Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Muhyiddin-i Arabî

E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Muhyiddin-i Arabî



İbn Arabî, kitaplarını kendisinin yazmadığını, sadece kendisine indirileni dile getirdiğini söyler;

“…Çünkü bu kitap, nefis arzularından münezzeh ve içine fesad karışmamış olan en kudsî makamdan indirilmiştir… Çünkü ben ancak bana ilham olunan şeyi söyledim ve bu yazılı kitapta ancak bana indirilmiş olan hakikatleri dile getirdim.” (Fusûsül Hikem. Muhyiddin-i Arabî. M.E.B Çev:Nuri Gençosman s.20)

“…Söylediğim her şeyi, bana Tanrı haber verdi… O, bana imlâ ediyor ve ben (bunları) kendi elimle yazıyordum… Benim lisânım, Hakk’ın lisanıdır, sözüm O’nun sözüdür…”(El Futûhât El-Mekkiyye. Muhyiddin-i İbn Arabî. Kültür Bakanlığı/1184 Çev: Prof.Dr.Nihat Keklik divandan nakille s.455)

“Biz, bütün söylediklerimizde ancak Allah’ın bize ilka ettiği (ulaştırdığı) şeye dayanırız…(El Futûhât El-Mekkiyye.S.19) Sufiler delil ikame etmekten münezzehtir…”(aynı eser s.25)

Oysa Rabb’ımız (c.c) böyleleri hakkında ne buyuruyor;

“Elleriyle (bir) kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için, “Bu Allah katındandır” diyenlere yazıklar olsun..! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!” (Bakara/79)

Muhyiddin-i Arabî “Fusûsü’l-Hikem’de” geçen şiirlerinde şunları söylüyor:

“Bir vakit olur ki kul şüphesiz Rab olur.
Başka bir vakitte de iftirasız kulluk derekesine iner.
Allah beni över, ben de O’nu. O bana kulluk eder, ben de O’na.
Ey nefsinde varlıkları yaratan! Sen halk ettiğin şeylerin hepsisin.
Küfür ve isyan ehli cehenneme girseler de, orada kendileri için bir zevk ve lezzet vardır. O da onlar için bir cennettir.
Ancak onların cennetleri Huld cennetlerine benzemez. İkisi birdir amma aralarında tecelli farkı vardır… (Said Nursi benzer ifadeleri Ebu Talib için anlatıyor. Mektubat.s.366)

İster Hakk ol, ister Halk ol, Allah ile Rahman olursun…” (Fusûsül Hikem.s.83,93,95,104,190) diyen İbn Arabî;

“Mükemmel arif, tapılan her şeyin hakkın açığa çıktığı ve kendisinde hakka ibadet edildiğini görendir. Onun için kendisinde fena bulduğu (kadın) suretine girerek tekrar kendisine dönmesi için yıkanma (gusül) ile onu temizlemiştir… (Erkeğin) Allah’ı kadında müşahede etmesi tam ve en mükemmelidir… Allah maddelerden soyut olarak hiçbir zaman müşahede edilemez…” der. (Teorik ve Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslâm.s.118)

“Tasavvufun Şeyh-i Ekber’i teslis inancından daha çok ileri giderek, Allah’ın leş ve putlarda, Samirî’nin buzağısında, Hz.Musa’nın Firavun’unda ve pislik içinde yuvarlanan vücutlarda tecessüd ettiğine inanmış, şehvetleri alevlenen, güdüleri tutuşan ve her günahkarın önünde sere serpe açılıp günah bataklığına taşıyan ahlaksız kadının vücuduna büründüğünü söylediği bir tanrı anlayışına sahiptir.” (Teorik ve Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslâm.s.120)

İbn Arabî’nin bu görüşlerini değerlendirecek olursak;

“İslâm’a göre yıldızlara tapanlar kafir olmuşlardır. Buzağıya tapan Yahudiler de kafir olmuşlardır. Hıristiyanlarda üç ortaklı (teslis) bir tanrıya taptıkları için kafir olmuşlardır. Cahiliye Arapları da ölenlerin putunu dikip hayatta kendilerine umut ve emellerle yöneldikleri gibi, ölümden sonra da benzer umut ve emellerle kendileriyle Allah arasında aracılıklarını sağlamak için putlara taptıklarından dolayı kafir olmuşlardır. Bütün bu gruplar ve insanlar Allah’tan başka varlıklara taptıkları için kafir oluyorken, acaba her şeye tapmaya çağıran İbn Arabî ve benzerleri için İslam’ın hükmü nedir? Her şeye ibadete devam eden bu gibileri için ne diyeceksiniz..?” (Teorik ve Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslâm.s.118)

İmam İbn Teymiyye “vahdet-i vücut” ve “Ehl-i vahdet” i değerlendirdikten sonra şu ifadelerle sözünü tamamlar: “Bunlardaki küfür ne Yahudilikte ne Hıristiyanlıkta ve ne de müşrik Arapların putperestliğinde yoktur.” (İman Üzerine. İbn Teymiyye, Pınar Yay.s.77)

Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu;

“Benimle peygamberler zümresinin benzeri, şu kimsenin benzeri gibidir: O kişi bir ev yaptırmış ve binayı tamamlayıp süslemiş de yalnız bir tuğlası eksik kalmış. Bu vaziyette insanlar binaya girip gezmeye başlarlar. Ve (o eksik yeri görüp) hayret ederek: “Şu bir tuğlanın yeri boş bırakılmış olmasaydı!” derler. İşte ben, o (yeri boş bırakılan) kerpicim; ben Hatemu’n-Nebiyyin’im (Peygamberlerin sonuyum)” (Buhari.C:7 s.3331,3332)

İbn Arabîi “aslında duvardaki boşluğun bir değil iki kerpiçlik yer olduğunu, ne ki biri altın biri gümüş olan bu iki kerpiçten “hatemü’l-enbiyâ” yı (nebilerin sonuncusu) temsil eden gümüş kerpici Allah Rasûlü’nün gördüğü halde “hatemü’l-evliyâ (velilerin sonuncusu)’yı temsil eden altın kerpici göremediğini bu hadisiyle belli ettiğini” söyler. “Halbuki bu ikisi birden olmayınca nübüvvet duvarı asla tamamlanmayacaktır” der.

Eserinde nebilerin sonuncusu olan Rasûlü temsil eden kerpicin gümüş, velilerin sonuncusu (hatemü’l-evliyâ)’yı temsil eden kerpicin de altın olmasını nübüvvetin zahir, velayetinse batın oluşuyla açıklar. Hatemü’l evliyâ’nın İbn Arabî’nin kendisi olduğunu hatırlatmaya gerek yoktur sanırız.

Tahavi akaidi şarihi yukarıdaki satırları kastederek der ki; “Verdiği örnekte nefsini altın kerpiç, Allah Rasûlü’nü gümüş kerpiç olarak gösterenden daha kafir kim olabilir…?” İbn Arabî ve emsallerinin küfrü;

“Allah’ın Rasûllerine inen bize de ininceye kadar iman etmeyeceğiz” (En’âm/124)

diyen kimselerin küfründen daha beterdir. İbn Arabî ve benzerleri cehennemin en dibinde olan ittihadiye (hulul) inancındaki münafık ve zındıklardır.

İbn Arabî bir şiirinde şöyle der: “Nübüvvet makamının mevkii rasûlün üstünde ve velinin altında bir yerdir.”(Şerhu Akidetü’t-Tahaviye,II/743.”

“İbn Arabî gibi ya “Benden sonra peygamber yoktur.” sözünün sahibinin (Peygamberimizin) doğru söylediğine inanarak veya başka bir endişeye dayanarak kendilerini peygamberlik sevdasına kaptırmayanlar ve bu iddia ile ortaya çıkmayanlar peygamberlikten bile daha yüksek bir derecenin cazibesine kapılarak “velilerin sonuncusu, peygamberlerin sonuncusundan daha büyüktür. Çünkü peygamberler ancak bir aracı vasıtası ile Allah’tan bilgi alabilirken veli bu bilgiyi aracısız olarak doğrudan doğruya alabilmektedir” demişlerdir…” (İman Üzerine, İbn Teymiyye, Pınar Yay. S.192; Teorik ve Pratik Açıdan
Tasavvuf ve İslâm.s.193; Bkz: Said Nursi’nin; vahyin vasıtalı ilhamın vasıtasız Oluşuna dair görüşleri. İlmi ve Hukuki Açıdan Nurculuk Davası. Said Nursi. S.291)

Velinin Peygamberden üstünlüğünün bir diğer sebebi de dinin onun eliyle tamamlanmış olmasıymış.(Teorik ve Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslâm.s.193)

“Kur’ân âyr-etlerini tahrif ederek kafir Hûd kavminin sırat-ı mustakim üzere olduklarını, Firavun’un iman-ı kamil bir mü’min olduğu gibi, Nûh kavminin de mü’min bir kavim olduğu ve bu imanlarından dolayı Allah, onları mükafatlandırıp vahdet deryasına batırdığını, nimetini tatmaları için ilahi sevgi ateşine soktuğu, Hz.Harun’un İsrailoğullarını buzağıya tapmaktan alıkoyarak yanıldığını, çünkü buzağının gerçek mabud veya onun sûretinden bir sûret olduğunu, Nûh kavminin Ved, Yegus, Yeûk, Suva ve Nasr putlarına tapmayı bırakmamakla isabet ettikleri, çünkü bu putların ilahın birer görünümü olduklarını, tatlılık kökünden gelen azabın gerçekte rahmet ve hoş bir şey olduğunu, rahmete uğramayan ve rızaya kavuşmayan hiçbir insanın bulunmadığını, bir şey var olmadan önce Allah’ın onu bilemeyeceği, çünkü bir şeyin varlığının Allah’ın varlığının tercümesi olduğunu ve benzeri şeyleri söylemesine rağmen İbn Arabî bunların hepsini eksiltmeden ve çoğaltmadan doğrudan Rasûlullah’tan, hatta Allah’tan aldığını söylemiş ve Rasûlullah’ın, kendisine bunları insanlara tebliğ etmesini emrettiğini de iddia etmiştir.

Kur’ân ve sahih sünnete açıkça aykırı ve küfür oldukları apaçık olan bütün bu şeylere rağmen, İbn Arabî bunları söylediğinden günümüze kadar adı müslüman olan yığınlardan pek çok taraftar ve sempatizan bulmuş, fikirleri İslâm dünyasında alabildiğine yayılmıştır. Günde defalarca “La ilahe illallah Muhammedun Rasûlullah” diyen İslâm ümmeti içinde evliyânın kutbu ve efsiyanın büyüğü olarak görülmüş, adı binbir takdis ve tazimle anılmıştır; hâlâ da anılmaktadır. Bu da İslâm aleminde zamanla kavramların nasıl saptığını ve değer yargılarının özelliğini nasıl yitirdiğini açıkça ifade etmektedir.” (Teorik ve Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslâm.s.125,126)

“Şunu da belirtelim ki , eğer bu adamların ne dedikleri iyice incelenirse görüşlerinin ilahiyatçı dehrilerinkinden daha sapık olduğu ve üzerinde iyi düşünülen tabiatçı dehrilerin görüşlerine (Ateist) katıldıkları anlaşılır.” (İman Üzerine. İbn Teymiyye, Pınar Yay. S.193)
 
I Çevrimdışı

islam1

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
o bunları tarikat sarhoşluğunda söylüyordu imamı azam hatta demişki muhyittin arabiyi severim ama söylediği sözler olmasa.insan lar onu yanlış anlıyor. hatta bir keresinde sizin taptığınz benim ayağımın altındadır dedidiye idam edildi ayagının altını kazıp baktılar.oradan altın cıktı yani paraya tapıyolarmış buzamanda oldugu gibi.
 
ibni kayyım Çevrimdışı

ibni kayyım

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
o bunları tarikat sarhoşluğunda söylüyordu imamı azam hatta demişki muhyittin arabiyi severim ama söylediği sözler olmasa.insan lar onu yanlış anlıyor. hatta bir keresinde sizin taptığınz benim ayağımın altındadır dedidiye idam edildi ayagının altını kazıp baktılar.oradan altın cıktı yani paraya tapıyolarmış buzamanda oldugu gibi.


kardeşim birincisi bizler yanlış anlamıyoruz. bizi zahiri ilgilendirir. delilse delil. daha ne diye bu adamı korur kollar oldunuz. söyledikleri sözler küfür ehlinin kilerden değil mi .

ayrıca o hikaye hallacı mansurada atfedilir. altın meselesi. kendi öğrencileri yalanlamış bu hikayeyi.

hem ayrıca sorarım bu sözleri söyleyen birine siz ne dersiniz. alim mi ?

islamdan bu şahsa bir cevaz aramak bence aptallığın bayraktarlığını yapmaktır. islamda bunu mazur gören ne tarikat sarhoşluğu ne de başka bir mazeret kabul görür.
 
İ Çevrimdışı

İbn Arabî

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Selâmunaleyküm. İslâm diye geçinen insanlarımızın tek sorunu var o da, tasavvurlarında yatan yanlış anlama problemidir."Kişi bilmediğinin düşmanı" ymış hakikaten. At gözlüğünden inşâ edilmiş bir ilim, sadece önnü görür. Sağlıklı göremez ve her an, bir yere saplanma konumundadır.Bu durum da, bize düşen bu gözlüğü inşâ edenlerin ilime dinamit döşeyip, yeniden imâr etmektir.

Bakınız,"İbn Arabî müdafaası" adlı metinde neler geçiyor, hep beraber görelim. Ve, bazı iman diye geçinen kişilerin ne gibi iftiralar attığına şahid olalım. Ne dersiniz..

En çok tartışılan "velayet konusuna" değilim evvela :

Hatemü’l-evliya
İddia
İbn Teymiyye eserlerinde hatemü’l-evliya (velilerin sonuncusu)-hatemü’l-enbiya (nebilerin sonuncusu) bahsini işlerken şunları söylemektedir: Hatalı bir topluluk son nebinin diğer bütün nebilerden daha üstün olduğuna bakarak son velinin de bütün velilerden üstün olduğunu iddia etmektedir. İslam’ın erken asırlarında kullanılmayan “son veli” kavramı ilk defa Muhammed b. Ali el-Hakim et-Tirmizi tarafından telaffuz edilmiştir. Daha sonra bir gurup sufi Allah Teala’yı bilme noktasında son velinin son peygamberden daha üstün olduğunu iddia etmiştir. Şeriat’a, akla, bütün nebi ve velilere muhalefet eden bu iddiayı İbn Arabi “Fütuhat” ve “Fusus”ta savunmuştur.[5]
Bu anlayışı benimseyen insanların küfrü, Yahudi ve Hristiyanların hatta Arap müşriklerin küfründen daha ileri derecedir.[6]
Gerçek
“Hatemü’l-evliya”yı “hatemü’l-enbiya”dan daha üstün görmekle itham edilen İbn Arabi, atıfta bulunulan eseri Fütuhat’ta nebi ve veli kavramları ile alakalı şunları söylemektedir: Allah Teala her cinsten bir çeşidi, her çeşitten de bir şahsı seçmiştir. Buna göre insanlar arasından müminleri, müminlerden evliyaları, evliyalardan enbiyaları, enbiyalardan da resulleri seçmiş sonrada onların bir kısmını diğerlerinden daha üstün kılmıştır.[7]
İbn Arabi’ye ait olan bu ifadeler açıkça Peygamberlerin velilerden üstün olduklarını belirtmektedir.
İbn Arabi velilerin yetersiz, peygamberlerin ise kamil insanlar olduklarını anlatırken şöyle demektedir: “Sufiler haber verdikleri makam ve halleri bizzat yaşamayı şart koşarlar. Bu noktada ne bizim, ne dışımızdakilerin, ne de peygamber olmayan kişilerin bir tecrübesi vardır. Ulaşmadığımız bir makam ya da tecrübe etmediğimiz bir hal hakkında ne ben ne de benim dışımda Allah Teala’nın kendilerine şeriat verdiği peygamberlerden başka birisi konuşabilir. Bu hususta konuşmak haramdır.[8]
Fütuhat’ın ilgili bölümlerinde sürekli peygamberlerin üstünlüklerine vurgu yapan İbn Arabi bir başka yerde şöyle der: “Bir gün, içerisinde sufilerin de yer aldığı bir mecliste hazır bulundum. Birbirlerine ‘Musa –aleyhisselam- hangi makamda Rabbini görmeyi istemişti.’ diye soruyorlardı. Birisi şevk makamında iken görmeyi istediğini söyledi. Onların bu tür konuşmaları üzerine şöyle dedim: ‘Böyle yapmayın! Yolun aslı şudur; velilerin ulaştıkları en son nokta nebilerin başlangıç noktalarıdır. Veli, şeriat sahibi peygamberlerin hallerinden hiç birisini yaşamamıştır. Bu yüzden biz ancak yaşadıklarımızı anlatabiliriz. Resul ve nebi değiliz dolayısıyla Musa aleyhisselamın hangi makamda iken Allah Teala’yı görmek istediğini bilemeyiz.’”[9]
İbn Arabi, İbn Teymiyye tarafından atıfta bulunulan eseri Fütuhat’ta peygamberlerin insanlık aleminin en üstün varlıkları olduklarını, velayet makamının en son basamağının nübüvvet makamına başlangıç olabileceğini, yalnız peygamberlere malum olacak konularda velilerin sükut etmeleri gerektiğini söylemektedir. Bu durumda İbn Teymiyye’ye ait olan “İbn Arabi son velinin son peygamberden üstün olduğunu söylemektedir.” İddiası iftira olmaktan öte hiçbir anlam ifade etmemektedir.


5] Ebu’l-Abbas Takıyyüddin Ahmed b. Abdilhakim İbn Teymiyye, el-Furkan beyne Evliyai’r-Rahman ve Evliyai’ş-Şeytan, Beyrut, 2003, s. 102
[6] İbn Teymiyye, el-Furkan, s. 107.
[7] Ebu Bekir Muhyiddin Muhammed İbn Arabi, el-Fütuhatü’l-Mekkiyye, Beyrut, ty., I, 465.
[8] İbn Arabi, a.g.e., II, 24.
[9] İbn Arabi, a.g.e., II, 51.


Övgü-Tenkit
İddia
İbn Teymiyye bir kısım insanlara şeytan ve cinlerin geldiklerini, onların ise bu gelenleri melek zannedip sözlerine itibar ettiklerini söylemektedir. Bu tür insanlara ulaşan bilginin kaynak değeri ile alakalı şu ayeti delil olarak kullanır: “Şeytanlar kendi dostlarına sizinle mücadele etmeleri için mutlaka fısıldarlar.”[10]
İbn Teymiyye, İbn Arabi’nin şeytanın kendisine fısıldadığı ruhlardan olduğunu bu yüzden peygamberlere muhalefet ettiğini iddia etmektedir. Fütuhat ve Fusus başta olmak üzere İbn Arabi’nin bütün eserlerini ilhadi görüşlerin mahşeri olarak niteleyen İbn Teymiyye iddiasını şu ifadelerle teyit etmeye çalışır: “İbn Arabi, Nuh ve Hud aleyhimasselamın kavimleri ile Firavun ve diğer kafirleri övmekte[11] buna mukabil Nuh, İbrahim, Musa, Harun ve diğer rasullere ise isyan etmektedir. Yine Cüneyd b. Muhammed, Sehl b. Abdillah et-Tüsteri gibi müslümanlar arasında saygınlıkları ile bilinen meşayıhı yermekte, Hallac gibi yerilenleri övmektedir.[12]
İbn Teymiyye, İbn Arabi’nin gerçekte peygamberlik iddiasında bulunmak istediğini fakat bunun imkansız olduğunu fark edince son veli olarak ortaya çıktığını iddia etmektedir. Ona göre İbn Arabi, son velinin Allah Teala’yı bilme noktasında son nebiden daha üstün olduğunu savunmaktadır. Çünkü son veli bilgiyi peygambere vahiy getiren meleğin aldığı yerden almaktadır.[13]
Gerçek
İbn Arabi’nin eserlerine bakıldığında söz konusu iddiaların tam aksini söylediği görülmektedir:
İbn Teymiyye İbn Arabi’ye gelen ilhamları şeytanın dostlarına yaptığı fısıldamalara benzetmektedir. Gerçekte ise ilham kalpte oluşan ve kişiyi amel etmeye sevkeden bir çeşit bilgidir. İlhamın meşruiyeti ise Kur’an ve Sünnet’le sabittir. Buna rağmen İbn Teymiyye bir müslümanın kalbinde oluşan bilgiyi tereddütsüz şeytanın ilkasıyla eşdeğer görmektedir. Bu bakış açısının temelinde bütünüyle “ilham” realitesini reddetmek varsa meşruiyeti Kur’an-ı Kerim’le sabit olan bir olguyu inkar etmek imani açıdan ciddi bir problemdir.
İbn Arabi’nin Firavun ve benzeri kafirleri övdüğü iddiası gerçeklere aykırıdır. Zira O el-Fütuhat’ın 62. babında Fravun’un akibetiyle alakalı şöyle demektedir: “Fravun ebediyen cehennemde kalacak ateş ehlindendir.” İbn Arabi’nin el-Fütuhat’ı vefatından üç yıl önce kaleme aldığı yani son eserlerinden olduğu düşünüldüğünde[14] Onun, hayatının ilk yıllarında olduğu gibi son dönemlerinde de Firavun’un kafir olarak öldüğünü ikrar ettiği kesinleşmiş olur.
İbn Arabi’nin peygamberleri tenkit ettiği ifadesinin de doğruluk payı yoktur. Zira İbn Teymiyye’nin atıfta bulunduğu el-Fütuhat’ta İbn Arabi Resulleri övmekte, onları anarken saygılı bir dil kullanmayı tenbih etmektedir: “Vaizler Allah Teala’dan korkmalı, ondan haya etmeli ve ne söylediğini bilmelidirler. Vaazda felaketlerden uzak durmalıdırlar. Melekler, peygamberlerle alakalı kıssaları bildiklerinden Allah Teala ve onlar hakkında uygunsuz ifadeler işitince rahatsız olurlar. Nitekim Allah Resulü sallallahu aleyhi ve selem, bir kul yalan konuştuğunda meleğin gelen pis kokudan dolayı o kişiden otuz mil kadar uzaklaştığını haber vermektedir.
Meclisinde meleklerin hazır bulunduğunu bilen vaiz, doğru bilgiyi araştırmalı ve Allah Teala’nın övgüsüne nail olan peygamberler hakkında tarihçilerinin Yahudilerden naklettikleri meselelere iltifat etmemelidir. Müfessirler şöyle-böyle dedi diyerek de bu ifadeleri Kur’an-ı Kerim’in tefsirinde kullanmamalıdır.
Hz. Yusuf ve Davud’un kıssalarını tefsir ederken “Allah’ın eli bağlıdır.”[15] diyerek Cenab-ı Hakk’a iftira eden Yahudilerden yapılan asılsız rivayetleri ve Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem hakkındaki fasit tevilleri tercih etmemelidir. Şayet meclisinde bu tür ifadeleri söylerse melekler ondan nefret eder ve uzaklaşırlar.
Yahudilerin peygamberler hakkındaki iftiralarını tekrar eden kişileri cehalet istila ettiğinden Allah Teala’nın değil de Yahudilerin sözlerini nakletmektedirler. Vaizler her şeyden önce peygamberlerin saygınlığını korumalı ve Allah Teala’ya iftirada bulunmaktan haya etmelidirler.[16]
Yukarıdaki satırlar İbn Arabi’nin peygamberlerin hukukuna ne derece önem verdiğini gözler önüne sermektedir. Onun ifadeleri İbn Teymiyye’nin iddialarından hem lafız hem de mana olarak uzaktır. Bu durumda Onu Firavun’u öven buna mukabil peygamberleri yeren bir müellif olarak takdim etmek apaçık gerçekleri tahrif etmektir.
Müslümanlar katında saygın bir yere sahip olan Cüneyd ve Sehl b. Abdillah et-Tüsteri gibi selef alimlerini yerdiği iddiasına gelince bu da doğru değildir. Zira İbn Arabi’nin eserleri bunun zıddı beyanlarla doludur. O, bu iki zatın adının geçtiği her yerde onları övmektedir. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellemin hallerini ve ilminde mevcut olan sırları muhafaza eden alimleri anlatırken Ali b. Ebi Talib, İbn Abbas, Selman gibi sahabilerden sonra Şeyban-ı er-Rai gibi mutasavvıfları sayar ardından da Cüneyd ve et-Tüsteri’nin adını zikreder. İbn Arabi’ye göre Cüneyd ve et-Tüsteri, sahabe kuşağında Hz. Ali ve İbn Abbas gibi alim sahabilerle temsil edilen Allah Resulü’nün halini koruma, ledünni ilme ve ilahi sırra muhatap olma özelliğini devam ettiren büyük şahsiyetlerdendir.[17]
İbn Arabi, Cüneyd ve et-Tüsteri’yi Hz. Ali gibi büyük sahabilerin takipçileri olarak görür. Bu, bir müslüman için büyük bir övgüdür. İbn Arabi telif ettiği diğer eserlerinde de Cüneyd ve et-Tüsteri’nin adını hep hayırla yad eder.
Hallac-ı Mansur (v. 309/922) meselesine gelince, İbn Arabi, İbn Teymiyye’nin iddia ettiği gibi Onu övmemiştir. Bilakis Hallac hakkında tevakkufta bulunmuş, durumunu Allah Teala’ya havale etmiştir. Ayrıca Onun ilmi meselelerde sözü delil kabul edilecek birisi olmadığını da söylemiştir.[18] Bu yaklaşımda ne övgü ne de eleştiri vardır. Kaldı ki Hallac kendi devrinden sonra gelen bir çok alim tarafından müdafaa edilmiş Gazali, Razi, Kemalpaşazade gibi muhakkık alimler Onun masum olduğunu belirtmişlerdir.


[10] Kur’an, En’am(6): 121
[11] Bkz. İbn Teymiyye, Kitabu’r-Redd ala’l-Mantıkıyyin, Beyrut, 2005, s. 226.
[12] İbn Teymiyye, el-Furkan, 120-121.
 
İ Çevrimdışı

İbn Arabî

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Ykarıda verdiğim iki örnek, bir iftiranın kartopu misâli büyüyüp kendisi ile beraber ne gibi sorunlar meyadana teşkîl ettiğini görüyoruz.. Allah'ınızın aşkına!. Şimdi söyleyin, sadece bu iki örnek dahi yanlış anlaşılmışken; diğerlerini ne kadar doğru anlamışsınızdır. Varın bunu siz hesab edin..

Son söz:

"Cahilin didarlığı arttıkça, sapıklığıda artar"...
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Ferzani Çevrimdışı

Ferzani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
İbn-i Teymiyye ve Muhyiddin-i Arabi aynı devirde yaşamış her ikisininde taraftarları olan ilimleriyle müsemma zatlardı Teymiyye Arabi'nin kitaplarını daha okuyup bilmeden sadece taraftarlarının çarpıtma sözlerine bakarak tenkitlerde bulunuyordu dolayısıyla bu iki mübareğin birbirine düşürülmesinde cahil avam tabakasının büyük etkisi olmuştur, ne kötüdür ki görüldüğü üzere bu günde aynen devam ediyor. örnek olarak ne İbn-i Teymiyye tasavvufa karşıdır nede muhyiddin-i Arabinin sapıkça görüşleri vardır İbn-i Teymiyyenin hapse atılmasından sorumlu kişiler dolaylı olarak taraftarlarından başkasıda değildir
körü körüne hiç kimsenin taraftarı olunmaz Allah onlardan razı olsun, duamızı sakınmayız ama islama hizmet etmiş olsalar dahi tarafgirlik yapmak doğru değildir bu fanatiklik insanı şeksiz süphesiz yanlışı bile almak zorunda bırakır, tıpkı anlamak yerine link verip duran arkadaş gibi! halbu ki o bilgilerin yanlış anlama ve anlatmadan ibaret olduğu bu konuda açıkça anlaşılıyor ama...
 
Muhammed Yusuf Çevrimdışı

Muhammed Yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İbn-i Teymiyye ve Muhyiddin-i Arabi aynı devirde yaşamış her ikisininde taraftarları olan ilimleriyle müsemma zatlardı Teymiyye Arabi'nin kitaplarını daha okuyup bilmeden sadece taraftarlarının çarpıtma sözlerine bakarak tenkitlerde bulunuyordu dolayısıyla bu iki mübareğin birbirine düşürülmesinde cahil avam tabakasının büyük etkisi olmuştur, ne kötüdür ki görüldüğü üzere bu günde aynen devam ediyor. örnek olarak ne İbn-i Teymiyye tasavvufa karşıdır nede muhyiddin-i Arabinin sapıkça görüşleri vardır İbn-i Teymiyyenin hapse atılmasından sorumlu kişiler dolaylı olarak taraftarlarından başkasıda değildir
körü körüne hiç kimsenin taraftarı olunmaz Allah onlardan razı olsun, duamızı sakınmayız ama islama hizmet etmiş olsalar dahi tarafgirlik yapmak doğru değildir bu fanatiklik insanı şeksiz süphesiz yanlışı bile almak zorunda bırakır, tıpkı anlamak yerine link verip duran arkadaş gibi! halbu ki o bilgilerin yanlış anlama ve anlatmadan ibaret olduğu bu konuda açıkça anlaşılıyor ama...
ya arkadaş şimdi o linkte ki yazılar,ifadeler ibn arabinin kitapların da var mı yok mu? sen onu söyle
 
ا Çevrimdışı

التوحيد

Üyeliği İptal Edildi
Banned
bir kardeşin de dediği gibi baktılar ki adamı aklayamıyorlar bari eserlerini aklamaya çalışalım.

neden eskiden bunları dile getirmiyordunuz? ne değişti ?
Neden onun döneminde yaşamış kimselerden bu yönde bir eleştiri bir tekzip göremiyoruz ?

işte malum aklama hikayeleri

İbn Arabi ; "Şeyh-i Ekberin sözlerini herkes anlayamaz; evliyaların kendilerine mahsus ıstılahları vardır. Kim bilir bu sözlerle ne kastedilmiştir"
(Hangi birini ayıklamayı düşünüyorsunuz? Adamın küfrü eserlerinin iliklerine kadar işlemiş)

Sufi alimlerden Abdulvehhab Şarani, Muhiddin Arabinin eserlerinde görülen, nasslara aykırı sözlerin, İslam dini düşmanlarınca sokuşturulmuş birtakım iftiralardan ibaret olduğunu, gerçekte onun böyle sözler söylemediğini belirtmektedir.

Hallac-ı Mansur; Hallac-ı Mansur bu sözü vecd halinde söylemiştir

Yunus ve Mevlana Celaleddin Rumi, Said Nursi, İmam Rabbani vs

liste uzayıp gidiyor
 
M Çevrimdışı

minhac

Üye
İslam-TR Üyesi
bir kaç sene önce koyu bir vahdeti vücudcuyla tanışmıştım, ibn arabiyi ibn teymiyyenin ona yaptığı reddiyesini okuduktan sonra tanıdığını söylemişti. işte bunlar Allahın kalblerini mühürlediği kişiler, gerçeği gözlerinin içine soksanda yine görmezler.
 
Ferzani Çevrimdışı

Ferzani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ya arkadaş şimdi o linkte ki yazılar,ifadeler ibn arabinin kitapların da var mı yok mu? sen onu söyle
Okumuyorsun ama! önce ilgili konuda ne yazılmış oku ve anla, iddia ve gerçeklerin tutmadığını göreceksin, o zaman ibn arabinin kitapların da var mı yok mu, daha iyi anlarsın ondan sonra suçlamaları önyargısız biçimde objektif olarak yeniden değerlendir
aksi takdirde bende sayfalarca İbn-i Teymiyyeyi tenkid eden başlıklar açarım kimse okumaz iftira deyip geçiştirilir tartışmanında kimseye faydası olmaz
 
Üst Ana Sayfa Alt