A
Çevrimdışı
“De ki: «–Allâh katında cezâya çarptırılma bakımından bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allâh, kimlere lânet etmiş ve gazabına uğratmışsa; kimlerden maymunlar, domuzlar ve tâğuta tapanlar yapmışsa, işte bunların makâmı daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır.” (el-Mâide, 60)
Cumartesi Ashabı Hadisesi
Ashâb-ı Sebt, Kızıldeniz kenarında Medyen şehrinde yaşayan kimselerdi.
Cumartesi günü ibâdetin dışındaki işler haram kılınmıştı.Bu sebple Cumartesi günleri sadece Allaha ibadet ederlerdi.
Yine Ayrıca o günde avlanmamak üzere peygamberleri Dâvûd -aleyhisselâm-’a söz vermişlerdi
Daha sonra şeytan, kendilerine şöyle vesvese verdi:
“Siz avlamaktan değil, yemekten menedildiniz!”
Hikmet-i ilâhî bir imtihan olarak Cumartesi günleri balıklar çoğalır, diğer günler ise balıklar azalırdı.
Dünya hayatlarındaki çıkarlarına ters düşen bu durum sebebiyle şeytanın fısıltısı bazılarına çok câzip geldi .Ve ahireti unutup dünyayı tercih ettiler…
Fakat ahiretlerinden de vazgeçmek istemiyorlardı.Çünkü Davud’(a.s)ın Musa’(a.s.)ın ve diğer gönderilen peygamberlerin Allahın peygamberi olduğu Allah’ın onlara apaçık bir şekilde gönderdiği sayısız mucizelerle ayan beyan ortaya çıkmıştı.Allaha itaat etmeleri gerektiğini artık net bir şekilde biliyorlardı.
Belki de başkaca sebepleri vardı mesela diğer insanlar arasında dinin emirlerine uymayan olarak anılmaktan korkuyorlardı.Bu yüzden bu yasağı ayan beyan çiğnemediler..
Yani onlar öyle bir yol buldular ki :
Cumartesi günü avlanmıyorlar, böylece ahiretlerini sağlama alıyorlar(!!!)
Fakat her nasılsa cumartesi günü gelen sürü sürü balıkları da elde edip, dünyalarını da kurtarmış oluyorlardı(!)
İşte onlar bu ince plan sebebiyle Hakkı saptırarak(!) ve Haktan saparak lanete uğradılar.
Nasıl mı?
İşte bu hususta Medyen halkı üç kısma ayrıldı:
1 Kısım; Bunlar cumartesi günü ağ atarlar, pazar günü de çekerlerdi.
Böylece aslında sadece kendilerini kandırarak ve kendilerince cumartesi yasağını delmeden(!) dünya menfaatlerine kavuşanlar ama farkında olmadan ahiretten olanlardı.
2 Kısım; balık avlama günâhına girmediler, fakat emr-i ilâhîye uymayanlara da karşı çıkmadılar Yâni ilâhî emrin çiğnenmesi karşısında sessiz kalıp herhangi bir îkaz ve nasihatte bulunmadılar
3 Kısım ise; hem ilâhî nehye riâyet ettiler, hem de cumartesi günü yasağını çiğneyenlere îkaz ve nasihatte bulundular Sükût edenlere de susmakla doğru yapmadıklarını söylediler Emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker vazîfesini yerine getirdiler
Sükût edenler, kendilerini îkaz edenlere:
“Helâk olacak kavme niçin vaaz edip kendinizi yoruyorsunuz? Emeğinize yazık!” derlerdi
Emr-i bi’l-ma’rûfta bulunanlar da:
“Biz, Cenâb-ı Hakk’ın huzûrunda mes’ûl olmamak, mâzûr olmak için böyle yapıyoruz!” diye cevap verirlerdi
Daha sonra bunlar, diğerlerine gelecek olan musîbet kendilerine de gelmesin diye onlarla aralarına bir duvar çektiler Duvarın arkasındaki sesler kesilince, bir de baktılar ki, bir gecede hepsi birden maymuna dönmüşler! İlâhî hükmü dikkate almadıkları için böyle bir cezâya dûçâr olan bedbahtlar, Allâh’ın emrine itaat ettikleri için bu azaptan kurtulan akrabalarının yanında bir müddet mahzun mahzun gezdiler Üç gün sonra da, maymun şekline girmiş olan âsîlerin hepsi öldü
İmâm Begavî’nin Meâlimü’t-Tenzîl adlı eserinde:
“Avlanmayan, lâkin avlayanlara da herhangi bir îkaz ve nehiyde bulunmayıp susanlar da, onlarla birlikte maymunlar hâline geldiler” denilmektedir
İşte Allah gönderdiği kitabında,
Kur’ân-ı Kerîm’de cumartesi ashabı hakkında şöyle buyurur:
واَسْأَلْهُمْ عَنِ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَتْ حَاضِرَةَ الْبَحْرِ إِذْ يَعْدُونَ فِي السَّبْتِ إِذْ تَأْتِيهِمْ حِيتَانُهُمْ يَوْمَ سَبْتِهِمْ شُرَّعاً وَيَوْمَ لاَ يَسْبِتُونَ لاَ تَأْتِيهِمْ كَذَلِكَ نَبْلُوهُم بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ
“Onlara, deniz kıyısında bulunan şehir halkının durumunu sor! Hani onlar, cumartesi gününe saygısızlık gösterip haddi aşıyorlardı Çünkü cumartesi günü, balıklar meydana çıkarak akın akın onlara gelirdi; cumartesi tatili yapmadıkları gün de gelmezlerdi İşte böylece Biz, yoldan çıkmalarından dolayı onları imtihân ediyorduk” (el-A’râf, 163)
وَإِذَ قَالَتْ أُمَّةٌ مِّنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْمًا اللّهُ مُهْلِكُهُمْ أَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا قَالُواْ مَعْذِرَةً إِلَى رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
“İçlerinden bir topluluk:
«–Allâh’ın helâk edeceği, yâhut şiddetli bir şekilde azâb edeceği bir kavme ne diye nasihat ediyorsunuz?» dedi
(Nasihat edenler) dediler ki:
«–Rabbimize beyân edecek mâzeretimiz olsun diye, bir de (belki) sakınırlar ümîdiyle (nasihatte bulunuyoruz)»” (el-A’râf, 164)
فَلَمَّا نَسُواْ مَا ذُكِّرُواْ بِهِ أَنجَيْنَا الَّذِينَ يَنْهَوْنَ عَنِ السُّوءِ وَأَخَذْنَا الَّذِينَ ظَلَمُواْ بِعَذَابٍ بَئِيسٍ بِمَا كَانُواْ يَفْسُقُونَ
(165)
فَلَمَّا عَتَوْاْ عَن مَّا نُهُواْ عَنْهُ قُلْنَا لَهُمْ كُونُواْ قِرَدَةً خَاسِئِينَ
(166)
“Onlar, kendilerine yapılan îkazları unutunca, Biz de kötülükten menedenleri kurtardık; zulmedenleri de yapmakta oldukları kötülüklerinden dolayı şiddetli bir azâb ile yakaladık Kibirlenip de kendilerine yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince, onlara: «Aşağılık maymunlar olun!» dedik” (el-A’râf, 165-166)
Cenâb-ı Hak, daha sonraki nesillere, bu hâdiseyi hatırlatarak şu şekilde îkaz buyurmaktadır:
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ الَّذِينَ اعْتَدَواْ مِنكُمْ فِي السَّبْتِ فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُواْ قِرَدَةً خَاسِئِينَ
“(Ey İsrâîloğulları!) İçinizden cumartesi günü azgınlık edip de, bu yüzden kendilerine, «Aşağılık maymunlar olun!» dediklerimizi elbette bilmektesiniz” (el-Bakara, 65)
فَجَعَلْنَاهَا نَكَالاً لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهَا وَمَا خَلْفَهَا وَمَوْعِظَةً لِّلْمُتَّقِينَ
“İşte bu kıssayı, o zaman hazır olanlara ve sonradan gelenlere ibret verici bir cezâ, muttakîler için de bir nasihat kıldık” (el-Bakara, 66)
Eyle ahâlîsi cumartesi günü Allâh’ın emirlerinden çıkıp nefislerine zulmettikleri zaman Dâvûd -aleyhisselâm- onlara lânet etmiş, onlar da maymunlara dönmüşlerdir.
Bu hâdisenin, Dâvûd -aleyhisselâm- zamanında meydana geldiğine şu âyet-i kerîme de işâret etmektedir:
لُعِنَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن بَنِي إِسْرَائِيلَ عَلَى لِسَانِ دَاوُودَ وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ
“İsrâîloğulları’ndan inkâr edenler, hem Dâvûd’un, hem de Meryem oğlu Îsâ’nın diliyle lânetlendiler!” (el-Mâide, 78)
Müslümanlar, bütün peygamberlere inandığı, onların aralarında bir ayırım yapmadığı ve Hazret-i Îsâ’yı da peygamber olarak kabûl ettiği için Yahûdîler:
“_Biz, sizin dîninizden daha kötü bir din bilmiyoruz!” demişlerdi
Bunun üzerine, şu âyet-i celîle nâzil oldu:
قُلْ هَلْ أُنَبِّئُكُم بِشَرٍّ مِّن ذَلِكَ مَثُوبَةً عِندَ اللّهِ مَن لَّعَنَهُ اللّهُ وَغَضِبَ عَلَيْهِ وَجَعَلَ مِنْهُمُ الْقِرَدَةَ وَالْخَنَازِيرَ وَعَبَدَ الطَّاغُوتَ أُوْلَـئِكَ شَرٌّ مَّكَاناً وَأَضَلُّ عَن سَوَاء السَّبِيلِ
“De ki: «–Allâh katında cezâya çarptırılma bakımından bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allâh, kimlere lânet etmiş ve gazabına uğratmışsa; kimlerden maymunlar, domuzlar ve tâğuta tapanlar yapmışsa, işte bunların makâmı daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır” (el-Mâide, 60) (Vâhidî, Esbâbü’n-Nüzûl, s 203)
Âyet-i kerîmede de ifâde edildiği gibi Allâh Teâlâ, Benî İsrâîl’den kötülükte inatla ısrar eden o bedbahtları önce maymun kılığına sokmuş, sonra da helâk etmiştir
Ve gelelim GİYİNİK ÇIPLAKLARA!
Allah onlara süslerinizi göstermeyin demiş.(Bknz.Nur-31)
Onlar da ÖRTÜLERİNİ SÜS EDİNME YOLUYLA ASHABI SEBTLEŞMİŞLERDİR.
Yine onlar Allahın örtünme emrini ,
cumartesi ashabı gibi anlamaya çalışarak -örtünmüşler-
ama beden hatlarını ortaya çıkarmak gibi dünyalık bir menfaatten de kendilerini alamayıp,dar kıyafetlerle örtünmüşlerdir(!)
Böylece hem bedenlerini örtüp, kendilerince Allahın emrine uymuşlar(!)
hem de Allahın zinet diye tanımladığı uzuvlarının nasıllığını açıkça ortaya sererek, "gösteriş" gibi bir dünyalık menfaati elde etmişlerdir.
Durum bu kadar açık ve nettir.
Allahın Gözlerini ve Kalbini kör kılmadığı kimseler anlar ve görür inşallah…
Cumartesi Ashabı Hadisesi
Ashâb-ı Sebt, Kızıldeniz kenarında Medyen şehrinde yaşayan kimselerdi.
Cumartesi günü ibâdetin dışındaki işler haram kılınmıştı.Bu sebple Cumartesi günleri sadece Allaha ibadet ederlerdi.
Yine Ayrıca o günde avlanmamak üzere peygamberleri Dâvûd -aleyhisselâm-’a söz vermişlerdi
Daha sonra şeytan, kendilerine şöyle vesvese verdi:
“Siz avlamaktan değil, yemekten menedildiniz!”
Hikmet-i ilâhî bir imtihan olarak Cumartesi günleri balıklar çoğalır, diğer günler ise balıklar azalırdı.
Dünya hayatlarındaki çıkarlarına ters düşen bu durum sebebiyle şeytanın fısıltısı bazılarına çok câzip geldi .Ve ahireti unutup dünyayı tercih ettiler…
Fakat ahiretlerinden de vazgeçmek istemiyorlardı.Çünkü Davud’(a.s)ın Musa’(a.s.)ın ve diğer gönderilen peygamberlerin Allahın peygamberi olduğu Allah’ın onlara apaçık bir şekilde gönderdiği sayısız mucizelerle ayan beyan ortaya çıkmıştı.Allaha itaat etmeleri gerektiğini artık net bir şekilde biliyorlardı.
Belki de başkaca sebepleri vardı mesela diğer insanlar arasında dinin emirlerine uymayan olarak anılmaktan korkuyorlardı.Bu yüzden bu yasağı ayan beyan çiğnemediler..
Yani onlar öyle bir yol buldular ki :
Cumartesi günü avlanmıyorlar, böylece ahiretlerini sağlama alıyorlar(!!!)
Fakat her nasılsa cumartesi günü gelen sürü sürü balıkları da elde edip, dünyalarını da kurtarmış oluyorlardı(!)
İşte onlar bu ince plan sebebiyle Hakkı saptırarak(!) ve Haktan saparak lanete uğradılar.
Nasıl mı?
İşte bu hususta Medyen halkı üç kısma ayrıldı:
1 Kısım; Bunlar cumartesi günü ağ atarlar, pazar günü de çekerlerdi.
Böylece aslında sadece kendilerini kandırarak ve kendilerince cumartesi yasağını delmeden(!) dünya menfaatlerine kavuşanlar ama farkında olmadan ahiretten olanlardı.
2 Kısım; balık avlama günâhına girmediler, fakat emr-i ilâhîye uymayanlara da karşı çıkmadılar Yâni ilâhî emrin çiğnenmesi karşısında sessiz kalıp herhangi bir îkaz ve nasihatte bulunmadılar
3 Kısım ise; hem ilâhî nehye riâyet ettiler, hem de cumartesi günü yasağını çiğneyenlere îkaz ve nasihatte bulundular Sükût edenlere de susmakla doğru yapmadıklarını söylediler Emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker vazîfesini yerine getirdiler
Sükût edenler, kendilerini îkaz edenlere:
“Helâk olacak kavme niçin vaaz edip kendinizi yoruyorsunuz? Emeğinize yazık!” derlerdi
Emr-i bi’l-ma’rûfta bulunanlar da:
“Biz, Cenâb-ı Hakk’ın huzûrunda mes’ûl olmamak, mâzûr olmak için böyle yapıyoruz!” diye cevap verirlerdi
Daha sonra bunlar, diğerlerine gelecek olan musîbet kendilerine de gelmesin diye onlarla aralarına bir duvar çektiler Duvarın arkasındaki sesler kesilince, bir de baktılar ki, bir gecede hepsi birden maymuna dönmüşler! İlâhî hükmü dikkate almadıkları için böyle bir cezâya dûçâr olan bedbahtlar, Allâh’ın emrine itaat ettikleri için bu azaptan kurtulan akrabalarının yanında bir müddet mahzun mahzun gezdiler Üç gün sonra da, maymun şekline girmiş olan âsîlerin hepsi öldü
İmâm Begavî’nin Meâlimü’t-Tenzîl adlı eserinde:
“Avlanmayan, lâkin avlayanlara da herhangi bir îkaz ve nehiyde bulunmayıp susanlar da, onlarla birlikte maymunlar hâline geldiler” denilmektedir
İşte Allah gönderdiği kitabında,
Kur’ân-ı Kerîm’de cumartesi ashabı hakkında şöyle buyurur:
واَسْأَلْهُمْ عَنِ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَتْ حَاضِرَةَ الْبَحْرِ إِذْ يَعْدُونَ فِي السَّبْتِ إِذْ تَأْتِيهِمْ حِيتَانُهُمْ يَوْمَ سَبْتِهِمْ شُرَّعاً وَيَوْمَ لاَ يَسْبِتُونَ لاَ تَأْتِيهِمْ كَذَلِكَ نَبْلُوهُم بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ
“Onlara, deniz kıyısında bulunan şehir halkının durumunu sor! Hani onlar, cumartesi gününe saygısızlık gösterip haddi aşıyorlardı Çünkü cumartesi günü, balıklar meydana çıkarak akın akın onlara gelirdi; cumartesi tatili yapmadıkları gün de gelmezlerdi İşte böylece Biz, yoldan çıkmalarından dolayı onları imtihân ediyorduk” (el-A’râf, 163)
وَإِذَ قَالَتْ أُمَّةٌ مِّنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْمًا اللّهُ مُهْلِكُهُمْ أَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا قَالُواْ مَعْذِرَةً إِلَى رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
“İçlerinden bir topluluk:
«–Allâh’ın helâk edeceği, yâhut şiddetli bir şekilde azâb edeceği bir kavme ne diye nasihat ediyorsunuz?» dedi
(Nasihat edenler) dediler ki:
«–Rabbimize beyân edecek mâzeretimiz olsun diye, bir de (belki) sakınırlar ümîdiyle (nasihatte bulunuyoruz)»” (el-A’râf, 164)
فَلَمَّا نَسُواْ مَا ذُكِّرُواْ بِهِ أَنجَيْنَا الَّذِينَ يَنْهَوْنَ عَنِ السُّوءِ وَأَخَذْنَا الَّذِينَ ظَلَمُواْ بِعَذَابٍ بَئِيسٍ بِمَا كَانُواْ يَفْسُقُونَ
(165)
فَلَمَّا عَتَوْاْ عَن مَّا نُهُواْ عَنْهُ قُلْنَا لَهُمْ كُونُواْ قِرَدَةً خَاسِئِينَ
(166)
“Onlar, kendilerine yapılan îkazları unutunca, Biz de kötülükten menedenleri kurtardık; zulmedenleri de yapmakta oldukları kötülüklerinden dolayı şiddetli bir azâb ile yakaladık Kibirlenip de kendilerine yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince, onlara: «Aşağılık maymunlar olun!» dedik” (el-A’râf, 165-166)
Cenâb-ı Hak, daha sonraki nesillere, bu hâdiseyi hatırlatarak şu şekilde îkaz buyurmaktadır:
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ الَّذِينَ اعْتَدَواْ مِنكُمْ فِي السَّبْتِ فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُواْ قِرَدَةً خَاسِئِينَ
“(Ey İsrâîloğulları!) İçinizden cumartesi günü azgınlık edip de, bu yüzden kendilerine, «Aşağılık maymunlar olun!» dediklerimizi elbette bilmektesiniz” (el-Bakara, 65)
فَجَعَلْنَاهَا نَكَالاً لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهَا وَمَا خَلْفَهَا وَمَوْعِظَةً لِّلْمُتَّقِينَ
“İşte bu kıssayı, o zaman hazır olanlara ve sonradan gelenlere ibret verici bir cezâ, muttakîler için de bir nasihat kıldık” (el-Bakara, 66)
Eyle ahâlîsi cumartesi günü Allâh’ın emirlerinden çıkıp nefislerine zulmettikleri zaman Dâvûd -aleyhisselâm- onlara lânet etmiş, onlar da maymunlara dönmüşlerdir.
Bu hâdisenin, Dâvûd -aleyhisselâm- zamanında meydana geldiğine şu âyet-i kerîme de işâret etmektedir:
لُعِنَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن بَنِي إِسْرَائِيلَ عَلَى لِسَانِ دَاوُودَ وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ
“İsrâîloğulları’ndan inkâr edenler, hem Dâvûd’un, hem de Meryem oğlu Îsâ’nın diliyle lânetlendiler!” (el-Mâide, 78)
Müslümanlar, bütün peygamberlere inandığı, onların aralarında bir ayırım yapmadığı ve Hazret-i Îsâ’yı da peygamber olarak kabûl ettiği için Yahûdîler:
“_Biz, sizin dîninizden daha kötü bir din bilmiyoruz!” demişlerdi
Bunun üzerine, şu âyet-i celîle nâzil oldu:
قُلْ هَلْ أُنَبِّئُكُم بِشَرٍّ مِّن ذَلِكَ مَثُوبَةً عِندَ اللّهِ مَن لَّعَنَهُ اللّهُ وَغَضِبَ عَلَيْهِ وَجَعَلَ مِنْهُمُ الْقِرَدَةَ وَالْخَنَازِيرَ وَعَبَدَ الطَّاغُوتَ أُوْلَـئِكَ شَرٌّ مَّكَاناً وَأَضَلُّ عَن سَوَاء السَّبِيلِ
“De ki: «–Allâh katında cezâya çarptırılma bakımından bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allâh, kimlere lânet etmiş ve gazabına uğratmışsa; kimlerden maymunlar, domuzlar ve tâğuta tapanlar yapmışsa, işte bunların makâmı daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır” (el-Mâide, 60) (Vâhidî, Esbâbü’n-Nüzûl, s 203)
Âyet-i kerîmede de ifâde edildiği gibi Allâh Teâlâ, Benî İsrâîl’den kötülükte inatla ısrar eden o bedbahtları önce maymun kılığına sokmuş, sonra da helâk etmiştir
Ve gelelim GİYİNİK ÇIPLAKLARA!
Allah onlara süslerinizi göstermeyin demiş.(Bknz.Nur-31)
Onlar da ÖRTÜLERİNİ SÜS EDİNME YOLUYLA ASHABI SEBTLEŞMİŞLERDİR.
Yine onlar Allahın örtünme emrini ,
cumartesi ashabı gibi anlamaya çalışarak -örtünmüşler-
ama beden hatlarını ortaya çıkarmak gibi dünyalık bir menfaatten de kendilerini alamayıp,dar kıyafetlerle örtünmüşlerdir(!)
Böylece hem bedenlerini örtüp, kendilerince Allahın emrine uymuşlar(!)
hem de Allahın zinet diye tanımladığı uzuvlarının nasıllığını açıkça ortaya sererek, "gösteriş" gibi bir dünyalık menfaati elde etmişlerdir.
Durum bu kadar açık ve nettir.
Allahın Gözlerini ve Kalbini kör kılmadığı kimseler anlar ve görür inşallah…