Et-tekraru ahsen velev kane yüzseksen sözü icabı, vird meselesinde başlangıç olarak aktardığımız rivayetleri tekrardan aktaralım;
Huzeyfe bin Yeman Hazretleri ibadet icat edip sonrada dine katma hususunda bidat bağlamında demiştir ki;
‘’Sahabenin yapmadığı –yani Peygamberin ﷺ öğretip tavsiye etmediği- bir ibadeti yapmaktan sakının. Zira öncüler geriden gelenlere söz edecek tek bir kelime bile bırakmamıştır.’’
İbn Kesir –rahimehullah- yine aynı manada demiştir;
‘’Ehli Sünnet ve’l-cemaat uleması şöyle dedi; Sahabenin söylemediği söz yapmadığı bir fiil bidat niteliği taşır. Eğer bu manada bidatta bir hayr olsaydı onlar bizden bu konuda geride kalmaz ve gerekeni yaparlardı. Zira kendileri her türlü hayır içerikli hasletlere ve özelliklere sahiptiler.’’
Hatmede sahabenin yapmadığı hatta yapanı sakındırdığı bidat ritüellerden birisidir. Tafsilatına girmeden en az iki kişiyle yapılması uygun görülmüştür. Bu iki kişi hatme yapacağı alanı kendine tahsis edip bir süreden sonra o alanı dışarıdan izole edip kimseyi içeri sokmamaları icab etmektedir.
Taşlarla veyahut zaruri durumlarda leblebilerle zikir adedi sayılmaktadır. Büyük hatmelerde azami durumda odanın şekli alınır ama orta derecedeki hatmelerde genelde kıbleyse sırtının dönük imamın imame görevi görmesiyle birlikte cemaat etrafında halka olur. İmamın talimatına göre zikirler ve sureler taş adedince sessizce okunur ve bitince bütün silsileyi övüp onlara hediye ederler.
Bu mevzuyu menzil tarikatının en üst düzey şeyhin (gavs?) kendi kitabında icra ettiği bir şark kurnazlığıyla sizlere batıllığını ispatlayacağım.
Bahsettiğim menzil şeyhi Seyyid Muhammed Saki el-Huseyni olarak bilinir. Bu zatın ‘’Hatmi Hacegan ve Saadetli Sadatı’’ isminde hacmen büyük termo-deri ciltli bir kitabı yayınlanmıştır.
Burada, ‘’Sahabe-i Kiram döneminde Tabiin Hatmesine Bir Örnek’’ başlığı adı altında Süneni Darimiden naklettiği bir hadis şöyledir;
‘’ Amr b. Yahya’dan; “babamı, babasından (naklen) şöyle rivayet ederken duydum: (Babam) dedi ki sabah namazından önce Abdullah b. Mes'ûd'un kapısının önünde otururduk. Çıktığında, onunla beraber mescide giderdik.
Neyse (bir gün) Ebû Musa el Eş'arî yanımıza geldi ve; "Ebû Abdirrahman (yâni Abdullah b. Mesûd) şimdiye kadar yanınıza çıktı mı?" dedi. "Hayır" dedik. O da bizimle beraber oturdu. Nihayet Abdullah çıktı. Çıkınca toptan ona ayağa kalktık.
Sonra Ebû Musa ona şöyle dedi: "Ey Ebû Abdirrahman! Biraz önce mescidde yadırgadığın bir durum gördüm. Ama yine de, Allah'a şükür, hayırdan başka bir şey görmüş değilim.
Abdullah: "Nedir o?" diye sordu. O da; "Yaşarsan birazdan göreceksin" dedi (ve) şöyle devam etti: "Mescidde halkalar halinde, oturmuş, namazı bekleyen bir topluluk gördüm. Her halkada (İdareci) bir adam, (halkadakilerin)ellerinde de çakıl taşları var.
(idareci):"Yüz defa Allahu ekber deyin" diyor, onlar da yüz defa Allahu Ekber diyorlar. Sonra, yüz defa La İlahe İllallah, deyin diyor, onlar da yüz defa La ilahe İllallah diyorlar. Yüz defa Subhanallah deyin diyor, onlar da yüz defa Subhanallah diyorlar." Abdullah b. Mes'ûd : "Peki onlara ne dedin?" dedi. "Senin görüşünü bekleyerek veya "senin emrini bekleyerek" onlara bir şey söylemedim." dedi. Dedi ki; "onlara kötülüklerini hesab etmelerini emredip (bununla) iyiliklerinden hiçbir şeyin de zayi edilmeyeceğine dair onlara güvence verseydin ya!" dedi.
Sonra gitti, biz de onunla beraber gittik. Nihayet o, bu halkalardan birine geldi, başlarında durdu ve şöyle dedi: "Bu, yaptığınızı gördüğüm nedir?"
Dediler ki; "Ey Ebû Abdirrahman! Bunlar çakıl taşları.Onlarla Ellahu Ekber, La ilahe İllallah ve Subhanallah deyişleri sayıyoruz."
Bunun üzerine Abdullah b. Mes'ûd : dedi ki; "Artık kötülüklerinizi sayıp (hesab edin)! Ben, iyiliklerinizden hiç bir şeyin zayi edilmeyeceğine kefilim. Yazıklar olsun size! Ey Ummeti Muhammed, ne çabuk helak oldunuz! Peygamberinizin salallahu aleyhi ve sellem şu sahabesi içinizde hâlâ bolca bulunmakta. İşte onun elbiseleri, henüz eskimemiş; kapları, (henüz) kırılmamış.
Canım elinde olan Allah'a yemin olsun ki, sizler kesinlikle ya Muhammed'in dininden daha doğru yolda olan bir din üzerindesiniz (ki bu imkânsızdır) veya bir sapıklık kapısı açmaktasınız."
Onlar; "Vallahi, ey Ebû Abdirrahman, biz, başka bir şey değil, sadece hayrı (elde etmeyi) istedik" dediler.
O da şöyle karşılık verdi; "Hayrı (elde etmek) isteyen niceleri vardır ki onu hiç elde edemeyeceklerdir. Rasulullah salallahu aleyhi ve sellem bize haber vermişti ki;
Kur'an'ı okuyacak olan bir topluluğun bu okuyuşları sadece dilde kalacak, onların köprücük kemiklerini ileriye geçmeyecek. Vallahi, bilmiyorum, belki onların çoğu sizdendir."
Sonra Abdullah onlardan yüz çevirdi . Amr b. Yahya'nın dedesi: Amr b. Selime, bundan sonra şöyle dedi: Bu halkalardaki (insanların) tamamını, en Nehrevân olayında, haricîlerin yanında bize karşı vuruşurken gördük."
Görüldüğü gibi burada bir kısım insanı Abdullah ibn Mesud (radıyallahu anhu) adeta sofiler gibi hatme yaptıkları için onları bidatçılıkla suçluyor ve onları eleştiriyor.
Fena fillah makamında, nefsini tezkiye edip mutmain eylemiş peygamber soyundan gelen bu şahsın yaptığına da hele bir bakın!
Güya kendisine göre –işine gelen- kısım sahih ama –işine gelmeyen- Abdullah ibn Mes’udun tenkidi ve tavrı ise zayıf, bunu da şöyle açıklıyor;
İbn Hacer el-Heytemi (yanlış, Askalani olacak) Lisanu’l-Mizan adlı eserinde 4/378. Sahife , Zehebi de Mizanu’l-İ’tidal (3/293. Sahife) adlı eserinde dipnotta verdiği cilt ve sahifelerde geçtiği üzere Abdullah ibn Mesudun (radıyallahu anhu) hatme yapanları bidatçı diye eleştirmesi kısmı zayıfmış.
Acizane ben bu eserlerde belirtilen numaralara baktım ve burada Darimide geçen bu haberin senedindeki Amr bin Yahya’nın cerhini gördüm ve rivayetin bir kısmının sahihlenip bir kısmının zayıflandığına dair tek bir kelime dahi görmedim.
Bu da demek oluyor ki menzil şeyhi Muhammed Saki Erol’un işine geldiği kısmı sahihlemesi işine gelmediği kısmı zayıflaması çabasıda bertaraf oluyor. Zira bu iki eserde cerh edilen Amr bin Yahya rivayetin tamamını aktarıyor. Kendisinin önünde iki seçenek var; Ya rivayeti tamamen kendi içtihadınca kabul edecek. Ya da tamamen red edip kitaba almasına bile gerek görmeyecek!
Burada rivayeti ikiye bölüp işine gelen kısmı sahihleyip geri kalan kısmı güya eserlere dayanıp zayıflatmak, fena fillah, Allah dostu, keramet sahibi bir insana asla yakışmaz!
Peki bu rivayet o raviye göre zayıfsa siz niye bu eserle ihticac ediyorsunuz?
Şatibiden dolayı ve muasır muhakkiklerin Amr bin Yahya’nın tadiline dair rivayetlere dayanarak hadisi sahihlemeseni dayanıp biz de sizi bu rivayetle ilzam ediyoruz.
İmam Şatıbinin el-İ’tisam adlı eserinde 2/322. Sahifesinde bu rivayetle istişhad ederek bidat konusunda kesin ve sert tavrını ortaya koymuştur. Rabbimden niyaz ederim ki biz bütün Müslümanları bidatlere ve hurafelere karşı şuurlu eylesin.
Huzeyfe bin Yeman Hazretleri ibadet icat edip sonrada dine katma hususunda bidat bağlamında demiştir ki;
كلُّ عبادةٍ لا يتعبدُها أصحابُ رسولِ اللهِ ﷺ فلا تعبدوها، فإن الأولَ لم يدعْ للآخرِ مقالًا
‘’Sahabenin yapmadığı –yani Peygamberin ﷺ öğretip tavsiye etmediği- bir ibadeti yapmaktan sakının. Zira öncüler geriden gelenlere söz edecek tek bir kelime bile bırakmamıştır.’’
İbn Kesir –rahimehullah- yine aynı manada demiştir;
أهل السنة والجماعة يقولون في كل فعل وقول لم يثبت عن الصحابة: هو بدعة؛ لأنه لو كان خيرا لسبقونا إليه، لأنهم لم يتركوا خصلة من خصال الخير إلا وقد بادروا إليها
‘’Ehli Sünnet ve’l-cemaat uleması şöyle dedi; Sahabenin söylemediği söz yapmadığı bir fiil bidat niteliği taşır. Eğer bu manada bidatta bir hayr olsaydı onlar bizden bu konuda geride kalmaz ve gerekeni yaparlardı. Zira kendileri her türlü hayır içerikli hasletlere ve özelliklere sahiptiler.’’
Hatmede sahabenin yapmadığı hatta yapanı sakındırdığı bidat ritüellerden birisidir. Tafsilatına girmeden en az iki kişiyle yapılması uygun görülmüştür. Bu iki kişi hatme yapacağı alanı kendine tahsis edip bir süreden sonra o alanı dışarıdan izole edip kimseyi içeri sokmamaları icab etmektedir.
Taşlarla veyahut zaruri durumlarda leblebilerle zikir adedi sayılmaktadır. Büyük hatmelerde azami durumda odanın şekli alınır ama orta derecedeki hatmelerde genelde kıbleyse sırtının dönük imamın imame görevi görmesiyle birlikte cemaat etrafında halka olur. İmamın talimatına göre zikirler ve sureler taş adedince sessizce okunur ve bitince bütün silsileyi övüp onlara hediye ederler.
Bu mevzuyu menzil tarikatının en üst düzey şeyhin (gavs?) kendi kitabında icra ettiği bir şark kurnazlığıyla sizlere batıllığını ispatlayacağım.
Bahsettiğim menzil şeyhi Seyyid Muhammed Saki el-Huseyni olarak bilinir. Bu zatın ‘’Hatmi Hacegan ve Saadetli Sadatı’’ isminde hacmen büyük termo-deri ciltli bir kitabı yayınlanmıştır.
Burada, ‘’Sahabe-i Kiram döneminde Tabiin Hatmesine Bir Örnek’’ başlığı adı altında Süneni Darimiden naklettiği bir hadis şöyledir;
‘’ Amr b. Yahya’dan; “babamı, babasından (naklen) şöyle rivayet ederken duydum: (Babam) dedi ki sabah namazından önce Abdullah b. Mes'ûd'un kapısının önünde otururduk. Çıktığında, onunla beraber mescide giderdik.
Neyse (bir gün) Ebû Musa el Eş'arî yanımıza geldi ve; "Ebû Abdirrahman (yâni Abdullah b. Mesûd) şimdiye kadar yanınıza çıktı mı?" dedi. "Hayır" dedik. O da bizimle beraber oturdu. Nihayet Abdullah çıktı. Çıkınca toptan ona ayağa kalktık.
Sonra Ebû Musa ona şöyle dedi: "Ey Ebû Abdirrahman! Biraz önce mescidde yadırgadığın bir durum gördüm. Ama yine de, Allah'a şükür, hayırdan başka bir şey görmüş değilim.
Abdullah: "Nedir o?" diye sordu. O da; "Yaşarsan birazdan göreceksin" dedi (ve) şöyle devam etti: "Mescidde halkalar halinde, oturmuş, namazı bekleyen bir topluluk gördüm. Her halkada (İdareci) bir adam, (halkadakilerin)ellerinde de çakıl taşları var.
(idareci):"Yüz defa Allahu ekber deyin" diyor, onlar da yüz defa Allahu Ekber diyorlar. Sonra, yüz defa La İlahe İllallah, deyin diyor, onlar da yüz defa La ilahe İllallah diyorlar. Yüz defa Subhanallah deyin diyor, onlar da yüz defa Subhanallah diyorlar." Abdullah b. Mes'ûd : "Peki onlara ne dedin?" dedi. "Senin görüşünü bekleyerek veya "senin emrini bekleyerek" onlara bir şey söylemedim." dedi. Dedi ki; "onlara kötülüklerini hesab etmelerini emredip (bununla) iyiliklerinden hiçbir şeyin de zayi edilmeyeceğine dair onlara güvence verseydin ya!" dedi.
Sonra gitti, biz de onunla beraber gittik. Nihayet o, bu halkalardan birine geldi, başlarında durdu ve şöyle dedi: "Bu, yaptığınızı gördüğüm nedir?"
Dediler ki; "Ey Ebû Abdirrahman! Bunlar çakıl taşları.Onlarla Ellahu Ekber, La ilahe İllallah ve Subhanallah deyişleri sayıyoruz."
Bunun üzerine Abdullah b. Mes'ûd : dedi ki; "Artık kötülüklerinizi sayıp (hesab edin)! Ben, iyiliklerinizden hiç bir şeyin zayi edilmeyeceğine kefilim. Yazıklar olsun size! Ey Ummeti Muhammed, ne çabuk helak oldunuz! Peygamberinizin salallahu aleyhi ve sellem şu sahabesi içinizde hâlâ bolca bulunmakta. İşte onun elbiseleri, henüz eskimemiş; kapları, (henüz) kırılmamış.
Canım elinde olan Allah'a yemin olsun ki, sizler kesinlikle ya Muhammed'in dininden daha doğru yolda olan bir din üzerindesiniz (ki bu imkânsızdır) veya bir sapıklık kapısı açmaktasınız."
Onlar; "Vallahi, ey Ebû Abdirrahman, biz, başka bir şey değil, sadece hayrı (elde etmeyi) istedik" dediler.
O da şöyle karşılık verdi; "Hayrı (elde etmek) isteyen niceleri vardır ki onu hiç elde edemeyeceklerdir. Rasulullah salallahu aleyhi ve sellem bize haber vermişti ki;
Kur'an'ı okuyacak olan bir topluluğun bu okuyuşları sadece dilde kalacak, onların köprücük kemiklerini ileriye geçmeyecek. Vallahi, bilmiyorum, belki onların çoğu sizdendir."
Sonra Abdullah onlardan yüz çevirdi . Amr b. Yahya'nın dedesi: Amr b. Selime, bundan sonra şöyle dedi: Bu halkalardaki (insanların) tamamını, en Nehrevân olayında, haricîlerin yanında bize karşı vuruşurken gördük."
Görüldüğü gibi burada bir kısım insanı Abdullah ibn Mesud (radıyallahu anhu) adeta sofiler gibi hatme yaptıkları için onları bidatçılıkla suçluyor ve onları eleştiriyor.
Fena fillah makamında, nefsini tezkiye edip mutmain eylemiş peygamber soyundan gelen bu şahsın yaptığına da hele bir bakın!
Güya kendisine göre –işine gelen- kısım sahih ama –işine gelmeyen- Abdullah ibn Mes’udun tenkidi ve tavrı ise zayıf, bunu da şöyle açıklıyor;
İbn Hacer el-Heytemi (yanlış, Askalani olacak) Lisanu’l-Mizan adlı eserinde 4/378. Sahife , Zehebi de Mizanu’l-İ’tidal (3/293. Sahife) adlı eserinde dipnotta verdiği cilt ve sahifelerde geçtiği üzere Abdullah ibn Mesudun (radıyallahu anhu) hatme yapanları bidatçı diye eleştirmesi kısmı zayıfmış.
Acizane ben bu eserlerde belirtilen numaralara baktım ve burada Darimide geçen bu haberin senedindeki Amr bin Yahya’nın cerhini gördüm ve rivayetin bir kısmının sahihlenip bir kısmının zayıflandığına dair tek bir kelime dahi görmedim.
Bu da demek oluyor ki menzil şeyhi Muhammed Saki Erol’un işine geldiği kısmı sahihlemesi işine gelmediği kısmı zayıflaması çabasıda bertaraf oluyor. Zira bu iki eserde cerh edilen Amr bin Yahya rivayetin tamamını aktarıyor. Kendisinin önünde iki seçenek var; Ya rivayeti tamamen kendi içtihadınca kabul edecek. Ya da tamamen red edip kitaba almasına bile gerek görmeyecek!
Burada rivayeti ikiye bölüp işine gelen kısmı sahihleyip geri kalan kısmı güya eserlere dayanıp zayıflatmak, fena fillah, Allah dostu, keramet sahibi bir insana asla yakışmaz!
Peki bu rivayet o raviye göre zayıfsa siz niye bu eserle ihticac ediyorsunuz?
Şatibiden dolayı ve muasır muhakkiklerin Amr bin Yahya’nın tadiline dair rivayetlere dayanarak hadisi sahihlemeseni dayanıp biz de sizi bu rivayetle ilzam ediyoruz.
İmam Şatıbinin el-İ’tisam adlı eserinde 2/322. Sahifesinde bu rivayetle istişhad ederek bidat konusunda kesin ve sert tavrını ortaya koymuştur. Rabbimden niyaz ederim ki biz bütün Müslümanları bidatlere ve hurafelere karşı şuurlu eylesin.