Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Soru Müfessir Olmak, Tefsir Yapabilmek İçin Neler Gerekir?

A Çevrimdışı

aşkin_velayeti

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Selamunaleykum.
müfessir olabilmek için yani tefsir yapabilmek için bir müslümanın kaç yılını vermesi lazım.?
Ve iyi bir müfessirin sahip olması gereken ilim nelerdir.? Arapçayı ne derecede bilmesi lazım.?
 
F Çevrimdışı

ferdiosman

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Kimlerin Tefsiri Kabul Edilir



aşkin_velayeti kardeş Sorunun cevabını celaleyn tefsirinin yazarlarından HafızCelâlu’d-din es-Suyûtî'den öğrenelim..



Tercüme: Abdulcemil Fânî






Kur'ân'ı kimler tefsîr edebilir, kimler edemez? Bu süâli, İmam Süyûtî'nin Kurânİlimlerine dâir yazdığı et-Tahbîr isimli eserinin bir faslını tercüme ederek cevâblandıralım.


İmam Süyûtî şöyle diyor:



Kur'ân ilimlerinin bu türü (başkalarının kitâbında geçmemiş olup, ancak) benim ziyâdelerimdendir. Hadîs ilminden buna benzeyen, kimlerin rivâyeti kabûl edileceği ve kimlerin kabûl edilmeyeceğinin bilinmesidir.


Müfessirin Edebleri bahsinde geçmişti ki, tefsîr, evvelâ Kur'ân'dan, sonra Sünnet'ten, sonra da Sahâbe ve Tâbiûn kavillerinden aranır. Bu yüzden, bunu onlardan nakledenin (naklinin kabûl edilmesinin) şartı, (râvîde aranacak olan) rivâyet şartlarıdır ki, onlar da adâlet, hıfz ve itkândır (bellemek ve nakletmekteki sağlamlıktır.) Bu hadîs ilminde takdîr edilmiştir. Kezâ, Kur'ân ricâli de böyledir. Çünki, -önceden de geçtiği gibi- onun rükünlerinden bir tanesi de senedin sahîh olmasıdır.


Nebî sallellâhu aleyhi ve sellem ve sahâbe radıyellâhu anhum'dan sahîh rivâyetlerle gelmiştir ki, '(ilmî bir mesnedi olmayan) rey/görüş ve kanâat ile tefsîr yapmak haramdır.' (Bu et-Tahbîr' isimli kitâba yazdığımız) mukaddimede tefsîr ile te'vîl arasındaki fark geçmişti

.

Birincisi (rey ile tefsîr), mutlak olarak haramdır. Çünki onda, Allah'a karşı şâhidlik ve bunun onun murâdı olduğuna dâir kesin bir ifâde vardır.


İkinciye gelince: O da te'vîldir. Te'vîlin câizliği hususunda ihtilâf edilmiştir. Bir topluluk bunu, hadîsin zâhirine uyarak bu kapıyı kapatmak için yasaklamış, başkaları da bunun bir takım ilimleri bilen kimse için câiz olduğunu söylemişlerdir:




Bu ilimlerden,


Birincisi, lügat ilmidir, çünki lafızların müfredleri (kelimeleri) ve delâlet ettikleri ma'nânın şerhi o lugata bağlıdır.


İkincisi, nahiv ilmidir. çünki, ma'nâ, i'râbın değişmesiyle değişir; dolayısıyla mutlaka onu göz önünde bulundurmak lazımdır.


Üçüncüsü, sarf ilmidir. Bazıları bunu zikretmemiştir ki, en doğrusu budur. Onu zikredenin gerekçesi, binaların ve sığaların sarf ilmiyle bilineceğidir.


Dördüncüsü, İştikak (Etimoloji) İlmidir. çünki isim iki değişik maddeden alınma ise onların farklı olmasıyla ma'nâ da farklı olur. Mesîh kelimesi gibi. Bu, seyahatten mi, yoksa mesh kelimesinden mi gelmektedir?


Beşincisi, Meânî İlmidir; çünki sözün terkiblerinin/bir araya getirilip kuruluşlarının, ma'nâyı ifâde etmesi bakımından olan havassı/yalnız kendinde bulunan özellikler, ancak onunla bilinir.


Altıncısı, Beyân İlmidir; terkible-rin göstermiş oldukları ma'nânın açıklığı, yâhud kapalılığı bakımından değişiklikleri yönüyle hâssaları sadece bununla bilinir.


Yedincisi, Bedî'İlmidir; çünki kelâmın güzelleştirilme yolları ancak bununla bilinir.


Sekizincisi, Kıraat İlmidir; çünki Kur'ân okumanın nasıl olacağı sadece bununla bilinir; muhtemel bazı değişik ma'nâlar bazılarına ancak kıraâtlar (ilmi) ile tercîh ettirilir.


Dokuzuncusu, Usûliddîn İlmi, yani akâid ilmidir; çünki, Kur'ân'da, görünen yanı ile Allah'a câiz olmayan ma'nâlara delâlet eden âyetler vardır. Akâid âlimi, bunları te'vîl eder[2] ve Allah için nelerin muhâl/imkânsız-olamaz olduğunu, nelerin de vâcib/mutlaka gerekli olacağını bunlarla delîllendirir.


Onuncusu, Usuli Fıkh İlmidir; çünki hüküm ve hüküm çıkarma şekilleri ancak bununla bilinir.


On birincisi, Esbâb-ı Nüzûl/

âyetlerin iniş sebebleri ve kıssalar ilmidir; çünki, o hususta indirilen âyetin ma'nâsı indirildiğine göre bilinir.


On ikincisi, Nâsih ve Mensûh İlmidir; çünki muhkem ve başkaları yani nesh edilip edilmeyenler bununla bilinir.


On üçüncüsü, Fıkıh İlmidir;


On dördüncüsü, mücmel ve müb-hem olan âyeti tefsîr etmek için onu açıklayacak olan hadîsler(i bilmek.)


On beşincisi, mevhibe ilmi[3]; bu ilim, bildiğiyle amel eden kimseye Allah'ın hibe etmiş olduğu ilimdir. Kim bildiğiyle amel ederse, Allah celle celâlühû bilmediğinin ilmini ona hibe eder"[4]hadîs-i şerîfi işte buna işâret etmektedir.

İbnu Ebi'd-Dünya şöyle demiştir: Kur'ân ve ondan çıkarılacak ma'nâların ilimleri sahili olmayan bir denizdir.

O (İbnu Ebi'd-Dünya) şöyle de demiştir: İşte bunlar öyle ilimlerdir ki; onlar müfessir için âlet gibidirler; kişi ancak onları elde etmekle müfessir olur. Kim, bunlarsız tefsîr ederse, (Şerîat tarafından) yasaklanan rey ile tefsîr yapmış olur; eğer onları elde ederek tefsîr ederse, yasak olan rey ile tefsîr etmiş olmaz.

O (İbnu Ebi'd-Dünya) şöyle söylemiştir: Sahâbe radıyellâhu anhum ve Tabiûn rahimehumullâh, arabça ilimlerini öğrenerek değil de, tabiatları îcâbı biliyorlardı. Kur'ân'dan ve Resûlüllah sallellâhu aleyhi ve sellem'den almış oldukları Sünnet'ten, başka ilimleri de elde ettiler.


Ben (Süyûtî şöyle) derim: Hakkında bu kitâbın yazılmış olduğu tefsîr ilmi, işte bu sebeble şu ilimlerden faydalanır; (tefsîr ilmi) çeşitleri de ondan alınmadır. Kim bu kitâbta zikri geçen (tefsîr ilmi) çeşitleri(ni) muhkem bir şekilde kavrarsa, kendisini hedefine ulaştıracak bilgileri elde etmiş olur ve onlarla beraber artık bu kitâbdan başkasına ihtiyâc duymaz.

Belki de sen mevhibe ilmini müş-kil bulmakta ve şöyle demektesin: "Bu, elde edilmesi insanın kudretinde olmayan bir şeydir." Hâlbuki senin zannettiğin problem yoktur. Aklıma, bunun âlimlerin müctehid ta'rîfinde söyledikleri o, fakîhu'n-nefs olan kimsedir' sözlerine benzetilmesi geldi; yani, 'müctehid,' tabiatı gereği sözün mak-sadlarını, o sözden ma'nâ çıkarmaya güç yetirecek kadar çok kuvvetli anlayan kimsedir.



Tefsîri kabûl edilmeyen kimseler:

Bid'at ehliHusûsan Zemahşerî,Keşşâf'ında... O, şu kitâbda âyetleri asıl ma'nâlarından çıkarıp kendi bozuk (Mu'tezile) inancına uydurmayı çok yapmıştır. Öyle ki, insanı hiç hissetmediği yerden çalmaktadır.


Onda, Peygamberlerin Efendisine birçok yerlerde edebsizlik yapmıştır. Nerde kaldı Sahâbe ve Ehli Sünnete?...


Zehebî el-Mîzân'ında, 'Keşşâf'tan çok sakın' derken ne kadar güzel demiş.

Şeyh Takiyyuddin es-Subkî, 'el-İnkifâf an İkrâi'l-Keşşâf ismini verdiği bir kitâb yazmış ve Keşşâf tefsîrini okutmaktan tevbe ettiğini, Allah'a döndüğünü, onu bir daha okumayacağını ve ondaki zikri geçen edebsizliklerden dolayı bir daha asla ona bakmayacağına söz verdiğini anlattı.


O (Sübkî) şöyle dedi: Medîne-i Nebeviyye ahâlisinden biri benimle, Kessâf'ın bir nüshâsını alıp Medîne'ye getirmesi husûsunda istişâre etti. Ben de ona, Nebî sallellâhu aleyhi ve sellem'in bulunmuş olduğu bir beldeye, içinde onun zâtıyla alâkalı bir takım (yakışıksız) şeylerin bulunduğu kitâbın götürülmesinden hayâ îcâbı bu işi yapmamasını işâret ettim.

Üstelik o, şâyet sözünü ettiğimiz yanı olmasaydı belâğat ve i'câz çeşitlerinin açıklanması husûsunda büyük bir kitâbtır.[5]


Beyzâvî tefsîrinde elhamdülillâh buna ihtiyâc bırakmayacak şeyler vardır.

Tartışma ve kakışma, söylediği bir söze taassub göstermek, hak ortaya çıktıktan sonra hakka dönmemek ile bilinen, görüşünü sünnetin önüne geçiren, gelişi güzel konuşmak ve sağlam bir araştırma yapmamakla, yâhud Allah'a karşı cüretkâr davranmak ve aldırışı olmamakla tanınan kimselerin de tefsîri kabûl edilmez.[6]





[1]
Ebû Ya'lâ, el-Müsned (...), Taberânî, el-Kebîr(8006),. İbnü's-Sünnî, Ameli'l-Yevm ve'l-Leyle(603) ve Deylemî, Firdevs(8620) Heysemî, Mecmâu'z-Zevâid(9/218)'de isnâdının zayıf olduğunu söylemiştir



[2]Onları, yeterli delillerle görünürdeki manalardan çevirip asıl manalarına döndürür.



[3]Öğrenmeden Allah teâlâ'nın kuluna lütfun-dan hediye ettiği ilim



[4]Ebû Nuaym, el-Hilye (10/12-13)



[5]Bütün bunlara rağmen, müfessirlerin muhakkıkları şu kitâbdan müstağnî kalamamışlar, ondan büyük nisbette istifâdeden geri durmamışlardır. Bir takım büyük ve muktedir âlimler tarafından bozuk mu'tezile görüşleri en ince bir şekilde süzülmüş, tenkîd edilmiş ve ona cevâblar verilmiştir. Ehli Sünnet ulemâsı şu kitâbı işte bu tenkîdlerle beraber yazıp çoğaltmış ve daha sonra bunları kenarına koyarak onu böylece basmış ve neşretmişlerdir. Bunun yanında büyük muhaddislerden İmam Zeylaî bu Keşşâf Tefsîrinin hadîslerini tahric etmiş ve İbnu Haceri'l-Askalânî bu kitâbı kısaltmak sûretiyle şu hizmete ilâvede bulunmuştur.



[6]Süyûtî; et-Tahbîr fî İlmi't-Tefsîr (151-154), Dâru'l-Kütübi'l-İlmiyye, 1408..Zamanımızda gelişigüzel konuşmak her sâhada bir moda hâlini aldıysa da bu bilhassa Kur'ân ve Sünnet üzerinde, yani İslâm mevzû'larında çığırından iyice çıkarıldı. Kur'ân'ın dili olan Arab dilini hiç bilmediği halde bile tefsîr yazan üstâd' zevât bulunduğu gibi, kırık dökük çorbacı arabçası ile bence bu âyetin tefsîri böyledir' veya bana göre şu şu müfessirler burada yanılmıştır' yâhud kanaatimce şu mes'elede şimdiye kadar yapılan tefsîrlerin hiçbirisi doğru olmayıp, asıl doğru olan şöyle bir ma'nâdır, veya noktasız hâ' bulunan 'ıhsâ'nın, noktalı 'hâ'lı olan husye' kelimesinden veya 'husye'nin ıhsâ kelimelerden alınma olduğu gibi saçmalamalarını tefsîr' ismiyle medya meydânlarında insanlara arz eden zır câhil üstâd-ı a'zamlar var...


Öte yanda da bu meselede müfes-sirlerin tamâmı şunu dediyse de bence ihtimâl sahası daha geniştir ve muhtemelen bu şu ma'nâya gelmektedir' meâlindeki yüksek tefsîrleriyle icmâya karşı bile görüş beyân edebilen lâ yuhtî ma'sûmların tartışılamaz tefsîrlerine şâhid olmaktayız.


Daha açık bir ifâdeyle söyleyecek olursak... Birileri çıkıp, sorulan Hz. Meryem'e rûhu üfleyen kimdi? şeklindeki bir soruya, müfessirlerin tamâmına göre onun, cebrâil olduğunu ancak, ihtimâlin sınırlarının ihtilâfın çerçevesini taşacağı, rûhu üfleyenin Nebî sallellâhu aleyhi ve sellem'in rûhunun olabileceği, nitekim hadîsde O'nun cennette Hz. Meryem ile evlendiğinin rivâyet edildiği' şeklinde cevâb verebilenleri görmekteyiz.



Hâsılı,

Bir: Müfessirlerin sözbirliği ile Cebrâil' demesine, başka bir ifâdeyle bu hususta müfessirlerin icmâ'ını bulunduğu i'tirâf edilmesine rağmen sözü edilen ihtilâf kimlerin ihtilâfıdır?

Şurası kesin bilinmektedir ki, bu husûsta kimsenin ihtilâfı yoktur.


İki: Bahsi geçen ihtimâl', hangi ihtimâl' idi ve kimlere âid idi? Böyle bir ihtimâl' veya imkân' bir delîlden mi doğmaktadır, yoksa delîlden doğmayan bir ihtimâl midir?


Hâlbuki delîlden doğmayan mü-cerred ihtimâl bir hükme mesned ve medâr olabilecek ise mü'min olduğunu söyleyen herkesin bir kâfir veya münâfık hattâ İslâm düşmanı olmak ihtimâl ve imkânı vardır. Bu ise, değil ma'sûm bir müfessir ve müctehidin, akıllı bir mü'minin bile kabûl edebileceği şeylerden değildir.


Üç: Sözü edilen hadîs, kimler tarafından rivâyet edilmiştir ve sahîh midir? İsnâdı sahîh bile olsa, Kur'ân ve Sünnet tarafından babasız olarak doğduğu bildirilen Hz. Îsâ aleyhisselâm'ın babasının kim olduğunu gösteren bir rivâyet nasıl sahîh kabûl edilebilir?!...


Oysa, sözü edilen hadîs[1]Ebû Ya'lâ'nın el-Müsned'inde, Taberânî'nin el-Kebîr'inde, İbnü's-Sünnî'nin Ameli'l-Yevm ve'l-Leyle'sinde ve Deylemî'nin Firdevs'inde zayıf bir senedle rivayet edilmiştir. Üstelik bu hadîs ancak Kıyâmet günündeki bir evlenmek-den söz etmektedir. Böyle bir evlilikten çok evvel dünyada bir doğum olması Şer'î bir imkânsızlığın yanında aklî bir muhâli de bulundurmaktadır.

..
 
A Çevrimdışı

aşkin_velayeti

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Kısacası 20 yaşında bir kisi 10 yılını verse bu davaya sonunda tefsir dersi verebilirmi. ikinci olarakda tefsirde arapça bilmenin önemi nedir.?
 
salah-ad-din Çevrimdışı

salah-ad-din

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Kısacası 20 yaşında bir kisi 10 yılını verse bu davaya sonunda tefsir dersi verebilirmi. ikinci olarakda tefsirde arapça bilmenin önemi nedir.?

Kur'an ı tefsiri öncelikle müfessirin onu hakkıyla anlama, hayatla ilişkilendirme ve bu pratiği öncelikle kendi hayatına yansıtma amacı taşımalıdır. tefsir bir kariyer alanı değildir ve ciddi sorumluluk gerektiren bir iştir. şüphesiz hakkıyla yapılan bir tefsirin sevabı da çok olacaktır-Allah'ın dinini yayma amellerinin tümünde olduğu gibi.
süre meselesi de kişinin kendi çabasına bağlıdır. bu ilme vakıf olmak isteyen bir kişiin öncelikle kur'an ı ezbere bilmesi ve arapçayı da kureyş lehçesi başta olmak üzere tüm ayrıntılarıyla öğrenmesi gerekir. müfessirlerin ve fakihlerin hayatlarını incelediğinizde birçoğunun daha küçük yaşlarda kur'an ı hıfzettiklerini görürsünüz. bu da bu yükün ağır bir yük olduğunun göstergesidir. yine de cenab-ı Allah'ın azim verdiği kişi bunu inşaallah başaracaktır.
ama deiğim gibi bu ilmi kişi öncelikle kendisi için öğrenmelidir. kendimizi ihya edebilsek ne mutlu bize! bir de üstüne hakkıyla ilim yayabilsek... Rabbim bizi bu yolun yolcusu eylesin, Allah(cc) rızasıyla çalışanları işlerinde muvaffak kılsın.(amin)
 
Üst Ana Sayfa Alt