Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Musluman ve Kafirlerin Ölen Çocukları, Deli ve Fetret Ehli'nin Ahiratteki Durumu ?

Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Fetret Ehlinin Ahiratteki Durumu ?

SORU:

Abdulmuizz Fida kardeşim ehli sünnet e göre resul elçi vahiy olmadan kişiye azap edilir mi ? biz resul göndermeden kimseye azap etmeyiz ayetini ehli sünnet alimleri nasıl açıklamıştır ???

İbni Teymiyye (r.a) şöyle diyor:
“Çocuklar, deliler ve fetret ehli gibi her kim dünyada kendisine risalet hucceti ikame edilmemiş ise işte bu kimseler hakkındaki en kuvvetli görüş, bu görüşü destekleyen delillerin varlığı sebebiyle; o kimselerin kıyamet gününde imtihana tabi tutulacak olmalarıdır. Onlara, Allah (c.c)’a itaat etmeleri için bir rasul gönderilir. Böylece her kim ita-at ederse cenneti haketmiş olur, her kim de karşı gelirse azabı haketmiş olur.”
(El-Cevabu’s-Sahih limen Beddele Diyne’l Mesih c: 1 s: 312)

İbni Teymiyye (r.a) başka bir yerde şöyle diyor:
“Allah (c.c), rasul göndermedikçe hiç kimseye azap etmez. Ancak azap etmemekle birlikte mü’min ve müslim olmadıkça da hiç kimse cennete giremez. Yani müşrik olan kimse cennete giremez, yine rabbine ibadet konusunda kibirlenen kimse de cennete girmez. Öyle ki dünyada kendisine huccet ulaşmayan kimse ahirette imtihana tabi tutulur ve cehenneme ancak şeytana tabi olanlar girecektir, günahı olmayan kimseler ise cehenneme girmez. Allah (c.c) rasul göndermedikçe hiç kimseye ateşle azap etmez. Küçük çocuk, deli ve fetrette ölen ve rasullerin daveti kendilerine ulaşmayan kimseler ise sahih rivayete göre ahirette imtihan edileceklerdir.” (Mecmu’ul-Fetava c: 14 s: 477.)

İbnu’l Kayyım (r.a)’in, Tariku’l Hicreteyn kitabının 396-401 sayfalarında şunu nakleder
İbni Kayyım (r.a) bu konuda şöyle dedi:
“Bu konuda birbirini destekleyen çok rivayetler vardır. Onlardan bazıları Ahmed (r.a)’in Müsnedi’nde ve Bezzar’ın Müsnedi’nde sahih senedle rivayet ettikleri hadisdir.

İmam Ahmed (r.a) şöyle dedi:
“Muaz b. Hişam babasından, Katade’den, Ahnef b. Kays’ten, Esved b. Seri’den Rasulullah (s.a.s)’ın şöyle bu yurduğu rivayet edilmiştir:
“Dünyada iken hiç duymamış sağır, çok yaşlanmış ihtiyar, deli olan ve fetret döneminde ölmüş olan olmak üzere dört kişinin her biri kıyamet gününde şöyle itiraz edecektir: Hiç duymayan sağır kimse şöyle diyecektir: “Ey Rabbim! İslam geldiğinde ben hiçbir şey duymu-yordum.” Deli olan kimse şöyle diyecektir: “Ey Rabbim! İslam geldiğinde çocuklar keçilerin pisliğini bana sürerlerdi.” Çok yaşlanmış ihtiyar şöyle diyecektir: “Ey Rabbim! İslam geldiğinde ben hiç bir şey anlamıyordum.” Fetret döneminde ölmüş olan kimse şöyle diyecektir: “Ey Rabbim! Bana bir rasul gelmedi.” Bunun üzerine Allah (c.c), kendisine itaat edeceklerine dair onlardan söz alır ve kendilerine bir rasul gönderir. O rasul onlara ateşe girmelerini emreder. Nefsim elinde olan Allah (c.c)’a yemin ederim ki bu ateşe girerlerse kendileri için soğuk ve selamet olacaktır.”

bu görüşleri rivayetleri nasıl anlayacağız o zaman ???

CEVAB :

Kur'anda veya sunnette farklı bir karine bulunmadığı surece, ebedi cehennemliğine hamledilir, ki ehli sunnet te öyle bilmiştir. Aksi taktirde Rasulullah (s.a.v.) dua etmekten çekinmez, men edilmezdi. Ayrıca her Fetret ehli kurtulur diye bir şart da yoktur. Hele ki şirk koşmuş ise !

İslam alimleri fetret ehlini 3 kısım kabul ederek değerlendirir:

1. Cenab-ı Hakk'ın varlık ve birliğini kendi aklı ve zekasının yardımıyla düşünüp bulan ve bilen kimseler:
Kus bin Saide ve Cennetle müjdelenen Sahabilerden Said bin Zeyd'in babası Zeyd bin Amr gibi.

2. Tevhid inancını bozup değiştirerek putperestliği kabul eden ve kendilerine göre din uydurup insanları kendi çevresinde toplayanlar:
Arablar arasında putperestliği çıkaran Amr bin Luhay ve diğer muşrikler gibi.

3. Ne mûmin, ne de muşrik herhangi musbet veya batıl bir inanca sahib olmayıp bütün ömrünü gaflet içinde geçiren; akıl ve zihnini bu nevi meselelerle meşgul etmeyen kimseler:
Cahiliye devrinde bu sınıfa giren insanlar da vardı.

Bu 3 sınıftan ikinciler putperest olduklarından Cehennemliktir.
Üçüncü sınıfa girenler ise gerçek manada fetret ehli olduklarından bunlar Cehennem ehli olmayacaklardır. Çünkü, kendilerine hak ve hakikati tebliğ edecek bir peygamber gelmediği, küfrü gerektirecek bir halleri de olmadığından ehl-i necattırlar.
Bu hususta bütün Ehl-i Sünnnet ittifak etmişlerdir. (Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-iSarîh Tercemesi ve Şerhi 4, 544)

Birinci sınıfta bahsedilen Kus bin Saide ile Zeyd bin Amr ise binlerce insanın arasında Allah'ın varlık ve birliğine inananlar olduklarından, o zamanlar bir peygamber gelmediğinden herhangi bir peygamberin de ummeti olmadıklarından ve ayrıca Peygamber Efendimize de yetişemediklerinden Cenab-ı Hak onları tek başlarına ayrı bir ummet olarak haşredecektir.

Fetret ehlinin ibadet ve dinî hükümlerle mukellef olmadığı muhakkaktır. Ancak Allah'a iman etmekle mükellef olup olmadığı hakkında Ehl-i Sunnetin itikadı mezheblerinden Maturidi ve Eş'ari mezhebleri arasında ihtilaf vardır.


İmam Maturidi'ye göre, bu insanlar Cenab-ı Hakkın kendilerine verdiği aklı kullanıp, yer, gök ve içindekilere ibret nazarıyla bakıp Allah'ın varlığını idrak etmelidirler.

İmam Eş'ari'ye göre ise, fetret ehli Allah'a inanmakla mukellef değildir. Zira kendilerine bir peygamber gelmemiştir. Cenab-ı Hak "Biz bir peygamber göndermedikçe hiçbir kimseye âzab etmiş değiliz" (İsra 15) buyurmaktadır. Dolayısıyla, bunlara bir peygamber gelmediği için azaba mustahak değillerdir.



"Kim hidayete ererse kendi nefsi için hidayete ermiş olur. Kim de dalâlete düşerse kendi nefsi aleyhine dalâlete düşmüş olur. Hiç kimse bir başkasının yükünü yüklenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe azâb ediciler değiliz." (İsra 15)

İbn Abdi'l-Berr'in zayıf bir sened ile Aişe'den rivayetinde o şöyle demiştir:
Hadice, Rasulullah (s.a.v.)'a "muşriklerin çocuklarının âhiratte durumlarının ne olacağını" sormuş da,

Allah'ın Rasulu (s.a.v.): "Onlar babalarındandır, babalarına tâbidir." buyurmuşlar.
Daha sonra aynı şeyi Rasulullah (s.a.v.)'a ben de sordum, "Onların (yaşasalardı) ne yapacak olduklarını en iyi elbette Allah bilir." buyurdular.
Daha sonra ve İslâm yerleşip sağlamlaştıktan sonra tekrar sordum da "Hiç kimse bir başkasının yükünü yüklenmez..." âyet-i kerimesi nazil oldu ve Rasul-u Ekram (s.a.v.): "Onlar fıtrat üzeredirler." veya "Onlar cennettedirler." buyurdu. (Suyutî, Lubâbu'n-Nukul, I, 227)

İbn Abbâs'tan rivayete göre ise "Bana tabi olun ve Muhammed'i inkâr edin. Eğer bir günahı varsa benim boynuma." diyen el-Velîd ibnu'l-Muğîra hakkında nazil olmuştur (Kurtubî. age. x, 151; alusî, age. xv, 35) ki âyetin mekkî oluşuna uygun olan sebeb de budur.

Ayet-i Keriminin sonunda "Biz, bir Peygamber göndermedikçe kimseye azap etmeyiz." buyurulmakta ve Allah tealanın, kullarına karşı adaletli davrandığı ve onlara emirlerini ulaştırmadan azab etmediği beyan edilmektedir.
Alimler, bu âyet-i Kerimenin hükmüne göre, kâfirlerin henüz küçük iken ölen çocuklarının, delilerin, İslam dini geldiğinde çok yaşlılığı sebebiyle bunak durumda olanların, dilsizlerin, kendilerine Peygamber ve ilahi emirlerin tebliği ulaşmayan kimselerin ve vahyin kesildiği fetret dönemi insanlarının kıyamet gününde durumlarının ne olacağı hakkında farklı görüşler beyan etmişlerdir.

Bazılarına göre bu kimselere âhirette ne gibi bir muamele yapılacağı bilinemez. Bunlara ne muamele yapılacağı Allanın bileceği bir iştir.
Bunlar, görüşlerine delil olarak şu Hadis-i Şerifi zikretmişlerdir.
Rasulullah (s.a.v.)'den, muşriklerin, küçük yaşta ölen çocuklarının âhirette durumlarının ne olacağı sorulmuş.

Rasulullah da: "Onların (Yaşasaydılar) ne gibi ameller yapacaklarını Allah daha iyi bilir. (Buhari, K. el-Cenaiz, bab: 93, K. el-Kader, bab: 3 ; Muslim, K. el-Kader, bab: 23-24, Hadis No: 2658) buyurmuştur.

Bazılarına göre ise bu gibi insanlar, âhirette Allah teala tarafından imtihan edilecekler ve sonunda herkes layık olduğu muameleye tabi tutulacaktır.
Bunlar, görüşlerine delil olarak şu Hadis-i Şerifi zikretmişlerdir:
"Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
"Kıyamette dört çeşit insan kendilerini savunacaklardır. Bunlar: Hiç işitmeyen sağır, deli, bunak ve fetret döneminde ölen kimselerdir.

Sağır şöyle diyecektir: "Ey Rabbim, İslam gelmiş fakat ben ondan hiç birşey işitmedim."
Deli: "Ey Rabbim, İslam gelmiş fakat o sırada çocuklar benim üzerime deve dışkısı atıyorlardı. (Ben, çocukların oyuncağı durumundaydım.) diyecektir.
Bunak: "Ey Rabbim, İslam gelmiş fakat ben ondan hiçbir şey anlayamadım." diyecek.
Fetret döneminde ölen ise: "Ey Rabbim, bana senin Peygamberin ulaşmadı," diyecektir.
Bunun üzerine Allah teala onlardan, kendisine mutlaka itaat edeceklerine dair söz alacak ve onlara, cehenneme girmelerini emreden bir elçi gönderecektir. (Rablerinin bu emrine uyarak) oraya girenler için cehennem soğuk ve selamet olacaktır. (Rablerinin emrine uymayarak) oraya girmeyenler ise zorla cehenneme sürükleneceklerdir."
(Ahmed b. Hanbel, Musned, C: 4, S: 24)
Tâberi de bu görüşü tercih etmektedir.

Bu çeşit insanların cehennemlik olduklarını söyleyenler olduğu gibi cennetlik olduklarını söyleyenler de vardır. Ve her birlerinin ileri sürdükleri delilleri de vardır. Bu hususta daha geniş bilgi için konuyla ilgili kaynaklara bakılabilir. (Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 5/265-267.)




Fetret Ehlinin Durumu

"Kim hidayete ererse kendi nefsi için hidayete ermiş olur. Kim de dalâlete düşerse kendi nefsi aleyhine dalâlete düşmüş olur. Hiç kimse bir başkasının yükünü yüklenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe azâb ediciler değiliz." (İsra 15)

Ebu Mansur Maturîdî ve takibçileri, bu ayeti dünyada helakin ve âzabın yokluğuna hamletmişlerdir. Onlara göre, iman ve tevhidi terkettiklerinden dolayı fetret ehli (Fetret ehli, iki peygamber arasında olanlardır. Birinci peygamber onlara gönderilmemiş; onlar da ikincisine yetişmemişlerdir) de azap göreceklerdir.
İmam Nevevi bu görüşü benimseyerek, Muslim şerhinde şöyle demiştir: «Arabların bulunduğu putperestlik üzerinde iken, Fetret devrinde gelen kimse ateştedir».
Bu, çağrı ulaşmadan önce azaba duçar etmek değildir. Çünkü fetret ehline, İbrahim (a.s.)'in ve diğer peygamberlerin çağrısı ulaşmıştır.
Anlaşıldığına göre İmam Nevevî, önceki peygamberlerin çağrısını işiten kimseye, ona gönderilmiş olmasa bile, o peygamberlere iman etmesinin vacib olduğunu söylemek istemiştir. Bu bakımdan İmam Nevevi'nin onların fetret ehli olduğunu söylemesiyle, çağrının onlara ulaştığı hükmü arasında bir tenakuz söz konusu değildir. Şayet daha önceki peygamberlerin onlara da gönderildiğini söyleseydi, o zaman iki görüş arasında tenakuz olurdu ki o bunu söylememiştir.
Onların mutlaka âzab göreceklerini savunan bazı kimseler, Muaz b. Cebel'den rivayet edilen şu hadise dayanmışlardır:
«Kıyamet Günü'nde; deli olduğu halde, fetret döneminde iken veya çocuk olduğu halde ölen kimseler getirilir.
Deli; «Ey Rabbim! Eğer bana akıl verseydin, akıl verdiklerinin arasında hiç kimse aklıyla benden daha mesut olamazdı» der.
Fetret döneminde ölen kişi; «Ey Rabbim! Eğer bana bir peygamber gönderseydin, peygamber gönderdiğin kimseler arasında hiç kimse bu hususta benden daha mesut olamazdı» der.
Küçük çocukken ölen kimse ise, «Ey Rabbim! Eğer bana bir ömür verseydin, ömür verdiğin kimseler arasında hiç kimse benden daha mesut olamazdı» der.
Bunun üzerine Allah Teâlâ onlara, «Gidin cehenneme girin» der.
Şayet cehenneme girseydiler hiçbir zararları olmazdı. Onlar cehenneme doğru giderken ateşten kıvılcımlar çıkıyordu. Onlar bu kıvılcımların Allah'ın yaratmış olduğu her şeyi yok edeceğini sandılar ve süratle dönüp, «Ey Rabbimiz! İzzetin adına yemin ederiz ki cehenneme gitmek istedik ama üzerimize ateşten kıvılcımlar sıçradı. O kıvılcımların her şeyi helak edeceğini sandık» derler.
Allah onlara yine, «Gidin cehenneme girin» der ve onlar dönerler. Ancak her defasında da aynı olay olur.
Sonunda Allah Teâlâ, «Sizi ilmim üzere yarattım ve sizi ilmime göndereceğim. Ey ateş onları tut» der ve ateş onları tutar."
(Hakim Tirmizi: Nevadir'ul-Usul, Taberani, Ebu Nuaym)

Bazı rivayetler ise onların bir kısmının azaba duçar olacağını, bir kısmının ise olmayacağım ortaya koymaktadır.
Meselâ, Ebu Hurayra'den rivayet olunduğuna göre Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur:
«Kıyamet Günü'nde dört sınıf kimse masum oldukları hususunda delil getireceklerdir.
1. Sağırlar
2. Deliler
3. İhtiyarlar
4. Fetret döneminde ölenler

Sağır kimse: «Ey Rabbim! İslâm geldi ama ben hiçbir şey işitmiyordum. Onun için tabi olmadım» der.
Deli; «Ey Rabbim! İslâm geldi ama çocuklar bana fışkı atıp duruyordu (yani aklım yoktu)» der.
İhtiyar; «Ey Rabbimiz! İslâm geldi ama ben ihtiyarlık dolayısıyla hiçbir şeye akıl erdiremeyecek hale gelmiştim» der.
Fetret devrinde ölen: «Ey Rabbim! Senin bana rasulun gelmedi ki» der.

Bunun üzerine Allah Teâlâ, onlardan kendisine itaat edeceklerine dair söz alır ve kendilerine elçi gönderir.
Elçi onlara «ateşe girin» der.
Kim ateşe girdiyse ona kuvvetli bir serinlik gelir. Girmeyenler ise ateşe doğru çekilirler».
(İmam Ahmed, İbn Raheveyh, İbn Merduveyh, Beyhaki)


Enes b. Malik'ten rivayet olunduğuna göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

(( يُؤْتَى بِأَرْبَعَةٍ يَوْمَ الْقِيَامَةِ: بِالْـمَوْلُودِ، وَبِالْـمَعْتُوهِ، وَبِمَنْ مَاتَ فيِ الْفَتْرَةِ، وَالشَّيْخِ الْفَانِي، كُلُّهُمْ يَتَكَلَّمُ بِحُجَّتِهِ، فَيَقُولُ الرَّبُّ تَبَارَكَ وَتَعَالَى لِعُنُقٍ مِنَ النَّارِ: اُبْرُزْ، فَيَقُولُ لَـهُمْ: إِنِّي كُنْتُ أَبْعَثُ إِلَى عِبَادِي رُسُلاً مِنْ أَنْفُسِهِمْ، وَإِنِّي رَسُولُ نَفْسِي إِلَيْكُمْ، اُدْخُلُوا هَذِهِ [أَيِ النَّارَ]، فَيَقُولُ مَنْ كُتِبَ عَلَيْهِ الشَّقَاءُ: يَا رَبِّ! أَنَّى نَدْخُلُهَا وَمِنْهَا كُنَّا نَفِرُّ؟ قَالَ: وَمَنْ كُتِبَ عَلَيْهِ السَّعَادَةُ يَمْضِي فَيَقْتَحِمُ فِيهَا مُسْرِعًا، قال: فَيَقُولُ اللهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى: أَنْتُمْ لِرُسُليِ أَشَدُّ تَكْذِيبًا وَمَعْصِيَةً، فَيَدْخُلُ هَؤُلاَءِ الْـجَنَّةَ، وَهَؤُلاَءِ النَّارَ )).
[ رواه أبو يعلى وصححه الألباني في السلسلة الصحيحة ]
«Kıyamet Günü'nde dört sınıf insan getirilir: Çocuk, deli, fetret döneminde vefat eden kimse ve ihtiyar. Onların hepsi de huccetlerini getirirler.
Allah Teâlâ, cehennem boynuzlarından birine; | «Çık ortaya» diye emreder.
Onlara da, «
Ben kullarıma, yine kullarımdan olan peygamberler gönderiyor» Duran: Ben ise bugün size gönderilmiş elçiyim» der.
Allah Teâlâ bunun üzerine onlara, «şu boynuza girin» diye emreder. Onlardan üzerinde şekavet yazılı olan; «Ey Rabbim! Bizi buraya mı sokuyorsun? Oysa biz bundan kaçıyorduk» der.
Kendisi için saadet yazılı olan ise, gider ve boynuza girer.
Allah Teâlâ; «Siz beni gördüğünüz halde bana isyan ettiniz. Demek ki peygamberlerimi yalanlama hususunda daha da şiddetli olacaktınız» der. Böylece bunlar cennete, isyan edenler de cehenneme girerler
(Kasım b. Esbah, Bezzar, Ebu Ya'la , hadis no: 4224; İbn Abdilberr: Temhid adlı kitabında; Elbânî; "Silsiletu'l-Ehâdîsi's-Sahîha"; c: 5, s: 603, hadis no: 2468)


Bu türden birçok rivayetler vardır. Muşrik çocuklarının hatta mu'minlerin çocuklarının bir kısmının cennette, bir kısmının da cehennemde olduğunu söyleyenler bu rivayetlere dayanmışlardır. Ancak bu rivayetlerin sahih olup-olmadığı hususunda düşünmek gerekir.
Nitekim Alusî (rahimehullah), bu tür rivayetlere yer verdikten sonra şöyle demektedir:
«Kalbin meylettiği husus şudur:
Allah'ın marifetinde, vahdaniyetinde, çocuktan munezzeh olduğunda akıl huccettir. Elbette, şeriat varid olmazdan önce, peygamberlerin gönderilmesi, kitapların indirilmesi Allah'ın bir rahmetidir. Bunlar akılla kavranamayacak noktaları açıklamak içindir. Meselâ ibadetlerin, cezaların öyle çeşitleri vardır ki, akıllar onları çözemez. Bu yüzden nakil gelmiştir. Şayet akıl tek başına yeterli (huccet) olsaydı Allah Teâlâ peygamberlerini göndermezdi. Bu bakımdan 'akıl yeterlidir' şeklinde bir itiraza mahal yoktur.
Fetret döneminde yaşayıp, akıllı olan, delil getirmeye gücü yeten bir kimsenin, Rabbini tanımaması hususunda herhangi bir özrü olamaz. Çünkü peygamberlerden birinin çağrısı mutlaka ona yetişmiştir. Nitekim peygamberlerin çağrısını işitmeyen bir kimse dünyada yoktur. Ancak peygamberlerimize iman, çağrının kendilerine yetişmediği kimseler için vacib değildir. Çünkü akıl bu hususta herhangi bir mecal sahibi değildir».

İmam Gazali bu hususta şöyle demektedir:
«Peygamber'in bi'setinden sonra insanlar birkaç sınıfa ayrıldılar. Bir sınıf vardır ki peygamberlerin çağrısı onlara ulaşmamıştır. Bu yüzden nubuvvetten haberdar değillerdir. Onlar kesinlikle cennet ehlidirler.
Diğer bir grup vardır ki, Peygamber'in çağrısı onlara ulaşmıştır. Mucizenin onun elinde zuhur ettiğine şahid olmuşlardır. Onun ahlâkından, yüce sıfatlarından haberdardırlar. Ne var ki Peygamber'e yine de iman etmemişlerdir. Tıpkı aramızdaki kâfirler gibi. Onların cehenneme girecekleri kesindir.
Üçüncü bir grub vardır ki, Peygamber'in çağrısı kendilerine ulaşmış, ondan haberdar olmuşlardır. Fakat bu herhangi birimizin Deccal'i işitmesi gibidir. Biz Peygamber'in kadrini böyle bir şeyden tenzih ederiz. Ben bu kimseler için cenneti umarım. Çünkü onların kulağına, iman etmeleri hususunda teşvik edici herhangi bir söz gelmemiştir».
Gazali'nin birinci sınıf hakkında, cennet olduğunu söylemesi ve sonuncu sınıf için de cenneti umduğunu ifade etmesi, onların iman etmeleri halindedir. Eğer bunlar iman etmemiş kimselerse, akıbetleri hakkında ihtilaf edilmiştir.



Kendisine Risaletin Ulaşmadığı Kimselerin Durumu
1- Esved İbn Serî'nin Hadîsi:
İmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Ali İbn Abdullah... Esved İbn Seri'den nakleder ki;
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş : Kıyamet gününde dört kişi huccet ikâme ederler. Birisi hiç bir şey duymayan sağır kimse. Diğeri ahmak kimse, üçüncüsü bunak kimse, sonuncusu da fetret devrinde ölmüş olan kimse.

Sağır der ki: Rabb'ım, İslâm geldiği halde Ben ondan hiç bir şey duymadım.
Ahmak der ki: Rabb'ım, İslâm geldiği sırada çocuklar benim üzerime pislik atıyorlardı.
Bunak der ki: Rabb'ım, İslâm geldiğinde Ben hiç bir şeyi' düşünemiyordum.
Fetret döneminde ölen der ki: Rabb'ım, bana Senin elçin gelmedi.

Onlarda itaat etmeleri gerektiğine dâir ahidleri alınır ve onların cehenneme gönderilmesi haberi verilir. Muhammed'in canı elinde bulunan Allah'a yemîn ederim ki; eğer onlar cehenneme girmiş olsalardı, oranın serin ve huzur yurdu olduğunu (dönüşeceğini) görürlerdi.

Bu hadîsin bir benzeri Katâde kanalıyla Ebu Hurayra'dan nakledilirse de bunun sonunda «oraya girmeyenler zorla girdirilir» kavli yer almaktadır.
İshâk İbn Rahuyeh de, Muâz İbn Hişâm'dan aynı şekilde rivayet eder. Beyhakî, i'tikâd bölümünde Hanbel İbn İshâk kanalıyla Ali İbn Abdullah el-Medînî'den aynı hadîsi rivayet eder ve; bunun isnadı sahihdir, der.

Aynı hadîsi Hammâd İbn Seleme... Ebu Hurayra'den rivayet eder ve; ,
Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu belirtir : Dört kişi Allah'ın huzurunda bir hüccetle gelirler ve huccetlerini sergilerler. Sonra yukarıdaki rivayeti nakleder.

Bu hadîsi İbn Cerîr Taberî da Mâmer kanalıyla mevkuf olarak Ebu Hurayra'den rivayet eder. Ancak bu rivayetin sonunda Ebu Hurayra şöyle devam eder : İsterseniz Allah Teâlâ'nın «Biz, bir peygamber göndermedikçe azâb ediciler değiliz.» (İsrâ, 15) kavlini okuyun.
Aynı rivayeti Mâmer de... Ebu Hurayra'den mevkuf olarak nakleder.


II- Enes İbn Mâlik'in Rivayeti:
Ebu Dâvud et-Tayâlisî der ki: Bize Rebî', Yezîd İbn Ebân'dan nakletti ki; o, şöyle demiş : Biz Enes İbn Mâlik'e; ey Ebu Hamza, muşriklerin çocukları hakkında ne dersin? diye sorduk.

Enes İbn Mâlik dedi ki: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu : Onların günâhları yoktu ki bununla azâblanıp cehennem ehli olsunlar. İyilikleri de yoktu ki bununla mukâfatlandırılıp cennet ehlinin hükümdarlarından olsunlar. Onlar cennet ehlinin hizmetkârlarıdırlar.


III- Enes İbn Mâlik'in Bir Başka Hadîsi:
Hafız Ebu Ya'lâ... Enes İbn Mâlik'den nakleder ki;
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş : Kıyamet gününde doğmuş çocuk, bunak, fetret döneminde ölen ve pîr-i fâni getirilirler. Her biri kendi huccetini söyler. Rab Tebârake ve Teâlâ cehennemden bir bölüğe; çık, der. O bu insanlara şöyle der : Ben kullarıma kendilerinden elçiler gönderirdim. Şu anda ise bizzat ben kendimin size elçisiyim. Şuraya girin.

Rasulullah buyurur ki: Şakâvet yazılı olan kişi; ey Rabbım, biz ondan kaçıyorduk, ona nasıl girelim? der. Saadet yazılı olan kişi de, koşarak hızlıca oraya dalar. Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurur : Siz Benim Rasullerimi yalanlamakta ve onlara isyan konusunda en şiddetli kimseler idiniz. Şunlar cennete, şunlar da cehenneme girsin.
(Hafız Ebu Bekr el-Bezzâr, Yûsuf İbn Musâ kanalıyla Cerîr İbn Abdulhamîd'den bu hadîsi aynı isnâdla rivayet eder)


IV- Berâ İbn Âzib'in Hadîsi;
Hafız Ebu Ya'lâ el-Mavsılî, Musned'inde der ki: Bize Kasım İbn Ebu Şeybe Berâ'dan nakletti ki; o, şöyle demiş :
Peygambere müslümanların çocukları sorulduğunda; onlar babalarıyla beraberdirler, buyurdu. Muşriklerin çocukları sorulduğunda; onlarda babalarıyla beraberdirler, dedi.

Ey Allah'ın Rasulu orada ne yaparlar? denilince; Allah onların durumunu en iyi bilendir, buyurdu.
(Bu hadîsi Ömer İbn Zerr... Berâ kanalıyla Âişe'den nakleder.)


V- Şeybân'ın Hadîsi:
Hafız Ebu Bekr el-Bezzâr, Musned'inde der ki: Bize İbrahim İbn Saîd el-Cevherî... Şeybân'dan nakletti ki;
Peygamber bu konunun önemini oldukça büyüttü ve dedi ki: Kıyamet günü olduğunda câhiliyet ehli putlarını omuzlarında taşıyarak gelirler.

Rabb'ları onlara sorunca; Rabb'ımız, bize bir peygamber gönderilmemişti, Senin emrin bize ulaşmamıştı. Eğer Sen bize bir peygamber göndermiş olsaydın; biz, kullarının Sana en çok itaat edeni olurduk, derler.
Rabb'ları onlara der ki: İster misiniz Ben size bir şeyi emredeyim de emrime itaat edesiniz?
Onlar; evet, derler.
Bunun üzerine Allah Teâlâ, onların koşup cehenneme girmelerini emreder.
Onlar koşarlar, cehenneme yaklaştıklarında onun kaynayıp uğuldadığını görürler, ve dönüp Rablarına varırlar.
Rabb'ımız, bizi ondan çıkar veya bizi onun üzerinden geçir, derler.
Rabb'ları buyurur ki: Size bir şeyi emredince Bana itaat edeceğinizi iddia eden sizler değil miydiniz?
Bunun üzerine Allah Teâlâ, onları verdikleri sözden sorumlu tutar ve; gidip oraya girin, der.
Koşarlar onu görünce geri dönüp gelirler ve derler ki: Rabb'ımız ondan korktuk, ona giremeyeceğiz.
Allah Teâlâ buyurur ki: Oraya hor ve hakîr olarak girin.

Allah Rasulu (s.a.v.) dedi ki: Eğer ilk söylendiğinde oraya girmiş olsalardı, oranın serin ve selâmet yurdu olduğunu görürlerdi.
Sonra Ebu 'Bekr el-Bezzâr der ki: Bu hadîsin metni ancak bu şekilde ma'ruftur. Hadîsi Eyyub'dan sadece Abbâd, Abbâd'dan da yalnız Reyhan İbn Saîd rivayet etmiştir. Ben derim ki: İbn Hibbân, sika râvîler arasında onu da zikretmiştir. îbn Maîn ve Neseî; onun kötü bir tarafı yoktur, ancak Ebu Dâvûd'dan başka kimse ondan hoşnud olmamıştır, der. Ebu Hatim ise onun fena bir kişi olmadığını, ancak hadîsini yazdığını fakat onun huccet olarak alınamayacağını belirtir.


VI- Ebu Saîd el-Hudrî'nin Hadîsi :
İmâm Muhammed İbn Yahya der ki: Bize Saîd İbn Suleyman... Ebu Saîd el-Hudrî'den nakletti ki;
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur : (Kıyamet günü) Fetret devrinde helak olan, bunak ve reşîd olmadan ölmüş çocuk konuşurlar.

Fetret devrinde helak olan; bana bir kitab gelmedi,
Bunak olan; Rabb'ım, bana akıl vermedin ki onunla hayrı ve şerri düşüneyim,
Çocuk da; Rabb'ım aklım ermedi ki, der.
Önlerine ateş getirilir ve; oraya atın, denilir.

Allah'ın ezelî ilminde eğer amel işleyecek çağa gelebilseydi saîd olarak yazılanlar ateşten çevrilirler. Amel işleyecek durumda olsaydı Allah'ın bilgisinde şaki olarak yazılmış olanlar ise ateşte tutulur.
Allah der ki: Siz Bana isyan ettiniz, eğer peygamberlerim size gelmiş olsaydı durum nasıl olurdu?

Bezzâr da bu hadîsi Muhammed İbn Ömer kanalıyla... Fudayl İbn Merzuk'dan nakleder, sonra Ebu Saîd'in hadîsi ancak bu yolla Atıyye'den nakledilmiş olarak bilinir, der.
Hadîsin sonunu da şöyle bağlar: Siz, bana isyan ettiniz, ya görmeden elçilerime nasıl isyan edecektiniz?



VII- Muâz İbn Cebel'in Hadîsi:
Hişâm İbn Ammâr... Muâz İbn Cebel'den nakleder ki;
Allah Rasulu şöyle buyurmuş : Kıyamet gününde aklı çelinmiş, fetrette yok olmuş veya küçükken helak olmuş kişiler getirilirler.

Aklı çelinmiş olan der ki: Ey Rabb'ım, eğer bana akıl vermiş olsaydın, akıl vermiş olduklarının arasında saadete benden daha lâyık biri olmazdı.
Peygamber fetret devrinde ve çocukken ölenlerden böyle bir ifâdeyi nakleder.
Bunun üzerine Rabb Azze ve Celle buyurur ki: Ben, Size bir şeyi emredersem, Bana itaat eder misiniz?
Onlar; evet, derler.
Allah Teâlâ; gidin cehenneme girin, buyurur — Peygamber dedi ki; şayet girmiş olsalardı, cehennem onlara zarar vermezdi
Onların önüne engeller çıkar ve cehennemin yok olduğunu, Allah'ın onu hiç yaratmadığını sanırlar ve sür'atle geri dönerler. Sonra ikinci kez Allah onlara emreder, onlar aynı şekilde geri dönerler.
Rabb Azze ve Celle buyurur ki: Ben, sizi yaratmadan önce ne yapacağınızı bildim ve bu bilgime göre sizi yarattım. Bu bilgime göre akıbetiniz belirecektir. Onları yakala, der ve cehennem onları tutuverir.


VIII- Ebu Hurayra'nin Hadîsi:
Ebu Hurayra'nin hadîsi, Esved İbn Serî'nin hadîsinde munderic clarak daha önce geçmişti. Buhârî ve Muslim'in Sahîh'lerinde Ebu Hurayra der ki:
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu : Her doğan fıtrat üzere doğar. Anası ve babası onu ya Yahûdî, ya Hristiyan veya Mecusî yaparlar. Nitekim hayvan da doğduğunda ayıpsız ve noksansız olarak doğar. Onda bir sakatlık ve noksanlık hisseder misiniz?


Bir rivayette de derler ki: Ey Allah'ın Rasulu çocuk iken ölenin durumu nedir?
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurur : Allah onların ne yapacak olduklarını en iyi bilendir.
îmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Musâ İbn Dâvud... Ebu Hurayra'den nakletti ki; Rasulullah (s.a.v.) —Musâ, bu sözün peygambere âid olub olmadığında şubhe edib; sandığıma göre, demiştir— buyurdu ki: Müslümanların küçük çocukları cennettedir. Onlara İbrahim Aleyhisselâm bakar.
Muslim'in Sahîh'in-de İyâz kanalıyla Rasulullah'tan nakledilir ki; Allah Azze ve Celle : Ben, kullarımı Hanîfler olarak yarattım, buyurmuştur.
Başka bir rivayette de; müsümanlar olarak yarattım, buyurmuştur.


IX- Semure'nin Hadîsi:
Hafız Ebu Bekr el-Berkânî el-Harizmî, «el-Mustahrec Alâ'l-Buhârî» isimli eserinde Avf el-Harâbî kanalıyla.,. Semure'den nakleder ki; Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş : Her doğan fıtrat üzere doğar. İnsanlar yüksek sesle ey Allah'ın Rasulu, ya muşriklerin çocukları? diye seslendiler.

Rasulullah (s.a.v.) muşriklerin çocukları da, buyurdu.

Taberânî der ki: Bize Abdullah İbn Ahmed... Semure'den nakletti ki; o, şöyle demiş : Biz Rasulullah (s.a.v.)'a muşriklerin çocuklarını sorduğumuzda; onlar cennet ehlinin hizmetçileridir, buyurdu.


X- Hasnâ'nın Amcasının Hadîsi:
Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize İshâk... Suleym oğullan kabilesinden Muâviye'nin kızı Hasnâ'dan nakletti ki; o amcamın bana anlattığına göre kendisi şöyle dedi demiştir : Ey Allah'ın Rasulu, cennette kim var? dedim. Peygamber : Peygamber cennettedir, şehîd cennettedir, çocuk cennettedir, diri diri gömülen cennettedir.

Bilginlerden bir kısmı bu hadîs üzerinde durur ve çocuklar hakkında bir şey demezken, bir kısmı da Semure İbn Cundeb'in Buhârî'-nin Sahîh'inde naklettiği hadîse dayanarak, onların kesinkes cennette olduklarını bildirirler. Peygamber bir ru'yâsında ağacın altında bulunan bir ihtiyara rastlar, çevresinde de çocuklar vardır. Cibril ona; bu, İbrahim Aleyhisselâm'dır, şunlar da müslümanların çocuklarıdır, der.
Ey Allah'ın Rasulu muşriklerin çocukları da mı? denilince, o; evet muşriklerin çocukları da, der.


Bazı bilginler de; muşriklerin çocuklarının — Peygamberin; onlar babalarıyla beraberdir, kavline istinaden— cehennemde olduklarını söylerler. Bazıları da çocukların kıyamet gününde Arasât'da imtihana tâbi tutulacaklarını, emre itaat edenin cennete gireceğini ve daha önce Allah'ın onlar hakkındaki saadete ereceklerine dâir bilgisinin açıklık kazanacağını, isyan edenlerin hor ve hakîr olarak cehenneme gireceklerini ve yine Allah'ın daha önce onlar hakkındaki şaki olacaklarına dâir bilgisinin açığa çıkacağını belirtirler. Bu söz, bütün delilleri birleştirir. Bu, birbiriyle şâhid olarak desteklenen daha önceki hadîslerde açıkça belirtil
mektedir.. Bu sözü Ebu'l-Hasan Ali İbn İsmail el-Eş'ârî sünnet ve cemâat ehlinden böylece nakletmiştir. Hafız Ebu Bekr el-Beyhakî de «Kitab el-İtikâd» isimli eserinde bu görüşü desteklemiştir. Hadîs tenkîdçileri, hafızlar ve bilginlerin muhakkikleri de böyle demişlerdir.

Şeyh Ebu Ömer İbn Abd'ul-Berr en-Nemerî imtihanla ilgili yukarıda geçen hadîslerden sonra şöyle der :
Bu konudaki hadîsler kuvvetli değildir ve bir hüccet olarak kullanılamaz. İlim ehli onu reddeder. Çünkü âhiret diyarı mükâfat yurdudur. Amel ve imtihan diyârî değildir. O zaman bunlar nasıl cehenneme girmeye zorlanabilirler? Orada amel ve ibâdet, yaratıkların imkânı haricindedir. Allah bir kula götüremeyeceği yükü yüklemez.

Onun söylediklerine şöyle cevab verilir :

Bu konudaki hadîslerden bir kısmı sahihtir. Nitekim bilginlerin önderlerinden bir çokları bu kanâati belirtmişlerdir. Bir kısmı hasendir, bir kısmı da sahîh ve hasenle kuvvet kazanan zayıf hadîstir. Bir konudaki hadîsler bu tarzda birbirini destekler nitelikte olursa, ona bakan kişinin nazarında hadîsler hüccet ifâde ederler. Şeyh Ebu Ömer'in «Âhiret mukâfat yurdudur» sözüne gelince, şubhesiz ki orası mukâfat yurdudur. Ancak mukâfat yurdu olması, cennet veya cehenneme girmeden önce Arasât'da iken sorumluluk yüklenilmesini engellemez. Nitekim Şeyh Ebu'l-Hasan el-Eş'arî, sünnet ve cemâat ehlinin mezhebine göre çocukların ahrette imtihan edileceklerini bildirmiştir.
Hak Teâlâ da Kalem suresinde şöyle buyurmaktadır : «O gün işin dehşetinden baldırlar açılır, secdeye çağırılırlar da buna güçleri yetmez.» (Kalem, 42 - 43)


Sahîh hadîslerde ve diğerlerinde sabit olan sünnete göre; mu'minler kıyamet gününde Allah'a secde edeceklerdir. Munâfıkın buna gücü yetmeyecek belleri arkaya katlanacaktır. Secdeye gitmek istedikleri her seferde kafaları üstü düşeceklerdir.
Buhârî ve Muslim'in Sahihlerinde vârid olduğuna göre; cehennemden en son çıkacak kişi hakkında şöyle denir : Allah Teâlâ orada bulunandan daha başka bir şey istememesi için o kimseden ahidler ve sözler alır ve bunu defalarca tekrarlatır. Ve Allah Teâlâ şöyle buyurur : Ey Âdemoğlu, sen ne kadar sözünden dönersin. Sonra onun cennete girmesine izin verir.


Şeyh Ebu Ömer İbh Abd'ul-Berr'in «Cehenneme girmeye onları nasıl zorlar. Bu, onların gücü dâhilinde değildir ki?» sözüne gelince.
Bu ifâde hadîsin sıhhati için bir engel değildir. Çünkü Allah Teâlâ kıyamet gününde kullarına Sırat köprüsünden geçmelerini emreder. Sırat cehennemin üzerinde bir köprüdür, kıldan ince, kılıçtan keskincedir. Mu'minler amellerine göre şimşek gibi, rüzgâr gibi, soylu atlar gibi ve binek atları gibi geçerler. Kimileri yürüyerek, kimileri koşarak, kimileri abanarak, kimileri de yüzüstü sürünerek geçerler. Cehenneme girmeleri emredilenlerin durumu hiç de iyi değildir. Hattâ çok daha zor ve çok daha kötüdür. Kaldı ki sahîh hadîste sabit olduğuna göre, Deccâl'ın da cennet ve cehennemi olacaktır. Şeriatı koyan Şâri; Deccâl'ın sunduğu ve kendilerine ateş gibi görünen şeyleri çekinmeden içmelerini, onun selâmet ve soğukluk olacağını bildirmiştir. Bu durum da ona benzer. Öte yandan Allah Teâlâ İsrâiloğullarına kendi kendilerini öldürmelerini emretmiştir. Onlar da bir sabah akşama kadar birbirlerinden yetmiş bin kişiyi öldürmüşlerdir. Kişi babasını ve kardeşini öldürüyormuş. Allah Teâlâ onların üzerine bir bulut karanlığı göndermiş. Bu, onların buzağıya tapmalarından dolayı bir ceza imiş. Bu durum da şahıslar için gerçekten zordur ve yukarıda zikri geçen hadîste söz konusu edilen hususlardan hiç de aşağı değildir. Allah en iyisini bilendir.


Musluman ve Muşriklerin
Küçük Yaşta
(Buluğ Çağına ermeden) Ölen Çocuklarının Ahiratteki Durumu?

Mûminlerin Çocukları


İyi bilinsin ki; ihtilâf konusu olan, müşriklerin çocuklarıdır. Mûminlerin çocuklarına gelince, bu konuda bilginler arasında ihtilâf yoktur.
Nitekim Hanbelî fakîhlerinden Kadı Ebu Ya'lâ İbn el-Ferrâ, Ahmed İbn Hanbel'in şöyle dediğini nakleder :
Onların cennet ehli oldukları konusunda ihtilâf yoktur. İnsanlar arasında meşhur olan görüş de budur. Allah dilerse bizim kesin karâr vereceğimiz kanâat da budur.
Şeyh Ebu Ömer İbn Abd'ul-Berr'in bazı bilginlerden naklederek onların bu konuda durakladıkları, bütün çocukların Allah Azze ve Celle'nin irâdesi altında bulundukları görüşünü serdettikleri tarzındaki kanâatına gelince :
Ebu Ömer İbn Abd'ul-Berr'in ifâdesine göre bu görüşe; aralarında Hammâd İbn Zeyd, Hammâd İbn Seleme, Abdullah İbn Mubârak, İshâk İbn Rahuyeh ve diğerlerinin de bulunduğu hadîs ve fıkıh ehli bir topluluk kail olmuşlardır.
Onlar derler ki: Bu husus İmâm Mâlik'in el-Muvatta'mda kader bahsinde çizdiği duruma benzer. Onun bu konuda îrâd ettiği hadîsler de böyledir.
Mâlikîlerin çoğunluğu da bu görüştedir. Ancak İmâm Mâlik'den nass halinde bir şey vârid olmamıştır.
Mâlikilerden sonraki bilginler müslüman çocuklarının cennette olduklarını kabul etmişler, muşrik çocuklarının ise Allah'ın irâdesine bağlı olduklarını bildirmişlerdir.
Ömer İbn Abdu'l-Berr'in sözü burada bitiyor. Ancak bu, gerçekten garîbdir. Ebu Abdullah el-Kurtubî de et-Tezkire isimli kitabında aynı şeyi zikreder. Allah en iyisini bilendir.


ـ1ـ عن عائشةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهَا قالتْ: ] تُوُفِّىَ صَبِيٌّ. فَقُلْتُ: طُوبى لَهُ، عُصْفُورٌ مِنْ عَصَافِيرِ الْجَنَّةِ. فقَالَ رَسُولُ اللَّهِ #: أوََ تَدْرِينَ أنَّ اللَّهَ خَلَقَ الْجَنَّةَ وَخَلَقَ النَّارَ، فَخَلَقَ لهذِهِ أهًْ، ولهذِهِ أهًْ
. أخرجه مسلم وأبو داود والنسائي
1. (4842)- . Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor:
"Bir çocuk ölmüştü. Ben: "Ne mutlu ona! Cennet kuşlarından bir kuş oldu!" dedim.

Aleyhissalâtu vesselâm: "Sen Allah'ın cenneti de cehennemi de yarattığını, beriki için de öteki için de ahali yarattığını bilmiyor musun?" buyurdular."
(Muslim, Kader 30, (2662); Nesaî, Cenaiz 58, (4, 57); Ebu Davud, Sünnet 18, (4713)

Bu hadis, buluğa ermeden vefat eden Müslüman çocukların ahiratteki durumu hakkında bir hüküm getirmektedir:
Cennetlik mi, cehennemlik mi olacakları Allah'ın meşietine bağlıdır.
Burada şunu belirtelim ki, Müslüman çocuklarıyla ilgili hüküm de munakaşa edilmiştir. Çünkü sadedinde olduğumuz hadis, "cennetliktir!" hükmüne ihtiyat getirmektedir. Bu sahih hadisi esas alanlar, bu meselede ihtiyatı tercih etmiş olurlar.
Ancak mevzuya temas eden tek hadis bu değildir. Alimlerin büyük çoğunlukla hükme esas ittihaz ettikleri bir Ebu Hurayra hadisine göre, mu'min çocukları cennetliktir.


قَالَ رَسُول اللَّهِ #: مَنْ مَاتَ وَلَهُ ثََثَةٌ مِنَ الْوَلَدِ لَمْ يَبْلُغُوا الْحِنْثَ كَان لَهُ حِجَاباً مِنَ النَّارِ اَوْ دَخَلَ الْجَنَّةَ
"Kimin buluğa ermezden önce üç çocuğu vefat ederse bunlar o kimseye ateşe karşı bir perde olurlar. Yahut o kimse cennete girer."

Kurtubî, bazılarının "Müslüman çocukların cennete gidecekleri hususunda ulemânın ihtilafı yoktur, icma ederler" dediğini kaydeder. Ancak Nevevî, bu meselede, kaydetmiş olduğumuz Ebu Hurayra rivayetine itibar edenlerin icmaından bahsedilebileceğini belirtir.
(Kurtubî; "et-Tezkira"; c: 2, Sf: 328)


Sadedinde olduğumuz Aişe (radıyallahu anhâ) hadisini esas alanlar bu hususta tevakkufu tercih etmişlerdir.
Nevevî, bunlara şu cevabı verir: "Rasulullah'ın, Aişe'yi o hükümden men etmesi belki bu meselede delilsiz kesin hükme gitmiş olmasındandır veya, Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Müslüman çocukların cennetlik olduklarını bilmezden önce bu mudahaleyi yapmıştır."
Yine İmam Nevevi -Allah ona rahmet etsin- şöyle de demiştir:
"Sözüne itibar edilen müslüman âlimler, müslümanların çocuklarından her kim küçük yaşta ölmüşse, onun cennetlik olduğu konusunda ittifak etmişlerdir.Çünkü o çocuk dînen mukellef (sorumlu) değildir."
(Nevevî; "Sahih-i Muslim Şerhi"; c: 16, Sf: 207).


Maziri: "İhtilaf peygamber çocuklarının dışında kalanlar hakkındadır" demiştir.

Musned-i Ahmed'de gelen bir rivayette :

اِنَّ الْمُسْلِمينَ وَاَوَْدَهُمْ في الْجَنَّةِ وَإنَّ الْمُشْرِكِينَ وَاَوَْدَهُمْ في النَّارِ ثُمَّ قَرَأ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَاتَّبَعَتْهُمْ ذُرِّيَّتُهُمْ
"Müslümanların çocukları cennetliktir, muşrikler ve çocukları cehennemliktir."
Sonra şu ayeti okudu. (Mealen): "İman edip de zurriyetleri de kendilerine tabi olanlar (var ya), biz onların nesillerini de kendilerine kattık" (Tur 2).
Nitekim Hanbelî fakîhlerinden Kâdı Ebu Ya'lâ İbn el-Ferrâ, Ahmed İbn Hanbel'in şöyle dediğini nakleder :

Onların cennet ehli oldukları konusunda ihtilâf yoktur. İnsanlar arasında meşhur olan görüş de budur. Allah dilerse bizim kesin karâr vereceğimiz kanâat da budur.
Şeyh Ebu Ömer İbn Abd'ul-Berr'in bazı bilginlerden naklederek onların bu konuda durakladıkları, bütün çocukların Allah Azze ve Celle'nin irâdesi altında bulundukları görüşünü serdettikleri tarzındaki kanâatına gelince :
Ebu Ömer İbn Abd'ul-Berr'in ifâdesine göre bu görüşe; aralarında Hammâd İbn Zeyd, Hammâd İbn Seleme, Abdullah İbn Mubarak, İshâk İbn Rahuyeh ve diğerlerinin de bulunduğu hadîs ve fıkıh ehli bir topluluk kâil olmuşlardır.
Mâlikilerden sonraki bilginler müslüman çocuklarının cennette olduklarını kabul etmişler, muşrik çocuklarının ise Allah'ın irâdesine bağlı olduklarını bildirmişlerdir.
Ömer İbn Abd'ul-Berr'in sözü burada bitiyor. Ancak bu, gerçekten garîbdir. Ebu Abdullah el-Kurtubî de et-Tezkire isimli kitabında aynı şeyi zikreder. Allah en iyisini bilendir.

Bu konuda Talha kızı Âişe'den mu'minlerin annesi Âişe'ye dayanan bir rivayet zikredilir. Âişe der ki:
Peygamber Ansâr'dan bir çocuğun cenazesine çağırıldı. Ben dedim ki : Ey Allah'ın Rasulu, ona ne mutlu cennet serçelerinden bir serçe, kötülüğe ne uzandı ne de ulaştı.
Bunun üzerine Peygamber buyurdu ki: Ya bundan başka bir şey ise ey Âişe? Doğrusu Allah cenneti yarattı ve insanlar babalarının sulbunde iken cennet ehlini halketti. Cehennemi yarattı ve insanlar babalarının sulbünde iken cehennem ehlini de yarattı.

(Bu hadîsi Ahmed İbn Hanbel, Muslim, Ebu Dâvûd, Neseî ve İbn Mâce naklederler.)

Bu konudaki sözlerin, gerçekten sahîh delillere dayanması îcâbeder. Ne var ki Şâri'in buyruklarını bilmeyen birçok kişiler de bu konuda söz etmektedirler. Bu sebeble bilginlerden bir çoğu bu konudan bahsedilmesini hoş karşılamamışlardır.
Abdullah İbn Abbâs'tan, Ebu Bekr es-Sıddîk'ın oğlu Muhammed'in oğlu Kâsım'dan, Hanefiyye'nin oğlu Muhammed'den ve diğerlerinden böyle rivayet edilmiştir. İbn Hibbân da Sahîh'inde Cerîr İbn Hâzim'den nakleder ki; o, şöyle demiş :
Ebu Recâ el-Utâridî'nin Abdullah İbn Abbâs'ın minberde iken şöyle dediğini işittim :
Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki : Bu ümmetin işi birbirine yaklaşıktır. Yeter ki çocuklar ve kader konusunda konuşmasınlar. İbn Hibbân bununla muşriklerin çocuklarını kasdettiğini söyler.
Ebu Bekr el-Bezzâr, Cerîr İbn Hâzim kanalıyla aynı rivayeti naklettikten sonra; bir topluluğun Ebu Recâ kanalıyla bu hadîsi Abdullah İbn Abbâs'tan mevkuf olarak rivayet ettiklerini bildirir.
(Ebu’l-Fida İsmail İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları: 9/4705-4714)


Yine, İmam Ahmed (Allah ona rahmet etsin) bu konuda şöyle demiştir:
"Müslümanların çocuklarının cennetlik oldukları konusunda (âlimler arasında) hiçbir görüş ayrılığı yoktur?" (İbn-i Kayyim'in, "Sunen-i Ebî Dâvud Hâşiyesi"; c: 7, s: 83).




Muşriklerin Çocukları


ـ2ـ وَعن ابْنِ عَبّاسٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُما قال: ] سُئِلَ رَسُولُ اللَّهِ # عَنْ أوَدِ الْمُشْرِكِينَ. فقَالَ : اللَّهُ إذْ خَلَقَهُمْ أعْلَمُ بِمَا كَانُوا عَامِلِينَ [. أخرجه الخمسة إ الترمذي
2. (4843)- İbnu Abbas (radıyallahu anhumâ) anlatıyor:
"Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan muşriklerin çocukları hakkında sorulmuştu.

"Allah onları yarattığı zaman ne yapacaklarını iyi biliyordu!" buyurdular."
(Buhârî, Kader 3, Cenaiz 93; Muslim, Kader 23, 24, 26, 28, (2660); Ebu Davud, Sunnet 18, (4711); Nesâî, Cenaiz 60, (4, 59);Muvatta, Cenaiz 53; Ahmed b. Hanbel, II, 244. 253, 259, 315, 347, 393. 262,471.481.518; V, 73,410)

Bu husus kesinlik kazandığına göre; insanlar muşriklerin çocukları konusunda değişik görüşler serdetmişlerdir :

I- Muşriklerin çocukları cennettedirler.


Buna Semure'nin naklettiği ve Peygamberin İbrâhîm Aleyhisselâm'ın yanında müslüman ve muşrik çocuklarının bulunduğunu bildiren hadîsini delil getirmektedirler. Bu hadîs Ahmed İbn Hanbel kanalıyla Hasnâ'nın amcasından nakledilmiştir.
Yukarıda geçmişti: Bu istidlal sahihtir. Ancak imtihan ile ilgili hadîsler daha özel bir anlam taşır. Allah Teâlâ onlardan itaat edeceklerini bildiği kimselerin ruhunu öbür âlemde İbrahîm Aleyhisselâm'la ve fıtrat üzere ölmüş olan müslüman çocuklarla beraber kılar. İçlerinden Allah'ın emrine icabet etmeyeceklerini bildiklerini ise Allah Teâlâ kıyamet günü cehenneme gönderir. Nitekim imtihan hadîsi buna delâlet etmektedir. Eş'arî de Ehl-i Sünnet'ten bu görüşü nakletmiştir.
Muşrik çocuklarının cennette olduğunu söyleyenlerden bir kısmı; bunların cennette serbest olduklarını ifâde ederken, bir kısmı da müslümanların hizmetçileri olacaklarını belirtirler. Nitekim Ali İbn Zeyd kanalıyla Enes'ten nakledilen hadîs bunu göstermektedir. Ancak Ebu Dâvûd et-Tayâlisi'ye göre bu hadîs zayıftır. Allah en iyisini bilendir.



II- Muşriklerin çocukları babalarıyla birlikte cehennemde olacaklardır.


Buna delil olarak da Ahmed İbn Hanbel'in Ebu Muğîre kanalıyla Ğutayfın kölesi Abdullah İbn Ebu Kays'tan naklettiği hadîsi göstermektedirler.
O, Âişe'ye gelerek kâfirlerin çocuklarını sormuş, Âişe de demiş ki: Rasulullah (s.a.v.) onların babalarına tâbi olacaklarını söyledi. Ben; Ey Allah'ın Rasûlü amelsiz olarak mı? dedim.
Rasulullah (s.a.v.) : Onların ne yapacaklarını Allah en iyi bilendir, buyurdu.

Bu hadîsi Ebu Davud da Muhammed İbn Harb kanalıyla... Abdullah İbn Ebu Kays'tan nakleder ki; o, şöyle demiş:
Âişe'den duyduğuma göre o; ben Allah'ın Rasulu'ne mu'nıinlerin çocuklarını sordum da; onlar babalarıyla beraberdirler, buyurdu. Ya muşriklerin çocukları? dedim; onlar da babalarıyla beraberdirler, buyurdu. Ben amelsiz mi? dedim; Allah onların ne yapacak olduklarını en iyi bilendir, buyurdu.

Bu hadîsi Ahmed İbn Hanbel Vekî' kanalıyla Âişe'den nakleder ki; o, şöyle demiş : Ben Rasulullah (s.a.v.)'a muşriklerin çocuklarını hatırlattığımda; istersen sana onların cehennemdeki çığlıklarını işittirebilirim, dedi.
Abdullah İbn İmâm Abnıed İbn Hanbel der ki: Osman İbn Ebu Şeybe, Ali'den nakletti ki; o, şöyle demiş : Hadîce, Rasulullah (s.a.v.)a câhiliyye devrinde ölen iki oğlunun durumunu sorduğunda; onlar cehennemdedir, buyurmuş.
Ali der ki: Peygamber, Hadîce'nin yüzündeki hoşnutsuzluğu görünce, sen onlann yerini görseydin onlardan nefret ederdin, buyurmuş. Hadîce; ya senden olan çocuklarım? deyince . Peygamber, onlar cennettedir, demiş. Çünkü mu'minler de, çocukları da cennettedirler, muşrikler de, çocukları da cehennemdedirler, diye eklemiş.

Sonra şu âyeti okumuş : «îmân eden, soyları da îmânda kendilerine uyan kimselere soylarını da katarız. Onların işlediklerinden hiç bir şey eksiltmeyiz. Herkes kazancına bağlıdır.» (Tur, 21)
Bu hadîs garîbdir. Çünkü râvîler arasında yer alan Osman, durumu meçhul bir kişidir. Onun rivayet ettiği râvi olan Zâ Zân ise Ali'ye ulaşmamıştır. Allah en iyisini bilendir.

Ebu Dâvud da İbn Ebu Zaide kanalıyla Şa'bî'den nakleder ki; Rasulullah (s.a.v.) diri diri toprağa gömen de, gömülen de cehennemdedir, buyurmuş.
Şa'bî de der ki: Bana bu hadîsi Alkame, Ebu Vâil kanalıyla Abdullah İbn Mes'ud'dan nakletti. Bir topluluk da bu hadîsi Dâvûd İbn Ebu Hind kanalıyla Şa'bî'den, Alkame'den, Seleme İbn Kays'tan naklettiler.

Seleme İbn Kays el-Eşcaî der ki: Ben ve kardeşim Peygambere gelip dedik ki:
Annemiz câhiliyyet devrinde öldü. Ancak musâfir ağırlar, akrabaları ziyaret eder idi. O bizim bir kız kardeşimizi henüz bulûğa ermemişken diri diri toprağa gömdü.
Peygamber buyurdu ki: Toprağa gömen de, gömülen de ateştedir. Ancak toprağa gömene İslâm ulaşır da müslüman olursa; mustesnadır.
Bu hadîsin isnadı hasendir.



III- Muşriklerin çocukları hakkında bir görüş beyân etmeyenler.


Bunlar da Peygamberin; Allah Teâlâ onların ne yapacaklarını en iyi bilendir, kavline dayanmaktadırlar. Nitekim Buhârî ve Muslim'in Sahîh'lerinde Ca'fer İbn Ebu İyâs... kanalıyla Abdullah İbn Abbas'tan nakleder ki:
Rasulullah (s.a.v.)'a muşriklerin çocukları sorulduğunda; O, Allah onların ne yapacak olduklarını en iyi bilendir, demiş.
Bu hadîs Buhârî ve Muslim'de Zuhrî kanalıyla... Ebu Hurayra'den de nakledilir. O der ki: Peygambere muşriklerin çocukları sorulduğunda; Allah onların ne yapacak olduklarını en iyi bilendir, buyurdu.
Bilginlerden bir kısmı da muşriklerin çocuklarını, A'râf ehli olarak kabul ederler. Bu görüş, onların çocuklarının cennette olduklarını söyleyenlerin görüşüyle birleşir. Çünkü A'râf karâr diyarı değildir. Ve A'râf ehlinin akıbeti A'râf sûresinde belirtildiği gibi cennettir. Allah en iyisini bilendir.




Tüm Görüşleri Bir Arada Zikredersek :
ـ4843 ـ2ـ وَعن ابْنِ عَبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُما قال: ] سُئِلَ رَسُولُ اللّهِ # عَنْ أوَدِ الْمُشْرِكِينَ. فقَالَ : اللّهُ إذْ خَلَقَهُمْ أعْلَمُ بِمَا كَانُوا عَامِلِينَ
[. أخرجه الخمسة إ الترمذي
2. (4843)- İbnu Abbas (radıyallahu anhumâ) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan muşriklerin çocukları hakkında sorulmuştu.
"Allah onları yarattığı zaman ne yapacaklarını iyi biliyordu!" buyurdular."

(Buhârî, Kader 3, Cenaiz 93; Muslim, Kader 28, (2660); Ebu Davud, Sünnet 18, (4711); Nesâî, Cenaiz 60, (4, 59), 32)

1. Görüş : Hammad İbnu Seleme, Hammad İbnu Zeyd, İbnu'l-Mubârak, İshak İbnu Rahuye , çocuklar hakkında: "Allah'ın meşietindedir. Dilerse cennete koyacak, dilerse cehenneme" diye hükmederler ve bu mevzuda gelen nasslardan bu hükmü çıkarırlar. Bilhassa muşrik çocukları hakkında Şafiî hazretlerinin de böyle hükmettiğini, Beyhakî, el-İ'tikad'ında kaydetmiştir.
İbnu Abdilberr: "İmam-ı Malik'ten bu hususta sarih bir hüküm intikal etmedi ise de, onun nokta-i nazarından çıkarılacak hüküm de böyledir. Ancak ashabı, Müslüman çocukların cennete, kâfir çocuklarının meşiet-i İlahiye'de olduğunu sarih olarak beyan etmiştir" der.
Bu görüş sahiblerinin delili: "Allah onların ne yapacağını daha iyi biliyor" hadisidir.

2. Görüş : "Çocuklar babalarına tabidir, Müslümanların çocukları cennette, kâfirlerin çocukları cehennemde olacaktır."

Bu görüş, Haricîlerden (Erakiyye kolu) Ezarika'nın görüşüdür. Bunların delili şu ayettir:
رَبِّ َ تَذَرْ عَلى اَرْضِ مِنَ الْكَافِرِينَ دَيّاراً

"Nuh: "Ey Rabbim! dedi. Yeryüzünde kafirlerden tek bir kişi bırakma!" (Nuh 26).
Ancak bu ayetin Nuh kavmiyle ilgili olduğu söylenerek karşı çıkılmış. Nuh'un bu bedduayı, Cenab-ı Hakk'ın ona: "Kavminden, (hal-i hazır) inananlar dışında kimse sana iman etmeyecektir" (Hud 36) diye vaki olan vahyinden sonra yaptığı belirtilmiştir.
هُمْ مِنْ آبَائِهِمْ اَوْ مِنْهُمْ

"Onlar babalarındandır veya onlardandır" şeklindeki hadis, harbîlerle ilgili ahkâm zımnında varid olmuştur.
Bu görüşe karşı çıkanlar, muşrik çocukların cehennemde olacağını tasrih eden ve Aişe'den gelen bir rivayetin zayıf olduğunu belirtirler.

3. Görüş : Çocuklar cennetle cehennem arasında orta bir yerde, bir berzahtadırlar.

Çünkü, onların cennete girmesini sağlayacak amelleri mevcut olmadığı gibi, cehenneme girmelerine sebeb olacak da günahları yoktur.

4. Görüş : Cennet ehlinin hizmetçileri olacaklar.

Bazı kaynaklarda gelen zayıf bir hadise göre Aleyhissalâtu vesselâm:
اَوَْدُ الْمُشْرِكِينَ خَدَمُ اَهْلِ الْجَنَّةِ

"Muşriklerin çocukları cennet ehlinin hizmetçileridir" buyurmuştur.
Şeyhul-İslâm İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- bu görüş hakkında şöyle demiştir:
"Bu sözün aslı yoktur." (Mecmuû'l-Fetâvâ; c: 4, s: 279).

Bu konuda Taberânî ve Bezzâr'dan rivâyet olunan bir hadis gelmiştir. Fakat hadis âlimleri, bu hadisi zayıf olarak değerlendirmişlerdir. Bu âlimlerden birisi de Hâfız İbn-i Hacer'dir. (Fethu'l-Bârî; c: 3, s: 246).

5. Görüş : Beşinci görüşe göre, toprak olurlar.
Bu görüş Sumame İbnu Eşres'ten mervidir.

6. Görüş : Bu görüşe göre ateştedirler.

İyad, bunu Ahmed İbnu Hanbel'e nisbet etmiş ise de, İbnu Teymiyye, İyaz'ın burada hata ettiğini, bu görüşün Ahmed İbnu Hanbel'e ait olmayıp, ashabından birine ait olduğunu söyler.

7. Görüş : Yedincisine göre çocuklar ahiratte imtihan olunacaklar:

Kendilerine ateş yükseltilecek, kim içine girerse, o soğuk ve selametli olacak, imtina eden ise azaba duçar olacak. Bazı sahih rivayetler, mecnunlar ve fetret devrinde ölenler hakkında imtihan olduğunu belirtmiştir.
Beyhakî, el-Îtikad'ında bu görüşün sahih görüş olduğunu söylemiş ise de, "Ahirat teklif yeri değildir. Orada ne amel ne imtihan hiçbir şey yoktur" denilerek tenkid edilmiştir.
Ancak bu tenkidcilere de: "Bu hal, cennet ve cehennemde istikrar peyda ettikten sonrası için camidir, amma Arasat'ta, buna bir mani yoktur.
Nitekim ayette
يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ الى السُّجُودِ فََ يَسْتَطِيعُونَ

"Her hakikatın bütün çıplaklığıyla ortaya çıktığı gün onlar secdeye çağrılırlar. Fakat güçleri yetmez" (Kalem 42) buyrulmuştur" diyerek cevab verilmiş ve bir Sahiheyn hadisi gösterilmiştir:
اَنَّ النَّاسَ يُؤْمَرُونَ بِالسُّجُودِ فَيَصِيرُ ظَهْرُ الْمُنَافِقِ طَبَقاً فََ يَسْتَطِيعُ اَنْ يَسْجُدَ

"(Kıyamet günü) insanlara secde etmeleri emredilir. Munafığın sırtı o zaman yekpare bir tabakaya döner ve secdeye güç yetiremez."

8. Görüş : Çocuklar cennetliktir.
Nevevî der ki: "Muhakkak ulemânın seçtiği sahih mezheb budur. Bunlar şu ayeti delil kılmışlardır:
وَمَا كُنّا مُعَذّبِينَ حَتّىَ نَبْعَثَ رَسُوً


"Biz bir peygamber göndermedikçe azab edici değiliz." (İsra 15).

9. Görüş : Tevakkuf: Hiçbir hükümde bulunmamak.

İmam Buhârî, muşrik çocuklarının durumu üzerine söylenenler hakkında açtığı babda üç hadis kaydeder:
Birincisinde tevakkuf ifade edilmiştir;
İkincisinde cennette olacakları görüşünü muracceh kılan bir hadis kaydedilir;
Üçüncü hadiste ise cennetlik olacaklarını tasrih eden bir hüküm mevcuttur.
(Bu üç hadisten birincisi 4843'te kaydettiğimiz hadistir. İkincisi "Rasûlullah'a muşrik çocuklarından sorulmuştu: "Ne yapacaklarını Allah iyi bilir" diye cevap verdi" meâlindeki Ebu Hurayra hadisi, üçüncüsü de (aşağıdaki 4844 nolu hadis) her çocuğun (İslâm) fıtratı üzerine yaratıldığını beyan eden hadistir.)

Şarihler bunda hem üç ayrı görüşe delil ve hem de Buhari'nin tercihini görürler: Ona göre esas olan kafir çocuklarının cennetlik olduğudur.
 
T Çevrimdışı

Tevhid-Dini

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Burada yoktum, izah edeyim inş.

Abdulmuizz ahi mevzubahis edilen hadisler senet yönünden sahih olabilir lakin metin yönünden mevzu olduğu şüpheye mahal vermeyecek kadar açıktır.
Öncelikle izninizle şunu net bir şekilde ortaya koyalım; Hadisler ,Peygamber'den oldugu iddia edilen rivayetlerdir. Bu yuzden hadisler "Rasulullah (sav)'in 'şöyle söyledigi rivayet olunur' " diye baslar. Bu yuzden de onlar "hadis"dir. Kuran kaynakli, vahiy kaynakli olmasi baska sey, "vahiy olmasi" baska seydir. Siz de vahiy kaynaklı konuşabilirsin ama konuştuklarınız asla vahiy olmaz.

Kur'an'ı daha iyi anlamak için elbette istifade edeceğimiz bazı kaynaklara ihtiyaç vardır. Ama eğer Kuran tarafımızdan anlaşılamayacak kadar ağır/karışık/kapalı olsaydı istifade edeceğimiz bu kaynakların doğru tespitler ve izahatler içerdiğini nasıl tespit edebiliriz?

Bu tespiti yapamayacak isek nasıl olur da bundan sorumlu tutuluruz?

Atalarımızdan böyle gördük, çoğunluk ta böyle yapıyor diyerek körü körüne bir inanç sahibi mi olacağız?

Bu bilgileri sorgulayabilmek için Kur'an süzgecinden geçirmeyecekmiyiz? Bu bilgileri anlamadığımız bir süzgeçten nasıl geçiririz?


Şimdi; "Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık etmez" (Nisa 40) ahi bak Allah kimseye zerre kadar haksızlık etmeyeceğini beyan ettiği halde, müşriklerin ölen çocukları nasıl babalarına nisbet edilebilir? İnsana hidayeti seçme imkanını veren de, sapıklığı seçme imkanını veren de Allah ise burada o iradeden nasıl bahsedebiliriz?

Konuya dair diğer sözde hadislere bakın;

Ben Rasulullah (s.a.v.)'a müşriklerin çocuklarını hatırlattığımda; istersen sana onların cehennemdeki çığlıklarını işittirebilirim, dedi.
Abdullah İbn İmâm Abnıed İbn Hanbel der ki: Osman İbn Ebu Şeybe Hz. Ali'den nakletti ki; o, şöyle demiş : Hz. Hadîce, Rasulullah (s.a.v.)a câhiliyye devrinde ölen iki oğlunun durumunu sorduğunda; onlar cehennemdedir, buyurmuş.

Bu Cebriye'nin görüşüdür zira onlara göre insan, önceden belirlenmiş kaderinin mahkumudur. Tıpkı esen rüzgarın önündeki hafif bir tüy gibi, rüzgarın estiği yöne doğru yönlenir. İnsanın herhangi bir iradesi yoktur.

Pekala bu durumda "De ki: Hak, Rabb'inizdendir, dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin." (Kehf 29) aytini nereye koyacağız? Halbuki bu ayette insanın iradesi ve hürriyeti esastır. Fakat yukarıdaki sözde hadislere göre ise ortada ne irade vardır ne seçme hürriyeti.

Allah'ın hidayete kavuşturduğu kişinin bizzat kendisinin hidayeti seçtiği ve bu sebeple yüce Allah'ın o kimseyi hidayete kavuşturduğu, sapıklık konusunda da durumun aynı olduğu ayetlerle sabittir. Sapmanın asıl sebebi, sapan kişilerin kendi tavır ve davranışlarıdır. Kendileri sapma yolunu tercih etmişlerdir. Fakat yukarıdaki sözde hadislere göre kişi bunların hiç birine muhatap olmadan sırf babasının müşrik olması hasebiyle cehenneme gönderildiği iddia edilmektedir. SuphanAllah! “Allah kimseye zerre kadar haksızlık yapmaz”

Allah'ın hidayete kavuşturduğu kimseler, Allah'a yönelen, O'nu anan ve emirlerini yerine getirenlerdir. Pekala daha bu gerçekleşmeden nasıl ölen çocuk müşrik babasına tabidir denilebilir? Ayrıca birçok sahabenin babaları da müşrikti. Eğer babalarına tabi olacak olsalardı hiç bir sahabenin inanmaması gerekirdi.

Belli ki hadis uydurmadır aksi halde bu kadar farklı tevillere gidilir miydi?

1- Babalarına tabi olarak cehenneme giderler,
2- Asli fıtrat üzerine öldüklerinden cennete giderler,
3- Ne cennete ne de cehenneme gitmezler, ikisi arası bir yerde kalırlar,
4- Cennet ehline hizmet ederler,
5- Allah ’ın ezeli ilmiyle onların cehennem ehlinin amelini işleyeceklerini bilmiş olması nedeniyle, cehenneme gitmelerinde bir mahzur olmayacağı


Diyeceklerim bu kadar.

Kuran'ı Allah için okuyanlara ne mutlu!
Hadisleri okurken sanki Peygamberle konuşuyormuş gibi bir hisse kapılanlara müjdeler olsun!

 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Alıntılara cevaplarım:


YASAKLI ÜYE İSLAM;220002' Alıntı:
Burada yoktum, izah edeyim inş.

Abdulmuizz ahi mevzubahis edilen hadisler senet yönünden sahih olabilir lakin metin yönünden mevzu olduğu şüpheye mahal vermeyecek kadar açıktır.

Senet yönünden sahih olan bir hadis, metin yönünden nasıl uydurma olur diyorsun! Allahtan kork, özrün kabahatinden büyük. Senet bakımından sahih ise, raviler doğru olarak nakletmiş, ama hadisi aktaran sahabe, tabiin raviler, metin yönünden senin sapkın anlayışında değil diye uydurma olacak öyle mi? Bunu hangi ilimle ispatlıyorsun? Nerde delilin?

YASAKLI ÜYE İSLAM;220002' Alıntı:
Öncelikle izninizle şunu net bir şekilde ortaya koyalım; Hadisler ,Peygamber'den oldugu iddia edilen rivayetlerdir. Bu yuzden hadisler "Rasulullah (sav)'in 'şöyle söyledigi rivayet olunur' " diye baslar. Bu yuzden de onlar "hadis"dir. Kuran kaynakli, vahiy kaynakli olmasi baska sey, "vahiy olmasi" baska seydir. Siz de vahiy kaynaklı konuşabilirsin ama konuştuklarınız asla vahiy olmaz.

Bak ilimsiz mesnedsiz nefsiyle usul belirleyen şahıs : Kendin/ben ile Rasulullahı (s.a.v.)'in sözlerini bir(aynı) yaparak, Rasulullaha postacı diyen hadis inkarcısı mealciliğe soyunuyorsun.
Şunu öğrenmenin vakti geldi :
1- Rasulullah (s.a.v.) dünyevi işlerinde kul sıfatı gereği kendi nefsinden konuşur ve isabet de edebilir, hata da yapabilir. Misal Hurma ağaçlarının aşılamaya gerek olmadığını söylemesi üzerine ağacın az verim vermesi hadisi, diğer bir olay ise, Sahabenin söylemesi üzerine Bedir kuyularına mevzilenmeden önceki hatalı mevzilendiği olayı aktaran hadis.


2- Rasulullah (s.a.v.) dini meselelerde O'nun (s.a.v.)'in konuşması vahye dayanır (Necm 3-4). Bu sebeble Dini kaynaklı, hukum ve fetvalarda, Rabbin kendisine vahyetmesi üzerine konuşur ki, bunda hata aramak kişinin imanını sakata getirir.

YASAKLI ÜYE İSLAM;220002' Alıntı:
Kur'an'ı daha iyi anlamak için elbette istifade edeceğimiz bazı kaynaklara ihtiyaç vardır. Ama eğer Kuran tarafımızdan anlaşılamayacak kadar ağır/karışık/kapalı olsaydı istifade edeceğimiz bu kaynakların doğru tespitler ve izahatler içerdiğini nasıl tesbit edebiliriz?

Kuranı açıklayan tek kaynak Rasulullah (s.a.v.)'dir. Sahih senedlerle gelen mutevatir bir hadisi inkar -ummetin mutevatir dediği- eden kafir olur. Bazı görüşlere göre ehl-i sunnetin mutevatir dediği hadisi inkar eden kafir olur.
Bu sebeble kafana ters gelen hadisi aklıma yatmıyor mazeretini Kur'ana yatmıyor diyerek iftira ederek inkar etmek, sahibini sapıklık olarak nitelendirilmesine sebebdir.


YASAKLI ÜYE İSLAM;220002' Alıntı:
Bu tespiti yapamayacak isek nasıl olur da bundan sorumlu tutuluruz?
Atalarımızdan böyle gördük, çoğunluk ta böyle yapıyor diyerek körü körüne bir inanç sahibi mi olacağız?

Evet bunun sonunda mutevatir, sahih hadisleri anlama/yorumlama sebebiyle bazı alimler arasında ihtilaf var diye inkar etmek Mealciliğin belirtisidir ki, Rabbın dilemesi dışında iflah olmazlar.

YASAKLI ÜYE İSLAM;220002' Alıntı:
Bu bilgileri sorgulayabilmek için Kur'an süzgecinden geçirmeyecekmiyiz? Bu bilgileri anlamadığımız bir süzgeçten nasıl geçiririz?

Hangi ilim ile Kuranı süzgeç yaptın? Bu mantık sahibi süzgeçten geçip giderek ehl-i sunnetin menhecini terk etmiştir!

YASAKLI ÜYE İSLAM;220002' Alıntı:
Şimdi; "Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık etmez" (Nisa 40) ahi bak Allah kimseye zerre kadar haksızlık etmeyeceğini beyan ettiği halde, müşriklerin ölen çocukları nasıl babalarına nisbet edilebilir? İnsana hidayeti seçme imkanını veren de, sapıklığı seçme imkanını veren de Allah ise burada o iradeden nasıl bahsedebiliriz?

Kıt aklına göre, bir ayeti alarak hüküm verince oluyor da, hafız, mufessir, muhaddis, muvahhid ulema senin kadar delil sunamamış öylemi? Senin çivin çıkmış, senle nefes tuketmenin anlamı yok. Konuyu burada bitiriyorum.
İnşeallah forum, herkesi tanımıştır!
 
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
@Abdulmuizz Fida hocam, es selamu aleykum, bu konuda seleften veya selefi takip eden ibn Teymiyye gibi alimlerden görüş aktarabilir misin? Kendine selefi diyen bir kişiyle karşılaştım, fetret ehli müşriklerin dünyada müşrik/kafir ve ahirette ebedi cehennemlik olduğunda icma var aksi görüş küfürdür diyor. Şimdi yukarıda bazı hadislere bakınca hiç birisinde açıkça imtihan edilecekleri geçmiyor; (şirk üzere ölen) sağır, dilsiz vs. imtihanı kaybedip cehenneme atılacakları yazıyor, ulema sözleri de eşari ve maturidilerden geliyor gördüğüm kadarıyla. Peygamber göndermedikçe azab edici değiliz ayetini farklı yorumlamakta mümkün (şirki istisna ederek mesela), üstelik kader ve Allah’ın bir kişinin şirk veya küfür üzere ölmesini irade etmesi gibi karineler de var, eğer ebedi cehennemlik olmasını istemeseydi böylelerinin canını şirk üzere almazdı. Yani kafam karıştı biraz selef sözleri aktarabilir misiniz? Sanırım karşılaştığım kişi Maturidileri ve Eşarileri tekfir eden kişilerden, son zaman böyle sözde selefi akımları da görüyorum, Allah bizleri korusun.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
@Abdulmuizz Fida hocam, es selamu aleykum, bu konuda seleften veya selefi takip eden ibn Teymiyye gibi alimlerden görüş aktarabilir misin? Kendine selefi diyen bir kişiyle karşılaştım, fetret ehli müşriklerin dünyada müşrik/kafir ve ahirette ebedi cehennemlik olduğunda icma var aksi görüş küfürdür diyor. Şimdi yukarıda bazı hadislere bakınca hiç birisinde açıkça imtihan edilecekleri geçmiyor; (şirk üzere ölen) sağır, dilsiz vs. imtihanı kaybedip cehenneme atılacakları yazıyor, ulema sözleri de eşari ve maturidilerden geliyor gördüğüm kadarıyla. Peygamber göndermedikçe azab edici değiliz ayetini farklı yorumlamakta mümkün (şirki istisna ederek mesela), üstelik kader ve Allah’ın bir kişinin şirk veya küfür üzere ölmesini irade etmesi gibi karineler de var, eğer ebedi cehennemlik olmasını istemeseydi böylelerinin canını şirk üzere almazdı. Yani kafam karıştı biraz selef sözleri aktarabilir misiniz? Sanırım karşılaştığım kişi Maturidileri ve Eşarileri tekfir eden kişilerden, son zaman böyle sözde selefi akımları da görüyorum, Allah bizleri korusun.
Âleykum selam we rahmetullahi we berakatuh kardeşim;

Fetret ehlinin genel olarak ahiretteki durumu hakkında ;

Haricî, Şiâ ve Eş'arî mensubları insanların dinî yönden sorumlu tutulmasını peygamber davetinden haberdar olma şartına bağladıklarından "fetret ehlinin" âhirette kurtuluşa ereceği ve cennete gireceği görüşündedirler.

Ebû Hanife, Mûtezile ve Mâturidî gibi itikadî ekollerin temsilcileriyle bu ekollere bağlı olan diğer kelam bilginlerine göre, fetret ehli, Allah'ın varlığına ve birliğine inanmak, ayrıca akılla bilinebilecek olan iyi filleri yapmak ve kötü fiillerden kaçınmakla yükümlüdür. Bu sorumluluğu yerine getirenler kurtuluşa erecek, getirmeyenler ise cezaya muhatab olacaklardır.

Selefiyye âlimlerinin bir kısmına göre Allah’ın adaletine göre ahirette sorumlu tutulmayacağını düşünürken; İbn Teymiyye, İbn Kayyim gibi itikad edinen Selefi âlimler, fetret ehlinin durumu, yapılacak bir imtihandan sonra belli olacak derler. Bu durumda aklî melekesi yerinde olmayanlarla genç bir yaşta davete muhatab olanların mâzereti kabul edilecek, diğerleri ise fiillerine göre sorumlu olacaklardır.



İmam Ahmed bin Hanbel

İmam Ahmed bin Hanbel’in fetret ehli konusunda benimsediği temel görüşler şu şekildedir:

Tebliğ Ulaşmamışların Durumu

İmam Ahmed’e göre, kendilerine peygamber tebliği ulaşmamış veya doğru bir şekilde öğrenememiş kişiler, ahirette sorumlu tutulmazlar. Onlar, Allah’ın rahmeti ve adaleti çerçevesinde değerlendirilecektir. Bu kişiler, Allah’ın adaletine göre imtihan edilecek ve doğrudan ceza ile muhatab edilmeyeceklerdir. İmam Ahmed, çeşitli hadisleri toplayarak, peygamberin mesajı ulaşmayan toplulukların sorumlu tutulamayacağını, bu kişilerin ahiretteki durumunun Allah’ın rahmetiyle belirleneceği vurgulamaktadır. (Ebû Abdillâh Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî el-Mervezî, el-Musned, C. 2, Sf: 107 - 110)

Allah’ın Adaleti ve Merhameti

İmam Ahmed bin Hanbel, Allah’ın adaletini vurgular ve fetret ehli olarak bilinen kendilerine peygamber mesajı ulaşmayan kişilerin doğrudan cezalandırılmalarının Allah’ın adaletine aykırı olacağını, Onlara özel bir muamele yapılacağı, doğrudan sorguya çekilmeyecekleri hatta bu kişilerin hesab vermeden cennete girmeleri olasılığını belirtir. (Ebû Abdillâh Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî el-Mervezî, el-Musned, C. 5, Sf: 217 - 220)

İbn Abbas’tan Rivayet Edilen Hadisler

İmam Ahmed, İbn Abbas’tan rivayet ettiği bir hadisle, tebliğ ulaşmamış kişilerin ahirette sorumlu tutulmayacağı, bu sebeble sorumluluk taşımadığını belirtir. (Ebû Abdillâh Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî el-Mervezî, el-Musned, C. 3, Sf: 125 - 127)

Fetret Ehli ve İslam Hukukundaki Durumu
İmam Ahmed, fetret ehlinin İslam hukuku açısından cezalandırılmaması gerektiğini vurgular. Bu kişiler, dini sorumlulukları ve ibadetleri yerine getirmek için çağrılmadıkları için doğrudan cezalandırılmayacağını, tebliğ ulaşmayanların İslam hukuku açısından herhangi bir sorumluluk taşımadıkları, ancak Allah’ın adaletine göre değerlendirileceği söyler. (Ebû Abdillâh Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî el-Mervezî, el-Musned, C. 4, Sf: 300 - 305)



İmam Mâlik
Malik bin Enes, fetret ehli (peygamberlerin kendilerine tebliğ ulaşmamış kişiler) ile ilgili olarak, bu kişilerin ahirette doğrudan sorumlu tutulmayacağı ve Allah’ın rahmetiyle değerlendirileceği görüşünü benimsemiştir. Bu görüş, İslam’ın adaletine ve merhametine dayalıdır. Kendilerine peygamberin mesajı ulaşmayan kimseler, Allah’a karşı sorumlu tutulamazlar çünkü doğru bir dini bilgi edinme fırsatına sahib olmamışlardır.
Malik bin Enes, Fetret ehli ile ilgili doğrudan bir konu olmasa da, doğru bilgi edinmemiş veya peygamberin mesajı ulaşmamış kimselerin sorumluluğu konusunda dini yükümlülüklerin, peygamberin mesajını almış kişiler için geçerli olduğunu belirtir. Peygamberin tebliğ ulaşmamış kimselerin ahiretteki durumunun Allah’ın rahmetiyle değerlendirileceğini ifade eder. Onların sorumluluğu, doğru bir dini bilgiye sahib olmadıkları için, Allah’a bırakılır demektedir. (
Ebû Abdillâh Mâlik b. Enes b. Mâlik b. Ebî Âmir el-Asbahî el-Yemenî, el Muvatta, Sf: 45 - 47)
Malik bin Enes, Allah’ın adaletine ve rahmetine büyük bir vurgu yapar. Kendilerine peygamberin tebliği ulaşmamış kişilerin ahiretteki durumunun Allah’ın takdirine bırakılacağına inanır. Maliki mezhebi, tebliğ ulaşmayanların sorumlu tutulmaması gerektiğini ve bu kişilerin özel bir değerlendirmeye tabi tutulacağını belirtir.

Kâdî Îyâd
Mâlikî mezheb kadısı, hadis, fıkıh ve dil âlimi olan Kâdî Îyâd, fetret ehli (peygamberlerin tebliği ulaşmayan veya eksik ulaşan kimselerin ahiretteki durumu) hakkında doğrudan geniş bir şekilde ele alınmamış olsa da, genel anlamda Allah’ın rahmeti ve adaleti konusuna dair görüşleri üzerinden fetret ehlinin durumu hakkında itikadı ortaya çıkmaktadır.

Kâdî Îyâd, tebliğ ulaşmayan kimselerle ilgili Allah’ın adaletinin geçerli olduğu vurgulanır. Kâdî Îyâd, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in tüm insanlığa rahmet olarak gönderildiğine ve dolayısıyla Allah’ın rahmetinin tebliğden mahrum kalanlar için de geçerli olacağını, bu kimseler, Allah’ın rahmeti ile muameleye tabi tutulur. Dolayısıyla Fetret ehli olarak kabul edilen kimseler de, bu rahmetten pay alacaklardır. (
Ebu’l-Fazl Îyâd b. Mûsâ b. Îyâd el-Yahsubî, eş-Şifâʾ bi-Târîfi Huḳūḳi (fî şerefi)’l-Muṣṭafâ, Sf: 98 - 100)
Peygamberlerin tebliği ve görevleri üzerinde durduğu bu eserinde, tebliğ ulaşmayan kimselerle ilgili Allah’ın adaletinin geçerli olduğu vurgulanır. Kâdî Îyâd, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in tüm insanlığa rahmet olarak gönderildiğine ve dolayısıyla Allah’ın rahmetinin tebliğden mahrum kalanlar için de geçerli olacağına dair dolaylı bir açıklama yapar. (Ebu’l-Fazl Îyâd b. Mûsâ b. Îyâd el-Yahsubî, eş-Şifâʾ bi-Târîfi Huḳūḳi (fî şerefi)’l-Muṣṭafâ, Sf: 150 - 155)
Kâdî Îyâd, tebliğden mahrum kalmış kimselerin, Allah’ın adaletine ve rahmetine uygun olarak hesaba çekileceğini belirtir. Fetret ehli de, bu anlayışa göre Allah’ın adaleti gereği değerlendirilir. (Ebu’l-Fazl Îyâd b. Mûsâ b. Îyâd el-Yahsubî, eş-Şifâʾ bi-Târîfi Huḳūḳi (fî şerefi)’l-Muṣṭafâ, Sf: 200 - 210)


İbn Abdulber
İbn Abdulber (rahimehullah), fetret ehli hakkında, Onların bir tebliğe muhatab olmadıkları için dini sorumluluklarının olmadığını ayrıca, Allah’ın bu kişilere ahirette adaletle muamele edeceğini ifade etmektedir. (Ebû Ömer Cemâluddîn Yûsuf b. Abdillâh b. Muhammed b. Abdilberr en-Nemerî, et-Temhîd Limâ fi’l-Muvaṭṭaʾ mine’l-Meʿânî ve’l-Esânîd, C. 18, Sf: 120-125)


Ebu Hanife
Ebu Hanife, fetret ehlinin, yani peygamberlerin mesajları kendilerine ulaşmamış kişilerin, ahirette doğrudan sorumlu tutulamayacağını belirtir. Ebu Hanife'ye göre, bu kişilerin hesabları, Allah’ın adaletine ve merhametine göre değerlendirilecektir. Onlar, dini hükümleri öğrenme fırsatına sahib olmadıkları için Allah’a karşı doğrudan sorumlu tutulmazlar. Bunun yerine, Allah onları özel bir değerlendirme sürecine tabi tutacağı, doğrudan azab edilmeyeceği, çünkü Onlara doğru bir tebliğ yapılmadığını zikreder. (Ebû Hanîfe Nu‘mân b. Sâbit b. Zûtâ b. Mâh, el Fıkhu'l Ekber, Sf: 114 - 116)

İmam Muhammed
Ebu Hanife’nin öğrencisi İmam Muhammed, hocasıyla aynı görüşü savunmuş Ona göre de, fetret ehli kimseler (peygamberlerin tebliği ulaşmamış kişiler) doğrudan sorumlu tutulamayacağı, bu kişilerin Allah’ın rahmetiyle muamele görecek ve ahirette özel bir değerlendirmeye tabi tutulacakları, fetret ehlinin sorumluluğuna dair herhangi bir cezayı kabul etmemekte, buna sebeb olarak da tebliğ ulaşmayan kimselerin sorumlu tutulmayacağı görüşünü savunur ve ahirette Allah’ın adaletine göre değerlendirileceklerini belirtir. (Ebû Abdillâh Muhammed b. el-Hasen b. Ferkad eş-Şeybânî, el-Câmiʿu’l-Kebîr, C. 3, Sf: 150 - 153)
İmam Muhammed, "Biz bir peygamber göndermediğimiz hiçbir kavmi azab etmeyiz" (A'raf 158) ayetine atıfta bulunarak, peygamber tebliği ulaşmayan kişilerin sorumlu tutulamayacaklarını belirtir. (Ebû Abdillâh Muhammed b. el-Hasen b. Ferkad eş-Şeybânî, el-Câmiʿu’l-Kebîr, C. 3, Sf: 180)

İmam Ebû Yûsuf

Ebu Hanife’nin öğrencisi olan Ebu Yûsuf, kendilerine peygamberin mesajı ulaşmamış kişiler doğrudan cezalandırılmayacaklar ve Allah’ın rahmetiyle muamele göreceklerini savunmaktadır. (Ebû Yûsuf Yâkūb b. İbrâhîm b. Habîb b. Sâd el-Kûfî, el-Kuduri, C. 1, Sf: 40 - 42)

et Tahâvî
Hanefi mezhebinin önde gelen alimlerinden biridir

et-Tahâvî, fetret ehli hakkında Allah’ın mutlak adaletine dair vurgu yapar ve insanların sorumluluklarının peygamberlerin tebliğlerine göre değerlendirileceğini ifade etmektedir. Fetret ehli olarak kabul edilen kimselerin, tebliğ almadıkları için sorumlu tutulamayacakları, ancak Allah’ın adaletinin gereği olarak Onların başka bir şekilde değerlendirileceğini vurgular. (Ebû Câfer Ahmed b. Muhammed b. Selâme el-Ezdî el-Hacrî el-Mısrî et-Tahâvî, el-ʿAḳīdetu’ṭ-Ṭaḥâviyye, Sf: 10 - 12)
Yine et-Tahâvî’nin ahiretteki adalet anlayışına dair görüşleri açıklanır. Fetret ehlinin, tebliğden mahrum kaldığı için cezalandırılmayacağı ve Allah’ın rahmetinin bu kişiler için geçerli olacağına dair bir dolaylı açıklama bulunur. (Ebû Câfer Ahmed b. Muhammed b. Selâme el-Ezdî el-Hacrî el-Mısrî et-Tahâvî, el-ʿAḳīdetu’ṭ-Ṭaḥâviyye, Sf: 35 - 40)
et-Tahâvî, direkt olarak fetret ehli konusuna değinmese de, insanların mukellefiyetlerinin, Onlara peygamberlerin mesajlarının ulaşmasına bağlı olduğunu, tebliğden mahrum kaldıkları için sorumlu tutulmayacakları ve Allah’ın mutlak adaleti gereği Onların durumu, ayrı bir şekilde ele alınır. (Ebû Câfer Ahmed b. Muhammed b. Selâme el-Ezdî el-Hacrî el-Mısrî et-Tahâvî, Muşkilu’l-âs̱âr, Sf: 35 - 40)



İmam Şafiî
İmam Şafiî, fetret ehlinin (yani kendilerine peygamber mesajı ulaşmamış kimselerin) sorumluluğu ile ilgili olarak Allah’ın adaletine vurgu yapar. Şafiî’nin temel yaklaşımı, Allah’ın rahmeti çerçevesinde, tebliğ ulaşmamış kişilerin doğrudan sorumlu tutulmamaları gerektiğidir. Bu kişiler ahirette Allah’ın adaletine göre değerlendirilir ve doğrudan ceza ile karşılaşmazlar. Bu kimselerin doğrudan cezalandırılmalarının Allah’ın adaletine aykırı olduğunu belirtir. Bu kişiler, ahirette Allah’ın rahmeti ile muamele görecektir. (Ebû Abdillâh Muhammed b. İdrîs b. Abbâs eş-Şâfiî, el-Umm, C. 4, Sf: 184 - 186)

İmam Eş’arî

İmam Eş’arî, fetret ehlinin durumunu Allah’ın adaletine bırakan bir yaklaşımı savunmuştur.

Allah’ın Adalet ve Rahmeti:

Fetret ehlinin doğrudan cennet veya cehenneme gitmeyeceği, Allah’ın ilahi adaletine göre muamele göreceği fikrindedir. İmam Eş’arî, fetret ehlinin ilahi adalet gereği cezalandırılmayacağını, haklarında özel bir muamele olacağını belirtir. (Ebu’l-Hasen Alî b. İsmâîl b. Ebî Bişr İshâk b. Sâlim el-Eş‘arî el-Basrî, el-İbâne ‘an Usûli’d-Diyâne, Sf: 52 - 54)

Bilginin ve Tebliğin Ulaşmaması :

İmam Eş’arî, peygamber tebliği ulaşmayanların sorumlu tutulmayacağına yönelik bir görüşü benimser. Ona göre, İslam’a davet ulaşmamış kimselerin doğrudan sorumlu tutulmaları Allah’ın adaletine aykırı olur. Bu durum, özellikle İslam’dan önceki dönemlerde yaşamış olanlar için geçerlidir. Farklı inanç gruplarının görüşlerini aktarırken, fetret ehlinin durumu hakkında kendi görüşü olarak, "ilahi tebliğ ulaşmamış kişilerin doğrudan sorumlu tutulamayacağını" ifade eder. (Ebu’l-Hasen Alî b. İsmâîl b. Ebî Bişr İshâk b. Sâlim el-Eş‘arî el-Basrî, Makalatu'l-İslamiyyin, Sf: 345 - 347)

el-Bâkıllânî

Eş’arî mezhebinin önemli temsilcilerinden olan imam Bâkıllânî, fetret ehlinin ahiretteki durumu konusunda İmam Eş’arî’nin görüşlerini geliştirmiştir. Bâkıllânî, Allah’ın adalet ve hikmetine vurgu yaparak, kendilerine peygamber ulaşmamış kişilerin ahiretteki durumunu bu çerçevede ele almaktadır. Fetret ehlinin doğrudan cezalandırılmayacağına dair görüşler, Onun genel akide ve kelam anlayışıyla örtüşür.

Bâkıllânî'nin görüşleri özetle:
Allah’ın Adalet ve Hikmeti
Bâkıllânî’ye göre Allah, kimseye zulmetmez ve her insana ilahi adalet çerçevesinde muamele eder. Bu sebeble, kendilerine peygamber gelmeyen ve tebliğ ulaşmayan fetret ehlinin ahirette doğrudan sorumlu tutulması, Allah’ın adaletine uygun değildir. Bâkıllânî, fetret ehlinin sorumlu olmadığını savunarak, Allah’ın Onlara merhametiyle muamele edeceğini, ahirette özel bir imtihanla karşılaşabileceği düşüncesini açıklar ifade eder. (
Ebû Bekr Muhammed b. Tayyib b. Muhammed el-Basrî el-Bâkıllânî, et Temhîd fi’r-Red ʿale’l-Mulḥideti’l-Mûaṭṭıla ve’r-Râfiża ve’l-Ḫavâric ve’l-Mûtezile, Sf: 340 - 342)


Tebliğ Ulaşmayanlar İçin Sorumluluk Yoktur

Bâkıllânî’ye göre tebliğ ulaşmamış kimseler, iman esaslarını bilmedikleri için doğrudan ceza ile karşılaşmayacaklardır. Bu görüşüyle fetret ehlinin akıbetini Allah’ın rahmetine bırakır. Kendilerine hiçbir peygamber veya ilahi mesaj ulaşmamış olanlar, ceza veya sorumluluktan muaf tutulurlar. Fetret ehlinin doğrudan cennet veya cehenneme gitmeyeceği, bunun yerine Allah’ın onlara özel bir muamelede bulunacağını açıklar. (Ebû Bekr Muhammed b. Tayyib b. Muhammed el-Basrî el-Bâkıllânî, el İnsâf, Sf: 210 - 212)

el-Cûveynî

Eş'arî ekolünün önemli kelamcılarından biri olarak fetret ehlinin ahiretteki durumu hakkında da görüşler ortaya koymuştur. Alah’ın adaletine vurgu yaparak fetret ehlinin ahiretteki sorumluluğu hakkında değerlendirmeler yapar. Cûveynî’ye göre, Allah’ın adaleti gereği kendilerine peygamber tebliği ulaşmamış olanların durumu farklıdır ve doğrudan ceza ile karşılaşmazlar.

Cûveynî'nin görüşleri özetle:

Allah’ın Adaletine ve Hikmetine Göre Muamele

Cûveynî, Allah’ın adaletinin mutlak olduğunu ve hiç kimseye zulmetmeyeceğini, kendilerine peygamber mesajı ulaşmamış olanların ahirette sorumlu tutulmaması gerektiğini savunur. Allah’ın adaleti gereği, bu kişilere peygamber gelmediği için imtihan edilmeden (doğrudan bir sorumlulukları olmadığı için) veya mesaj ulaşmadan cezalandırılmalarının söz konusu olmadığını ifade eder. (İmâmu’l-Haremeyn Ebul-Meâlî Ruknuddîn Abdulmelik b. Abdillâh b. Yûsuf el-Cûveynî et-Tâî en-Nîsâbûrî, el-İrşâd ilâ Kavâṭıʿi’l-Edilleti fî Uṣûli’l-Îtiḳād, Sf: 413 - 415)

Fetret Ehlinin İmtihana Tabi Tutulabileceği

Cûveynî, fetret ehlinin ahirette imtihana tabi tutulabilme ihtimalinin de olduğunu zikreder. Bu görüş, özellikle daha sonraki Eş’arî kelamcılar tarafından geliştirilmiştir. Cûveynî, fetret ehlinin ahirette bir sınavla karşılaşacağı ve Allah’ın rahmet ve adaletine göre değerlendirileceği, Tebliğ ulaşmayan kimselerin ahirette bir imtihanla karşılaşmasının mümkün olduğunu belirtir. (İmâmu’l-Haremeyn Ebul-Meâlî Ruknuddîn Abdulmelik b. Abdillâh b. Yûsuf el-Cûveynî et-Tâî en-Nîsâbûrî, eş-Şâmil fî Uṣûli’d-Dîn, Sf: 535 - 537)
şeklindeki görüşe açıklık getirir.

Tebliğ Ulaşmayanların Durumu

Cûveynî, peygamberlerin gönderilmesinin insanlara rehberlik ve sorumluluk yüklediğini, fakat tebliğin ulaşmadığı kişilerin sorumluluk taşımayacağını savunur. Bu durumda olanların doğrudan sorguya çekilmeyeceği ve Allah’ın adaletine göre değerlendirmeye alınacağı, peygamber gelmeyen bir topluluğun ya da tebliğin ulaşmadığı kişilerin sorumlu tutulamayacağını vurgular. (İmâmu’l-Haremeyn Ebul-Meâlî Ruknuddîn Abdulmelik b. Abdillâh b. Yûsuf el-Cûveynî et-Tâî en-Nîsâbûrî, el-İrşâd ilâ Kavâṭıʿi’l-Edilleti fî Uṣûli’l-Îtiḳād, Sf: 416 - 418)
Özetle, İmam Cûveynî’nin fetret ehline dair yaklaşımı, Allah’ın mutlak adaletine dayanır. Tebliğ ulaşmamış kimselerin doğrudan sorumlu tutulmayacaklarını savunan Cûveynî, bu kişilerin ahirette Allah’ın adalet ve merhameti doğrultusunda değerlendirileceğini ifade eder.



İmam Mâturîdî

İmam Mâturîdî, fetret ehlinin ahirette sorumlu tutulup tutulmayacağına dair "dünya hayatında tevhid inancına ulaşamamışsa, ahirette Allah’ın adaletine göre muamele göreceklerini" buyurmuştur.

Allah'ın Adalet ve Hikmeti:
Mâturîdî, fetret ehlinin doğrudan sorumlu tutulmayacağını ve onlara yönelik muamelenin Allah’ın ilahi adaleti doğrultusunda olacağını belirtir. (Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd el-Mâturîdî es-Semerkandî, Kitâbu’t-Tevhîd , Sf: 272 - 273)

Fetret Ehlinin İmtihanı:
Mâturîdî, fetret ehlinin ahirette imtihana tabi tutulacağına dair genel bir görüşe sahibdir. Allah’ın rahmeti gereği, bu kişilerin ahirette bir sınavla karşılaşacaklarını ve buna göre cennet veya cehennem ile mukâfatlandırılacaklarını ya da cezalandırılacaklarını ve bu kişilerin, iman esasları kendilerine açıkça tebliğ edilmedikçe doğrudan sorumlu tutulmayacakları ifade edilir. (Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd el-Mâturîdî es-Semerkandî, Kitâbu’t-Tevhîd , Sf: 279 - 280)

İlahi Delillerin Ulaşmamış Olması:

İmam Mâturîdî’ye göre, Allah’ın varlığına dair fıtrî bir bilgiye sahib olma gerekliliği vardır; ancak bir insan, tebliğ ulaşmamışsa veya fıtrat gereği inanç kavramlarına ulaşamıyorsa, bu kişi doğrudan sorumlu tutulmayacağını bildirir. Burada fıtrî bilginin eksik kaldığı veya vahyin ulaşmadığı durumlarda, kişilerin doğrudan ceza ile muamele görmeyeceklerini ifade eder. (Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd el-Mâturîdî es-Semerkandî, Kitâbu’t-Tevhîd , Sf: 287 - 288)


İbn Hazm
İbn Hazm, fetret ehlinin ahirette durumu konusunda "peygamber mesajı ulaşmamış olanların ahirette sorumlu tutulmayacağı"nı savunmuştur. Yine İbn Hazm, "fetret ehlinin ahirette doğrudan sorguya çekilmeyeceğini ve cezalandırılmayacağını, bu kişilerin Allah’ın adaletine göre muamele göreceğini" bildirmektedir. (Ebû Muhammed Alî b. Ahmed b. Saîd b. Hazm el-Endelusî el-Kurtubî, el-Fasl fi’l-Milel ve’l-Ehvâ ve’n-Nihal, C. 4, Sf: 72 - 75)

Fetret Ehlinin Ahirette Sorumluluğu Yoktur
İbn Hazm, kendilerine peygamber tebliği ulaşmamış olan kişilerin Allah katında sorumlu tutulmayacaklarını savunur. Ona göre, Allah’ın adaleti gereği, mesaj (İslam tebliğinin) ulaşmamış kimseler iman veya ibadet noktasında sorumlu tutulmazlar ve Allah’ın adaletine göre bu kişilere özel bir muamele yapılacağını, ahirette doğrudan bir ceza ile karşılaşmayacaklarını
ifade eder. (Ebû Muhammed Alî b. Ahmed b. Saîd b. Hazm el-Endelusî el-Kurtubî, el-Fasl fi’l-Milel ve’l-Ehvâ ve’n-Nihal, C. 4, Sf: 74 - 76)

Tebliğ Ulaşmamış Olanların Cennete Gitme İhtimali

İbn Hazm, fetret ehlinin ahirette Allah’ın merhameti gereği, kendilerine ilahi mesaj ulaşmayanların cennete girmeleri mümkündür. İbn Hazm, bu kişilerin imanla tanışmadıkları için sorumlu olmadıklarını ve bundan dolayı azab görmeyeceklerini, özel bir rahmet göstereceğini ifade eder. (Ebû Muhammed Alî b. Ahmed b. Saîd b. Hazm el-Endelusî el-Kurtubî, el-Fasl fi’l-Milel ve’l-Ehvâ ve’n-Nihal, C. 4, Sf: 79 - 80)

Fıtrî Bilgi ve Sorumluluk
İbn Hazm, insanın fıtratında Allah’ı tanıma isteği olsa da, İslam’ın detaylı tebliği ulaşmadan kişinin ahirette sorumlu tutulamayacağını, kişinin fıtratında var olan (fıtrî) bilgi, İslam’ın mesajının tamamlayıcı bir unsuru olarak kabul edilir; dolayısıyla İslam tebliği olmaksızın tam bir sorumluluk yüklenmeyeceğini, ahirette sorumlu olmayacağını belirtir. (Ebû Muhammed Alî b. Ahmed b. Saîd b. Hazm el-Endelusî el-Kurtubî, el-Fasl fi’l-Milel ve’l-Ehvâ ve’n-Nihal, C. 3, Sf: 150 - 151)


İbn Kesîr
Tarihçi, mufessir, muhaddis ve Şâfiî fakihi İbn Kesîr, fetret ehlinin durumu ile ilgili ayetleri tefsir ederken Onların ahiretteki durumuna dair özellikle Fâtır Suresi 24, Maide 119 ve İsrâ Suresi 15. ayetlerinde "peygamber gelmeyen bir topluluğun doğrudan cezalandırılmayacağı, fetret ehlinin durumunun belirsiz olduğunu ve Allah’ın adaletine göre bir muamele göreceklerini" açıklar. (Ebu’l-Fidâ’ İmâduddîn İsmâîl b. Şihâbiddîn Ömer b. Kesîr b. Dav’ b. Kesîr el-Kaysî el-Kuraşî el-Busrâvî ed-Dımaşkī eş-Şâfiî, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, C. 3, Sf: 79 - 81)

İmam Gazzâlî
İmam Gazzâlî, fetret ehlinin ahiretteki durumunu tartışırken, Allah’ın adalet ve merhametini vurgulayarak fetret ehline ceza verilmemesi gerektiğini belirtir. Ayrıca kendilerine İslam mesajı ulaşmamış veya anlayamayacak durumda olan kişilerin ahirette sorumlu tutulmayacağını ve Allah’ın merhametiyle muamele göreceklerini" ifade etmektedir. (Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Ahmed el-Gazzâlî et-Tûsî, Faysalu’t-Tefrika Beyne’l-İslam ve’z-Zandaqa, Sf: 93 - 95)

İmam Gazzâlî'nin eserlerinde (Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Ahmed el-Gazzâlî et-Tûsî, İhya' Ulum al-Din, Faysalu’t-Tefrika Beyne’l-İslam ve’z-Zandaqa, el-Mustasfa vb.) fetret ehli meselesi doğrudan ele alınmamış olmakla birlikte, Onun Allah’ın adaleti ve rahmeti üzerine kurduğu düşünceler, fetret ehli konusunda her insanın sorumluluğunu ve Allah’ın adaletini vurguladığı için, fetret ehlinin durumu hakkında da benzer bir adalet anlayışı ortaya koymaktadır.

İbn Teymiyye

Şeyhu'l İslam İbn Teymiyye'nin fetret ehlinin ahiretteki durumu hakkındaki kendilerine peygamber mesajı ulaşmamış olan kişilerin ahiretteki durumuyla ilgili bazı temel ilkeler ortaya koymuştur. İbn Teymiyye, fetret ehlinin ahirattaki durumu hakkında açıklamalarını 3 maddede izah edecek olursak;

1- Fetret Ehlinin Sorumluluğu:
İbn Teymiyye (rahimehullah) , kendilerine peygamber mesajı ulaşmayan insanların ahirette sorumlu tutulup tutulmayacağı konusunda, bu kişilerin dünya hayatında hakikate ulaşma imkânının olup olmaması üzerinde durur. Mecmû‘u’l-Fetâvâ'da bu konuda yaptığı açıklamalara göre, "bir kimseye peygamber mesajı ulaşmamışsa ya da ulaşan mesaj Ona yeterince açık değilse, bu kimseye ahirette Allah adaletle muamele edeceğini" söylemektedir. (Ebu’l-Abbâs Takıyyuddîn Ahmed b. Abdilhalîm b. Mecdiddîn Abdisselâm el-Harrânî,, Mecmû‘u’l-Fetâvâ, C. 20, Sf: 37-39)

İbn Teymiyye (rahimehullah) , Mecmû‘u’l-Fetâvâ'nın başka bir bölümünde yine fetret ehli hakkında "Allah’ın her durumu en adil şekilde değerlendireceği prensibine dayanarak Allah’ın rahmetinin ve adaletinin her zaman tecelli ettiği vurgulamaktadır." (Ebu’l-Abbâs Takıyyuddîn Ahmed b. Abdilhalîm b. Mecdiddîn Abdisselâm el-Harrânî,, Mecmû‘u’l-Fetâvâ, C. 4, Sf: 321-325) Peygamberlerin tebliğinden habersiz kalanlar ve Onlara peygamberlerin tebliği ulaşmayan kimselerin ahiretteki durumu ile ilgili olarak ta "insanların inançlarından ve eylemlerinden sorumlu tutulabilmesi için, Onlara peygamberlerin tebliğinin ulaşmış olması gerektiğini, aksi taktirde peygamberlerin tebliğinden habersiz oldukları için sorumlu tutulmazlar ve Allah’ın rahmeti ve adaleti çerçevesinde değerlendirileceği" düşüncesindedir. (Ebu’l-Abbâs Takıyyuddîn Ahmed b. Abdilhalîm b. Mecdiddîn Abdisselâm el-Harrânî,, Mecmû‘u’l-Fetâvâ, C. 4, Sf: 332-338)

2- İmtihana Tabi Tutulma Görüşü:
İbn Teymiyye, Mecmû‘u’l-Fetâvâ'nın farklı bölümlerinde kendilerine peygamber mesajı ulaşmayan kimselerin ahirette imtihana tabi tutulacaklarını belirtir. Bu görüşe göre, "fetret ehli olan Kişilere Allah, ahirette bir elçi gönderip Onlara mesajını iletecek ve itaat edip etmeyeceklerini sınayacaktır. Eğer bu çağrıya uyarlarsa kurtulacaklar, uymayanlar ise cezalandırılacağı"nı zikretmektedir.Ebu’l-Abbâs Takıyyuddîn Ahmed b. Abdilhalîm b. Mecdiddîn Abdisselâm el-Harrânî, Mecmû‘u’l-Fetâvâ, C. 24, Sf: 296-297)

Mecmû‘u’l-Fetâvâ el-Kubra'da ise, fetret ehline dair "Onların Allah’ın adaleti gereği imtihan edileceğini , İslam mesajını duymamış olmaları halinde sorumluluktan muaf olacaklar"ına dair açıklamalar yapmaktadır. (Ebu’l-Abbâs Takıyyuddîn Ahmed b. Abdilhalîm b. Mecdiddîn Abdisselâm el-Harrânî, Mecmû‘u’l-Fetâvâ el-Kubra, C. 2, Sf: 368 - 369)

3 - Allah'ın Adalet ve Merhameti:
İbn Teymiyye (rahimehullah) , Allah’ın fetret ehline adalet ve merhametle muamele edeceğini vurgular. Fetret ehli, "Allah’ın adaleti gereği, ulaşmamış veya anlaşılmamış bir mesajdan dolayı sorumlu tutulmayacak, kendilerine uygun bir imtihanla karşılaşacaklarını bildirmiştir. (Ebu’l-Abbâs Takıyyuddîn Ahmed b. Abdilhalîm b. Mecdiddîn Abdisselâm el-Harrânî, Mecmû‘u’l-Fetâvâ, C. 16, Sf: 494-495)

İbn Teymiyye, fetret ehli ile ilgili Allah’ın adaleti , ahiretteki değerlendirme
ve insanların sorumluluğu bağlamında yine açıklamalar yapmaktadır . (Ebu’l-Abbâs Takıyyuddîn Ahmed b. Abdilhalîm b. Mecdiddîn Abdisselâm el-Harrânî, Es-Siyasetu’ş-Şer'iyye fi İslâhı’l-Ra'iyye ve’d-Duvvâb, C. 1, Sf: 88–92)


İbn Kayyim el-Cevziyye

Şeyhu'l İslam İbn Kayyim (rahimehullah), fetret ehli kimselerin ahirette Allah’ın adaletli bir sınavdan geçirileceğini savunur. İbn Kayyim’e göre, fetret ehline ahirette özel bir sınav yapılacak ve Allah’ın emirleri Onlara doğrudan iletilecek, cennete veya cehenneme gitmelerinin bu sınavın sonucuna bağlı olacağını söylemektedir. (Ebû Abdillâh Şemsuddîn Muhammed b. Ebî Bekr b. Eyyûb ez-Zuraî ed-Dımaşkī el-Hanbelî, Ṭarîḳu’l-Hicreteyn ve bâbu’s-Saʿâdeteyn, Sf: 404 - 410)

İbn Kayyim, Allah’ın hiçbir kuluna zulmetmeyeceğini ve fetret ehlinin ahirette kendilerine uygun bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini savunarak. Allah’ın rahmeti gereği fetret ehline doğrudan bir ceza verilmeyeceğini ve kendilerine duruma uygun bir sınav yapılacağını, sınavın detayı ve Allah’ın rahmet ve adaletine vurgu yaparak, fetret ehlinin cennet veya cehennem ehli olup olmadıklarının bu sınav sonucuna göre belirleneceğini ifade etmektedir. (Ebû Abdillâh Şemsuddîn Muhammed b. Ebî Bekr b. Eyyûb ez-Zuraî ed-Dımaşkī el-Hanbelî, İğâsetu’l-Lehfan min Mesâidi’ş-Şeytan, C. 1, Sf: 79 - 85)
İbn Kayyim el-Cevziyye (rahimehullah) göre, fetret ehli olan kimseler, Allah’ın tebliğinden mahrum kaldıkları için doğrudan sorumlu tutulamazlar. Ancak Allah, mutlak adalet sahibi olduğundan, bu kişilere ahirette bir sınav yapacaktır. Bu sınavda Allah’ın emirlerine uyum gösterenler cennete girerken, reddedenler cehenneme girecektir. İbn Kayyim, bu görüşüyle fetret ehlinin Allah tarafından en adil şekilde değerlendirileceğini savunur.


***

Muhammed bin Salih el-Useymîn

Son dönem Selefi âlimlerinden el-Useymîn, fetret ehlinin Allah’ın adaletine göre ahirette değerlendirileceğini belirtir. Allah’ın kimseye zulmetmeyeceğini ve bu kişilerin eksik tebliğ nedeniyle sorumlu tutulamayacağını ifade eder. el-Useymîn, Allah’ın adaletine vurgu yaparak, fetret ehlinin ahirette farklı bir sınavdan geçirileceğini söylemektedir. (Muhammed bin Salih el-Useymîn, Şerhu’l-Akîdeti’l-Vâsitıyye, Sf: 240-245)
 
Üst Ana Sayfa Alt