Suleyman Aleyhisselamın Şeriatında Heykel Yapmak Mubah mıydı?
«Onlar, ona mihrablar, timsaller (heykeller) ve havuzlar gibi çanaklar ve sâbit kazanlardan her ne isterse yaparlardı. Çalışın ey Davud hanedanı, şükür için çalışın. Ama kullarım içinde şükreden azdır.» (Se'be 13) âyetinin zahiri, Suleyman aleyhisselamın şeriatında helkelin mubah olduğuna ve heykel yapmanın helal olduğuna delalet eder. Allahu taalanın Kur'anda saydığı Suleyman aleyhisselama verilen imtiyazlar —ki cinleri ona musahhar kılması, cinlerin ona karalardan, heykellerden, büyük çanaklardan, sabit kazanlardan ne dilerse yapması— heykellerin yapılmasına sarahaten delalet eder, bunların yapılması hususunda Allahu taalanın izni olduğunu gösterir.
Bu âyeti kerimenin ihtiva ettiği hükümler hususunda alimlerin görüşlerini aşağıya alıyoruz:
1- Kur'an-ı Kerim'in işaret ettiği heykeller; Suleyman aleyhisselamın şeriatında mubah ise de bu hüküm İslam şeriatında neshedilmiştir. Bilinen bir hakikattir ki, bizden evvelki şeriatların şeriatımız tarafından neshedilmeyen hükümleri bizim için de geçerlidir. Fakat heykellerin yapılması hususunda neshedici ve haram kılıcı âyetler mevcuttur.
2- Suleyman aleyhisselam zamanındaki heykeller hayvan, kuş ve insan gibi canlıların heykelleri değildir. Tabiat manzaralarının, bir ormanın, bir ağacın kabartmasıydı. Şöyle olunca da Suleyman aleyhisselamın şeriatı bizim şeriatımıza muvafık olmaktadır.
"Yüce ALLAH şöyle buyurdu; Yarattıklarım gibi yaratmaya kalkışanlardan daha zalim kim vardır? Eğer onlar yaratıcı iseler bir zerre veya bir arpa tanesi yaratsınlar."
(Buhari tevhid 56, Ahmed b. Hanbel, II. 232.)
mealindeki hadis-i şerifler, resim ve heykelin haram kılınmasındaki illetin, ALLAH (c.c.)'ın yarattıklarına benzetmek olduğuna delildirler. (Ahkam Tevsiri, II, 344, 345)
Bu yasaktaki hikmet ise, insanları putperestlikten uzaklaştırmak, itikadı şirkten ve puta tapıcılıktan korumaktır. Zira bütün putperest milletlere putperestlik resim ve heykel yoluyla girmiştir. Buna Ummu Seleme (r.anha) ve Ummu Habibe (r.anha) hadisi -delalet eder ki o hadiste Rasulullah (s.a.v.), «Kıyamet günü onlar Allah (cc)'ın yarattıklarının en şerlisidirler.» buyurmuştur.
Nuh kavminin ibadet ettiği Ved, Suvâ, Yeğûs, Ye'uk ve Nesr ismindeki putlar —bunlar Kur'anda zikredilmektedir— Nuh kavminden salih kişile*rin isimleriydi, öldükleri zaman kavimleri onları ve yaptıklarını hatırlamak , için birer heykellerini diktiler. Aradan zaman geçince de onlara tapınmaya başladılar.
Sa'lebi, «Sakın taptıklarınızı bırakmayın. Hele Ved»den, Suvâ»dan, Yeğûs»tan ve «Nesr»den zinhar vazgeçmeyin» dediler.» (Nuh: 23) âyetinin tefsirinde İbni Abbas (r.anh)'tan şöyle nakleder:
«Bunlar Nuh kavminin salih kişilerinin isimleriydi, öldükten sonra şeytan onların kavmine, dünyada iken onların oturdukları yerlere birer heykellerinin yapılmasını ve o heykellere isimlerinin verilmesini tavsiye ederek, «Siz onların yaptıklarını bu heykeller vasıtasıyla hatırlayarak yaparsınız.» dedi. Onları yapan insanlar hayatta iken kimse onlara ibadet etmedi. Fakat onları yapanlar öldüğü ve ilim ortadan kalktığı zaman onlara ibadet edilmeye başlandı.» (Kurtubi. age. C. 4. S. 308)
İbnu'l-Arabi de şöyle der: «Bizim şeriatımızda heykelin yasaklanmasına —Allah (cc) doğrusunu bilir ama— Arabların puta ve taşa tapmaları sebeb olmuştur. Cünkü onlar putlar yapar ve onlara taparlardı. Allahu taala da heykel yapmayı yasaklayarak putperestlik kapısını tamamen kapattı.»
İbnu'l-Arabî sözlerine şöyle devam eder: «Ben İskenderiye civarında muşahede ettim. Birisi öldüğü zaman ağaçtan güzel bir heykelini yapıp evine koyuyorlar. Eğer ölen erkekse, en güzel erkek elbiseleri, kadın ise en güzel kadın elbiseleri giydiriyorlar. Kapısını da kapatıyorlar. Daha sonra üzücü bir hadise ile karşılaştıkları veya ikinci bir cenazeleri olduğu zaman heykelin bulunduğu evin kapısını açıp yanına oturarak ağlamaya ve onun adını onmaya başlıyorlar. Ağlaya ağlaya kederlerinden kurtulup ferahlanıncaya kadar bunu sürdürüyorlar. Sonra odadan çıkarak kapısını yeniden kapatıyorlar. Aradan zaman geçtikçe diğer putlar gibi ona da tapmaya başlıyorlar.» (İbnu'l-Arabi. age. C. 3)