S
Çevrimdışı
shenhehe
Misafir
JOHN MCCAİN’İN SURİYE ZİYARETİ VE AB’NİN SURİYE’YE SİLAH AMBARGOSUNU KALDIRMASI NE ANLAMA GELİYOR?
Birincisi: ABD ve AB bu siyasetleriyle “muhalefetin arkasında batı varsa İran ve Esad haklıdır” algısı oluşturarak aslında İran’a ve Esad rejimine hizmet ediyor. Bu tavır aynı zamanda batının Hizbullah’ın Suriye’ye açıktan dahil olmasını da onaylaması anlamına gelir. Zira İrancı lobiler sevinç çığlıklarıyla bu haberi istismar etmeye başladılar bile..
İkincisi: Bu kararlar gerçekliği ve somutluğu olmayan siyasi manevra niteliğindeki kıytırık kararlardır. Zira Senatör Mccain’in ziyareti mesaj olarak ABD’yi temsil etse de resmi olarak ABD hükümetini temsil etmediğinden onun ziyareti somut bir anlam ifade etmez. Yine AB’nin Suriye’ye ambargoyu kaldırması muhalefete silah verilmesi anlamına gelmeyip, silah verme kararı üye ülkelerin insiyatifine bırakılmıştır. En önemlisi de AB Ağustos ayına kadar muhalefete silah vermemek üzere anlaşmıştır. Bu da Haziran ayındaki Cenevre konferansına katılmak istemeyen muhalefeti ağzına bir parmak bal çalıp hiçbir şey vermeden masaya oturtmak anlamına gelir.
Üçüncüsü: Suriye muhalefeti kendisine somut hiçbir artısı olmayan bu şartlarda Cenevre ye katılmayı kabul etmemekte ısrar ederse, uzlaşmaya yanaşmayan kötü bir taraf olarak addedilecek, her türlü iç, dış ve uluslararası desteği aldıktan sonra Cenevre ye katılacağını açıklayan Suriye rejimi ise çözüm isteyen taraf olarak gösterilecektir. Bu zımnen rejimin başından beri dile getirdiği “sorunu ve savaşı çıkaranın kendileri olmadığı” şeklindeki yalan argümanları da haklı çıkaracak ve işlediği cürümleri meşrulaştıracak bir tablo ortaya çıkaracaktır. Ayrıca Suriye muhalefetinin yeni üyelerle genişlemesi de mezkur konferansa katılımı ve sonuçlarını oylarıyla etkilemesi açısından önemli bir gelişme olarak göze çarpıyor . Ve sahadaki resme göre bu girişimin batının rejimi öne alan siyasetine hizmet edeceği kuvvetle muhtemeldir.
Dördüncüsü: ABD veya batı Suriye muhalefetine silah verse bile, bu silahlar laik koalisyon ve batının ÖSO daki aparatı olan Salim İdris kanalıyla verilecektir. Hatta batının silahları vermesinin ilk ve son şartı Nusret cephesi ve benzeri mücahid gruplara karşı kullanılması olacaktır. Salim İdris bu konuda gönüllü olduğunu çeşitli açıklamalarla beyan etmiştir. Ama yine de Suriyeli kürt lider Salih Müslim’in “ÖSO içindeki savaşçılar bile liderlerinin aksine Hilafet için savaşıyor” demecini hatırladığımızda bu silahları mücahidlere çevirecek hain savaşçılar bulmak oldukça zor görünüyor. Zira batının muhalefete başından beri silah vermek istememesinin altında bu gerçek yatıyor. Velhasıl kafir batı halen bu tutumunu koruduğundan somut karşılığı olmayan içi boş kararlar alıyor.
Beşincisi: Kafir batı izlediği bu siyasetle muhalefetin arkasına kendini iyice yaslayarak ve onu sahiplenerek Suriye halkına krizin çözümünde rejim ve muhalefet dışında bir temsiliyet olmadığını dayatmış oluyor. Zira siyasi areneda da Suriye halkına kimi ve neyi istediğine dair söz hakkı tanıyan ve devrimi yok etmeyi hedefleyen Cenevre planına karşı çıkan bir ülke bulunmuyor. Türkiye’nin Erdoğan’ın ABD ziyareti sonrası sınıra duvar öreceğini açıklaması, “eli kana bulaşmamışlar” argümanı üzerinden Baaslı geçişe yeşil ışık yakması ve Davutoğlu’nun “Esad’ın problemi annesidir” yani mefhum olarak “Esad’ın kendisi problem değildir” mealinde ki açıklaması, yine Suriye halkına destek verir görünen Mursi yönetiminde ki Mısır dışişleri bakanı Muhammed Kamil Amre’nin “Esad geçiş sürecinde görevde kalabilir” açıklaması ve diğer bölge ülkelerinin aynı yöndeki açıklamaları bunun açık delilleridir. İran Irak ve Rusya’nın tutumunu bu açından irdelemeye lüzum yoktur. Sadece Rusya’nın bugün tekrar Suriye’ye S-300 füzelerini göndereceğini açıklaması hariç ki, bu da aynı planın parçasıdır.
Altıncısı: Tüm bu tespitler ve gelişmeler ışığında ABD ve AB’nin Rusya ile danışıklı olarak laik Suriye muhalefetine silah desteği siyaseti ile yapmak istediği şey, rejimin yanında olan Rusya, Çin İran ve Irak bloğuna karşı dengeli bir durum oluşturduğu görüntüsünü vermektir. Bunun görüntü sonucunda rejim ve muhalefetin eşit şartlarda masaya oturduğu iddiasıyla bir orta çözüm olarak Rejimin ve destekçilerinin cürümlerini aklayan Cenevre planını muhalefet nezdinde Suriye halkına onaylatmaktır.
Bu onaylamanın Suriye halkının zihinlerinde yer etmesi içinse muhtemelen ABD batı ve Rusya destekli Esad rejimine katliamlarını artırması emri verilecektir. Bu plana kesin olarak karşı çıkacak olan Nusra ve benzeri radikal (mücahid) gruplara karşı ise batının ön savunma hattı olan İran, Irak ve Hizbullah yoluyla başlatılan operasyonların artırılmasıda kuvvetle muhtemel görünüyor. Nitekim bugün Suriye medyasında çıkan haberler Kusayr’dan sonra Halep’te de Suriye ordusunun büyük bir saldırı başlatacağı yönünde…Buna Irak Ordusunun 20.000 askerle Suriye sınırındaki savaşçılara yönelik saldırısı eklenildiğinde resim tamamlanmış olmaktadır..
Nihayetinde Müslüman ülkelerin başrolde olduğu bu kirli planlar Suriye halkına ilk defa dayatılmış değildir. Mübarek ayaklanmanın başından beri kafir batı buna benzer sekiz adet uluslar arası planı Suriye halkına kabul ettirmeye çalıştı. Ne var ki bu planların hiçbiri Suriye halkını aldatmada ve teslim almada başarılı olamadı bilakis yerinde ve dakik açıklamalar ile sahiplerinin yüzüne çarpıldı. Aynı şekilde bu habis planında “Allah’tan başkasının önünde eğilmeyeceğiz” diyen Suriye halkının imanlarını ve azimlerini artırmaktan başka bir işe yaramayacağına inancımız tamdır..
Kafirlerin amelleri engin çöllerdeki serap gibidir. Susayan kimse onu su zanneder, fakat oraya geldiğinde hiçbir şey bulamaz. Orada Allah’ı bulur ve O da hesabını görür. Zira Allah hesabı çabuk görendir. (Nur 39)
Yazan: Muhammed Emin Yıldırım
DEGİŞİM HABER
Birincisi: ABD ve AB bu siyasetleriyle “muhalefetin arkasında batı varsa İran ve Esad haklıdır” algısı oluşturarak aslında İran’a ve Esad rejimine hizmet ediyor. Bu tavır aynı zamanda batının Hizbullah’ın Suriye’ye açıktan dahil olmasını da onaylaması anlamına gelir. Zira İrancı lobiler sevinç çığlıklarıyla bu haberi istismar etmeye başladılar bile..
İkincisi: Bu kararlar gerçekliği ve somutluğu olmayan siyasi manevra niteliğindeki kıytırık kararlardır. Zira Senatör Mccain’in ziyareti mesaj olarak ABD’yi temsil etse de resmi olarak ABD hükümetini temsil etmediğinden onun ziyareti somut bir anlam ifade etmez. Yine AB’nin Suriye’ye ambargoyu kaldırması muhalefete silah verilmesi anlamına gelmeyip, silah verme kararı üye ülkelerin insiyatifine bırakılmıştır. En önemlisi de AB Ağustos ayına kadar muhalefete silah vermemek üzere anlaşmıştır. Bu da Haziran ayındaki Cenevre konferansına katılmak istemeyen muhalefeti ağzına bir parmak bal çalıp hiçbir şey vermeden masaya oturtmak anlamına gelir.
Üçüncüsü: Suriye muhalefeti kendisine somut hiçbir artısı olmayan bu şartlarda Cenevre ye katılmayı kabul etmemekte ısrar ederse, uzlaşmaya yanaşmayan kötü bir taraf olarak addedilecek, her türlü iç, dış ve uluslararası desteği aldıktan sonra Cenevre ye katılacağını açıklayan Suriye rejimi ise çözüm isteyen taraf olarak gösterilecektir. Bu zımnen rejimin başından beri dile getirdiği “sorunu ve savaşı çıkaranın kendileri olmadığı” şeklindeki yalan argümanları da haklı çıkaracak ve işlediği cürümleri meşrulaştıracak bir tablo ortaya çıkaracaktır. Ayrıca Suriye muhalefetinin yeni üyelerle genişlemesi de mezkur konferansa katılımı ve sonuçlarını oylarıyla etkilemesi açısından önemli bir gelişme olarak göze çarpıyor . Ve sahadaki resme göre bu girişimin batının rejimi öne alan siyasetine hizmet edeceği kuvvetle muhtemeldir.
Dördüncüsü: ABD veya batı Suriye muhalefetine silah verse bile, bu silahlar laik koalisyon ve batının ÖSO daki aparatı olan Salim İdris kanalıyla verilecektir. Hatta batının silahları vermesinin ilk ve son şartı Nusret cephesi ve benzeri mücahid gruplara karşı kullanılması olacaktır. Salim İdris bu konuda gönüllü olduğunu çeşitli açıklamalarla beyan etmiştir. Ama yine de Suriyeli kürt lider Salih Müslim’in “ÖSO içindeki savaşçılar bile liderlerinin aksine Hilafet için savaşıyor” demecini hatırladığımızda bu silahları mücahidlere çevirecek hain savaşçılar bulmak oldukça zor görünüyor. Zira batının muhalefete başından beri silah vermek istememesinin altında bu gerçek yatıyor. Velhasıl kafir batı halen bu tutumunu koruduğundan somut karşılığı olmayan içi boş kararlar alıyor.
Beşincisi: Kafir batı izlediği bu siyasetle muhalefetin arkasına kendini iyice yaslayarak ve onu sahiplenerek Suriye halkına krizin çözümünde rejim ve muhalefet dışında bir temsiliyet olmadığını dayatmış oluyor. Zira siyasi areneda da Suriye halkına kimi ve neyi istediğine dair söz hakkı tanıyan ve devrimi yok etmeyi hedefleyen Cenevre planına karşı çıkan bir ülke bulunmuyor. Türkiye’nin Erdoğan’ın ABD ziyareti sonrası sınıra duvar öreceğini açıklaması, “eli kana bulaşmamışlar” argümanı üzerinden Baaslı geçişe yeşil ışık yakması ve Davutoğlu’nun “Esad’ın problemi annesidir” yani mefhum olarak “Esad’ın kendisi problem değildir” mealinde ki açıklaması, yine Suriye halkına destek verir görünen Mursi yönetiminde ki Mısır dışişleri bakanı Muhammed Kamil Amre’nin “Esad geçiş sürecinde görevde kalabilir” açıklaması ve diğer bölge ülkelerinin aynı yöndeki açıklamaları bunun açık delilleridir. İran Irak ve Rusya’nın tutumunu bu açından irdelemeye lüzum yoktur. Sadece Rusya’nın bugün tekrar Suriye’ye S-300 füzelerini göndereceğini açıklaması hariç ki, bu da aynı planın parçasıdır.
Altıncısı: Tüm bu tespitler ve gelişmeler ışığında ABD ve AB’nin Rusya ile danışıklı olarak laik Suriye muhalefetine silah desteği siyaseti ile yapmak istediği şey, rejimin yanında olan Rusya, Çin İran ve Irak bloğuna karşı dengeli bir durum oluşturduğu görüntüsünü vermektir. Bunun görüntü sonucunda rejim ve muhalefetin eşit şartlarda masaya oturduğu iddiasıyla bir orta çözüm olarak Rejimin ve destekçilerinin cürümlerini aklayan Cenevre planını muhalefet nezdinde Suriye halkına onaylatmaktır.
Bu onaylamanın Suriye halkının zihinlerinde yer etmesi içinse muhtemelen ABD batı ve Rusya destekli Esad rejimine katliamlarını artırması emri verilecektir. Bu plana kesin olarak karşı çıkacak olan Nusra ve benzeri radikal (mücahid) gruplara karşı ise batının ön savunma hattı olan İran, Irak ve Hizbullah yoluyla başlatılan operasyonların artırılmasıda kuvvetle muhtemel görünüyor. Nitekim bugün Suriye medyasında çıkan haberler Kusayr’dan sonra Halep’te de Suriye ordusunun büyük bir saldırı başlatacağı yönünde…Buna Irak Ordusunun 20.000 askerle Suriye sınırındaki savaşçılara yönelik saldırısı eklenildiğinde resim tamamlanmış olmaktadır..
Nihayetinde Müslüman ülkelerin başrolde olduğu bu kirli planlar Suriye halkına ilk defa dayatılmış değildir. Mübarek ayaklanmanın başından beri kafir batı buna benzer sekiz adet uluslar arası planı Suriye halkına kabul ettirmeye çalıştı. Ne var ki bu planların hiçbiri Suriye halkını aldatmada ve teslim almada başarılı olamadı bilakis yerinde ve dakik açıklamalar ile sahiplerinin yüzüne çarpıldı. Aynı şekilde bu habis planında “Allah’tan başkasının önünde eğilmeyeceğiz” diyen Suriye halkının imanlarını ve azimlerini artırmaktan başka bir işe yaramayacağına inancımız tamdır..
Kafirlerin amelleri engin çöllerdeki serap gibidir. Susayan kimse onu su zanneder, fakat oraya geldiğinde hiçbir şey bulamaz. Orada Allah’ı bulur ve O da hesabını görür. Zira Allah hesabı çabuk görendir. (Nur 39)
Yazan: Muhammed Emin Yıldırım
DEGİŞİM HABER