Ebukutub' Alıntı:Mezhep ve Mezhepçilik?
Yanlış okumadıysam mezhepçilik kötü mezhep iyi
Asıl konular Ebu Hanife(rh.a) benden sonra daha sağlam bi nass bulursanız benim fetvamı birakip on
Aleykum selam we rahmetullah kardeşim ;
Aynen dediğin gibi Mezheb caiz, mezhebcilik haramdır.
Ehli sunnetin Mezheb alimleri (Hanefi, Şafi, Maliki, Hanbeli) hepsi selef alimlerdir. Yine hepsi, yaşadığı dönemdeki delillerle anlayabildiği çözümleri ve fetvaları söylemişler. Yakınındaki ve bölgesindeki avam da , kendilerini takip etmişlerdir.
Mezheb imamları, ameli (namaz, abdest, oruc vb) konulardaki meseleleri genelde Kuran ve Sunnet/Hadislerle çözmeye gayret etmişler, bu sebeble Ahmed b. Hanbel aynı zamanda muhaddis olup 1 milyondan fazla hadis ezbere bildiği rivayet edilmiş, Musned isimli hadis eserini yazmıştır. Yine İmam Malik, meşhur hadis eseri Muvatta'yı yazmış, İmam Şafii Muvatta hakkında : "Yeryüzünde Kitabullah'tan sonra en sahîh kitap Muvatta'dır" demiştir. Aynı mânada olmak üzere şu sözler de Şâfiî'ye atfedilir: "Yeryüzünde Kur'ân'a Mâlik'in kitabından daha yakını yoktur." "Kitabullah'tan sonra en faydalı kitap Muvatta'dır"
Ahmed b. Hanbel, İmam Şafii hakkında: "Şâfi'î, Allah'ın Kitâbı ve Rasûlullah'ın Sünneti üzerinde insanların en âlim ve fakihidir; ancak hadîs furûuna ait tahsîli azdır.", "Şâfi'î'den ders alıncaya kadar hadîste nâsih ve mensûh konusunu öğrenememiştim."
İmam Şafii, kendisinden ders alan İmam Ahmed hakkında : "İmam Şâfi'î, öğrencileri İbn Mehdî ve Ahmed b. Hanbel'e şöyle demiştir: "Siz hadîsi benden daha fazla biliyorsunuz, sıhhatini tesbit ettiğiniz hadîsleri (size göre sahih olan hadîsleri) bana da bildirin ki, onları hüküm ve ictihadımda kullanayım."
İmam Şafii gençliğinde İmam Malikden der de almıştır : "birisinin kendisine "Bu fesâhat ve zekâya rağmen fakih olmaman bana ağır geliyor, bir de fakih olsaydın zamanın efendisi olurdun" demesi ve İmam Mâlik'i tavsıye etmesi üzerine Muvatta'ı birinden emanet almış, kısa bir zaman içinde ezberlemiş ve yirmi yaşında İmam Mâlik'e giderek bizzat ondan Muvatta'ı okumuştur."
İmam Malik ise İmam Ebu hanifeden ders aldığı olmuştur : "İmam Mâlik, ilimde olgunlasip dersler vermeye basladiktan sonra, bilgilerini daha da derinlestirmek ve farkli fikhî görüsleri, incelikleriyle kavrayabilmek için âlimler ile iliskisini yogun bir sekilde sürdürmüstür. Hacca gelen âlimlerle görüsüp, onlarla ilim alisverisinde bulunurdu. O, büyük fakih Ebu Hanife ile de görüsür, onunla münazaralarda bulunurdu. Onlarin bu görüsmeleri gayet nezih bir sekilde cereyan eder ve herbiri digerinin fikihtaki üstünlügünü överdi.
Ebu Hanife ise : "Hocasi Hammâd b. Ebî Süleyman, Ibrahim en-Nehaî ve Sa'bî gibi iki büyük âlimden fikih okudu. Abdullah b. Mes'ud ve Ali'nin fikhina sahib Kadı Sureyh, Alkame b. Kays, Mesruk b. el-Ecda'in fikhindan faydalandi.
Ebu Hanife; İmam Yusuf, İmam Muhammed, İmam Zufer gibi çok büyük alimler yetiştirmiştir.
İmam Ebu Hanife, Hadisten çok rey ekolunun sahibidir. Ebû Hanife'nin yasadigi yer ve çagda itikâdi firkalar çogalmis, bir sürü sapik firkalar ortaya çikmis, Emevi hükümdarlarinin Ehl-i Beyt'e zulmü devam etmistir. Mantigi çok kuvvetli olan Numân b. Sâbit hiçbir firkaya baglanmadan ilim tahsilini ilerletti ve kelâm ilmine yöneldi. Tartismak (cedel) için sik sik Basra'ya gitti, ancak kelâm ve cedel'in din disi oldugunu görerek fıkh'a yöneldi. "Arkadasini tekfir etmek isteyen ondan önce küfre düşer" diyordu (Hatib el-Bagdâdî, Târihu Bagdâd, XIII, 333).
Kendisi bunu şöyle anlatır: "Sahâbi ve tâbiin, bize gelen konulari bizden iyi anladilar. Aralarında sert munâkaşa ve mücâdele olmadi ve onlar fikih meclisleri ile halki fikha teşvik ettiler; fetvâ verdiler, birbirinden fetvâ sordular. Bunu anlayinca ben de münakâsa, cedel ve kelâmi biraktim; selefin yoluna döndüm. Kelâmcilarin selefin yolunda olmadigini; cedelcilerin kalpleri kati, ruhlari kaba, nasslara muhâlefetten çekinmeyen, verâ ve takvâdan uzak kimseler olduklarini gördüm" (Ibnu'l Bezzâzi, Menâkîbu Ebî Hanife, I, 111).
Zemahşerî şöyle der:
Yüce Allah'ın, "sözü dinleyen ve en güzeline uyanlar" (Zumer 18) mealindeki kelâmı şunu ifâde eder: Mu'minlerin, din hususunda iyiyi kötüden ayıracak şekilde meseleleri tenkid süzgecinden geçirmeleri ve güzel ile en güzeli ve üstün ile en üstünü birbirinden ayırt edecek nitelikte olmaları gerekir. Mezhebler ve onların, delili en sağlam, alâmeti en açık olanını seçmek de bu hükme girer. Mu'minlerin, mezhebleri konusunda, "bağlanan ve dolayısıyle emre uyan deve gibi olma" ata sözünde söylendiği gibi olmamaları gerekir. (Keşşaf, 4/9)
*******
Anlaşılan o ki mezhebler bir çırpıda bir kenara bırakılacak anlayışlar değildir. Milyonlarca insana fıkhını, amellerini, ibadetlerini öğretmişlerdir. Burada iş avamın , mezhebini veya mezheb alimini peygamberin önüne geçirmemesidir. Hatta bir toplulukta, din adına adeten yapılan işleri, Mezhebe ithaf eden , fakat mezheb aliminin bundan haberi olmadığı pek çok şey vardır. Bu kişilere, İmam-ı azam Ebu Hanife'den bunun delilini getir dediğin zaman , çoğu defa tüm çabalarına karşın apışıp kalmıştır. Maalesef bu durum günümüzde de yaşandığı gibi oldukça fazladır.
İmam Şafii ve İmam Ebu Hanife'nin dediği gibi "Delillerimizi bilmeden, bizim fetvalarımızla amel etmek taklidcilere helal değildir."
"Bu fetva bizim ulaşabildiğimiz sonuçtur. Bizim görüşümüzün tersine sahih bir hadis bulursanız, bizim sözümüzü taşa çalıp, sahih hadisle amel ediniz."
Anlaşıldığı gibi Mezheb alimlerin delillerini araştırarak, bilerek (neden bu fetvayı vermiş, aldığı delil ne?) amel etmesi cazidir. Fakat bir kişinin illa belli bir mezhebe bağlanması, diğer mezheb alimlerinin delillerine ve delillerinin kuvvetliliğine bakmaması, Kur'an ve sunnetle ilişkisini sorgulamaması düşünülemez.
007_MUKALLIDIN IMANI 1
008_MUKALLIDIN IMANI 2
008_MUKALLIDIN IMANI 2