Abdulkadir bin Abdulaziz, El-Cami fi Talebi İlmi’iş Şerif kitabında şöyle diyor:
“Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyi kasten sadece terk etmek büyük küfürdür. Öyleyse hükmetmeyi terk etmek –aynen namazın terki yahut Allah Resulüne hakaret etmek gibi- küfre düşürücü günahtır. Bunlar işleyenin sırf işleme sebebi ile kafir olduğu günahlardır. Kim bu tür küfre düşürücü günahlarla tekfir etmek için inkâr yahut helal saymayı şart koşarsa, bilerek ya da bilmeyerek selefin tekfir etmiş olduğu aşırı Mürcie’nin söylediği şeyi söylemiş olur.
“Bu hüküm (büyük küfür hükmü), Allah’ın hükmünü terk eden herkesi kapsar. Bu kimse gerek kadılar gibi aslen şeriatle hükmeden bir kimse olsun gerekse aslen şeriatten başkası ile hükmeden birisi olsun fark etmez. Allah’ın kanunuyla hüküm veren kadılardan olup, hata eden müctehid dışında hiç kimse bu hükümden müstesna değildir. Amr İbnu’l-Âs’tan merfu olarak rivayet edilen şu hadisle bu kimseden günah kalkmıştır:
“Hüküm verdiğinde içtihad eder ve hata ederse, onun için bir tek ecir vardır.”
Ebu Muhammed el Makdisi ise, 30 risale adlı kitabında 25. Risalede şöyle diyor:
“ALLAHU TEALA’NIN İNDİRMEDİĞİ HÜKÜMLERLE HÜKMETME İLE, BİR GÜNAH OLARAK, BAZEN ALLAHU TEALA’NIN BİR HÜKMÜNÜ MÜCERRED OLARAK TERKETME ARASINDA AYIRIM YAPMAMAK
Tekfirde yapılan hatalardan biri de, Allahu Teala’nın indirdiği ile hükmetmemek için yapılan tağuti kanun koyma ve hüküm verme ile, yargılamada haksızlık yapmak gibi tevelli olmaksızın bazen Allahu Teala’nın indirdiği ile hükmetmeyi mücerred olarak terk etme arasında ayırım yapmamaktır.
Bu iki türü ayırmama, günümüz kimi değerli yazarların kitaplarında olduğu gibi, sadece, bu iki kesim hakkında muhalefet etmenin ve ikisini birbirinden ayırmanın hata olduğunu söylemek ile kalsaydı, bu kadar önemli bir sorun halini almazdı.
Çünkü seleften bazıları yargılama konusunda, tevelli olmadan ve mücerred olarak, herhangi bir konuda Allahu Teala’nın indirdiği ile hükmetmeyi terk için “Kufrun Dune Kufr (kişiyi dinden çıkarmayan küfür)” adını verirler. Bu ise yargılama sırasında Allahu Teala’nın indirdiği hüküm yerine tağutun hükümlerini uygulamak ve tevelli etmek şeklinde değil de, kişinin, hevasına uyması, masiyet veya haksızlık sebebiyle başka bir hükmü uygulaması şeklinde olmaktadır.
Halbuki öncekilerden ve sonrakilerden bu konuyu ele alan herkese şunu söylüyorum: İş, öncekilerin yaptığı gibi, sadece böyle bir işe kalkışan kişinin hatalı yaptığını söylemek ile kalsaydı, çok önemli bir boyuta gelmemiş olurdu. Ancak bu iki türü birbirinden ayrı olarak değerlendirmeyenler, muhaliflerini, bu iki türü birbirinden ayırmaları sebebiyle Mürcie’nin görüşünü izlemekle suçlamaktadırlar.
Ayrıca bu meselede aşırıya kaçan kimilerinin, akrabalık bağının olması veya hevasına uyması sebebiyle, yargılamada haksızlık yapan her kişiyi, zahirde ve batında, şeriatın hükümlerine bağlı olduğunu, onun dışında kimsenin hükmünü kabul etmediğini ve başka bir hükmü tanımadığını belirtse bile, tekfir ettiklerini gördüm. Bununla da kalmayarak, aile fertleri arasında hüküm vermede adaletsizlik yapan kişileri bile tekfir etmekte ve Allahu Teala’nın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen bir hakim ile aynı kategoriye koymaktadırlar. Bunlara göre adaletsiz davranan aile reisi, insanlar arasında, Allahu Teala’nın şeriatıyla hükmetmeyen yöneticiler konumundadır ve dolayısıyla da Allahu Teala’nın, “Kim Allah’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir” ayetinin kapsamına girmektedir.
Doğrusu ise, bir konuda Allahu Teala’nın hükmünü uygulamayı mücerred ve masiyet olarak terk etmek, tağutların hükmü ile hükmetmek veya hükmolunmak ya da Allahu Teala’nın hükümlerini değiştirmek gibi küfür değildir.”
“Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyi kasten sadece terk etmek büyük küfürdür. Öyleyse hükmetmeyi terk etmek –aynen namazın terki yahut Allah Resulüne hakaret etmek gibi- küfre düşürücü günahtır. Bunlar işleyenin sırf işleme sebebi ile kafir olduğu günahlardır. Kim bu tür küfre düşürücü günahlarla tekfir etmek için inkâr yahut helal saymayı şart koşarsa, bilerek ya da bilmeyerek selefin tekfir etmiş olduğu aşırı Mürcie’nin söylediği şeyi söylemiş olur.
“Bu hüküm (büyük küfür hükmü), Allah’ın hükmünü terk eden herkesi kapsar. Bu kimse gerek kadılar gibi aslen şeriatle hükmeden bir kimse olsun gerekse aslen şeriatten başkası ile hükmeden birisi olsun fark etmez. Allah’ın kanunuyla hüküm veren kadılardan olup, hata eden müctehid dışında hiç kimse bu hükümden müstesna değildir. Amr İbnu’l-Âs’tan merfu olarak rivayet edilen şu hadisle bu kimseden günah kalkmıştır:
“Hüküm verdiğinde içtihad eder ve hata ederse, onun için bir tek ecir vardır.”
Ebu Muhammed el Makdisi ise, 30 risale adlı kitabında 25. Risalede şöyle diyor:
“ALLAHU TEALA’NIN İNDİRMEDİĞİ HÜKÜMLERLE HÜKMETME İLE, BİR GÜNAH OLARAK, BAZEN ALLAHU TEALA’NIN BİR HÜKMÜNÜ MÜCERRED OLARAK TERKETME ARASINDA AYIRIM YAPMAMAK
Tekfirde yapılan hatalardan biri de, Allahu Teala’nın indirdiği ile hükmetmemek için yapılan tağuti kanun koyma ve hüküm verme ile, yargılamada haksızlık yapmak gibi tevelli olmaksızın bazen Allahu Teala’nın indirdiği ile hükmetmeyi mücerred olarak terk etme arasında ayırım yapmamaktır.
Bu iki türü ayırmama, günümüz kimi değerli yazarların kitaplarında olduğu gibi, sadece, bu iki kesim hakkında muhalefet etmenin ve ikisini birbirinden ayırmanın hata olduğunu söylemek ile kalsaydı, bu kadar önemli bir sorun halini almazdı.
Çünkü seleften bazıları yargılama konusunda, tevelli olmadan ve mücerred olarak, herhangi bir konuda Allahu Teala’nın indirdiği ile hükmetmeyi terk için “Kufrun Dune Kufr (kişiyi dinden çıkarmayan küfür)” adını verirler. Bu ise yargılama sırasında Allahu Teala’nın indirdiği hüküm yerine tağutun hükümlerini uygulamak ve tevelli etmek şeklinde değil de, kişinin, hevasına uyması, masiyet veya haksızlık sebebiyle başka bir hükmü uygulaması şeklinde olmaktadır.
Halbuki öncekilerden ve sonrakilerden bu konuyu ele alan herkese şunu söylüyorum: İş, öncekilerin yaptığı gibi, sadece böyle bir işe kalkışan kişinin hatalı yaptığını söylemek ile kalsaydı, çok önemli bir boyuta gelmemiş olurdu. Ancak bu iki türü birbirinden ayrı olarak değerlendirmeyenler, muhaliflerini, bu iki türü birbirinden ayırmaları sebebiyle Mürcie’nin görüşünü izlemekle suçlamaktadırlar.
Ayrıca bu meselede aşırıya kaçan kimilerinin, akrabalık bağının olması veya hevasına uyması sebebiyle, yargılamada haksızlık yapan her kişiyi, zahirde ve batında, şeriatın hükümlerine bağlı olduğunu, onun dışında kimsenin hükmünü kabul etmediğini ve başka bir hükmü tanımadığını belirtse bile, tekfir ettiklerini gördüm. Bununla da kalmayarak, aile fertleri arasında hüküm vermede adaletsizlik yapan kişileri bile tekfir etmekte ve Allahu Teala’nın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen bir hakim ile aynı kategoriye koymaktadırlar. Bunlara göre adaletsiz davranan aile reisi, insanlar arasında, Allahu Teala’nın şeriatıyla hükmetmeyen yöneticiler konumundadır ve dolayısıyla da Allahu Teala’nın, “Kim Allah’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir” ayetinin kapsamına girmektedir.
Doğrusu ise, bir konuda Allahu Teala’nın hükmünü uygulamayı mücerred ve masiyet olarak terk etmek, tağutların hükmü ile hükmetmek veya hükmolunmak ya da Allahu Teala’nın hükümlerini değiştirmek gibi küfür değildir.”