"Az Sayıdaki Bazı Rivayetleri Reddetik Diye Hadis İnkarcısı mı Olduk?" Diyen Mehmed Pamak'a, Fikrettin Koç Hocadan Reddiye
----
Bazı kesimler bizlere “hadis inkarcısı” iftirasında bulunarak zulmetmektedirler
Mehmet Pamak
Selamun aleykum değerli kardeşlerim.
Muhtemelen sosyal medya kullananlarınızın fark etmiş olabileceği bir konuya açıklık getirmek istiyorum.
Bizler asla “hadis inkarcısı” olmadığımız halde, sadece az sayıdaki bazı rivayetleri yine usule uygun bicimde metin ve içerik bakımından da ilmi ölçülerde tahlil edip “bunları Rasulullah (s) söylememiştir, yani bunlar hadis değildir” sonucuna ulaşan bir çizgide durduğumuz için haksız saldırılara muhatap kılınmaktayız. Hâlbuki bizler, hadis rivayetlerini toptan reddeden uç ile bütün rivayetleri Kur’an seviyesine çıkarıp akideleştiren uçtan oluşan ifrat ve tefrit arasında vasatta durmaya çalışmaktayız. Buna rağmen, Allah’ın azabından korkmadan bizlere “hadis inkarcısı” damgasını basarak ve “bidat ehli” diyerek iftira atan ve sonucunda da tekfir eden müfteriler çıkmaktadır. Halbuki hiçbir samimi mümin asla Rasûlün (s) şahidliğini yok sayamaz. Hiçbir samimi mümin de Rasûle ait olduğu, (metin tahkiki ve tahlili de dahil) usule uygun kriterlerle belli olan hadisleri reddetmez, hele de hadisleri kategorik olarak toptan asla reddetmez, reddedemez.
Buna rağmen bazı ölçüsüz ve bağnaz kişiler, benim ve Ahmet Kalkan kardeşimizin ismini zikrederek bir süredir hep birlikte saldırıya geçmiş bulunuyorlar. Bizlere “hadis inkarcısı” iftirasında bulunarak zulmetmektedirler. Nedense bu “hadisci ve ehli sünnetçi” olduklarını iddia edenlerde, tanıyıp güvendiğimiz ölçülü istisnalar hariç genelde Rasûlün (s) ahlakından ve sünnetinden hiçbir iz bulunmamaktadır. Üstelik İslami ve ahlakî olmayan bu tutumlarından dolayı Rasûlüllah’tan utanmadikları gibi Allah’ın azabından da korkmamaktadırlar. Yaptıkları iftira ve çıkardıkları fitne sadece şeytanı sevindirmekte ve samimi müminleri ise üzmektedir. Üstelik bu kesimin büyük çoğunluğu, Rasûlüllah’ın (s) mücadele sünneti ve Nebevi yöntemine tamamen aykırı bir yolda laik bir partinin yanında durmaktadırlar. Bunların çoğu şirkle hükmeden AKP iktidarının destekçisi konumunda olup, hatta bazıları “Erdoğan’a itaatin farz-ı ayn olduğunu” söyleyecek kadar zihin karışıklığı yaşayarak Rasulün mücadele sünnetinden çok uzaklara savrulmuş vaziyettedirler.
Nedense bu kesim, sürekli bizlerle uğraşmakta ve iftiralarda bulunmaktadırlar. Toplum İslamdan uzaklaştığı, müslümanların öncülerinin bile laik bir iktidarın peşine takıldığı ve sekülerleşmenin, yozlaşmanın zirve yaptığı bir süreçte bütün bunların müsebbiplerine karşı tek bir itiraz yapmadıkları, eleştiri ve ıslah amaçlı tek bir cümle kurmadıkları, emri bil maruf sorumluluklarını tamamen unuttuklari halde, bütün işleri, bu kötü gidişe karşı direnip, itiraz, eleştiri ve ıslah çabası gösteren, emri bil maruf nehyi anil münker sorumluluğunu yerine getirmeye çalışan bir avuç müslümanı yıpratmak için çaba göstermekten ibarettir. Kendi zanlarının ve hevalarının güdümünde hareket ederek, şirke ve ifsada karşı mücadele eden müslümanlara karşı topyekûn saldırıya geçmiş bulunan bu “şüpheli” grubu Allah’a havale edip ıslah olmaları için dua ediyoruz.
Şahsen sosyal medyada yer almadığım halde o alanda bulunan kardeşlerimizin bilgilendirmesiyle bu tür iftiralardan haberdar olunca, muhtemelen bir kısmınız sosyal medyadan bu iftiraları duymuşsunuzdur diye hiç değilse siz değerli kardeşlerime bunları yazmak zorunluluğunu hissettim. Bu konuda sizlerin vaktini aldığım için lutfen hakkınızı helal edin.
Bu vesileyle yaklaşık on yıl önce bu kesimin hocalarından birisinin konferansını müteakip söz alıp yapmak zorunda kaldığım kısa açıklamanın videosunu da paylaşıyorum. Bu videoyu izleyince, biz yıllardır bu konuşmamda da ifade ettiğim vasat çizgide durmaya çalıştığımız halde hâlâ aynı iftiraları atmaya devam edenleri daha iyi değerlendireceğinizi umuyorum. “Rabbimiz hepimizi bu tür iftira ve fitnelerden muhafaza buyursun” duasıyla sizleri Allah’a emanet ediyorum.
http://iktibasdergisi.com/2019/02/22/pamak-bazilari-bizi-tekfir-ederek-zulmediyorlar/
----------------
Fikrettin Koç Hocadan Cevab :
----
MEHMET PAMAK’A AĞABEYİMİZE CEVAP (1):
Daha birkaç gün önce, içimizi yakan Mısırda ’ki dokuz gencin idamı üzerinden az bir zaman geçmeden böyle bir konuyu yazmak istemezdim. Fakat sussam, hakkın rızası yok. Konuşsam, muhatablarımızın gönlü kırılıyor. O halde hakkın rızasını tercih etmekten başka çarem yok.
Kardeşlerim….
Şu ülkede yaşadığımız 46 yıllık sürede, ummete yön verecek, verdiği fetvâ ile dünya da ses getirecek Âlimlere şahid olmadık.
Ancak şu iki topluluğa şahid olduk:
A-İlim okumuş dertli Müslümanlar.
B- İlim okumamış dertli Müslümanlar.
İster kabul edilsin, isterse ama efendim… cümleleriyle başlayan bakış açılarına sahib olanlar olsun fark etmez, birinci gruptan tanıdıklarımı vereyim;
Hasan KARAKAYA
Yusuf KERİMOĞLU
Alâeddin PALEVİ.
Mustafa ÇELİK.
M.Emin AKIN.
Ali KÜÇÜK. Vd.
Bir de ikinci grup daha tanıyorduk bunlar;
Ercüment ÖZKAN
Mehmet PAMAK.
Ahmet KALKAN vd.
Bizler yüzlerce kilometre uzaklarda, Pamak abimizin Tağutlara karşı dik duruşundan aldığımız hazzı anlatmakla bitiremezdik…
Kalkan abimizin, olanca hastalığına rağmen, samimiyetinden zerre şüphe duymaz, Rabbim en kısa zamanda kalplerimizi birbirine ısındır ki, bir olalım ve tuğyana karşı birlikte omuz omuza mücadele edelim derdik....
Ercüment Özkan’ın Tv programında cesurca Erdoğan’a Parti sisteminin islama olan zıtlığını açıklarken onunla gurur duyardık…
Hey haaaaat ki hey hat...
Bizim hayır adına neler düşündüğümüz bu abi ve büyüklerimizden, beşer planında büyüklerin büyüğü hemde en büyük olan Nebimizden (s.a.v.)’den Mervi hadisler hakkında, İslam dışı bir tutum ve davranış sergilediklerini görmek bizleri kahretmiştir.
Bu kardeşlerimizin, olanca ilimsiz ve cehâletlerine rağmen, Müçtehit ulemânın konuşmaktan çekindiği konularda ne kadar cur’etkâr! Olduklarına şahid olduk. (Cehaletten muradım, ilmi ıstılah açısından bir ifadedir. Aksi halde Kur’an’ı Mubin’de zikredilen Kafir güruh için kullanılan cehalet değildir).
Bu durumda şahsi diyaloglar ve muhabbetler bitti. İlmi izahlar başladı. Ve bunu dahi bilinçli bir süreçte başlatmadık. Konunun başlangıcı benimle Ahmet KALKAN arasında başlamıştır.
Nasıl başladı?
Kalem-Der’de bir bacımızın ders vermesi ve bunun Youtube’den yayınlanmasına karşı yazdığım kısa bir yorum olmuştu.
Kalkan, manevi başkan sıfatıyla bana cevab yazdı ve karşılıklı yazışmalar başladı. En son Kalkan’ın bana reddiye olarak yazdığı iftira ve zan ile dolu yazısı bende hâlâ mahfuzdur. Cevab hakkımı muhafaza ediyorum dilediğim zaman cevab vereceğim.
İşte bu listenin ikinci grubundan olan abi ve kardeşlerimizden bazılarının ya yıllardır aynı batıl söylemler üzerinde oldukları, fakat bizim tanıyamadığımız bir çizgileri vardı. Ya da sonradan bu bâtıl çizgiye geldiler bizler yeni fark ettik.
İkinci gruptan olan Ahmet KALKAN ile karşılıklı ama kısmi yazışmalar yaptık. Şimdi MEHMET PAMAK abi başladı. Ve Pamak abi, çok garib çok içi boş bir yazı yayınlamış. Onun cümlelerinin ilmi bir sıfat taşımaması nedeniyle, cümlelerin değeri kadar cevab cümleleri ile yazı yazacağım. Zira Deylemi'nin İbni Abbas’dan zayıf bir senetle rivayet ettiği şu hadiste Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki;
Peki neden isim vererek yazıyorum? Bu soru önemli. Cevab:
İsim vermeden yapılan konuşmalar ve yazılan yazılar, zaman zaman muhatabını bulmuyor. Okuyucu kitle ne denmek istendiğini anlamıyor.
Evet başlayalım yazımızı okumaya;
Mehmet PAMAK diyor ki;
Bizler asla "hadis inkarcısı" olmadığımız halde, sadece az sayıdaki bazı rivayetleri yine usule uygun biçimde metin ve içerik bakımından da ilmi ölçülerde tahlil edip "bunları Rasulullah (s) söylememiştir, yani bunlar hadis değildir" sonucuna ulaşan bir çizgide durduğumuz için haksız saldırılara muhatap kılınmaktayız.
Fikrettin KOÇ:
Muhterem Mehmet abi;
Bu şekilde uzun bir cümle yerine basit ve kısa cümleler kursaydın daha hayırlı olurdu. Neden mi? Çünkü uzun cümle, senin neyi anlatmak istediğini herkes tarafından anlaşılamaz hale getiriyor.
Yukarıdaki cümleleri serdettikten sonra, tâkib ettiğiniz usulden bahsetmemişsin neden bahsetmedin? Şimdi soruyorum:
Bize hangi usûlu tâkib ettiğinizi açıklayınız. Bunu sormak bizim hakkımız, cevap vermek ise sizin görevinizdir. Zîrâ müdde’i sensin. Çünkü sen ve emsallerin, tâkib ettiğiniz usulü açıkladığınız an, bütün tartışmalar bitecektir bundan emin olabilirsin. Neden mi? Çünkü sen ve emsalin ağabeyilerimizle yaşadığımız tek ve en büyük sıkıntı USUL KONUSUDUR. Sizler ilimde usul tâkib etseniz ve deseniz ki, bizim usulü fıkıh’ta tâkib ettiğimiz alim örneğin İmam Şafi’dir, inan sıkıntı kalmayacak.
Deseniz ki, Kur’an tefsiri konusunda tâkib ettiğimiz müfessir
Örneğin İmam Kurtubi’dir, inan sıkıntı kalmayacak.
Muhterem kardeşim, ağabeyim…. Sıkıntı tamda burada!
Senin kardeşlerim dediğin insanların içinde Kur’an’ı Mubin’i yüzünden ve de bakarak okumasını bilmeyen Ahmet Turgut ve emsali cahillere Kur’an tefsiri dersleri yaptırmanız mı usul’dür?
Ya da bir başkası, Ahmet Kalkan ağabeyinin, sahihliğinde hiçbir alim tarafından söz söylenmemiş hadisleri reddetmesi mi Usul’dür.
Ya da senin, ben müzikle ilgili gelen hadislerin insan fıtratına uygun olmadığını düşünüyorum deyişin mi USUL?
Peki usul nedir biliyormusun Mehmet abi;
Terceme edilmiş, Usulü Fıkıh kitablarından kısa bir kesit sunayım;
1- Lugat anlamı : Kaide Asıllar, kökler, temeller Tarz, metod, tertib demektir. (Büyük Lügat, Usül maddesi sh: 1026)
Istılahi anlamı: Bir ilmin asıl mevzuundan önce öğrenilmesi lazım gelen esaslar, bir hedefe ulaşmak için tutulan düzenli yol demektir. (Büyük Lügat, Usül maddesi sh: 1026)
2- Usul, Arab dili ve ifade özelliklerini bilmektir. Çünkü Usul ehlinin vazifesi, Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Nebeviyyede Arap dili ile varit olan şer’i naslar üzerinde düşünmektir. Zira Kitab ve sünnet Arabcadır. Bu da ancak Arabcanın edebiyatı, edebî sanatları, kavaidi, şiir, nesir, hitabet ve benzeri üslubları hakkında geniş mütalaası olan şeydir. Usul sahibi olan kişi, Arabca hakkında ince zevk ve his sahibi olur, selika (ana dili) ile dilini anlayan Arab gibi Arabcayı anlar.
3- Usul değince, en temelde Fıkıh usûlü ilmi akla gelir.. Çünkü usûl içtihadın ana direği ve ictihad binasının temelidir. Zira şer’î hükme delâlet eden tafsilî deliller emirler, nehiyler, umumlar, hususlar, mutlaklar, mukayyetler gibi muayyen bir keyfiyetle vârid olmuştur. Kişi istinbat esnasında bunların her bir çeşidinin hükmünü, maksadı ifade yolunu bilmek zorundadır. Bütün bu usul ve esaslar, ulemâdan ancak nadir insanların ulaşabildiği bir seviyedir.
4- Usul,Kur’an-ı Kerim’de vârid olan ahkam ayetlerini bilmektir: Bu da ancak illetlerini, ahkâmın konulmasını gerektiren sebebleri; ibare, işaret, delâlet ve iktiza gibi lafzın manaya delâlet yollarını, mantûk ve mefhûmunu, âmm, has, muşterek, mucmel, mufesser gibi lafzın kısımlarını bilmek suretiyle olur.
5- Usul, Kur’an-ı Kerim’de olduğu gibi ahkam hadislerinin de lügat ve şer’î manalarını bilmeyi gerektirir. Buna ilaveten hadisin senedini de bilmesi zaruridir. Sened, ister tevatür, ister şöhret, ister âhâd olsun hadisi bize kadar ulaştıran yoldur. Hadisin sahihini zayıfından ayırmak için CERH ve TA’DİL ilmi ile ravilerin hallerini bilmeyi gerektirir. Artık ahkam hadisleri bilinmektedir, meşhur kitablarda toplanmış, şerhedilmiş ve bablara ayrılmıştır. Meselâ San’ânî’nin Subulu’s-Selam’ı, Şevkânî’nin Neylü’l-Evtâr’ı bunlardandır.
6- Usul, Kur’an’ı ve sünneti bilmek onların nasih-mensuhunu bilmeyi de gerektirir, tâ ki muctehid nâsih var iken mensûh ve metruk ile amel edip de içtihadı onu bâtıla götürmesin. Bu hususta Ebu Cafer en-Nuhhâs’ın Nâsih ve Mensûh’u, Tahâvî’nin Muşkilu’l-Asâr’ı gibi bazı kitablara muracaat etmek yeterlidir.
7- Usul, Üzerinde icma vâki olmuş meseleleri bilmeyi gerektirir.
8- Usul, Kıyas çeşitlerini, gerekli şartların, ahkâmın illetlerini ve bu illetleri bulma veya şer’î naslardan istinbat yollarını, insanların maslahatlarını, mekâsıd-ı şerîayı, dinin kulli esaslarını anlatan ilmin adıdır..
İşte usul budur….
Bu usule göre içinizden konuşacak birisi varsa başımın üstünde yeri vardır. Şayet bu usulü reddeden ve buna ‘GELENEKSEL ANLAYIŞA GÖRE’ diyerek kelama başlayan hiçbir insanla bu dünyada -istisna durumlar hariç- beraber ve birlikte olmamız mümkün değildir. Çünkü sizler tek bir sahih hadisi bile inkar etseniz, yukarıdan beri yazdığım usulü değil ASLI İNKAR etmiş olursunuz.
Çünkü dinin aslı, Ayet ve sahih hadisten ibarettir.
Yukarıda ki cümleni tekrar buraya alıyorum, diyorsun ki;
Bizler asla "hadis inkarcısı" olmadığımız halde, sadece az sayıdaki bazı rivayetleri yine usule uygun biçimde metin ve içerik bakımından da ilmi ölçülerde tahlil edip "bunları Rasulullah (s) söylememiştir, yani bunlar hadis değildir" sonucuna ulaşan bir çizgide durduğumuz için haksız saldırılara muhatab kılınmaktayız.
Mehmet PAMAK ağabeyi aşağıdaki cümlelerim lütfen seni incitmesin fakat bu makamda artık bunları bilmemiz ve konuşmamız lazım;
Sizin ilminiz ve eğitiminiz ne ki, az sayıdaki hadis diyorsun. Bir konuda hadisin azlık ya da çokluğuna sadece Muhaddisler karar verir. Sen, ben değil. Zira bir sözün hadis olup olmadığını bile Muhaddis ulema bizlere öğretmiştir. Bu da bir usuldür.
Sonra daha büyük kabahat işliyorsun ve diyorsun ki;
Az sayıdaki bazı rivayetleri yine usule uygun biçimde metin ve içerik bakımından da ilmi ölçülerde tahlil edip "bunları Rasulullah (s) söylememiştir, yani bunlar hadis değildir" sonucuna ulaşan bir çizgide durduğumuz için…
Kardeşim….
Hangi usule uygun? Kimin usulüne uygun?
Metin ve içerik diyorsun?
Sana Allah için soruyorum;
Sana harekesiz bir hadis getirsem - Hadisler sonradan harekelenmiştir – okuyabilir misin? Okuyamazsın….
İçerik diyorsun! Allah aşkına soruyorum; Okuyamadığın bir hadisin içeriğini nereden bileceksin???
Yapma Mehmet abi, daha bizler bir mutercimin hadisin metninden anlayıp terceme ettiği bir hadise hadis diyecek kadar ilimden yoksunuz. Bu halimizle de hadisin içeriğinden bahsedeceğiz ve bu hadisi benim peygamberim söylememiştir diyeceğiz…
Yapma Mehmet abi…
Allah aşkına yapma.
Sonra da bizler yazıp cevab verince, sizler haksız saldırıda bulunulmuş insanlar olmuş oluyorsunuz öylemi?
Bu ummetin, senin gibi akil abilere ihtiyacı var.
Senin gibi davası için çile çekmiş insanlarına ihtiyacı var.
Sana çok fazla konuda ihtiyacımız var. Ancak ilimde, ilmi meslelerde, Usül ve Asılda inan senin devrede olman gerekmiyor/ gerekmez. Çünkü hadis dediğin alan çok zor ve bir ömür vermek gerektiren alandır. Sen hayatını ilme değil, Tağutların tuğyanını haykırmaya adadın. Ama bak, şimdi birilerinin batıl gemisinin içinde yaptıkları söylemi yaparak yol alıyorsun.
Yapma….
Bu gidiş hayırlı bir gidiş değildir.
Mehmet PAMAK diyor ki;
Hâlbuki bizler, hadis rivayetlerini toptan reddeden uç ile bütün rivayetleri Kur'an seviyesine çıkarıp akideleştiren uçtan oluşan ifrat ve tefrit arasında vasatta durmaya çalışmaktayız. Buna rağmen, Allah'ın azabından korkmadan bizlere "hadis inkarcısı" damgasını basarak ve "bidat ehli" diyerek iftira atan ve sonucunda da tekfir eden müfteriler çıkmaktadır.
Fikrettin KOÇ:
Mehmet abi, senin ve etrafındaki kardeşlerimizin hakikaten bu denli usûl ilimlerinden bî haber oluşunuza hayretle şahid oluyoruz. Yahu, sen ve emsallerin ne zaman bizlerin hadis adına ne varsa alıp kabul ettiğimizi gördün/gördünüz?.
Peki bizlerin ifrat ya da tefritte sizin ise vasat yolu izlediğinizin kritiğini hangi âlimden aldınız? Bunun böyle olduğunu herhangi bir âlimden ısbat etmezsen hükmünün ne olacağını bilirsin. Buna nasıl cesaret edebiliyorsun?
Sen şayet müçtehit ulemamızın sahih dediği bir tek hadis dahi olsa reddetmiyorum diyor musun? Yoksa akla yatkın değil, Kur’an anlayışıma uygun değil deyip sadece bir tek hadisi bile reddettiğin vâki midir? Şayet evet diyorsan sen bir hadis inkarcısısın.
Şayet hayır diyorsan, emin ol senin hakkında ne söylemişsek tevbe etmeye ve senden özür dilemeye hazırız.
Fakat bir cümlen var ki, o bana da benim gibi düşünen kardeşlere de senin iftirandır, tevbe et. Zira diyorsun ki;
(Hadis inkarcısı" damgasını basarak ve "bidat ehli" diyerek iftira atan ve sonucunda da tekfir eden müfteriler çıkmaktadır.)
Allahtan kork….
Bizler ne zaman seni haşa tekfir ettik? Bunu isbatlamazsan Mahşerde hesabın ağır ve çetin olur. Çünkü biz seni ilimden yoksun, ilmi literatür bakımından -aynen bizler gibi- cahil bir abimiz ve büyüğümüz olarak gördük görmekteyiz. Cehaletin getirdiği noktada boyundan çok çok büyük laflar eden bir Müslüman olarak gördük ve görmekteyiz. Onun içinde dinde hata eden kardeşimiz olarak görüyoruz.
Tabi bu cümlelerim sadece sana özeldir bunu da bilesin. Çünkü senin halin ve durumun bana bu noktada kapalıdır ve tanıdığım kadarıyla benim sana bakış açım budur.
Tekfir o kadar basit bir iş midir? Ayrıca kendisini uyarmadan nasıl Müslüman olduğuna inandığımız bir insanı tekfir ederiz? Kâide şudur:
Allah'a yemin ederek söylüyorum:
Rasulullah (s.a.v.)’in tek bir tane sahih hadisini reddeden kişi kafir olmuştur.
Peki bunu söylerken, Mehmet PAMAK, Ahmet Kalkan gibi abileri tekfir mi ediyorum? Hayır tekfir etmiyorum. Neden? Çünkü sizlere huccetin ikâmesini sunmaya devam ediyoruz. Huccet ikame edilir, bütün maniler ortadan kalkarsa ve sizlerde hala en sahih hadisleri, aklıma yatmıyor, Benim Kur’an anlayışıma uygun değil demeye devam ederseniz, o zaman tekfir ederim ve bunu da ilan ederim.
Mehmet PAMAK abi;
Aşağıda ki kaideyi tekrar vereyim ve minik bir izah yapayım.
Bu ne demektir?
Burahi 6104- Muslim 60’da geçen hadiste ne buyuruluyor birlikte bakalım:
Sonuç olarak şayet söz, söylenilen kişi bakımından o kişi kafir ise, şer’an kafirdir. Ve onu tekfir eden kişi doğruyu söylemiştir söz tekfir edilen kişiye gitmiştir.
Mehmet Pamak abi;
Bütün bunları bilen Müslümanlar olarak, bizler hüccetin ikamesi olmada, tekfirinde manileri ortadan kalkmadan bir insana EY KAFİR DEMEKTEN Allah’a sığınırız.
-----
MEHMET PAMAK’A AĞABEYİMİZE CEVAP (2-SON):
Mehmet PAMAK diyor ki ;
Halbuki hiçbir samimi mûmin asla Rasûlün (s) şahidliğini yok sayamaz. Hiçbir samimi mümin de Rasûle ait olduğu, (metin tahkiki ve tahlili de dahil) usule uygun kriterlerle belli olan hadisleri reddetmez, hele de hadisleri kategorik olarak toptan asla reddetmez, reddedemez.
Fikrettin KOÇ;
Şimdi sana soruyorum; ne demek Rasulün Şahidliği? Bu cümle ne manaya geliyor? Rasul neye şahid oldu? Rasulün hangi şahidliğini inkâr insanı ne hükme sokar? Bu sorulara cevab vermeden, hep senden duyduğumuz Rasulün şahidliği gibi ilmi bir niteliği olmayan yuvarlak bir cümle seni bağlar. Şayet Rasulün şahidliği dediğin şey, sahih hadisler ise, bunu açıkça ifade et.
Şayet Rasulün şahidliği dediğin şey, sahih hadisleri inkarı içine alıyorsa ve bunu inkar Mutlak küfür ise) Muayyen değil= bunu izah et.
İşte tamda burası bizim hadis inkârcısı olanlardan istediğimiz noktadır. Hadis inkarcılarına sorduğumuz gibi sana da soruyorum:
Hadis inkârcılarının ortak reddettiği konular:
1-Vahy-i gayri metluv (Kur’an dışı vahiy).
2-Kudsi hadisler.
3-Peygamberin haram belirlediği hadisler (erkeğe altın yüzük, ipek elbisenin haram kılınması gibi).
4-Peygamberin hüküm belirlediği meseleler (Recm, mürtedin katli,çalgı aletlerinin haramlığı gibi).
5-Mehdi, Deccal, nüzul-u İsa (a.s.), kıyametin alametleri gibi gaybi konular hakkındaki hadis.
6-Peygamberin gerçekleştirdiği mucizeler, miraç hadisesi
7-Kabir azabı.
8-Şefaat.
9-Kadınlar hakkındaki hadisler.
10-Nasih – Mensuh’un inkarı, dolayısıyla bu konu ile alakalı hadisler
Sen yukarıda ki zikrettiğim en sahih hadisleri reddediyor musun? Şayet reddediyorsan, Hangi USUL’e göre reddediyorsun?
Ayrıca bu ve emsali konuları, senin kardeşim diye ifade ettiğin Ahmet KALKAN’a sordun mu? Ne düşünüyor? Düşündüğü şeyleri hangi Âlime dayanarak konuşuyor?
Bizim, hadis inkârcısı diye kategorik olarak baktığımız konuya, isterse bütün hadisleri, isterse yukarıdaki tek bir konuyu ilgilendiren tek bir sahih hadisi inkâr eden herkesi katıyoruz. Bunu da ilmi olarak her türlü isbata hazırız.
Şimdi bu durumda seni Hadis İnkarcısı olarak kabul edip etmediğimize sen karar ver.
Mehmet PAMAK diyor ki ;
Buna rağmen bazı ölçüsüz ve bağnaz kişiler, benim ve Ahmet Kalkan kardeşimizin ismini zikrederek bir süredir hep birlikte saldırıya geçmiş bulunuyorlar. Bizlere "hadis inkarcısı" iftirasında bulunarak zulmetmektedirler.
Fikrettin KOÇ;
Bağnaz insanlar!!!
Biz bağnaz isek, siz nesiniz? Çağdaş mı?
Bizler neden hep birlikte saldırıya geçelim? Seninle ya da Kalkan ağabeyle şahsi olarak ne alıp veremediğimiz olabilir ki? Ancak sende, Kalkan’da gerek kitaplarınızda gerek konuşmalarınızda ilmi sınırları aşıp haddinizi ve hududunuzu bilemediğiniz, nerede durulur-nerede konuşulur bilmediğinizi gördük, bizler de bu kısımları reddediyor ve sizleri Allah'tan korkmaya davet ediyoruz hepsi bu. Bizler özellikle ne senin ne de Ahmet Kalkan’ın ismini zikrederek, bu insanlar hadis inkârcısıdırlar diyerek söze ve kelama ve cedele başlamadık.
Bizlerin tek derdi ve dâvâsı sen ve diğer şahıs olarak görmedik, görmüyoruz da. Sizler için şunu dedik;
Bizler hadislerin tamamını inkâr edenle, tek bir sahih hadisi inkâr eden kimseyi aynı kategoride görüyoruz. Sizlerin de en sahih hadisleri inkâr ettiğinizi gördük şahid olduk. Sizlerde ki kastım bizzat Mehmet Pamak olarak sen değilsin, ancak kardeşim dediğin kişidir.
Senin de en sahih hadisleri inkar ettiğini, seni 30 yıldır tanıyan ve şehadetine güvendiğim ilim ehlinden şahid olanlarım var. Özellikle, müzik aletleri hakkında ki en sahih hadisleri, insan fıtratına ters diyerek inkâr ettiğine şahid olanlar var. Şayet istersen, sorar izin alırım ve kabul ederlerse isimlerini de açıklarım.
Ayrıca bize zulmetmektedirler diyorsun….
Allah'ın Nebisi (s.a.v.)’in en sahih hadislerini reddedip, bütün islam tarihine zulmeden, ilmin bütün usul ve esaslarını katleden kitle (sizler) mazlum oluyorsunuz, ama hakikatleri savunanlar (bizler) ZALİM, oluyoruz öyle mi?
Biz sizlere neden zulmedelim kardeşim? İnandığımız ve iman ettiğimiz hakikatleri savunuyoruz. Sizler, (sen yada sizin camia)’den her hangi birisinin sünnet inkarı ile malum ve meşhur zevata reddiye verdiğinizi ne zaman göreceğiz?
Prof. Mustafa Öztürk, Prof. İlhami Güler, Mustafa İslamoğlu, Prof. Mehmet Okuyan, Prof. Hayri Kırbaşoğlu, Caner Taslaman, Emre Dorman gibi Hadis münkirlerini ne zaman reddettiğinizi göreceğiz?
Ama sen bu adamların, Allah’ın dinine karşı yaptıkları zulme şahidsin, hepsini biliyorsun fakat çıkıp tek bir açıklama yapmadın/Yapmadınız?
Acaba neden?
Acaba senin çevrende kardeşim dediğin zata, İslamoğlu gibi bir Murtedin kitablarını kaynak kitab olarak gösterdiğinden pişman olduğunu duydun mu?
Mehmet PAMAK diyor ki;
Nedense bu "hadisçi ve ehli sünnetçi" olduklarını iddia edenlerde, tanıyıp güvendiğimiz ölçülü istisnalar hariç genelde Rasûlün (s) ahlakından ve sünnetinden hiçbir iz bulunmamaktadır. Üstelik İslami ve ahlakî olmayan bu tutumlarından dolayı Rasûlullah'tan utanmadikları gibi Allah'ın azabından da korkmamaktadırlar. Yaptıkları iftira ve çıkardıkları fitne sadece şeytanı sevindirmekte ve samimi müminleri ise üzmektedir.
Nedense bu "hadisçi ve ehli sünnetçi" olduklarını iddia edenlerde, tanıyıp güvendiğimiz ölçülü istisnalar hariç genelde Rasûlun (s) ahlakından ve sünnetinden hiçbir iz bulunmamaktadır. Üstelik İslami ve ahlakî olmayan bu tutumlarından dolayı Rasûlullah'tan utanmadikları gibi Allah'ın azabından da korkmamaktadırlar. Yaptıkları iftira ve çıkardıkları fitne sadece şeytanı sevindirmekte ve samimi müminleri ise üzmektedir.
Fikrettin KOÇ;
Bizler ne hadisçi ne de ehli sünnetçi olduğumuzu iddia ettik. Özellikle şahsım için söylüyorum; hayatımda bir kez dahi olsa, hadisciyim ya da ehli sünnetçiyim dediğimi isbat et, senin ne kadar zeki ve dakik bir insan olduğunu kesinlikle ilân edeceğim. Muhterem, biz sadece MÜSLÜMANIZ.....
Ne selefiyiz, ne hariciyiz, ne tekfirciyiz....
Biz sadece MÜSLÜMANIZ.
Rasulullah’ın ahlakından hiçbir iz bulamadığın bizlerde, iz nasıl bulunur onu da söyleseydin, müstefit olurduk. Zira, şu şu vasıfları olmayan kişi diye yapılan hitabları Muşahhaslaştırmadığın sürece, havada konuşmalar yapmış olursun.
Sahi ‘ehli sünnetçi’ diye bir uydurma kavramı çok mu düşündün Mehmet abi? Ayrıca sana göre bizler Ehli sünnetçi isek sen necisin? Açıkla da bilelim muhterem abicim.
Ayrıca nasıl da kendine yakıştırdın da şu cümleleri yazdın (Yaptıkları iftira ve çıkardıkları fitne sadece şeytanı sevindirmekte ve samimi mûminleri ise üzmektedir.) sen ve emsallerin samimi Müslümansınız, biz ise şeytanı sevindiren insanlarız öyle mi? Bu cümlelerini mahşerde Rabb'imin huzurunda sana sorarım Mehmet abi!!!
Mehmet PAMAK diyor ki;
Üstelik bu kesimin büyük çoğunluğu, Rasûlüllah'ın (s) mücadele sünneti ve Nebevi yöntemine tamamen aykırı bir yolda laik bir partinin yanında durmaktadırlar. Bunların çoğu şirkle hükmeden AKP iktidarının destekçisi konumunda olup, hatta bazıları "Erdoğan'a itaatin farz-ı ayn olduğunu" söyleyecek kadar zihin karışıklığı yaşayarak Rasulün mücadele sünnetinden çok uzaklara savrulmuş vaziyettedirler.
Fikrettin KOÇ;
Bu cümleleri okuyunca dedim ki, Mehmet abi, ya bizden gafil olarak bu cümleleri yazmış, ya bu cümleleri birisi yazmış kendisinin haberi bile yok. Ya da bilerek bizlere iftira atıyor diyeceğim, fakat edebim musaade etmiyor. Kardeş, ömrümüzü Allah’ın dinini yer yüzüne hakim kılmak için geçirdik elhamdulillah. Saçlarımızı değirmende değil, bu dâvâ için ağarttık. Bu iki cümlemi söylememiş gibi kabul et. Rabb'im riyadan saklasın. Ama 46 yıllık hayat hikâyemizi anlatsak vallahi kitap olur. Ki imkân bulursam kitablaştıracağım.
Senin arkadaşında çok dillendir di? Sende değişik bir tarzla demişsin ki; Üstelik bu kesimin büyük çoğunluğu, Rasûlullah'ın (s) mücadele sünneti ve Nebevi yöntemine tamamen aykırı bir yolda laik bir partinin yanında durmaktadırlar.
Kim o bu kesim dediklerin? Yarbuzi mi? Yolcu mu? Kim? Neden kaçak güreşiyorsun da açıkça isim vererek konuşmuyorsun?
Bizleri Laik bir partinin yanında duranlarla birlikte zikretmen sana vebal olarak yeter Mehmet abi…
Biraz ilerde daha çok sapla samanı birbiriyle karıştırıyorsun ve diyorsun ki;
Bunların çoğu şirkle hükmeden AKP iktidarının destekçisi konumunda olup, hatta bazıları "Erdoğan'a itaatin farz-ı ayn olduğunu" söyleyecek kadar zihin karışıklığı yaşayarak Rasulün mücadele sünnetinden çok uzaklara savrulmuş vaziyettedirler.
Devamla diyorsun ki;
…hatta bazıları "Erdoğan'a itaatin farz-ı ayn olduğunu" söyleyecek kadar zihin karışıklığı yaşayarak….
Bizim bunlardan olduğumuzu bilmeyecek kadar gafil olamazsın Mehmet abi.
Zira ben, her iki taifeyi de mutlak küfür içinde görüyorum.
Mehmet PAMAK diyor ki ;
Nedense bu kesim, sürekli bizlerle uğraşmakta ve iftiralarda bulunmaktadırlar. Toplum İslam’dan uzaklaştığı, Müslümanların öncülerinin bile laik bir iktidarın peşine takıldığı ve sekülerleşmenin, yozlaşmanın zirve yaptığı bir süreçte bütün bunların müsebbiplerine karşı tek bir itiraz yapmadıkları, eleştiri ve ıslah amaçlı tek bir cümle kurmadıkları, emri bil maruf sorumluluklarını tamamen unuttukları halde, bütün işleri, bu kötü gidişe karşı direnip, itiraz, eleştiri ve ıslah çabası gösteren, emri bil maruf nehyi anil münker sorumluluğunu yerine getirmeye çalışan bir avuç müslümanı yıpratmak için çaba göstermekten ibarettir.
Fikrettin KOÇ;
Bu cümlelerine acı tebessümle baktım ve okudum. Zira tekrar edeyim ve en hafif cümlemi kurayım; SEN BİZİ TANIMIYORSUN.
Tanımak istiyorsan yazılarımıza ve videolarımıza baksan yeter desem yapar mısın bilmem.
Mehmet PAMAK diyor ki;
Kendi zanlarının ve hevalarının güdümünde hareket ederek, şirke ve ifsada karşı mücadele eden müslümanlara karşı topyekûn saldırıya geçmiş bulunan bu "şüpheli" grubu Allah'a havale edip ıslah olmaları için dua ediyoruz.
Fikrettin KOÇ;
Bu cümlelerin sana günah olarak yeter. Sen bizim ne zaman zanlarımızın ve hevalarımızın güdümünde hareket ederek davrandığımızı gördün? Şayet, bizlerin HADİS İNKÂRCILARINA karşı verdiğimiz reddiyeler için ZANN ve HEVÂ olarak adlandırıyorsan, o halde sana zann ne demek, hevâ ne demek tekrar okumanı tavsiye ediyorum. Şayet burada sana zan ne demek, heva ne demek yazsam konu uzar.
Devamında da diyorsun ki;
-topyekûn saldırıya geçmiş bulunan bu "şüpheli" grubu-
Bu cümleleri yazarken hiç vicdanın sızlamadı değil mi?
Senin çevrende ne kadar insan varsa bizleri sorabilirsin. O zaman göreceksin bizler nasıl "şüpheli" grup oluyoruz. Ayrıca sen ne demek istiyorsun? Şüpheli grup demek hüküm cümlesidir. Sen kafana göre istediğin gibi hüküm ver, bu zan ve hevadan olmasın, ama bizler Nebimizin hadis ve sünnetlerini inkâr eden taifeye karşı reddiyeler verdiğimizde zan ve hevadan konuşmuş oluyoruz öyle mi?
Şüpheli grupmuş, Şüpheni gidermek istiyorsan atla gel misafirim ol, benimle birlikte ineklere yem nasıl verilir, yonca nasıl ekilir uğraşılarıma şahid ol ve şüphelerini gider. Bu senin için oldukça kolay bir iştir.
Mehmet PAMAK diyor ki;
Bu vesileyle yaklaşık on yıl önce bu kesimin hocalarından birisinin konferansını müteakip söz alıp yapmak zorunda kaldığım kısa açıklamanın videosunu da paylaşıyorum. Bu videoyu izleyince, biz yıllardır bu konuşmamda da ifade ettiğim vasat çizgide durmaya çalıştığımız halde hâlâ aynı iftiraları atmaya devam edenleri daha iyi değerlendireceğinizi umuyorum. "
Fikrettin KOÇ;
Allahtan kork....
Bu kesim dediğin kim? Biziz.
Biz kimiz? Bir avuç tevhid ehli müslüman....
Bu kesimin hocalarından birisi dediğin kim?
Mehmet EMİN AKIN hocadır.
Allahtan KORK. 20-30 yıla yakın tanıdığın bir insanı, tanımaz gibi, “”Bu kesimin hocalarından birisi”” diye hitap ediyorsun. İnsan, bu kadar değer bilmez olmaması lâzım. Zira, sen ve emsalin abilerimizin bütün kitablarını toplasan, AKIN hocanın ilmi olarak yazdığı tek makaleye denk olmaz.
Ve orası bir konferanstı. O konferans Akın hoca’nındı. Senin orada misafir olmaktan başka bir vasfın yoktu.
Oraya çıkıp senin kurduğun cümleleri kuracak çok insan vardı. Ama sen, hoca efendinin konuşmasından neden çok rahatsız oldun? Ve oraya çıkıp konuşmanla ve daha sonra da Akın hocanın çıkıp sana cevap vermesiyle, (12 dakikalık konuşma) bütün konuşma süresinden daha verimli bir hâl aldı. Ve dahası, Türkiye’de, tek bir tane sahih hadisin inkarının küfür olduğu konusunun gündeme gelmesine vesile oldu.
Sana ve emsâllerine tavsiye ediyorum;
Bir Âlimden biraz Usuluddin, biraz, Usûlu fıkıh, birazda Arabca öğenin.
Şayet bunları yapmayacaksanız, o zaman hangi müçtehidi takip ediyorsunuz ilan edin.
Yok, biz kimseyi tâkib etmez, Kur’an’dan ne anlarsak onu kabul ederiz derseniz, sizin bu akidenizle mücadele içinde olacağımızı ilân ve beyan ederiz.
BU BİR DÜŞMALIK İLANI DEĞİLDİR. BU, İLMİN VE FİKİR ÇATIŞMASININ DEVAM EDECEĞİ İLANIDIR.
Not:
İbn Teymiyye (rahimehullah) şöyle demiştir: “Özürlülük ancak giderilmesi mümkün olmayan durumlarda muteberdir. İnsan ne zaman doğru bilgiye ulaşma imkanı bulursa o zaman özürlü değildir.” (Rafu’l Melam: s.14)
----
Bazı kesimler bizlere “hadis inkarcısı” iftirasında bulunarak zulmetmektedirler
Mehmet Pamak
Selamun aleykum değerli kardeşlerim.
Muhtemelen sosyal medya kullananlarınızın fark etmiş olabileceği bir konuya açıklık getirmek istiyorum.
Bizler asla “hadis inkarcısı” olmadığımız halde, sadece az sayıdaki bazı rivayetleri yine usule uygun bicimde metin ve içerik bakımından da ilmi ölçülerde tahlil edip “bunları Rasulullah (s) söylememiştir, yani bunlar hadis değildir” sonucuna ulaşan bir çizgide durduğumuz için haksız saldırılara muhatap kılınmaktayız. Hâlbuki bizler, hadis rivayetlerini toptan reddeden uç ile bütün rivayetleri Kur’an seviyesine çıkarıp akideleştiren uçtan oluşan ifrat ve tefrit arasında vasatta durmaya çalışmaktayız. Buna rağmen, Allah’ın azabından korkmadan bizlere “hadis inkarcısı” damgasını basarak ve “bidat ehli” diyerek iftira atan ve sonucunda da tekfir eden müfteriler çıkmaktadır. Halbuki hiçbir samimi mümin asla Rasûlün (s) şahidliğini yok sayamaz. Hiçbir samimi mümin de Rasûle ait olduğu, (metin tahkiki ve tahlili de dahil) usule uygun kriterlerle belli olan hadisleri reddetmez, hele de hadisleri kategorik olarak toptan asla reddetmez, reddedemez.
Buna rağmen bazı ölçüsüz ve bağnaz kişiler, benim ve Ahmet Kalkan kardeşimizin ismini zikrederek bir süredir hep birlikte saldırıya geçmiş bulunuyorlar. Bizlere “hadis inkarcısı” iftirasında bulunarak zulmetmektedirler. Nedense bu “hadisci ve ehli sünnetçi” olduklarını iddia edenlerde, tanıyıp güvendiğimiz ölçülü istisnalar hariç genelde Rasûlün (s) ahlakından ve sünnetinden hiçbir iz bulunmamaktadır. Üstelik İslami ve ahlakî olmayan bu tutumlarından dolayı Rasûlüllah’tan utanmadikları gibi Allah’ın azabından da korkmamaktadırlar. Yaptıkları iftira ve çıkardıkları fitne sadece şeytanı sevindirmekte ve samimi müminleri ise üzmektedir. Üstelik bu kesimin büyük çoğunluğu, Rasûlüllah’ın (s) mücadele sünneti ve Nebevi yöntemine tamamen aykırı bir yolda laik bir partinin yanında durmaktadırlar. Bunların çoğu şirkle hükmeden AKP iktidarının destekçisi konumunda olup, hatta bazıları “Erdoğan’a itaatin farz-ı ayn olduğunu” söyleyecek kadar zihin karışıklığı yaşayarak Rasulün mücadele sünnetinden çok uzaklara savrulmuş vaziyettedirler.
Nedense bu kesim, sürekli bizlerle uğraşmakta ve iftiralarda bulunmaktadırlar. Toplum İslamdan uzaklaştığı, müslümanların öncülerinin bile laik bir iktidarın peşine takıldığı ve sekülerleşmenin, yozlaşmanın zirve yaptığı bir süreçte bütün bunların müsebbiplerine karşı tek bir itiraz yapmadıkları, eleştiri ve ıslah amaçlı tek bir cümle kurmadıkları, emri bil maruf sorumluluklarını tamamen unuttuklari halde, bütün işleri, bu kötü gidişe karşı direnip, itiraz, eleştiri ve ıslah çabası gösteren, emri bil maruf nehyi anil münker sorumluluğunu yerine getirmeye çalışan bir avuç müslümanı yıpratmak için çaba göstermekten ibarettir. Kendi zanlarının ve hevalarının güdümünde hareket ederek, şirke ve ifsada karşı mücadele eden müslümanlara karşı topyekûn saldırıya geçmiş bulunan bu “şüpheli” grubu Allah’a havale edip ıslah olmaları için dua ediyoruz.
Şahsen sosyal medyada yer almadığım halde o alanda bulunan kardeşlerimizin bilgilendirmesiyle bu tür iftiralardan haberdar olunca, muhtemelen bir kısmınız sosyal medyadan bu iftiraları duymuşsunuzdur diye hiç değilse siz değerli kardeşlerime bunları yazmak zorunluluğunu hissettim. Bu konuda sizlerin vaktini aldığım için lutfen hakkınızı helal edin.
Bu vesileyle yaklaşık on yıl önce bu kesimin hocalarından birisinin konferansını müteakip söz alıp yapmak zorunda kaldığım kısa açıklamanın videosunu da paylaşıyorum. Bu videoyu izleyince, biz yıllardır bu konuşmamda da ifade ettiğim vasat çizgide durmaya çalıştığımız halde hâlâ aynı iftiraları atmaya devam edenleri daha iyi değerlendireceğinizi umuyorum. “Rabbimiz hepimizi bu tür iftira ve fitnelerden muhafaza buyursun” duasıyla sizleri Allah’a emanet ediyorum.
http://iktibasdergisi.com/2019/02/22/pamak-bazilari-bizi-tekfir-ederek-zulmediyorlar/
----------------
Fikrettin Koç Hocadan Cevab :
----
MEHMET PAMAK’A AĞABEYİMİZE CEVAP (1):
Daha birkaç gün önce, içimizi yakan Mısırda ’ki dokuz gencin idamı üzerinden az bir zaman geçmeden böyle bir konuyu yazmak istemezdim. Fakat sussam, hakkın rızası yok. Konuşsam, muhatablarımızın gönlü kırılıyor. O halde hakkın rızasını tercih etmekten başka çarem yok.
Kardeşlerim….
Şu ülkede yaşadığımız 46 yıllık sürede, ummete yön verecek, verdiği fetvâ ile dünya da ses getirecek Âlimlere şahid olmadık.
Ancak şu iki topluluğa şahid olduk:
A-İlim okumuş dertli Müslümanlar.
B- İlim okumamış dertli Müslümanlar.
İster kabul edilsin, isterse ama efendim… cümleleriyle başlayan bakış açılarına sahib olanlar olsun fark etmez, birinci gruptan tanıdıklarımı vereyim;
Hasan KARAKAYA
Yusuf KERİMOĞLU
Alâeddin PALEVİ.
Mustafa ÇELİK.
M.Emin AKIN.
Ali KÜÇÜK. Vd.
Bir de ikinci grup daha tanıyorduk bunlar;
Ercüment ÖZKAN
Mehmet PAMAK.
Ahmet KALKAN vd.
Bizler yüzlerce kilometre uzaklarda, Pamak abimizin Tağutlara karşı dik duruşundan aldığımız hazzı anlatmakla bitiremezdik…
Kalkan abimizin, olanca hastalığına rağmen, samimiyetinden zerre şüphe duymaz, Rabbim en kısa zamanda kalplerimizi birbirine ısındır ki, bir olalım ve tuğyana karşı birlikte omuz omuza mücadele edelim derdik....
Ercüment Özkan’ın Tv programında cesurca Erdoğan’a Parti sisteminin islama olan zıtlığını açıklarken onunla gurur duyardık…
Hey haaaaat ki hey hat...
Bizim hayır adına neler düşündüğümüz bu abi ve büyüklerimizden, beşer planında büyüklerin büyüğü hemde en büyük olan Nebimizden (s.a.v.)’den Mervi hadisler hakkında, İslam dışı bir tutum ve davranış sergilediklerini görmek bizleri kahretmiştir.
Bu kardeşlerimizin, olanca ilimsiz ve cehâletlerine rağmen, Müçtehit ulemânın konuşmaktan çekindiği konularda ne kadar cur’etkâr! Olduklarına şahid olduk. (Cehaletten muradım, ilmi ıstılah açısından bir ifadedir. Aksi halde Kur’an’ı Mubin’de zikredilen Kafir güruh için kullanılan cehalet değildir).
Bu durumda şahsi diyaloglar ve muhabbetler bitti. İlmi izahlar başladı. Ve bunu dahi bilinçli bir süreçte başlatmadık. Konunun başlangıcı benimle Ahmet KALKAN arasında başlamıştır.
Nasıl başladı?
Kalem-Der’de bir bacımızın ders vermesi ve bunun Youtube’den yayınlanmasına karşı yazdığım kısa bir yorum olmuştu.
Kalkan, manevi başkan sıfatıyla bana cevab yazdı ve karşılıklı yazışmalar başladı. En son Kalkan’ın bana reddiye olarak yazdığı iftira ve zan ile dolu yazısı bende hâlâ mahfuzdur. Cevab hakkımı muhafaza ediyorum dilediğim zaman cevab vereceğim.
İşte bu listenin ikinci grubundan olan abi ve kardeşlerimizden bazılarının ya yıllardır aynı batıl söylemler üzerinde oldukları, fakat bizim tanıyamadığımız bir çizgileri vardı. Ya da sonradan bu bâtıl çizgiye geldiler bizler yeni fark ettik.
İkinci gruptan olan Ahmet KALKAN ile karşılıklı ama kısmi yazışmalar yaptık. Şimdi MEHMET PAMAK abi başladı. Ve Pamak abi, çok garib çok içi boş bir yazı yayınlamış. Onun cümlelerinin ilmi bir sıfat taşımaması nedeniyle, cümlelerin değeri kadar cevab cümleleri ile yazı yazacağım. Zira Deylemi'nin İbni Abbas’dan zayıf bir senetle rivayet ettiği şu hadiste Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki;
أُمِرْنا أن نُكلِّمَ الناسَ على قدْر عقولِهم.
‘İnsanlara akledeceği seviyede hitab etmemizle emr olunduk’. رواه الديلمي بسند ضعيف عن ابن عباس مرفوعا
Cevabı yazımda Rabb'imden muradım, akledilecek seviyede yazarım ve kırıcı olmam ve sadece hakkı anlatırım.Peki neden isim vererek yazıyorum? Bu soru önemli. Cevab:
İsim vermeden yapılan konuşmalar ve yazılan yazılar, zaman zaman muhatabını bulmuyor. Okuyucu kitle ne denmek istendiğini anlamıyor.
Evet başlayalım yazımızı okumaya;
Mehmet PAMAK diyor ki;
Bizler asla "hadis inkarcısı" olmadığımız halde, sadece az sayıdaki bazı rivayetleri yine usule uygun biçimde metin ve içerik bakımından da ilmi ölçülerde tahlil edip "bunları Rasulullah (s) söylememiştir, yani bunlar hadis değildir" sonucuna ulaşan bir çizgide durduğumuz için haksız saldırılara muhatap kılınmaktayız.
Fikrettin KOÇ:
Muhterem Mehmet abi;
Bu şekilde uzun bir cümle yerine basit ve kısa cümleler kursaydın daha hayırlı olurdu. Neden mi? Çünkü uzun cümle, senin neyi anlatmak istediğini herkes tarafından anlaşılamaz hale getiriyor.
Yukarıdaki cümleleri serdettikten sonra, tâkib ettiğiniz usulden bahsetmemişsin neden bahsetmedin? Şimdi soruyorum:
Bize hangi usûlu tâkib ettiğinizi açıklayınız. Bunu sormak bizim hakkımız, cevap vermek ise sizin görevinizdir. Zîrâ müdde’i sensin. Çünkü sen ve emsallerin, tâkib ettiğiniz usulü açıkladığınız an, bütün tartışmalar bitecektir bundan emin olabilirsin. Neden mi? Çünkü sen ve emsalin ağabeyilerimizle yaşadığımız tek ve en büyük sıkıntı USUL KONUSUDUR. Sizler ilimde usul tâkib etseniz ve deseniz ki, bizim usulü fıkıh’ta tâkib ettiğimiz alim örneğin İmam Şafi’dir, inan sıkıntı kalmayacak.
Deseniz ki, Kur’an tefsiri konusunda tâkib ettiğimiz müfessir
Örneğin İmam Kurtubi’dir, inan sıkıntı kalmayacak.
Muhterem kardeşim, ağabeyim…. Sıkıntı tamda burada!
Senin kardeşlerim dediğin insanların içinde Kur’an’ı Mubin’i yüzünden ve de bakarak okumasını bilmeyen Ahmet Turgut ve emsali cahillere Kur’an tefsiri dersleri yaptırmanız mı usul’dür?
Ya da bir başkası, Ahmet Kalkan ağabeyinin, sahihliğinde hiçbir alim tarafından söz söylenmemiş hadisleri reddetmesi mi Usul’dür.
Ya da senin, ben müzikle ilgili gelen hadislerin insan fıtratına uygun olmadığını düşünüyorum deyişin mi USUL?
Peki usul nedir biliyormusun Mehmet abi;
Terceme edilmiş, Usulü Fıkıh kitablarından kısa bir kesit sunayım;
1- Lugat anlamı : Kaide Asıllar, kökler, temeller Tarz, metod, tertib demektir. (Büyük Lügat, Usül maddesi sh: 1026)
Istılahi anlamı: Bir ilmin asıl mevzuundan önce öğrenilmesi lazım gelen esaslar, bir hedefe ulaşmak için tutulan düzenli yol demektir. (Büyük Lügat, Usül maddesi sh: 1026)
2- Usul, Arab dili ve ifade özelliklerini bilmektir. Çünkü Usul ehlinin vazifesi, Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Nebeviyyede Arap dili ile varit olan şer’i naslar üzerinde düşünmektir. Zira Kitab ve sünnet Arabcadır. Bu da ancak Arabcanın edebiyatı, edebî sanatları, kavaidi, şiir, nesir, hitabet ve benzeri üslubları hakkında geniş mütalaası olan şeydir. Usul sahibi olan kişi, Arabca hakkında ince zevk ve his sahibi olur, selika (ana dili) ile dilini anlayan Arab gibi Arabcayı anlar.
3- Usul değince, en temelde Fıkıh usûlü ilmi akla gelir.. Çünkü usûl içtihadın ana direği ve ictihad binasının temelidir. Zira şer’î hükme delâlet eden tafsilî deliller emirler, nehiyler, umumlar, hususlar, mutlaklar, mukayyetler gibi muayyen bir keyfiyetle vârid olmuştur. Kişi istinbat esnasında bunların her bir çeşidinin hükmünü, maksadı ifade yolunu bilmek zorundadır. Bütün bu usul ve esaslar, ulemâdan ancak nadir insanların ulaşabildiği bir seviyedir.
4- Usul,Kur’an-ı Kerim’de vârid olan ahkam ayetlerini bilmektir: Bu da ancak illetlerini, ahkâmın konulmasını gerektiren sebebleri; ibare, işaret, delâlet ve iktiza gibi lafzın manaya delâlet yollarını, mantûk ve mefhûmunu, âmm, has, muşterek, mucmel, mufesser gibi lafzın kısımlarını bilmek suretiyle olur.
5- Usul, Kur’an-ı Kerim’de olduğu gibi ahkam hadislerinin de lügat ve şer’î manalarını bilmeyi gerektirir. Buna ilaveten hadisin senedini de bilmesi zaruridir. Sened, ister tevatür, ister şöhret, ister âhâd olsun hadisi bize kadar ulaştıran yoldur. Hadisin sahihini zayıfından ayırmak için CERH ve TA’DİL ilmi ile ravilerin hallerini bilmeyi gerektirir. Artık ahkam hadisleri bilinmektedir, meşhur kitablarda toplanmış, şerhedilmiş ve bablara ayrılmıştır. Meselâ San’ânî’nin Subulu’s-Selam’ı, Şevkânî’nin Neylü’l-Evtâr’ı bunlardandır.
6- Usul, Kur’an’ı ve sünneti bilmek onların nasih-mensuhunu bilmeyi de gerektirir, tâ ki muctehid nâsih var iken mensûh ve metruk ile amel edip de içtihadı onu bâtıla götürmesin. Bu hususta Ebu Cafer en-Nuhhâs’ın Nâsih ve Mensûh’u, Tahâvî’nin Muşkilu’l-Asâr’ı gibi bazı kitablara muracaat etmek yeterlidir.
7- Usul, Üzerinde icma vâki olmuş meseleleri bilmeyi gerektirir.
8- Usul, Kıyas çeşitlerini, gerekli şartların, ahkâmın illetlerini ve bu illetleri bulma veya şer’î naslardan istinbat yollarını, insanların maslahatlarını, mekâsıd-ı şerîayı, dinin kulli esaslarını anlatan ilmin adıdır..
İşte usul budur….
Bu usule göre içinizden konuşacak birisi varsa başımın üstünde yeri vardır. Şayet bu usulü reddeden ve buna ‘GELENEKSEL ANLAYIŞA GÖRE’ diyerek kelama başlayan hiçbir insanla bu dünyada -istisna durumlar hariç- beraber ve birlikte olmamız mümkün değildir. Çünkü sizler tek bir sahih hadisi bile inkar etseniz, yukarıdan beri yazdığım usulü değil ASLI İNKAR etmiş olursunuz.
Çünkü dinin aslı, Ayet ve sahih hadisten ibarettir.
Yukarıda ki cümleni tekrar buraya alıyorum, diyorsun ki;
Bizler asla "hadis inkarcısı" olmadığımız halde, sadece az sayıdaki bazı rivayetleri yine usule uygun biçimde metin ve içerik bakımından da ilmi ölçülerde tahlil edip "bunları Rasulullah (s) söylememiştir, yani bunlar hadis değildir" sonucuna ulaşan bir çizgide durduğumuz için haksız saldırılara muhatab kılınmaktayız.
Mehmet PAMAK ağabeyi aşağıdaki cümlelerim lütfen seni incitmesin fakat bu makamda artık bunları bilmemiz ve konuşmamız lazım;
Sizin ilminiz ve eğitiminiz ne ki, az sayıdaki hadis diyorsun. Bir konuda hadisin azlık ya da çokluğuna sadece Muhaddisler karar verir. Sen, ben değil. Zira bir sözün hadis olup olmadığını bile Muhaddis ulema bizlere öğretmiştir. Bu da bir usuldür.
Sonra daha büyük kabahat işliyorsun ve diyorsun ki;
Az sayıdaki bazı rivayetleri yine usule uygun biçimde metin ve içerik bakımından da ilmi ölçülerde tahlil edip "bunları Rasulullah (s) söylememiştir, yani bunlar hadis değildir" sonucuna ulaşan bir çizgide durduğumuz için…
Kardeşim….
Hangi usule uygun? Kimin usulüne uygun?
Metin ve içerik diyorsun?
Sana Allah için soruyorum;
Sana harekesiz bir hadis getirsem - Hadisler sonradan harekelenmiştir – okuyabilir misin? Okuyamazsın….
İçerik diyorsun! Allah aşkına soruyorum; Okuyamadığın bir hadisin içeriğini nereden bileceksin???
Yapma Mehmet abi, daha bizler bir mutercimin hadisin metninden anlayıp terceme ettiği bir hadise hadis diyecek kadar ilimden yoksunuz. Bu halimizle de hadisin içeriğinden bahsedeceğiz ve bu hadisi benim peygamberim söylememiştir diyeceğiz…
Yapma Mehmet abi…
Allah aşkına yapma.
Sonra da bizler yazıp cevab verince, sizler haksız saldırıda bulunulmuş insanlar olmuş oluyorsunuz öylemi?
Bu ummetin, senin gibi akil abilere ihtiyacı var.
Senin gibi davası için çile çekmiş insanlarına ihtiyacı var.
Sana çok fazla konuda ihtiyacımız var. Ancak ilimde, ilmi meslelerde, Usül ve Asılda inan senin devrede olman gerekmiyor/ gerekmez. Çünkü hadis dediğin alan çok zor ve bir ömür vermek gerektiren alandır. Sen hayatını ilme değil, Tağutların tuğyanını haykırmaya adadın. Ama bak, şimdi birilerinin batıl gemisinin içinde yaptıkları söylemi yaparak yol alıyorsun.
Yapma….
Bu gidiş hayırlı bir gidiş değildir.
Mehmet PAMAK diyor ki;
Hâlbuki bizler, hadis rivayetlerini toptan reddeden uç ile bütün rivayetleri Kur'an seviyesine çıkarıp akideleştiren uçtan oluşan ifrat ve tefrit arasında vasatta durmaya çalışmaktayız. Buna rağmen, Allah'ın azabından korkmadan bizlere "hadis inkarcısı" damgasını basarak ve "bidat ehli" diyerek iftira atan ve sonucunda da tekfir eden müfteriler çıkmaktadır.
Fikrettin KOÇ:
Mehmet abi, senin ve etrafındaki kardeşlerimizin hakikaten bu denli usûl ilimlerinden bî haber oluşunuza hayretle şahid oluyoruz. Yahu, sen ve emsallerin ne zaman bizlerin hadis adına ne varsa alıp kabul ettiğimizi gördün/gördünüz?.
Peki bizlerin ifrat ya da tefritte sizin ise vasat yolu izlediğinizin kritiğini hangi âlimden aldınız? Bunun böyle olduğunu herhangi bir âlimden ısbat etmezsen hükmünün ne olacağını bilirsin. Buna nasıl cesaret edebiliyorsun?
Sen şayet müçtehit ulemamızın sahih dediği bir tek hadis dahi olsa reddetmiyorum diyor musun? Yoksa akla yatkın değil, Kur’an anlayışıma uygun değil deyip sadece bir tek hadisi bile reddettiğin vâki midir? Şayet evet diyorsan sen bir hadis inkarcısısın.
Şayet hayır diyorsan, emin ol senin hakkında ne söylemişsek tevbe etmeye ve senden özür dilemeye hazırız.
Fakat bir cümlen var ki, o bana da benim gibi düşünen kardeşlere de senin iftirandır, tevbe et. Zira diyorsun ki;
(Hadis inkarcısı" damgasını basarak ve "bidat ehli" diyerek iftira atan ve sonucunda da tekfir eden müfteriler çıkmaktadır.)
Allahtan kork….
Bizler ne zaman seni haşa tekfir ettik? Bunu isbatlamazsan Mahşerde hesabın ağır ve çetin olur. Çünkü biz seni ilimden yoksun, ilmi literatür bakımından -aynen bizler gibi- cahil bir abimiz ve büyüğümüz olarak gördük görmekteyiz. Cehaletin getirdiği noktada boyundan çok çok büyük laflar eden bir Müslüman olarak gördük ve görmekteyiz. Onun içinde dinde hata eden kardeşimiz olarak görüyoruz.
Tabi bu cümlelerim sadece sana özeldir bunu da bilesin. Çünkü senin halin ve durumun bana bu noktada kapalıdır ve tanıdığım kadarıyla benim sana bakış açım budur.
Tekfir o kadar basit bir iş midir? Ayrıca kendisini uyarmadan nasıl Müslüman olduğuna inandığımız bir insanı tekfir ederiz? Kâide şudur:
تكفير المطلق لا يستلزم تكفير المعين
Mutlak tekfir, Muayyen tekfiri gerektirmez.Allah'a yemin ederek söylüyorum:
Rasulullah (s.a.v.)’in tek bir tane sahih hadisini reddeden kişi kafir olmuştur.
Peki bunu söylerken, Mehmet PAMAK, Ahmet Kalkan gibi abileri tekfir mi ediyorum? Hayır tekfir etmiyorum. Neden? Çünkü sizlere huccetin ikâmesini sunmaya devam ediyoruz. Huccet ikame edilir, bütün maniler ortadan kalkarsa ve sizlerde hala en sahih hadisleri, aklıma yatmıyor, Benim Kur’an anlayışıma uygun değil demeye devam ederseniz, o zaman tekfir ederim ve bunu da ilan ederim.
Mehmet PAMAK abi;
Aşağıda ki kaideyi tekrar vereyim ve minik bir izah yapayım.
تكفير المطلق لا يستلزم تكفير المعين
Mutlak tekfir, Muayyen tekfiri gerektirmez.Bu ne demektir?
مذهب أهل السنة في أنهم يطلقون التكفير على العموم مثل قولهم:
Ehli sünnet, Mutlak tekfiri şu örnekle açıklarlar ve derler ki: من استحل ما هو معلوم من الدين بالضرورة كفر،
Kim, dinde bilinen zaruri olan bir şeyi helal sayarsa Kafir olur. ومن قال القرآن مخلوق، أو أن الله لا يرى في الآخرة كفر،
Kim Kur’an Mahluk’tur derse, Allah (cc)’hu ahirette görülmeyecektir derse Kafir olur. ولكن تحقق التكفير على المعين لابد له من توفر شروط، وانتفاء موانع،
Fakat muayyenin tekfiri, tekfirin şartlarının tahakkuk etmesi, manilerinin de ortadan kalkması sonucunda gerçekleşir. فلا يكون جاهلاً ولا متأولاً ولا مكرهاً.. الخ
Fakat bu da cahil olması ve te’vil etmemesi ve ikrah altında olmaması ile gerçekleşir.Burahi 6104- Muslim 60’da geçen hadiste ne buyuruluyor birlikte bakalım:
ومن الأحاديث المحذرة من تكفير المسلم قوله صلى الله عليه وسلم:
Rasulullah’ın hadislerinden Müslümanı tekfirden sakındıran şu hadis: إذا قال الرجل لأخيه يا كافر فقد باء به أحدهما
Bir adam, kardeşi için Ey Kafir derse, Bu her ikisinden birisine döner. قال الحافظ في الفتح (… والتحقيق أن الحديث سيق لزجر المسلم من أن يقول ذلك لأخيه المسلم
Fethu'l bâri 10/466’da hadisin izahında der ki; Takik şudur: Hadis, Müslüman Müslüman kardeşi için bunu söylememesi için engeldir. وقال القرطبي رحمه الله: (والحاصل أن المقول له إن كان كافراً كفراً شرعياً فقد صدق القائل وذهب بها المقول له،
İmam Kurtubi dedi ki;Sonuç olarak şayet söz, söylenilen kişi bakımından o kişi kafir ise, şer’an kafirdir. Ve onu tekfir eden kişi doğruyu söylemiştir söz tekfir edilen kişiye gitmiştir.
وإن لم يكن رجعت للقائل معرة ذلك القول وإثمه
Şayet böyle değilse söz, söyleyene döner ve söyleyen için günah olur.Mehmet Pamak abi;
Bütün bunları bilen Müslümanlar olarak, bizler hüccetin ikamesi olmada, tekfirinde manileri ortadan kalkmadan bir insana EY KAFİR DEMEKTEN Allah’a sığınırız.
-----
MEHMET PAMAK’A AĞABEYİMİZE CEVAP (2-SON):
Mehmet PAMAK diyor ki ;
Halbuki hiçbir samimi mûmin asla Rasûlün (s) şahidliğini yok sayamaz. Hiçbir samimi mümin de Rasûle ait olduğu, (metin tahkiki ve tahlili de dahil) usule uygun kriterlerle belli olan hadisleri reddetmez, hele de hadisleri kategorik olarak toptan asla reddetmez, reddedemez.
Fikrettin KOÇ;
Şimdi sana soruyorum; ne demek Rasulün Şahidliği? Bu cümle ne manaya geliyor? Rasul neye şahid oldu? Rasulün hangi şahidliğini inkâr insanı ne hükme sokar? Bu sorulara cevab vermeden, hep senden duyduğumuz Rasulün şahidliği gibi ilmi bir niteliği olmayan yuvarlak bir cümle seni bağlar. Şayet Rasulün şahidliği dediğin şey, sahih hadisler ise, bunu açıkça ifade et.
Şayet Rasulün şahidliği dediğin şey, sahih hadisleri inkarı içine alıyorsa ve bunu inkar Mutlak küfür ise) Muayyen değil= bunu izah et.
İşte tamda burası bizim hadis inkârcısı olanlardan istediğimiz noktadır. Hadis inkarcılarına sorduğumuz gibi sana da soruyorum:
Hadis inkârcılarının ortak reddettiği konular:
1-Vahy-i gayri metluv (Kur’an dışı vahiy).
2-Kudsi hadisler.
3-Peygamberin haram belirlediği hadisler (erkeğe altın yüzük, ipek elbisenin haram kılınması gibi).
4-Peygamberin hüküm belirlediği meseleler (Recm, mürtedin katli,çalgı aletlerinin haramlığı gibi).
5-Mehdi, Deccal, nüzul-u İsa (a.s.), kıyametin alametleri gibi gaybi konular hakkındaki hadis.
6-Peygamberin gerçekleştirdiği mucizeler, miraç hadisesi
7-Kabir azabı.
8-Şefaat.
9-Kadınlar hakkındaki hadisler.
10-Nasih – Mensuh’un inkarı, dolayısıyla bu konu ile alakalı hadisler
Sen yukarıda ki zikrettiğim en sahih hadisleri reddediyor musun? Şayet reddediyorsan, Hangi USUL’e göre reddediyorsun?
Ayrıca bu ve emsali konuları, senin kardeşim diye ifade ettiğin Ahmet KALKAN’a sordun mu? Ne düşünüyor? Düşündüğü şeyleri hangi Âlime dayanarak konuşuyor?
Bizim, hadis inkârcısı diye kategorik olarak baktığımız konuya, isterse bütün hadisleri, isterse yukarıdaki tek bir konuyu ilgilendiren tek bir sahih hadisi inkâr eden herkesi katıyoruz. Bunu da ilmi olarak her türlü isbata hazırız.
Şimdi bu durumda seni Hadis İnkarcısı olarak kabul edip etmediğimize sen karar ver.
Mehmet PAMAK diyor ki ;
Buna rağmen bazı ölçüsüz ve bağnaz kişiler, benim ve Ahmet Kalkan kardeşimizin ismini zikrederek bir süredir hep birlikte saldırıya geçmiş bulunuyorlar. Bizlere "hadis inkarcısı" iftirasında bulunarak zulmetmektedirler.
Fikrettin KOÇ;
Bağnaz insanlar!!!
Biz bağnaz isek, siz nesiniz? Çağdaş mı?
Bizler neden hep birlikte saldırıya geçelim? Seninle ya da Kalkan ağabeyle şahsi olarak ne alıp veremediğimiz olabilir ki? Ancak sende, Kalkan’da gerek kitaplarınızda gerek konuşmalarınızda ilmi sınırları aşıp haddinizi ve hududunuzu bilemediğiniz, nerede durulur-nerede konuşulur bilmediğinizi gördük, bizler de bu kısımları reddediyor ve sizleri Allah'tan korkmaya davet ediyoruz hepsi bu. Bizler özellikle ne senin ne de Ahmet Kalkan’ın ismini zikrederek, bu insanlar hadis inkârcısıdırlar diyerek söze ve kelama ve cedele başlamadık.
Bizlerin tek derdi ve dâvâsı sen ve diğer şahıs olarak görmedik, görmüyoruz da. Sizler için şunu dedik;
Bizler hadislerin tamamını inkâr edenle, tek bir sahih hadisi inkâr eden kimseyi aynı kategoride görüyoruz. Sizlerin de en sahih hadisleri inkâr ettiğinizi gördük şahid olduk. Sizlerde ki kastım bizzat Mehmet Pamak olarak sen değilsin, ancak kardeşim dediğin kişidir.
Senin de en sahih hadisleri inkar ettiğini, seni 30 yıldır tanıyan ve şehadetine güvendiğim ilim ehlinden şahid olanlarım var. Özellikle, müzik aletleri hakkında ki en sahih hadisleri, insan fıtratına ters diyerek inkâr ettiğine şahid olanlar var. Şayet istersen, sorar izin alırım ve kabul ederlerse isimlerini de açıklarım.
Ayrıca bize zulmetmektedirler diyorsun….
Allah'ın Nebisi (s.a.v.)’in en sahih hadislerini reddedip, bütün islam tarihine zulmeden, ilmin bütün usul ve esaslarını katleden kitle (sizler) mazlum oluyorsunuz, ama hakikatleri savunanlar (bizler) ZALİM, oluyoruz öyle mi?
Biz sizlere neden zulmedelim kardeşim? İnandığımız ve iman ettiğimiz hakikatleri savunuyoruz. Sizler, (sen yada sizin camia)’den her hangi birisinin sünnet inkarı ile malum ve meşhur zevata reddiye verdiğinizi ne zaman göreceğiz?
Prof. Mustafa Öztürk, Prof. İlhami Güler, Mustafa İslamoğlu, Prof. Mehmet Okuyan, Prof. Hayri Kırbaşoğlu, Caner Taslaman, Emre Dorman gibi Hadis münkirlerini ne zaman reddettiğinizi göreceğiz?
Ama sen bu adamların, Allah’ın dinine karşı yaptıkları zulme şahidsin, hepsini biliyorsun fakat çıkıp tek bir açıklama yapmadın/Yapmadınız?
Acaba neden?
Acaba senin çevrende kardeşim dediğin zata, İslamoğlu gibi bir Murtedin kitablarını kaynak kitab olarak gösterdiğinden pişman olduğunu duydun mu?
Mehmet PAMAK diyor ki;
Nedense bu "hadisçi ve ehli sünnetçi" olduklarını iddia edenlerde, tanıyıp güvendiğimiz ölçülü istisnalar hariç genelde Rasûlün (s) ahlakından ve sünnetinden hiçbir iz bulunmamaktadır. Üstelik İslami ve ahlakî olmayan bu tutumlarından dolayı Rasûlullah'tan utanmadikları gibi Allah'ın azabından da korkmamaktadırlar. Yaptıkları iftira ve çıkardıkları fitne sadece şeytanı sevindirmekte ve samimi müminleri ise üzmektedir.
Nedense bu "hadisçi ve ehli sünnetçi" olduklarını iddia edenlerde, tanıyıp güvendiğimiz ölçülü istisnalar hariç genelde Rasûlun (s) ahlakından ve sünnetinden hiçbir iz bulunmamaktadır. Üstelik İslami ve ahlakî olmayan bu tutumlarından dolayı Rasûlullah'tan utanmadikları gibi Allah'ın azabından da korkmamaktadırlar. Yaptıkları iftira ve çıkardıkları fitne sadece şeytanı sevindirmekte ve samimi müminleri ise üzmektedir.
Fikrettin KOÇ;
Bizler ne hadisçi ne de ehli sünnetçi olduğumuzu iddia ettik. Özellikle şahsım için söylüyorum; hayatımda bir kez dahi olsa, hadisciyim ya da ehli sünnetçiyim dediğimi isbat et, senin ne kadar zeki ve dakik bir insan olduğunu kesinlikle ilân edeceğim. Muhterem, biz sadece MÜSLÜMANIZ.....
Ne selefiyiz, ne hariciyiz, ne tekfirciyiz....
Biz sadece MÜSLÜMANIZ.
Rasulullah’ın ahlakından hiçbir iz bulamadığın bizlerde, iz nasıl bulunur onu da söyleseydin, müstefit olurduk. Zira, şu şu vasıfları olmayan kişi diye yapılan hitabları Muşahhaslaştırmadığın sürece, havada konuşmalar yapmış olursun.
Sahi ‘ehli sünnetçi’ diye bir uydurma kavramı çok mu düşündün Mehmet abi? Ayrıca sana göre bizler Ehli sünnetçi isek sen necisin? Açıkla da bilelim muhterem abicim.
Ayrıca nasıl da kendine yakıştırdın da şu cümleleri yazdın (Yaptıkları iftira ve çıkardıkları fitne sadece şeytanı sevindirmekte ve samimi mûminleri ise üzmektedir.) sen ve emsallerin samimi Müslümansınız, biz ise şeytanı sevindiren insanlarız öyle mi? Bu cümlelerini mahşerde Rabb'imin huzurunda sana sorarım Mehmet abi!!!
Mehmet PAMAK diyor ki;
Üstelik bu kesimin büyük çoğunluğu, Rasûlüllah'ın (s) mücadele sünneti ve Nebevi yöntemine tamamen aykırı bir yolda laik bir partinin yanında durmaktadırlar. Bunların çoğu şirkle hükmeden AKP iktidarının destekçisi konumunda olup, hatta bazıları "Erdoğan'a itaatin farz-ı ayn olduğunu" söyleyecek kadar zihin karışıklığı yaşayarak Rasulün mücadele sünnetinden çok uzaklara savrulmuş vaziyettedirler.
Fikrettin KOÇ;
Bu cümleleri okuyunca dedim ki, Mehmet abi, ya bizden gafil olarak bu cümleleri yazmış, ya bu cümleleri birisi yazmış kendisinin haberi bile yok. Ya da bilerek bizlere iftira atıyor diyeceğim, fakat edebim musaade etmiyor. Kardeş, ömrümüzü Allah’ın dinini yer yüzüne hakim kılmak için geçirdik elhamdulillah. Saçlarımızı değirmende değil, bu dâvâ için ağarttık. Bu iki cümlemi söylememiş gibi kabul et. Rabb'im riyadan saklasın. Ama 46 yıllık hayat hikâyemizi anlatsak vallahi kitap olur. Ki imkân bulursam kitablaştıracağım.
Senin arkadaşında çok dillendir di? Sende değişik bir tarzla demişsin ki; Üstelik bu kesimin büyük çoğunluğu, Rasûlullah'ın (s) mücadele sünneti ve Nebevi yöntemine tamamen aykırı bir yolda laik bir partinin yanında durmaktadırlar.
Kim o bu kesim dediklerin? Yarbuzi mi? Yolcu mu? Kim? Neden kaçak güreşiyorsun da açıkça isim vererek konuşmuyorsun?
Bizleri Laik bir partinin yanında duranlarla birlikte zikretmen sana vebal olarak yeter Mehmet abi…
Biraz ilerde daha çok sapla samanı birbiriyle karıştırıyorsun ve diyorsun ki;
Bunların çoğu şirkle hükmeden AKP iktidarının destekçisi konumunda olup, hatta bazıları "Erdoğan'a itaatin farz-ı ayn olduğunu" söyleyecek kadar zihin karışıklığı yaşayarak Rasulün mücadele sünnetinden çok uzaklara savrulmuş vaziyettedirler.
Devamla diyorsun ki;
…hatta bazıları "Erdoğan'a itaatin farz-ı ayn olduğunu" söyleyecek kadar zihin karışıklığı yaşayarak….
Bizim bunlardan olduğumuzu bilmeyecek kadar gafil olamazsın Mehmet abi.
Zira ben, her iki taifeyi de mutlak küfür içinde görüyorum.
Mehmet PAMAK diyor ki ;
Nedense bu kesim, sürekli bizlerle uğraşmakta ve iftiralarda bulunmaktadırlar. Toplum İslam’dan uzaklaştığı, Müslümanların öncülerinin bile laik bir iktidarın peşine takıldığı ve sekülerleşmenin, yozlaşmanın zirve yaptığı bir süreçte bütün bunların müsebbiplerine karşı tek bir itiraz yapmadıkları, eleştiri ve ıslah amaçlı tek bir cümle kurmadıkları, emri bil maruf sorumluluklarını tamamen unuttukları halde, bütün işleri, bu kötü gidişe karşı direnip, itiraz, eleştiri ve ıslah çabası gösteren, emri bil maruf nehyi anil münker sorumluluğunu yerine getirmeye çalışan bir avuç müslümanı yıpratmak için çaba göstermekten ibarettir.
Fikrettin KOÇ;
Bu cümlelerine acı tebessümle baktım ve okudum. Zira tekrar edeyim ve en hafif cümlemi kurayım; SEN BİZİ TANIMIYORSUN.
Tanımak istiyorsan yazılarımıza ve videolarımıza baksan yeter desem yapar mısın bilmem.
Mehmet PAMAK diyor ki;
Kendi zanlarının ve hevalarının güdümünde hareket ederek, şirke ve ifsada karşı mücadele eden müslümanlara karşı topyekûn saldırıya geçmiş bulunan bu "şüpheli" grubu Allah'a havale edip ıslah olmaları için dua ediyoruz.
Fikrettin KOÇ;
Bu cümlelerin sana günah olarak yeter. Sen bizim ne zaman zanlarımızın ve hevalarımızın güdümünde hareket ederek davrandığımızı gördün? Şayet, bizlerin HADİS İNKÂRCILARINA karşı verdiğimiz reddiyeler için ZANN ve HEVÂ olarak adlandırıyorsan, o halde sana zann ne demek, hevâ ne demek tekrar okumanı tavsiye ediyorum. Şayet burada sana zan ne demek, heva ne demek yazsam konu uzar.
Devamında da diyorsun ki;
-topyekûn saldırıya geçmiş bulunan bu "şüpheli" grubu-
Bu cümleleri yazarken hiç vicdanın sızlamadı değil mi?
Senin çevrende ne kadar insan varsa bizleri sorabilirsin. O zaman göreceksin bizler nasıl "şüpheli" grup oluyoruz. Ayrıca sen ne demek istiyorsun? Şüpheli grup demek hüküm cümlesidir. Sen kafana göre istediğin gibi hüküm ver, bu zan ve hevadan olmasın, ama bizler Nebimizin hadis ve sünnetlerini inkâr eden taifeye karşı reddiyeler verdiğimizde zan ve hevadan konuşmuş oluyoruz öyle mi?
Şüpheli grupmuş, Şüpheni gidermek istiyorsan atla gel misafirim ol, benimle birlikte ineklere yem nasıl verilir, yonca nasıl ekilir uğraşılarıma şahid ol ve şüphelerini gider. Bu senin için oldukça kolay bir iştir.
Mehmet PAMAK diyor ki;
Bu vesileyle yaklaşık on yıl önce bu kesimin hocalarından birisinin konferansını müteakip söz alıp yapmak zorunda kaldığım kısa açıklamanın videosunu da paylaşıyorum. Bu videoyu izleyince, biz yıllardır bu konuşmamda da ifade ettiğim vasat çizgide durmaya çalıştığımız halde hâlâ aynı iftiraları atmaya devam edenleri daha iyi değerlendireceğinizi umuyorum. "
Fikrettin KOÇ;
Allahtan kork....
Bu kesim dediğin kim? Biziz.
Biz kimiz? Bir avuç tevhid ehli müslüman....
Bu kesimin hocalarından birisi dediğin kim?
Mehmet EMİN AKIN hocadır.
Allahtan KORK. 20-30 yıla yakın tanıdığın bir insanı, tanımaz gibi, “”Bu kesimin hocalarından birisi”” diye hitap ediyorsun. İnsan, bu kadar değer bilmez olmaması lâzım. Zira, sen ve emsalin abilerimizin bütün kitablarını toplasan, AKIN hocanın ilmi olarak yazdığı tek makaleye denk olmaz.
Ve orası bir konferanstı. O konferans Akın hoca’nındı. Senin orada misafir olmaktan başka bir vasfın yoktu.
Oraya çıkıp senin kurduğun cümleleri kuracak çok insan vardı. Ama sen, hoca efendinin konuşmasından neden çok rahatsız oldun? Ve oraya çıkıp konuşmanla ve daha sonra da Akın hocanın çıkıp sana cevap vermesiyle, (12 dakikalık konuşma) bütün konuşma süresinden daha verimli bir hâl aldı. Ve dahası, Türkiye’de, tek bir tane sahih hadisin inkarının küfür olduğu konusunun gündeme gelmesine vesile oldu.
Sana ve emsâllerine tavsiye ediyorum;
Bir Âlimden biraz Usuluddin, biraz, Usûlu fıkıh, birazda Arabca öğenin.
Şayet bunları yapmayacaksanız, o zaman hangi müçtehidi takip ediyorsunuz ilan edin.
Yok, biz kimseyi tâkib etmez, Kur’an’dan ne anlarsak onu kabul ederiz derseniz, sizin bu akidenizle mücadele içinde olacağımızı ilân ve beyan ederiz.
BU BİR DÜŞMALIK İLANI DEĞİLDİR. BU, İLMİN VE FİKİR ÇATIŞMASININ DEVAM EDECEĞİ İLANIDIR.
Not:
İbn Teymiyye (rahimehullah) şöyle demiştir: “Özürlülük ancak giderilmesi mümkün olmayan durumlarda muteberdir. İnsan ne zaman doğru bilgiye ulaşma imkanı bulursa o zaman özürlü değildir.” (Rafu’l Melam: s.14)