Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale Mazlum Ve Mağdur Kita : Afrika

M Çevrimdışı

menzilli

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
MAZLUM VE MAĞDUR KITA : AFRİKA


Orası İslâm’ın ilk yıllarında müslümanların rahat bir nefes almak için sığındıkları ilk yer. Orası, Saadet Asrı’ndan itibaren her devirde müslümanların davetiyle, ilgisiyle hayat bulmuş, medeniyetimize rengârenk güzellikler katmış yer. Orası, biz yüzüstü bırakınca yağmalanmış, sömürülmüş, köleleştirilmiş yer. Orası belgesel filmlere dekor olmanın çok ötesinde kıymetler taşıyan yer. Bahtı insanlarının rengi kadar kara olan yer. Orası Afrika. Bizim Afrika. Bizi bekleyen Afrika....

İslâm’ın ilk yılları... Allah Rasulü s.a.v.’in etrafında kümelenen ve bugünkü devâsâ İslâm camiasının nüvesini teşkil eden ilk müslümanlar. İlk sahabiler. Maddi anlamda zayıf ve güçsüzler. “Rabbim Allah” dedikleri, “Allah birdir” dedikleri için horlanıyor, hırpalanıyor, en ağır işkencelere maruz kalıyorlar.

Allah Rasulü s.a.v. mübarek parmaklarını doğrultup Kızıldeniz ötesini, Afrika’yı işaret buyuruyor. Kadın, çoluk-çocuk müslümanlar, büyük bir grup halinde yollara düşüyor, denizi aşıyor ve Allah Rasulü s.a.v.’in adil bir yönetici olarak nitelendirdiği Necaşi’nin topraklarına, Habeşistan’a ulaşıyorlar. (Bu tarihi bağlantıyı gizlemek ve müslümanların ilgisini Afrika’dan koparmak için midir bilinmez, yakın zamanda Habeşistan ismi Etiyopya olarak değiştirildi.)

Suyun öte yanındaki kardeş

Necaşi’nin asıl adı Ashame’dir ve bu temas sonucu gizlice müslüman olur. Ashame, Allah Rasulü s.a.v. sağlığında vefat eder. Peygamber Efendimiz s.a.v. “Kardeşinizin namazını kılalım.” buyurarak gıyabî cenaze namazı kılar.

Keşke Habeşistan’a hicret eden bu müslümanlar oraya yerleşmiş olsalardı... Fakat önce müşriklerin İslâm’ı kabul ettiğine dair asılsız bir haber üzerine büyük bir grup geri döner. Onların ardından da gidenlerin tamamı gelir. Bu ikinci grubun dönüşü Peygamberimiz s.a.v.’in Hayber’i fethine rastlar. Allah Rasulü s.a.v., kafile başkanı Hz. Cafer r.a.’ı kucaklar, alnından öper ve: “Hangisine sevineyim bilemiyorum. Hayber’in fethine mi, Cafer’in gelişine mi?” buyurur. Cafer, Peygamberimiz s.a.v.’in amcası Ebu Talib’in oğlu, Hz. Ali r.a.’ın kardeşidir. Hz. Cafer r.a., Habeş toprağından dönüşünden yıllar sonra Mute’de, Habeşistan gibi Medine’den fersahlarca uzak bir yerde şehit olur.

Daha sonra müslümanlar, Hz. Ömer r.a.’ın hilafeti zamanında bu mazlum ve mağdur Afrika k.tasyn.n fütuhatına Mısır’dan başlarlar. Bu fetih, kısa zamanda bütün Kuzey Afrika’yı kaplayıp, Cebel-i Tarık boğazının karşı yakasına, İber Yarımadası’na, hatta Pirene dağlarının ötelerine kadar İslâm’ın yayılmasının başlangıcı olacaktır.

Fetih başlamıştır başlamasına ama bugün bile tamamlanabilmiş değildir. Afrika’nın çoğu bölgesi ve daha milyonlarca Afrikalı, yeni İslâm davetçilerini bekler durur. Fakat İslâm dünyası bugün bu daveti yapabilecek görüntüden uzaktır. Halbuki Afrika’nın ve Afrikalı’nın buna ne kadar da ihtiyacı var. Dünyanın her yöresi İslâm’a müştaktır ama Afrika’nın iştiyakı daha başkadır. Zira yukarıda bahsettiğimiz gibi bu kıta, Allah Rasulü s.a.v.’in ilgisine mazhar olan ilk kıta olmak özelliğine sahiptir. Ayrıca müslümanların, ilk muhacirlere kucak açıp barındıran bu kıtaya ve Habeşistan’a tarihten gelen vefa borcu vardır.

İslâm’la gelen medeniyet

İslâm’yn Afrika medeniyetinin gelişmesine çok büyük katk.sy oldu. Bizce malum olan bu hakikati, insaf sahibi batılılar da inkâr etmiyorlar. Bu batılılardan biri Joseph Thomson’dur. O, istemeyerek de olsa İslâm’yn Afrikalılara kazandırdıklarını şöyle yazmıştır:

“Vapurumuz Nijer Nehri’nin yukarısına doğru giderken, ikiyüz mil kadarlık bir yolculuk boyunca bölgede fikrimi değiştirecek bir duruma şahit olmadım: Yalnız batıl tapınma, yamyamlık ve cin (içki) tüketimi...

Lakin sahil bölgesinin aşağı düşen kısmını bırakıp da Orta Sudan denilen tarafın güney hududuna yaklaştığım zaman yerlilerin dış görünüşlerinde gittikçe artan düzelme alametleri görmeye başladım.

Yamyamlık kaybolmuş, boş şeylere tapınma ortadan silinmiş, cin ticareti de hayli düşmüştü. Diğer taraftan elbiseler de insan bedenini örtecek kadar uzayarak adaba uygun bir şekil almış ve temizlik umumi bir kaide haline gelmişti. Bir de buralar halkının görünüşünün daha ağırbaşlı olması, yeni bir ahlâkî nizamın varlığını gösteriyordu.

Her şey, üstün bir unsurun mayasını gösteriyordu. Öyle bir unsur ki, zenci halk üzerinde geniş ve etraflı bir şekilde hükmünü icra etmekte ve Zenciyi yeni bir adam haline sokmaktadır. Bu unsurun İslâmiyet unsuru olduğunu söylersem belki hayrette kalırsınız.”

Le Chatelier adlı bir diğer batılının tespitleri de çok anlaml.dyr. O, İslâm medeniyetinin müslüman olan bir Afrikalı için ne demek olduğunu şöyle anlatıyor:

“İslâm dininin yardımlaşma, dayanışma ve organizasyon konusundaki pratik tedbirleri, emir ve yasakları sayesinde kabileler millet olmak için birleşiyorlar, milletler de devamlı artan bir gayret ve uyanıklık ile devletler kuruyorlar. Sudan’ın ve komşu memleketlerin yüzyıllık geçmişinde bu hususta birçok misaller getirilebilir.

Buralarda yalnızca Kur’an-ı Kerim bile öğretilse şimdilik yeterlidir, Kur’an’la başlayan eğitim daha sonra geliştirilip ilerletilebilir.

Mimari ölçülerde güzel inşa edilmiş ve daima temiz tutulan bir mescit, günde beş vakit ibadet daveti, Mekke’ye dönük mihrabı, imamı, cuma namazı ile ilkel mabetlerin yerine köyün merkezi halindedir.

Mutlak kudrete sahip, her yerde hazır, her şeyi bilen, çok merhametli olan ve hiçbir ortağı bulunmayan Allah Tealâ’ya ibadet etmek, yerli Afrikalının ihtida anına kadar tapınmayı bildiği hiçbir şey ile ölçülemeyecek derecede büyük bir ilerlemedir.

Dinî eserlerin genellikle yazıldığı dil olan Arapça, fevkalade güzel ve geniş bir dildir. Bir kere öğrenilince, artık Afrika kıtasının yarısında kabileler arası müşterek bir dil haline gelmiş ve edebiyata bir giriş olmuştur. Daha doğrusu bu dilin kendisi zaten edebiyattır.

İslâmiyet sayesinde imalat ve ticari muameleler gelişmeye başlamı.tır. Bu ticaret, sanat ve de İslâmiyetin öncülük ettiği istikrarlı bir devlet yönetimi altında Zenciler, büyük yerleşim birimleri kurmuşlardır. Bu durumun yegane sebebinin din olduğunu iddia etmiyorum. Yalnız şunu belirteyim ki, din bu mutlulukla ve yapılanlarla tam bir uyuşma halindedir. İklim şartları ve diğer etkenler de buna yardımcı olmuşlardır.

Şahıslardaki değişikliğe gelince; İslâmiyet, ihtida eden Zencilere öyle bir gayret, öyle bir vakar, öyle bir kendine güven hissi kazand.rmyt ki, bu özellikler, onların ilkel dinlerinde kalan veya hıristiyanlığı kabul eden vatandaşlarında ender olarak görülür.”

Afrika’nın İslâm medeniyetine katkısı

Elbette sadece Afrika ve Afrikalılar İslâm’dan yararlanmamıştır. Müslümanlar da Afrika’dan çok istifade etmişlerdir. Afrika, İslâmi ilimlerin ve İslâm medeniyetinin gelişimine büyük katkı sağlamıştır.

Halen Afrika’nın üçte ikisine yerleşmiş bulunan kültür ve medeniyet mirası islâmîdir. Tarih boyunca Afrika’da kurulan birçok müslüman devlet sadece siyasi hareketlerin değil, aynı zamanda ilim ve kültür hareketlerinin de sonucu olarak doğmuştur. Afrika’da zaman zaman parlayan ve zayıflayan, bazıları halen yaşayan birçok ilim, kültür ve sanat merkezi işte böyle meydana çıkmıştır. Bunların başlıcaları Kahire, Tunus, Kayrevan, Merakeş, Fas, Tinbüktü ve Zengibar’dır. Bunlara ilaveten Güney Afrika’da Durban, Fildişi Sahili’nde Abican, Sudan’da Hartum ve Senegal’de Dakka bugün önemli birer islâmî merkez haline gelmişlerdir.

Başlangıçtan beri Doğu İslâm dünyasıyla güçlü siyasi ve kültürel bağları bulunan ve Kahire’de Ezher, Tunus’ta Zeytuniye, Fas’ta Karaviyyin gibi parlak bir geçmişe sahip ilim ve kültür merkezlerinin görüldüğü Kuzey Afrika’da zengin bir yazılı edebiyat mirasının varlığına karşılık, edebiyatı esas itibarıyla sözlü geleneğe dayanan Siyah Afrika dillerine ilk yazılı metinleri İslâm kazandırmıştır.
 
Üst Ana Sayfa Alt