Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Laikperestlerin ' Yaşam Hakkı Kutsaldır ' Tekerlemesi

-T4LH4- Çevrimdışı

-T4LH4-

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Kutsal; bozulmaması, dokunulmaması, karşı çıkılmaması gereken, üstüne titrenilen hükümler, değerler dizisi... Sözlükler böyle diyor. Lakin neden dokunulmayacak? Niçin karşı çıkılmayacak? Üzerine titrememizin sebebi ne? Sihirli kelime “doğmak.” Afiyetle yediğimiz kuzu eti de doğdu oysa.. Doğmak eğer bir meziyetse hayvanların yaşam hakkı da kutsaldır. Hayvanların ve bitkilerin yaşam hakkı neden kutsal değil? Bu hesaba göre laikperest aydınlar, yaşam hakkını ihlal eden katillerdir. Birileri ‘Ulusal Meclisler ve Birleşmiş Milletler (BM) teşkilatı dokunulmazlıkları yani kutsalları tesbit edebilir’ diyebilir. Fakat bu geçerli bir argüman olamaz. Çünkü kanunları çıkaranlar da doğanlar arasında... Kendi kendine kutsallık olmaz; ucube olur, uydurma olur ama kutsal olmaz.

LAİKPERESTLERİN her devirdeki tekerlemeleri şudur: “Haklar doğuştan kazanılır ve yaşam hakkı da bu kapsamda kutsaldır.” Doğan bebeğin iradi bir tercihe sahip olmadan haklarını nasıl kazandığı sorusunu şimdilik gündeme getirmeyelim. Ama şu “kutsal” kelimesinin peşine düşelim.

Kutsal; bozulmaması, dokunulmaması, karşı çıkılmaması gereken, üstüne titrenilen hükümler, değerler dizisi... Sözlükler böyle diyor. Lakin neden dokunulmayacak? Niçin karşı çıkılmayacak? Üzerine titrememizin sebebi ne? Sihirli kelime “doğmak.” Afiyetle yediğimiz kuzu eti de doğdu oysa... Yemeklerimizdeki sebze de... Doğmak eğer bir meziyetse hayvanların ve bitkilerinde yaşam hakkı kutsaldır. Hayvanların ve bitkilerin yaşam hakkı neden kutsal değil? Bu hesaba göre laikperest aydınlar, yaşam hakkını ihlal eden katillerdir.

Birileri ‘Ulusal Meclisler ve Birleşmiş Milletler (BM) teşkilatı dokunulmazlıkları yani kutsalları tesbit edebilir’ diyebilir. Fakat bu geçerli bir argüman olamaz. Çünkü kanunları çıkaranlar da doğanlar arasında... Kendi kendine kutsallık olmaz; ucube olur, uydurma olur ama kutsal olmaz. Adı üstünde kutsal; bir üst merci tarafından beyan edilen kural ve değerler manzumesi...

Bu kadar saçmalık yeter... Laiklik felsefesine göre hatta bütün ideolojilerde kutsal mutsal yok... Olamaz. İnsanda başlayan ve yine onda biten ama insanın dokunamayacağı kutsal olur mu hiç? Yaşam hakkı da kutsal değil başka şeyler de. Birbirimizi kandırmanın âlemi yok.

Aslında müşrikler de bal gibi bilir “kutsal”ın efsane olduğunu, yalan dolan malzemesi olduğunu... Bu yüzden Peygamberlere; “sen de bizim gibi insanken sana niye tabii olalım” demişlerdir. İnsanda başlayan ve onda biten kutsal olmaz. Bu yüzden din; ‘Allah’ın peygamberler aracılığı ile insanlara beyan ettiği itikadi ve ameli hükümler’ olarak tarif edilir.

İslâm’da insanın yaşam hakkı kutsaldır!.. Evet, İslâm; insanların din, can, mal, nesil ve akıl emniyetini korumak için gelmiştir. Ama İslâm’ın iddiası şu: Kutsalı yani mukaddesi tayin etme hakkı Allah’ındır. Kutsal veya mukaddes kavramı bir üst mercii tarafından tayin edilmiştir.

Âlemdeki her şey hakikat üzerine kurulu. Ama her şey!.. Doğmamız hakikat, ölmemiz hakikat ve yeniden diriliş çok büyük bir hakikat. Hakikat tarafından kuşatılmışız.

“Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ile belirli bir süre için yarattık. Kâfirler uyarıldıkları şeyden yüz çeviriyorlar.” (Ahkaf Sûresi: 3)

“Öyle ya, biz gökleri, yeri ve aralarındakileri, ancak hak üzere yarattık ve şüphesiz o saat mutlaka gelecektir. Şimdilik onlara iyi davran.” (Hicr Sûresi: 85)

Herhangi bir meselede hüküm verebilmek için bir ölçü ya da temel bir kanuna ihtiyacımız vardır. Mesela fizik ve kimya ilimlerinin kabul ettiği bir temel kanun vardır. Tabiat kanunları denilen yasalar bir temele ve genel geçer kurallara dayanır. Kuralsız başıboş bir unsur bulmamız mümkün değildir. Nedensellik Kanunu; bütün tabiata egemendir. Matematik, fen bilimleri psikoloji, ahlak, mantık gibi ilimlerin tamamı bu nedensellik kanunlarına tabiidir. Sadece tabiat kanunları değil; Sosyal, siyasal ve ekonomik hayatın kanunları da bir kurala tabiidir. Doğruluk kıstası olmadan tüm bilişler anlamsızdır. Dolaysıyla sema ve yer hakla ayaktadır. Âlemin bütün yasaları doğruluk üzerine kuruludur. Âlem içerisinde yalanı üreten, yayan ve nihayet kurumsal hale getirebilen sadece insan ve şeytandır. O da ölüm hakikati karşısında boyun eğer. Yalanlar küçük kıyamette darmadağın olur büyük kıyamette defteri dürülerek ebedi ateşe mahkûm olur. İnsan da uydurduğu kutsallar da ölüme mahkûm... Sonuçta bırakın laiklerin kutsalını bizzat laiklik bile kutsal değildir. Değil ki “yaşam hakkı kutsaldır” gibi boyundan büyük laflar etsin.

Şimdi şu ayet-i kerimeyi beraber okuyalım:

“Size Rabbinizden indirilene tabi olun. Ondan başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.” (Araf Suresi: 3) Ayet-i kerime’de Rabbimizden gelen hükümlerle ilgili “ünzile” kelimesi kullanılmıştır. Ünzile, indirme manasına gelmektedir. Onun dışındaki kimseler için ise ne indirme kelimesi kullanılmış ne de hüküm kelimesi kullanılmıştır. Bunun anlamı açıktır. Allah’tan başka kanun koyanların kanunları bizim seviyemizdeki kanunlardır (yani bir mukaddesliği yoktur), amir olamazlar ve bu yüzden yok hükmündedir. Gerçek bu kadar nettir ama sekülerler ve laikperestler bu açık hakikati düşünmezler de kendi gibi insanların çıkartmış oldukları kanunları mukaddes olarak nitelerler.

İslâm âlimlerine göre “yaşam hakkının” mukaddesliği doğmaya dayanmaz. Aksine ruhlar âleminde Rabbimize vermiş olduğumuz sözümüze dayanır. Ruhlar âleminde ne söz vermiştik. Onu da beraber okuyalım: “Bir de Rabbin, Âdemoğullarından, bellerindeki zürriyetlerini alıp da onları kendi nefislerine şahit tutarak: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?» dediği vakit, “Elbette Rabbimizsin, şahidiz» dediler. (Bunu) kıyamet günü “Bizim bundan haberimiz yoktu” demeyesiniz diye (yapmıştık).” (Araf Sûresi: 172) İşte bu sözleşme ile başta yaşam hakkı olmak üzere birçok hakka sahip olarak anne karnında dünyaya geliyoruz. Zira anne karnındaki ceninin de hakları vardır ve miras hükümleri açısından hak sahibidir. Ayrıca İslâm Fıkhına göre cenine kastedenin sorumlulukları vardır. Hiç kimsenin kendi yanından kutsallar icat etmek hakkı yoktur. Helal ve haram hudutlarını Allah tespit eder. Rabbimiz Mekke’deki müşriklerin kendi yanlarından bazı hayvanların yenilmesinin haram kılınması hükmünün müslümanlar tarafından tanınmaması gerektiğini beyan etmiştir. Nitekim şöyle buyurmuştur: “Size ne oluyor da Allah’ın adı anılarak kesilenlerden yemiyorsunuz? Hâlbuki O size, mecbur kalmanızın dışında haram olan şeyleri genişçe açıklamıştır. Doğrusu birçokları bilmeden keyiflerine uyarak insanları doğru yoldan saptırıyorlar. Muhakkak ki, Rabbin, sınırı aşanları çok iyi bilir.

Günahın açığını da, gizlisini de bırakın! Günah kazananlar, yaptıklarının cezasını çekecekler.” (Enam Sûresi: 119-120) Bir sonraki ayette ise müşriklerin putları/kutsalları adına kestikleri hayvanlardan yememeleri hakkında mü’minlere uyarı yapılmıştır. Bu ayet-i kerime’yi de beraber okuyalım:

“Üzerlerine Allah’ın ismi anılmamış olanlardan yemeyin, çünkü onu yemek yoldan çıkmaktır. Şeytanlar, dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız, muhakkak ki, Allah’a ortak koşanlardan olursunuz. Ölü iken hidayetle dirilttiğimiz, kendisine insanlar arasında yürüyecek bir nûr verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp, ondan çıkamayan kimse gibi olur mu? Fakat kâfirlere, yaptıkları, böyle süslü gösterilir.” (Enam Sûresi: 121-122)

Yaşam Hakkı bir put değil, Rabbimiz Allah’ın tayin ettiği hukuktur. Allah, kullarına intihar etmeyi emretseydi intihar etmek de güzel olurdu. Kutsal olurdu şüphesiz.. İntiharın güzeli olur mu sorusunu sormadan önce şu ayet-i kerimeyi okuyalım: “Eğer biz onlara: “Kendinizi öldürün veya yurtlarınızdan çıkın” diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapamazlardı. Fakat kendilerine verilen öğütleri tutsalardı, elbette haklarında daha hayırlı, hem de daha sağlam olurdu.” (Nisa Sûresi: 66)

Bu ayet indiği zaman bir sahabe; “Allah bana intihar etmemi emretseydi, muhakkak intihar ederdim” demiştir. Bunu duyan Peygamber Efendimiz (sav); “Ashabım içerisinde öyle yiğitler vardır ki, imanı yalçın kayalardan daha serttir” buyurmuştur. Bu ayet Resulullah (sav)’e uymanın sınırını beyan etmektedir. Çünkü daha önceki ayette şöyle buyurmuştur: “Hayır!.. Rabbine andolsun ki iş bildikleri gibi değil, onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olamazlar.” (Nisa Suresi: 65) Anlaşılıyor ki, gerçek müslümanlar, Hz. Muhammed (sav), “öl” deyince kendi kendini öldürmeye hazır insanlardır. Çünkü... Çünkü O (sav), Allah’ın Resulüdür.

Hz. Muhammed (sav) bize belli bir yaşa geldiğimiz zaman intihar etmemizi emretseydi ve biz de intihar etmiş olsaydık ne olurdu? “Daha hayırlı hem de daha sağlam olurdu.”

İşte İslâm budur!.. O, bir temenni değildir. Canı dişe takmaktır. Sonra ne olurdu?

“Ve o zaman (intihar ettikleri zaman) elbette kendilerine katımızdan büyük mükâfat verirdik.” (Nisa Suresi: 67) Anlaşılıyor ki, Allah bizlerin kendi yolunda her an ölmeye ve memleketini terk etmeye hazır asker olmamızı emrediyor. Böyle bir inanç içerisinde olanlara bir şey daha vaat ediyor: “Ve onları elbette doğru yola iletirdik.” (Nisa Suresi: 68)

İşine gelmeyen veya çağdaş yaşama uymayan hükümlerde “Resulullah (sav) böyle şey söylemez veya İslâm çağa uymayı emreder” diyenler iman ehli değillerdir. Ve onlar, ayrı dünyanın insanlarıdır. Bu dünyanın insanlarını ayetlerin devamı şöyle beyan ediyor: “Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıdıklarla, şehitlerle, salihlerle beraberdir. Bunlar be güzel arkadaştır. Bu lütuf Allah’tandır. Bilen olarak Allah yeter.” (Nisa Suresi: 69-70)

Velev ki ucunda ölüm olsa...

Velev ki önünde bütün insanlık dursa...

Çeşitli sıkıntılara girsek bile...

Hepimiz Hz. Muhammed (sav)’e ölesiye itaat etmeye çalışmalıyız....

İşte güzel intihar budur...

Meselenin diğer bir yanı da şudur. Modern ve laik kanunlar put haline gelen “yaşam hakkı” meselesini korumuyor aksine bitiriyor.

Modern ve aydınlanmaya iman eden devletlerin ceza sistemi suç üreten ve istikrarsızlığı tetikleyen bir yapıda. Herkese aynı cezayı verir. Elektrik kaçırana da tecavüze de... Baba katiline de düşünce suçlusuna (!) da. Misâl olarak bir kişi suç işledi ömür boyu hapse attınız. Suçlu cezaevinde ıslah olmaz. Çünkü kafese insanlar alınırsa fıtrata savaş açarsınız. Hapishane, suç akademisidir bu yüzden. İkincisi, bir aileyi düşünün beş kişi... Babayı hırsızlıktan içeri aldınız. Geride kalan dört kişi de sahipsizlikten potansiyel hırsızdır, tecavüzcüdür ve katildir. Mevcut suçu cezalandırmanız beş kat suç üretmektir. Üçüncüsü: Suçlu içeride... Aile, akrabalar ve arkadaşlar dışarıda... İçeride geçen her dakika dışarıdakilerin topluma ve devlete yabancılaşması demek. Kinlerin keskinleşmesi. Orta sınıfın yok olması... Dördüncüsü: İçeriye suçlu diye birisini aldınız. İçerdeki yaşıyor. Dışarıdakiler bağını kesemiyor. Dışarıdakilere de ceza veriyorsunuz.

İşte bu yüzden modern devletler ve kanunlar suç üretirler... Anarşiyi beslerler. Hırsız yetiştirirler. Tecavüzcüyü eğitirler. Katilleri ortaya çıkarırlar. Modern Devlet vahşi ama toplumu da örgütlü deli...

İşte bu yüzden cezaevleri, dışarıya istikrarsızlık yayar. Bunu idareciler de bilir. O sebeple çalkantılı dönemlerde istikrarı sağlamak için af çıkartırlar. Lakin çok zaman af da işe yaramaz ve istikrarsızlık darbe, terör ve bilumum anarşiyi dışarıya havale eder. Yani laikperestlerin bütün kutsalları gibi bütün kanunları da baştan aşağı yalan dolan.

İslâm, kendi egemenliğini kabul etmiş topluma şu emri verir:

“Ey iman edenler!.. Öldürülenler hakkında size kısas (misilleme) farz kılındı. Hür, hür ile, köle, köle ile, dişi dişi ile!.. Fakat kimin (hangi katilin) lehinde, maktulün (öldürülenin) kardeşi (velisi) tarafından affolunursa kısas düşer. Artık örfe uymak (şeriata uymak ve borcu) ona (öldürülenin velisine) güzellikle ödemek lazımdır. Bu Rabbinizde bir hafifletme ve esirgemedir. O halde kim bu (af ve edadan) sonra, (katile veya taraflarına) tecavüzde bulunursa, onun için pek acıklı bir azab vardır. Ey selim akıl sahipleri, KISASTA SİZİN İÇİN HAYAT VARDIR. Ta ki adam öldürmekten sakınasınız.” (Bakara Suresi: 178-179)

Kısasta nasıl hayat vardır? Bu hükmün bir bölümüne Molla Hüsrev (rh.a) şöyle demektedir: “Allahü Teala (cc)’nın “Kısasta sizin için bir hayat vardır” ayet-i kerimesi, kasten adam öldürmede “kısas” cezasının tatbikine delalet eder. Zira tefsir ve meal kitaplarında zikredildiği gibi ayetin manası: “Bir kimse, öldürüldüğü takdirde, kendisinin de kısas yoluyla öldürüleceğini tefekkür ederse, ister istemez öldürmekten kendisini men eder. Şayet öldürmezse kendisi öldürülmez. Bu durumda her ikisi de hayatta kalırlar. Bunun “kasten” öldürmeye mahsus olduğu açıktır. Çünkü hataen öldüren kimse, öldürülmez, diyet ile kurtulur.” (Yusuf Kerimoğlu; Emanet ve Ehliyet-Ankara:2013 (78. Baskı) c.2 sh:127 vd. Madde: 1324)

Allahü Teâlâ (cc) sosyal hayata kasten ve haksızlıkla öldürmeye “kısas” cezası hükmünü vurmuştur. Ve kısasta “hayat” olduğunu beyan etmiştir. Kısas hükmü uygulanmazsa ne olur? Ya da soruyu şöyle soralım. Allah’ın beyan ettiği ceza hükümleri uygulanmazsa sonuç ne olur? Osmanlı âlimlerinden İbn-i Abidin şunu diyor: “Allah’ın koymuş olduğu had cezaları; nesebi, malları, akılları ve namusu koruma gibi maslahat ve menfaati beşeriyete ait olduğu için meşru kılınmıştır.” Yani hadler uygulanmazsa ya da daha genel ifadeyle Allah’ın indirdiği hükümler yeryüzünde uygulanmazsa nesepler, mallar, canlar, akıllar ve namuslar korunmaz. Bunlar zarar görür ve fitne ve fesat iktidar olur. Bu hüküm bir haktır.

Sonuç olarak kutsal tayin etme hakkı Allah’a aittir. Laikperestlere soruyoruz: Yaşam hakkı kutsal ise neden hayvan eti yiyorsunuz ve neden bitkilerle besleniyorsunuz. Siz katil misiniz? Biz insanız ama diyorsanız maymundan geldiğinizi söyleyen siz değil misiniz? Kaldı ki insan olmanız katil olmanızı gerektirir mi?

Bünyamin ATEŞ
misakdergisi


 
-T4LH4- Çevrimdışı

-T4LH4-

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Herkez için olmasada...

Yaşam Hakkı bir put değil, Rabbimiz Allah’ın tayin ettiği hukuktur. Allah, kullarına intihar etmeyi emretseydi intihar etmek de güzel olurdu. Kutsal olurdu şüphesiz.. İntiharın güzeli olur mu sorusunu sormadan önce şu ayet-i kerimeyi okuyalım: “Eğer biz onlara: “Kendinizi öldürün veya yurtlarınızdan çıkın” diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapamazlardı. Fakat kendilerine verilen öğütleri tutsalardı, elbette haklarında daha hayırlı, hem de daha sağlam olurdu.” (Nisa Sûresi: 66)
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Güzel konuya deginilmis.
tagut kelimesi cok müthiş bir kelime
 
Üst Ana Sayfa Alt