Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Nakşibendiliğin İç Yüzü

tawh1d Çevrimdışı

tawh1d

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
IbnIbraheem kardeş, Afganistan ve Tr karşılaştırmasını yapıp, Afganistan halkının mazeretli olabileceğini, tr halkının olamayacağını söylüyorsunuz. Ve bir de ifadenizin başına '' Umum Tekfir edilir, Şahısa indirdiğin zaman durumuna bakılır'' kardeşim, burada Umum kelimesini örneğin Tuvaletler için kullanılan veya af buyur kerhaneler için kullanılan ''umumhane, umuma açıktır'' cümlesindeki ''umum'' ile aynı olarak mı anlıyorsun. Oysa sen farkında olmadan şeriatı lugat manalarına hamlediyorsun fakat şeriat ise ıstılah manaları ile maksadı anlaşılır. Bu nedenle selef imamlarının tamamı bir fiil işlemeye küfrdür der iken umum kavramını bu fiili işleyen küfr işlemiştir, şeklinde kullanmışlardır. Fakat kufr işlemek ile kafir olmak arasındaki farkı anlamadığını tahmin ediyorum. Ve bir de ibn el kayyım el cevziyye rahimehullah'ın Tariku'l Hicreteyn adlı kitabından cehaletin bir tanımını almışsın ve o da cahil kafirler diye adlandırılmış. Doğrudur fakat diğer cahalet durumlarını da ibn el kayyım rahimehullah anlatıyor ve der ki aynı kitapta '' çaba sarfedip Allah'ın rızasına ulaşmaya çalışan kişi her çabasına rağmen yanlışa, sapıklığa giriyorsa, bu kişi mazeretlidir'' dolayısıyla alimlerin sözlerini cem edip toplu olarak ele almak lazım. Örneğin yeryüzünün en büyük küfrü olan Vahdeti vucud küfrünü işleyenlere karşı en büyük mücadeleyi veren ibn teymiyye rahimehullah'ın külliyatının ikinci cildini baştan sona okumanı ve o kitapta şu cümlelerle karşılaştığında şaşmamanı isterim:
''Vahdeti Vucud düşüncesinin savunucuları olan tilimsani, ibn arabi, konevi gibi kişiler görüldüğünde boyunlarının vurulması gerekir. Fakat onların yolunda olan müridleri gördüğünüzde direkt tekfir etmeyin çünkü o müridler vahdeti vucud konusunda şaşkın ve cahil kişilerdir. Onlara hakkın hüccetini ap açık anlatmadğınız müddetçe onları tekfir etmeyin.'' kitabın başka bir yerinde de der ki:
''Ben, ibn arabi'nin, konevinin kafir olarak öldüğünü söylemiyorum. Fakat o sözleri söyleyen kişi o sözlerden dolayı tevbe etmediyse kafir olur. Bu nedenle ben görmediğim kişilerin ve ıspatı sahih olmayan kişilerin hükmünü vermekten kaçınırım'' benzeri cümle kullanmış. Başka bir yerde de '' Vahdeti vucudcular ayet ve hadisleri cem etmeden müridlerini kandırdıkları için, mürid de bu konuda mazeretlidir. çünkü şeriatta malumdur ki nashi, mensuhu, muhkem, mutaşabihi ,amm,hass'ı bilmeden nass ile hareket etmek bir te'vil türüdür''. benzeri cümleler kullanır mecduddin ebu'l abbas takyuddin abdulhalim ahmed ibn teymiyye rahimehullahuteala.
Dolayısıyla biz mücahidlerin taraftarı olan kardeşler artık bu halkın durumu hakkında neden onca açıklamalara rağmen( bkz: Şeyh ebu muhammed asım el makdisi'nin errisaletu'sselasniyye kitabına, ebu seleme eşşami'nin risalesine vb) mücahid alimlerimizin usulunu bırakıyoruz. Eşşeyx dr fadl el mısri Abdulkadir ibn abdulaziz (hafızehullahuteala) el umde fi i'dadi'l udde adlı kitabında der ki: ''Muvahhidlerin cihadi selefi akideyi toplumlara mal etmeyi bilmeleri gerek. Bu nedenle Bu cihadi akide toplumlara mal edilmezse, tağutlar, muvahhidleri tere yağından kıl çeker gibi avlarlar'' Bu nedenle ibn teymiyye rh dahi en büyük küfr olan vahdeti vucudun temsilcileri için külliyatın ikinci cildinin tamamında dahi ''umumen tekfir ediyoruz fakat şahıs olarak tekfir etmiyoruz'' saçmalığını (affedersiniz) söylememiştir. Bu nedenle konular açık ve kapalı olarak ele alındığında ehli sünne wel cemea'nın açık olan mes'eleleri imanın altı şartı, islam’ın beş şartı olarak ele almışlardır ve bunların detaylı durumlarını ise kapalı mes’eleler olarak ele almıştır. Sizin de bu halka umumen kafirdir söyleminiz akaid kitaplarında Allah’a iman bölümünün detayında anlatılan ‘’ettewhidul uluhiyye’’ kısmını ilgilendirir ki tıpkı şeyhulislam rahimehullah’ın kül hadisini anlatırken ‘’kül hadisindeki şahsın durumu şu anki bir cok müslümanda da mevcuttur çünkü tevhidin kısımlarının detaylarında Müslümanlar da mazeretlidir’’ gibi cümleler kullanıyor. Sizden isteğim kardeş olarak, halk ile uğraşmaktan ziyade mumteni kafirlerle uğraşmanız sizi davanızda başarılı kullardan edecektir ve bu yolda bizi de kendinize duacı ve yardımcı görmeniz sizi şaşırtmamalıdır…
Selamun aleykum…

Öncelikle, bu uzun aciklama icin tesekkür etmek istiyorum.
Ama, konu ile dogru baglantiyi kuramadiginizi düsünüyorum.
Umum kelimesi hakkindaki yaklasiminizi ise hic anlamis degilim. (En bastaki ifadeler ile)
Bu söz ile neyi kastettigimi anliyacaginizi düsünüyorum.

Simdi ben "su fiili isleyenler kafirdir" desem Umumi(Genel) olarak; hata mi etmis olurum sizce?
 
A Çevrimdışı

al-jihad

Üye
İslam-TR Üyesi
Değerli Muvahhid Kardeşlerim, Tasavvuf Denen Şeyi Kısaca Açıklamak Gerekirse O; Şirk, Bidat, Hurafeler, Sapkınlık ve Dinde Olmayan Herşey Tasavvufda Var. Yani Demek İstediğim Şey, Tasavvuf Diye Birşey İslamda Yokdur !

VESSELAM...
 
I Çevrimdışı

ibn teymiyye

Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun aleykum kardeş IbnIbraheem,
Umum kelimesi ile ilgili ifademi inş. ben özetlemeye çalıştım lakin ben fazla uzatmadan size yine de şeyh makdisi hafızehullah we rahimehullah'ın errisaletusselasiniyye kitabını tahkik edici şekilde okumanızı isterim. Bu arada şu cümlenizi de ele almak isterim :
Yoksa "La ilahe illAllah" sözünü anlamadan söylemis olur, ki bu sözün mahiyetini bilmedigi icin müslüman degildir. Nasil arapca bilmedigi icin arapca olan küfür bir söz söyleyen dinden cikmiyorsa, Kelime-i Tevhidin mahiyetini bilmeden söyleyen kiside islam dairesine girmis degildir.

Kardeş, öncelikle müslüman veya mü'min kavramlarının beraber ve ayrı kullanılma hakikatlerini biliyorsan ben derim ki:
Lailaheillallah kelimesinin cennete götürücü yedi meşhur ittifak edilen şartı vardır. ''ilim, yaqin, sıdq, muhabbet, ihlas, kabul,inqıyad'' sizin ''bu sözün mahiyetini bilmediği için müslüman değildir'' cümleniz eğer ki iman anlamında da kullanılıyorsa siz yanılıyorsunuz çünkü bahsettiğim yedi şartın varlığı hakiki imanı gerektirir. Fakat hükmi anlamdaki yani zahiren lailaheillallah kelimesini söyleyen kişinin zahiren bu kelimesini kabul etmek de selef arasında icma' edilen bir şeydir. Elbette zahiren birine müslüman veya mü'min denildiğinde bu durum , onun cennetlik imanını değil , zahiren aramızdaki imanını anlatmak içindir. İbn Teymiyye rahimehullahuteala, imam ahmed rahimehullahuteala'nın cariye hadisi hakkında birisinin kendisine cariye için hadiste geçen''o mü'mindir'' ifadesi nasıl anlaşılmalı diye sorduğunda, imam ahmed rahimehullahuteala'nın buradaki ''mü'mindir'' ifadesi hakiki anlamdaki mü'min değil, zahiren mü'mindir ifadesi anlamındadır. Bu nedenle her ne kadar biz bu halkın boş vermişliğini, fasık, kafir, mürtedleri cahil bir şekilde desteklediğini biliyorsak da biz, bu halkın kapalı durumları karşısında halkın bir kısmına ma'lumu'l halleri gereği(yani islam alameti sergilemeleri) biz, zahiren müslüman deriz fakat hakiki anlamdaki şekilde söylemiyoruz. bu da dünyevi hükümler açısından olması gereken şeylerdir. Fakat siz derseniz ki: islam alameti değişkendir. Yere ve zamana göre değişir, ben de derim ki örneğin kişinin sarih küfrü olmadan(ki, bu bir kayıttır birazdan aktaracağım hadis için) ''kıldığımız namazı kılar, kestiğimiz gibi keser, kıblemize dönerse bizdendir''(Ahmed) hadisi veya zulhuveysıra'nın (ki, kendisi haricilerden olmuştur sonradan) peygamberimiz s.a.v için '' adil ol '' dediğinde , sahabe''bırak boynunu vuralım bunun'' dediğinde, rasul s.a.v''hayır, o namaz kılıyordur'' demesi ihtimal dahilinde olan bir şey dahi bu konuda adamın katline engel olabiliyorsa,veya peygamberimiz s.a.v'in bir yeri kuşatmadan önce orada ezan sesi var mı yok mu diye beklemesi(ki, ezan var ise saldırı yapılmıyordu) , veya peygamberimiz s.a.v'in ''bu yıldan sonra müşrikler hac etmeyecektir''(muttfk aleyhi) haccın islam'a ,müslümanlara ait olduğu ve islamın bir alameti olduğu vb islam alameti olabilecek bir çok nass(ki, isterseniz daha da arttırırım) eğer islam alameti olmaz der iseniz, sizin yorumunuz veya delilsizce konuşan şahısların yorumu değil, bunun hakkında islam alameti olan şeyin, yeri geldiğinde islam alameti olamayacağını delil ile nakletmeniz gerekir. Bu minvalde bunu yapamayacağınızı siz de biliyorsunuz. Öyleyse biz şunu söyleyelim:
Kelime-i tevhidi kim söylerse söylesin, onun kastına, bilgisine, herhangi bir durumuna bakmadan islam'ı zahiren kabul edilir bu islam'ının bozulduğunu söylemek de şeriatın ap açık bir şekilde ''şu, dinden çıkarır'' benzeri ihtimale yer bırakmayan durumlarda kelime-i tevhidin bozulduğunu kabul ederiz. Fakat ihtimalin olduğu yerde, istidlalin batıl olacağı da kaidemizdir bilinmesi gerek..

Selamun aleykum kardeş IbnIbraheem..
 
tawh1d Çevrimdışı

tawh1d

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun aleykum kardeş IbnIbraheem,
Umum kelimesi ile ilgili ifademi inş. ben özetlemeye çalıştım lakin ben fazla uzatmadan size yine de şeyh makdisi hafızehullah we rahimehullah'ın errisaletusselasiniyye kitabını tahkik edici şekilde okumanızı isterim. Bu arada şu cümlenizi de ele almak isterim :


Kardeş, öncelikle müslüman veya mü'min kavramlarının beraber ve ayrı kullanılma hakikatlerini biliyorsan ben derim ki:
Lailaheillallah kelimesinin cennete götürücü yedi meşhur ittifak edilen şartı vardır. ''ilim, yaqin, sıdq, muhabbet, ihlas, kabul,inqıyad'' sizin ''bu sözün mahiyetini bilmediği için müslüman değildir'' cümleniz eğer ki iman anlamında da kullanılıyorsa siz yanılıyorsunuz çünkü bahsettiğim yedi şartın varlığı hakiki imanı gerektirir. Fakat hükmi anlamdaki yani zahiren lailaheillallah kelimesini söyleyen kişinin zahiren bu kelimesini kabul etmek de selef arasında icma' edilen bir şeydir. Elbette zahiren birine müslüman veya mü'min denildiğinde bu durum , onun cennetlik imanını değil , zahiren aramızdaki imanını anlatmak içindir. İbn Teymiyye rahimehullahuteala, imam ahmed rahimehullahuteala'nın cariye hadisi hakkında birisinin kendisine cariye için hadiste geçen''o mü'mindir'' ifadesi nasıl anlaşılmalı diye sorduğunda, imam ahmed rahimehullahuteala'nın buradaki ''mü'mindir'' ifadesi hakiki anlamdaki mü'min değil, zahiren mü'mindir ifadesi anlamındadır. Bu nedenle her ne kadar biz bu halkın boş vermişliğini, fasık, kafir, mürtedleri cahil bir şekilde desteklediğini biliyorsak da biz, bu halkın kapalı durumları karşısında halkın bir kısmına ma'lumu'l halleri gereği(yani islam alameti sergilemeleri) biz, zahiren müslüman deriz fakat hakiki anlamdaki şekilde söylemiyoruz. bu da dünyevi hükümler açısından olması gereken şeylerdir. Fakat siz derseniz ki: islam alameti değişkendir. Yere ve zamana göre değişir, ben de derim ki örneğin kişinin sarih küfrü olmadan(ki, bu bir kayıttır birazdan aktaracağım hadis için) ''kıldığımız namazı kılar, kestiğimiz gibi keser, kıblemize dönerse bizdendir''(Ahmed) hadisi veya zulhuveysıra'nın (ki, kendisi haricilerden olmuştur sonradan) peygamberimiz s.a.v için '' adil ol '' dediğinde , sahabe''bırak boynunu vuralım bunun'' dediğinde, rasul s.a.v''hayır, o namaz kılıyordur'' demesi ihtimal dahilinde olan bir şey dahi bu konuda adamın katline engel olabiliyorsa,veya peygamberimiz s.a.v'in bir yeri kuşatmadan önce orada ezan sesi var mı yok mu diye beklemesi(ki, ezan var ise saldırı yapılmıyordu) , veya peygamberimiz s.a.v'in ''bu yıldan sonra müşrikler hac etmeyecektir''(muttfk aleyhi) haccın islam'a ,müslümanlara ait olduğu ve islamın bir alameti olduğu vb islam alameti olabilecek bir çok nass(ki, isterseniz daha da arttırırım) eğer islam alameti olmaz der iseniz, sizin yorumunuz veya delilsizce konuşan şahısların yorumu değil, bunun hakkında islam alameti olan şeyin, yeri geldiğinde islam alameti olamayacağını delil ile nakletmeniz gerekir. Bu minvalde bunu yapamayacağınızı siz de biliyorsunuz. Öyleyse biz şunu söyleyelim:
Kelime-i tevhidi kim söylerse söylesin, onun kastına, bilgisine, herhangi bir durumuna bakmadan islam'ı zahiren kabul edilir bu islam'ının bozulduğunu söylemek de şeriatın ap açık bir şekilde ''şu, dinden çıkarır'' benzeri ihtimale yer bırakmayan durumlarda kelime-i tevhidin bozulduğunu kabul ederiz. Fakat ihtimalin olduğu yerde, istidlalin batıl olacağı da kaidemizdir bilinmesi gerek..

Selamun aleykum kardeş IbnIbraheem..

"Umum" konusu hakkinda;

Şeyhu-l İslam İbn-i Teymiye konuya dair şöyle demektedir:

"Meselenin aslı şu şekildedir: Kitap, sünnet ve icma ile küfür olduğu sabit olan bir söz için -Bu mutlak küfürdür- denir. Şer’i deliller bunu göstermektedir. İman; Allah(Subhanehu ve Tealâ) ve Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem)’den öğrenilen hükümlerdendir. İnsanların zan ve hevalarına göre karar verecekleri bir konu değildir. Hakkında tekfirin şartları sabit olmadıkça ve engelleri ortadan kalkmadıkça, bu tür sözleri söyleyen her kişi hakkında küfür hükmü verilmez. İslam’a yeni girmiş olması veya ilimden uzak bir yerde yetişmiş olması sebebiyle içkinin veya faizin helal olduğunu söyleyen kişi bu kabildendir."456

"Belirli bir takım sözler hakkında mutlak olarak nakledilen tekfir hükümlerini onlara açıklıyordum. Bu sözlerin doğruluğunun üzerinde duruyor ancak muayyen tekfirin bundan ayrılması gerektiğini belirtiyordum. Ümmetin, temel usül konularından biri olarak hakkında ihtilaf ettiği ilk mesele va’id (tehdit) konusudur. Kuran’da va’id ile ilgili ayetler mutlaktır. Mesela“ Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar. Zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir" (4 Nisa/10) ayetinde olduğu gibi… Bu, genel ve mutlak bir hükümdür. Selefin yaptığı da budur. Halbuki muayyen kişi için ceza (va’id) hükmü, tevbe ile, günahları silen iyilikler ile, musibetler ile veya makbul bir şefaat ile ortadan kalkmış olabilir. Tekfir de bir ceza tehdididir. Söylediği, Rasulullah(sallallahu aleyhi ve sellem)’in söylediğini yalanlamak da olsa, kişinin İslam’a yeni girmiş veya ilim muhitinden uzak bir yerde yaşamış olması yahut söylediği sözün küfür olduğuna dair nassları duymamış veya duymuş olsa bile sahih veya sabit görmemiş yahut yanılmış olsa bile kendisince onları te’vil etmiş olması sebebiyle hakkında kesin delil kaim olmadıkça inkar ettiği şeyler yüzünden kafir olmayabilir."457

“Söylenen söz, mutlak olarak sahibinin tekfir edildiği türden olabilir ve genelde bunu ifade etmek için, “Kim şöyle derse kafir olur” ifadesi kullanılır. Ancak bu sözü söyleyen kişi, gerekli olan hüccet ikamesi yapılmadan önce tekfir edilmez. Allah(Subhanehu ve Tealâ)’nın “Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar. Zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir" (4 Nisa/10) ayetinde olduğu gibi va’id ile ilgili olan nassların durumu bu şekildedir. Bu ve buna benzer nasslar hak olan va’idi bildirir. Ancak gerekli olan şartların oluşmaması ve engellerin de kalkmaması sebebi ile mutlak olan bu va’id muayyen bir şahsa indirgenemez. Çünkü işlediğinin haram olduğu kendisine açıklanmamış veya bu yaptığından tevbe etmiş veya işlediği bu haramın affedilmesine sebep olacak derecede iyilikleri fazla olmuş ya da kendisine şefaat edilmiş olabilir.

Küfür olarak nitelenen sözler de böyledir. Kişiye hakkı bildiren nasslar ulaşmamış olabilir, ulaşmış olsa bile onları sabit görmemiş olabilir veya anlamamış olabilir ya da Allah(Subhanehu ve Tealâ)’nın mazur göreceği şüpheler ile karşılaşmış olabilir. Hak peşinde olup hata yapan mü’minin hatasını ne olursa olsun Allah (Subhanehu ve Tealâ) bağışlar. Bu hatanın nazari veya ameli konularda olması farketmez. Rasulullah’ın ashabı ve ümmetin imamlarının görüşü budur."458

"Tekfirin belirli bir kişiye indirgenmesi belli şartların yerine gelmesine ve yine belli engellerin de olmamasına bağlıdır. Mutlak tekfir, şartları bulunmadıkça ve engelleri ortadan kalkmadıkça belirli kişiler için sabit olmaz.

İmam Ahmed(rahimehullah) ve bu genel hükümleri belirten tüm alimler, Cehmiyye fırkasından küfür sözlerini bizzat söyleyenler dışında kimseyi tekfir etmediler. Çünkü bir sözü söylemeye çağırmak, onu söylemekten daha büyüktür. Söyleyeni ödüllendirmek ve terkedeni cezalandırmak ise bir sözü söylemeye çağırmaktan daha büyüktür.

Bununla birlikte İmam Ahmed(rahimehullah) halifeye ve kendisini hapsedip dövenlere dua etmiştir. Onlar için istiğfar edip hakkını helal etmiştir. İslam’dan çıkmış olsalardı, onlar için istiğfar etmek caiz olmazdı. Çünkü kafirler için istiğfar etmek Kur’an, sünnet ve icma ile caiz değildir.

Onun ve başka imamların bu sözleri, Kuran’ın mahluk olduğunu ve ahirette Allah(Subhanehu ve Tealâ)’nın görülmeyeceğini söyleyen Cehmiyye’den belirli (muayyen) kişileri tekfir etmediklerini gösterir. İmam Ahmed’in bu konuda muayyen kişileri tekfir ettiğini belirten sözler de nakledilmiştir. Kendisinden, bir konuda farklı iki görüşün aktarılmış olması tartışma götürür. Yahut mesele tafsilata inilerek ele alınır ve muayyen kişileri tekfir etmişse, bunun şartların bulunduğu ve engellerin de ortadan kalktığı için olduğu, muayyen olarak tekfir etmediklerinin ise gerekli şartların bulunmaması ve engellerin kalkmaması sebebiyle tekfir edilmedikleri söylenir. Böyle bir durumda ise tekfir mutlak manadadır."459

Kaynaklar:
456 - Mecmuu’l-Fetava 35/101.
457 - Mecmuu’l-Fetava 3/147-148.
458 - Mecmuu’l-Fetava, 23/195.
459 - Mecmuu’l-Fetava, 12/261-262.

_________________________________________

Kelime-i Tevhidin namasinin bilinip bilinmeyecegi konusuna gelince, ...

Evet, kelime-i tevhidi söyleyen o anda canini ve malini korumustur ve zahiren mü'min sifatini almistir. Buna delil Usame b. Zeyd Hadisidir. Sonra zaten sehadetinin sahih olup olmadigi islami hükümleri yerine getirip gitrmediginden ve Allaha ortak kosup kosmadigindan anlasilir, ki bu islama yeni giren birisi icin gecerlidir. Fakat uzak cölde ve ilim ögrenme imkani olmadigi yerde ve islami hükümleri ögrenemiyecegi bir yerde ise durum yine degisir.

Ama bu konuda sunlarida bilmenizi isterim;

İmam Kurtubi, şöyle dedi:



“Eşhedu en la ilahe illallahu vahdehu la şer’ike leh” sözünün manası; “manasını bildiğim, iman ve kabul ettiğim şu sözü söylüyorum”, demektir.” “Şehadet” kelimesinin asıl manası; insanın duyu organlarıyla idrak ettiği şeyleri haber vermesi demektir. Ayrıca buna ek olarak şöyle denilebilir: “Duyu organlarıyla idrak edilemese bile, kesin ve şüphesiz olarak öğrenilen şey, hisle ve görerek öğrenilen şeyler gibidir.”(Kurtubi Tefisiri)



İbni Teymiye (r.a) şöyle dedi:



“Şehadet; şehadet eden kişinin, şehadet ettiği şeyleri bilmesini, bu şehadeti açıklamasını ve şehadetinde doğruyu söylemesini gerektirir. Bu şartlar tahakkuk etmezse o zaman bu, “şehadet” sayılmaz.” (Fetvalar c:14 s:187)


Buhari, Kitabu’l İlim’de “İlim sözden ve amelden ön-cedir ” babında şöyle diyor:


“Allah (c.c) şöyle buyuruyor:


“Bilki, Allah’tan başka ibadete layık ilah yoktur.” (Muhammed: 19)


Allah (c.c) bu ayete ilim ile başlamıştır.”


Hafız bin Hacer El Askalani, Buhari’nin sözlerini açıklıyarak şöyle dedi:


“Buhari’nin: “İlim sözden ve amelden öncedir” sözü hakkında İbni’l Münir şöyle dedi:


“Buhari’nin bu sözden kastettiği şey şudur: Amel ve sözün geçerli olabilmesi için bilmek şarttır. Bilmeden söylenen söz ve yapılan amel muteber sayılmaz. Çünkü ayette; ilim (bilmek), söz ve amelden önce zikredilmiştir, Niyetsiz söz ve niyetsiz amel de geçerli değildir. İlim ise niyeti belirtir.” (Fethul Bari cilt 1 s: 192-193)


Burada bilinmesi gereken çok önemli bazı meseleler vardır. Müslüman olabilmek için herkesin bu meseleleri bilmesi kesinlikle şarttır. Bunlar: Allah’ın, birliğini ifade eden sıfatlarını bilmek ve O’ndan başka bütün sahte ilahları, tağutları reddetmektir. Bunları soru sorarak veya başkasını taklid ederek öğrenmek ve onlar gibi düşünmek, Mutezile hariç, bütün alimlere göre caizdir.

Selametle
 
I Çevrimdışı

ibn teymiyye

Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun aleykum,
Kardeş IbnIbraheem, ben aslında sizin bir önceki yazınızın şu cümlesini de
Simdi ben "su fiili isleyenler kafirdir" desem Umumi(Genel) olarak; hata mi etmis olurum sizce?
ele alıp bir kaç cümle sarfetmek istiyorum. Şu fiili işleyenler kafirdir, sözü sizin anladığınız şekilde ''umumi tekfir'' değildir. Mutlak tekfir olarak adlandırılır. Mutlak tekfir; herhangi bir kayıt, kapalılık, durum vb gözetilmeden fiile verilen hükümdür. Örneğin sizin ''Oy vermek küfrdür'' demeniz mutlak anlamdaki tekfirdir. Tıpkı şeyhulislam rh'ın '' Selef imamları daha önceleri <kur'an mahluktur demek kufrdur> dediğinde sonraki alimler bu sözün nereye ıtlak edildiğini ve ne ile alakalı olduğunu ve mutlak anlamda olan sözü <Kur'an mahluktur diyen kafirdir> diye aktardılar ve anladılar.. Oysa bu yanlıştır der. .. vb şeyhulislam rh külliyatında bunu uzun uzun anlatır. Tıpkı sizin yukarıda şeyhulislam rahimehullah'tan aktardığınız şu cümle
Bununla birlikte İmam Ahmed(rahimehullah) halifeye ve kendisini hapsedip dövenlere dua etmiştir. Onlar için istiğfar edip hakkını helal etmiştir. İslam’dan çıkmış olsalardı, onlar için istiğfar etmek caiz olmazdı. Çünkü kafirler için istiğfar etmek Kur’an, sünnet ve icma ile caiz değildir.
dediğimizi de dolaylı olarak da olsa doğrular. Çünkü malumdur ki imam ahmed rahimehullah'ı kırbaçlayıp hapseden de Halife Me'mun idi. (Halife Me'munun büyük bir alim olduğunu da unutmayalım her ne kadar mutezile lehinde fiil ve sözleri olsa da) neden kırbaçlıyordu imamımız ahmed rahimehullah'ı? imam, 'Kur'an mahluktur' demediği ve buna karşı çıktığı için. Buna rağmen ehli sünnet, mutezilenin bayraktarlığını yaptığı o söze küfr diyorlar ,fakat sahibinin durumuna bakıyorlar çünkü sözün sahibi sizin şeyhulislam rahimehullah'tan yaptığınız şu alıntıdaki durumu taşıyor genelde
Söylediği, Rasulullah(sallallahu aleyhi ve sellem)’in söylediğini yalanlamak da olsa, kişinin İslam’a yeni girmiş veya ilim muhitinden uzak bir yerde yaşamış olması yahut söylediği sözün küfür olduğuna dair nassları duymamış veya duymuş olsa bile sahih veya sabit görmemiş yahut yanılmış olsa bile kendisince onları te’vil etmiş olması sebebiyle hakkında kesin delil kaim olmadıkça inkar ettiği şeyler yüzünden kafir olmayabilir."457
Bu nedenle Fiile verilen hüküm ile faile verilen hükmü ayırdığımızda Mutlak Tekfir ile Muayyen tekfir ortaya çıkar. Fakat sizin dediğiniz ve doğru olduğunun ıspatı dahi olmayan ''ben umumi(ki, siz umum kelimesini sözlük anlamı ile ele alıyorsunuz oysa şeriatın hükümleri ,sözlük anlamı üzerine bina edilmez) olarak tekfir ediyorum fakat muayyene indirmiyorum'' şeklindeki cümleniz yanlıştır. Fakat eğer umumdan kastınız failin söylediği söz veya ameline yönelik ise 'örneğin oy vermek kufrdur' bu, doğrudur. Fakat eğer umumi tekfiri halk arasında kullanılan ''umumhane, umuma açıktır''vb şeklinde ele alıyorsanız lütfen bunu yapmayın kardeşim..
Bu minvalde, ben yukarıda en son olarak paylaştığınız yazının altına imzamı atarım ve en son paylaşımını yaptığınız alıntıların da, anladığım kadarı ile sizi desteklemediğini ifade edebilirim rahatlıkla. Kurtubi rahimehullah ,ibn hacer rahimehullah'tan yaptığınız alıntıları ne için paylaştığınızı da anlamış değilim. Örneğin kurtubi rahimehullah'ın maide 44. ayet ile ilgili yaptığı açıklamalar sizin bu keskin halinizin hiç hoşuna gitmeyebilir. Bu nedenle sizin en son yazıyı paylaşmanız sizin ''umumi olarak tekfir ederim, muayyen olarak tekfir etmem'' şeklindeki açıklamalarınızı destekleyen bir yön göremiyorum.Görebilen var ise(bizi takip eden kardeşler) veya siz görebiliyorsanız orayı belirtin inş.

Selamun aleykum ...
 
sahabeerkam Çevrimdışı

sahabeerkam

Üye
İslam-TR Üyesi
Allah c.c bir konuda bir hüküm vermişse müslüman olanlar o hükme teslim olur.

bu hükmün şahsi ve geneli diye de bir ayırımı olmaz.

cahilliği mazeret kabül edmeyiz. çünkü islamda olmayan herkes Allah c.c indinde cahillerdir.


her yaratılan yaratanın emriyle hareket etmelidir.insan lardan imansızlar dışında her varlık Allah c.c hükmünü esas alır.

inşallah tekfir sürelerini ve sünneti esas almalıyız.ayet ve sürelerin tartışması olmaz.kesin hükümlerdir.

maide 44. de şeriat ile idare etmeyenler kafirdir hükmü vardır.aaynı zamanda zalim ve fasıklardır.

bizi laik-demokratik-kapitalizm ile idare edenlere müslüman demeye kimin cesareti olur.inşallah varsa kendisi hükme karşı gelmenin cezasını çeker.

fatiha süresinde sapıtmuşların yoluna girmemek için söz verenler sözünün tersini yapıyorsa müslüman demeye kim cesaret edebilir.

inşallah anlayanlardan oluruz.

Allah c.c yar ve yardımcımız olsun
 
tawh1d Çevrimdışı

tawh1d

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun aleykum,
Kardeş IbnIbraheem, ben aslında sizin bir önceki yazınızın şu cümlesini de ele alıp bir kaç cümle sarfetmek istiyorum. Şu fiili işleyenler kafirdir, sözü sizin anladığınız şekilde ''umumi tekfir'' değildir. Mutlak tekfir olarak adlandırılır. Mutlak tekfir; herhangi bir kayıt, kapalılık, durum vb gözetilmeden fiile verilen hükümdür. Örneğin sizin ''Oy vermek küfrdür'' demeniz mutlak anlamdaki tekfirdir. Tıpkı şeyhulislam rh'ın '' Selef imamları daha önceleri <kur'an mahluktur demek kufrdur> dediğinde sonraki alimler bu sözün nereye ıtlak edildiğini ve ne ile alakalı olduğunu ve mutlak anlamda olan sözü <Kur'an mahluktur diyen kafirdir> diye aktardılar ve anladılar.. Oysa bu yanlıştır der. .. vb şeyhulislam rh külliyatında bunu uzun uzun anlatır. Tıpkı sizin yukarıda şeyhulislam rahimehullah'tan aktardığınız şu cümle dediğimizi de dolaylı olarak da olsa doğrular. Çünkü malumdur ki imam ahmed rahimehullah'ı kırbaçlayıp hapseden de Halife Me'mun idi. (Halife Me'munun büyük bir alim olduğunu da unutmayalım her ne kadar mutezile lehinde fiil ve sözleri olsa da) neden kırbaçlıyordu imamımız ahmed rahimehullah'ı? imam, 'Kur'an mahluktur' demediği ve buna karşı çıktığı için. Buna rağmen ehli sünnet, mutezilenin bayraktarlığını yaptığı o söze küfr diyorlar ,fakat sahibinin durumuna bakıyorlar çünkü sözün sahibi sizin şeyhulislam rahimehullah'tan yaptığınız şu alıntıdaki durumu taşıyor genelde Bu nedenle Fiile verilen hüküm ile faile verilen hükmü ayırdığımızda Mutlak Tekfir ile Muayyen tekfir ortaya çıkar. Fakat sizin dediğiniz ve doğru olduğunun ıspatı dahi olmayan ''ben umumi(ki, siz umum kelimesini sözlük anlamı ile ele alıyorsunuz oysa şeriatın hükümleri ,sözlük anlamı üzerine bina edilmez) olarak tekfir ediyorum fakat muayyene indirmiyorum'' şeklindeki cümleniz yanlıştır. Fakat eğer umumdan kastınız failin söylediği söz veya ameline yönelik ise 'örneğin oy vermek kufrdur' bu, doğrudur. Fakat eğer umumi tekfiri halk arasında kullanılan ''umumhane, umuma açıktır''vb şeklinde ele alıyorsanız lütfen bunu yapmayın kardeşim..
Bu minvalde, ben yukarıda en son olarak paylaştığınız yazının altına imzamı atarım ve en son paylaşımını yaptığınız alıntıların da, anladığım kadarı ile sizi desteklemediğini ifade edebilirim rahatlıkla. Kurtubi rahimehullah ,ibn hacer rahimehullah'tan yaptığınız alıntıları ne için paylaştığınızı da anlamış değilim. Örneğin kurtubi rahimehullah'ın maide 44. ayet ile ilgili yaptığı açıklamalar sizin bu keskin halinizin hiç hoşuna gitmeyebilir. Bu nedenle sizin en son yazıyı paylaşmanız sizin ''umumi olarak tekfir ederim, muayyen olarak tekfir etmem'' şeklindeki açıklamalarınızı destekleyen bir yön göremiyorum.Görebilen var ise(bizi takip eden kardeşler) veya siz görebiliyorsanız orayı belirtin inş.

Selamun aleykum ...

Örneğin sizin ''Oy vermek küfrdür'' demeniz mutlak anlamdaki tekfirdir. Tıpkı şeyhulislam rh'ın '' Selef imamları daha önceleri <kur'an mahluktur demek kufrdur> dediğinde sonraki alimler bu sözün nereye ıtlak edildiğini ve ne ile alakalı olduğunu ve mutlak anlamda olan sözü <Kur'an mahluktur diyen kafirdir> diye aktardılar ve anladılar.. Oysa bu yanlıştır der. .. vb şeyhulislam rh külliyatında bunu uzun uzun anlatır.
Bakiniz kardesim, burda aktardigim yazilari tekrar okuyun ve özellikle su yerlere dikkat edin, o zaman Seyhul Islamin ne söyledigini daha iyi anlarsin.

- Belirli bir takım sözler hakkında mutlak olarak nakledilen tekfir hükümlerini onlara açıklıyordum. Bu sözlerin doğruluğunun üzerinde duruyor ancak muayyen tekfirin bundan ayrılması gerektiğini belirtiyordum.

- Bu, genel ve mutlak bir hükümdür. Selefin yaptığı da budur. Halbuki muayyen kişi için ceza (va’id) hükmü, tevbe ile, günahları silen iyilikler ile, musibetler ile veya makbul bir şefaat ile ortadan kalkmış olabilir.

- Söylenen söz, mutlak olarak sahibinin tekfir edildiği türden olabilir ve genelde bunu ifade etmek için, “Kim şöyle derse kafir olur” ifadesi kullanılır. Ancak bu sözü söyleyen kişi, gerekli olan hüccet ikamesi yapılmadan önce tekfir edilmez.

- Ancak gerekli olan şartların oluşmaması ve engellerin de kalkmaması sebebi ile mutlak olan bu va’id muayyen bir şahsa indirgenemez.

- Tekfirin belirli bir kişiye indirgenmesi belli şartların yerine gelmesine ve yine belli engellerin de olmamasına bağlıdır. Mutlak tekfir, şartları bulunmadıkça ve engelleri ortadan kalkmadıkça belirli kişiler için sabit olmaz.

- Yahut mesele tafsilata inilerek ele alınır ve muayyen kişileri tekfir etmişse, bunun şartların bulunduğu ve engellerin de ortadan kalktığı için olduğu, muayyen olarak tekfir etmediklerinin ise gerekli şartların bulunmaması ve engellerin kalkmaması sebebiyle tekfir edilmedikleri söylenir. Böyle bir durumda ise tekfir mutlak manadadır.

Yukarda yaptigim alintilardan bilakis mutlak olan tekfiri benimsedigini, dogruladigini, kabul ettigini ve bunun muayyen tekfirden ayrilmasi gerektigini vurgulamakta. Tekrar okumanizi rica ediyorum. Ayrica selefin muayyen olarak bazi kimseleri tekfir ettigide bir gercektir.

Fakat sizin dediğiniz ve doğru olduğunun ıspatı dahi olmayan ''ben umumi(ki, siz umum kelimesini sözlük anlamı ile ele alıyorsunuz oysa şeriatın hükümleri ,sözlük anlamı üzerine bina edilmez) olarak tekfir ediyorum fakat muayyene indirmiyorum'' şeklindeki cümleniz yanlıştır.
Bu konuda haklisiniz belki, herhalde dogru kelimeleri kullanmadim. Mutlak kelimesini kullanmak sanirim daha dogru olurdu.

Kurtubi rahimehullah ,ibn hacer rahimehullah'tan yaptığınız alıntıları ne için paylaştığınızı da anlamış değilim.
Bu yazilari mutlak tekfir hakkinda degil "Kisinin sehadeti, sehadetin manasini bilmemesi ve Allahi tanimamasi durumda kabul olup olmuyacagi" konusu hakkinda aktardim ki bunuda en son yazimda Kurtubi ve Askalaninin sözlerini nakletmeden önce söyledim.

Buyrun o sözleri tekrar aktariyorum:
İmam Kurtubi, şöyle dedi:



“Eşhedu en la ilahe illallahu vahdehu la şer’ike leh” sözünün manası; “manasını bildiğim, iman ve kabul ettiğim şu sözü söylüyorum”, demektir.” “Şehadet” kelimesinin asıl manası; insanın duyu organlarıyla idrak ettiği şeyleri haber vermesi demektir. Ayrıca buna ek olarak şöyle denilebilir: “Duyu organlarıyla idrak edilemese bile, kesin ve şüphesiz olarak öğrenilen şey, hisle ve görerek öğrenilen şeyler gibidir.”(Kurtubi Tefisiri)



İbni Teymiye (r.a) şöyle dedi:



“Şehadet; şehadet eden kişinin, şehadet ettiği şeyleri bilmesini, bu şehadeti açıklamasını ve şehadetinde doğruyu söylemesini gerektirir. Bu şartlar tahakkuk etmezse o zaman bu, “şehadet” sayılmaz.” (Fetvalar c:14 s:187)


Buhari, Kitabu’l İlim’de “İlim sözden ve amelden ön-cedir ” babında şöyle diyor:


“Allah (c.c) şöyle buyuruyor:


“Bilki, Allah’tan başka ibadete layık ilah yoktur.” (Muhammed: 19)


Allah (c.c) bu ayete ilim ile başlamıştır.”


Hafız bin Hacer El Askalani, Buhari’nin sözlerini açıklıyarak şöyle dedi:


“Buhari’nin: “İlim sözden ve amelden öncedir” sözü hakkında İbni’l Münir şöyle dedi:


“Buhari’nin bu sözden kastettiği şey şudur: Amel ve sözün geçerli olabilmesi için bilmek şarttır. Bilmeden söylenen söz ve yapılan amel muteber sayılmaz. Çünkü ayette; ilim (bilmek), söz ve amelden önce zikredilmiştir, Niyetsiz söz ve niyetsiz amel de geçerli değildir. İlim ise niyeti belirtir.” (Fethul Bari cilt 1 s: 192-193)


Burada bilinmesi gereken çok önemli bazı meseleler vardır. Müslüman olabilmek için herkesin bu meseleleri bilmesi kesinlikle şarttır. Bunlar: Allah’ın, birliğini ifade eden sıfatlarını bilmek ve O’ndan başka bütün sahte ilahları, tağutları reddetmektir. Bunları soru sorarak veya başkasını taklid ederek öğrenmek ve onlar gibi düşünmek, Mutezile hariç, bütün alimlere göre caizdir.
Ayrica su sözünüzüde ele almak istiyorum:

'' çaba sarfedip Allah'ın rızasına ulaşmaya çalışan kişi her çabasına rağmen yanlışa, sapıklığa giriyorsa, bu kişi mazeretlidir''

Bu sözü imzamdaki:

"İslam; Allah'ı birlemek, tek olan ve şeriki olmayan Allah'a ibadet etmek, Allah'a, Rasulune ve Rasulün bildirdiklerine iman edip tabi olmaktır. Bunları yerine getirmeyen kul, Müslüman değildir. Şayet bunları yerine getirmeyen, bilerek inkar eden inatçı kafir değilse, o taktirde cahil kafirdir."
(İbni Kayyım Tariku’l Hicreteyn s: 382)

... sözü üzerine yazdiniz.

Oysaki Ibnu'l Kayyim'in bahsettigi cahil ve sizin getirdiginiz misal cok alakasiz. Bir tarafta dinin zaruri olarak bilinmesi gereken seyleri bilmeyen bir cahil var ve diger tarafta sizin naklettiginiz sözde bütün cabasini sarfeden ve yüzcevirmeyen bilakis bütün gücünü sarfeden ihlasli samimi mümin bir kul var, ki tarif ettiginiz sekliyle bu neredeyse bir "ictihad"dir. Bütün cabasini sarfediyor ama yinede hataya düsüyor cünkü. Bütün cabasini sarfettikten sonra zaten o üzerine düsen görevi yapmistir, ve umulur ki Allah onu bu hatasindan dolayi mazur sayar.

Selametle
 
tawh1d Çevrimdışı

tawh1d

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
cahilliği mazeret kabül edmeyiz. çünkü islamda olmayan herkes Allah c.c indinde cahillerdir.

Cehalet herkes icin, her konuda, her yerde ve her zaman mazeret degildir ama cehaletin mazeret oldugu durumlar ve konularda vardir.

Cehaletin mazeret oldugu ve olmadigi konulari iyi kavramak lazim. Cehalet hicbir sekilde ve hicbir konuda mazeret degildir demekte asiriliktir, mutlak ve her konuda mazerettir demekte asiriliktir.
 
I Çevrimdışı

ibn teymiyye

Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun aleykum,
kardeş IbnIbraheem, gerçekten sizin neyi nasıl savunduğunuzu anlamış değilim. Zaruratı diniyyeden bahsediyorsunuz oysa klasik akaid kitaplarına bakıldığında imanın ve islamın şartlarının zaruratı diniyye olduğu zikrediliyor. ayrıca sizin yukarıdaki şu cümlenizi
Yukarda yaptigim alintilardan bilakis mutlak olan tekfiri benimsedigini, dogruladigini, kabul ettigini ve bunun muayyen tekfirden ayrilmasi gerektigini vurgulamakta. Tekrar okumanizi rica ediyorum. Ayrica selefin muayyen olarak bazi kimseleri tekfir ettigide bir gercektir.
ben kabul ediyorum ve şu ana kadar yazmak istediğim ve anlatmak istediğim şeyi alıntı yaptığım kırmızı yazı ile ifade etmişsiniz.Ayrıca sizin erdemli müslümanların tavrını sergileyerek benim şu cümleme karşı
Fakat sizin dediğiniz ve doğru olduğunun ıspatı dahi olmayan ''ben umumi(ki, siz umum kelimesini sözlük anlamı ile ele alıyorsunuz oysa şeriatın hükümleri ,sözlük anlamı üzerine bina edilmez) olarak tekfir ediyorum fakat muayyene indirmiyorum'' şeklindeki cümleniz yanlıştır.
şu cümleyi
Bu konuda haklisiniz belki, herhalde dogru kelimeleri kullanmadim. Mutlak kelimesini kullanmak sanirim daha dogru olurdu.
sarfetmeniz kayda değer ve tebrik edilmesi gereken bir tavırdır.Çünkü size karşı çıktığım konu, Mutlak tekfir ile umumi tekfiri karıştırmanız idi. Mutlak tekfir, Selef imamlarının şu, küfürdür vb sözlerinde geçtiği uzre fiile verilen hükümdür. Umumi tekfir ise, şunu işleyen Mutlak anlamda(ki, burada da ''mutlak'' kelimesini türkçedeki 'kesinlik' ifadesinin karşılığı olarak ele almayın umumi tekfiri ''genel tekfir'' anlamında ele aldığınız gibi) kafir olmuştur demektir. Burada mutlak anlamda kafir olmuştur denildiğinde Buradaki ''Mutlak'' kelimesi ''Mücerred''lik ifade eder yani başlı başına yani karinelere diğer bir ad ile şahsın karainu'l haline bakılmadan verilen hükmdür. Örneğin ''Kur'an mahluktur diyen kafir olur'' sözünü muteexxirin ulema her ne kadar bunu kesin kalıp ile kullanmışlarsa da , kur'an mahluktur diyen kişilere kafir dememişlerdir çünkü mutlak ifadeler kayıt eden nassların eşliğinde anlaşılırlar. Bu minvalde Ben, sizin şimdiye kadar yaptığınız açıklamalara karşı çıkmıyorum sadece karşı çıktığım şey, sizin ''umumi tekfir''i yanlış bir temellendirme uzerine kurgulamanızdır. Ben yine de kardeş olarak nasihatımı eksik etmem .çünkü Ebu Hureyre (r a)'den rivayet edilen hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s a v) şöyle buyurmuştur: "Mü'minin mü'min üzerinde altı hakkı vardır;
1- Onunla karşılaşınca selam vermek
2- Davet edildiğinde icabet etmek
3- Nasihat edince nasihatını tutmak 4- Hapşırdığı zaman 'Yerhamukellah' demek
5- Hastalandığında ziyaret etmek
6- Öldüğünde cenazesine gitmek (Buhari,Cenaiz:2; Müslim, Selam:4; Ebu Davud:5030; Tirmizi:2737; Nesai, Cenaiz:52)
Temim-i Dari'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır: "Peygamber Efendimiz (s a v) üç sefer; Din nasihattir, din nasihattir, din nasihattir, buyurdu Soruldu; -Ya Rasulallah nasihat kime? Peygamber Efendimiz (s a v) şöyle buyurdu; “Allah için, kitap için, O'nun rasulü için ve bütün Müslümanlar için " (Müslim, İman:95)
Ayrıca sizin İbnu'l kayyım'dan alıntı yaptığınız cehalet ile ilgili kısmı da anlamadığınızı ifade etmek istiyorum. Öncelikle şunu bilin ki ibn kayyım rahimehullah'ın alıntı yaptığınız kitabın arka sayfalarında cehaletin kısımlarını görebilirsiniz fakat bir maddeyi ele alıp onu anlamamak da insanı yanlışa götür(t)ebilir. imzanızda şöyle deniliyor:
"İslam; Allah'ı birlemek, tek olan ve şeriki olmayan Allah'a ibadet etmek, Allah'a, Rasulune ve Rasulün bildirdiklerine iman edip tabi olmaktır. Bunları yerine getirmeyen kul, Müslüman değildir. Şayet bunları yerine getirmeyen, bilerek inkar eden inatçı kafir değilse, o taktirde cahil kafirdir." (İbni Kayyım Tariku’l Hicreteyn s: 382)

Dikkat edilirse ibn kayyım rh, islam'ın üç durumunu anlatıyor bunların: Allah'ı birleme, Allah'a ibadet etme, Allah'a rasulune ve Rasulun Allah'tan getirdiklerine iman etme ve tabi olma.
Bunları yerine getirmeyen kişiye kafir diyor. Peki ben size sorarım:
Allah rasulu s.a.v'in ''Müslümanı öldürmek kufr ,ona sövmek fısktır''(Buhari) hadisini dahi biz karinelere ihtiyaç duyup bu hadisi bir kaç şekilde anlatıp ve hucurat ve bakara süresinde geçen ayetler ile tefsir edip hadiste geçen ifadelerin küçük küfre delalet ettiğini anlatıyoruz da alimlerin sözlerinde geçen küfr kelimelerini neden bu şekilde ele almıyoruz? Allah rasulu s.a.v'in sözlerini te'vil edeceğiz de alimlerin sözlerini neden te'vil etmeyelim? bu minvalde, alıntınızda geçen''Bunları yerine getirmeyen kul, müslüman değildir'' sözünü nasıl anlamalıyız sizce? Benim bu güne kadar kitaplarını okuduğum ve ders aldığım alimlerden anladığım kadarı ile muslüman değildir ifadeleri hadislerde dahi geçse bunun ''mü'min değildir'' şeklinde de anlaşılmaması gerektiğidir. Bu nedenle peygamber s.a.v efendimizin: ''bizi aldatan bizden değildir'' (Muslim :babu'l iman, babu'l Fiten) hadisi vb hadislerin Terğib ve Terhib(korkutma ve müjdeleme) eksenli ele alınması gerek. Dolayısıyla alıntınızda ibn kayyım rh'ın sözlerinin bizim tarafımızdan anlaşılan şekli şudur:
Allah'ı birleme: biz, elbette Allah'ın birlenmesinin tevhidin temel şartı ve tüm peygamberlerin bunun için gönderildiğini ifade eder ve kabul ederiz. Allah'ın varlığının kabul edilmesini iman-islam için yeterli olmadığını ikrar ederiz. Fakat Allah'ı birlemeyi bizler kitap ve sünnette geçen deliller ile ve ümmet alimlerinin batıl üzerinde ittifak etmemeleri şeklindeki ifadeleri ile anlarız ki bu kısım oldukça uzundur çünkü Allah'ın birlenmesi hangi konularda ve nasıl olacağı da itikad kitaplarında anlatılmaktadır.
Allah'a ibadet etme: İbadeti nasıl anlıyorsunuz bilmem ama, ilim kitaplarında ''İbadet ettiğin şey'' denildiğinde alimler arasında şöyle anlaşılır: Ma'budun bi haq. Yani hakkı severek , onu ölçü edinerek ibadet etme . Örneğin siz, oy kullanmaya ibadet der iseniz, ben de derim ki: ibadet kavramını anlamadığnızdan dolayıdır. Çünkü ibadet, kendisi aslından sevilen, zatından dolayı sevilen, kendisine kurban kesilen, kendisi adına verilen zata yapılır. Fakat karineye ihtiyaç hissedilen kapalı mes'eleleri de açık gibi gösterip bunlara da (oy verme gibi) ibadet adı verirseniz bence siz, ilmi kitaplardan öğrenmeyi bırakın en yakın bir tabibe(alime) başvurun ve onunla beraber ilmi okuyun...
Bu nedenle sizin şu cümleniz de: ‘’ Bir tarafta dinin zaruri olarak bilinmesi gereken seyleri bilmeyen bir cahil var ve diger tarafta sizin naklettiginiz sözde bütün cabasini sarfeden ve yüzcevirmeyen bilakis bütün gücünü sarfeden ihlasli samimi mümin bir kul var, ki tarif ettiginiz sekliyle bu neredeyse bir "ictihad"dir.’’ Bu cümleleriniz, Muvahhid kulların, kaç kısım olduğunu anlamamanızın bir neticesidir. hafız ahmed el hakemi’nin ‘’a’lamu sunneti menşura li İ’tikadi taifuetu’l mansuratu naciyya’’ adlı kitabında geçen kısımlar üç şekilde anlatılmakta yani muvahhid kulları üç kısma ayırıyor ve üçü de cennete Allah’ın izni ile eninde sonunda girecek fakat kimi hesapsız, kimi hesaplı, kimi de cezalı diye tasnif ediyor. Samimi kuldan kastınıza eğer ki peygamber s.a.v efendimiz zamanındaki bedevileri görseydiniz bu gün yaşadığımız halka karşı rahatça ifadeler kullanmazdınız. Bakın kutubusitte’nin karz(borç) bölümünde bir müslüman gelip rasul s.a.v’den borcunu edepsiz ve kırıcı bir şekilde istiyor kendisi de bedevi, vb tablolara, o zaman ebubekir r.a gibi bir sıdk olduğu gibi, ali r.a gibi bir fıkıh babası olduğu gibi bedeviler gibi Müslümanlar da vardı. Bu nedenle bu halkı yazımızın yazılmasına temel sebep olan ‘’umumi tekfir’’ (ki, ne olduğunu dahi bilmiyorsunuz) ile tekfir etmeniz bize ‘’el insaf ve edep yahu kardeşim’’ demeyi zorunlu kıldı.
Kurtubi rh ve ibn hacer rh’ın kelimei şehadeti tefsir mahiyetindeki sözleri de anlamanız için kanaatimce kelimei şehadetin zahiri ve Batıni (ki, burada sapkın taife, sufilerin kullandığı batınılik ilmi(!) zırvalığını kastetmiyorum) veya hukmi veya hakiki anlamını bilmenizi ve o zaman iki güzel alimimizin şehadeteyni tefsirlerini anlarsınız umarım…
Ayrıca sizin şu cümleniz de
Ayrica selefin muayyen olarak bazi kimseleri tekfir ettigide bir gercektir.
kanaatimce beni yanlış anladığnız veya beni tanımadığınızdan dolayıdır. Elbette selef imamlarının muayyen olarak yeri geldiğinde tekfir edilecek kişileri tekfir ettiklerini kabul eder ve onaylarız.örneğin imam şafii rh'ın ''el-umm'' adlı kitabında yaptığı alıntıda kendisi ile tartıştığı birinin sözlerinin üzerine imam rahimehullah, o adama hücceti ikame ediyor ve adam sözünde ısrar edince imam şafii rh, adamı tekfir ediyor. veya hallacı mansuru, kendi devrinde bir çok alimin fetvası ile tekfir edilerek öldürülmüştür. Bu nedenle sakın ha beni Tekfiri bilmeyen , tekfir etmeyen olarak bilme. Evet ben Tekfir ederim fakat tekfir, usulu olan ve ehlinin işi olduğu için bu konuda hakkında ap açık (güneşten daha açık) nasslar olmadı mı ben normal bir insanı tekfir etmem...
Hakkınızı helal edin kardeş IbnIbraheem ,ben yazmaya başlayınca biraz uzatıyorum.

Selamun aleykum…
 
tawh1d Çevrimdışı

tawh1d

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ayrıca sizin İbnu'l kayyım'dan alıntı yaptığınız cehalet ile ilgili kısmı da anlamadığınızı ifade etmek istiyorum. Öncelikle şunu bilin ki ibn kayyım rahimehullah'ın alıntı yaptığınız kitabın arka sayfalarında cehaletin kısımlarını görebilirsiniz fakat bir maddeyi ele alıp onu anlamamak da insanı yanlışa götür(t)ebilir. imzanızda şöyle deniliyor:

"İslam; Allah'ı birlemek, tek olan ve şeriki olmayan Allah'a ibadet etmek, Allah'a, Rasulune ve Rasulün bildirdiklerine iman edip tabi olmaktır. Bunları yerine getirmeyen kul, Müslüman değildir. Şayet bunları yerine getirmeyen, bilerek inkar eden inatçı kafir değilse, o taktirde cahil kafirdir." (İbni Kayyım Tariku’l Hicreteyn s: 382)


Dikkat edilirse ibn kayyım rh, islam'ın üç durumunu anlatıyor bunların: Allah'ı birleme, Allah'a ibadet etme, Allah'a rasulune ve Rasulun Allah'tan getirdiklerine iman etme ve tabi olma.

Bunları yerine getirmeyen kişiye kafir diyor. Peki ben size sorarım:

Allah rasulu s.a.v'in ''Müslümanı öldürmek kufr ,ona sövmek fısktır''(Buhari) hadisini dahi biz karinelere ihtiyaç duyup bu hadisi bir kaç şekilde anlatıp ve hucurat ve bakara süresinde geçen ayetler ile tefsir edip hadiste geçen ifadelerin küçük küfre delalet ettiğini anlatıyoruz da alimlerin sözlerinde geçen küfr kelimelerini neden bu şekilde ele almıyoruz? Allah rasulu s.a.v'in sözlerini te'vil edeceğiz de alimlerin sözlerini neden te'vil etmeyelim? bu minvalde, alıntınızda geçen''Bunları yerine getirmeyen kul, müslüman değildir'' sözünü nasıl anlamalıyız sizce? Benim bu güne kadar kitaplarını okuduğum ve ders aldığım alimlerden anladığım kadarı ile muslüman değildir ifadeleri hadislerde dahi geçse bunun ''mü'min değildir'' şeklinde de anlaşılmaması gerektiğidir. Bu nedenle peygamber s.a.v efendimizin: ''bizi aldatan bizden değildir'' (Muslim :babu'l iman, babu'l Fiten) hadisi vb hadislerin Terğib ve Terhib(korkutma ve müjdeleme) eksenli ele alınması gerek. Dolayısıyla alıntınızda ibn kayyım rh'ın sözlerinin bizim tarafımızdan anlaşılan şekli şudur:

Allah'ı birleme: biz, elbette Allah'ın birlenmesinin tevhidin temel şartı ve tüm peygamberlerin bunun için gönderildiğini ifade eder ve kabul ederiz. Allah'ın varlığının kabul edilmesini iman-islam için yeterli olmadığını ikrar ederiz. Fakat Allah'ı birlemeyi bizler kitap ve sünnette geçen deliller ile ve ümmet alimlerinin batıl üzerinde ittifak etmemeleri şeklindeki ifadeleri ile anlarız ki bu kısım oldukça uzundur çünkü Allah'ın birlenmesi hangi konularda ve nasıl olacağı da itikad kitaplarında anlatılmaktadır.

Allah'a ibadet etme: İbadeti nasıl anlıyorsunuz bilmem ama, ilim kitaplarında ''İbadet ettiğin şey'' denildiğinde alimler arasında şöyle anlaşılır: Ma'budun bi haq. Yani hakkı severek , onu ölçü edinerek ibadet etme . Örneğin siz, oy kullanmaya ibadet der iseniz, ben de derim ki: ibadet kavramını anlamadığnızdan dolayıdır. Çünkü ibadet, kendisi aslından sevilen, zatından dolayı sevilen, kendisine kurban kesilen, kendisi adına verilen zata yapılır. Fakat karineye ihtiyaç hissedilen kapalı mes'eleleri de açık gibi gösterip bunlara da (oy verme gibi) ibadet adı verirseniz bence siz, ilmi kitaplardan öğrenmeyi bırakın en yakın bir tabibe(alime) başvurun ve onunla beraber ilmi okuyun...

Bu nedenle sizin şu cümleniz de: ‘’ Bir tarafta dinin zaruri olarak bilinmesi gereken seyleri bilmeyen bir cahil var ve diger tarafta sizin naklettiginiz sözde bütün cabasini sarfeden ve yüzcevirmeyen bilakis bütün gücünü sarfeden ihlasli samimi mümin bir kul var, ki tarif ettiginiz sekliyle bu neredeyse bir "ictihad"dir.’’ Bu cümleleriniz, Muvahhid kulların, kaç kısım olduğunu anlamamanızın bir neticesidir. hafız ahmed el hakemi’nin ‘’a’lamu sunneti menşura li İ’tikadi taifuetu’l mansuratu naciyya’’ adlı kitabında geçen kısımlar üç şekilde anlatılmakta yani muvahhid kulları üç kısma ayırıyor ve üçü de cennete Allah’ın izni ile eninde sonunda girecek fakat kimi hesapsız, kimi hesaplı, kimi de cezalı diye tasnif ediyor. Samimi kuldan kastınıza eğer ki peygamber s.a.v efendimiz zamanındaki bedevileri görseydiniz bu gün yaşadığımız halka karşı rahatça ifadeler kullanmazdınız. Bakın kutubusitte’nin karz(borç) bölümünde bir müslüman gelip rasul s.a.v’den borcunu edepsiz ve kırıcı bir şekilde istiyor kendisi de bedevi, vb tablolara, o zaman ebubekir r.a gibi bir sıdk olduğu gibi, ali r.a gibi bir fıkıh babası olduğu gibi bedeviler gibi Müslümanlar da vardı. Bu nedenle bu halkı yazımızın yazılmasına temel sebep olan ‘’umumi tekfir’’ (ki, ne olduğunu dahi bilmiyorsunuz) ile tekfir etmeniz bize ‘’el insaf ve edep yahu kardeşim’’ demeyi zorunlu kıldı.

Kurtubi rh ve ibn hacer rh’ın kelimei şehadeti tefsir mahiyetindeki sözleri de anlamanız için kanaatimce kelimei şehadetin zahiri ve Batıni (ki, burada sapkın taife, sufilerin kullandığı batınılik ilmi(!) zırvalığını kastetmiyorum) veya hukmi veya hakiki anlamını bilmenizi ve o zaman iki güzel alimimizin şehadeteyni tefsirlerini anlarsınız umarım…

Ayrıca sizin şu cümleniz de

Ayrica selefin muayyen olarak bazi kimseleri tekfir ettigide bir gercektir.

kanaatimce beni yanlış anladığnız veya beni tanımadığınızdan dolayıdır. Elbette selef imamlarının muayyen olarak yeri geldiğinde tekfir edilecek kişileri tekfir ettiklerini kabul eder ve onaylarız.örneğin imam şafii rh'ın ''el-umm'' adlı kitabında yaptığı alıntıda kendisi ile tartıştığı birinin sözlerinin üzerine imam rahimehullah, o adama hücceti ikame ediyor ve adam sözünde ısrar edince imam şafii rh, adamı tekfir ediyor. veya hallacı mansuru, kendi devrinde bir çok alimin fetvası ile tekfir edilerek öldürülmüştür. Bu nedenle sakın ha beni Tekfiri bilmeyen , tekfir etmeyen olarak bilme. Evet ben Tekfir ederim fakat tekfir, usulu olan ve ehlinin işi olduğu için bu konuda hakkında ap açık (güneşten daha açık) nasslar olmadı mı ben normal bir insanı tekfir etmem...
Hakkınızı helal edin kardeş IbnIbraheem ,ben yazmaya başlayınca biraz uzatıyorum.

Selamun aleykum…


Wa 'Alaykumu's Salam wa RaHmatullah

Allah rasulu s.a.v'in sözlerini te'vil edeceğiz de alimlerin sözlerini neden te'vil etmeyelim? bu minvalde, alıntınızda geçen''Bunları yerine getirmeyen kul, müslüman değildir'' sözünü nasıl anlamalıyız sizce? Benim bu güne kadar kitaplarını okuduğum ve ders aldığım alimlerden anladığım kadarı ile muslüman değildir ifadeleri hadislerde dahi geçse bunun ''mü'min değildir'' şeklinde de anlaşılmaması gerektiğidir.
Simdi bakiniz kardesim, burda öyle acik ifadeler kullanilmiski neresini tevil etmek istiyorsunuz dogrusu pek anlamis degilim. Burda kastettigi küfrün büyük küfür oldugu cok acik bir sekilde ortada, yoksa "inatci kafir" kelimesini kullanmazdi. Ayrica Allahi birlemeyip ona esler tanimakta büyük sirktir ve böylece en büyük küfürdür, bunu hepimiz biliyoruz. Eger siz bu sözü tevil etmek istiyorsaniz buyrun, ama zorlama bir tevilden ileriye gidecegini dogrusu sanmiyorum. Cok sarih bir söz. Ayrica neden tek o cümleyi ele aliyorsunuzki, imzamdaki sözü bir bütün olakrak ele alin, o zaman ne demek istedigi daha acik bir sekilde anlasilir.


Allah'a ibadet etme: İbadeti nasıl anlıyorsunuz bilmem ama, ilim kitaplarında ''İbadet ettiğin şey'' denildiğinde alimler arasında şöyle anlaşılır: Ma'budun bi haq. Yani hakkı severek , onu ölçü edinerek ibadet etme . Örneğin siz, oy kullanmaya ibadet der iseniz, ben de derim ki: ibadet kavramını anlamadığnızdan dolayıdır. Çünkü ibadet, kendisi aslından sevilen, zatından dolayı sevilen, kendisine kurban kesilen, kendisi adına verilen zata yapılır. Fakat karineye ihtiyaç hissedilen kapalı mes'eleleri de açık gibi gösterip bunlara da (oy verme gibi) ibadet adı verirseniz bence siz, ilmi kitaplardan öğrenmeyi bırakın en yakın bir tabibe(alime) başvurun ve onunla beraber ilmi okuyun...
Bu konuda Tevbe 31 ve Adiy b. Hatem Hadisini okumanizi tavsiye ederim. Tevbe 31'de Hahamlarin ve Papazlarin rabler edinildigi anlatiliyor ve bir Tefsir mahiyetinde karsimiza Adiy b. Hatem Hadisi cikiyor. Adiy b. Hatem bu ayeti duyduktan sonra "Ya RasulAllah biz onlara ibadet etmiyordukki" demis. Ibadet ettigini bilmiyordu bile. "Haramlari Helal ve Helalleri Haram kilma konusunda" Hahamlarina ve Papazlarina "Itaat" ettikleri icin ve onlari "onayladiklari" icin onlari rabler edinmislerdi ve bilmeyerekte olsa onlara ibadet etmislerdi. Simdi bunu oy kullanmanin üzerinde birde düsünmenizi istiyorum.

Ayrica birde sunlari okuyun;

İbni Kayyım şöyle dedi:


“Tagut; kendisine ibadet edilme, bağlanılma ve itaat edilme konusunda haddini aşan kul demektir. İnsanların tagutu; Allah (c.c) ve rasulünün kanunlarıyla hükmetmeyen, Allah (c.c)’tan başka kendisine muhakeme olunan, ibadet edilen ve Allah (c.c)’ın emrine dayanmaksızın ve Allah (c.c)’a itaat etmeksizin zatı için tabi olunanlardır. İşte alemlerin tagutu bunlardır. Bunları düşünür ve insanların durumuna bakarsan, insanların çoğunun Allah (c.c)’a değil, tagutlara ibadet ettiğini, Allah (c.c) ve rasulünün hükümlerine değil tagutların hükümlerine muhakeme olduğunu, Allah (c.c) ve rasulüne değil, taguta itaat edip tabi olduklarını görürsün.” (A’lamu’l Muvakkiin c: 1 s: 50)


Bu nedenle sizin şu cümleniz de: ‘’ Bir tarafta dinin zaruri olarak bilinmesi gereken seyleri bilmeyen bir cahil var ve diger tarafta sizin naklettiginiz sözde bütün cabasini sarfeden ve yüzcevirmeyen bilakis bütün gücünü sarfeden ihlasli samimi mümin bir kul var, ki tarif ettiginiz sekliyle bu neredeyse bir "ictihad"dir.’’ Bu cümleleriniz, Muvahhid kulların, kaç kısım olduğunu anlamamanızın bir neticesidir. hafız ahmed el hakemi’nin ‘’a’lamu sunneti menşura li İ’tikadi taifuetu’l mansuratu naciyya’’ adlı kitabında geçen kısımlar üç şekilde anlatılmakta yani muvahhid kulları üç kısma ayırıyor ve üçü de cennete Allah’ın izni ile eninde sonunda girecek fakat kimi hesapsız, kimi hesaplı, kimi de cezalı diye tasnif ediyor.
Bakiniz. Su sözü lütfen tekrar okuyunuz:

"İslam; Allah'ı birlemek, tek olan ve şeriki olmayan Allah'a ibadet etmek, Allah'a, Rasulune ve Rasulün bildirdiklerine iman edip tabi olmaktır. Bunları yerine getirmeyen kul, Müslüman değildir. Şayet bunları yerine getirmeyen, bilerek inkar eden inatçı kafir değilse, o taktirde cahil kafirdir." (İbni Kayyım Tariku’l Hicreteyn s: 382)

Burda Allahi birlemeyen, ona esler kosan ve Allah'tan baskasina ibadet eden bir cahil var. Günahi ve cürmü cok olmasi sebebiyle cehenneme giripte sonra yine ordan cikan günahkar bir Muvahhid yok. Onun icin, rica ediyorum konuyu saptirmayin lütfen.

Kurtubi rh ve ibn hacer rh’ın kelimei şehadeti tefsir mahiyetindeki sözleri de anlamanız için kanaatimce kelimei şehadetin zahiri ve Batıni (ki, burada sapkın taife, sufilerin kullandığı batınılik ilmi(!) zırvalığını kastetmiyorum) veya hukmi veya hakiki anlamını bilmenizi ve o zaman iki güzel alimimizin şehadeteyni tefsirlerini anlarsınız umarım…

HAKİKİ İMAN İLE HÜKMİ İMAN ARASINDA AYIRIM YAPMAMAK

Tekfir konusunda yaygın olan hatalardan biri de hakiki iman ile hükmi iman arasında ve yine batıni tevbe ile hükmi tevbe arasında ayırım yapmamaktır.

Hakiki iman, hakkında Allahu Teala’nın hüküm vereceği batıni işlerdendir. Allahu Teala’nın katında, sevap ve ceza gibi ahiret hükümleri buna binaen verilir.

Hükmi iman ise, kişinin zahiren ortaya koyduğu imandır. Müslüman ile kafir bunun ile birbirinden ayrılır. Malı ve kanı dokunulmaz yapan hükmi İslam ile eş anlamlıdır. Şehadet kelimesini söylemek ya da buna benzer İslam alametlerinden birinin yerine getirilmesi ve bununla birlikte İslam’ı bozan herhangi bir sebebin de bulunmaması ile kişi hakkında sabit olur.

...

(Otuz Risale, 15)

Biz elbette hakiki imani bilemeyiz nede olsa kalpleri yarmakla emrolunmadik. Bizi ilgilendiren hükmi imandir. Eger kisi Kelime-i Tevhidi söylüyorsa ona o andan itibaren kardes olarak bakilir ve mümin sayarariz. Ama imanin aslini bozacak herhangi bir fiil islenirse iste o zaman yine hakiki imanini bilmedigimiz ve kalbini yarmakla emrolunmadigimiz icin yine hükmi olarak adavet ve bugz besleriz. Ahiretteki hesabi ise Allaha aittir, nede olsa bizi ilgilendiren dünyadaki hükmüdür.


Size bir yazi daha sunuyorum;


Kelime-i Tevhid'in Tefsiri - Muhammed Temimi

Müellif: Muhammed bin Abdulvahhab Et-Temimi

Yüce Allah sana rahmet etsin, bil ki; bu kelime, küfür ile İslâm arasında alâmet-i fârikadır. O, takva kelimesidir ve urvetu’l-vüskâ’dır. O; İbrâhîm’in, ardından geleceklere, belki dönerler diye bıraktığı kelimedir. Bu kelime ile istenilen; onu, anlamını bilmeksizin sadece dille söylemek değildir.

Şüphesiz ki münâfıklar da onu söylüyorlardı, buna rağmen onlar, kâfirlerin de altında “cehennemin (dibinde), en aşağı tabakasındadırlar.” (4/Nisâ, 145) Üstelik onlar, namaz kılıyor, oruç tutuyor ve tasaddukta bulunuyorlardı. Ancak istenilen; kalp ile bilip kavrayarak, ona ve ehline sevgi besleyerek ve ona muhalif olana buğzedip düşmanlık göstererek söylenmesidir. Nitekim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim ihlaslı olarak Lâ ilâhe illallah derse..” başka bir rivâyette: “kalbinden ihlaslı olarak..” başka bir rivâyette: “kalbinden sıdk ile..” diğer bir hadiste: “Her kim Lâ ilâhe illallah der ve Allah’tan başka ibâdet edilenleri reddederse..” şeklindedir. Ve bunlardan başka çok sayıda hadis, insanların çoğunun bu şehâdetin hakikatinden yana cehâlet içinde olduklarına delâlet etmektedir. Bütün bunlardan sonra bil ki, bu kelime nefiy ve isbâttır Ulûhiyyeti; rasûllerden, hatta Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’den; meleklerden, hatta Cibrîl’den; peygamberler ve sâlihler bir yana, o ikisinden bile nefyetmek ve Allah için isbât etmektir.

Şerh: Salih bin Fevzan


Helal olsun sizde hakkinizi helal edin ve nasihatleriniz icin tesekkür ederim, ...

Selametle,...
 
I Çevrimdışı

ibn teymiyye

Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun aleykum,
kardeş IbnIbraheem, inşaallah sizin şu cümlenizi
Simdi bakiniz kardesim, burda öyle acik ifadeler kullanilmiski neresini tevil etmek istiyorsunuz dogrusu pek anlamis degilim. Burda kastettigi küfrün büyük küfür oldugu cok acik bir sekilde ortada, yoksa "inatci kafir" kelimesini kullanmazdi. Ayrica Allahi birlemeyip ona esler tanimakta büyük sirktir ve böylece en büyük küfürdür, bunu hepimiz biliyoruz. Eger siz bu sözü tevil etmek istiyorsaniz buyrun, ama zorlama bir tevilden ileriye gidecegini dogrusu sanmiyorum. Cok sarih bir söz. Ayrica neden tek o cümleyi ele aliyorsunuzki, imzamdaki sözü bir bütün olakrak ele alin, o zaman ne demek istedigi daha acik bir sekilde anlasilir.
bahse konu olan imzanızda da kullandığınız ibn kayyım rahimehullah'ın şu cümlesini
"İslam; Allah'ı birlemek, tek olan ve şeriki olmayan Allah'a ibadet etmek, Allah'a, Rasulune ve Rasulün bildirdiklerine iman edip tabi olmaktır. Bunları yerine getirmeyen kul, Müslüman değildir. Şayet bunları yerine getirmeyen, bilerek inkar eden inatçı kafir değilse, o taktirde cahil kafirdir."

(İbni Kayyım Tariku’l Hicreteyn s: 382)
göz önünde bulundurmanızı ve bu cümlenin hakikati üzerinde tefekkür ve tahkiklerinizi arttırmanızı rica ederim. Ben daha önceki açıklamalarımda ibn kayyım rh'ın cehalete dair sözlerinin sadece bu cümle olmadığını aynı kitapta yani ''Tariku'l Hicreteyn babussaadeteyn''de cehaletin kısımlarını anlatmaktadır ve bu diğer kısımlar ile beraber bu kısmı anlayacağınızı anlatmaya çalıştım fakat siz bana daha da şöyle diyorsunuz:
'' Burda Allahi birlemeyen, ona esler kosan ve Allah'tan baskasina ibadet eden bir cahil var. Günahi ve cürmü cok olmasi sebebiyle cehenneme giripte sonra yine ordan cikan günahkar bir Muvahhid yok. Onun icin, rica ediyorum konuyu saptirmayin lütfen.'' Oysa böyle hareket etmemiz, bizi birbirini anlamayan kişiler olarak ortada bırakacaktır.
Daha önce de size ibn teymiyye rh'ın kendi devrindeki vahdeti vucudcuları tekfir etmediğini bilakis şeyhulislam rh'ın, vahdeti vucudu tekfir ettiğini vb örnekler vermiştim fakat Allahu a'lem şeytan, size bunu unutturdu ve konunun kelami mevzusunu size ve bana açtı. Oysa ben de , siz de biliyoruz ki Vahdeti vucud kadar büyük bir küfür, Hazreti adem alehisselam'dan beri gelmedi günümüze kadar. Hatta şeyhulislam rh'ın ifadesi ile(2. cildde geçer) '' vahdeti vucud, sahih ve son din olan islam hariç, şu anki -kendi devrindeki ehli kitabı kastediyor- ehli kitap tarafından da tekfir edildiğini akıl sahibi herkes bilir'' der ve diğer cümlelerinde'' vahdeti vucudun liderlerine sempati duyanları veya müridlerini direkt tekfir etmeyiniz der..''demiştim . ve şeyhul islam rh' 7. Cildde de şunları ifade eder ''“Bakarsın ki insan bir şeyi yalanlar veya inkar eder. Peygamberin onu haber verdiğini veya onu emrettiğini bilmez, öyle ki bunu bilecek olsa bunu yalanlamaz, inkar etmez. Sonra zaman gelir onu duyar veya öğrenir , düşünür yahutta anlamamışsa manasını kendisine açıklanır veya kendisi bir başka delilden onun manasını anlar yalanladığı şeyi tasdik eder. Bu onun için yeni bir tasdiktir, yeni bir imandır, imanının artması demektir. Bu kimse bilmediği bir şeyden dolayı daha önceden kafirdir anlamına gelmez, fakat cahil olduğundan mazur görülür. Bu usulde mucmel ve mufassala benzer” diye ibn Teymiyye devam ediyor.
bu nedenle sizin, Afgan halkını kesmeyen tekfir kılıcınız, Nasıl oluyor da Türk halkını kılıcı adeta yukarı kaldırdığında da , aşağı indirdiğinde de keser gibi kesiyorsunuz? Ben elbette Afgan halkını tekfir etmeniz gerek demiyorum fakat ,günlük olarak verilen ''selamun aleykum''u dahi atadan görme bir miras gibi''anlamını dahi bilmeden'' söyleyen bir halkı salih b. Fevzan'ın kelimei tevhidin hakiki manadaki sözlerini aktararak bir nevi kendinize pay çıkarıyorsunuz. Oysa salih b. fevzan'dan yaptığınız şu alıntı
Kelime-i Tevhid'in Tefsiri - Muhammed Temimi
Müellif: Muhammed bin Abdulvahhab Et-Temimi

Yüce Allah sana rahmet etsin, bil ki; bu kelime, küfür ile İslâm arasında alâmet-i fârikadır. O, takva kelimesidir ve urvetu’l-vüskâ’dır. O; İbrâhîm’in, ardından geleceklere, belki dönerler diye bıraktığı kelimedir. Bu kelime ile istenilen; onu, anlamını bilmeksizin sadece dille söylemek değildir.

Şüphesiz ki münâfıklar da onu söylüyorlardı, buna rağmen onlar, kâfirlerin de altında “cehennemin (dibinde), en aşağı tabakasındadırlar.” (4/Nisâ, 145) Üstelik onlar, namaz kılıyor, oruç tutuyor ve tasaddukta bulunuyorlardı. Ancak istenilen; kalp ile bilip kavrayarak, ona ve ehline sevgi besleyerek ve ona muhalif olana buğzedip düşmanlık göstererek söylenmesidir. Nitekim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim ihlaslı olarak Lâ ilâhe illallah derse..” başka bir rivâyette: “kalbinden ihlaslı olarak..” başka bir rivâyette: “kalbinden sıdk ile..” diğer bir hadiste: “Her kim Lâ ilâhe illallah der ve Allah’tan başka ibâdet edilenleri reddederse..” şeklindedir. Ve bunlardan başka çok sayıda hadis, insanların çoğunun bu şehâdetin hakikatinden yana cehâlet içinde olduklarına delâlet etmektedir. Bütün bunlardan sonra bil ki, bu kelime nefiy ve isbâttır Ulûhiyyeti; rasûllerden, hatta Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’den; meleklerden, hatta Cibrîl’den; peygamberler ve sâlihler bir yana, o ikisinden bile nefyetmek ve Allah için isbât etmektir.
Şerh: Salih bin Fevzan
sizin ne yaptığınızı ve neyi savunduğunuzu anlamayacak kadar şaşkın olduğunuzu bana gösteriyor. Müşriklerin namaz kıldıklarını, oruç tuttuklarını, tasaddukta bulunduklarını söyleyip bu gibi mutlak ifadeler ile ve kapalı olan ifadeler ile neyin hükmünü veriyorsunuz ve bana neyi ıspatlamaya çalışıyorsunuz. Tasadduk etmiş diyorsunuz müşrikler , oysa siz de biliyorsunuz ki sadaka, islam alameti değildir, namaz kılıyor müşrikler , diyorusunuz. Siz de biliyor veya bilmelisiniz ki müşriklerin namazında secde hali yoktu ve olsa da o namazın içerisinde hubel/lat putuna tazim vardı ve bir de namazları el çırpmaktan ibaretti, siz kalkıp bu halkı, mekke müşrikleri ile bir mi tutuyorsunuz bu şeyh temimi rh'ın ve şeyh salih fevzanın korkutma eksenli söylenmiş ve hüküm için verilmemiş cümlelerini? siz mekke müşriklerinin orucunu bu günki gibi bir mi tutuyorsunuz? Sahabelerden kimisi kur'anda geçen ''beyaz ip siyah ipten ayrılıncaya kadar yiyin için'' ayetini yastıığının üzerine ip koyup iplere bakıp birbirinden ayırt ediliyor mu edilmiyor mu şekliyle gözlüyor ve rasul s.a.v'in uygulaması ile yaptıkları şeklin yanlış olduklarını anlıyorlardı. ve o sahabe o gün eğer islam'ın orucu ile müşriklerin orucu aynı olsa idi, o sahabe neden eski müşriklik dönemi şekli gibi orucu tutmuyordu da kendi anladığı şekilde ayeti fiili ile tefsir ediyordu? Bu neden ben size derim ki: Siz imanın hakikatine delalet eden ifadeleri kullanan alimlerin sözlerini alıp olur olmaz ulu orta yerlerde kullanmayın.
Bana adiy b. Hatem r.a hadisini okumamı tavsiye etmişsiniz. Allah razı olsun fakat ben onu okuduğum gibi, Allah’a hamd olsun payımı da çıkarmış durumdayım çok zamandır. Adiy b. hatem Hadisinin son kısmını okursanız orada rasul s.a.v’in ‘’kabul ediyor muydunuz’’ sözü geçiyor. Bu, kabul ifadesine iyi dikkat edin.Bu, tıpkı bakara 144-145’te geçen ‘’…Şüphesiz kendilerine kitap verilenler kıblenin değişmesinin rableri tarafından hak bir emir olduğunu bilirler. ..’’ ayeti ile aynı anlamdadır şöyle ki:
Burada Yahudilerin kıblenin değişmesinin hakikatini bildiğini, fakat bilmelerinin de işe yaramadığını ve ayetin maksad yönünden ‘’kabul’’ şartının tahakkuk ettiğini görüyoruz. Tıpkı kelimei tevhidin yedi şartının tamamının bir kişide tahakkuk etmesi(bir tanesi dahi eksik olmadan) kişinin cennetlik imanının tezahürü gibi..Binaenaleyh, şimdi de size bir kardeş tavsiyem odur ki: uhrevi tehdit, hakiki imana delalet eden , alimlerin korkutucu sözleri sakın ha sizi, ‘’hüküm verici sözlerdir bunlar’’ yanlışına götürmesin ki, şimdiki yanlışınızın tamamı da bundan ibarettir. Yani siz, hakiki ve hukmi imanı lafzen duymuşsunuz ve kaynaklardan görmüşsünüz fakat bunun fıkhını anlamamışsınız kardeş IbnIbraheem…
Ayrıca Adiy b. Hatem hadisinin bir yönü de şudur: kadı ıyad rh’ın ‘’şifa’’ adlı kitabında ‘’sözün gereği/yorumu/meali ile tekfir etmek ehli sünnetin yolu değil, bid’atçilerin yoludur’’ diyor. Bu minvalde, adiy b. Hatem r.a, haham ve rahiplerin değiştirdiği hükümlerin doğrudan (ki, şeriatın hükümleri doğrudan olan nasslar üzerine bina edilir/ dolaylı yoldan yani karineye ihtiyaç hisseden nasların üzerine değil) din ile ilgili olduğunu hadisin devamını okursanız orada peygamberimiz s.a.v’in ‘’kabul ediyor muydunuz’’ sorusuna karşı, ‘’evet’’ diye cevap veriyor. Bu nedenle bu gün bu halka ‘’ bak şeriata göre zina haram, içki haram, faiz haram vb ‘’ sistemin küfürlerini halkın anlayacağı şekilde anlattığınızda ve ‘’ bu bilgiler, bize adamın bunları desteklemesi durumunda destekleyenlerin bu desteklediği kişilerin durumunu ve yaptıkları desteğin necisliğini bildiklerinde destekledikleri kişiyi ilah konumuna çıkardıklarını ve bunun dinde küfür yani kafirliğe götüren bir durum olduğunu’’ diye usulca anlattığınızda (ki, benim pratiğe döktüğüm bir şeydir ki halkın en cahillerine bunu sorduğumda bana: aman kardeşim ne ilahı yaw! Ben oy verme ile onu rab, ilah seçme anlamını ilk defa senden duyuyorum -vb sözlere şahit oldum isterseniz siz de deneyin, tabi muhatabınız sizi tanımasın çünkü bu konuda nefisler devreye girmesin-) burada konuştuğunuz bir çok şeyin hakiki imana delalet ettiğini anlarsınız..
Tabii, bir de adiy b. Hatem hakkındaki hadisin tahkikini bir ara bir yerden okumuştum fazla sıhhatli yonünün olduğu kabul etmiyor alimlerden bazıları. Tabii ben yine de bu hadisi sahih kabul ediyorum fakat istidlal şeklinin sizin gibi olmadığı kaydıyla kabul ediyorum. Eğer hakkında ihtimal olan bir nass var ise o nassı bir hükme delil kılmak da batıllık olur . Bu nedenle adiy b. Hatem hadisine sahih değil gözü ile bakıldığında deliliniz çürüyor fakat ben bunun sahih olduğunu ve bunu kabul ettiğimi fakat sizin kabul ettiğniz şekilde kabul etmedğimi tekrar etmek isterim…

Selamun aleykum…
 
tawh1d Çevrimdışı

tawh1d

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
'Alaykumu's Salam

Tamam Ibn Teymiyye kardesim, konu burda kapansin, yoksa ipler kopacak, ...
Söz uzun oldumu nefis arada bir tuz biber ekler üstüne, ...

Selametle, ...
 
K Çevrimdışı

kelime-i şehadet

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bismillah
Kendini şeyh sanıpta, şeyh kılığına bürünen münafıklar,aslı kafir olupta şeyh gibi görünüp islama bidat sokup müslümanların imanını bozmaya çalışanlar,tasavvuf ehli büyüklere hakaret edip ve milletide bu hakerete teşvik eden kasıtlı din düşmanlığı güdenlerin sonu harap olduğu gibi, geçmiş ve şimdiki zamanlarda yaşayan tasavvuf ehli velilerin hayatlarını araştırmadan onlara karşı suizan besleyen-kötüleyen-küfür eden insanlarında sonuda harap olacaktır, bu tarihte hep tekerrür eden bir olaydır ve kıyamete kadar sürecektir.

Pardon hangi dine inanıyorsunuz? ben anlayamadım. bidatleri din diye yutturmaya çalışan tasavvuf dinine mi? tekfiri de bidatleri kabul etmeyenlere yöneltiyorsunuz? tasavvuf dininde bidate iman etmeyenler kafir ve münafık mıdır? hangi kitapta yazıyor acaba? bu arada kitabınızın adı ne ve peygamberiniz kimdir?


Şahı Nakşind Hz, İmam Rabbani Hz. Abdulkadir Geylani Hz. ne ve ismini sayamayacağım binlerce tasavvuf ehli şeyhlere bidat ehli diyen kişide imanın zerresi yoktur yada cahildir yada kafirdir, yada bildikleri azıcık ilim kendilerini kibir dağına çıkarmıştır

biz bunları kabul etmemekle İslam dininden mi çıkarız yoksa tasavvuf dininden mi? Benim tek önderim Muhammed'dir. Ve onun dışında da onun yolunda olan ashab ve diğer insanlara uyarım. İsme değil içeriğe itibar ederim. Ben seyyid, şerif de olsa bunlara (körükörüne) uymanın dinde hüccet olduğuna dair bir bilgiye sahip değilim. Bunların bidat ehli hatta kafir olamayacağına dair bir deliliniz var mıdır? öyleleriyle karşılaşıyorum ki adam Kur'an ve sünnet dedikçe bana mevlana ve yunus emreden bahsedip hatta ve hatta peygamberi, müşriklerin Allah'a aracı kıldığı putlara benzetenler bile var.
 
Üst Ana Sayfa Alt