E
Çevrimdışı
Hamd, yalnızca Allah’a özgüdür. O’nu över ve O’ndan yardım ve maürfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden, kötü amellerimizden Allah’a sığınırız. Allah kimi hidayete erdirirse onu saptıracak kimse yoktur. Kimi de saptırırsa, ona hidayet edecek kimse yoktur. Allah’atan başka ilah olmadığına şehadet ederim. O tektir ve ortağı yoktur. Ve Şehadet ederim ki, Muhammed (s.a.v.) O’nun kulu ve Resulüdür.
“Ey iman edenler! Allah’tan sakınılması gerektiği gibi sakının. Sizler, kesin*likle Müslüman olarak ölün.” (3/Ali İmran 102)
“Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve o ikisin*den birçok erkekler ve kadınlar vücuda getirip (dünyanın dört bir tarafına) yayan Rabbinizden (emir ve nehiylerine riayetsizlikten) sakının. Adını ana*rak birbirinizden dilekler dilediğiniz Allah’tan ve sıla-i rahmi kesmekten kor*kun. Hiç şüphesiz ki O, sizin üzerinize Rakîb’tir. (En ince ayrıntısına kadar her halinizi daima gö*zetendir.)” (4 Nisa/1)
“Ey iman edenler! Allah’tan (emir ve nehiylerine ria*yetsizlikten) sakı*nın ve doğru olan sözü söyleyin ki, Allah, yaptığınız amelleri kabul et*sin ve günah*larınızı affetsin. Allah ve Resulüne itaat eden, elbette ki bütün büyük emel ve beklentilerini elde etmiştir.” (33 Ahzab/71)
Muhakkak ki sözlerin en güzeli Allah’ın kelamı, yolların en hayırlısı, Mu*hammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan uydurulanlardır. Sonradan uydurulup sine sokulan her yenilik bid’attir. Her bid’at sapkın*lıktır. Her sapkınlık ateştedir. (Bu hadisi Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, Ebu Ya’la, Beyhaki, İmam Ahmed sahih bir senedle rivayet etmiş ve bir kısmı da Sahihi Müslim’de yer almıştır. Bu dua “Hutbetul Hace” olarak da meşhurdur. )
Namaz, İslam ehlinin özelliklerindendir ve iki şehadeti içerir. Enes (radiAllahu Anhu)’dan gelen hadiste şöyle geçer:
“Kim bizim kıldığımız namazı kılar, bizim kıblemize yönelir ve bizim kestiğimizi yerse bu kimse Müslümandır.” (Buhari)
Yine başka hadislerde de şöyle geçer: “Bizim ile onlar arasındaki fark namazdır. Kim namazı terk ederse kafir olur”
(Ebu Davud, Nesai, Tirmizi ve İmam Ahmed, Buredye’den merfu olarak rivayet etmişlerdir) “Kişi ile küfür arasında namazı terk vardır” (Müslim, Cabir’den merfu olarak rivayet etmiştir)
Ehli Sünnet ittifak etmiştir ki, durumu kapalı kimsenin (kendisinde, İslam alameti olan namaz görüldüğü için, ayrıca bir İslam alameti görmeye lüzum yoktur), durumu kapalı müslümanın (hakkında küfür alametlerinin görülmediği, islam alametlerinin sadır olduğu kimsedir), yada müslüman olduğu bilinen kimsenin, yada darul islamda kendisine "müslüman" muamelesi gösterilen kimsenin (bu çocuk da olabilir, yetişkin de), darul asli küfürde kendisine "kafir" hükmü uygulanmayan kimsenin arkasında namaz kılmak caizdir.
(Bkz. İmam et-Tahavi, el-Akidetut Tahaviyye (bütün şerhlerine bakılabilir); İmam Ebu Hanife, El-Fıkhul Ekber (Molla Aliyyul Kari şerhine bakılabilir); Ebu Mansur Maturidi, Kitabut Tevhid; vesair akaid kitapları)
Mü’min olan facir yada muttaki herkesin arkasında namaz kılmanın caizliğine dair önceki dönem İmamlardan nakillerden bulunmaya devam edeyim inşaAllah.
İmam Ebu Hanife (Rahimehullah) şöyle dedi:“Mü’min olan iyi veya facir her imamın arkasında nama kılmak caizdir. Senin mükafatın sana, onun günahı kendisinedir” (El-Usulil Munife Lil İmami Ebi Hanife, Beyazizade Ahmed Efendi, M.Ü. İlahiyet Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 1996, Tahkik: Dr. İlyas Çelebi, Arapça Nüshası s. 147 (el-Fıkhul Ebsat, s. 48; el-Fıkhul Ekber, s. 61) )
Şeyhul İslam İbni Teymiyye (Rahimehullah) şöyle dedi: “Dört İmam ve Müslümanların diğer imamlarının ittifakı ile, durumu kapalı olan her Müslümanın arkasında namaz kılınır. Kim, “Ben sadece Batınî akidesini tanıdığım kimsenin arkasında Cuma yahut Cemaat namazı kılarım” derse; sahabeye, onlara iyilikle uyanlara, Müslümanların dört imamına ve diğerlerine muhalefet etmiş bir bid’atçıdır. Allah en iyisini bilir.” (El-Cami Fi Talebil İlmiş Şerif, Dr. Fadl el-Mısri, “İman ve Küfür Hükümleri”, Umde Yayınları, s. 302’den Naklen; Şeyhul İslam İbni Teymiyye, Mecmuul Fetava, Darul Vefa, 2005, 3. Baskı, 4/331 (4/542) )
Şeyhul İslam İbni Teymiyye (Rahimehullah) şöyle dedi: “Dört imam ve Müslümanların diğer imamlarının ittifakıyla, bid’atı ve fıskı bilinmeyen kimsenin arkasında beş vakit namaz, Cuma ve başka namazları kılmak caizdir. İmama uyan kimsenin, ne kendisine imamlık eden kimsenin itikadını bilmesi ve ne de onu sınayarak “senin i’tikadın nedir?” diye sorması imamlığın şartlarından değildir. Bilakis durumu kapalı olanın arkasında namaz kılınır” (Dr. Fadl el-Mısri, a.g.e., s.302’den naklen; İbni Teymiyye, a.g.e.: 23/199 (23/351) )
Şeyhul İslam İbni Teymiyye (Rahimehullah) şöyle dedi: “Müslümanlar, Nebilerinden sonra, durumu kapalı olan her Müslümanın arkasında namaz kılmaya devam etmişlerdir. Ancak, eğer namaz kılan kimsenin bid’atı yahut günahı açıkça görülürse, bir başkasının arkasında namaz kılmak olmasına rağmen bu bid’atçı ve fasık olan kimsenin arkasında namaz kılınır mı, kılınmaz mı konusuna gelince; alimlerin çoğunluğu böyle bir imama uyanın namazının sahih olduğu görüşündedirler.Şafii’nin ve Ebu Hanife’nin mezhepleri Malik ve Ahmed’in mezheplerinden iki görüşten biri budur.
-İmamı bid’atçı veya facir olup, başka bir yerde kılınmayan Cuma namazı gibi- Şayet namazı bid’atçı yahut facir olan bir imamdan başkasının arkasında kılma imkanı yoksa, Ehli Sünnet vel Cemaat’in tamamına göre namaz bu bid’atçı ve facir olan kimsenin arkasında kılınır. Bu; Şafii’nin, Ebu Hanife’nin, Ahmed b. Hanbel’in ve Ehli Sünnet’in diğer imamlarının hiç ihtilafsız kabul ettikleri görüştür. Ancak bid’atlar çoğaldığında bazıları daha iyi olanı tercih etme noktasında, tanıdıkları kimseden başkasının arkasında namaz kılmamayı uygun görürlerdi. Nitakim Ahmed de kendisine sorulduğunda böyle cevap verdiği naklolunmuştur. Ancak O, durumu bilinen kimseden başkasının arkasında namaz sahih olma dememiştir.” (Dr. Fadl el-Mısri, a.g.e., s.302-303’den naklen; İbni Teymiyye, a.g.e.: 3/175 (3/280))
Şeyhul İslam İbni Teymiyye (Rahimehullah) şöyle der: “İslam alimlerinin ittifakı ile caizdir. Durumu kapalı olan kişinin arkasında namaz kılmanın haram veya batıl olduğunu söyleyen, Ehli Sünnet vel Cemaat’in icmaasına muhalefet etmiş olur” (er Risaletus Selasiniyye fit Tahzir min Ahtâit Tekfir, Ebu Muhammed el-Makdisi, Umde Yayınları, s. 106’dan naklen; İbni Teymiyye, a.g.e.: 3/175-176 (3/281))
Şeyhul İslam İbni Teymiyye (Rahimehullah) şöyle der: “Küfür türünden bid’atı olan kişinin arkasında beş vakit namazın ve Cuma namazının kılınıp kılınamayacağı konusunda ihtliaf bulunbmaktadır. Bu kişilerin, işledikleri bid’atlarından dolayı kafir olduğunu söyleyenlere göre namazın iade edilmesi gerekir. Çünkü bu namaz kafirin arkasında kılınmış bir namazdır. Ne var ki, bu mesele heva sahiplerinin (bid’atçıların) tekfir edilip edilmemesine bağlıdır. Bu konuda insanları görüşleri farklıdır. İmam Malik, Şafii ve Ahmed ‘den bu konuda iki görüş veya iki rivayet nakledilmiştir. Kelamcıların durumu da böyledir. Mesela Eş’ari’den iki görüş aktarılmıştır. Diğer mezhep imamlarının görüşlerinde de farklılıkalr bulunmaktadır. Bu konunun hakikati şudur: Söz küfür olabilir. Ancak bu hüküm muayyen (belirli) bir şahsa indirgeneceği zaman, kişinin küfrünü kanıtlayan delil ortaya çıkıncaya kadar kafir olduğuna hükmedilmez.” (er Risaletus Selasiniyye, a.g.e, 107’den naklen; İbni Teymiyye, a.g.e., 23/195 (23/345). )
İbni Kudame el-Hanbeli (Rahimehullah) şöyle der:“Bir kimse, Müslümanlığında yahut çif cinsiyetli (hunsa) olup olmadığı hususunda şüphe bulunan bir kimsenin arkasında namaz kılarsa, bu kişin küfrü veya çift cinsiyetli olduğu açığa çıkmadığı müddetçe namazı sahihtir. Çünkü Namaz kılan kimsenin –özellikle de bu kimse imam olursa- bu davranışından onun Müslüman olduğudur…” (Dr. Fadl el-Mısri, a.g.e., s.303’den naklen; İbni Kudame, el-Muğni Meaş Şerhil Kebir: 2/34)
İmamımız Ebu Hanife (Rahimehullah)’ın“mü’minlerden iyi ve facir herkesin arkasında namaz kılmak caizdir” sözünü el-Fıkhul Ekber’in Şarihi Molla Aliyyul Kari (Rahimehullah) şöyle şerh etmiştir:
“Çünkü Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:
“İyi ve facir her mü’minin arkasında namaz kılın” (el-Camius Sağir, c.2, s. 45. beyhaki’den)
Bu hadisi Dareketni, Ebu Hureyre’den, yine Beyhaki de Ebu Hureyre’den rivayet etmişlerdir. Beyhaki bu hadise “iyi ve facir herkes ile beraber cihad edin” ibaresini ilave etmektedir.
Fasık ve facir de olsa imamın arkasında cemaatle ve Cuma namazı kılamyı terk eden kişi ilim adamlarının çoğunluğuna göre, bid’at ehlidir. Doğrusu böyle bir kimsenin arkasında namaz kılınır ve iade edilmez. İbni Mes’ud ve diğer sahabiler, içki içmesine rağmen Velid b. Ukbe b. Ebi Muit’in arkasında namaz kılmışlardır. Hatta bir kere onlara sabah namazını dört rekat olarak kıldırmıştı. “Münteka” adlı kitapta zikredildiğine göre, Ebu Hanife’ye Ehli Sünnet’in bu konudaki görüşü sorulunca şöyle cevap verdi: “Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer’i üstün tutman, Hz. Osman ile Hz. Ali’yi sevmen, mestler üzerine mesh etmeyi caiz görmen ve iyi-facir her mü’min arkasında namaz kılmandır.” Cevabını verdi.” (Şerhul Fıkhul Ekber, Molla Aliyyul Kari, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1979, 1. Baskı: s. 182)
İmam Tahavi (Rahimehullah)’ın “Ehli kıbleden olan iyi ve facir herkesin arkasında namaz kılınacağı … görüşündeyiz” sözünü, el-Akidetut Tahaviyye’nin Şarihi İbnil İzz el-Hanefi (Rahimehullah) şöyle açıklamıştır:
“Sahihi Buhari’de belirtildiğine göre Abdullah b. Ömer ve Enes b. Malik (RadiAllahu Anhuma) el-Haccac b. Yusuf es-Sakafi’nin arkasında namaz kılarlardı. (Ayrıca bkz. İbni Hacer, et-Telhis: 2/42; İbni Ebi Şeybe, el-Musannef: 2/378; Beyhaki, Sunenul Kubra: 3/122) Haccac ise fasıl ve zalim bir kimseydi.
Yine Sahihi Buhari’de belirtildiğine göre, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşyur:“Onlar size namaz kıldırırlar. İsabet ederlerse sizin de onların da lehine, hata ederlerse sizin lehinize, onların aleyhinedir.” (Buhari, el-Camius Sahih, Hadis No: 694; Beğavi, Sünen, Hadis No: 839; Ahmed, Müsned: 2/337,537. “onlar” denilen kimseler, Müslümanlara imamlık yapan Müslüman kimselerdir. )
Bil ki, -Allah sana da, bize merhamet etsin- kişinin, bid’atçi veya fasık olduğunu bilmediği kimsenin arkasında namaz kılması imamların ittifakı ile caizdir. İmam’a uyanın, imamının i’tikadını bilmesi de, onu imtihan ederek, “sen neye inanıyorsun?” diye sorması da imama uymasının şartlarından değildir. Aksine kişi, hali gizli saklı kimsenin arkasında namaz kılar.” ( Muhazzebu Şerhul Akidetut Tahaviyye, İbni Ebil İzz el-Hanefi, Guraba yayınları, 2008, İstanbul, İkinci Baskı, s. 400-401)
İbni Ebil İzz el-Hanefi (rahimehullah) yine şöyle der:
“Bid’atine insanları davet eden bir bid’atçı yahut da fasıklığı açıkça ortada olan bir fasığın arkasında namaz kılan kişiye gelince, bu kimsenin arkasında namaz kıldığı imam, eğer Cuma ve bayram namazları imamı ile Arefe’de Hacc’da namaz kıldırmakla görevli imam ve bunba benzer başkası arkasında bnamaz kılmanını bulamadığı muayyen (görevlendirilmiş) bir imam ise; genel olarak selef ve halefe göre imama uyacak kimse, böyle bir imamın arkasında namaz kılar.” (el-Akidetut Tahaviyye, s. 401)
Yine şöyle der: “Günahkar bir imamın arkasında namaz kılmayarak cumayı ve cemaatle namazı terk eden kimse ilim adamlarının çoğunluğuna göre bid’atçi bir kimsedir. Sahih olan böyle bir namazı kılıp, onu iade etmeyeceği şeklindedir. Çünkü Ashabı Kiram (RadiAllahu Anhum), günahkar imamlar arkasında Cuma ce cemaat namazlarını kılar ve iade etmezlerdi. Abdullah b. Ömer ve Enes (RadiAllahu Anhum), Haccac b. Yusuf’un arkasında namaz kılardı.
Sahih’de kaydedildiğine göre Osman b. Affan (RadiAllahu Anhu)’nun evi muhasara altına alınınca insanlara bir kişi namaz kıldırırdı. Birisi Osman’a: “Sen genel olarak bütün Müslümanların imamısın, iu insanlara namaz kıldıran kişi ise bir fitne imamıdır .” Osman (RadiAllahu Anhu) şöyle dedi: “Ey Kardeşimin oğlu! Namaz insanların yaptıkları işlerin en güzellerindendir. Eğer güzel iş yaparlarsa, sen onlarla birlikle güzel iş yap. Eğer kötülük işlerlerse sen onların kötülüklerinden uzak dur.” (Buhari, Hadis No: 695)
Fasık ile bid’atçinin namazı özü itibariyle sahihtir. İmama uyan bir kimse böyle bir kişinin arkasında namaz kılacak olursa, namazı olmaz ama böylelerinin arkasında namaz kılmayı mekruh görenlerin bundan hoşlanmayış sebepleri, sadece iyiliği emredip, kötülükten alıkoymanın vacip oluşundan dolayıdır.
Bu kabilden olmak üzere, bid’at ve günahını açıkça ortaya koyan bir kimse Müslümanlara imam olarak tayine dilemez. Böyle bir kimse tevbe edinceye kadar ta’zir edilmeye müstehaktır. Böyle bir kimsenin tevbe edinceye kadar terk edilme imkanı bulunursa, bu güzel bir şeydir. Bazı kimselerin onun [bid’atçi ve fıskını açıkça ortaya koyan fasığın] arkasında namaz kılmayı bırakıp, başkasının arkasında namaz kı9lmaları münkeri reddedilmesinde bir etkisi olursa, tevbe edinceye yahut azledilinceye yada insanlar onun işlediği günahın benzerinden vazgeçinceye kadar, böyle bir kimse arkasında namaz kılmayı terk etmek de hem şer’i bir maslahat olur, hem de imam uymak durumunda olan kimse, bir cumayı da, cemaati de terk etmemiş olur.
Eğer [fasık yada bid’atçi birisinin] arkasında namaz kılmayı terk edip, başkasının ardında kılmak, Cuma ve cemaatleri kaçırmasına sebep oluyorsa, bu durumda [o fasık ve facir kimsenin] arkasında namaz kılmayı, ashabı kirama muhalefet eden bir bid’atçiden başkası terketmez”(Muhazzebu Şerhul Akidetut Tahaviyye, s.401-402)
Yine İbni Ebil İzz el-Hanefi (Rahimehullah) şöyle der:
“Eğer Cuma ve cemaat namazları iyi kimselerin arkasında eda edilebiliyorsa, elbette ki bu günahkar kimselerin arkasında eda edilmesinden daha uygundur. İşte o vakit, mazeretsiz olarak günahkar bir kimsenin arkasında namaz kılacak olursa, bu ilim adamlarının ictihad ettikleri bir konu olarak karşımıza çıkar. Kimisi böyle bir namazı iade eder derken, kimisi de iade etmez, demektedir.” (Muhazzebu Şerhul Akidetut Tahaviyye, s. 403)
İbni Ebil İzz el-Hanefi (Rahimehullah) şöyle der:“Kat’i olarak bilinen doğru ise şudur: Bu gibi kimselerin arkasındaki namazı sahihtir. Ebu Yusuf’tan rivayet edildiğine göre o, Harun er-Reşid ile birlikte hacc ettiğinde halife (Harun) hacamat yaptırmıştı. Malik de ona abdest almasının gerekmediği doğrultusunda fetva vermişti. Halife bu haliyle insanlara namaz kıldırdı. Ebu Yusuf’a, “Arkasında namaz kılıdınız mı?” diye sorulunca, O: “SubhanAllah! O, emiril mü’minin’dir” diye cevap vermişti. (Hanefi mezhebine göre, kan aldırmak abdesti bozan bir unsurdur)” (Muhazzebu Şerhul Akidetut Tahaviyye, s. 403)
Buhari’nin rivayet ettiği “Onlar size namaz kıldırırlar. İsabet ederlerse sizin de onların da lehinedir. Hata ederlerse, sizin lehinbize onların aleyhinedir” (Buhari, Hadis No: 694) hadis hakkında İbni Ebil İzz el-Hanefi şöyle demektedir:
“Bu hadis imam hata ettiği takdirde, bu hatası imamın aleyhinedir. İmama uyan aleyhine değildir, gerçeğini ortaya koyan açık ve sahih bir nasstır. Müctehid nihayet vacip olmadığına inandığı bir vacibi terk etmekle yahut da yasak olmadığına inandığı bir yasağı işlemekle hata etmiş olabilir. Ancak Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman eden bir kimsenin böyle bir hadis kendisine ulaştıktan sonra, bu açık ve sahih hadise muhalefet etmesi helal olmaz.” (Muhazzebu Şerhul Akidetut Tahaviyye, s.403-404)
Bütün nakillerden sonra bir başka önemli hususu aydınlatmamız gerektiği kanısındayız. O da İslam alametleri meselesidir.
Şeyh Dr. Fadl el-Mısri bu konu hakkında şöyle diyor:
“Hükmi İslam Alametleri:
Bunlar, bir kimsede görüldüğünde onun Müslüman olduğuna hükmedilmesine sebep olan alametlerdir ve bunlar, İslam’ın hususiyetlerinden olup, başka din mensuplarının ortak olmadığı şeylerdir. Örneğin, sadaka, ana babaya iyilik, ihtiyaç sahibine yardım gibi şeyler imanın şubelerindendir. Ancak bunların işlenmesi sadece Müslümanlara has değildir. Bilakis, Müslüman kafir herkesin yapabileceği şeylerdir. Hakim ibni Hizam hadisi de buna delalet eder. O Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve sellem)’e şöyle demiştir: “Cahiliyyede benim sadaka,i köle aadı yahut akraba ziyareti gibi, ibvadet olarak yaptığım şeyler hakkında dersin? Bunlarda ecir var mıdır?”. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de şöyle der: “Hayır olarak geçmişte yaptığın ne varsa onun üzerine Müslüman oldun” (muttefekkun Aley)
İbni Teymiyye (Rahimehullah) şöyle der: “İslam, iman, küfür, nifak, riddet, Yahudileşmek, hristiyanlaşmak gibi dini kavramalara bağlı olarak verilen her hüküm, ancak bunları gerektiren özellikleri taşıyan kimseler için sabit olur”(Mecmuul fetava: 35/227)
Akidetut Tahaviyye’nin şarihi şöyle der: “Burada, “namaz kılıp yahut da başka İslam’a has özelliklerden olan şeyleri işleyip de şehadeti söylemeyen kimse Müslüman olur mu, olmaz mı?” gibi, fakihlerin tartıştığı bazı meseleler vardır. Doğru olan, bu kimsenin, İslam’ın özelliklerinden her hangi birisini taşımakla Müslüman olacağıdır.”(Şerhu Akidetut Tahaviyye, s. 75)
Hükmi İslam alametleri ikiye ayrılır:
1.İslam hükmü vermek için bizzat yeterli olan alametler.
2.Kendisi ile İslam hükmü vermek, ancak araştırmadan sonra olabilecek ameller.” (el-Cami Fi Talebil İlmiş Şerif, Dr Fadl el-Mısri, “İman ve Küfür Hükümleri”, Umde Yayınları, s.304)
Şeyh Dr. Fadl, bunları söyledikten sonra, namazın İslam alameti olduğu hakkında şöyle demektedir:
“C.Tek olarak yada cemaat arasınbda namaz kılmak:
Enes hadisinde olduğu gibi: “Kim bizim kıldığımız namazı kılar, bizim kıblemize yönelir ve bizim kestiğimizi yerse o kimse Müslümandır” (Buhari). Kurtubi, İshak b. Rahaveyh’ten bu hususta icma olduğunu nakleder.(Bkz. Tefsirul Kurtubi: 8/207; İbni Kudame, el-Muğni Meaş Şerhil Kebir: 10/102-103) (Dr. Fadl el-Mısri, a.g.e., s.305)
Şeyh Ebu Muhammed el-Makdisi (hafizehullah), namazın İslam alameti olduğuna dair şunları der:
“Üçüncüsü: Tek olarak veya Cemaat Arasında Namaz kılmak:
Namaz, İslam ehlinin özelliklerindendir ve iki şehadeti içerir. Enes (radiAllahu Anhu)’dan gelen hadiste şöyle geçer: “Kim bizim kıldığımız namazı kılar, bizim kıblemize yönelir ve bizim kestiğimizi yerse bu kimse Müslümandır.” (Buhari) Yine başka hadislerde de şöyle geçer: “Bizim ile onlar arasındaki fark namazdır. Kim namazı terk ederse kafir olur” (Ebu Davud, Nesai, Tirmizi ve İmam Ahmed, Buredye’den merfu olarak rivayet etmişlerdir) “Kişi ile küfür arasında namazı terk vardır” (Müslim, Cabir’den merfu olarak rivayet etmiştir)
Kurtubi (Rahimehullah) şöyle der: “İman, La İlahe İllallah ve namaz olmadan olmaz. İshak bin Rahaveyhi şöyle der: ‘Namaz konusundaki ittifak gibi başka bir konuda ittifak edilmemiştir. Çünkü kafir olarak bilinen bir kişinin daha sonradan beş vakit namazı, vaktinde kıldığı aktarıldığında, dili ile iki şehadeti ikrar ettiği bilinmese de, mü’min olduğuna hükmettiler. Halbuki oruç ve zekat için aynı hüküm verilmemiştir.” (el-Cami li Ahkamil Kur’an: 8/207)
İbni Kudame (Rahimehullah) “Kitabul İmame” bölümünde şöyle der:
“Ashabımız ister darul harpte ve ister Darul İslam’da olsun, kişinin tek başına veya cemaat ile namaz kılması sebebi ile onun Müslüman olduğuna hükmettiler” Daha sonra Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den aktarılan “Bizim ile onlar arasındaki fark namazdır, kim namazı terk ederse kafir olur” hadisini belirtir ve şöyle devam eder: “Namaz , iman ile küfrün arasında sınır olarak belirlenmiştir. Kim namaz kılarsa, İslam sınırı içinde kalır Çünkü namaz Müslümanlara mahsus bir ibadettir. Namaz kılmak, şehadet kelimesi gibi İslam alametlerindendir”
“Kitabul Mürted” bölümünde de şöyle der: “Kafir olan kişi, tek başına veya cemaat ile Darul İslam’da ve darul küfürde namaz kılarsa, Müslüman oluğun hükmedilir. Çünkü namaz, kafirlerin amellerinden farklı bir ameldir ve sadece Müslümanlara mahsustur. Namaz olmadıkça kişinin Müslümanlığı da sabit olmaz. Bu konuda mürted ile asli kafir arasında fark yoktur. Çünkü kafirin Müslüman sebep olan şey, mürtedin de Müslüman olmasına sebep olur.”
Ancak kişinin mürted olmasının sebebi namazın terki dışında başında bir sebep ise, İslam’a dönmesi de sadece namazı kılmak ile olmaz. Namazı kılmak ile birlikte kendisini İslam’dan çıkaran fiilini terk etmiş ve tevbe etmiş olması gerekir. Bu nedenle İbni Kudame (Rahimehullah) yukarıda aktardığımız sözünden sonra şunu ilave eder:
“Namazı kılmasına rağmen, bir farzı veya Peygamberi ve Kitab’ı inkar etmek ile yada kimilerinin işlediği dinden çıkaran bir bid’atı işlemek ile küfre girmiş ise, sadece namaz kıldığı için Müslüman olduğuna hükmedilmez” (er Risaletus Selasiniyye fit Tahzir min Ahtâit Tekfir, Ebu Muhammed el-Makdisi, Umde Yayınları, s. 102-103)
Şeyh Ebu Muhammed el-Makdisi (Hafizehullah) şöyle der: “Sonuç olaraki İslam çıkaran bir fiili işlediği veya sözü söylediği bilinmeyen durumu kapalı kişinin, sadece namaz kılmasıyla Müslüman olduğuna hükmederiz. Onun arkasında namaz kılarız, Müslümanlara uygulanan muamelenin aynısı ile muamele ederiz” (Ebu Muhammed el-Makdisi, a.g.e., s. 103)
Bütün nakillerimizden sonra, şunu söylüyoruz:
Namaz İslam alametidir. Kafir olduğunu bilmediğimiz bir kimsenin namaz kılması gördüğümüzde yada bildiğimizde, ona Müslüman muamelesi yaparız.
Alıntı : Ömer Çelik
http://www.milligorusportal.com/showthread.php?t=28261
“Ey iman edenler! Allah’tan sakınılması gerektiği gibi sakının. Sizler, kesin*likle Müslüman olarak ölün.” (3/Ali İmran 102)
“Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve o ikisin*den birçok erkekler ve kadınlar vücuda getirip (dünyanın dört bir tarafına) yayan Rabbinizden (emir ve nehiylerine riayetsizlikten) sakının. Adını ana*rak birbirinizden dilekler dilediğiniz Allah’tan ve sıla-i rahmi kesmekten kor*kun. Hiç şüphesiz ki O, sizin üzerinize Rakîb’tir. (En ince ayrıntısına kadar her halinizi daima gö*zetendir.)” (4 Nisa/1)
“Ey iman edenler! Allah’tan (emir ve nehiylerine ria*yetsizlikten) sakı*nın ve doğru olan sözü söyleyin ki, Allah, yaptığınız amelleri kabul et*sin ve günah*larınızı affetsin. Allah ve Resulüne itaat eden, elbette ki bütün büyük emel ve beklentilerini elde etmiştir.” (33 Ahzab/71)
Muhakkak ki sözlerin en güzeli Allah’ın kelamı, yolların en hayırlısı, Mu*hammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan uydurulanlardır. Sonradan uydurulup sine sokulan her yenilik bid’attir. Her bid’at sapkın*lıktır. Her sapkınlık ateştedir. (Bu hadisi Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, Ebu Ya’la, Beyhaki, İmam Ahmed sahih bir senedle rivayet etmiş ve bir kısmı da Sahihi Müslim’de yer almıştır. Bu dua “Hutbetul Hace” olarak da meşhurdur. )
Namaz, İslam ehlinin özelliklerindendir ve iki şehadeti içerir. Enes (radiAllahu Anhu)’dan gelen hadiste şöyle geçer:
“Kim bizim kıldığımız namazı kılar, bizim kıblemize yönelir ve bizim kestiğimizi yerse bu kimse Müslümandır.” (Buhari)
Yine başka hadislerde de şöyle geçer: “Bizim ile onlar arasındaki fark namazdır. Kim namazı terk ederse kafir olur”
(Ebu Davud, Nesai, Tirmizi ve İmam Ahmed, Buredye’den merfu olarak rivayet etmişlerdir) “Kişi ile küfür arasında namazı terk vardır” (Müslim, Cabir’den merfu olarak rivayet etmiştir)
Ehli Sünnet ittifak etmiştir ki, durumu kapalı kimsenin (kendisinde, İslam alameti olan namaz görüldüğü için, ayrıca bir İslam alameti görmeye lüzum yoktur), durumu kapalı müslümanın (hakkında küfür alametlerinin görülmediği, islam alametlerinin sadır olduğu kimsedir), yada müslüman olduğu bilinen kimsenin, yada darul islamda kendisine "müslüman" muamelesi gösterilen kimsenin (bu çocuk da olabilir, yetişkin de), darul asli küfürde kendisine "kafir" hükmü uygulanmayan kimsenin arkasında namaz kılmak caizdir.
(Bkz. İmam et-Tahavi, el-Akidetut Tahaviyye (bütün şerhlerine bakılabilir); İmam Ebu Hanife, El-Fıkhul Ekber (Molla Aliyyul Kari şerhine bakılabilir); Ebu Mansur Maturidi, Kitabut Tevhid; vesair akaid kitapları)
Mü’min olan facir yada muttaki herkesin arkasında namaz kılmanın caizliğine dair önceki dönem İmamlardan nakillerden bulunmaya devam edeyim inşaAllah.
İmam Ebu Hanife (Rahimehullah) şöyle dedi:“Mü’min olan iyi veya facir her imamın arkasında nama kılmak caizdir. Senin mükafatın sana, onun günahı kendisinedir” (El-Usulil Munife Lil İmami Ebi Hanife, Beyazizade Ahmed Efendi, M.Ü. İlahiyet Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 1996, Tahkik: Dr. İlyas Çelebi, Arapça Nüshası s. 147 (el-Fıkhul Ebsat, s. 48; el-Fıkhul Ekber, s. 61) )
Şeyhul İslam İbni Teymiyye (Rahimehullah) şöyle dedi: “Dört İmam ve Müslümanların diğer imamlarının ittifakı ile, durumu kapalı olan her Müslümanın arkasında namaz kılınır. Kim, “Ben sadece Batınî akidesini tanıdığım kimsenin arkasında Cuma yahut Cemaat namazı kılarım” derse; sahabeye, onlara iyilikle uyanlara, Müslümanların dört imamına ve diğerlerine muhalefet etmiş bir bid’atçıdır. Allah en iyisini bilir.” (El-Cami Fi Talebil İlmiş Şerif, Dr. Fadl el-Mısri, “İman ve Küfür Hükümleri”, Umde Yayınları, s. 302’den Naklen; Şeyhul İslam İbni Teymiyye, Mecmuul Fetava, Darul Vefa, 2005, 3. Baskı, 4/331 (4/542) )
Şeyhul İslam İbni Teymiyye (Rahimehullah) şöyle dedi: “Dört imam ve Müslümanların diğer imamlarının ittifakıyla, bid’atı ve fıskı bilinmeyen kimsenin arkasında beş vakit namaz, Cuma ve başka namazları kılmak caizdir. İmama uyan kimsenin, ne kendisine imamlık eden kimsenin itikadını bilmesi ve ne de onu sınayarak “senin i’tikadın nedir?” diye sorması imamlığın şartlarından değildir. Bilakis durumu kapalı olanın arkasında namaz kılınır” (Dr. Fadl el-Mısri, a.g.e., s.302’den naklen; İbni Teymiyye, a.g.e.: 23/199 (23/351) )
Şeyhul İslam İbni Teymiyye (Rahimehullah) şöyle dedi: “Müslümanlar, Nebilerinden sonra, durumu kapalı olan her Müslümanın arkasında namaz kılmaya devam etmişlerdir. Ancak, eğer namaz kılan kimsenin bid’atı yahut günahı açıkça görülürse, bir başkasının arkasında namaz kılmak olmasına rağmen bu bid’atçı ve fasık olan kimsenin arkasında namaz kılınır mı, kılınmaz mı konusuna gelince; alimlerin çoğunluğu böyle bir imama uyanın namazının sahih olduğu görüşündedirler.Şafii’nin ve Ebu Hanife’nin mezhepleri Malik ve Ahmed’in mezheplerinden iki görüşten biri budur.
-İmamı bid’atçı veya facir olup, başka bir yerde kılınmayan Cuma namazı gibi- Şayet namazı bid’atçı yahut facir olan bir imamdan başkasının arkasında kılma imkanı yoksa, Ehli Sünnet vel Cemaat’in tamamına göre namaz bu bid’atçı ve facir olan kimsenin arkasında kılınır. Bu; Şafii’nin, Ebu Hanife’nin, Ahmed b. Hanbel’in ve Ehli Sünnet’in diğer imamlarının hiç ihtilafsız kabul ettikleri görüştür. Ancak bid’atlar çoğaldığında bazıları daha iyi olanı tercih etme noktasında, tanıdıkları kimseden başkasının arkasında namaz kılmamayı uygun görürlerdi. Nitakim Ahmed de kendisine sorulduğunda böyle cevap verdiği naklolunmuştur. Ancak O, durumu bilinen kimseden başkasının arkasında namaz sahih olma dememiştir.” (Dr. Fadl el-Mısri, a.g.e., s.302-303’den naklen; İbni Teymiyye, a.g.e.: 3/175 (3/280))
Şeyhul İslam İbni Teymiyye (Rahimehullah) şöyle der: “İslam alimlerinin ittifakı ile caizdir. Durumu kapalı olan kişinin arkasında namaz kılmanın haram veya batıl olduğunu söyleyen, Ehli Sünnet vel Cemaat’in icmaasına muhalefet etmiş olur” (er Risaletus Selasiniyye fit Tahzir min Ahtâit Tekfir, Ebu Muhammed el-Makdisi, Umde Yayınları, s. 106’dan naklen; İbni Teymiyye, a.g.e.: 3/175-176 (3/281))
Şeyhul İslam İbni Teymiyye (Rahimehullah) şöyle der: “Küfür türünden bid’atı olan kişinin arkasında beş vakit namazın ve Cuma namazının kılınıp kılınamayacağı konusunda ihtliaf bulunbmaktadır. Bu kişilerin, işledikleri bid’atlarından dolayı kafir olduğunu söyleyenlere göre namazın iade edilmesi gerekir. Çünkü bu namaz kafirin arkasında kılınmış bir namazdır. Ne var ki, bu mesele heva sahiplerinin (bid’atçıların) tekfir edilip edilmemesine bağlıdır. Bu konuda insanları görüşleri farklıdır. İmam Malik, Şafii ve Ahmed ‘den bu konuda iki görüş veya iki rivayet nakledilmiştir. Kelamcıların durumu da böyledir. Mesela Eş’ari’den iki görüş aktarılmıştır. Diğer mezhep imamlarının görüşlerinde de farklılıkalr bulunmaktadır. Bu konunun hakikati şudur: Söz küfür olabilir. Ancak bu hüküm muayyen (belirli) bir şahsa indirgeneceği zaman, kişinin küfrünü kanıtlayan delil ortaya çıkıncaya kadar kafir olduğuna hükmedilmez.” (er Risaletus Selasiniyye, a.g.e, 107’den naklen; İbni Teymiyye, a.g.e., 23/195 (23/345). )
İbni Kudame el-Hanbeli (Rahimehullah) şöyle der:“Bir kimse, Müslümanlığında yahut çif cinsiyetli (hunsa) olup olmadığı hususunda şüphe bulunan bir kimsenin arkasında namaz kılarsa, bu kişin küfrü veya çift cinsiyetli olduğu açığa çıkmadığı müddetçe namazı sahihtir. Çünkü Namaz kılan kimsenin –özellikle de bu kimse imam olursa- bu davranışından onun Müslüman olduğudur…” (Dr. Fadl el-Mısri, a.g.e., s.303’den naklen; İbni Kudame, el-Muğni Meaş Şerhil Kebir: 2/34)
İmamımız Ebu Hanife (Rahimehullah)’ın“mü’minlerden iyi ve facir herkesin arkasında namaz kılmak caizdir” sözünü el-Fıkhul Ekber’in Şarihi Molla Aliyyul Kari (Rahimehullah) şöyle şerh etmiştir:
“Çünkü Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:
“İyi ve facir her mü’minin arkasında namaz kılın” (el-Camius Sağir, c.2, s. 45. beyhaki’den)
Bu hadisi Dareketni, Ebu Hureyre’den, yine Beyhaki de Ebu Hureyre’den rivayet etmişlerdir. Beyhaki bu hadise “iyi ve facir herkes ile beraber cihad edin” ibaresini ilave etmektedir.
Fasık ve facir de olsa imamın arkasında cemaatle ve Cuma namazı kılamyı terk eden kişi ilim adamlarının çoğunluğuna göre, bid’at ehlidir. Doğrusu böyle bir kimsenin arkasında namaz kılınır ve iade edilmez. İbni Mes’ud ve diğer sahabiler, içki içmesine rağmen Velid b. Ukbe b. Ebi Muit’in arkasında namaz kılmışlardır. Hatta bir kere onlara sabah namazını dört rekat olarak kıldırmıştı. “Münteka” adlı kitapta zikredildiğine göre, Ebu Hanife’ye Ehli Sünnet’in bu konudaki görüşü sorulunca şöyle cevap verdi: “Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer’i üstün tutman, Hz. Osman ile Hz. Ali’yi sevmen, mestler üzerine mesh etmeyi caiz görmen ve iyi-facir her mü’min arkasında namaz kılmandır.” Cevabını verdi.” (Şerhul Fıkhul Ekber, Molla Aliyyul Kari, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1979, 1. Baskı: s. 182)
İmam Tahavi (Rahimehullah)’ın “Ehli kıbleden olan iyi ve facir herkesin arkasında namaz kılınacağı … görüşündeyiz” sözünü, el-Akidetut Tahaviyye’nin Şarihi İbnil İzz el-Hanefi (Rahimehullah) şöyle açıklamıştır:
“Sahihi Buhari’de belirtildiğine göre Abdullah b. Ömer ve Enes b. Malik (RadiAllahu Anhuma) el-Haccac b. Yusuf es-Sakafi’nin arkasında namaz kılarlardı. (Ayrıca bkz. İbni Hacer, et-Telhis: 2/42; İbni Ebi Şeybe, el-Musannef: 2/378; Beyhaki, Sunenul Kubra: 3/122) Haccac ise fasıl ve zalim bir kimseydi.
Yine Sahihi Buhari’de belirtildiğine göre, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşyur:“Onlar size namaz kıldırırlar. İsabet ederlerse sizin de onların da lehine, hata ederlerse sizin lehinize, onların aleyhinedir.” (Buhari, el-Camius Sahih, Hadis No: 694; Beğavi, Sünen, Hadis No: 839; Ahmed, Müsned: 2/337,537. “onlar” denilen kimseler, Müslümanlara imamlık yapan Müslüman kimselerdir. )
Bil ki, -Allah sana da, bize merhamet etsin- kişinin, bid’atçi veya fasık olduğunu bilmediği kimsenin arkasında namaz kılması imamların ittifakı ile caizdir. İmam’a uyanın, imamının i’tikadını bilmesi de, onu imtihan ederek, “sen neye inanıyorsun?” diye sorması da imama uymasının şartlarından değildir. Aksine kişi, hali gizli saklı kimsenin arkasında namaz kılar.” ( Muhazzebu Şerhul Akidetut Tahaviyye, İbni Ebil İzz el-Hanefi, Guraba yayınları, 2008, İstanbul, İkinci Baskı, s. 400-401)
İbni Ebil İzz el-Hanefi (rahimehullah) yine şöyle der:
“Bid’atine insanları davet eden bir bid’atçı yahut da fasıklığı açıkça ortada olan bir fasığın arkasında namaz kılan kişiye gelince, bu kimsenin arkasında namaz kıldığı imam, eğer Cuma ve bayram namazları imamı ile Arefe’de Hacc’da namaz kıldırmakla görevli imam ve bunba benzer başkası arkasında bnamaz kılmanını bulamadığı muayyen (görevlendirilmiş) bir imam ise; genel olarak selef ve halefe göre imama uyacak kimse, böyle bir imamın arkasında namaz kılar.” (el-Akidetut Tahaviyye, s. 401)
Yine şöyle der: “Günahkar bir imamın arkasında namaz kılmayarak cumayı ve cemaatle namazı terk eden kimse ilim adamlarının çoğunluğuna göre bid’atçi bir kimsedir. Sahih olan böyle bir namazı kılıp, onu iade etmeyeceği şeklindedir. Çünkü Ashabı Kiram (RadiAllahu Anhum), günahkar imamlar arkasında Cuma ce cemaat namazlarını kılar ve iade etmezlerdi. Abdullah b. Ömer ve Enes (RadiAllahu Anhum), Haccac b. Yusuf’un arkasında namaz kılardı.
Sahih’de kaydedildiğine göre Osman b. Affan (RadiAllahu Anhu)’nun evi muhasara altına alınınca insanlara bir kişi namaz kıldırırdı. Birisi Osman’a: “Sen genel olarak bütün Müslümanların imamısın, iu insanlara namaz kıldıran kişi ise bir fitne imamıdır .” Osman (RadiAllahu Anhu) şöyle dedi: “Ey Kardeşimin oğlu! Namaz insanların yaptıkları işlerin en güzellerindendir. Eğer güzel iş yaparlarsa, sen onlarla birlikle güzel iş yap. Eğer kötülük işlerlerse sen onların kötülüklerinden uzak dur.” (Buhari, Hadis No: 695)
Fasık ile bid’atçinin namazı özü itibariyle sahihtir. İmama uyan bir kimse böyle bir kişinin arkasında namaz kılacak olursa, namazı olmaz ama böylelerinin arkasında namaz kılmayı mekruh görenlerin bundan hoşlanmayış sebepleri, sadece iyiliği emredip, kötülükten alıkoymanın vacip oluşundan dolayıdır.
Bu kabilden olmak üzere, bid’at ve günahını açıkça ortaya koyan bir kimse Müslümanlara imam olarak tayine dilemez. Böyle bir kimse tevbe edinceye kadar ta’zir edilmeye müstehaktır. Böyle bir kimsenin tevbe edinceye kadar terk edilme imkanı bulunursa, bu güzel bir şeydir. Bazı kimselerin onun [bid’atçi ve fıskını açıkça ortaya koyan fasığın] arkasında namaz kılmayı bırakıp, başkasının arkasında namaz kı9lmaları münkeri reddedilmesinde bir etkisi olursa, tevbe edinceye yahut azledilinceye yada insanlar onun işlediği günahın benzerinden vazgeçinceye kadar, böyle bir kimse arkasında namaz kılmayı terk etmek de hem şer’i bir maslahat olur, hem de imam uymak durumunda olan kimse, bir cumayı da, cemaati de terk etmemiş olur.
Eğer [fasık yada bid’atçi birisinin] arkasında namaz kılmayı terk edip, başkasının ardında kılmak, Cuma ve cemaatleri kaçırmasına sebep oluyorsa, bu durumda [o fasık ve facir kimsenin] arkasında namaz kılmayı, ashabı kirama muhalefet eden bir bid’atçiden başkası terketmez”(Muhazzebu Şerhul Akidetut Tahaviyye, s.401-402)
Yine İbni Ebil İzz el-Hanefi (Rahimehullah) şöyle der:
“Eğer Cuma ve cemaat namazları iyi kimselerin arkasında eda edilebiliyorsa, elbette ki bu günahkar kimselerin arkasında eda edilmesinden daha uygundur. İşte o vakit, mazeretsiz olarak günahkar bir kimsenin arkasında namaz kılacak olursa, bu ilim adamlarının ictihad ettikleri bir konu olarak karşımıza çıkar. Kimisi böyle bir namazı iade eder derken, kimisi de iade etmez, demektedir.” (Muhazzebu Şerhul Akidetut Tahaviyye, s. 403)
İbni Ebil İzz el-Hanefi (Rahimehullah) şöyle der:“Kat’i olarak bilinen doğru ise şudur: Bu gibi kimselerin arkasındaki namazı sahihtir. Ebu Yusuf’tan rivayet edildiğine göre o, Harun er-Reşid ile birlikte hacc ettiğinde halife (Harun) hacamat yaptırmıştı. Malik de ona abdest almasının gerekmediği doğrultusunda fetva vermişti. Halife bu haliyle insanlara namaz kıldırdı. Ebu Yusuf’a, “Arkasında namaz kılıdınız mı?” diye sorulunca, O: “SubhanAllah! O, emiril mü’minin’dir” diye cevap vermişti. (Hanefi mezhebine göre, kan aldırmak abdesti bozan bir unsurdur)” (Muhazzebu Şerhul Akidetut Tahaviyye, s. 403)
Buhari’nin rivayet ettiği “Onlar size namaz kıldırırlar. İsabet ederlerse sizin de onların da lehinedir. Hata ederlerse, sizin lehinbize onların aleyhinedir” (Buhari, Hadis No: 694) hadis hakkında İbni Ebil İzz el-Hanefi şöyle demektedir:
“Bu hadis imam hata ettiği takdirde, bu hatası imamın aleyhinedir. İmama uyan aleyhine değildir, gerçeğini ortaya koyan açık ve sahih bir nasstır. Müctehid nihayet vacip olmadığına inandığı bir vacibi terk etmekle yahut da yasak olmadığına inandığı bir yasağı işlemekle hata etmiş olabilir. Ancak Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman eden bir kimsenin böyle bir hadis kendisine ulaştıktan sonra, bu açık ve sahih hadise muhalefet etmesi helal olmaz.” (Muhazzebu Şerhul Akidetut Tahaviyye, s.403-404)
Bütün nakillerden sonra bir başka önemli hususu aydınlatmamız gerektiği kanısındayız. O da İslam alametleri meselesidir.
Şeyh Dr. Fadl el-Mısri bu konu hakkında şöyle diyor:
“Hükmi İslam Alametleri:
Bunlar, bir kimsede görüldüğünde onun Müslüman olduğuna hükmedilmesine sebep olan alametlerdir ve bunlar, İslam’ın hususiyetlerinden olup, başka din mensuplarının ortak olmadığı şeylerdir. Örneğin, sadaka, ana babaya iyilik, ihtiyaç sahibine yardım gibi şeyler imanın şubelerindendir. Ancak bunların işlenmesi sadece Müslümanlara has değildir. Bilakis, Müslüman kafir herkesin yapabileceği şeylerdir. Hakim ibni Hizam hadisi de buna delalet eder. O Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve sellem)’e şöyle demiştir: “Cahiliyyede benim sadaka,i köle aadı yahut akraba ziyareti gibi, ibvadet olarak yaptığım şeyler hakkında dersin? Bunlarda ecir var mıdır?”. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de şöyle der: “Hayır olarak geçmişte yaptığın ne varsa onun üzerine Müslüman oldun” (muttefekkun Aley)
İbni Teymiyye (Rahimehullah) şöyle der: “İslam, iman, küfür, nifak, riddet, Yahudileşmek, hristiyanlaşmak gibi dini kavramalara bağlı olarak verilen her hüküm, ancak bunları gerektiren özellikleri taşıyan kimseler için sabit olur”(Mecmuul fetava: 35/227)
Akidetut Tahaviyye’nin şarihi şöyle der: “Burada, “namaz kılıp yahut da başka İslam’a has özelliklerden olan şeyleri işleyip de şehadeti söylemeyen kimse Müslüman olur mu, olmaz mı?” gibi, fakihlerin tartıştığı bazı meseleler vardır. Doğru olan, bu kimsenin, İslam’ın özelliklerinden her hangi birisini taşımakla Müslüman olacağıdır.”(Şerhu Akidetut Tahaviyye, s. 75)
Hükmi İslam alametleri ikiye ayrılır:
1.İslam hükmü vermek için bizzat yeterli olan alametler.
2.Kendisi ile İslam hükmü vermek, ancak araştırmadan sonra olabilecek ameller.” (el-Cami Fi Talebil İlmiş Şerif, Dr Fadl el-Mısri, “İman ve Küfür Hükümleri”, Umde Yayınları, s.304)
Şeyh Dr. Fadl, bunları söyledikten sonra, namazın İslam alameti olduğu hakkında şöyle demektedir:
“C.Tek olarak yada cemaat arasınbda namaz kılmak:
Enes hadisinde olduğu gibi: “Kim bizim kıldığımız namazı kılar, bizim kıblemize yönelir ve bizim kestiğimizi yerse o kimse Müslümandır” (Buhari). Kurtubi, İshak b. Rahaveyh’ten bu hususta icma olduğunu nakleder.(Bkz. Tefsirul Kurtubi: 8/207; İbni Kudame, el-Muğni Meaş Şerhil Kebir: 10/102-103) (Dr. Fadl el-Mısri, a.g.e., s.305)
Şeyh Ebu Muhammed el-Makdisi (hafizehullah), namazın İslam alameti olduğuna dair şunları der:
“Üçüncüsü: Tek olarak veya Cemaat Arasında Namaz kılmak:
Namaz, İslam ehlinin özelliklerindendir ve iki şehadeti içerir. Enes (radiAllahu Anhu)’dan gelen hadiste şöyle geçer: “Kim bizim kıldığımız namazı kılar, bizim kıblemize yönelir ve bizim kestiğimizi yerse bu kimse Müslümandır.” (Buhari) Yine başka hadislerde de şöyle geçer: “Bizim ile onlar arasındaki fark namazdır. Kim namazı terk ederse kafir olur” (Ebu Davud, Nesai, Tirmizi ve İmam Ahmed, Buredye’den merfu olarak rivayet etmişlerdir) “Kişi ile küfür arasında namazı terk vardır” (Müslim, Cabir’den merfu olarak rivayet etmiştir)
Kurtubi (Rahimehullah) şöyle der: “İman, La İlahe İllallah ve namaz olmadan olmaz. İshak bin Rahaveyhi şöyle der: ‘Namaz konusundaki ittifak gibi başka bir konuda ittifak edilmemiştir. Çünkü kafir olarak bilinen bir kişinin daha sonradan beş vakit namazı, vaktinde kıldığı aktarıldığında, dili ile iki şehadeti ikrar ettiği bilinmese de, mü’min olduğuna hükmettiler. Halbuki oruç ve zekat için aynı hüküm verilmemiştir.” (el-Cami li Ahkamil Kur’an: 8/207)
İbni Kudame (Rahimehullah) “Kitabul İmame” bölümünde şöyle der:
“Ashabımız ister darul harpte ve ister Darul İslam’da olsun, kişinin tek başına veya cemaat ile namaz kılması sebebi ile onun Müslüman olduğuna hükmettiler” Daha sonra Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den aktarılan “Bizim ile onlar arasındaki fark namazdır, kim namazı terk ederse kafir olur” hadisini belirtir ve şöyle devam eder: “Namaz , iman ile küfrün arasında sınır olarak belirlenmiştir. Kim namaz kılarsa, İslam sınırı içinde kalır Çünkü namaz Müslümanlara mahsus bir ibadettir. Namaz kılmak, şehadet kelimesi gibi İslam alametlerindendir”
“Kitabul Mürted” bölümünde de şöyle der: “Kafir olan kişi, tek başına veya cemaat ile Darul İslam’da ve darul küfürde namaz kılarsa, Müslüman oluğun hükmedilir. Çünkü namaz, kafirlerin amellerinden farklı bir ameldir ve sadece Müslümanlara mahsustur. Namaz olmadıkça kişinin Müslümanlığı da sabit olmaz. Bu konuda mürted ile asli kafir arasında fark yoktur. Çünkü kafirin Müslüman sebep olan şey, mürtedin de Müslüman olmasına sebep olur.”
Ancak kişinin mürted olmasının sebebi namazın terki dışında başında bir sebep ise, İslam’a dönmesi de sadece namazı kılmak ile olmaz. Namazı kılmak ile birlikte kendisini İslam’dan çıkaran fiilini terk etmiş ve tevbe etmiş olması gerekir. Bu nedenle İbni Kudame (Rahimehullah) yukarıda aktardığımız sözünden sonra şunu ilave eder:
“Namazı kılmasına rağmen, bir farzı veya Peygamberi ve Kitab’ı inkar etmek ile yada kimilerinin işlediği dinden çıkaran bir bid’atı işlemek ile küfre girmiş ise, sadece namaz kıldığı için Müslüman olduğuna hükmedilmez” (er Risaletus Selasiniyye fit Tahzir min Ahtâit Tekfir, Ebu Muhammed el-Makdisi, Umde Yayınları, s. 102-103)
Şeyh Ebu Muhammed el-Makdisi (Hafizehullah) şöyle der: “Sonuç olaraki İslam çıkaran bir fiili işlediği veya sözü söylediği bilinmeyen durumu kapalı kişinin, sadece namaz kılmasıyla Müslüman olduğuna hükmederiz. Onun arkasında namaz kılarız, Müslümanlara uygulanan muamelenin aynısı ile muamele ederiz” (Ebu Muhammed el-Makdisi, a.g.e., s. 103)
Bütün nakillerimizden sonra, şunu söylüyoruz:
Namaz İslam alametidir. Kafir olduğunu bilmediğimiz bir kimsenin namaz kılması gördüğümüzde yada bildiğimizde, ona Müslüman muamelesi yaparız.
Alıntı : Ömer Çelik
http://www.milligorusportal.com/showthread.php?t=28261