Müslümanların Müşrikleşmesi

Hilafet Sancağı Çevrimdışı

Hilafet Sancağı

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
Yeryüzünün en büyük tehlikesi, müslümanların müşrikleşmesidir. Müslümanların müşrikleşmesi; ıslahın fesada dönüşmesidir, temiz olanın necasete bulaşmasıdır, imanın küfrün himayesine girmesidir. Başka bir ifadeyle müslümanların müşrikleşmesi; müslümanların Allah ile birlikte bir başkasına da ibadette bulunmalarıdır. Şanlı önderimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, Allah'a şirk/ortak koşmadır. Bilmiş olunuz ki: Şüphesiz onlar güneşe, aya veya puta tapacaklar diyecek değilim ve lakin bir takım amelleri Allah 'tan başkası için işleyecekler ve gizli bir şehvet arzulayacaklar." (Sünen-İ İbn-İ Mace Terceme ve Şe..{f,(jlt{İ~İ Maceffer: Haydar Hatipoğlu) c: ıo, Sh:477, İst/1983) Dikkat edilirse Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in ümmeti için en çok korktuğu şey, müslümanların müşrikleşmesidir.
Müslümanların müşrikleşmesi; müslümanların itikad ve amel dünyalarını sahte ilahlara ve sahte irade beyanlarından ibaret olan ideolojilere teslim etmeleri neticesinde gerçekleşen bir cinayettir. Müslümanların müşrikleşme cinayeti, bizzat Kur'an-.ı Kerim'in gündeme getirdiği bir cinayettir. Allah-ü Teala ezeli ve ebedi hayat programımız Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor

"Üzerinde Allah (c.c.)'ın adının anılmadığı kesilmiş hayvanları yemeyin. Bunu yapmak Allah (c.c.)'ın yolundan çıkmaktır. Doğrusu şeytanlar sizinle tartışmaları için dostlarına fısıldarlar. Eğer onlara itaat ederseniz şüphesiz sizde müşrik olursunuz."( En'am Suresi/121)

Görüldüğü gibi, müşriklere, kafirlere, mürtedIere itaat etmeyi itikad haline getiren ve bunu fiilen gerçekleştiren müslümanlar, şeksiz müşriklerdir. Bu konuda İmam-ı Kurtubi (r.a.) şunları kaydediyor: "Şüphesiz mü'min, müşrik'e itaat etmekle müşrik olur. Ancak bu itaatı itikatta ise müşrik olur. Ama fiilen müşrike itaat eder, ancak akidesi selim, tevhid ve tasdik üzere" kalmakla devam ediyorsa bu kişi asidir. Bunu iyice belleyiniz."( El-Cami'u Li Ahkami'l Kur'an (İmam-ı Kurtubi) C:7, Sh:77, Mısır: 1967 Ahkamül Kur'an (İbnu'l Arabi) C:2, Sh:275, Beyrut/1988)
Evet, müslümanlar tarafından müşriklere itikadda yapılan her türlü itaat onları müşrik yapar. Şunu unutmayalım ki; Allah'ın inzal ettiği şeriat nizamını çirkin görerek onun yerine geçmek üzere kanun uyduranlar, çağdaş Dar'un Nedve hükmündeki parlamentolarda uydurulan kanunlara tabi olanlar, şeriatı garra ile hükmetmeyi yasaklayan devlet otoritesine saygı gösterenler, müslümanların şeriat düşmanı devlet otoritesine itaat etmelerini sağlamak için İslam adına fetva üretenler, yıkılmak üzere olan müşriki rejimin ekonomisini yükseltmeyi ibadet telakki edenler, ilahlar rejimi olan demokrasinin görevine bihakkın riayet edenler, Kur'an-ı Kerim'le çelişen ve çatışan anayasalar etrafında milli birlik ve beraberliğe çağıran ve bu çağrıyı tasdik edenler, kılın hamurdan çıktığı gibi İslam'dan çıkıp müşrikleşmişlerdir.
Yine halkı müslüman olan ülkelerdeki imansız idarecilerin; "Halkın dinine dokunmadan Avrupa adındaki Firavun 'un gösterdiği çağdaş hedefler doğrultusunda halkı değiştirdiklerini ve Avrupa'nın da memnun olduğunu" iddia etmeleri, Kur'an-ı Kerim'in ayetiyle yalanlığı tescil edilmiş bir kuruntudur. Allah-ü Teala bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Sen Yahudi ve Hristiyanların milletine / dinine tabi olmadıkça 'Senden razı olmazlar." (Bakara Suresi/120)

Şunu unutmayalım ki, Yahudi ve Hristiyanlardan meydana gelmiş olan Avrupa, amentüsü yani dinini değiştirmeyen müslümanlardan razı olmaz. Biz müslümanları Avrupa adındaki Firavun ile birleştirmeye çalışanlar, doğrudan doğruya amentümüzle oynayıp bizleri müşrikleştirmeye çalışanlardır.
Burada vurgulamak istediğimiz şey şudur: müslümanların müşrikleşmesi ne kadar büyük bir tehlike ve cinayet ise, müslümanların müşrikleştirilmesi de en azından o kadar büyük bir cinayet ve tehlikedir.
Şu bir gerçektir ki; müslümanların müşrikleşmesi ile müslümanların müşrikleştirilmesi, hak dinin parçalanmasının neticesinde ortaya çıkan cinayetlerdir. Yani tevhid akidesinin şirk akidesine dönüşmesinin birer neticeleridir.
Bugün İslam coğrafyasında birtakım insanlara rastlarsanız, isimleri Ahmet, Hüseyin, Abdullah'tır... Nüfus cüzdanlarında, din hanesi karşısında "İslam" yazılıdır. Çeyiz bohçasında evine gelmiş olan Kur'an bile vardır zaten kılıf içinde ... Kurban keserler bayramlarda milli birlik ve beraberliği bozmamak için ... Mevlüt okuturlar ölülerinin elli ikinci gününde ... Ama İslam'ın esaslarını (!) bu şekilde yerine getiren müslümanlarla (!) konuştuğunda şunları duyabiliyorsunuz onlardan:
-Efendim, bu çağda da hırsızın eli kesilir mi? Bu medeni dünyada şarap haram olur mu? Seksin, yani fuhuşun bu kadar harc-ı alem olduğu bir dünyada, "zina haramdır" denir mi? Hele hele güzel kapitalizmimizin yürümesi gerekirken, buna engel olacak olan faiz yasağından, faizin haram olduğundan söz edilir mi? Hele hele din fakültelerinde uzun uzun mantolar, tuhaf tuhaf örtüler, sakallılar -tabi çember olanları kastedmiyorum, yoksa modern sakala evet tabii- görünmesi çağdaşlıkla hiç bağdaşır mı? v.s.
Şimdi aynı müslümanlara (!) deseniz ki: "Efendi, sen Allah'ın birliğine yani ortağı olmadığına, O'nun her şeyi bilip, her şeye kadir olduğuna, gönderdiği son peygamberin hak olduğuna, son gelen ve uyulması gereken kitabın Kur'an olduğuna inanıyor musun?
Muhatabınız hemen şu cevabı verir:
-Ayol sen beni gavur mu sandın; Allah'a inanmamak, peygamberini tanımamak, Kur'an'ını öpmemek mümkün mü bizce? Biz her şeyden önce müslümanız. Yani bunlara inanmayıp, kafir mi olayım?
Diyorsunuz ki;
-Efendi, bunlara inanıyorsun ama, demin kabul etmediğin, çağdaş zihniyetine uymadığını söyleyin bütün esaslar, inandığını söylediğin o Allah'a aittir.
Muhatabınız cevap veriyor:
-Canım onlar irticai, modası geçmiş çağdışı şeylerdir. Hiç kabul edilir tarafı var mı bunların? Bu konuda ben, Kur'an'a değil, bağlı bulunduğum ilkelere inanıyorum! Kur'anın ahlak ve ibadet emirlerini de başımın üzerinde kabul ediyorum. Fakülteye gelen örtülü kızları kovduktan sonra cuma namazına koşuyorum. Daha dün anneme, Almanya'da basılmış bir Kur'an aldım; daha nasıl müslüman olalım ki? Farzları kılmıyorsam da, teravihleri kaçırdıysam kahrolayım!..
Bu gibi insanların, Mekke müşriklerinden farkı nedir? Mekke müşrikleride Allah'a inanıyor, yeri ve göğü O'nun yarattığına, yerlerin ve göklerin güçlerinin O'nun elinde olduğuna inandıkları gibi bunu söylüyorlardı!( İslam Öncesi Mekke Dönemi ve Hz. Muhammed (İ. Süreyya Sırma) Sh:93-95, İst/1983) Hatta Mekke'deki müşrikler Allah'a inanmakta; "Biz hacılara hizmet edenleriz, biz Kabenin sahipleriyiz" diyerek yarışıyorlardı. Ama bunun yanında Allah'ın hükmü yerine Mekke Şirk Devletinin Millet Meclisi olan Dar'un Nedvenin kanun ve yasalar yapmasını kabul ediyorlardı. Tıpkı günümüzün Allah'ın şeriatıyla idare olunmayı reddedip onun yerine demokrasiyi tercih edip parlamentolarda şer'i şerifle çelişen ve çatışan kanunları uyduran Laik-Demokrat sağcı ve solcular gibi! Şimdi düşünelim meydanlarda müslüman olduklarını söylemeyi ihmal etmeyen Laik-Demokrat sağcı ve solcular ile Mekke'deki müşrikler arasında ne fark vardır? Şunu bilmek te fayda vardır: Çağdaşcılık adına müslüman oldukları halde İslam'ın bazı hükümlerini reddedenler, Allah-ü Teala'ya has ve mahsus olan kanun, nizam ve şeriat vazetme hakkını parlamenterlere ve parlamentolara devredenler, şeksiz ve şüphesiz müşrikleşenlerdir.
Allah-ü Teala'nın gaybı bilme sıfatını üstadlara" şeyhlere verenlerde müşrikleşenlerdir. Bakınız bu konuda Muhammed Kutub şöyle diyor: "Günümüzde en yaygın olan şirk, türbelere ve velilere ibadet, müridin gözünde şeyhin onunla Allah arasında aracı olacak kadar büyütülüp şişirilmesi, Allah'tan başka kimseye yöneltilmeyecek bazı ibadetleri ölü olsun, sağ olsun bu şeyhlere yöneltmektir. Bugün elbette İnsanlar Mekke'deki eski müşrikler gibi yontulmuş putlara tapınmıyorlar. Fakat bereket umarak türbelere el sürmeyi, kesin kabul olur inancıyla türbenin yanında dua etmeyi, türbede yatandan yardım istemeyi, sıkıntılarında imdat dilemeyi, kaderin akışını değiştirmeye güç yetirecek şekilde Allah katında itibar sahibi olduğuna inanmayı ne diye isimlendireceğiz? Veya Allah'ın kutuplara, abdallara Allah'ın mülkünden tasarruf yetkisi verdiğine, bu nedenle mürid şeyhinden şefkat, merhamet isteyip tazarruda bulunursa işleri şeyhin mürid yararına çevireceğine ve onu tehlikeden koruyacağına inanmayı ne diye isimlendirelim?
Arap yarımadasının müşrikleri şöyle demiyorlar mıydı? "Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz" (Zümer Suresi/3) Yani biz bunların zatları için değil, fakat onların Allah katındaki itibarları için ibadet ediyoruz!" (La ilaheillallah akideden ve şeraitten (Muhammed kutub) Sh:45-70, Beyrut / 1994) Bu münasebetle diyoruz ki; hocalarına, üstadlarına ve şeyhlerine Allah-ü Tealaya ait olan sıfatları verenler ve Allah'ın değişmez hükümlerine göre hocalarını, üstadlarını ve şeyhlerini denetlemek ve kontrol etmek şuurundan mahrum olarak tabi olanların durumu, Mekke müşriklerinin durumundan pek farklı değildir.
Unutulmaması gereken hakikatlardan birisi de şudur: İtikadi ve ameli alanlarda hocalarını, üstadlarını, şeyhlerini, abilerini, politik parti liderlerini putlaştıran ve bunların sözlerini vahy makamında görüp tabi olanlar da, bilfiil müşrikleşenlerdir. Dilden söyledikleri kelime-i şehadet ile "Allah'ın dinine" girmiş olduklarını ve fiilen yaptıkları abdest, taharet eda ettikleri namaz, tuttukları oruç ve ifa ettikleri hac dolayısıyla müslüman olduklarını sanıpta bunun dışında kalan ahkam ve diğer hususlarda Allah'tan başkasının buyruklarına uyanlar, Allah'ın emrinin zıddı olan sistem ve prensipleri benimseyenler, Allah'ın şeriatına tamamı tamamına zıt olan hükümleri tatbik edenler. Sonra bu her gün yenilenen putların isteğini yerine getirmek ve arzularını tatmin etmek için bu uğurda ırzlarını, ahlaklarını, mallarını ve canlarını verenler ... Bu putların istek ve arzularıyla bu dinin emir ve hükümlerini çatıştığı zaman Allah'ın emir ve hükümlerini arkaya atıp putların istek ve arzularını yerine getirenler. Evet, bütün bu yaptıklarına rağmen hala "Allah'ın dininde" olduklarını "müslüman" kaldıklarını sananlar bir kere kendilerine gelsinler de içinde yüzdükleri şirki görsünler ... (Fizila!' il Kur' an (Seyyid Kutub) CA, Sh:2115-2116, Beyrut/1982) Kısacası hayatlarının bir kısmında Allah'ın dinine bağlı olup ta diğer boyutlarında başkalarının emir ve direktiflerine bağlananlar, doğrudan doğruya müşrikleşenlerdir. Hayatlarında iki dine, iki ilaha hizmet edenlerin isimleri ve ünvanları "müslüman" da olsa, onlar müşrikleşenlerdir.

Mustafa ÇELİK – Müşriklerin Amentüsü
 
Geri
Üst Ana Sayfa Alt