Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Muhyiddin İbni Arabi'nin Naklettiği Peygamber Efendimiz ile Şeytanın Konuşması Gerçek midir?

K Çevrimdışı

Kerbela Şehidi

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Esselamu Aleykum hocam.
Muhyiddin ibni Arabi, "Şeytanın Hileleri" isimli eserinde Peygamber Efendimiz ile şeytan arasında geçen şöyle bir diyalogtan bahsediyor:

İbn-i Abbas’tan (r.a) naklen
Muaz b, Cebel rivayet ediyor:
- Bir gün Resulullah (s.a.v) ile beraberdik. Ensar’dan birinin evinde toplanmıştık. Tam bir cemaat olmuştuk. Sohbete dalmıştık.
Bu arada, dışarıdan bir ses geldi:
- Ev sahibi, içerdekiler eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir dileğim var.
Bunun üzerine herkes Resulullah (s.a.v) efendimizin yüzüne bakmaya başladı. İzin ondan çıkacaktı. Resulullah Efendimiz, duruma vakıf oldu ve;
- Bu seslenen kimdir bilir misiniz? diye buyurdu. Biz hep birden şöyle dedik;
- En iyi bilen Allah ve Resûlüdür. Bunun üzerine Resulullah Efendimiz (s.a.v):
- O, lain iblistir. Allah’ın laneti onun üzerine olsun. Bu sözden sonra Hz. Ömer (r.a.) hemen;
- Ya Resulullah, bana izin veriniz onu öldüreyim, dedi. Resulullah Efendimiz (s.a.v) bu izni vermedi; şöyle buyurdu:
- Dur ya Ömer! Bilmiyor musun ki; ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir... Öldürmeyi bırak. Sonra şöyle buyurdu:
- Kapıyı ona açın gelsin... O buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız. Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz.
Bundan sonrasını yani Ravi (r.a.)’den dinleyelim.
- Kapıyı ona açtılar. İçeri girdi ve bize göründü. Birde baktık ki, şekli şu:
Bir ihtiyar, aşı, aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor. At kılı gibi. Gözleri yukarı doğru açılmış, kafası büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da bir manda dudağına benziyordu.
Sonra, şöyle bir selam verdi;
- Selam ya Muhammed; selam size ey cemaat-i müslimin. Onun (Şeytanın) bu selamına Resulullah Efendimiz şu mukabelede bulundu.
- Selam Allah’ındır ya lain. Efendimiz sonra şöyle buyurdu:
- Bir iş için geldiğini duydum; nedir o iş?
Şeytan şöyle anlattı:
- Benim buraya gelişim kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim. Bunun üzerine Resulullah Efendimiz (s.a.v) sordu;
- Nedir o mecburiyetin? Şeytan anlatmaya başladı.
- İzzet sahibi Rabbın katından bana bir melek geldi. Ve dedi ki; Allah-ü Teâlâ sana emir veriyor. Muhammed’e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde. Tevazu ile. Ona gideceksin ve Âdemoğullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın. Onları nasıl aldattığını söyleyeceksin bir bir. Sonra o sana ne sorarsa doğrusunu diyeceksin. Sonra Allah-ü Teâlâ buyurdu ki; “Söylediklerine bir yalan katarsan, doğruyu söylemezsen seni kül ederim, rüzgâra savurur. Düşmanlarının önünde, seni rüsva ederim.” İşte böyle ya Muhammed. O emir üzerine sana geldim. Arzu ettiğini bana sor. Şayet bana sorduklarına doğru cevap vermezsem düşmanlarım benimle eğlenecek. Şu muhakkak ki, düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur.
Bundan sona Resulullah Efendimiz şöyle sordu:
- Mademki sözlerinde doğru olacaksın. O halde bana anlat. Halk arasında en çok sevmediğin kimdir? Şeytan şu cevabı verdi:
- Sensin ya Muhammed. Allah’ın yarattıkları arasında Senden daha çok sevmediğim kimse yoktur. Sonra Senin gibi kim olabilir ki? Resulullah Efendimiz (s.a.v) sordu:
- Benden sonra en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin? Şeytan anlattı:
- Muttaki bir gence ki; varlığını Allah yoluna vermiştir. Bundan sonra sual ve cevaplar aşağıdaki şekilde devam etti.
- Sonra kimi sevmezsin?
- Kendisini sabırlı bildiğim, şüpheli işlerden sakınan âlimi.
- Sonra?
- Temizlik işinde yıkadığı yerleri üç defa yıkamayı adet eden kimseyi.
- Sonra?
- Sabırlı olan bir fakiri ki; ihtiyacını kimseye anlatmaz. Halinden şikâyet etmez.
- Peki, bu fakirin sabırlı olduğunu nerden bilirsin?
- Ya Muhammed, ihtiyacını kendi gibi birine açmaz. Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu sabredenlerden yazmaz. Sabırlı kimselerin işi buna benzemez. Hasılı onun sabrını, halinden, tavrından ve şikayet etmeyişinden anlarım.
- Sonra kim?
- Şükreden zengin.
- Peki, ama zenginin şükreden olduğunu nasıl anlarsın?
- Onu görürsem ki; aldığını helal yoldan alıyor ve mahalline harcıyor, bilirim ki şükreden bir zengindir.
Efendiniz (s.a.v.) mevzuyu değiştirdi ve şeytana başka bir sual sordu.
- Peki, ümmetim namaza kalkınca senin halin nice olur?
- Ya Muhammed, beni bir sıtma tutar. Titrerim.
- Neden böyle olursun ya lain?
- Çünkü bir kul Allah için secde edince bir derece yükselir.
- Peki ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun?
- O zaman da bağlanırım. Ta ki onlar iftar edinceye kadar.
- Peki ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun?
- O zaman da çıldırırım.
- Peki, ya Kur’an okudukları zaman nasıl olursun?
- O zaman da eririm. Tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm.
- Peki ya sadaka verdikleri zaman halin nasıldır?
- Ha işte o zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren bir testere alır eline ve beni ikiye böler.
Resullullah (s.a.v) Efendimiz sebebini sordu :
- Neden öyle testere ile ikiye biçilirsin ya Ebamürre?
Bunun üzerine iblis;
- Onu da anlatayım... Dedikten sonra anlatmaya başladı.
- Çünkü sadakada dört güzellik vardır. Şöyle ki; Allah-ü Teala, sadaka verenin malına bereket ihsan eyler. O, sadaka veren kimseyi halkına sevdirir. Allah onun verdiği sadakayı cehennemle arasında bir perde yapar. Allah belayı sıkıntıyı ve ahları ondan defeder. Bundan sonra Resulullah (s.a.v) ashabı hakkında bazı sorular sordu;
- Ebubekir için ne dersin?
İblis ise şu cevabı verdi;
- O bana cahiliyet devrinde bile itaat etmedi. İslam’a girdikten sonra nasıl bana itaat eder?
- Peki, Ömer bin Hattab için ne dersin?
İblis ona da şu cevabı verdi;
- Allah’a yemin ederim ki; her gördüğüm yerde ondan kaçarım.
- Peki, Osman bin Affan için ne dersin?
- Ondan utanırım hem de çok. Nasıl ki Rahman’ın melekleri de ondan utanırlar.
- Peki, Ali bin Ebutalib için ne dersin?
İblis onun için de şöyle dedi;
- Ah onun elinden bir kurtulsam. O, kendi başına kalsa ben kendi başıma kalsam. O beni bıraksa, ben de onu bıraksam. Ben onu bırakırım ama o beni bırakmaz. Resulullah Efendimiz, yukarıdaki soruları sorduktan ve şeytanın verdiği cevaplar kısmen bittikten sonra şöyle buyurdu:
- Ümmetime saadet ihsan eden, seni taa belli bir vakte kadar şaki kılan Allah’a hamd olsun.
Resulullah (s.a.v)’ın o cümlesini duyan lain iblis şöyle dedi;
- Heyhat, heyhat. Ümmetinin saadeti nerede? Ben o belli vakte kadar diri kaldıkça, sen ümmetin için nasıl ferah duyarsın. Ben, onların kan mecralarına girerim. Etlerine karışırım. Ama onlar, benim bu halimi göremez ve bilemezler. Beni yaradan ve baas gününe kadar bana mühlet veren Allah’a yemin ederim ki; onların tümünü azdırırım. Cahillerini ve alimlerini, ümmilerini ve okumuşlarını, acirlerini ve abidlerini. Hasılı, bunların hiçbiri elimden kurtulamaz. Fakat, Allah’ın halis kullarını, evet, bunları azdıramam.
Resulullah Efendimiz (s.a.v) ile şeytan arasında geçen ve Ashab-ı Kiram’ın da şahit olduğu diyaloğun 2. bölümünü geçen hafta yayınlamıştık. Bu hafta da Resulullah (s.a.v)’ın sorduğu, şeytanın da cevapladığı ve “ŞEYTANIN HİLELERİ” olarak günümüze dek sahih kaynaklardan bize ulaşan ve her Müslümanın bilmesi gereken o diyaloğun 3. bölümü…
Resullullah (s.a.v) Efendimiz tekrardan İblis’e sordu:
- Sana göre ihlas sahibi olan muhlis kullar kimlerdir?
Bu suale İblis şu cevabı verdi:
- Bilmez misin? Ya Muhammed! Bir kimse ki, dirhemini ve dinarını sever. O, Allah için bir ihlasa sahip değildir. Bir kimseyi görürsem ki; dirhemini dinarını sevmez, övülmekten, methedilmekten hoşlanmaz bilirim ki o ihlâs sahibidir. Hemen onu
bırakır kaçarım. Bir kul malı ve övülmeyi sevdiği süre, kalbi de dünya arzularına bağlı kaldığı müddet, o size vasfını yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir. Bilmez misin ki; mal sevgisi, büyük günahların en büyüğüdür. Bilmez misin ki ya Muhammed, baş olma sevgisi yine büyük günahların en büyükleri arasındadır.
İblis anlatmaya devam etti:
—Ya Muhammed, bilmez misin? Benim yetmiş bin tane çocuğum var. Bunların her birini bir başka yere tayin etmişimdir. Sonra o her çocuğumla birlikte yine yetmiş bin tane şeytan vardır. Onların bir kısmını ulemaya gönderdim. Bir kısmını gençlere yolladım. Bir kısmını da meşayihe (yani şeyhlere) saldım. Bir kısmını da ihtiyar kadınlara musallat ettim. Gençlere gelince, aramızda hiçbir anlaşmazlık yoktur. Onlarla gayet iyi geçiniriz. Çocuklara gelince; onlarla bizimkiler istedikleri gibi birlikte oynarlar. Bizimkilerin bir kısmını da abidlerin başına dert ettim. Bir kısmını da zahidlerin. Onlar bunların yanına girer, halden hale sokarlar. Bir tepeden öbürüne hep dolaştırıp dururlar. Öyle bir hal alırlar ki; başlarlar, sebeplerden herhangi birine sövmeye. İşte böylece onlardan ihlası alırım. Onlar bu halleri ile yaptıkları ibadeti, ihlassız yaparlar gayrı. Ama bu hallerin farkında olmazlar.
İblis, bundan sonra aldattığı bir rahibin hikâyesini anlatmaya geçti ve şöyle dedi:
- Bilmez misin Ya Muhammed! Rahip Borsisa tam yetmiş yıl ihlas ile Allah’ a ibadet etti. Bu ibadetleri sonucunda ona öyle bir hal ihsan edilmişti ki her dua ettiği hasta duası ve bereketi ile şifa buluyordu. Onun peşine takıldım; zina etti, katil oldu, sonunda da küfre girdi. Bu o kimsedir ki; Allah-u Teala aziz kitabında onu şöyle anlatır; “Münafıkların durumu tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana ‘İnkâr et’ der. İnsan inkâr edince de; şeytan ‘Ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım’ der. (Haşr / 16)
İblis bundan sonra bazı kötü huylar üzerinde durdu. Ve onların her birinden nasıl istifade ettiğini anlattı.
YALAN
- Bilmez misin Ya Muhammed! Yalan bendendir ve ilk yalan söyleyen de benim. Her kim yalan söylerse o benim dostumdur. Her kim yalan yere yemin ederse o da benim sevgilimdir. Bilmez misin? Ya Muhammed! Ben Adem’e ve Havva’ya yalan yere Allah adına and içtim. Çünkü yalan yere yemin gönlümün eğlencesidir.
GIYBET / KOĞUCULUK
- Gıybet ve koğuculuğa gelince. Onlar da benim meyvelerimdir ve şenliğimdir.
NİKAH ÜZERİNE YEMİN ETMEK
- Her kim talak üzerine yemin ederse günahkâr olacağından endişe edilir. İsterse bir defa olsun, isterse doğru şey üzerine olsun. Her kim talakı ağzına alırsa ta hakikati belli oluncaya kadar karısı ona haram olur. Onlar bu halleri ile kıyamete kadar meydana getirecekleri çocuklar hep zina çocuğu olur. Ağza alınan o talak kelimesi yüzünden hepsi cehenneme girer.
ŞEYTANIN NAMAZ KILANLA SAVAŞI
İblis namaz kılan Müslümanlar hakkında Resulullah (s.a.v)’a şunları söyledi:
- Ya Muhammed, namazı an be an tehir edilince onu da anlatayım. O her ne zaman ki namaza kalkmak ister, tutarım. Ona vesvese veririm ve derim ki; “henüz vakti var. Sende meşgulsün. Hele şimdilik işine bak, sonra kılarsın.” Böylece o, vaktinin dışında namazını kılar ve bu sebepten onun kıldığı namaz yüzüne atılır. Şayet o kimse beni mağlup ederse ona insan şeytanlarından birini yollarım. Böylece onu vaktinde namaz kılmaktan alıkoyar. O, bunda da beni mağlup ederse bu sefer onun hesabını namazında görmeye bakarım. O namazın içinde iken ; “sağa bak, sola bak” derim. O da bakar. O ki böyle yaptı yüzünü okşar alnından öperim. Bundan sonra ona; “sen ebedi yaramaz bir iş yaptın. Derim ve böylece onun huzurunu bozarım. Sende bilirsin ki ya Muhammed, her kim namazda, sağa ve sola çokça bakarsa, Allah onun namazını kabul etmez. Bunda da ona mağlup olursam yalnız başına namaz kıldığında yanına giderim. Ve ona; çabuk çabuk kılmasını emrederim. O da, başlar namazını çabuk çabuk kılmaya. Tıpkı horozun, gagası ile yerden bir şeyler topladığı gibi.
Bu işi yaptırmakta da ona başarı kazanamazsam bu sefer, cemaatle namaz kılarken onun yanına varırım. Orada başına bir gem takarım. Başını imamdan evvel secdeden ve rükûdan kaldırırım. İmamdan evvel de secde ve rükû yaptırırım. İşte o böyle yaptığı için, kıyamet günü, Allah onun başını eşekbaşına çevirir. O kimse bunda da beni yener ise bu defa ona namazda parmaklarını çıtlatmasını emrederim. Böylece o beni tesbih edenlerden olur. Ama bu işi ona namaz içinde yaptırmaya muvaffak olursam. Bunda da mağlup olursam, bu sefer ona tekrar giderim. Namaz içinde iken burnuna üflerim. Ben üfleyince, o esnemeye başlar. Şayet o, bu esneme esnasında elini ağzına kapamazsa onun içine küçük bir şeytan girer, dünya hırsını ve dünyevi bağlarını çoğaltır. İşte bundan sonra o kimse hep bize itaat eder. Sözümüzü dinler. Dediklerimizi yapar.
Şeytan bundan sonra konuşmasına devam etti:
- Sen ümmetin hangi saadetinden ferah duyarsın ki; ben onlara ne tuzaklar kurarım. Miskinlerine, çaresizlerine ve zavallılarına giderim. Namazı bırakmalarını emrederim ve onlara derim ki; ‘namaz size göre değil. O, Allah’ın afiyet ihsan ettiği ve bolluk verdiği kimseler içindir.’ Sonra hastalara giderim;
‘Namaz kılmayı bırak’ derim. Çünkü Allah-u Teâlâ -hastalara zorluk yok- buyurdu. İyi olduğun zaman
kılarsın. Ve böylece o, namazını bırakır. Hatta küfre de gidebilir. Şayet o, hastalığında namazı terk ederek ölüp giderse, Allah’ın huzuruna çıkarken, Allah-u Teâlâ’yı öfkeli bulur.
Lain sonra şöyle devam etti.
- Ya Muhammed, eğer bu sözlerime yalan kattımsa, beni akrep soksun. Sonra eğer yalan varsa Allah’tan dile beni kül eylesin.
İblis bundan sonra konuşmalarına devam etti ve şöyle dedi:
- Ya Muhammed, sen ümmetin için ferah mı duyuyorsun? Hâlbuki ben onların altı da birini dininden çıkardım.
Şeytan Kimlere Musallat Oldu ve Allah`tan Ne Diledi
Resullullah (s.a.) Efendimiz İblis’e aşağıdaki şekilde kısa kısa bazı sorular sordu. O da bunlara cevap verdi.
- Ya lain, senin oturma arkadaşın kim?
- Faiz yiyen.
- Dostun kim?
- Zina eden.
- Yatak arkadaşın kim?
- Sarhoş
- Misafirin kim?
- Hırsız.
- Elçin kim?
- Sihirbazlar.
- Gözün nuru nedir?
- Karı boşamak.
- Sevgilin kim?
- Cuma namazını bırakanlar.
Resullullah Efendimiz (s.a.v) bu defa başka bir mevzuya geçti ve şöyle sordu;
- Ya lain, senin kalbini ne yıkar?
- Allah yolunda cihada koşan atların kişnemesi.
- Peki, senin cismini ne eritir?
- Tevbe edenlerin tevbesi.
- Peki, ciğerini ne parçalar, ne çürütür ?
- Gece ve gündüz, Allah’a yapılan bol bol istiğfar.
- Peki, yüzünü ne buruşturur?
- Gizli sadaka.
- Peki, gözlerini kör eden nedir?
- Gece namazı.
- Peki, başını eğdiren nedir?
- Çokça kılınan cemaatle namaz.
Resullullah (s.a.) Efendimiz tekrar bir başka mevzua geçti ve şöyle sordu ;
- Sana göre insanların en saadetlisi kimdir?
- Namazını bilerek kasten bırakanlar.
- Peki, insanların en şakisi kimdir?
- Cimriler
- Peki, seni işinden ne alıkoyar?
- Ulema meclisleri
- Peki, yemeğini nasıl yersin?
- Sol elimle parmaklarımın ucu ile.
- Peki, sam yeli estiği zaman ne ortalığı sıcaklık bastığı zaman çocuklarını nerede gölgelendirirsin ?
- İnsanların tırnaklarının arasında.
Resullullah Efendimiz (s.a.v) bundan sonra, bir başka bir mevzuyu sordu. İblis de cevap verdi.
- Rabbinden neler talep ettin ?
- On şey talep ettim.
- Nedir onlar ya lain?
- Şunlardır:
1. Allah’tan diledim ki, beni âdemoğullarının malına ve evladına ortak etsin. Bu ortaklık talebimi yerine getirdi. “ Onlara ortak ol. Mallarına ve çocuklarına. Onlara vaat et. Hâlbuki şeytan onlara gurur vaat eder.” (17/64) Her besmelesiz kesilen hayvan etinden yerim, faiz ve haram karışan yemeklerden yerim. Şeytandan Allah’a sığınılmayan malın da ortağıyım. Cinsi münasebet anında; Allah’a şeytandan sığınmayan kimse ile birlikte hanımı ile birleşirim. Ve o her birleşmeden hâsıl olan çocuk, bize itaat eder. Sözümüzü dinler. Her kim hayvana binerken, helal yola gitmeyi değil de, aksini isteyerek binerse, bende onunla beraber binerim. Yol arkadaşı ve binek arkadaşı olurum. “Onlar üzerine süvarilerinle, piyadelerinle yaygara çıkart.” (17/64)
2. Allah-ü Teâlâ’dan diledim ki bana bir ev versin. Bu dilediğim üzerine hamamları bana ev olarak verdi.
3. Diledim ki bana bir mescit versin. Pazar yerlerini bana mescit yaptı.
4. Benim için bir okuma kitabı vermesini istedim. Şiirleri bana okuma kitabı olarak verdi.
5. İstedim ki; bir ezan vere, mezmurları verdi.
6. Diledim ki; bana bir yatak arkadaşı versin. Sarhoşları verdi.
7. Diledim ki; bana yardımcılar versin. Bunun içinde kaderiye mensuplarını verdi.
8. İstedim ki bana kardeşler versin. Mallarını boş yere israf edenleri verdi. Bir de masiyet yoluna para harcayanları. “O kimseler ki; mallarını boş yere harcarlar... Onlar şeytanın kardeşleri olmuşlardır.” (17/27)
Bir ara Resullullah (s.a.) Efendimiz şöyle buyurdu; “Eğer söylediklerini, Allah’ın kitabındaki ayetlerle ispat etmeseydin. Seni tasdik etmezdim.”
ŞEYTANIN AİLESİ, DURUMU VE TEVBESİ…
İblis devam etti.
- Ya Muhammed, Allah’tan diledim ki; âdemoğullarını ben göreyim; ama onlar beni görmesinler. Bu dileğimi de yerine getirdi.
- Diledim ki; âdemoğullarının kan mecralarını bana yol yapsın; bu da oldu. Böylece ben, onlar arasında akıp giderim. Gezerim, hem de nasıl istersem. Bütün bu isteklerimi verdi. “Hepsi sana verildi” buyurdu. Ve ben bu hallerimle iftihar ederim. Sonra şunu da ekleyeyim ki; benimle beraber olanlar, seninle beraber olanlardan daha çoktur. İşte böylece kıyamete kadar âdemoğullarının ekserisi benimle beraber olurlar.
Şeytanın Çocukları ve Bunların Görevleri!
Bundan sonrasını İblis şöyle anlattı:
- Benim bir oğlum vardır. Adı Ateme’dir. Bir kul, yatsı namazını kılmadan uyursa gider; onun kulağına bevleder. Eğer böyle olmasaydı; imkân yok, insanlar namazlarını eda etmeden uyuyamazlardı.
Benim bir oğlum daha vardır. Onun adı da Mütekazi’dir. Bunun vazifesi de; yapılan gizli amelleri yaymaya çalışmaktır. Mesela bir kul, gizli bir taat işlerse ve bu yaptığını da gizlemeye çalışırsa Mütekazi onu dürter. En sonunda o gizli amelin yayılmasına ve açığa çıkarmaya muvaffak olur. Böylece Allah-u Teâlâ onun yüz sevabından doksan dokuzunu imha eder. Çünkü bir kulun yaptığı gizli bir amel için tam yüz sevap verilir. Sonra benim bir oğlum daha vardır. Onun adı da Kühayl’dir. Bunun işi de, insanların gözlerini sürmelemektir. Bilhassa ulema meclisinde ve hatip hutbe okurken. Bu sürme onların gözüne çekildi mi uyuklamaya başlarlar. Ulemanın sözlerini işitmezler. Böylece hiç sevap alamazlar.
Bundan sonra İblis şöyle anlattı:
- Hangi kadın olursa olsun, onun kalktığı yere şeytan oturur. Sonra kadının kucağında mutlaka bir şeytan durur. Ve onu, bakanlara güzel gösterir. Sonra o kadına bazı emirler verir. Mesela; ‘Elini kolunu dışarı çıkar, göster’ der. O da bu emri tutar. Elini, kolunu açar gösterir. Bundan sonra o kadının hayâ perdesini tırnakları ile yırtar.
Şeytan Durumunu Anlatıyor!
İblis bundan sonra; Resullullah Efendimiz (s.av)’e kendi durumunu anlatmaya başladı.
- Ya Muhammed bir insanı dalalete sürüklemek için elimde bir imkân yoktur. Ben ancak vesvese veririm. Ve bir şeyi güzel gösteririm. O kadar. Eğer dalalete sürüklemek elimde olsaydı yeryüzünde “ Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah’ın Resulüdür” diyen herkesi, oruç tutanı ve namaz kılanı hiç bırakmazdım. Hepsini dalalete düşürürdüm. Nasıl ki senin elinde de hidayet nevinden bir şey yoktur. Sen ancak Allah’ın Resulüsün ne ve tebliğe memursun. Şayet hidayet elinde olsaydı, yeryüzünde tek kâfir bırakmazdın. Sen Allah’ın halkı üzerinde bir hüccetsin. Ben de, kendisi için ezelde şekavey yazılan kimselere sebebim. Said olan kimse ta ana karnında iken saiddir. Şaki olan da yine ana karnında iken şakidir. Saadet ehli kılan da Allah, Şekavet ehli kılan da Allah.
Bundan sonra Resullullah (s.a.) Efendimiz şu iki ayeti okudu.
“Eğer Rabbin dileseydi, insanları elbette tek bir ümmet kılardı. Oysa onlar, anlaşmazlığı sürdürmektedirler. Rabbinin rahmet ettikleri dışında. Onları bunun için yarattı. Böylece Rabbinin (şu) sözü tamamlanıp gerçekleşmiştir: “And olsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan, (kâfirlerin) tümüyle dolduracağım.” (Hud / 118-119)
Allah’ın kendisine farz kıldığı bir şey(i yerine getirme)de peygamber üzerine hiçbir güçlük yoktur. (Bu,) daha önce gelip geçen (ümmet)lerde Allah’ın bir sünnetidir. Allah’ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir. (Azhab / 38)
Şeytan tevbe edecek mi?
Bundan sonra Resullullah (s.a.) Efendimiz, İblis’e şöyle buyurdu;
- Ya Ebamürre, acaba senin bir tevbe etmen ve Allah’ a dönmen mümkün değil mi? Cennete girmene kefil olurum.
Bunun üzerine İblis şöyle dedi:
- Ya Resullullah, iş verilen hükme göre oldu. Karar yazan kalemde kurudu. Kıyamete kadar olacak işler olacaktır. Seni peygamberlerin efendisi kılan, cennetin ehlinin hatibi eyleyen ve seni halkı içinden seçen ve halkı arasında bir gözde yapan, beni de şakilerin efendisi kılan ve cehennem ehlinin hatibi eyleyen Allah’tır. Ve O bütün eksik sıfatlardan münezzehtir.
Ve İblis cümlelerini şöyle tamamladı.
- İşte bu söylediklerim sana son sözümdür. Ve bütün söylediklerimi de doğru dedim.

Bu olayın aslı varmı?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullahi we berakatuh

Rasulullah (s.a.v.)'den 500 yıldan fazla sonra yaşamasına rağmen kendisinden yüzyıllar önce yaşamış muhaddislerin hiçbir sahih eserinde görülmeyen Şeytanın Hileleri (Hikayetu İblis) başlığı altında aktarılan rivâyet uydurma (mevdu) olup, Varlık Ağacı (Şeceretu'l Kevn) isimli eserinde peydahlayan Muhyiddin ibn Arabi muhaddis değil, Sofilerin şeyhlerindendir!




28237
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
Bunun kasedi vardı.woldmende dinlerdim zamanında
 
Muqarrab Çevrimdışı

Muqarrab

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Esselamu aleykum hocam. Peki konuyla alakalı şu rivayet sahih midir?

İbn Abbas (r.a.) anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a.) bir gün Mescid-i Nebî’den dışarı çıkarken kapıda şeytanla karşılaştı. Hz. Peygamber sordu:

“Seni buraya getiren sebep nedir?” Şeytan:

“Beni buraya Allah gönderdi.” dedi. Efendimiz:

“Niçin?” diye sorunca şu karşılığı verdi:

“İstediğin soruyu bana sorman için.” İbn Abbas’ın rivâyetine göre Rasûlullah (s.a.)’ın ilk sorduğu şey namazla ilgili oldu:

“Ey mel’ûn, ümmetimi cemaatle namazdan niye men ediyorsun?” Şeytan şöyle cevap verdi:

“Ya Muhammed (s.a.v.) ümmetin cemaatla namaz için evlerinden çıktığında beni sanki ateşli bir humma tutuyor ve onlar camiden dağılmadıkça bu hastalığım geçmiyor.”

“Peki ümmetimi ilim ve duâ ile meşgul olmaktan niye alıkoyuyorsun?”

“Çünkü onlar duaya başlayınca, bitirinceye kadar sanki gözlerim kör, kulaklarım sağır oluyor.”

“Ümmetimi Kuran okumaktan niye alıkoyuyorsun?”

“Çünkü onlar Kuran okuduklarında ben kurşunun ateşte erimesi gibi eriyorum.”

“Ümmetimi cihattan niye alıkoyuyorsun?”

“Onlar cihât için evlerinden çıkınca, dönünceye kadar adeta benim iki ayağım bağlanıyor, hacc için çıktıklarında da sanki zincire vuruluyorum. Sadaka verecekleri zaman da âdetâ başımın üzerine bir testere konularak bir tahta gibi başım parçalanıyor.”
(Aclûnî, Keşfu’l-hafâ, I, 537)
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Esselamu aleykum hocam. Peki konuyla alakalı şu rivayet sahih midir?

İbn Abbas (r.a.) anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a.) bir gün Mescid-i Nebî’den dışarı çıkarken kapıda şeytanla karşılaştı. Hz. Peygamber sordu:

“Seni buraya getiren sebep nedir?” Şeytan:

“Beni buraya Allah gönderdi.” dedi. Efendimiz:

“Niçin?” diye sorunca şu karşılığı verdi:

“İstediğin soruyu bana sorman için.” İbn Abbas’ın rivâyetine göre Rasûlullah (s.a.)’ın ilk sorduğu şey namazla ilgili oldu:

“Ey mel’ûn, ümmetimi cemaatle namazdan niye men ediyorsun?” Şeytan şöyle cevap verdi:

“Ya Muhammed (s.a.v.) ümmetin cemaatla namaz için evlerinden çıktığında beni sanki ateşli bir humma tutuyor ve onlar camiden dağılmadıkça bu hastalığım geçmiyor.”

“Peki ümmetimi ilim ve duâ ile meşgul olmaktan niye alıkoyuyorsun?”

“Çünkü onlar duaya başlayınca, bitirinceye kadar sanki gözlerim kör, kulaklarım sağır oluyor.”

“Ümmetimi Kuran okumaktan niye alıkoyuyorsun?”

“Çünkü onlar Kuran okuduklarında ben kurşunun ateşte erimesi gibi eriyorum.”

“Ümmetimi cihattan niye alıkoyuyorsun?”

“Onlar cihât için evlerinden çıkınca, dönünceye kadar adeta benim iki ayağım bağlanıyor, hacc için çıktıklarında da sanki zincire vuruluyorum. Sadaka verecekleri zaman da âdetâ başımın üzerine bir testere konularak bir tahta gibi başım parçalanıyor.”
(Aclûnî, Keşfu’l-hafâ, I, 537)
Kardeşim sahih olmadığı bilinen bu aktardığın rivâyet Acluni'nin Keşfu'l Hafa isimli 4 ciltlik eserinin tamamında da , ilgili cilt ve numarada da bulamadım. Eğer arabcasını bulabilirseniz yeniden bakarım.
 
Üst Ana Sayfa Alt