Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

lafzi beyan ile maksati yönelik (irade beyani) birbirine karistirmamak lazim.

Ö Çevrimdışı

önce iman

Üye
İslam-TR Üyesi
selamun aleykum kardeslr burya yeni üye oldum ilk yazim burada daha ziyade hukuki alanda olan konulara yer vermeyi calisacagim ve kardeslerimizin genelde cokca hata yapilan konulara gündeme getirip ilmi müzakereyi acacagim inssallah sizlerinde ilmi cevaplarinizida bekliyorum


Lafzi beyanla maksati ,amaci yönelik beyani birbirine karistirmamak lazim


Malumdurki ister ayetlerde ister hadislerde ister kanun ve yasalarda daha ziyade lafzi manadan daha cok maksata yönelik anlamina ihtibar edilir. Tabiki bu hep böyle olur anlamina gelmez ayni zamanda hem lafzi anlami hemde maksatina yönelik anlami ayni olan meselelerde vardir. simdi bu kaideyi bilhassa kanun ve yasalardaki yansimasina görelim

1.örnek

Mesela bir ülkenin kimligine almak veya orada eman istemek o ülkenin sistemine ve kanun ve yasalarina baglilik ve saygili olmayi ister .iste yukaridaki kurali bilmeyen bagzilari hemen buna Tagut devleti velayet yoluyla baglanmayi kastederler . oysa bu ilede böyle olmasi gerekmez . örnegin lafzende olsa „Ben bu ülkenin anayasasina ve kanunlarina bagli kalip saygili olacagim gibi v.s .“ ifade gecer . Ama burada bu sistemi ,Anayasa,ya dolayisiyla kanunlarina bagli olup saygili olmaktan maksat ve amac orada kalmak istiyenin o ülkede suc islememe ve sistem ve kanunlara karsi hilekar ve sidet ve kaba kuvet kulanmama ve bu tip kisileri destekci olmamayi gerektiren bir karsilikli Güven anlasmasidir.


Iste burada müslümanin ilk yapacagi sey onlarin Anayasasinda bu kanun ne amacla cikarilmis ve ne amcla kisileri kabul etmeyi istiyorlar yani kisacasi bu yasa,kanun onlari velayet yoluyla baglanmayami gerektiriyor ? yoksa onlarin kendi memleketine gelmis yabancilarla bir karsilikli güven anlasmasimi yapmak istiyorlar ? iste bu ince noktayi iyi dikkat etmemiz gerek malum onlara velayet bagiyla baglanmak küfür olup onlarla karsilikli güven anlasmasi ise küfür olmaz lafzen yukaridaki gibi gecsede yani „Ben bu ülkenin anayasasina ve kanunlarina bagli kalip saygili olacagim gibi v.s .“ gecse dahi burada kanunun ne dedigi degil bizden ne istedigdir önemli olan hukuk kural ve üsülü buna gerektiriyor. . En dogrusuna Allah.cc bilir.


2.örnek

Aslen her yönüyle mübah sayilan bir dernek veya vakif var her dernek ve vakifin bir tüzügü olur baktiginizda tüzüge tüzükte söyle bir kural geciyor „ „Bu dernek,vakif bu ülkenin anayasasina ve kanunlarina bagli ve saygilidir.“ gibi v.s .“ ilk bakista sanki bu kurulus demokrasiye, tagut rejime velayet bagiyla baglanmis gibi gözükebiliyor ama meseleyi iyi arastirdiginizda bu yasa ve kanundan maksat ve amac bu dernegin dernek ve vakiflar kanununa baglidir anlamina geliyor. Yani vakif ve dernekler kanununa sadakatli oldugna gösteren bir kanun madesi .Birde o vakif ve dernek kanunlarina bakiyorsunuz onlarda hepsi mübah veya islamda tesfik edilmis maddeler olabiliyor. Ve o zaman da gercek ortaya cikinca kisi tekfirden vaz geciyor.








3.örnek

islam devletinde iki cesit vatandaslik statüsü vardir 1. müslümanlarin islam devletine Biat aktiyle bagliligi 2. kitapehli olan hiristiyan ,ve yahudi gibi kisilerin zimmet aktiye islam devletinin vatandaslari.

Bu ikisiler (müslümanlar ve ehli kitap.) söyle bir akitde ve tahüdte bulunurlar
„ Biz bu devletin sistemine ,egemenligine tanidik. Ve kanunlarina,yasalarina karsi bagli ve saygili olacgimiza tahhüt ederiz.“ Diye kabul ederler.

Burada ince nokta islam devleti müslümanlari kendisine velayet yoluyla baglanmis kisiler olarak kabul ederken ehli kitapta ayni tahütte bulunmasina ramen velayet bagiyla baglanmis saymaz .cünkü zimmiler de ayni ifadeleri kulanmasina ramen aslen islam devletine velayeten degil islam devletine güvence teminati vermis sayilir bu ifadeyle su tahüddü vermis sayilirlar

„biz bu devletin sistemine ve kanularina karsi uyumlu yasayip herhangi bir kabakuveti ve siddeti bas vurmayacagimiza teminatina veririz.“ Ifadesidir.
Buradanda görülüyorki lafiz baska maksat baska olabiliyor. Onun icin lafizdan daha ziyade kanundaki amac ve maksati yönelik tarafina göre hüküm verilir.



4.örnek :mesela bagzi anlasmalarda söyle bir söz gecer „ihtilaf halinde filanca mahkeme yetkilidir.“ Gibi buradan maksat acaba ihtilaf oldugunda ihtilafin giderilmesinde otomatikman yukaridaki mahkemenin devreye girmesine gösteren bir maddemir ? yoksa taraflarin haklarinin korunmasi noktasindan taraflari bir güven vermek icinmi konulmustur ? iste bu gibi ince noktalar hukuki acidan arastirildiktan sonra baglayici mi ? degilmi o zaman anlasilir.

Sonuc

Cogu kadeslerimizinde iste bu gibi sosyal alanda ortaya cikan konularda cok hatta ediyorlar ve aceleci oluyorlar oysa biraz arastirsalar durumun her zaman küfür ,sirk ve müsriklik olmadigi görülür. ve hatayi düsmezler.aslinda örnekleri daha cok verebiliriz ama ben bir kac örnek vermekle konuya ele aldim.
Niyetimiz Allah.cc rizasi kardeslerimize uyridir.
 
A Çevrimdışı

ABDULLAH9

Üye
İslam-TR Üyesi
değerli kardaş herhalde sen avukatsın yazından bu anlaşılıyor ben bir musluman olarak amacım iradem ve gucum yettiğince Allah ve resulun bize getirdığını yaşamak ve yüceltmektir bunu hayatıma aks ederken önüme çıkan engellerlede mucadele etmek Allahın önüme koyduğu bır görevdır maide suresi 45 ve 46 ayetlerı beşeri kanunlara nasıl bakıyorsa bır musluman olarak bende öyle bakarım
 
Ö Çevrimdışı

önce iman

Üye
İslam-TR Üyesi
selamun aleykum sevgili kardisim
ben Avukat degilim ama Islam ilimlerinden Akait ve hukuk bölümlerine ayni fikih ilmine önem verdigim gibi önem veren birisiyim icinde bulundugumuz konularin islamin hukuk ilmiyle cözülebilecegine inandigim icin müslümanlarin arasinda hep eksik anlasilan konularin hangi konularda yanlis yapiliyor ben onu gündemi getirdim hem sonra yazilarima dikkatli okuduysaniz sizin yazmis oldugunuz maide sürelerine ters düsmüyorki

simdi senin anlayacagin bir basit örnek verelim
kurani kerimde" kim bir müslümani haksiz yere öldürürse ebediyen cehendemdedir ." diye ayet var bu ayetin lafzi beyanina göre insan hüküm verirse o zaman bu kisinin ,tagutlar.müsrikler ,kafirler gibi ebediyen cehenemde anlami cikar ama kuranin ehli sünnet inancina göre bu ayetdeki ebediyen diye gecen ifade aslinda cok uzun kalir manasindadir. yoksa lafzi manasindaki gibi herkezin anladigi kilasik manadaki ebediyet anlaminda degildir.
ssimdi konunu iyi anlasilmistir sanirim yukardaki misalerden ne kast etigim

ikinci örnek
kurani kerimde diyorki "namazi kilin zekati verin " simdi bu ifadeye göre her namaz kilan zekat vermek zorunda olduguna göre fakirde namaz kilmakla mükelef simdi ayetin lafzi beyanina göre fakirinde zekat vermesi gerkir degilmi ?
ama hakikatda durum böyle degil maksati yönelik beyanda Allah cc söyle diyor namaz kilmakla mükelef olan herkez namazina kilsin icinizdende zekat vermekle mükelef olanlarda zekatina vermeye ihmal etmesin anlami cikar

selamlarimla
Allahcc emanet olun
 
İZZETLİ Çevrimdışı

İZZETLİ

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
önce iman ahi dünyalık bir meselede günümüzdeki ortamdan bahsediyorum mahkemelere baş vurannın konumu dinen nedir
 
Ö Çevrimdışı

önce iman

Üye
İslam-TR Üyesi
selamun aleykum sevgili erennn kardisim soruya ne niyetle sordunuz bilemedigim icin önce hüsnü niyet ederek tabiki iyi niyetinize esas aliyorum sizin sormus oldugunuz sorunun cevabina ben sizin mahkeme ,velayet .yargi gibi meseleleri ne sekilde anliyorsunuz bilemedigimden kisaca cevap vermeyi calisayim

Taguta Muhakemenin anlamiTaguta muhakeme olmaktan maksat tagut kanunlarina göre kisinin hakli veya haksiz suclu veya sucsus gibi hukuki ve yargisal meselelerde kafir mahkeme tarafindan kisinin nefsinde tasaruf (tahakküm yetkisi) gibi kararlar belirlemesine hüküm taktir etmesine denir

ve bir eylemein mahkeme sayilmasi icin su sartlarin bir arada toplanmasi gerekir.
Bir eylemin mahkeme sayilmasi icin 1.taraflarin üzerinde yargilama yetkisine saib olan otorite (Hakim.) 2. Acilmis olan davanin ihtilafli olmasi 3. Verilen kararin baglayici olmasi (zorlayici , ilzam edici.) 4. muhalefet edildiginde ceza, müeyide gerektiren karar. 5. Bir tarafin kazanan ve diyer tarafin kaybeden olmasi.

Iste mahkeme buna denir .Bunun disinda kalan acilmis olan davalarda yani ihtilafli dava deyilde dogru davalarda mahkemeye bas vurmak taguta muhakeme olmak sayilmaz tabiki arizi bir sebeble küfre gerektiren bir amel ve söz olmassa. Bu gibi durumlrda taguta muhakeme degil tagutan yardim dileme sayilir cünkü burada tagutun velayeti taraflarin üzerinde ceyran etmemektedir.

Bir insan ister islami devletde ister tagut devletinde hep ilede ihtilafli davalarda mahkemeye bas vurma diye birsey olmazki bagzende heryönüyle zaten senin hakkin ve hakkliligin ortada ise ve mesru bir hakki yine mesru yol ile kafirin velayeti ceyran etmeden hakkina korumak küfür sayilmaz hem sonra mahkeme meselesine iyi kavramak icin önce velayet bahsine en ince noktalarina kadar bilmek gerek bu size bir ip ucu olsun cünkü aslen kafirin müslümanin üzerinde velayet hakki olmadigi icin bu gibi meseleler hep karsimiza cikiyor velayet bahsine iyi kavradigimizda zaten cogu meseleleri cözmüs oluruz Allah.cc izniyle

Velayetle alakali önemli kurallar

Velayet saibi üzerinde velayet hakki olan kisi ve kisileri mecbur olmadigi halde bir seyi mecbur etmektir emir ve yasak etmek gibi .

Velayet sayibi olan siyaseten olsun hukuken olsun cebrende(zorla) olsa sözüne gecirme hakki olana denir bu bir konuda emr etmek ,yasaklamak, ve cezalandirmaktir.bir baska ifadeyle cebri velayet denir.

Velayet saibi kendisine itaat edilmediginde ceza verme yetkisi olana denir.

Velayet sayibi karsi tarafin rizasina bile gerek duymadan karar alip o kararina uygulama yetkisine sayiptir. Hukuken yaptigi icratlar caiz oldugu mühtecce ihtiraz edilemez .

Velayet sayibi olmak veya velayetten baglanmak karsilikli biatla olur yani tayin yoluyla ya kisi tayin yoluyla yetki verilir yada mevcut yetkisine biat edilir. Bunlar yere örfe zamana göre cesitli sekilerle olabilir .
Velayet nedir?
Velayetin temelinde karsilikli degeryargilari kabul,benimsemek ve bu ugurda karsilikli her türlü yardimlasmayi kendine bir ilke edinmeye dayanir. Karsi tarafin kendisi üzerinde yetki ve otoritesine mesru görmeye denir.Bunun icin velayet saibi Velayet sifatina sayip olan kisinin en belirgin özeligi buyruguna yerine getirmeyince ceza verme yetgisi olan denir

Bir kisiye yönetici kisiligiyle boyun bükmek ,itat etmek ,hüküm istemek ,velayete girer yani velayet esitir hükmetmektir hükmetmekte yöneticiye aitir. Iste yasak olan itaat ve hüküm istemek budur kafirden.






Velâyet, yani dost ilişkileri daha çok aynı inancı (ilke,degeryargilari.) paylaşanlar arasında gerçekleşen bir yakınlığı ve ilişkiyi ifade etmektedir. Bu ilişki, hem hissi anlamda hemde siyasi veya hukuki bir beraberliği, hem de yardımlaşma ve müttefik olmayı kapsar

selamlarimla




 
A Çevrimdışı

ABDULLAH9

Üye
İslam-TR Üyesi
önce iman lınklı kardaş doğrusu bazı kavramların açıklamasını ıyı yapıyorsun ancak ne anlatmaya çalışıyorsun ben anlamadım belkı aklımın ve ılmımın kıtlığındandır sıte yönetcilerinın yazdıkların hakında merakla yorumlarını beklıyorum... ancak kur-an ve sunnet açık ve nettır anlaşilirdır sizin nereye varmak istedığınızı hedefınız nedır ne anlaatmak istiyorsun belli değil umarm sıte yöneticılerı yardımcı olur selam
 
Ö Çevrimdışı

önce iman

Üye
İslam-TR Üyesi
selamun aleykum Abdullag9 kardes önce iyi niyetle sormus oldugunuz sorunuzdan dolayi Allah cc. sizden ve tüm müslümanlardan razi olsun yazmis oldugum ve vermis oldugum cevaplari dikkatli okudugunuzda benim demek istedigim ve anlatmak istedigimi iyi anlardiniz ben yine cevap vereyim

sevgili kardisim hem islamin dogru olarak yasama tarzi ehl-i sünnet diyoruz ama is tekfir veya küfre gerektiren bir meselede ehl-i sünnetin su kaidesine hemen unutuyoruz oda su bir eylemin yani amelin olsun sözün olsu 99 yönü küfür ama 1yönü küfür degil iste burada tercih edilen 99 yönlü olani degilde 1 yönü yani küfür olmayan yönüne almaktir islam kadisininda kisasla alakali meselelerde bu kaideyi uygular yakin sek ile iptal olmaz kaidesi yani kesinlik ifade eden süphe ile iptal olmaz demek ama ne yazikki is pratikte hic de öyle olmuyor ve cemaatler olsun fertler olsun bir ameli konuya döndürüp dolastirip küfre getiriyor ve tekfir eiyor yani ihtilaf ahlakina bilmiyor. buna yaparkende ya nefsinden kendi irrtciliktan iste bu gibi durumlari ben yasadigim icin gündeme getirdim bu ince noktayi iyi bilen sehy makdisi olsun A. palleyi veya e. hanzalla gibi hocalar sag olsunlar bu konulari iyi gündeme getirmis

size tavsiyem islamda ihtilaf ahlaki konusuna iyi okumaniza dilerim yanilmiyorsam hasan el benanin galba bir eseri var bu konuyla alaklai
selamlarimla Allah.cc emenet olun
 
İZZETLİ Çevrimdışı

İZZETLİ

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Bir kisiye yönetici kisiligiyle boyun bükmek ,itat etmek ,hüküm istemek ,velayete girer yani velayet esitir hükmetmektir hükmetmekte yöneticiye aitir. Iste yasak olan itaat ve hüküm istemek budur kafirden.

hanzala hocanın mahkemelere bakış açısını dinledim oda kısaca şöyle söylüyor biz mümkün mertebe kişlerin tağutun mahkemelerine baş vurmamalarını söylüyoruz ama bazı durumlarda zarureten belirli sebeblerle baş vuranların tekfir edilmemesi gerektiğini dile getiriyor ve nisa 60 ın günümüzün vakasına tam uymadığını söylüyor ahi ben seni anladım Allah cc razı olsun bilgilendirmeleriniz için
 
Ö Çevrimdışı

önce iman

Üye
İslam-TR Üyesi
selamun aleykum kardesler müslümanlar icin önemli konulardan biri simdiki göderecek oldugum konudur önemle okunmasina rica ediyorum cünkü kisileri tekfir etme veya etmemede bu konuya iyi bilmek gerekir bir zamanlar bu soruya bir hoca efendiye sormustum oda Allah.cc razi olsun oda cevapladi bende sizlerle paylasiyorum
malum ilim paylasmaktir.

Soru:Lazimul meseb leyse bi meseb nedir?

Cevap: Selamun Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuhu

Tekfirin en önemli kaidelerinden bir tanesi de sizin sorduğunuz "Lazimul Mezheb leyse bi mezhebin" "لازم المذهب ليس بمذهب" şeklinde ifade edilen kaidedir. Burada anlatılmak istenilen şudur:

Bir söz ya da amelin gereği ile o söz ve amelin kendisi aynı değildir. Örnek vererek açıklamak gerekirse şöyle diyebiliriz:

Örneğin bir adam hulul ve vahdeti vücud akidesine sahip olan Muhyiddin arabi'yi tekfir etmiyorsa onun bu sözü vahdeti vucud ve hulul akidesini benimsediğini göstermez. Yani siz "Madem bu adam Muhyiddin Arabi'yi tekfir etmiyor. O zaman bu adam hulul ve vahdeti vücud akidesine sahiptir" diyerek o kişiyi tekfir edemezsiniz. Belki o kişinin Muhyiddin Arabi'nin sözlerinden haberi yoktur ya da haberi varsa bile muteber bir tevil getirmektedir ya da tekfrin engellerini gözetiyor olabilir.

Bir başka örnek vermek gerekirse bir kafirin arkasında namaz kılan kimseyi gördüğünüz zaman "Bu o kafirin küfrünü meşru görüyor. Küfrünü benimsiyor ki bu yüzden arkasında namaz kılıyor" diyerek tekfir edemezsiniz. O kimsenin kafirin arkasında namaz kılmasının gereği aslında onun küfürlerini meşru görmesi ya da benimsemesi anlamına gelse de kişinin yaptığı fiil ile yaptığı fiilin herhangi bir manaya gelmesi farklıdır.

Bid'at ehli fırkanın bir çoğunun görüşleri Allah'ın isim ve sıfatlarını iptal manasına gelmektedir. Ancak selef bu kaide gereği bu fırkaları tekfir etmemiştir.

İbn Teymiye’ye Rahimehullah, kendisine, “Mezhebin gerektirdiği, bizzat mezhep midir?” diye sorulması üzerine şöyle cevap vermiştir: “Şüphesiz kişinin mezhebinin gerektirdikleri, o kişi bunları yerine getirip kabullenmedikçe mezhep değildir. Kişi bunları inkar ve red etmiş ise, bu mezhebinin gerektirdiği bu dolaylı sonuçlar ile kendisini sorumlu tutmak yalan ve iftira olur. Söylediğinin veya yaptığının gerektirdiği dolaylı sonuç ve manaları kabul etmiyor ve uygulamıyor ise, bu kişi çelişkiye düşmüş olur. Ancak bu kişi çelişkiye düşmüş olmasına rağmen, sözlerinin gerektirdiği dolaylı sonuçlardan olan küfür ve küfür ihtimali olan şeyleri kabullenmeyebilir. Bazıları birtakım sözler söylemekte ve kendisinin bu sözlerin gerektirdiği dolaylı sonuçlara iltizam etmediğini bildiği halde, söylediği bu sözün bu sonuçlara iltizam ettiğini bilmemektedir. Mezhebin gerektirdiği, bizzat mezhep olmuş olsaydı, Allahu Teala’nın istiva veya başka sıfatları hakkında, bu sıfatların hakikat değil, mecaz olduğunu söyleyenlerin tümünün kafir olması gerekirdi. Çünkü bu sözün gerektirdiği dolaylı olan sonuç, bu sıfatlardan hiçbirinin hakikat olmamasını gerektirir. Ancak bilmekteyiz ki bu sözü söyleyenlerin çoğu, söylediklerinin gerektirdiğini bilmemekte ve hatta bazıları hakikatin, yaratılmışların hakikatlerinden başka bir şey olmadığını tevehhüm etmektedir. Bunlar hakikat ve mecaz tanımları hakkında cahildirler ve yaptıkları bu tanımlar dile ve şeriata iftira niteliğindedir.” (Mecmuul Fetava: 20/121)

Şeyhu’l-İslam İbn-i Teymiye Rahimehullah başka bir yerde de şöyle der: “İnsanın söylediği sözün gerektirdiği dolaylı sonuç iki türlüdür: Birincisi; doğru olan sözün gerektirdiğidir ki kişinin buna iltizam etmesi gerekir. Çünkü doğrunun gerektirdiği de doğrudur. Açığa kavuşturulduğunda onu kabullenmekten imtina etmeyeceği halinden anlaşılıyorsa, sözünün gerektirdiğini kişiye izafe etmek caizdir.



İkincisi ise, kişinin doğru olmayan sözünün gerektirdiğidir ki böyle bir sözün gerektirdiği ile kişiyi sorumlu tutmak gerekmez. Çünkü böyle bir durumda olsa olsa kendi içinde çelişkiye düşmüş olur. Peygamberler dışında her alimin çelişkiye düşebileceği sabittir. Açığa kavuşturulduğunda kişinin onu kabullenmekten imtina etmeyeceği halinden anlaşılıyorsa, sözünün gerektirdiği kişiye izafe edilebilir. Ancak sözünün fasit olduğu kendisinde açık hale geldiğinde ona iltizam etmeyeceği belli olan kişiye, onu izafe etmek caiz olmaz. Çünkü böyle bir durumda kişi, kendisinin sorumlu tutulacağı bir sözü söylemiş olmasına rağmen, bu sözün fasit olduğundan ve gerektirdiği sonuçlardan habersizdir.

Bu açıklama insanların, mezhebin gerektirdiğinin, bizzat mezhep olup olmadığı konusundaki ihtilafıdır. Bu ihtilaf, bunlardan birisi üzerinde karar kılmalarından daha iyidir. Böylece söylediği açığa kavuşturulduktan sonra, sözünün gerektirdiği sonuçlardan razı olan kişiye bu sonuçlar izafe edilir. Ancak bu sonuçlardan razı değil ise, çelişkiye düşmüş olsa bile, bunlar o kişiye izafe edilmez.” (Mecmuul Fetava: 29/25-26)

İbn-i Teymiye’nin öğrencisi olan İbnu’l-Kayyim Rahimehumallah, “el-Kafiye” isimli kasidesinde şöyle der:

“Mananın gerektirdiği, onun bunları gerektirdiğini bilen için bağlayıcı olur.

Bunun dışında kişiye bunlar izafe edilemez ve bunun ona açıklanması gerekir.

Sözün gerektirdiği, kişi tarafından bilinmeyebilir veya kişi onu kesin olarak biliyor da olabilir.

Ancak unutkan ve dalgın olduğu için bu sonuçların bağlayıcılığını unutmuş olabilir.

Bu nedenle alimlerin mezhebinin gerektirdikleri, delil olmadan mezhep değildir.”

Ebu İshak el-Şatıbi Rahimehullah (790 hicri), “el-İtisam” isimli kitabında şöyle der: “Alimlerden duyduğumuza göre muhakkik usül ehlinin mezhebi şudur: "Meal yolu ile meydana gelen küfür, kişinin zahiri hali ile meydana gelen küfür gibi değildir." (İtisam: 292)

Yine şöyle der: “Mezhebin gerektirdiğinin, bizzat mezhep olup olmadığı meselesi, usül alimleri arasında ihtilaf konusudur. Mağrib ve Cubbai alimlerimizin kabul ettiği ve muhakkik alimlere dayandırdıkları görüş şudur: Mezhebin gerektirdiği, bizzat mezhep değildir." (İtisam: 292)

Sahavi, üstadı İbn-i Hacer’in şu görüşünü nakletmektedir: “Sözü açık küfür olan veya söylediği sözün gerektirdiği mananın küfür olduğu kendisine açıklandığında, bu manayı kabul eden kişi hakkında küfür ile hükmedilir. Ancak sözünün gerektirdiği manayı kabul etmeyip reddeden kişi hakkında, sözünün gerektirdiği mana küfür de olsa, küfrüne hükmedilmez.” (Fethul Mugis: 1/334)

Selam ve Dua ile...
 
Üst Ana Sayfa Alt