Selamun aleykum kardeş IbnIbraheem,
Umum kelimesi ile ilgili ifademi inş. ben özetlemeye çalıştım lakin ben fazla uzatmadan size yine de şeyh makdisi hafızehullah we rahimehullah'ın errisaletusselasiniyye kitabını tahkik edici şekilde okumanızı isterim. Bu arada şu cümlenizi de ele almak isterim :
Kardeş, öncelikle müslüman veya mü'min kavramlarının beraber ve ayrı kullanılma hakikatlerini biliyorsan ben derim ki:
Lailaheillallah kelimesinin cennete götürücü yedi meşhur ittifak edilen şartı vardır. ''ilim, yaqin, sıdq, muhabbet, ihlas, kabul,inqıyad'' sizin ''bu sözün mahiyetini bilmediği için müslüman değildir'' cümleniz eğer ki iman anlamında da kullanılıyorsa siz yanılıyorsunuz çünkü bahsettiğim yedi şartın varlığı hakiki imanı gerektirir. Fakat hükmi anlamdaki yani zahiren lailaheillallah kelimesini söyleyen kişinin zahiren bu kelimesini kabul etmek de selef arasında icma' edilen bir şeydir. Elbette zahiren birine müslüman veya mü'min denildiğinde bu durum , onun cennetlik imanını değil , zahiren aramızdaki imanını anlatmak içindir. İbn Teymiyye rahimehullahuteala, imam ahmed rahimehullahuteala'nın cariye hadisi hakkında birisinin kendisine cariye için hadiste geçen''o mü'mindir'' ifadesi nasıl anlaşılmalı diye sorduğunda, imam ahmed rahimehullahuteala'nın buradaki ''mü'mindir'' ifadesi hakiki anlamdaki mü'min değil, zahiren mü'mindir ifadesi anlamındadır. Bu nedenle her ne kadar biz bu halkın boş vermişliğini, fasık, kafir, mürtedleri cahil bir şekilde desteklediğini biliyorsak da biz, bu halkın kapalı durumları karşısında halkın bir kısmına ma'lumu'l halleri gereği(yani islam alameti sergilemeleri) biz, zahiren müslüman deriz fakat hakiki anlamdaki şekilde söylemiyoruz. bu da dünyevi hükümler açısından olması gereken şeylerdir. Fakat siz derseniz ki: islam alameti değişkendir. Yere ve zamana göre değişir, ben de derim ki örneğin kişinin sarih küfrü olmadan(ki, bu bir kayıttır birazdan aktaracağım hadis için) ''kıldığımız namazı kılar, kestiğimiz gibi keser, kıblemize dönerse bizdendir''(Ahmed) hadisi veya zulhuveysıra'nın (ki, kendisi haricilerden olmuştur sonradan) peygamberimiz s.a.v için '' adil ol '' dediğinde , sahabe''bırak boynunu vuralım bunun'' dediğinde, rasul s.a.v''hayır, o namaz kılıyordur'' demesi ihtimal dahilinde olan bir şey dahi bu konuda adamın katline engel olabiliyorsa,veya peygamberimiz s.a.v'in bir yeri kuşatmadan önce orada ezan sesi var mı yok mu diye beklemesi(ki, ezan var ise saldırı yapılmıyordu) , veya peygamberimiz s.a.v'in ''bu yıldan sonra müşrikler hac etmeyecektir''(muttfk aleyhi) haccın islam'a ,müslümanlara ait olduğu ve islamın bir alameti olduğu vb islam alameti olabilecek bir çok nass(ki, isterseniz daha da arttırırım) eğer islam alameti olmaz der iseniz, sizin yorumunuz veya delilsizce konuşan şahısların yorumu değil, bunun hakkında islam alameti olan şeyin, yeri geldiğinde islam alameti olamayacağını delil ile nakletmeniz gerekir. Bu minvalde bunu yapamayacağınızı siz de biliyorsunuz. Öyleyse biz şunu söyleyelim:
Kelime-i tevhidi kim söylerse söylesin, onun kastına, bilgisine, herhangi bir durumuna bakmadan islam'ı zahiren kabul edilir bu islam'ının bozulduğunu söylemek de şeriatın ap açık bir şekilde ''şu, dinden çıkarır'' benzeri ihtimale yer bırakmayan durumlarda kelime-i tevhidin bozulduğunu kabul ederiz. Fakat ihtimalin olduğu yerde, istidlalin batıl olacağı da kaidemizdir bilinmesi gerek..
Selamun aleykum kardeş IbnIbraheem..
"Umum" konusu hakkinda;
Şeyhu-l İslam İbn-i Teymiye konuya dair şöyle demektedir:
"Meselenin aslı şu şekildedir: Kitap, sünnet ve icma ile küfür olduğu sabit olan bir söz için -Bu mutlak küfürdür- denir. Şer’i deliller bunu göstermektedir. İman; Allah(Subhanehu ve Tealâ) ve Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem)’den öğrenilen hükümlerdendir. İnsanların zan ve hevalarına göre karar verecekleri bir konu değildir. Hakkında tekfirin şartları sabit olmadıkça ve engelleri ortadan kalkmadıkça, bu tür sözleri söyleyen her kişi hakkında küfür hükmü verilmez. İslam’a yeni girmiş olması veya ilimden uzak bir yerde yetişmiş olması sebebiyle içkinin veya faizin helal olduğunu söyleyen kişi bu kabildendir."456
"Belirli bir takım sözler hakkında mutlak olarak nakledilen tekfir hükümlerini onlara açıklıyordum. Bu sözlerin doğruluğunun üzerinde duruyor ancak muayyen tekfirin bundan ayrılması gerektiğini belirtiyordum. Ümmetin, temel usül konularından biri olarak hakkında ihtilaf ettiği ilk mesele va’id (tehdit) konusudur. Kuran’da va’id ile ilgili ayetler mutlaktır. Mesela“ Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar. Zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir" (4 Nisa/10) ayetinde olduğu gibi… Bu, genel ve mutlak bir hükümdür. Selefin yaptığı da budur. Halbuki muayyen kişi için ceza (va’id) hükmü, tevbe ile, günahları silen iyilikler ile, musibetler ile veya makbul bir şefaat ile ortadan kalkmış olabilir. Tekfir de bir ceza tehdididir. Söylediği, Rasulullah(sallallahu aleyhi ve sellem)’in söylediğini yalanlamak da olsa, kişinin İslam’a yeni girmiş veya ilim muhitinden uzak bir yerde yaşamış olması yahut söylediği sözün küfür olduğuna dair nassları duymamış veya duymuş olsa bile sahih veya sabit görmemiş yahut yanılmış olsa bile kendisince onları te’vil etmiş olması sebebiyle hakkında kesin delil kaim olmadıkça inkar ettiği şeyler yüzünden kafir olmayabilir."457
“Söylenen söz, mutlak olarak sahibinin tekfir edildiği türden olabilir ve genelde bunu ifade etmek için, “Kim şöyle derse kafir olur” ifadesi kullanılır. Ancak bu sözü söyleyen kişi, gerekli olan hüccet ikamesi yapılmadan önce tekfir edilmez. Allah(Subhanehu ve Tealâ)’nın “Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar. Zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir" (4 Nisa/10) ayetinde olduğu gibi va’id ile ilgili olan nassların durumu bu şekildedir. Bu ve buna benzer nasslar hak olan va’idi bildirir. Ancak gerekli olan şartların oluşmaması ve engellerin de kalkmaması sebebi ile mutlak olan bu va’id muayyen bir şahsa indirgenemez. Çünkü işlediğinin haram olduğu kendisine açıklanmamış veya bu yaptığından tevbe etmiş veya işlediği bu haramın affedilmesine sebep olacak derecede iyilikleri fazla olmuş ya da kendisine şefaat edilmiş olabilir.
Küfür olarak nitelenen sözler de böyledir. Kişiye hakkı bildiren nasslar ulaşmamış olabilir, ulaşmış olsa bile onları sabit görmemiş olabilir veya anlamamış olabilir ya da Allah(Subhanehu ve Tealâ)’nın mazur göreceği şüpheler ile karşılaşmış olabilir. Hak peşinde olup hata yapan mü’minin hatasını ne olursa olsun Allah (Subhanehu ve Tealâ) bağışlar. Bu hatanın nazari veya ameli konularda olması farketmez. Rasulullah’ın ashabı ve ümmetin imamlarının görüşü budur."458
"Tekfirin belirli bir kişiye indirgenmesi belli şartların yerine gelmesine ve yine belli engellerin de olmamasına bağlıdır. Mutlak tekfir, şartları bulunmadıkça ve engelleri ortadan kalkmadıkça belirli kişiler için sabit olmaz.
İmam Ahmed(rahimehullah) ve bu genel hükümleri belirten tüm alimler, Cehmiyye fırkasından küfür sözlerini bizzat söyleyenler dışında kimseyi tekfir etmediler. Çünkü bir sözü söylemeye çağırmak, onu söylemekten daha büyüktür. Söyleyeni ödüllendirmek ve terkedeni cezalandırmak ise bir sözü söylemeye çağırmaktan daha büyüktür.
Bununla birlikte İmam Ahmed(rahimehullah) halifeye ve kendisini hapsedip dövenlere dua etmiştir. Onlar için istiğfar edip hakkını helal etmiştir. İslam’dan çıkmış olsalardı, onlar için istiğfar etmek caiz olmazdı. Çünkü kafirler için istiğfar etmek Kur’an, sünnet ve icma ile caiz değildir.
Onun ve başka imamların bu sözleri, Kuran’ın mahluk olduğunu ve ahirette Allah(Subhanehu ve Tealâ)’nın görülmeyeceğini söyleyen Cehmiyye’den belirli (muayyen) kişileri tekfir etmediklerini gösterir. İmam Ahmed’in bu konuda muayyen kişileri tekfir ettiğini belirten sözler de nakledilmiştir. Kendisinden, bir konuda farklı iki görüşün aktarılmış olması tartışma götürür. Yahut mesele tafsilata inilerek ele alınır ve muayyen kişileri tekfir etmişse, bunun şartların bulunduğu ve engellerin de ortadan kalktığı için olduğu, muayyen olarak tekfir etmediklerinin ise gerekli şartların bulunmaması ve engellerin kalkmaması sebebiyle tekfir edilmedikleri söylenir. Böyle bir durumda ise tekfir mutlak manadadır."459
Kaynaklar:
456 - Mecmuu’l-Fetava 35/101.
457 - Mecmuu’l-Fetava 3/147-148.
458 - Mecmuu’l-Fetava, 23/195.
459 - Mecmuu’l-Fetava, 12/261-262.
_________________________________________
Kelime-i Tevhidin namasinin bilinip bilinmeyecegi konusuna gelince, ...
Evet, kelime-i tevhidi söyleyen o anda canini ve malini korumustur ve zahiren mü'min sifatini almistir. Buna delil Usame b. Zeyd Hadisidir. Sonra zaten sehadetinin sahih olup olmadigi islami hükümleri yerine getirip gitrmediginden ve Allaha ortak kosup kosmadigindan anlasilir, ki bu islama yeni giren birisi icin gecerlidir. Fakat uzak cölde ve ilim ögrenme imkani olmadigi yerde ve islami hükümleri ögrenemiyecegi bir yerde ise durum yine degisir.
Ama bu konuda sunlarida bilmenizi isterim;
İmam Kurtubi, şöyle dedi:
“Eşhedu en la ilahe illallahu vahdehu la şer’ike leh” sözünün manası; “manasını bildiğim, iman ve kabul ettiğim şu sözü söylüyorum”, demektir.” “Şehadet” kelimesinin asıl manası; insanın duyu organlarıyla idrak ettiği şeyleri haber vermesi demektir. Ayrıca buna ek olarak şöyle denilebilir: “Duyu organlarıyla idrak edilemese bile, kesin ve şüphesiz olarak öğrenilen şey, hisle ve görerek öğrenilen şeyler gibidir.”(Kurtubi Tefisiri)
İbni Teymiye (r.a) şöyle dedi:
“Şehadet; şehadet eden kişinin, şehadet ettiği şeyleri bilmesini, bu şehadeti açıklamasını ve şehadetinde doğruyu söylemesini gerektirir. Bu şartlar tahakkuk etmezse o zaman bu, “şehadet” sayılmaz.” (Fetvalar c:14 s:187)
Buhari, Kitabu’l İlim’de “İlim sözden ve amelden ön-cedir ” babında şöyle diyor:
“Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Bilki, Allah’tan başka ibadete layık ilah yoktur.” (Muhammed: 19)
Allah (c.c) bu ayete ilim ile başlamıştır.”
Hafız bin Hacer El Askalani, Buhari’nin sözlerini açıklıyarak şöyle dedi:
“Buhari’nin: “İlim sözden ve amelden öncedir” sözü hakkında İbni’l Münir şöyle dedi:
“Buhari’nin bu sözden kastettiği şey şudur: Amel ve sözün geçerli olabilmesi için bilmek şarttır. Bilmeden söylenen söz ve yapılan amel muteber sayılmaz. Çünkü ayette; ilim (bilmek), söz ve amelden önce zikredilmiştir, Niyetsiz söz ve niyetsiz amel de geçerli değildir. İlim ise niyeti belirtir.” (Fethul Bari cilt 1 s: 192-193)
Burada bilinmesi gereken çok önemli bazı meseleler vardır. Müslüman olabilmek için herkesin bu meseleleri bilmesi kesinlikle şarttır. Bunlar: Allah’ın, birliğini ifade eden sıfatlarını bilmek ve O’ndan başka bütün sahte ilahları, tağutları reddetmektir. Bunları soru sorarak veya başkasını taklid ederek öğrenmek ve onlar gibi düşünmek, Mutezile hariç, bütün alimlere göre caizdir.
Selametle