Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

'Laden ABD'yi Afganistan tuzağına çekti'

MuhacirSelman Çevrimdışı

MuhacirSelman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
2012101100346-b.jpg
Laden'i yakalama timi eski başkanı Michael Scheuer ABD'yi Afganistan'a çekip Sovyetler gibi çökertmenin El Kaide'nin temel stratejisi olduğunu belirtti. Scheuer son 50 yılda hiç kimse bize Usame Bin Laden kadar zarar vermedi dedi. Scheuer'in makalesini ilginize sunuyoruz.


Zevahiri Devri

Eylül-Ekim Sayısından- Michael Scheuer

Ağustos 24, 2011

2 Mayıs 2011 tarihinde El Kaide lideri Usame Bin Laden bu dünyadan ahirete göçtü ve ikiyüzlü Amerikan politik eliti basit bir gerçekdışılıktan, etrafı arındırılmış bir vehime atladılar. Onlar Usame Bin Laden’in ölümü, Birleşik Devletler ve Batı tarafından kollanan diktaların Müslüman dünyada yollarını açacağını sanıyor ve böylece bizim küçük Müslüman kardeşlerimizi de bize benzetecek yeni bir çağa getirmiş gibi davranıyorlar.

2001’den beri 10 bin Amerikan vatandaşı öldü, 30 binden fazlası yaralandı ya da sakatlandı. Birleşik Devletlerin iki ordusu kazanamadan savaşlardan çekiliyor ve tüm bu söylenenlerin dışında halkın cebinden 4 trilyon dolar kadar bir meblağ çıkıyor. Bütün bu enkazın bütün bileşenleri şu ya da bu şekilde Bin Laden’e atfedilebilir. Hiçbir kimse geçtiğimiz 50 yıllık süre zarfında Amerikalılara bu denli bir zarar verememişti. Birleşik Devletler vatandaşları “Bizi koruyabilir mi?”, göçmenler “Burada gerçekten neler dönüyor?” veya polis “Sivil haklarımız ne kadar güvende?” gibi soruları hükümetlerine karşı iç dünyalarında taşıyorlar. Günlük yaşantımız Bin Laden’in söylemleri ve eylemleri ile hiç olmadığı kadar kötü etkilendi. Bütün Amerikalılar 15 yıl boyunca şehirlerini, gemilerini ve büyükelçiliklerini bombalayan; asker evlatlarını öldüren; ekonomilerinin harabeye dönmesini sağlayan; kararlı bir şekilde Devlet başkanlarının ve generallerinin kıçlarını tekmeleyen birinin ölümünü memnuniyetle karşılayacaklardır. Fakat Bin Laden’i öldürmek, ordu ve CIA (ve de Amerikan halkı) için önemli bir gelişme olmasına rağmen aklı başında vatandaşlar bunun gerçekte ne demek olduğunu bileceklerdir.

Yedinci yüzyılın inançlı insanının ve yirmibirinci yüzyılın CEO’sunun yetenekli bir kombinasyonu olarak Bin Laden tam anlamıyla benzersiz bir Müslüman örgüt olan El Kaide’yi kurdu: Çok ırklı, çok dilli, örgütsel olarak ses getirebilen ve esnek, dini anlamda sabırlı ve askeri olarak da etkili bir örgüt. Önümüzdeki beş yıl içerisinde Bin Laden’in örgütü bir arada tutan olmazsa olmaz bir yapıştırıcı olup olmadığını veya liderlik becerisini ve yirmibeş yılda kurumsallaşmış ve kendi başına ayakta kalabilen bir örgüt oluşturmayı başarıp başaramadığını öğreneceğiz. Herkesin dilindeki soru şu: El Kaide’nin yeni lideri olan Eymen Ez Zevahiri bu işi başarabilecek mi?

Ben iddia ediyorum ki, 1994-96 yılları arasında Sudan’daki neredeyse bir yıkım olan ekonomik krizden; örgütün ABD–Pakistan koalisyonu tarafından hırpalanmasından (2001-02); Amerikan askeri kuvvetlerinin El-Kaidenin Irak lideri olan Ebu Musab El Zerkavi’yi öldürmesinden ve kim olduklarına bakmadan Müslümanları hedef almaları ile El- Kaide’yi yenilginin eşiğine getirmesinden sonra olduğu gibi El Kaide hayatta kalacaktır.

11 Eylül olaylarının öncesinde bile, Bin Laden söylediklerini ciddiye alanlara, (ki Amerika’nın son 3 hükümetinde böyle bir şey olmadı) Amerika’ya 1996 yılında ilan ettiği savaşın on yıllarca, belki de kuşaklar boyunca sürebileceğini ve böyle olduğu takdirde de bu mücadelenin sonunu doğal olarak göremeyeceğini çok açık bir şekilde ifade etmişti. Aslına bakarsanız o, Amerika’ya karşı savaşırken ölmek istediğini birçok kereler söylemişti; Amerikan Donanma Özel Kuvvetleri öbür dünyadan bir teşekkür mektubu alırlarsa hiç şaşırmasınlar. Uzun yıllar sürüncemede kalacak bir savaş ancak İslamcılara kazandıracak ve Amerika’ya kesin olarak kaybettirecekti. Bin Laden, NATO tarafından arkası kollanan bir süper güç olan ABD’ye karşı bir savaşta kendisinin rehin alınması ve öldürülmesi durumlarında ayakta durabilecek bir örgüt kurmayı kendisine gaye edinmişti. Bin Laden’in yokluğunda El Kaide’nin ayakta durup duramayacağı öylesine güçlü ve sıkça tekrarlanan bir mevzu ki Beyaz Sarayın 2 Mayıs’ta yayınladıkları dokümanları Bin Laden’inin kendisinin yokluğunda örgütün çökeceğini bildiği yönünde yorumlayan Birleşik Devletlerin askeri ve sivil uzmanlarının bir kez daha sınıfta kaldığının bir ispatıydı ki, bunlar düşmanlarının söylediklerini veya yazdıklarını hiç okumadıklarını ve düşünmediklerini ortaya koyuyordu.

Obama yönetiminin iddia ettiği tüm önermelerin aksine, Bin Laden’in hayatta kalmayı başarabilecek bir yapılanmaya gitmesi ve bunu oluşturması mutlak bir başarıdır. Örgütün çökertilmesini engelleyebilmek için Bin Laden 11 Eylül olaylarından hemen sonra örgütü dağıttı. İlk adım ABD ve NATO koalisyonu ile olan savaşın ilk bölümünde varlıklarına ihtiyacı olmayacağı üyeleri memleketlerine göndermekti; en son birkaç mücahit Afgan dağlarına veya Pakistan’a giderek saklanmak zorunda kaldı. ABD önderliğindeki 2003 Irak işgali ile aptal bir biçimde kolaylaştırılan ikinci adım; Bin Laden ve yardımcı komutanlarının Irak, Yemen, Pakistan, Somali, Doğu Akdeniz ülkeleri, Filistin ve Kuzey Afrika ülkelerinde örgütün şubelerinin kurularak güçlendirilmesiydi. Bin Laden aslında son nefesini verirken El Kaide’nin 2001’den bu yana dikey bir büyüme grafiği çizerek; planlama, eğitim faaliyetleri ve operasyonlar yapılması gereken -2001’den önce sadece bir yer var iken- ve son 10 yılda ABD ve Batı güçleri tarafından ciddi saldırı görmemiş 7 ülkeye ulaştığını biliyordu. O aynı zamanda örgütün uzun vadeli yatırımı olan, Nijerya’dan Yeni Delhi’ye oradan da Kuzey Kafkaslara kadar, dünyanın dört bir yanından gençleri teşvik etme stratejisinin ciddi bir başarı arz ettiğini de biliyordu. Daha somut örnek vermek gerekirse; El Kaide’nin yetenekli ABD vatandaşı olan gençleri silahaltına alması; mesela örgütün dijital ortamdaki dergisi olan INSPIRE’ın editörü olan Samir Khan, üst düzey yetkili ve medya danışmanı Azzam Al Amriki ve vaiz Enver El Evlaki. Bu kişiler örgüte verdikleri destek ile İngilizce konuşulan ülkelerin, özellikle ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya, Güney Afrika ve Hindistan’ın, sokaklarında da bir savaşın başlatılmasına ciddi anlamda katkı sağladılar.

Sonrasında Eymen Ez-Zevahiri kendisinin katıldığı 1998 yılındakinden daha büyük, daha genç, daha iyi eğitim almış, daha geniş bir coğrafyaya yayılmış ve daha fazla sempatizanı olan bir örgütü devraldı. Fakat kukla idareler gibi, o açık bir şekilde Bin Laden’in sahip olduğu uygun referanslardan yoksun. Zevahiri Afganlara Sovyet karşıtı cihadlarında bir doktor olarak destek vermiş ise de Bin Laden’e önem kazandıran ne askeri tecrübeye ne de savaş yaralarına sahip değil. Ne de Orta Doğulu yazar Bernard Lewis’in ve diğer bazılarının itiraf ettikleri şekli ile selefi olan Bin Laden’in kullandığı belagatlı, hatta şiirsel, Arapça diline hâkim değil. Dahası, Zevahiri itibar sahibi ve ileri gelen bir Mısır ailesinden geliyor olmasına rağmen, Bin Laden’in kendi akrabaları ve Körfez ülkelerindeki soylu olsun olmasın ileri gelenlerden hatırı sayılır miktarda topladığı fonların bir benzeri kadarını bir araya getirebilmekten çok uzak. Son olarak Zevahiri, Bin Laden’in Robin Hood benzeri hayat hikâyesi, belagatı, kendi sözleri ile nasları birleştirmedeki becerisi ile genç Müslüman erkeklerin nazarında kazanmış olduğu karizmaya sahip değil. Eğer Bin Laden cesur, hayalperest ve ilham verici olan büyük kardeş ise, Zevahiri daha makul, sistemli, ihtiyatlı bir amca gibidir.

Konu daha sonrasında liderliğe geliyor. Geveze takımı Zevahiri’nin çok yıpratıcı, çok otoriter, çok Mısır merkezli düşünen, çok ahlaksız ve kana susamış, Arap dünyasına çok fazla takılıp kalan ve Bin Laden’in yerini doldurmaktan çok uzak olduğu için bu konuda sınıfta kalacağını ve El Kaide’nin çöküşüne liderlik edeceğini savunuyorlar. Bu analizde birçok doğru şey var fakat bunları destekleyecek deliller onun 1998 yılında El Kaide’ye katılmasından önceye ait. Zevahirinin örgüte katılmasından sonra yaptığı açıklamaları inceleyen biri, Bin Laden’in onun üzerindeki etkisinin ne denli derin ve etkili olduğunu rahatlıkla görür. Mısır merkezli düşünen bir savaşçı olması onu ABD karşıtı daha atılgan biri yapar. Saplantı derecesinde gizli kapaklı işler yapan biri olması onu birinci sınıf bir medya manipülatörü ve propagandacı yapar. Soğukkanlı ve fark gözetmeyen katil olması onu çok daha dikkatli ve tedbirli olma konusunda, 2005 yılında ölen Ebu Musab Ez-Zerkavi’yi, kendisinin de El-Kaide’ye katılmadan önce olduğu gibi gözünü kan bürümüş ve Müslüman toplulukları hesaba katmayan biri olmakla suçlayacak kadar ileri götürür. Ve onun ihtiyatlı davranıyor oluşu da bir zaaftan ziyade çok uzun bir süre hayatta kalmasını sağlayacak bir meziyet haline gelebilmektedir.

Zevahiri’nin 1990’ların ortalarından bu yana çok az şey öğrendiğini ve hiçbir şeyi değiştirmediğini düşünmek tam bir aptallık olur. O, Bin Laden ile birlikte kişiliklerini zayıflatmaya yönelik ve liderlik konusunda örgütü karmaşaya sürükleyecek hileleri atlatmakta başarılı oldu. Fakat o bunu yaparken de yardımcılarının tecrübe ve öğütleri kadar örgütün üst düzey karar mekanizmasını oluşturan ŞURA MECLİSİ’nin rehberliğini de görmezden gelmek zorunda kalabilirdi. Bunu gerçekleştirdikten sonra ise kasıtlı olarak örgütün yıkılmasına neden olabilecek ve hayatını adadığı ve Bin Laden’in kendisine miras olarak bıraktığı umut vaat edici imkânların da altını kazacak olan, kendisinin olumsuz özellik ve fıtri vasıflarını yaya bilir ve sağlamlaştırabilirdi. Zevahiri hiçbir zaman Bin Laden olamayabilir; ancak onun kendisini ve örgütünü mahvedecek kadar pervasız ve aşırı derecede bencil olduğunu ispat edecek bir delilimiz yok. Zevahiri “Herhangi bir liderlik çekişmesi ümmet için çok kötü bir felaket olur.” demişti. Şimdi buna sebep olabilecek, hem örgütten doğmuş hem de cephe tecrübesi olan 3 yardımcısı var. Atiye Abdurrahman, Ebu Yahya El-Libi ve Ebu Basir Nasir El Vayhaşhi. Bu üçü onu dikkatli olmaya sevk edecektir. (Zevahiri’nin halefi bu üçünden biri, muhtemelen Bin Laden’in operasyon şefi olan Atiyetullah, olacak gibi görünüyor.)

Miras aldığı, ses getiren ve sürekli genişleyen örgüt ile Bin Laden’in medya yolu ile sempatizan kazanmak için kullanılabilecek hizmetleri, kahramanlıkları akıllıca kullanıldığında Zevahiri’nin örgütünü beceriksiz politikacıların zaten bir harabeye dönmüş olan Amerikan ekonomisini bu halde on yıllarca kalmasını sağlaması hatta daha da kötüleşmesini temin etmesi için çok da fazla çaba sarf etmesi gerekmiyor.

Zevahiri, Bin Laden’e Birleşik Devletlerin içinde kullanmak maksadı ile nükleer silah edinilmesi; Afgan Taliban’ına İslam Emirliği’ni tekrar kurmada destek olunması; Irak’taki El Kaide’nin Doğu Akdeniz ülkelerine savaşçı geçişini sağlanması amacıyla parasal olarak desteklenmesi ve kaçınılmaz olan Şii-Sünni çatışmasına hazırlıkta bulunulması; El Kaide ve diğer mücahit medya organlarının gelecek nesilin cihada teşvik edilmesi hususunda kullanılması için önerilerde bulunmuştu.

Neyse ki El Kaide, Bin Laden’siz, fakat bu durum uzun süre planlanmış stratejilerin olgunluğa ulaşmasının bir neticesi. Zevahiri liderliğindeki El Kaide döneminde saldırı tiplerinin çeşitliliği genişleyecektir. Bu, Batı’da daha az kayba sebep olan çok sayıda saldırının meydana gelebileceği bir programın yürütüleceği anlamına gelmekte. Gerçi Bin Laden uzun süre Birleşik Devletlerde büyük ölçekli saldırıları tercih etmişti ve 11 Eylül’ü takip eden saldırıların “Kutsal Salı” saldırılarından bile daha büyük olmaları gerektiğini düşünüyordu. (Zaten Abotabad’a öldürüldüğü evde ele geçirilendokümanların da büyük ölçekli saldırı hazırlıkları yapıldığını doğrular nitelikte), Zaten Bin Laden hakkında elde edilen bilgiler de onun altyapı sistemlerine, kara taşıtlarına ve önemli şahsiyetlere olan ilgisini gösteriyor. Irak bu planlardaki değişimin denendiği yerdir.

Mezopotamya sahnesinde El Kaide Zerkavi’nin vahşi ayrım gözetmeyen ve mezhep ayrımı temelli cinayet şölenlerinin yaralarını sarmaya çalışan yavaş fakat kararlı bir kampanya sürdürüyor. Zerkavi’nin Sünni Iraklılara karşı işlediği vahşetin olumsuz etkileri tabii ki de kendisinin katli sonrasında Amerika’nın geçici bir başarı elde etmesini sağladı: Zerkavi katliamı yok, araları açılan Sünniler yok, uyanışa yer yok..? (Afganistan’da ABD–BM güçlerinin yok etmeleri gereken bir figürün olmaması benzer bir gelişmeyi olanaksız kılmakta) Fakat El Kaide bu dalgalanma ile ortadan kalkmadı, yalnızca tekrar toparlanmak ve birleşmek için, Irak ve Doğu Akdeniz ülkelerine dağıldı.

……………………………..

Eymen El Zevahiri, El Kaidenin çalışmalarını Bin Laden’in son aylarında görmeye başlamış olabileceği bir ölçüde genişletme şansına sahip. Bir imkana sahip olmak ve onu sömürmek iki farklı şeydir. Zevahiri’nin kişiliği, eski eylemci namı, Bin Laden’in kararlı yanının olmayışı gibi bir çok küçük düşürücü şeyin varlığı onun Pentagonu yeniden inşaa edilmesini onaylamak yerine ilk uçakla bir dağa gitmesi (dağa çekilmesini) ihtimalini hala güçlü kılmaktadır?????. Fakat Zevahiri’nin 1998 yılındakinden başka biri olduğunu düşünmemeliyiz: mantıklı, ihtiyatlı, cesur, azimli ve medyadan anlayan bir lider.

Liderlik krizlerinin, değişen taktiklerin ve düzenlenen saldırıların ardında mutlak bir gerçek var: El Kaide’nin zorunlu, uzun vadeli ve tamamen dostu – Washington’un her şeye müdahale eden dış politikası- grubun gerçek ağırlık merkezi olmaya devam edecektir. Onun canlandırıcı, itici gücü olan bu halinin, Birleşik Devletlerin politikadaki liderleri, medyası, inanç dünyası (özellikle Envanjelik Protestanlar), askeriyesi ve akademik toplumu gerçekleri kabul etmeden, tahrip edilmesi şöyle dursun zarar verilmesi bile mümkün değildir. Bu gerçek şudur: Müslümanların çoğunun Birleşik Devletlerden nefret etmesinin sebebi, Amerikalıların evlerinde ne yaptıkları ve nasıl düşündükleri değil; Amerika’nın İslam dünyasına neler yaptığıdır. Böylesine güçlü ve cevap verilemeyen bir söyleme sahip düşman zapt edilemiyorsa oldukça heybetlidir.

Zevahiri’nin yönetime gelmesiyle ABD yönetimi Suudi polis devletini silahlandırmaya ve korumaya; petrole daha fazla para harcamaya ve borç krizinden çıkmak için Suud ailesinden ve diğer petrol zengini Körfez diktatörlerinden borç almaya; Arap yarımadasında, Irak’ta, Afganistan ve Pakistan’da askeri güç bulundurmaya, İsrail’i fonlamaya ve savunmaya; Libya’da NATO-ABD liderliğinde bir savaşı yönetmeye; Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliğinin petrol zengini Güney Sudan’ı ayırma ve oraya yeni bir Hristiyan devleti kurulması çabalarına destek vermeye devam edecektir. Bir diğer değişle, El Kaide ve diğer İslamcı grupların 1996’da Birleşik Devletler ve Batı’ya karşı açmış olduğu savaşın dürtüleri aynı o yıllarda olduğu gibi durmakta: İsrail, petrol, nüfuz kullanma, işgal ve despot yöneticilerin desteklenmesi.

Bir başka önemli şey daha aynı durmakta. Başkan Obama kendisinden önceki Bush ve Clinton gibi El Kaide, onun müttefikleri ve onlardan ilham alanların bize özgürlükten, bağımsızlıktan, demokrasiden, kadın erkek eşitliğinden, seçimlerden ve Amerikalıların gerçekten sevdikleri her şeyden nefret ettikleri için saldırdıkları yalanını çok kolay bir şekilde Birleşik Devletler halkına söylemeye devam ediyor.

Laden Bizi Tuzağa Çekti

Aslında iktidar, El Kaide ve mücahitlere hediye paketine sarılmış bir armağan vermeye devam ediyor: Amerika’nın yenilgisi kaçınılmazdır. Batı, Afgan savaşçıların 1989 yılında Sovyet ordusunu bozguna uğratmalarının, Usame Bin Laden’in kuşağını cihada katılma konusunda etkileyen en önemli faktör olduğunu unutmuşa benziyor. Kızıl ordunun savaşı kaybetmiş oluşu İslam dünyasında derin bir şekilde kökleşmiş olan mağlubiyet duygusunun yıkılmasına yetmedi, fakat kâfir güçlerinin Müslümanlar ile karşılaştıkları her defasında kazanacağına dair bir kaderlerinin olmadığı inancını yerleştirdiler. On yıldan fazla bir süre Bin Laden ve Zevahiri ümmetteki yenilgiye rıza gösterme alışkanlığını ortadan kaldırma girişimlerine liderlik ettiler. Onlar bu duyguyu İslam’ın devamının önündeki en büyük engel olarak gördüler. Aslında Bin Laden’in Birleşik Devletleri Afganistan’a çekmek için bu kadar çok gayret sarf etmesinin ve bunda da başarılı olmasının en büyük nedeni onların Ruslardan daha kolay yenilebileceğine olan inancıydı ve bu inancında kısmen de olsa haklıydı. Ve Batının mutlak süper gücünün yenilgisi ile Müslümanların yenilgiyi kabulleniş alışkanlıklarının dayanağı yıkılmış olacaktı. (Bunu da ileride göreceğiz)

Şimdi Obama Washington’da koyulan hiçbir hedefe ulaşılmadan, Bin Laden’in teorisi tarafından etrafı sarılmış bir şekilde teste tabi tutuluyor. Ve bugün, dahası Obama ile her iki partideki dostları ve NATO, Libya kuvvetlerine karşı verilen ve 4 aydan bu yana süregelip devam etmekte olan savaşı da kazanamamakta ki bu Libya ordusu Çad’ın güçlü birlikleri tarafından pataklanmıştı. Eğer Bin Laden, Kore Savaşı zamanından silahlarla donanmış aşırı sağcı Müslümanlarla Amerika’ya karşı kazandığı birçok zafer ile Müslümanların yenilgiyi kabullenme alışkanlıklarını kırabilmiş ise Zevahiri örgütünü iki yıl içerisinde, iddia edilen zaaflarının bile karışıklık çıkaramayacağı kadar, yüksek ve rahat bir konuma getirecektir.

…………………

Pressmedya
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt