Kardeşim itikadın seni ilgilendirir, ben keşifinizden beriyim.
Ben sana itikadını yazdığın cevabının sonu âyet no veya hadis nolu istiyorum. Yazamıyorsan, yukarıdaki mavi renkli yazımda size iftira attım diyeceksin.
Hala bekliyoruz
Hocam tekrar ediyorum ben keşfi, ilhamı, feraseti hep keramet nevinden görüyorum, kerametin de hak olduğunu biliyorum.
“Şüphesiz bunda, işaretten anlayanlara nice ibretler vardır.” (Hicr, 15/75). İbni Abbas ve diğerleri: “İşaretten anlayanlar, feraset sahipleridir” demişlerdir.
Keramet Allah (cc)`ın velî kullarında görülen, tabiat kanunlarına ve normal hallere aykırı, olağanüstü bir kerem-i ilâhîdir. Velî (evliya), imkân ölçüsünde Allah (cc)`ı ve sıfatlarını tanıyan, O`na itaatte daim olan ve isyandan kaçınan, fakat hiç isyan etmeyen anlamında değil de, tevbe etmedik isyanı bulunmayan; mubah olan lezzet ve şehvetlere dahi düşkünlük göstermeyen, yani bu konuda ihtiyacı olanla yetinip yeme, içme, şehvet vb. ni bir zevk aracı olarak görmeyen kul demektir.(EI-Beycûrî, Serhu-Cevherati`t-Tevhid, 153; Ali el-Karî, Şerhu`l-Fıkhı`1-Ekber,113)
cilt: 25; sayfa: 316
[KEŞF - Süleyman Uludağ]
Takıyyüddin İbn Teymiyye hârikulâde hallerin bir kısmının fiilî olduğunu ve bunlara keramet denildiğini, diğer kısmının bilgiyle ilgili olduğunu söyler. Ona göre bir kimsenin başkalarının işitmediği bir sesi işitmesi, görmediği şeyi görmesi, bilmediği şeyleri firâset ve ilham yoluyla bilmesi gibi olaylar bilgiyle alâkalı hârikulâde hallerdir. Bunlara keşf denildiğini, Kur’an’da ve Sünnet’te keşfin örnekleri bulunduğunu söyleyen İbn Teymiyye, keşfin dinî veya mubah olan dünyevî bir fayda temin ederse nimet, harama vesile olursa günah olacağına dikkat çeker. Ona göre bir velînin keşf yoluyla gayba vâkıf olmaması onun Allah katındaki mertebesinin yüce oluşuna engel teşkil etmez. Hatta bu durum onun hakkında daha faydalı olabilir. Keşfin aklî, hissî, nazarî, zarurî çeşitleri üzerinde duran İbn Teymiyye bunların bir kısmının kesin, bir kısmının zannî bilgi verdiğini kaydetmiştir (Mecmûatü’r-resâil, V, 154-226)
İbn Teymiyye de keşfi temelden reddetmemekte, aklî bilgiler gibi keşfî bilgilerin de Resûlullah’ın haber verdikleriyle uyuşması şartıyla doğru bilgiler olduğunu belirtmektedir. Hatta buna Kur’an’dan deliller göstermekte, bu ölçüye uymadığı halde aklî burhanlar veya ilâhî müşâhedeler olarak ileri sürülen görüşleri ise fâsid hayaller ve bâtıl vehimler şeklinde nitelemektedir (a.g.e., V, 350, 356-357).
İbn Kayyim el-Cevziyye keşfi,
“Allah’ın kulun kalbinde meydana getirdiği bilgi olup kul bu bilgiyle başkalarına kapalı olan hususları bilir” şeklinde tanımladıktan sonra biri bilgi, diğeri görme ile ilgili iki keşften bahsetmiştir. Ona göre bilginin bilinene uygun olması bir keşf olduğu gibi bilinenin kalp ile müşâhede edilmesi de bir keşftir. Allah’a O’nu görür gibi ibadet etmek kalbin apaçık keşfidir. Bir de gayri müslimle müslüman arasında ortak olan cüz’î bir keşf vardır. Görünmeyen ve bilinmeyen bazı hususların haber verilmesi böyledir. Nitekim İbn Sayyâd, Esved el-Ansî ve Hâris el-Mütenebbî gibi gayri müslimlerde böyle bir keşf görülmüştür. Mecûsîler’de, putperestlerde, hıristiyan rahiplerinde, kâhinlerde, sihirbazlarda da buna benzer bir keşf görülebilir (Medâricü’s-sâlikîn, III, 230-241).
Müminlerin annesi Hz. Aişe’den; O da Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)den naklen rivayet etti. Rasulullah şöyle buyurdu: ”Sizden önce geçen ümmetlerde ilham olunanlar (muhaddesun) bulunurdu. Şüphesiz Ömer b. Hattab onlardandır. ”(Müslim, Menakıb Hadis No:2398. Tirmizi, Menakıb, Hadis No:3702)
*Buhari(r.a) dedi ki; ”Muhaddesun; peygamber olmaksızın doğruların dillerine geldiği kimselerdir ” Zerkeşi’de (r.a) böyle dedi (Et Tengih c.2s. 524. El Fecru’s Satı’ğ, c.8s. 263)
*Kurtubi(r.a) dedi ki; ‘(Muhaddesun, mülhemun) Doğru olan işlerin, kalplerine (gaybın bir nev’i olarak) söylenmesidir. Böylece kalplerine vaki olduğu şekliyle ortaya çıkar. Bu da; Allah’ın Salih kullarına ikramı olan keramettir.(El Müfhim, c.6. s.259 İbni Vehb’ten nakil ile..)
*Muhaddesun’un tevilinde ihtilaf edildi. Denildi ki: Mülhem (ilham olunan), (ulemanın) çoğu böyle söyledi. (Bazıları) Dediler ki: Muhaddes doğru sezinleyendir. Bu da; sanki hariçten birisi ona söylüyormuş gibi, melei ala’dan kalbine bir şey ilka edilen olur. (Bu sözü) Ebu Ahmed El Askeri kesin bir dille söyledi.