“Ey inananlar! Aranızda dininden kim dönerse bilsin ki, Allah, sevdiği ve onların O'nu sevdiği, inananlara karşı alçak gönüllü, inkârcılara karşı güçlü, Allah yolunda cihad eden, yerenin yermesinden korkmayan bir millet getirir. Bu, Allah'ın dilediğine verdiği bol nîmetidir. Allah her şeyi kaplar ve bilir.” Maide 54)
Ey mü’minler, sizden kim dininden çıkar, dinini başka bir dinle değiştirir, dinine sırt dönerse, Allah’la sözleşmelerine ihanet ederse, Allah’a Allah’ın istediği gibi îmanı bırakıp nifaka dönerse, şu münâfıkların durumuna düşerse, iyice bilsin ki Allah onları giderir, onların defterini dürer de onların yerine onlardan daha iyi kullar getirir.
Neymiş bunların özellikleri? Onlar Allah’ı sever, Allah da onları sever. Sevgileri Allah için olur onların. Mallarından, canlarından, nefislerinden, çocuklarından, ailelerinden, vatanlarından, bayraklarından, milletlerinden ve değer verdiği her şeylerinden daha fazla severler Allah’ı. Sevdiklerini severler Allah’ın, sevmediklerini sevmezler. Dostlarını dost, düşmanlarını düşman bilirler, buğz ettiklerine buğz ederler. Gazabıyla gazaplanırlar, Rızası sebebiyle razı olurlar, gazabı sebebiyle gazap ederler. Emrettiklerini emrederler, nehy ettiklerinden nehy ederler.
Allah da onları sever. Allah da onların sevdiklerini sever. Allah da onların razı olduklarından razı olur, gazap ettiklerine de gazap eder. Tabii sevgi itaati gerektirir. Sevginin ölçüsü itaattir. Sevginin ispatı sevgiliye tabi olmaktır. Tüm hayatı sevgilinin istediği şekilde yaşamaktır. Evet eğer sizler böyle olmazsanız kesinlikle bilesiniz ki Allah sizleri giderir de sizin yerinize öyle mü’minler getirir ki:
Onlar mü’minlere karşı alabildiğine merhametli, alabildiğine alçak gönüllü, alabildiğine boyunları yerde ama kâfirlere karşı da alabildiğine izzetli, alabildiğine başı dik ve onurludurlar. Kâfirlere karşı çok şedit, çok şiddetli ve serttirler ama kendi aralarında ise birbirlerine karşı çok merhametlidirler. Birbirlerine karşı, Müslüman kardeşlerine karşı boyunları kıldan incedir onların. Îmanın önünde eğilirler, mü’-minlerin önünde mutevazidirler, ama küfrün önünde, kâfirlerin önünde dik dururlar onlar. Çünkü îmanın önünde eğilmeyenler küfrün önünde eğilmek zorunda kalacaklardır. Mü’minlere karşı erkeklik taslayarak kâfirlerin önünde eğilenler, mü’minlere karşı dik başlı davranıp kâfirlerin önünde yerlere yatanlar, kâfirler karşısında el ovuşturanlar Allah’ın istediği sevdiği kimseler değildir. Başka ne özellikleri varmış onların?
Allah yolunda cihad ederler. Allah dininin yücelmesi uğrunda cihad ederler. İnançlarını yaşayabilecekleri bir ortamı hazırlamak adına, Müslümanca kalabilmek adına cehd ü gayret gösterirler. Bu uğurda tüm çabalarını seferber ederler. Bu uğurda her şeylerini, tüm varlıklarını harcarlar. Tüm hedefleri Rablerinin hatırını kazanmak, Rablerinin rızasına ermek ve Allah’ın fazlına ve lütuflarına ulaşmaktır.
Allah için hareket ederlerken kınayanların kınamalarına da aldırış etmezler. “Halk ne der?” demezler, Cenab-ı Hak ne der?” derler. Hakkın hatırını halkın hatırına tercih ederler. Halkın gözünde kötü bir konuma düşmekten değil hakkın katında kötü bir konuma düşmekten çekinirler. Tüm dünya kendilerine düşman kesilse de, tüm dünya alkışlasa da fark etmez, bize Rabbimiz dost olsun, Rabbimiz beğensin yeter derler. Yaptıklarını, hayatlarını Allah’ın beğenisine sunarlar. Allah için yaşarlar hayatlarını. İnsanların eleştirileri, tenkitleri, alayları vız gelir onlar için.
İşte bu güzel vasıflar, bu güzel sıfatlar Allah’ın bir lütfu keremidir ki Rabbimiz onu dilediklerine lütfeder. Hiçbir toplumda görülmeyen, hiçbir dinde görülmeyen bu kulluk özellikleriyle Rabbimiz onları şereflendirir.
İşte Müslümana yakışan tavır budur. Allah’ın biz kullarında görmek istediği tavır budur. Allah lütfu keremi bol olandır ve onu kime vereceğini, kimin ona lâyık olduğunu çok iyi bilendir. Evet, ey Müslümanlar, eğer sizler Allah ve Resûlüne îmandan, Allah ve Resûlüne itaatten, Allah ve Resûlünün gösterdiği bir dini, bir hayat programını yaşamaktan vazgeçerseniz, şu münâfıklar ve kâfirler gibi sizler de işe yaramaz hale gelirseniz kesinlikle bilesiniz ki Allah sizi giderir, sizin yerinize böyle mü’minler, böyle kullar getirir. Ya sizin elinizden bu şerefi alıverir, îman izzetini, İslâm ve şerefini sizin elinizden alıp onlara veriverir, yahut da sizin topunuzu yeryüzünden siliverir de yepyeni bir yaratık türü getirir ki onlar Müslümanlıklarının izzet ve şerefini asla kimseye çiğnetmeyen yiğitler olarak bu dünyayı şereflendirirler.
Öyleyse şu anda dünya üzerinde yaşayan hiçbir Müslüman topluluk bu din bizim tekelimizdedir, bu din bize muhtaçtır, biz olmasaydık bu din yok olup giderdi demeye hakkının olmadığını iyi bilmelidir. Hiçbir grup, hiçbir topluluk bu hayat bizim üzerimize bina edilmiştir, eğer biz gidersek bu dünya, bu hayat perişan olacak filan demesin. Veya eğer biz bu dünyadan gidersek Rabbimize kulluk edecek başka varlık kalmayacak filan da demesin. Allah Ganî’dir, Allah zengindir, Allah Hamîd’dir, kimsenin hamdine, kimsenin kulluğuna ihtiyacı yoktur Rabbimizin.
Ey mü’minler, sizden kim dininden çıkar, dinini başka bir dinle değiştirir, dinine sırt dönerse, Allah’la sözleşmelerine ihanet ederse, Allah’a Allah’ın istediği gibi îmanı bırakıp nifaka dönerse, şu münâfıkların durumuna düşerse, iyice bilsin ki Allah onları giderir, onların defterini dürer de onların yerine onlardan daha iyi kullar getirir.
Neymiş bunların özellikleri? Onlar Allah’ı sever, Allah da onları sever. Sevgileri Allah için olur onların. Mallarından, canlarından, nefislerinden, çocuklarından, ailelerinden, vatanlarından, bayraklarından, milletlerinden ve değer verdiği her şeylerinden daha fazla severler Allah’ı. Sevdiklerini severler Allah’ın, sevmediklerini sevmezler. Dostlarını dost, düşmanlarını düşman bilirler, buğz ettiklerine buğz ederler. Gazabıyla gazaplanırlar, Rızası sebebiyle razı olurlar, gazabı sebebiyle gazap ederler. Emrettiklerini emrederler, nehy ettiklerinden nehy ederler.
Allah da onları sever. Allah da onların sevdiklerini sever. Allah da onların razı olduklarından razı olur, gazap ettiklerine de gazap eder. Tabii sevgi itaati gerektirir. Sevginin ölçüsü itaattir. Sevginin ispatı sevgiliye tabi olmaktır. Tüm hayatı sevgilinin istediği şekilde yaşamaktır. Evet eğer sizler böyle olmazsanız kesinlikle bilesiniz ki Allah sizleri giderir de sizin yerinize öyle mü’minler getirir ki:
Onlar mü’minlere karşı alabildiğine merhametli, alabildiğine alçak gönüllü, alabildiğine boyunları yerde ama kâfirlere karşı da alabildiğine izzetli, alabildiğine başı dik ve onurludurlar. Kâfirlere karşı çok şedit, çok şiddetli ve serttirler ama kendi aralarında ise birbirlerine karşı çok merhametlidirler. Birbirlerine karşı, Müslüman kardeşlerine karşı boyunları kıldan incedir onların. Îmanın önünde eğilirler, mü’-minlerin önünde mutevazidirler, ama küfrün önünde, kâfirlerin önünde dik dururlar onlar. Çünkü îmanın önünde eğilmeyenler küfrün önünde eğilmek zorunda kalacaklardır. Mü’minlere karşı erkeklik taslayarak kâfirlerin önünde eğilenler, mü’minlere karşı dik başlı davranıp kâfirlerin önünde yerlere yatanlar, kâfirler karşısında el ovuşturanlar Allah’ın istediği sevdiği kimseler değildir. Başka ne özellikleri varmış onların?
Allah yolunda cihad ederler. Allah dininin yücelmesi uğrunda cihad ederler. İnançlarını yaşayabilecekleri bir ortamı hazırlamak adına, Müslümanca kalabilmek adına cehd ü gayret gösterirler. Bu uğurda tüm çabalarını seferber ederler. Bu uğurda her şeylerini, tüm varlıklarını harcarlar. Tüm hedefleri Rablerinin hatırını kazanmak, Rablerinin rızasına ermek ve Allah’ın fazlına ve lütuflarına ulaşmaktır.
Allah için hareket ederlerken kınayanların kınamalarına da aldırış etmezler. “Halk ne der?” demezler, Cenab-ı Hak ne der?” derler. Hakkın hatırını halkın hatırına tercih ederler. Halkın gözünde kötü bir konuma düşmekten değil hakkın katında kötü bir konuma düşmekten çekinirler. Tüm dünya kendilerine düşman kesilse de, tüm dünya alkışlasa da fark etmez, bize Rabbimiz dost olsun, Rabbimiz beğensin yeter derler. Yaptıklarını, hayatlarını Allah’ın beğenisine sunarlar. Allah için yaşarlar hayatlarını. İnsanların eleştirileri, tenkitleri, alayları vız gelir onlar için.
İşte bu güzel vasıflar, bu güzel sıfatlar Allah’ın bir lütfu keremidir ki Rabbimiz onu dilediklerine lütfeder. Hiçbir toplumda görülmeyen, hiçbir dinde görülmeyen bu kulluk özellikleriyle Rabbimiz onları şereflendirir.
İşte Müslümana yakışan tavır budur. Allah’ın biz kullarında görmek istediği tavır budur. Allah lütfu keremi bol olandır ve onu kime vereceğini, kimin ona lâyık olduğunu çok iyi bilendir. Evet, ey Müslümanlar, eğer sizler Allah ve Resûlüne îmandan, Allah ve Resûlüne itaatten, Allah ve Resûlünün gösterdiği bir dini, bir hayat programını yaşamaktan vazgeçerseniz, şu münâfıklar ve kâfirler gibi sizler de işe yaramaz hale gelirseniz kesinlikle bilesiniz ki Allah sizi giderir, sizin yerinize böyle mü’minler, böyle kullar getirir. Ya sizin elinizden bu şerefi alıverir, îman izzetini, İslâm ve şerefini sizin elinizden alıp onlara veriverir, yahut da sizin topunuzu yeryüzünden siliverir de yepyeni bir yaratık türü getirir ki onlar Müslümanlıklarının izzet ve şerefini asla kimseye çiğnetmeyen yiğitler olarak bu dünyayı şereflendirirler.
Öyleyse şu anda dünya üzerinde yaşayan hiçbir Müslüman topluluk bu din bizim tekelimizdedir, bu din bize muhtaçtır, biz olmasaydık bu din yok olup giderdi demeye hakkının olmadığını iyi bilmelidir. Hiçbir grup, hiçbir topluluk bu hayat bizim üzerimize bina edilmiştir, eğer biz gidersek bu dünya, bu hayat perişan olacak filan demesin. Veya eğer biz bu dünyadan gidersek Rabbimize kulluk edecek başka varlık kalmayacak filan da demesin. Allah Ganî’dir, Allah zengindir, Allah Hamîd’dir, kimsenin hamdine, kimsenin kulluğuna ihtiyacı yoktur Rabbimizin.