Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale Müslümanların Evrim Sınavı - Âdem (as)’in babası var mıydı?

Burhanuddin Aldiyaî Çevrimdışı

Burhanuddin Aldiyaî

İyi Bilinen Üye
İslam-tr Yazar
Müslümanların Evrim Sınavı
Âdem (as)’in babası var mıydı?

Bu makalemiz, bir felsefecinin linkte bulunan sözlerine binaen sorulan aşağıdaki soruya verdiğimiz bir cevaptır. Aslında daha önce başka bir yayında çıkmıştı ancak daha sonra bazı revizeler yapmıştım. Bu sebeple tekrardan yayınlanmasında fayda olur inşallah.


Sual: Selamun aleyküm hocam. Bir dinleyebilir misin? Âdem aleyhi selamın ilk insan olduğuna dair Kur’an ve Sünnetten delil var mı?
https://www.youtube.com/watch?v=swt1DIBFlX4

Cevap: Aleyküm selam. Videoyu dinledim, sorduğun husus bağlamında özetle; “Âdem (as)’in ilk insan olduğuna dair Kur’an’da bir bilgi yoktur ve Al-i İmran 33. ayetten hareketle kimisine göre ilk özgür iradeye sahip mükellef insandı, kimisine göre de ilk peygamberdi yorumları var. Bu görüşün, Allah’ın koyduğu yasaların değişmediği ve dolayısıyla başka insan topluluklarının da olduğu, Âdem (as) ile Havva (ra)’nın çocuklarının onlardan evlendiği, sonuç olarak kardeşler arası evlilik problemi de böylece çözüleceği yorumu ile desteklendiği söyleniyor.” deniliyor.

Her şeyden önce söz konusu iddiaları ileri sürenler, Darwinist teoriyi olduğu gibi benimsemediğini söylese de, gerçekte iki arada bir derede kalıyorlar. Zira Darwinizm’in evrim teorisi, temelde yaratıcıyı inkâr etmek üzere kurgulanmıştır. Yani varlığın, dışarıdan irade sahibi bir güç tarafından tasarlanarak belli bir ölçü içerisinde var edilmiş inancı dışında, kendiliğinden nasıl var olmuş olabileceğini açıklamaya kalkışmıştır. Diğer bir ifadeyle yaratıcı yok, canlılar böyle türedi diyor. Dolayısıyla evrim vardır ancak Darwinist iddiaya göre değil de, burada açıklandığı üzere, Allah böyle yaratmış olamaz mı söylemi, ne evrim ne de İslamî oluyor. Biraz ondan biraz da bundan, ortaya hiçbir aslı olmayan karışık bir iddia çıkmış oluyor. Bunu, Kur’an’ın açıkladığı yaratılıştaki aşamalara [Hac 22/5] benzetmek ise, sap ile samanı birbirine karıştırmaktır. Çünkü teoriyi üretenler evrimi, hiçbir dış müdahale olmadan kendi kendine var olmuş bir varlık türünün yine kendiliğinden diğer bir varlık türüne dönüşmüş olması olarak açıklıyor. Oysa söz konusu yaratılış aşamaları, tasarlanarak belli bir ölçü ve süreç içerisinde basit ilk halinden, kâmil haline doğru tekâmülüdür.

Kur’an’ın Âdem (as)’ın çamurdan yaratılmış olduğu ifadesini, çamurdan çömlek yapmak gibi düşünmek gerekmez. Aksine burada da, spermadan embriyoya, doğum ile kendini kontrol edemeyen bebeğe doğru gelişen süreç gibi bir süreç pekâlâ olmuş olabilir. Örneğin birisi elimizdeki telefona topraktır derse, ilk etapta bize garip ve manasız gelebilir, ancak doğruyu söylemiş olur. Çünkü donanımın hemen hepsi, yerdeki madenlerden elde edilir. Aynı şekilde Âdem (as)’ın da topraktan yaratılışını böyle bir süreç ile, insanın vücudundaki elementlerin topraktan-çamurdan süzülmesi olarak tasavvur etmemiz, gayet makuldür. Nitekim Mü’minun Suresi 23/12 gibi bazı ayetlerde insanın, “sülâle” olarak ifade edilen çamurdan bir süzmeden yaratıldığı belirtilmiştir.

Sonra hem Kur’an ve hem de Sünnette Âdem (as)’in ilk insan örneği olarak topraktan yaratıldığına dair birçok ayet ve hadis var. Örnek olarak Al-i İmran Suresi 3/59, Nisa Suresi 4/1, Araf Suresi 7/189, Hicr Suresi 15/26-33, Zümer Suresi 39/6 gibi ayetler bunu açıkça ifade ediyor. Bu ayetlerin bazıları yoruma müsait olabilir. Fakat mesela Araf Suresi 27. ayette, Âdem (as)’in yaratılışı ve meleklerin ona secde etmesi, ardından şeytanın isyanı ve kıssasının devamı bağlamında Âdem ve Havva için açıkça ebeveyniniz diyor. Yine Al-i İmran Suresi 59. ayette Âdem (as)’in İsa (as)’nın örneği gibi babası olmadığı ve devamında da topraktan yaratıldığı tevil götürmez şekilde ifade ediliyor. Nisa Suresi 1. ayette de önce Âdem (as)’in yaratıldığı, ondan eşinin var edildiği ve kadın ile erkeklerin bu ikisinden türeyerek yeryüzüne dağıldığı çok açık ifadelerle belirtiliyor. Yine Secde Suresi 7. ayette Allah’ın insanın yaratılışına çamurdan başladığını çok net bir ifadeyle belirtilmiştir.

Hadislerde de benzer açık ifadeler mevcuttur. Örneğin Buhari [4476] ve Müslim [193]’in birlikte rivayet ettikleri uzun şefaat hadisinde Resûlullah ﷺ insanların kıyamet günündeki ahvalini anlatırken, konumuzla alakalı kısımda özetle şöyle deniliyor: «Müminler kıyamet günü toplanıp Âdem’e gelerek ya Âdem! Sen beşeriyetin babasısın, Allah seni eliyle yarattı, ruhunu üfürdü, meleklere emredip sana secde ettiler, seni cennetine iskân etti, sen Rabbinin katında bize şefaat etmeyecek misin diyeceklerdir.»

Ebu Davud [5116], Tirmizi [3956], Ahmed [8721] gibi birçok kaynakta geçen diğer bir hadiste de; «Takva dışında Arap’ın acem, acemin de Arap; beyazın siyah, siyahın da beyaza bir üstünlüğü yoktur. İnsanlar Âdem’den, Âdem de topraktandır.» deniliyor. Yine Buhari [3331] ve Müslim [1468] gibi temel kaynaklarda geçen hadislerde Havva’nın kaburgadan yaratıldığı belirtiliyor. Bunlar gibi daha farklı hadislerde aynı veya yakın ifadeler bulmak mümkündür.

Bu ve bunlara benzer ayet ve hadislerin zahir ifadesine göre Âdem (as) ilk insan, ilk beşer ve mevcut insanlığın ilk babasıdır. İlk örnek olarak topraktan yaratılmıştır. Neredeyse bütün İslam uleması da bunu böyle anlamış, böyle yorumlamıştır. Neticede bu husus bu şekilde ümmet içerisinde icma edilmiş bir konu olmuştur. Ancak var olan insanlığın babası olan Âdem (as)’den önce de başka âdemler veya insan gibi varlıklar olmuş mudur veya evrenin başka yerlerinde de mevcut mudur gibi mevzular tartışılabilir ve tartışılmıştır. Fakat buna dair kesin ilmi kanıtlar olmadığı için, Ehli Sünnet’ten kimse kesin bir şey diyememiştir.

Şii kaynaklarında ise, hadis mesabesinde gördükleri imamların sözlerinden nakiller vardır. Mesela el-Meclisi’nin Biharu’l Envar adlı kitabında, Cabir b. Yezit isminde birisi Muhammed b. Ali Bakır’a; «Biz ilk yaratıştan aciz kaldık mı? Hayır; onlar yeniden yaratılmaktan şüphe etmektedirler.» mealindeki Kaf Suresi 15. ayetin anlamını sorduğuna dair bir rivayet var. Ebu Cafer künyesiyle bilinen Muhammed b. Ali Bakır’ın da kısaca şöyle bir cevap verdiğini söyler: “Allah Teâlâ bu âlemi yok edip cennet ehlini cennete, cehennem ehlini de cehenneme yerleştirdikten sonra, bu âlemden başka yeni bir âlem yaratır. Allah binlerce âlem ile binlerce Âdem yarattı. Sen ise bu âlem ile âdemlerin sonuncularından bir tanesisin.” Bunlar imamlarını masum kabul ettikleri için, söylediklerini de Peygamber ﷺ’in hadisleri gibi ikinci bir vahiy türü olarak görüyorlar. Dolayısıyla bu husus onlar için tartışılmaz bir hakikat oluyor.

Ne var ki günümüzde bu mevzu farklı bir mecraya taşındı. Gönderdiğin videoda konuşan şahsın da bahsettiği gibi kimisi Âdem (as)’i ilk insan olarak varsayıyor. Buna göre beşer ile insan birbirinden farklı versiyonlardır. Beşer, Âdem (as)’den milyonlarca yıl önce topraktan yaratılan insan formatında bir varlıktı. Kur’an’ın topraktan yaratıldığını söylediği varlık budur. Bunlar milyonlarca yıl süren bir tekâmül evresi geçirerek çoğalıp insanlığa doğru olgunlaşan akılsız veya yarı akıllı ve mükellef olmayan varlıklardı. Ardından Allah Teâlâ bunların içerisinden Âdem (as) olarak bildiğimiz en olgun bireyi eşiyle birlikte seçip onunla başlayan insanlığın ilk örneği yaptı. İşte bu mükellef tutulan olgun ve akıllı numune ilk insandır. Al-i İmran 33. ayette bahsedilen Âdem (as)’in seçilmesi de budur.

Evrimi benimseyen bu mantığa göre ayette bir seleksiyon yani seçilmişlikten bahsediliyor. Bu seçme durumu bir topluluk içerisinden olur. Ayette geçen Nuh (as), İbrahim (as) ve İmran ailesi içinde yaşadıkları topluluklardan seçildiğine göre, Âdem (as) de bir topluluk içerisinden seçilmiş olmalıdır. Son zamanlarda bu düşünce biraz daha ileriye götürülerek, evrimci düşüncenin ileri sürdüğü homo sapiens, sapiens türünün seleksiyonudur şeklindeki söyleminin, Âdem (as)’in kendi toplumu içerisinden seçilip konuşma vs. kabiliyetler verilen mevcut insanın seçilmişi olabilir deniliyor. Söz konusu düşünce, Darwinizm’in iddia ettiği üzere insanın maymundan evirilmiş olmasını kabul etmiyor ancak insan ile maymunların ortak atadan gelmiş olabileceğini ileri sürüyor. Yani az önce sözünü ettiğimiz Âdem (as)’den önceki insan formatında olan ve adına beşer denilen varlık ile maymunlar aynı kökten türemiş olabilir deniliyor.

Yaşadığımız ülkede de bazı felsefeciler ve ilahiyatçılar ile diğer bilimsel alanlardan bazı şahıslar bu düşünceyi dile getiriyor ve genel itibariyle İslam’a aykırı olmadığını ileri sürüyorlar. Yukarıda verdiğimiz örnek ayet ve hadisleri de dil dilimlerinden bağımsız olarak daha çok mefhum açısından tevil ediyorlar. Hatta bazı hadis inkârcıları Âdem (as)’in babasının varlığını kendine özgü bir fikirmiş gibi ileri sürüyor ve bunun tarihi geçmişini bilmeyenler de gerçekten öyle zannediyor. Oysa bunlar sadece naklediyorlar. Yoksa mesela Mısırlı ilahiyatçı Abdülmansur Şahin 1990’larda “Babam Âdem” adında bir kitap yazarak ilgili Kur’an ayetlerine yeni yorumlar getirip yukarıda özetlediğim teoriyi öne sürmüştü. Şahin’e göre Kur’an beşer ifadesini daha çok ilkel bir varlığa kullanırken, insan kavramını akıllı, olgun ve mükellef varlık için kullanmıştır.

Bu adamları söz konusu düşünceye sürükleyen etken ise, en başta evrim teorisidir. Onlar evrim teorisine inanıyorlar. Bununla birlikte Kur’an’daki bilgileri de es geçmiyorlar. Bu sebeple Kur’an ile uyuşmayan yönlerini, Kur’an’ın zahir ifadelerini tevil ederek aşmaya çalışıyorlar. Onlara göre evrim vardır ancak iddia edildiği gibi insanın maymundan gelmesi şeklinde değildir. İnsan ile beşer kavramlarının geçtiği Kur’an ayetlerinin birlikte incelenmesi sonucu, Âdem (as)’den önce insan formatında olan, başlangıç olarak topraktan yaratılan ve Kur’an ayetlerinin işaretlerinden beşer olduğu anlaşılan bir varlıktan evrimle olmuştur. Bunun ispatı olarak da, dünyanın farklı yerlerinde bulunan bir takım fosillerin bulunmasını ileri sürüyorlar. İddiaya göre bunlar insana benziyorlar hatta bulundukları yerlerde bir takım alet, edevatlar da bulunmuştur ve yaşları milyonlarca yıl öncesine dayanıyormuş. Oysa ilk insan olan Âdem (as)’in o kadar geçmişi yoktur.

Şu halde Âdem (as)’den önce insan şeklinde başka varlıklar vardı. Kur’an’ın bahsettiği gibi Allah Teâlâ onların ilk örneğini topraktan yarattı. Bunlar Âdem (as) ile başlayan şimdiki insan gibi mükellef değillerdi. Daha çok bir nevi yarı vahşi veya akli melekeleri gelişmemiş ilkel varlıklardı. Milyonlarca yıl süren bir süreç içerisinde evirildiler. Nihayetinde Kur’an’ın insanlığın ilk atası olarak bahsettiği Âdem (as), en olgun ve insanlığa en elverişli birey olarak içlerinden seçildi. Diğerleri ise, soyu tükenip yok oldular. Dolayısıyla bizim ilk insan olarak bildiğimiz Âdem (as)’in o varlıklardan ebeveyni vardı. Ayrıca Allah Teâlâ Âdem (as)’i, onunla birlikte mükellef tuttuğu yeni varlık türü olan insan için ilk peygamber olarak da seçti.

Sual: Peki, Âdem as’ın ebeveyni var olarak düşünürsek Allah’ın onu yaratma süreci, diriltme, ruh üfleme süreci, İbni Kesir’in el-Bidaye’de bahsettiği hinbin kısmı da Âdem aleyhi selam öncesi yaşayan insana benzer varlıklar dediği bu olabilir mi?

Cevap: Yukarıda bahsettiğim Şahin’in kitabı yayınlandığında, âlimlerden çok ciddi karşı çıkışlar oldu. Bu iddiaların dinin sabitelerine aykırı olduğunu söylediler. Ben şahsen belli birilerini bilmiyorum ama tekfir edenler de olmuş olabilir. Neticede bu sadece teoridir ve Kur’an ile Sünnetin zahirine aykırıdır. Üstelik bilimsel olarak bir zemini de yoktur. Hâlbuki Kur’an’ın zahir ifadeleri, ilk insan örneği olarak Âdem (as)’in topraktan yaratıldığını söylüyor. Örneğin Allah Teâlâ Âdem (as)’e secde edilmesini emrederken, şeytan men oluyor ve Araf Suresi 12. ayette bunun gerekçesini de; «Beni ateşten onu ise çamurdan yarattın.» şeklinde belirtiyor. Buna benzer ifadeler İsra Suresi 61. ayet gibi başka yerlerde de geçiyor.

Yine Hicr Suresi 28-29. ayetlerde; «Rabbin meleklere; Ben balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın demişti.» deniliyor. Buna benzer bir ifade Sad Suresi 71-72. ayetlerde de geçmektedir. Ayrıca bu ayetlere göre meleklerin secde ettirildiği varlık, çamurdan yaratılan varlıktır. Bakara 2/34, Araf 7/11, İsra 17/61, Kehf 18/50 ve Taha 20/116 gibi birçok ayette ise, Âdem (as)’e secde edilmesinin emredildiği açık ifadelerde belirtiliyor. Bu ayetlerin mefhumları bir araya getirildiğinde, meleklerin çamurdan yaratılan Âdem (as)’e secde ettiği kesinlik kazanıyor. Aksi halde bu iki ayet dizisinin birbiriyle çelişik olduğunu söylemek gerekir.

Bütün bu açık ifadelerden sonra, ileri sürülen iddiaların Kur’an’dan desteklenmeye çalışılması, tamamen tahrife varan yorumlardan ibarettir. Buradan hareketle Kur’an’ın sözcük veya kelime dediğimiz kalıplar aracılığıyla ifade ettiği anlamların doğru ve kendi gayesine uygun anlaşılabilmesi için başta dil bilimleri olmak üzere, İslami ilim mirasına dikkat etmek gerekir. Aksi halde herkes bir takım anlamlar ileri sürebilir. Nitekim Mutezile gibi cereyanlar bu şekilde Allah’ın sıfatlarını bile inkâr ettiler. Hatta bir takım batıni tevillerle Kur’an’dan Firavu’un mümin olduğunu çıkaracak kadar ileri gidenler dahi oldu.

Onun da ötesinde bugün Anunnaki diye bir olgu daha ileri sürülüyor. Buna göre dünya dışından bir takım gelişmiş varlıklar, gezegenlerinin bir takım gereksinimleri için dünyaya gelip altın aradılar. Altın çıkarmak için insanı yarattılar yani insan, bu varlıkların altın madenlerinde çalıştırmak için yaratmış olduğu bir varlıktır. Vahye inanan bir kısım insanlar da buna inanmış ve üzerinde ciddi kafa yormuşlar. Neticede bu teorinin doğru olduğunu söylüyorlar fakat vahye inanmayanların yaratma ifadesini üretme olarak değiştiriyorlar. Dahası bunlar da söz konusu iddianın Kur’an’a aykırı olmadığını ileri sürüyor. Bununla ilgili internette bir sürü video bulunuyor. Üstelik bunlar üniversitelerde eğitim veren insanlardır. İşte mevzuya buradan baktığımızda, Kur’an ve Sünnetin zahir ifadelerine bağlı kalmanın ne kadar hayati olduğu daha iyi anlaşılır.

Ayrıca Kur’an’ın beşer kavramını insandan farklı bir varlık türü için kullandığı iddiası da en başta yine Kur’an’ın kendisiyle çelişiyor. Mesela Al-i İmran Suresi 47. ayette Meryem (ra)’in «Bana hiçbir beşer dokunmadı» sözünden kastı insandır. Yine aynı surenin 79. ayetinde bahsedilen beşer, İsa (as)’dır. Bunun aksine mesela Müminun Suresi 12. ayette; «And olsun ki, insanı süzme çamurdan yarattık.» diyerek çamurdan yaratılan için insan kavramı kullanılmıştır. Benzer ifadeler Hicr Suresi 26, Rahman Suresi 14 ve Secde Suresi 7. ayet gibi başka yerlerde de zikredilmiştir. Özetle Kur’an, insan ile beşer kavramını aynı varlık için kullanıyor. Kur’an’ın açık ifadelerini bırakıp uzak tevillerle bir takım teorilerin peşinden sürüklenmek, mü’min için pek makul olmasa gerek. Bu tür hayali tasavvurlara bilim kılıfını giydirmek, hakikati değiştirmez.

Bu iddiaları ileri sürenlerin takıntı yaptığı fosiller ise, böyle bir iddiayı ispatlayacak kadar ilmi veriler değildir. Zira toprak altında taşlaşmış bir takım varlıklara ait kalıntılardan ibarettir. Bu kalıntıların insan türüne ait olduğu iddiası da, sadece şekilsel iskelet benzerliğinden yola çıkılarak varılan bir kanıdır. Sonuçta bunlar üzerinde DNA testi yapılamıyor. Dolayısıyla nasıl bir varlık türüne ait olduğu kesin bir bilimsel bilgi olarak kanıtlanamıyor. Hatta anatomi uzmanları olan araştırmacı Charles Oxnard ile Lord Sully Zuckerman, söz konusu fosiller üzerinde yaptıkları incelemeler neticesinde bu canlı organizma türlerinin insanla hiçbir ilgisinin olmadığı sonucuna varmışlardı.

Sonuçta bu tür fosillerden hareketle Kur’an’ın zikrettiği Âdem (as)’den önce insan fizyolojisinde mükellef olmayan varlıkların olduğu, asıl bunların topraktan yaratıldığı ve çok uzun bir süreç içerisinde evirildiği iddiası, sadece tasavvur ve hayaldir. Kur’an ve Sünnetin bunu reddetmediğini varsaysak bile, buna dair bir kanıt da vermiyor. Aksine yukarıda da geçtiği üzere birçok ayet ve hadisin zahir ifadesi bu iddiaları reddetmeyi gerektiriyor. Bundan dolayı bir takım zorlama tevil ve yorumlar ileri sürülüyor. Örneğin Al-i İmran Suresi 33. ayette geçen “ıstafa [اصطفى]” kelimesinin anlamlandırılmasında, bir topluluk içerisinden seçilme iddiası ileri sürülüyor. Hâlbuki ayetin kastettiği şey bir nevi seleksiyon değil, seçkin ve faziletli kılmak, fazilet ve üstünlük vermek demektir. Zaten Kur’an’ın kendisi örnek olarak Araf Suresi 7/144, Saffat Suresi 37/153 gibi ayetlerde bunu açıkça ifade ediyor. Kaldı ki “ıstafa” kelimesi, “safv” (صفو) kökünden gelmektedir ve “safv”, bir şeyin özü, en sade hali, berrak ve şeffaf şekli demektir. Seçme, seçkinlik gibi diğer anlamalar ise, ikincil manalarıdır. Dolayısıyla söz konusu ayet bağlamında birilerinin veya bir şeyin içerisinden seçilmesi söz konusu değildir.

Bilimsel olarak da tasavvurun ötesine geçilemediğine göre, vahye iman etmiş birisi için böylesi iddiaların pek bir önemi kalmıyor. Vahye inanmayanlar, kökenlerini ararken aklını hayal çölüne bırakabilirler. Ancak o çölden bilim perdesi altında getirecekleri tasavvurların mü’min açısından bilgi değeri olmaz. Yine insan ile maymun için ortak ata iddiasının en somut kanıtı olarak iki varlık türünün genlerinde bir takım çakışmaların olduğu ileri sürülüyor. Oysa bunlar da sadece yorumdur, böyle bir iddiayı ispatlayabilecek bilimsel bir değere sahip değildir.

Netice itibariyle Kur’an’ın açıkça topraktan yaratıldığını ve mevcut insanlığın babası olduğunu söylediği Âdem (as) için baba bulma veya fiziki iskelet olarak kendisine benzeyen varlıklar içerisinden seçildiği söyleminin Kur’an ve Sünnet ile çelişmediği iddiası doğru değildir. Şunu da belirtmek gerekir ki söz konusu teoriler haddi zatında mümkündür. Yani Allah Teâlâ’nın insan veya beşer dediği varlık türünü bu şekildeki bir sürecin sonunda mevcut haline getirmiş olması, hem akli ve hem de şeri açıdan mümkünler kapsamındadır. Çünkü Allah dilediğini dilediği gibi yaratabilir. Ancak bunun kanıtı yoktur, üstelik Kur’an ve Sünnetin açık ifadelerine de aykırıdır.

Bunun yerine, Âdem (as)’den önce başka âdemler veya insan benzeri varlıkların olduğu söylemi daha makuldür. En azından Kur’an ve Sünnetin açık ifadelerine aykırı olmaz. Zira Kur’an’ın bize haber verdiği Âdem (as)’den bağımsız varlıklardan bahsedilmiş olur ve bunlar Kur’an’ın ifadelerine aykırı olmaksızın gayet mümkündür. Zaten gerek tefsir ve gerekse tarih kaynaklarımızda bu türden yorumlar vardır. Mesela meleklerin Bakara Suresi 30. ayette geçen “Kan döküp fesat çıkaracak” şeklindeki sorusu, bunu nereden biliyorlardı şeklinde başka bir soru doğuruyor.

İşte buna cevap aranırken, farklı yorumlar getirilmiştir. Kimisi, insanlardan önce yeryüzünde cinler vardı ve melekler de buna kıyas yaptılar demiştir. Yukarıda naklettiğimiz üzere Şii kaynaklarda daha farklı bir yorum getiren rivayetler aktarılmıştır. Yine bazı tefsir ve tarih kaynaklarında “cin” kelimesinin kalıbında “hin / الحن” adında varlıkların olduğundan bahsedilir. Senin de dediğim gibi örneğin İbni Kesir el-Bidaye ve’n Nihaye adlı tarih kitabında benzer bir yorum yaparak; “Birçok tefsir âlimi der ki: Âdem (as)’den önce cinler yaratıldı. Onlardan önce de yeryüzünde “hin ve bin” [الحن والبن] vardı. Allah cinleri onlara musallat etti. Cinler bunları öldürüp soylarını kuruttular ve onlardan sonra yeryüzünde cinler yaşadı.” diyor. Tabi bunlar da kesin bilgiler değildir. Daha çok kıssa türü aktarımlardan ibarettir ancak mümkündür.

Son olarak Allah’ın koyduğu kanunlar değişmez. Dolayısıyla Âdem (as)’in çocukları arasında kardeş evliliği yoktu. Onlar da Âdem (as)’in içinden seçildiği toplumdan evlendiler. Böylece kardeşler arası evlilik sorunu da çözülür şeklindeki iddia da yine Kur’an ve Sünnetin kendisiyle çelişir. Çok uzatmadan en başta bu iddiaların hiçbir kanıtı yoktur ve sadece hayal ürünü tasavvurlardan ibarettir. Ayrıca Kur’an açıkça önceki şeriatları neshettiğini söylüyor. Yine Kur’an’dan biliyoruz ki mesela İncil, Tevrat’ın bazı hükümlerini kaldırmıştır. Bu da iddia edilenin aksine çok açık bir şekilde Allah’ın koyduğu kanunların değişebildiği anlamına gelir ve hakikatte de değişmiştir.

Üstelik bu iddia, ileri sürülen evrim teorisiyle de temelden çelişir. Zira eğer Âdem (as) eşiyle birlikte akıllı ve mükellef tutulan olgun örnek olarak onlar gibi olmayan fiziki benzerlerinin içinden seleksiyon ile seçilmiş ve konuşma gibi kabiliyetler verilmişse, nasıl olur da çocukları tekrar insan kabiliyeti olmayan bu varlıklarla evlenmiş ve bu yolla seçilmiş insan neslini devam ettirmişlerdir?!

Âdem (as)’ın oğulları bunların kızlarıyla ve kızları da bunların erkekleriyle evlenmiş ve neticede her iki evlilikten de Âdem (as) ile birinci derecedeki çocukları gibi seçkin insan türemiştir. Oysa bunun hiçbir ilmi kanıtı olmadığı gibi akla da ters olduğu açıktır. Böyle bir iddia, başka bir iddiayı daha zorunlu kılar. Şöyle ki, Âdem (as) ile Havva (ra) dışında da seçilmişlerin olduğunu söylemeleri gerekir. Aksi halde insanların örneğin maymunlarla olan evliliklerinden tekrar insan türedi gibi bir iddia ileri sürmüş olurlar. Bu da Allah’ın kevni yasaları açısından mümkün değildir. Kısacası bilimsellik adına böylesi bilim, akıl ve vakıa dışı iddiaları ileri sürmek, eğer bir şey ifade ediyorsa, en başta bilimden uzak olmayı ve bilim perdesi arkasından safsata pazarlamayı ifade eder.

Sonuç olarak ileri sürülen evrim teorileri bilimsel bilgiler olmadığı gibi, Kur’an ve Sünnet ile çelişmiyor iddiaları da tutarlı değildir. Bununla alakalı ileri sürülen kanıtlar da kesin bilimsel bilgiler değildir. İslam’a inanmayan insanların bilim perdesi arkasından bir takım nazari tasavvurlar ileri sürmeleri bizi bağlamaz. Çünkü gerçek anlamda bilimsel bilgi değildir. Bilim ile uyumlu hale getirme düşüncesiyle Kur’an ve Sünnetin ifadelerini bunlarla bağdaştırma endişesi taşımamız, hem manasız ve hem de yanlış olur. İslam ile bilim arasında gerçek bir çelişki söz konusu olmaz. Çünkü birisi Allah’ın kevnî yasalarının keşfi, diğeri ise Allah’ın kelamıdır. Fakat insan olarak bizim anlama kapasitemiz açısından teâruz gibi görünen durumlar ortaya çıkabilir. Kur’an ve Sünnetin nasları, ancak kesin olarak ispatlanmış bilimsel bir bilgiyle uyumu sağlanamadığı zaman zahir anlamından farklı yorumlanması gereği doğar. Birilerinin bilim adına ileri sürdüğü hiçbir fikir veya yorum, mü’min olarak bizim için Kur’an ve Sünneti farklı yorumlama endişesi doğurmaz.

Sözün özü; insanın yaratılış mevzusunu Kur’an’ın Âdem (as) ile ilgili açık ifadelerinden farklı yerlere çekmek makul olmaz. Kur’an ve Sünnetin açık ifadelerine bağlı kalmak mühimdir. Evrim gibi temelinde yaratıcıyı inkâr etme düşüncesi üzerine kurulu olan bir fikri, farklı bir şekle sokarak dahi olsa, bir mü’minin savunacağı bir fikir olamaz ki hiçbir gereği de yoktur. Ancak bildiğimiz Âdem (as)’den önce başka âdemler veya insana benzer varlıkların olduğunu söylemek, en azından Kur’an’ın zahir ifadelerine ters düşmez. Nitekim bu tür tartışmalar İslam uleması tarafından da yapılmıştır. Her şeyin yegâne âlimi Allah’tır.


Burhanüddin Aldiyaî
 
Son düzenleme:
M Çevrimdışı

münferit

Üye
İslam-TR Üyesi
Maymunların insana dönüştüğünü bilmiyoruz ama insanların maymuna dönüştüğünü biliyoruz:

İçinizden cumartesi günü hakkındaki hükmü çiğneyenleri elbette bilirsiniz. Bu yüzden onlara, “Aşağılık maymunlar olun!” demiştik. Biz bunu, hem çağdaşlarına hem de sonradan gelenlere ibret veren bir ceza, müttakiler için de bir öğüt kıldık.

(Bakara 65-66)
 
Üst Ana Sayfa Alt