Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Mevdudi'den Tekfir Meselesine Dair Açıklama

Kuteybe Çevrimdışı

Kuteybe

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Mevdudî, tekfir konusunda en çok başvurulan âlimlerden birisidir. Tabii burada Mevdudî'nin kimseyi tekfir etmediğini, müşrik düzenlere karşı gelmediğini söylemiyoruz. Mevdudî, böyle bir taviz, ılımlılık ve cehâlet içinde değildir, ama o bütün insanların tekfirine karşıdır. Bakınız bir eserinde bu meselelerle ilgili olarak neler söylüyor:
"Kur'ân-ı Kerim'i okuyup araştırdığım kadarıyla bu konuda şunu diyebilirim: Şirke bulaşan veya akîde ve amelinde şirk izleri bulunan her kim olursa (müslümanlardan) ona ne ıstılah mânâsıyla "muşrik" diye hitab edilebilir ve ne de müşriklere yapılan muâmele ona da yapılabilir. Böyle bir hitap ve davranışa, ancak, tevhid inancını temel inanç olarak kabul etmeyen, vahiy, nubuvvet ve Allah'ın kitabı'nı daha baştan dinin kaynağı olarak kabul etmeyen ve asıl dinleri şirke dayalı kimseler müstehaktır.
Buna delil olarak şu âyetleri gösterebiliriz. Kur’ân-ı Kerim'de Allah Teâlâ Yahudi ve Hristiyanların şirke düşüşlerini şöyle anlatıyor:
"Yahudiler, 'Uzeyr Allah'ın oğludur" dediler. Hristiyanlar da: 'Mesih Allah'ın oğludur’ dediler." (9/Tevbe, 30)
"Andolsun, 'Allah, ancak Meryem oğlu Mesih'tir’ diyenler elbette kâfir olmuşlardır."; "Allah, üçün üçüncüsüdür" diyenler elbette kâfir olmuşlardır." (5/Mâide, 73)
Ancak, bütün bunlara rağmen Yahudi ve Hristiyanlar için Kur’ân-ı Kerim'de muşrik lafzı kullanılmayıp başka bir ıstılah, "ehl-i kitap" ıstılahı kullanılmıştır. Dahası, onlarla muşrikler arasında sadece telaffuzdan doğan bir farkla yetinilmemiş, müslümanların onlarla olan ilişkileri, müşriklerle olan ilişkilerinden ayrı ele alınmıştır. Eğer Yahudi ve Hristiyanlar gerçekten de müşrik olarak görülse idi: "Allah'a ortak koşan kadınlarla, onlar inanıncaya kadar evlenmeyin." (2/Bakara, 221) âyetine göre onların da kadınlarıyla evlenmek kendiliğinden haram olurdu. Ancak, Allah Teâlâ Kitap Ehli'nin kadınlarıyla evlenme hükmünü müşrik kadınlardan tamamen ayrı tutmuş ve müslümanların onlarla evlenmesine cevaz vermiştir.
Aynı şekilde Ehl-i Kitab'ın kestiklerinin hükmü de müşriklerinkinden tamamen farklıdır. Böyle bir ayrılığın sebebi şundan başka ne olabilir ki: Onlar şirke bulaşmalarına rağmen tevhidi asıl din olarak kabul etmektedirler. Bundan dolayı onlara şöyle bir çağrıda bulunulmuştur:
"De ki, "Ey Kitap Ehli, aramızda ortaklaşa (ölçü ve âdil dengeyi sağlayacak) bir kelimeye gelin: (O da): Allah'tan başkasına kulluk etmememiz, hiç bir şeyi O'na ortak koşmamamız ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız bir kısmımızı rab edinmememizdir." (3/Âl-i İmran, 64)
"Deyin ki, "Bize indirilene de size indirilene de inandık. Bizim ilâhımız da sizin tanrınız da birdir..." (29/Ankebut, 46)
Bunun aksine, Allah Teâlâ "müşrik" ıstılahını şirki asıl din olarak benimsemiş kimseler için kullanmıştır. Onlar Peygamber Efendimize (s.a.v.) şöyle itiraz ediyorlardı: "Tanrıları tek bir tanrı mı yapıyor? Doğrusu bu şaşılacak bir şeydir" dediler." (38/Sâd, 5 )
Onlar dinin akîde ve amellerinin de vahiy ve risâletten alınması gerektiğini kabul etmiyorlardı:
"Onlara 'Allah'ın indirdiğine uyun' denilince "hayır biz baba ve dedelerimizin üzerinde bulundukları şeye uyarız' derler." (2/Bakara, 170)
Allah Teâlâ bu gibi kimseler için "müşrik" kelimesini kullanmakla iktifa etmemiş, iman ehlinin onlarla olan ilişkilerini Ehl-i Kitap'tan farklı tutmuştur.
Bu gerçekler gözümün önünde olduğu için, kelime-i tevhid'e inanan kimselere "muşrik" denilmesini ve müşriklere yaraşır cinsten muâmeleye tâbi tutulmasını katiyetle câiz görmüyorum. Kitabullah'ı delil ve hüccet olarak kabul eden, dinin gereklerini inkâr etmeyen, şirki asıl din olarak benimsemek şurda dursun, kendisine şirk nispet edilmesini en kötü küfür olarak gören, ancak, te'vil ve yorumlama hatası dolayısıyla herhangi bir müşrikçe inanç ve davranış içerisine düşen kimselere "müşrik" denilmesini ve müşriklere yaraşır bir cinsten muâmeleye tâbi tutulmasını kesinlikle câiz görmüyorum. Söz konusu kimseler, şirki şirk bilerek böyle bir duruma düşmekten öte; bu inanç ve davranışlarının yanılgısı içerisine düşmüşlerdir. Bu yüzden bizim, bu gibi kimselere kötü lakaplar takacak yerde; hikmet, güzel öğüt ve delillere onların bu yanılgısını izâle etme yolunda çaba sarfetmemiz lâzımdır.
Şimdi siz kendiniz düşünün:
Bu gibi kimselerle munakaşa ederken, onların inanç ya da davranışlarının tevhid inancının hilâfına olduğunu ispatlamak için Kur'an ve Hadis'ten deliller getirirken onların Kur'an ve Hadis'i delil ve huccet olarak kabul ettiklerinden hareket etmiyor musunuz?
Acaba siz bu delilleri herhangi bir Hindu, Sih ya da Hristiyana karşı da kullanıyor musunuz?
Yine siz söz konusu kimselere; "bakınız, şöyle bir inanç taşımak şirktir, bundan kaçınmak lâzımdır" derken, onların şirki büyük günah olarak gördükleri düşüncesini taşımıyor musunuz?
Eğer böyle bir şey söz konusu olmasaydı sizin onları şirkten sakındırma kaygısına düşmenize ne gerek vardı ki?" (Mevdudi, Fetvalar, Nehir Yay, c. 2, s. 125-129)

BİR ADAMDA İMAN VE KÜFÜR BİRLEŞEBİLİR.

İbni Kayyım (r.h.) şöyle demiştir:
“Bir adamda küfürle beraber iman, şirkle beraber tevhid, takva ile beraber fücur... olabilir. Bu Ehli Sünnetin en önemli usullerinden biridir. Ehli Sünnete bu usulde Hariciler, Mu’tezile ve Kaderiye gibi Ehli Bidat muhalefet etmiştir. Günahı kebair sahibi kimselerin ateşten çıkışı ve orada ebedi kalmamaları işte bu usul üzere bina edilmiştir. Kur’an, sünnet, sahabenin icması ve fıtrat, bu usulün doğruluğuna delalet etmektedir. ALLAH-u Teala şöyle buyuruyor : “Onların çoğu, ALLAH’a şirk koşmadan iman etmezler.” (Yusuf-106) Bu ayette şirkle beraber ALLAH onların imanını ispat etmiştir. “Bedevi Araplar; “İman ettik dediler. De ki: Siz iman etmediniz, fakat Müslüman olduk, deyin. Henüz iman kalplerinize girmedi. Eğer ALLAH’a ve Rasulüne itaat ederseniz ALLAH, yaptığınız amellerinizin karşılığını eksiksiz -tam olarak- öder ve siz haksızlığa uğratılmazsınız. ALLAH gafur ve rahimdir.” (Hucurat: 14) ALLAH-u Teala bedevilerin imanını nefyederken (olumsuz kılarken) Müslüman olduklarını kendisine ve rasülüne itaat ettiklerini ifade etmiştir.“Müminler o kimselerdir ki ALLAH’a ve rasuliine iman ettiler, sonra şüpheye düşmediler; ALLAH yolunda mallarıyla, canlarıyla savaştılar. İşte iman iddiasında) doğru olanlar onlardır. (Hucurat: 15) Bedeviler iki görüşten doğru olanına göre münafık değillerdi. ALLAH’a ve Rasulüne itaatleri sebebiyle Müslüman idiler. Bununla beraber kendilerini kafirlerden ayırt edici bir nevi iman olsa da kamil müminler değillerdi.(İbni Kayyım:Kitabus-Salat s:25)
 
Üst Ana Sayfa Alt