anlatıyor: "Nasır bir binanın içerisindeydi ve bizimle çatışıyordu, beraberinde iki mücahid daha vardı ama onlar silahlı değildi. Nasır bir aslan gibi çarpışıyordu. Ardı ardına binanın her bölümüne çıkıyor, atışlarımıza ayniyle karşılık veriyordu. Öyle ki binanın her pencere ve boşluğundan üzerimize mermi yağıyordu, hatta bir ara birbirimize “Tek kişi olması mümkün değil" diyorduk. Çatışma uzun saatler boyu devam ediyordu ancak bir adım dahi Mücahidlere yaklaşmayı başaramıyorduk."
Kardeş anlatmaya devam ederek: "Çatışmanın sonunda güvenlik güçlerinden bir kardeşimiz ölmüştü ve Nasır, Allah ona rahmet etsin, emniyet güçlerine zor anlar yaşatıyordu."
Devamla "(Nasır sonunda öldürüldüğünde) cesedine yaklaştım ve ömrüm boyunca görmediğim bazı görüntülere tanık oldum."
Dedi ki "Nasır'ın yüzünden ilginç bir ışık huzmesi yayılıyordu ve parmağının tevhidi işaret ettiğini gördüm." Bana yeminler ederek vücudundan misk kokuları yayıldığını söyledi.
Anlatmaya devam ediyor: "Daha sonra Rafızi yoldaşımızın cesedinin yanına gittim."
Dedi ki: "Yüzünün kararmış olduğunu gördüm ve biçim değiştirdiğini gördüm ve bedeninden çürük kokusu yayılıyordu."
Kardeş anlatmaya devam ederek: "Bundan sonra artık kâni olmuştum ki bu gençler hak üzereydiler ve polis güçleri haçı koruma adına tağutun yolunda çarpışıyorlardı, batıl üzereydiler."
Ve devam ederek: " Hemen evime döndüm ve askeri üniformamı çöpe attım, kendimi tutamayarak ağlamaya başladım ve kendi kendime: Vallahi dedim, vallahi bugünden sonra Tağut’un askerlerinden bir asker olmayacağım, haçı koruma uğruna dinimi satıp dünyamı ve ahiretimi kaybetmeyeceğim."
Ve ekledi "O gün Mücahidlerin elleriyle öldürülmediğim için Allah'a hamd ettim."
Evet, şu anda bu kardeşimiz kendini polis kuvvetlerinden kurtardıktan sonra, bulunduğu yol üzere sebat etti, sakalını uzattı ve öyküsü Kuveyt’te onu tanıyan herkes tarafından bilinir, Allah’tan onu bağışlamasını niyaz ederiz.
Aşağıdaki ise Nasır'ın defnedildiği Ez-Zehra mezarlığında ölüleri gasleden hizmetlinin anlattıklarıdır.
Bu gasilci nasırı tanımıyordu, cesedinin defni esnasında sayıları binleri geçen muazzam bir kalabalığında Nasır'ın cenazesine katıldığını naklediyor.
Kendisi anlatıyor, "Kırk yıldan fazla bir zamandır cesetleri gaslederim. Vallahi ve yine vallahi bu bedenden daha güzel görünümlü bir ceset yıkamadım ne görünüm açısından ne de koku açısından."
Bir üçüncü aktarılan olay ise Ümmü Nasır’ındır, bu hanım aynı zamanda güvenlik güçlerince uğradığı işkenceler sonucunda can veren gurubun komutanı olan Amir Halif El Ansi'nin kardeşinin anasıdır.
Bu aktarılan olay o günlerde Ümmü Nasır ile görüşen El Kabs gazetesi tarafından yayınlanmıştır.
Anlatıyor, "Olayın başında, evlatlarım hususunda diken üstündeydim ama cenazede hazır bulunanların evladımın yüzünden bir nur yayıldığını, şehadet parmağının tevhidi gösterir halde olduğunu ve defin esnasında yaralarından durmadan kan aktığını söylemelerinden sonra anladım ki evlatlarım hak üzereydiler. Allah’tan her ikisinin kaybına karşılık ecir umuyorum."
Ve bu aktarılan olay ise bana Umm El Luheyman’daki çatışmalarda bulunan emin olduğunu umduğum Mücahidlerden birinin anlattığıdır.
O dedi ki "Sabaha doğruydu, oturuyorduk, hoş bir sohbet içerisindeydik ve gülüşüyorduk, oruçluyduk. Kardeşimiz Ebu Musab -ki O, Arap yarımadasındandır ve gerçek adı Hamid Aşık'tır- bize gülümsüyordu."
Devamla "Bize dedi ki,"Bu gece orucumu Hurilerle açacağımı hissediyorum"
Kardeş anlatmaya devam ediyor "Hakikaten akşamdan önce beklenmedik bir şekilde saldırıya uğradık ve Ebu Musab dışında bizden kimse katledilmedi."
Son aktarılan hadise olarak ki bu Mübarek El Ekber’deki çatışma alanında ablukayı yarıp kaçmayı başarabilmiş Mücahid kardeşlerden birinin bana anlattığıdır.
Kardeş anlatıyor,"Çatışmadan sonra, emniyet güçleri tarafından sorguya alındığım günlerdeydi. Sorgu sonrası uyumam için bırakıldım, sorgunun verdiği yorgunlukla hemen uykuya dalmıştım. Uykum esnasında çatışmada öldürülmüş kardeşlerimizden biri olan Osman Eş Şamri’yi gördüm bana dedi ki, "Neden teslim olmaya bıraktın kendini? Keşke biraz daha bekleseydin-cennet bize adım atıyor, biz ona değil."
Bu, kardeşlerim anlatılan pek çok yaşanmış hadiselerden bir kaçıdır ve Allah'a yemin ediyorum ki sizlere sahih ve emin olarak bana anlatılanları naklettim.
Allah’tan bu sadık gençleri Firdevs cennetine kabul buyurmasını niyaz ediyoruz ki onlar iki güzel akibetten birine mazhar olmuşlardır.
el-furkan
http://elfurkan.com/haber/detay/133/kuveytteki-mucahidlerin-bazi-kerametlerine-sahit-olun.html