Mevlid Kutlamalarının Hükmü: Usûl ve Duygu Arasında Gerçek Bir Değerlendirme

Voice of Ibn Taymiyyah Çevrimdışı

Voice of Ibn Taymiyyah

Voice of Ibn Taymiyyah
İslam-TR Üyesi
Şeyhulislâm İbn Teymiyye Rahimehullah bu konuda şöyle demiştir: “… Aynı şekilde bazı insanlar, Mevlid-i Nebevî’yi ihdâs ederek İsâ (a.s)’ın doğum gününü kutlamada ya Hristiyanlara benzemek istemektedirler ya da Peygamber (s.a.v)’e sevgi ve tazimlerini göstermek için yapmaktadırlar. Allah Teâlâ, Peygamber (s.a.v) ‘in doğum gününü bayram edinme bid’atına değil de belki bu sevgi ve gayretlerinden dolayı onlara ecirlerini verebilir. Fakat ilk Müslümanlar, (sahabe, tabiîn ve tebe-i tabiîn) bunu yapmaya güçleri yettiği ve yapmaya hiçbir engel olmamasına rağmen bunu yapmamışlardır. Eğer bu davranış sadece hayır veya tercih edilen bir davranış olsaydı, bizden önce buna daha lâyık olan ilk Müslümanlar yaparlardı. Çünkü onlar, Peygamber (s.a.v)’i bizden daha çok seviyorlar ve O’na, bizden daha çok saygı gösteriyorlardı. Zirâ onlar, hayırda bizden daha çok gayretliydiler. Peygamber (s.a.v)’i tam anlamıyla sevmek ve O’na saygı göstermek; O’na tâbi olmak, O’na itaat etmek, O’nun emrine uymak, gizli olsun, açık olsun, O’nun sünnetini yaşatmak, gönderilmiş olduğu şeyi yaymak, bu uğurda kalp, el ve dil ile cihad etmektir. Çünkü bu, Muhâcir, Ensar ve onlara güzellikle tâbi olan ilk Müslümanların izlediği yoldur.”

İktidâu’s-Sirâtı’l-Mustakîm; s: 294-295
İbn Teymiyye rahimehullah bu sözlerinde, Mevlid-i Nebevî kutlamalarının sahabe, tâbiîn ve selef-i sâlihîn döneminde yapılmadığını vurgulayarak bunun bir bid’at olduğunu açıkça belirtmektedir. O’na göre bu kutlamaların kökeni ya Hristiyanların Hz. İsa’nın doğum gününü kutlamasına özenmekle ya da Peygamber Efendimize duyulan muhabbetin bir ifadesi olarak ortaya çıkmıştır. Ancak hangi niyetle yapılırsa yapılsın, şeriatın belirlediği ibadet şekline uygun değilse, bu bid’attir ve dinde yeri yoktur. Zira ilk üç hayırlı nesil, Peygamber’e bizden daha fazla sevgi ve saygı beslemelerine rağmen böyle bir kutlama yapmamışlardır. Bu, onların bu işi yapmamasının dinen tercih edilmediğine delildir. Gerçek sevgi, duygusal gösterilerle değil, sünnete bağlılıkla olur. Bu bağlamda mevlid kutlamasını savunan metin, Ebu Leheb rivayeti gibi zayıf, hatta bâtınî yorumlara açık haberlerle mevlidin meşruiyetini ispatlamaya çalışmakta; sahih delil yerine hissiyatı öne koyarak, dinin usulünü geleneksel duygularla perdelemektedir. “Ebu Leheb bile sevindiği için azabı hafifletildi” şeklindeki rüya temelli rivayet, ne sahih bir itikadi kaide oluşturur ne de bir ibadetin teşriine delil olur. Üstelik Kur'an'da hakkında "Tebbet yedâ" nazil olan bir kâfirin menkıbesiyle mü’minler için örnek teşkil ettirilmeye çalışılması, metodolojik olarak fıkıh ve usûl ölçülerine tamamen aykırıdır. Peygamberimiz’in pazartesi günü oruç tutmasıyla mevlid kutlamaları arasında bağ kurmak da isabetsizdir; zira oruç ibadettir ve sabit bir sünnettir, mevlid ise şekil, zaman ve içerik bakımından hiçbir sahih nassla temellendirilemeyen bir merasimdir. Abbâs radiyallahu anh’ın duygusal şiirleri, ashâbın şiire olan ilgisinin bir tezahürüdür; ancak hiçbir şiirden şer‘î hüküm çıkmaz. Kur’an’daki “Rabbinin nimetini anlat” veya “rahmetle ferahlansınlar” gibi ayetleri mevlid kutlamasına delil yapmak, lafzı bağlamdan koparıp maksadı aşmaktır. Şükür, Allah’ın nimetine O’nun istediği şekilde karşılık vermektir, keyfî uygulamalarla değil. Mevlid savunusu, sevgi kisvesi altında dinin sınırlarını zorlamakta, sünnet dışı uygulamalara dini bir meşruiyet kazandırmaya çalışmaktadır. Halbuki İslam bir duygu değil, vahiy ve delil dinidir. Sahabe ve selef-i sâlihîn gibi Resûlullah’ı her şeyden çok seven nesillerin yapmadığı bir şeyi “sevaptır, fazilettir” diye dine katmak hem onların anlayışını yetersiz görmek anlamına gelir hem de sonradan gelenlerin dine hüküm koyma yetkisini kendinde görmesidir. İmam Mâlik'in dediği gibi: “Bu ümmetin ilk neslinden olmayan bir ameli dinde ihdas eden kişi, o ameli kimden alıyorsa onunla birlikte olsun.” Gerçek muhabbet; Allah Resûlü’nün sünnetini ihya etmek, onun tebliğini yaymak, bid’atlardan sakınmak ve dini onun getirdiği şekilde yaşamaktır. Bid’at, güzel niyetle yapılsa da çirkindir; çünkü şekli Allah ve Resûlü tarafından belirlenmemiştir. Netice olarak, mevlid kutlamaları tarihsel, duygusal ve kültürel bir gelenek olabilir; fakat şer‘î bir ibadet değildir. Dinde olmayanı dine sokmak dindarlık değil, heva ile din inşa etmektir.


 

Benzer konular

Üst