Münafıkların Çirkin Özellikleri
1- Münafıkların giriştikleri en tehlikeli işlerden birisi şudur: Müslümanları terkeder, yahudi ve hristiyanlarla dost olurlar, onlara bağlanırlar. Kur'an'ı Kerîm bir çok yerlerde onların bu hallerini açıklayarak, asıl yüzlerini ve iğrençliklerini su yüzüne çıkarmıştır. İşte bunlardan biri Haşr süresidir. Rabbimiz bu sûrede şöyle buyuruyor:
"Münafıkların, kitap ehlinden inkar eden dostlarına, "Eğer siz yurdunuzdan çıkarılırsanız, mutlaka biz de sizinle beraber çıkarız; sizin aleyhinizde kimseye asla uymayız. Eğer savaşa tutuşursanız, mutlaka yardım ederiz" dediklerini görmedin mi? Allah onların yalancı olduklarına şahitlik eder.
"Andolsun, eğer onlar çıkarilsalar, onlarla beraber çıkmazlar, savaşa tutuşmuş olsalar onlara yardım etmezler, yardım etseler bile arkalarını dönüp kaçarlar, sonra kendilerine de yardım edilmez." (Haşr,59/11, 12)
Yine Rabbim şöyle buyuruyor:
"Allah'ın kendilerine gazab ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler, ne de onlardan. Bilerek yalan yere yemin ediyorlar." (Mücadele 58/14).
Süddî ve Mukatil'in anlattıklarına göre bu Mücadele âyeti Ab*dullah b. Übeyy b. Selûl ile Abdullah b. Nebtel hakkında nazil olmuştur. Bu iki şahsın ikisi de münafıkların önde gelenlerindendir. Bu iki kişiden biri Rasûlullah (s.a) ile beraber aynı mecliste bulunup, karşılıklı konuşur, sonra da sözü alır, yahudilere iletirdi. İşte aşağıdaki âyet de bununla ilgili olarak nazil olmuştur:[295]
"Bunların arasında bocalayıp durmaktalar; ne onlara (bağlanıyorlar) ne bunlara. Allah'ın şaşırttığı kimseye asla bir (çıkar) yol bulamazsın." (Nisa, 4/143)
Ayrıca bir sûre var ki, tümüyle münafıklardan sözeder. İşte bu sûre "Münafikûn" süresidir. Rabbimizin bu sûrede bildirdiğine göre bunlar aslında içlerinde olmayan şeyleri açığa vururlar. Asıl amaçlarını gizlerler. Bunlar müslümanlar aleyhine hareket ederler ki, müslü-manların safları zayıflayıp güçsüzleşsin. Rabbimiz (c.c) şöyle bu*yuruyor:
"Onlar: "Allah'ın elçisinin yanında bulunanlar için hiç bir şey harcamayın ki dağılıp gitsinler" diyenlerdir. Oysa göklerin ve yerlerin hazineleri Allah'ındır. Fakat münafıklar bunu anlamazlar."
"Onlar, "Andolsun, Eğer Medine'ye dönersek, en üstün olan, en alçak olanı oradan mutlaka çıkaracaktır." diyorlardı. Halbuki üstünlük ancak Allah'ın ve peygamber'inin ve mü'minlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler." (Münafikûn, 63/7-8)
Bu âyetin nüzul sebebiyle ilgili olarak Cabir (r.a)'den gelen rivayete göre; Câbir b. Abdullah (r.a) diyor ki: "Biz Hz. Peygamber (s.a) ile birlikte bir gazada bulunuyorduk. Bu sırada muhacirlerden biri, Ensardan birinin kıçına vuruverdi. Bunun üzerine Ensar'dan olan kimse: "Ey Ensâr!" diye seslendi. Muhacir olan da aynı şekilde, "ey Muhacirler" diye seslendi. Her ikisi de kendi çevresini yardımına çağırıyordu. Bu durum üzerine Rasûlullah (s.a):
"- Bu cahiliye davası da nedir?" diye müdahalede bulundu. Ora*dakiler de:
- Ey Allah'ın Rasûlü! Muhacirlerden olan biri, Ensardan olan bi*rinin kıçına vurdu cevabını verdiler. Rasûlullah (s.a) de:
"- Bırakın o adeti, çünkü o kokuşmuştur" buyurdu. Daha sonra (Münafıkların lideri durumunda olan) Abdullah b. Ubeyy b. Selûl durumu duydu ve şöyle dedi: "Onlar böyle bir işi yaptılar ha". Allah'a yemin ederim ki, şayet Medine'ye dönecek olursak, kesin olarak belirteyim, en şerefli ve kuvvetli olan (kendisini ve çevresini kasdediyor), oradan (Medine'den) en hakir (aşağılık) olanı (Rasûlullah'ı kasdediyor) çıkaracaktır.
Hz. Peygamber (s.a) bu ifadeleri duydu. Hz. Ömer (r.a) ise:
- Beni bırak ta bu münafıkın boynunu vurayım, diye izin istedi. Ancak Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdular: "Bırak onu, insanlar Mu-hammed (s.a) arkadaşlarını öldürtüyor, diye konuşmasınlar."[296]
Muhammed b. İshak da, Asım b. Amr b. Katade'den rivayetle şunları söylüyor: "Münafıkların Reisi olan Abdullah b. Übeyy b. Se-lûl'ün bu tutumu karşısında, oğlu samimi iman sahibi Abdullah, babasından böyle bir davranışın Rasûlullah'a ulaştığını öğrenince, he*men Rasûlullah (s.a)'a koştu ve dedi ki:
- Ya Rasûlullah! Abdullah b. Übeyy'in sana karşı olan tumumu-nu ve onu öldürteceğini öğrendim. Şayet sen böyle bir şey yapacak isen, onu öldürmeyi bana emir buyur, ben hemen onun başını vurup sana getireyim. Vallahi Hazrec kabilesi, babasına karşı benden daha iyi davranan (birisini) biliyor değildir. Tek korkum babamı öldürmesi için benim dışımda bir başkasına emir verirsiniz de, bunun üzerine ben de babam Abdullah b; Obey'in katilinin halk arasında gezmesine rıza gösteremeyebilirim. Bu yüzden (kâfir olan) babamı öldüren bir mü'-mini öldürme hatasına düşebilirim. Sonunda da cehenneme girerim (işte izin ver ki, kâfir olan babamı kendi elimle öldüreyim). Bu durum karşısında Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdular:
"- Aksine biz ona iyi davranacağız, ona güzel muamelede bulu*nacağız. Onun yanımızdaki sohbeti sebebiyle kendisine herhangi bir şey yapılmayacaktır."[297]
İkrime ve daha başkalarının rivayetlerine göre, insanlar savaştan Medine'ye döndüklerinde Abdullah b. Übey'in oğlu Abdullah (r.a), Medine girişinde yalın kılıç olarak durup babasını bekledi. İnsanların hepsi oradan geçiyorlardı. Babası Abdullah b. Übey gelince, oğlu dö*nüp babasına şöyle seslendi: - Geriye. Baba da:
- Ne oldu sana, yazıklar olsun! diye seslendi. Oğul Abdullah da şöyle konuştu:
- Rasûlullah (s.a) sana izin vermedikçe, buradan öteye bir çizgi bile geçemezsin! diye cevap verdi. Hz. Peygamber (s.a) ise, askerini geriden izliyordu. Zaten o, tevazuu ve alçak gönüllülüğü gereği hep ashabının gerisinden gelirdi. Münafıkların lideri Abdullah b. Übey oğlu Abdullah'ı Rasûlullah (s.a)'a şikayet etti. Oğul Abdullah da şöyle konuştu:
"Vallahi ya Rasûlullah sen izin verinceye dek, o Medine'ye giremeyecektir." Ancak Allah Rasûlünün izin vermesi üzerine Abdullah, babası Abdullah b. Übey'i salıverdi. Oğul Abdullah babasına şöyle söyledi:
- Artık, Rasûlullah (s.a) sana izin vermiş bulunuyor, şimdilik geçebilirsin."[298]
Gerçekten bu hadise, bu olay, imanda sadakatin ve doğruluğun en açık bir şeklidir. Zira Abdullah b. Abdullah b. Übey Rasûlullah (s.a)'a şöyle diyordu:
"Şayet, sen böyle bir şey yapacaksan, bana emret ki, ben onun başını derhal sana getireyim." Bir oğulu babası aleyhinde böyle bir işe sevkeden olay, ancak güçlü bir imana sahip olması, derin bir vela'ya ve dostluğa bağlı bulunması, kendi özünden de olsa, uzaklaşıl-ması gerekenden uzak durması tavrı olmalıdır.
2- Bunların en iğrenç ve kötü niteliklerinden biri de, meselelerini çözümde Allah'ın şeriatını terketmeleri, muhakeme konusunda Tağutlara başvurmaları. Çünkü bunların tüm arzulan, bu tağutlar tarafından gerçekleşmektedir. Nitekim Rabbimiz bunlar için şöyle buyurmaktadır:
"Sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tağut'a inanmamaları kendilerine emro-lunduğu halde, Tağut'un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.
"Onlara: Allah'ın indirdiğine (Kitaba) ve Rasûl'e gelin" (onlara başvuralım) denildiği za*man, münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.
"Elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir felaket gelince
hemen "Biz yalnızca iyilik etmek ve arayı bulmak istedik" diye yemin ederek sana nasıl gelirler!
Onlar, Allah'ın kalblerindekini bildiği kimselerdir; onlara aldırma, kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında tesirli söz söyle!" (Nisa, 4/60-63)
Bu münafıkların aslında Allah'ın hakimiyetini reddetmeleri, imanın da reddi demektir. Nitekim Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"(Bazı insanlar) "Allah'a ve peygamber'e inandık ve itaat ettik" diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir gurup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir.
"Onlar, aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve peygamber'e çağırıldıklarında, bakarsın ki içlerinden bir kısmı yüz çevirip dönerler.
"Ama, eğer (Allah ve Rasûlünün hükmettiği) hak kendi IclıleVi-ne ise, ona boyun eğip gelirler.
"Kalplerinde bir hastalık mı var; yoksa şüphe ve tereddüt içinde midirler? Yoksa Allah ve Rasûlünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!" (Nûr, 24/47-50).
Sonra Allah (c.c), bu mesele ile ilgili olarak mü'minler ile münafıklar arasında çok ince ve dakik bir ölçü koymaktadır.
Sadık ve samimi olan mü'min, Allah'ın hükmüne boyun eğer ve ondan hoşnut kalır, "İşittim ve itaat ettim", der. Rabbimiz şöyle buyuruyor:
"Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Rasûlüne davet edildiklerinde, "İşittik ve itaat ettik." demek, sadece mü'minlerin söyleyeceği sözdür. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir." (Nûr, 24/51).
İşte bu, mü'minin vasfı ve niteliğidir. Münafıka gelince onun belirgin özelliği Allah'ın hükmünden yüz çevirmek ve onun karşısırida büyüklük göstermektir.
3- Onların aşağılık ve adi vasıflarından bir başkası da; İçinde bulundukları İslamî safı terkedip kaçmaktır, kâfirler adına casusluk yapmak, müslümanların durumlarını açığa vurmak ve sırlarını ifşa etmektir. Yüce Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
(Evlerinizde) oturup da kardeşleriniz hakkında, "Bize uysal ar ılı öldürülmezlerdi." diyenlere, "Eğer doğru sözlü insanlar iseniz, canlarınızı ölümden kurtarın bakalım!" de." (Âl-i İmrân, 3/168)
Bilindiği gibi, liderleri Abdullah b. Übey kanalıyla Uhud savaşında İslam ordusundan, ordunun üçte biri geri dönmüş, müslümanlar bu savaşta isabet almışlar ve oldukça da dehşete kapılmışlardı. Aynı şekilde böyleleri Tebûk savaşında ve daha başka savaşlarda da orduya katılmayıp ayrılmışlardı. Aynı zamanda bunlar daima kâfirleri sevip onları dost kabul etmişler, onlara karşı muvalat göstermişlerdir. Rabbim bunlar hakkında şöyle buyurmaktadır:
"Münafıklara, kendileri için acı bir azap olduğunu müjdele! Mü'minleri bırakıp ta kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir." (Nisa, 4/138-139)
Yine Rabbim onlardan haber vererek buyuruyor ki:
"Sizi gözetleyip duranlar; eğer size Allah'tan bir zafer (na*sip) olursa, "Sizinle beraber değil miydik" derler. Kâfirlerin (zaferden) bir nasipleri olursa (bu sefer de onlara), "Sizi yenip Öldü*rebileceğimiz halde (öldürmeyip)mü'minlerden korumadık mı?" derler. Artık Allah kıyamet gününde aranızda hükmedecektir ve kâfirler için mü'm inler aleyhine asla bir yol vermeyecektir." (Nisa, 4/141)
Özellikle Tevbe sûresi onların çirkin yüzlerini ortaya koyarak kendilerini rezil etmektedir. Rabbimizin şu âyetleri onların durumlarım ortaya koymaktadir:
"Ancak Allah'a ve ahıret gününe inanmayan, kalbleri şüpheye düşüp, kuşkular içinde bocalayanlar senden izin isterler.
"Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları geri koydu, onlara, "Oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun!" denildi."
"Eğer içinizde (Onlar da savaşa) çıksalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmazdı ve mutlaka fitne çıkarmak isteyerek aranızda koşarlardı. İçinizde, onlara iyice kulak verecekler de vardır. Allah zalimleri gayet iyi bilir."
Andolsun onlar önceden de fitne çıkarmak istemişler ve sana nice işler çevirmişlerdi. Nihayet hak geldi ve onlar İstemedikleri halde Allah'ın emri galip geldi.
"Onlardan öylesi de var ki, "Bana izin ver, beni fitneye düşürme." der. Bilesiniz ki onlar zaten fitneye düşmüşlerdir. Cehennem, kâfirleri mutlaka kuşatacaktır.
"Eğer sen bir iyiliğe (zafer ve ganimete) erişirsen, bu durum onları üzer. Ve eğer sana bir musibet erişirse, "Biz (savaşa girmemekle); önceden işimizi (sağlama) almıştık." derler ve böbürlenerek dönüp giderler." (Tevbe, 9/45-50).
Bu âyetlerde Rabbimiz mü'rninlere açıklamada bulunmaktadır. Şayet bu münafıklar sizinle savaşa çıkmış olsalardı, sizi zarara uğra*tırlardı. Çünkü bunlar korkaktırlar, aşağılık kimselerdirler. Kesinlikle aranızda laf taşımak, kin yaymak suretiyle, bir fitne oluştururlar*dı.[299] Nitekim Rabbimiz şöyle buyuruyor:
"Allah'a inanın, Rasûlü ile beraber cihâd edin." diye bir sû*re indirildiği zaman, onlardan ser*vet sahibi olanlar, senden izin istediler ve "Bizi bırak (evlerinde) oturanlarla beraber olalım.” de*diler."
"Geride kalan kadınlarla beraber olmağa razı oldular, onların kalblerine mühür vuruldu. Bu yüzden onlar anlamazlar." (Tevbe, 9/86-87)
Bu münafıkların yapacağı daha bir çok kötülükler vardır. Ancak Allah (c.c), onların tehlikeleri karşısında mü'minleri uyardı ve pey*gamberine de bunları açıkladı. Rabbim (c.c) dilemiş olsaydı, bunları açık bir şekilde peygamberine gösterirdi. Ancak bu kimseler laflarını eveleyip gevelemekle bilinirler. Rabbim buyuruyor ki:
"Biz dileseydik onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerin*den tanırdın. Andolsun ki sen on*ları, konuşma tavırlarından tanırsın. Allah işlediklerinizi bilir." (Muhammed, 47/30)
Şimdi biraz sonra da onlardan nasıl uzak durmak gerekiyor, onu öğreneceğiz. Rasûlullah (s.a)'m bu husustaki metodu ve yolu nasıldı, onlara karşı tutum ve davranışı ne idi göreceğiz.
Dipnotlar:
[295] Vahidî, Esbabü'n-nüzûl, 235. Kurıubî Tefsîri, 17/304.
[296] Buharı, Tefsir, Sûre, 63,5, Müslim, Birr, 63-64.
[297] İbn Hişâm, Sîret, 2/292; İbn Kesîr, Tefsir, 8/159 (Bildiğim kadarıyla bu hadisi İbn İshak dışında rivayet eden yoktur).
[298] İbn Kesîr Tefsir, 8/159.
[299] İbn Kesîr, Tefsir, 4/100.
KAYNAK:
1-İSLAM'A GÖRE DOST VE DÜŞMAN
-Yazar:Said El- Kahtani
RAHMAN BİZİ ''MUNAFIKLIKTAN VE VASIFLARINDAN SAKINMAYI VE SAKNDIRMAYI NASİP ETSİN'' ... (Allahumme Amin)
Kim Bende Munafıklıkdan hiç bir Vasıf yok derse O Kişi Munafık olur.
1- Münafıkların giriştikleri en tehlikeli işlerden birisi şudur: Müslümanları terkeder, yahudi ve hristiyanlarla dost olurlar, onlara bağlanırlar. Kur'an'ı Kerîm bir çok yerlerde onların bu hallerini açıklayarak, asıl yüzlerini ve iğrençliklerini su yüzüne çıkarmıştır. İşte bunlardan biri Haşr süresidir. Rabbimiz bu sûrede şöyle buyuruyor:
"Münafıkların, kitap ehlinden inkar eden dostlarına, "Eğer siz yurdunuzdan çıkarılırsanız, mutlaka biz de sizinle beraber çıkarız; sizin aleyhinizde kimseye asla uymayız. Eğer savaşa tutuşursanız, mutlaka yardım ederiz" dediklerini görmedin mi? Allah onların yalancı olduklarına şahitlik eder.
"Andolsun, eğer onlar çıkarilsalar, onlarla beraber çıkmazlar, savaşa tutuşmuş olsalar onlara yardım etmezler, yardım etseler bile arkalarını dönüp kaçarlar, sonra kendilerine de yardım edilmez." (Haşr,59/11, 12)
Yine Rabbim şöyle buyuruyor:
"Allah'ın kendilerine gazab ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler, ne de onlardan. Bilerek yalan yere yemin ediyorlar." (Mücadele 58/14).
Süddî ve Mukatil'in anlattıklarına göre bu Mücadele âyeti Ab*dullah b. Übeyy b. Selûl ile Abdullah b. Nebtel hakkında nazil olmuştur. Bu iki şahsın ikisi de münafıkların önde gelenlerindendir. Bu iki kişiden biri Rasûlullah (s.a) ile beraber aynı mecliste bulunup, karşılıklı konuşur, sonra da sözü alır, yahudilere iletirdi. İşte aşağıdaki âyet de bununla ilgili olarak nazil olmuştur:[295]
"Bunların arasında bocalayıp durmaktalar; ne onlara (bağlanıyorlar) ne bunlara. Allah'ın şaşırttığı kimseye asla bir (çıkar) yol bulamazsın." (Nisa, 4/143)
Ayrıca bir sûre var ki, tümüyle münafıklardan sözeder. İşte bu sûre "Münafikûn" süresidir. Rabbimizin bu sûrede bildirdiğine göre bunlar aslında içlerinde olmayan şeyleri açığa vururlar. Asıl amaçlarını gizlerler. Bunlar müslümanlar aleyhine hareket ederler ki, müslü-manların safları zayıflayıp güçsüzleşsin. Rabbimiz (c.c) şöyle bu*yuruyor:
"Onlar: "Allah'ın elçisinin yanında bulunanlar için hiç bir şey harcamayın ki dağılıp gitsinler" diyenlerdir. Oysa göklerin ve yerlerin hazineleri Allah'ındır. Fakat münafıklar bunu anlamazlar."
"Onlar, "Andolsun, Eğer Medine'ye dönersek, en üstün olan, en alçak olanı oradan mutlaka çıkaracaktır." diyorlardı. Halbuki üstünlük ancak Allah'ın ve peygamber'inin ve mü'minlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler." (Münafikûn, 63/7-8)
Bu âyetin nüzul sebebiyle ilgili olarak Cabir (r.a)'den gelen rivayete göre; Câbir b. Abdullah (r.a) diyor ki: "Biz Hz. Peygamber (s.a) ile birlikte bir gazada bulunuyorduk. Bu sırada muhacirlerden biri, Ensardan birinin kıçına vuruverdi. Bunun üzerine Ensar'dan olan kimse: "Ey Ensâr!" diye seslendi. Muhacir olan da aynı şekilde, "ey Muhacirler" diye seslendi. Her ikisi de kendi çevresini yardımına çağırıyordu. Bu durum üzerine Rasûlullah (s.a):
"- Bu cahiliye davası da nedir?" diye müdahalede bulundu. Ora*dakiler de:
- Ey Allah'ın Rasûlü! Muhacirlerden olan biri, Ensardan olan bi*rinin kıçına vurdu cevabını verdiler. Rasûlullah (s.a) de:
"- Bırakın o adeti, çünkü o kokuşmuştur" buyurdu. Daha sonra (Münafıkların lideri durumunda olan) Abdullah b. Ubeyy b. Selûl durumu duydu ve şöyle dedi: "Onlar böyle bir işi yaptılar ha". Allah'a yemin ederim ki, şayet Medine'ye dönecek olursak, kesin olarak belirteyim, en şerefli ve kuvvetli olan (kendisini ve çevresini kasdediyor), oradan (Medine'den) en hakir (aşağılık) olanı (Rasûlullah'ı kasdediyor) çıkaracaktır.
Hz. Peygamber (s.a) bu ifadeleri duydu. Hz. Ömer (r.a) ise:
- Beni bırak ta bu münafıkın boynunu vurayım, diye izin istedi. Ancak Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdular: "Bırak onu, insanlar Mu-hammed (s.a) arkadaşlarını öldürtüyor, diye konuşmasınlar."[296]
Muhammed b. İshak da, Asım b. Amr b. Katade'den rivayetle şunları söylüyor: "Münafıkların Reisi olan Abdullah b. Übeyy b. Se-lûl'ün bu tutumu karşısında, oğlu samimi iman sahibi Abdullah, babasından böyle bir davranışın Rasûlullah'a ulaştığını öğrenince, he*men Rasûlullah (s.a)'a koştu ve dedi ki:
- Ya Rasûlullah! Abdullah b. Übeyy'in sana karşı olan tumumu-nu ve onu öldürteceğini öğrendim. Şayet sen böyle bir şey yapacak isen, onu öldürmeyi bana emir buyur, ben hemen onun başını vurup sana getireyim. Vallahi Hazrec kabilesi, babasına karşı benden daha iyi davranan (birisini) biliyor değildir. Tek korkum babamı öldürmesi için benim dışımda bir başkasına emir verirsiniz de, bunun üzerine ben de babam Abdullah b; Obey'in katilinin halk arasında gezmesine rıza gösteremeyebilirim. Bu yüzden (kâfir olan) babamı öldüren bir mü'-mini öldürme hatasına düşebilirim. Sonunda da cehenneme girerim (işte izin ver ki, kâfir olan babamı kendi elimle öldüreyim). Bu durum karşısında Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdular:
"- Aksine biz ona iyi davranacağız, ona güzel muamelede bulu*nacağız. Onun yanımızdaki sohbeti sebebiyle kendisine herhangi bir şey yapılmayacaktır."[297]
İkrime ve daha başkalarının rivayetlerine göre, insanlar savaştan Medine'ye döndüklerinde Abdullah b. Übey'in oğlu Abdullah (r.a), Medine girişinde yalın kılıç olarak durup babasını bekledi. İnsanların hepsi oradan geçiyorlardı. Babası Abdullah b. Übey gelince, oğlu dö*nüp babasına şöyle seslendi: - Geriye. Baba da:
- Ne oldu sana, yazıklar olsun! diye seslendi. Oğul Abdullah da şöyle konuştu:
- Rasûlullah (s.a) sana izin vermedikçe, buradan öteye bir çizgi bile geçemezsin! diye cevap verdi. Hz. Peygamber (s.a) ise, askerini geriden izliyordu. Zaten o, tevazuu ve alçak gönüllülüğü gereği hep ashabının gerisinden gelirdi. Münafıkların lideri Abdullah b. Übey oğlu Abdullah'ı Rasûlullah (s.a)'a şikayet etti. Oğul Abdullah da şöyle konuştu:
"Vallahi ya Rasûlullah sen izin verinceye dek, o Medine'ye giremeyecektir." Ancak Allah Rasûlünün izin vermesi üzerine Abdullah, babası Abdullah b. Übey'i salıverdi. Oğul Abdullah babasına şöyle söyledi:
- Artık, Rasûlullah (s.a) sana izin vermiş bulunuyor, şimdilik geçebilirsin."[298]
Gerçekten bu hadise, bu olay, imanda sadakatin ve doğruluğun en açık bir şeklidir. Zira Abdullah b. Abdullah b. Übey Rasûlullah (s.a)'a şöyle diyordu:
"Şayet, sen böyle bir şey yapacaksan, bana emret ki, ben onun başını derhal sana getireyim." Bir oğulu babası aleyhinde böyle bir işe sevkeden olay, ancak güçlü bir imana sahip olması, derin bir vela'ya ve dostluğa bağlı bulunması, kendi özünden de olsa, uzaklaşıl-ması gerekenden uzak durması tavrı olmalıdır.
2- Bunların en iğrenç ve kötü niteliklerinden biri de, meselelerini çözümde Allah'ın şeriatını terketmeleri, muhakeme konusunda Tağutlara başvurmaları. Çünkü bunların tüm arzulan, bu tağutlar tarafından gerçekleşmektedir. Nitekim Rabbimiz bunlar için şöyle buyurmaktadır:
"Sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tağut'a inanmamaları kendilerine emro-lunduğu halde, Tağut'un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.
"Onlara: Allah'ın indirdiğine (Kitaba) ve Rasûl'e gelin" (onlara başvuralım) denildiği za*man, münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.
"Elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir felaket gelince
hemen "Biz yalnızca iyilik etmek ve arayı bulmak istedik" diye yemin ederek sana nasıl gelirler!
Onlar, Allah'ın kalblerindekini bildiği kimselerdir; onlara aldırma, kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında tesirli söz söyle!" (Nisa, 4/60-63)
Bu münafıkların aslında Allah'ın hakimiyetini reddetmeleri, imanın da reddi demektir. Nitekim Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"(Bazı insanlar) "Allah'a ve peygamber'e inandık ve itaat ettik" diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir gurup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir.
"Onlar, aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve peygamber'e çağırıldıklarında, bakarsın ki içlerinden bir kısmı yüz çevirip dönerler.
"Ama, eğer (Allah ve Rasûlünün hükmettiği) hak kendi IclıleVi-ne ise, ona boyun eğip gelirler.
"Kalplerinde bir hastalık mı var; yoksa şüphe ve tereddüt içinde midirler? Yoksa Allah ve Rasûlünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!" (Nûr, 24/47-50).
Sonra Allah (c.c), bu mesele ile ilgili olarak mü'minler ile münafıklar arasında çok ince ve dakik bir ölçü koymaktadır.
Sadık ve samimi olan mü'min, Allah'ın hükmüne boyun eğer ve ondan hoşnut kalır, "İşittim ve itaat ettim", der. Rabbimiz şöyle buyuruyor:
"Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Rasûlüne davet edildiklerinde, "İşittik ve itaat ettik." demek, sadece mü'minlerin söyleyeceği sözdür. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir." (Nûr, 24/51).
İşte bu, mü'minin vasfı ve niteliğidir. Münafıka gelince onun belirgin özelliği Allah'ın hükmünden yüz çevirmek ve onun karşısırida büyüklük göstermektir.
3- Onların aşağılık ve adi vasıflarından bir başkası da; İçinde bulundukları İslamî safı terkedip kaçmaktır, kâfirler adına casusluk yapmak, müslümanların durumlarını açığa vurmak ve sırlarını ifşa etmektir. Yüce Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
(Evlerinizde) oturup da kardeşleriniz hakkında, "Bize uysal ar ılı öldürülmezlerdi." diyenlere, "Eğer doğru sözlü insanlar iseniz, canlarınızı ölümden kurtarın bakalım!" de." (Âl-i İmrân, 3/168)
Bilindiği gibi, liderleri Abdullah b. Übey kanalıyla Uhud savaşında İslam ordusundan, ordunun üçte biri geri dönmüş, müslümanlar bu savaşta isabet almışlar ve oldukça da dehşete kapılmışlardı. Aynı şekilde böyleleri Tebûk savaşında ve daha başka savaşlarda da orduya katılmayıp ayrılmışlardı. Aynı zamanda bunlar daima kâfirleri sevip onları dost kabul etmişler, onlara karşı muvalat göstermişlerdir. Rabbim bunlar hakkında şöyle buyurmaktadır:
"Münafıklara, kendileri için acı bir azap olduğunu müjdele! Mü'minleri bırakıp ta kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir." (Nisa, 4/138-139)
Yine Rabbim onlardan haber vererek buyuruyor ki:
"Sizi gözetleyip duranlar; eğer size Allah'tan bir zafer (na*sip) olursa, "Sizinle beraber değil miydik" derler. Kâfirlerin (zaferden) bir nasipleri olursa (bu sefer de onlara), "Sizi yenip Öldü*rebileceğimiz halde (öldürmeyip)mü'minlerden korumadık mı?" derler. Artık Allah kıyamet gününde aranızda hükmedecektir ve kâfirler için mü'm inler aleyhine asla bir yol vermeyecektir." (Nisa, 4/141)
Özellikle Tevbe sûresi onların çirkin yüzlerini ortaya koyarak kendilerini rezil etmektedir. Rabbimizin şu âyetleri onların durumlarım ortaya koymaktadir:
"Ancak Allah'a ve ahıret gününe inanmayan, kalbleri şüpheye düşüp, kuşkular içinde bocalayanlar senden izin isterler.
"Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları geri koydu, onlara, "Oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun!" denildi."
"Eğer içinizde (Onlar da savaşa) çıksalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmazdı ve mutlaka fitne çıkarmak isteyerek aranızda koşarlardı. İçinizde, onlara iyice kulak verecekler de vardır. Allah zalimleri gayet iyi bilir."
Andolsun onlar önceden de fitne çıkarmak istemişler ve sana nice işler çevirmişlerdi. Nihayet hak geldi ve onlar İstemedikleri halde Allah'ın emri galip geldi.
"Onlardan öylesi de var ki, "Bana izin ver, beni fitneye düşürme." der. Bilesiniz ki onlar zaten fitneye düşmüşlerdir. Cehennem, kâfirleri mutlaka kuşatacaktır.
"Eğer sen bir iyiliğe (zafer ve ganimete) erişirsen, bu durum onları üzer. Ve eğer sana bir musibet erişirse, "Biz (savaşa girmemekle); önceden işimizi (sağlama) almıştık." derler ve böbürlenerek dönüp giderler." (Tevbe, 9/45-50).
Bu âyetlerde Rabbimiz mü'rninlere açıklamada bulunmaktadır. Şayet bu münafıklar sizinle savaşa çıkmış olsalardı, sizi zarara uğra*tırlardı. Çünkü bunlar korkaktırlar, aşağılık kimselerdirler. Kesinlikle aranızda laf taşımak, kin yaymak suretiyle, bir fitne oluştururlar*dı.[299] Nitekim Rabbimiz şöyle buyuruyor:
"Allah'a inanın, Rasûlü ile beraber cihâd edin." diye bir sû*re indirildiği zaman, onlardan ser*vet sahibi olanlar, senden izin istediler ve "Bizi bırak (evlerinde) oturanlarla beraber olalım.” de*diler."
"Geride kalan kadınlarla beraber olmağa razı oldular, onların kalblerine mühür vuruldu. Bu yüzden onlar anlamazlar." (Tevbe, 9/86-87)
Bu münafıkların yapacağı daha bir çok kötülükler vardır. Ancak Allah (c.c), onların tehlikeleri karşısında mü'minleri uyardı ve pey*gamberine de bunları açıkladı. Rabbim (c.c) dilemiş olsaydı, bunları açık bir şekilde peygamberine gösterirdi. Ancak bu kimseler laflarını eveleyip gevelemekle bilinirler. Rabbim buyuruyor ki:
"Biz dileseydik onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerin*den tanırdın. Andolsun ki sen on*ları, konuşma tavırlarından tanırsın. Allah işlediklerinizi bilir." (Muhammed, 47/30)
Şimdi biraz sonra da onlardan nasıl uzak durmak gerekiyor, onu öğreneceğiz. Rasûlullah (s.a)'m bu husustaki metodu ve yolu nasıldı, onlara karşı tutum ve davranışı ne idi göreceğiz.
Dipnotlar:
[295] Vahidî, Esbabü'n-nüzûl, 235. Kurıubî Tefsîri, 17/304.
[296] Buharı, Tefsir, Sûre, 63,5, Müslim, Birr, 63-64.
[297] İbn Hişâm, Sîret, 2/292; İbn Kesîr, Tefsir, 8/159 (Bildiğim kadarıyla bu hadisi İbn İshak dışında rivayet eden yoktur).
[298] İbn Kesîr Tefsir, 8/159.
[299] İbn Kesîr, Tefsir, 4/100.
KAYNAK:
1-İSLAM'A GÖRE DOST VE DÜŞMAN
-Yazar:Said El- Kahtani
RAHMAN BİZİ ''MUNAFIKLIKTAN VE VASIFLARINDAN SAKINMAYI VE SAKNDIRMAYI NASİP ETSİN'' ... (Allahumme Amin)
Kim Bende Munafıklıkdan hiç bir Vasıf yok derse O Kişi Munafık olur.