Mürselât suresi ayet 1
Andolsun birbiri ardınca gönderilenlere,
Bu ayetlerle ilgili şöyle birkaç mesele vardır:
Birinci Mesele
Bil ki ilk beş ifade ile ya tek bir cins, veyahut da çeşitli cinsler kastedilmiştir.
Birinci İhtimale göre alimler şu görüşlere yer vermişlerdir:
Birinci Görüş:
Bütün bu ifadelerle melekler kastedilmiştir. O halde, "mürselat" (gönderilenler), bir kavme ya nimet, yahut da ilahi azab getirmek için gönderilen meleklerdir. Ayetteki, kelimesiyle ilgili olarak da şu izahlar yapılabilir:
a) Bu, "Tıpkı bir yelenin kıtları gibi, ardarda sıralanmış" demektir. Arapça´da, "Tek sıra halinde geldiler" "Bir konuda anlaştıklarında, onlar tıpkı bir sırtlanın yelesi gibi biraraya geldiler" denilir.
b) Buradaki "urfeu" kelimesi, nekire (bilinmeyen)in zıddı olan, maruf (bilinen) manasınadır. Çünkü bu melekler, eğer rahmet getirmek için gönderilmişlerse, bu mana onlar hakkında açıktır. Yok eğer azab için gönderilmişlerse, bu azab, hernekadar kafirler için "maruf" değilse de, Allah´ın onlardan, kendileri yüzünden intikam aldığı peygamberler ve mü´minler için maruftur.
c) Bu kelime masdar (mef´ûl-ü mutlak)tır. Buna göre adeta, ardarda peşpeşe gönderilenler" manasında denilmek istenmiştir. Binâenaleyh bu kelime, birinci izaha göre hal olduğu İçin; ikinci izaha göre ise mef´ûl olduğu için mansub olmuştur. İkinci izaha göre, "ihsan için, maruf birşey için gönderilenlere..." takdirindedir.
Mürselât suresi ayet 2
"Sert rüzgarlar gibi hemen koşanlara..."
Ayetteki, "Sert rüzgarlar gibi hemen koşanlara..." ifadesiyle ilgili olarak da şu iki izah yapılabilir:
a) Allah Teâlâ o melekleri gönderince, onlar uçuşlarında tıpkı rüzgâr gibi sert esmiş uçmuşlardır.
b) Bu melekler, kafirlerin canını almışlardır. Nitekim birisi birşeyi yok edip-öldürdüğünde denilir. Yine Arapça´da gem götüren ve adeta hızda rüzgar gibi olan deve için de, "nâkatun asûfun" denilir. Keza, "Harb o kavmi yok etti" manasında denilir. Nitekim şair de: "Tepeden hmağa silahlı, kalabalık ve geleni gideni yok eden kudretli bir ordu içinde..." demiştir.
Mürselât suresi ayet 3
"iyiden iyiye yayanlara"
Ayetteki, "iyiden iyiye yayanlara" ifadesinin manası ya, "yere inerlerken kanatlarını yayıp-açanlara", yahut "yeryüzünde şer´î hükümleri yayanlara", yahut "yeryüzünde rahmeti veya azabı yayanlara" şeklindedir.
Yahut da bu ifadeyle "hesab günü insanların amel defterlerini yayan-dağıtanlar" manası kastedilmiştir. Nitekim Hak Teâlâ, "Kıyamet günü o insan için, yayılmış (dağıtılmış) olarak kendisine kavuşacağı bir kitab çıkaracağız"(İsra, 13) buyurmuştur.
Velhasıl o melekler yeryüzündekilere ulaştırmakla emrolundukları şeyi, ulaştırıp insanlar arasında onu yayarlar. Ayetteki, "Böylece tam manasıyla ayırdedici olanlara" ifadesi, "hak ile batılı birbirinden iyice ayırıp, ortaya koyanlara.." manasınadır.
Mürselât suresi ayet 4
Ve de ayırdıkça ayıranlara (andolsun).
Ayetteki, "farikat" ifadesinin, bu açıdan manası açıktır. Çünkü Kur´ân´ın bütün ayetleri, hak ile batılın arasını ayırır. Bundan ötürü Hak Teâlâ, Kur´ân´a "hırkan" (ayıran) adını vermiştir.
Mürselât suresi ayet 5
zikri ilka edenlere (andolsun).
Mülkiyati Zikra
ifadesi de, "zikri peygamberlere ulaştıranlara yemin olsun ki.." demektir.
Buradaki "zikir" ile, mutlak manada "ilim ve hikmet" kastedilmiş olabileceği gibi, ki nitekim "Kullarından dilediğine (O Allah), emrinden olan ruh ile melekleri indirir"
(Nahl,2)
ayetinde de bu manadadır, bununla özellikle Kur´ân´ın kastedilmiş olması da muhtemeldir. Nitekim Hak Teâlâ, "Demek zikir aramızdan ona mı ilhâc edildi (verildi) (dediler)"
(Sad, 8)
ve "Sen kendine bir kitab ilka edilmesini (verilmesini) beklemiyordun"
(Kassas, 86)
buyurmuştur, bu ilka edici (vahyedlci), hernekadar sadece Cebrail (a.s) ise de, tek bir şahsın, sırf ta´zim için, büyüklüğünü göstermek için, cemi bir kelimeyle zikredilmesi de mümkündür.
Andolsun birbiri ardınca gönderilenlere,
Bu ayetlerle ilgili şöyle birkaç mesele vardır:
Birinci Mesele
Bil ki ilk beş ifade ile ya tek bir cins, veyahut da çeşitli cinsler kastedilmiştir.
Birinci İhtimale göre alimler şu görüşlere yer vermişlerdir:
Birinci Görüş:
Bütün bu ifadelerle melekler kastedilmiştir. O halde, "mürselat" (gönderilenler), bir kavme ya nimet, yahut da ilahi azab getirmek için gönderilen meleklerdir. Ayetteki, kelimesiyle ilgili olarak da şu izahlar yapılabilir:
a) Bu, "Tıpkı bir yelenin kıtları gibi, ardarda sıralanmış" demektir. Arapça´da, "Tek sıra halinde geldiler" "Bir konuda anlaştıklarında, onlar tıpkı bir sırtlanın yelesi gibi biraraya geldiler" denilir.
b) Buradaki "urfeu" kelimesi, nekire (bilinmeyen)in zıddı olan, maruf (bilinen) manasınadır. Çünkü bu melekler, eğer rahmet getirmek için gönderilmişlerse, bu mana onlar hakkında açıktır. Yok eğer azab için gönderilmişlerse, bu azab, hernekadar kafirler için "maruf" değilse de, Allah´ın onlardan, kendileri yüzünden intikam aldığı peygamberler ve mü´minler için maruftur.
c) Bu kelime masdar (mef´ûl-ü mutlak)tır. Buna göre adeta, ardarda peşpeşe gönderilenler" manasında denilmek istenmiştir. Binâenaleyh bu kelime, birinci izaha göre hal olduğu İçin; ikinci izaha göre ise mef´ûl olduğu için mansub olmuştur. İkinci izaha göre, "ihsan için, maruf birşey için gönderilenlere..." takdirindedir.
Mürselât suresi ayet 2
"Sert rüzgarlar gibi hemen koşanlara..."
Ayetteki, "Sert rüzgarlar gibi hemen koşanlara..." ifadesiyle ilgili olarak da şu iki izah yapılabilir:
a) Allah Teâlâ o melekleri gönderince, onlar uçuşlarında tıpkı rüzgâr gibi sert esmiş uçmuşlardır.
b) Bu melekler, kafirlerin canını almışlardır. Nitekim birisi birşeyi yok edip-öldürdüğünde denilir. Yine Arapça´da gem götüren ve adeta hızda rüzgar gibi olan deve için de, "nâkatun asûfun" denilir. Keza, "Harb o kavmi yok etti" manasında denilir. Nitekim şair de: "Tepeden hmağa silahlı, kalabalık ve geleni gideni yok eden kudretli bir ordu içinde..." demiştir.
Mürselât suresi ayet 3
"iyiden iyiye yayanlara"
Ayetteki, "iyiden iyiye yayanlara" ifadesinin manası ya, "yere inerlerken kanatlarını yayıp-açanlara", yahut "yeryüzünde şer´î hükümleri yayanlara", yahut "yeryüzünde rahmeti veya azabı yayanlara" şeklindedir.
Yahut da bu ifadeyle "hesab günü insanların amel defterlerini yayan-dağıtanlar" manası kastedilmiştir. Nitekim Hak Teâlâ, "Kıyamet günü o insan için, yayılmış (dağıtılmış) olarak kendisine kavuşacağı bir kitab çıkaracağız"(İsra, 13) buyurmuştur.
Velhasıl o melekler yeryüzündekilere ulaştırmakla emrolundukları şeyi, ulaştırıp insanlar arasında onu yayarlar. Ayetteki, "Böylece tam manasıyla ayırdedici olanlara" ifadesi, "hak ile batılı birbirinden iyice ayırıp, ortaya koyanlara.." manasınadır.
Mürselât suresi ayet 4
Ve de ayırdıkça ayıranlara (andolsun).
Ayetteki, "farikat" ifadesinin, bu açıdan manası açıktır. Çünkü Kur´ân´ın bütün ayetleri, hak ile batılın arasını ayırır. Bundan ötürü Hak Teâlâ, Kur´ân´a "hırkan" (ayıran) adını vermiştir.
Mürselât suresi ayet 5
zikri ilka edenlere (andolsun).
Mülkiyati Zikra
ifadesi de, "zikri peygamberlere ulaştıranlara yemin olsun ki.." demektir.
Buradaki "zikir" ile, mutlak manada "ilim ve hikmet" kastedilmiş olabileceği gibi, ki nitekim "Kullarından dilediğine (O Allah), emrinden olan ruh ile melekleri indirir"
(Nahl,2)
ayetinde de bu manadadır, bununla özellikle Kur´ân´ın kastedilmiş olması da muhtemeldir. Nitekim Hak Teâlâ, "Demek zikir aramızdan ona mı ilhâc edildi (verildi) (dediler)"
(Sad, 8)
ve "Sen kendine bir kitab ilka edilmesini (verilmesini) beklemiyordun"
(Kassas, 86)
buyurmuştur, bu ilka edici (vahyedlci), hernekadar sadece Cebrail (a.s) ise de, tek bir şahsın, sırf ta´zim için, büyüklüğünü göstermek için, cemi bir kelimeyle zikredilmesi de mümkündür.