Sekülerizm diğer bir adıyla dünyevileşme şu an iman ettiğini iddia eden camialarda popüler durumda. Acı olan insanların bu durumda bir kayma içerisinde olmadıklarını hatta bazılarının ise eskiye nazaran daha iyi durumda olduklarını dillendirdiklerini görürsünüz. Gizli bir dünyevileşme yaşanmakta, insanlar zamanlarını Allahı razı etmeye değil öncelikle kendilerini ve dışındaki her şeyi razı etmeye adamış durumdalar. Zamanın- Modernizmin dayatmasına karşı en savunmasız olanlar ise genç nesil. Seküler yaşam, liberal yönelim, bireyselleşme, inancına, geleneğine yabancılaşma, ahlaki yozluk ve deformasyon ürkütücü boyutlarda…
Modernizm, Allah’ın koyduğu temel yasalar, haram ve helal; günah ve sevap, Salih amel-fasid amel gibi kavramlara yabancıdır. İslam yani Allah’ın rububiyetine teslim olma, takva, hayırda yarışmak, infak, ıslah gibi kavramları da bilmez; bunları, bilinçli bir biçimde reddeder. Hatta modernizm bu kavramların yerine kendi seküler kavramlarını ikame eder.
Batılı kavramlarla düşünmek, insanlığı modern yaşam biçiminin dayatmalarına karşı koyamaz hale getiriyor. Bunun etkisinde kalan iman eden kitleler belirsizlik ve bulanıklığın etkisiyle bunalım üretiyor. Dinin dilini-kavramlarını kullanmamak iman eden camiaların söylemlerine de yansımış durumda sanki Kuranın kavramlarını kullanmaktan utanıyorlar bu hal yozlaşmanın en büyük nedenlerindendir.
Çağın gerekleri denilerek üretilen “mecburiyetler” insanı insan olmaktan uzaklaştırıyor. Değerlerin yerini çıkarlar alınca uzun uzun düşünmek gerek. Kulluğun gereği yerine piyasa koşulları belirleyici oluyorsa burada vasatı aramak ne kadar mümkün olabilir ki? Bunun sonucunda modern hayatın kavramları amellerinizin belirleyicisi olmaya başlar. İdeallerinizin yerine reel politik, helal kazancın yerini karlı yatırım, adaletin yerini serbest piyasa koşulları alınca dürüstlük ve adalet talebi ise enayilik ve çağı okuyamamak olarak algılanacaktır. Takva elbisesi böyle bir topluma dar gelecek! Onun her alanda gelişmesinin önünü kesecektir! Artık muttaki toplum olmaktan gayri müreffeh toplum olmak, en büyük erdem olarak sunulacaktır. Şahit olmak değil her ne pahasına olursa olsun sahip olmak daha bir baskın olmaya başladığında ise ilişkiler çıkarlar üzerine oturtulacak ahlak kavramı zamanla tasfiye edilecek.
Hukuk olmayınca ahlakta serbest piyasadaki yerini alacaktır. Ahlak kuralları, düzenleyici ve terbiye edici fonksiyonundan sıyrılarak bireyin isterse uyabileceği isteğe bağlı eylemler bütünü haline dönüşecek. Kardeşlik hukukunun yerini kardaşlık, vefa ve erdem gibi duyguların yerini ise kurnazlık işgal edecek. Cemaat bilinci hasar görecek bireycilik ve bencillik en büyük varlık gibi sunulacak.
Sadece kendini ve sevdiklerini düşünen bireyselleşmiş ve bencilleşmiş insanın paylaşma duyguları da körelmiştir. Dünyevi kaygı, korku ve gelecek endişesi tasadduk’ta bulunmayı değil tasarruf yapmayı önceleyecektir. İnfak etmek o tiplerin gündemlerine hiç girmez. Onlar sadece eleştirir Allahla dostlukları olmadığından iç dünyalarında her daim huzursuzdurlar etrafını eleştirerek kendisini aradan sıyırmak ister her daim seyrederler beklide bu tiplerin yaptıkları en iyi iş! budur.
Salih amelden ziyade sosyal faaliyetler öncelenir hem daha az riskli hem de vitrinlere oynamak için en ideal olanıdır. Hakkın rızası değil toplumun beğenisi esas olunca takdir başka yerlerde aranır olunur. Sportif faaliyetler ve insanın kendisine ve sevdiklerine zaman ayırması olan piknikler ve av partileri başlıca eğitim! Alanları haline gelir. Her konuda ifrat ve tefrit arasında gidip gelen iman edenler bu tür faaliyetlerde de dengeyi bulamadılar.
Market eksenli bir hayat modern mabetlerde ömrün çürütülmesi… Bir alışveriş var ama ne alıp ne veriyoruz bilen yok. İffetin yerini imaj, izzetin yerini ise karizma alınca mahremiyette tedavülden kalktı. Model, marka, moda dayatması karşısında dirençli duruşta kalmadı. Kapitalizmin mağdurları gençlik demiştik. Bunların o hale gelmesinde en büyük pay ebeveyn’lerdedir. Çocukları küçükken kendilerini onlara adarlar Allah rızası için ayıracak zamanları yoktur kendilerini ihmal ederler, yaşayamadıkları her hayali onların gerçekleştirmesi için var güçleriyle çalışırlar onlara dair hayalleri iyi bir kul olmalarından çok, paralı, makamlı garantili yaşama yöneliktir. Her yaşta sırf onları üzmemek ve psikolojilerinin bozulmaması! adına ibadet ve taaata yönelik hiçbir talepleri olmaz çağın putları haline getirilen çocuklarını sekülerizmin kucağına bizzat atmaktadırlar.
Bir yanlış var ama kimse kral çıplak diyemiyor “iyiliği emretme-kötülükten alıkoyma” tarihin derinliklerine atıldığı için olumsuzluklar seyrediliyor fark eden tövbe etmiyor kendisini Allaha karşı sorumlu görmediğinden yanlışlıklarına içi acısa bile gelip geçici duygusal hesaplaşmalar kısa sürede atlatılıyor. Nefisin terbiyesi değil çocukların gelişimi öncelendiğinden birey kendisini kişisel gelişime adar moral-motivasyon tek haz haline gelir.
Herkeste bir tedirginlik adı konulamayan korku… herkesten her şeyden şikayet var değiştirme iradesi yok… birbirine dost olanlar şimdilerde hasım olmuşlar… herkes her şeyi sorguluyor ama sadece kendini sorgulamıyor… aslında tam bir erozyon yaşanıyor bir şeyler eksik insan modern hayatın gözlükleriyle bakınca eksik tarafının farkına varamıyor. İnsanlar da, kavramlarda özünden uzaklaşmış durumda… Kırılmalar, kopmalar, kaymalar endişe verici…
Peki, çare ne?
Allah ile bir toplumsal mutabakat sözleşmesi yapmak, inancı geleneğin kuşatmasından kurtarmak, Kuranın beyanıyla, samimiyetle yüzleşmek… Dini Allaha has kılmak
Yaşadığımız son zamanlarda din, Allahın dini olmaktan ziyade, geleneğin ve devletin din üzerindeki belirleyiciliğinin de etkisiyle farklı bir şekle büründü. Dinin özü inkâr edilmeden Kuranın hükümlerinin bağlayıcılığı yok edilerek hak suretinde batıl, tevhit suretinde şirk, İslam suretinde küfür makbul hale getirildi.
Din yani İslam bu günkü bütün modern dayatmalara meydan okur. Modernizmin tek hasmı kalmıştır, o da İslam’dır. İman edenler, İslam’a gereği gibi talip-sahip olmalıdırlar. İnancın gereği olarak yapılan belli zamanlara haps edilmiş konuşmalarla Allah’ı razı ettiğine inanmak gafilliktir. İbadetler içi doldurularak ifa edilmeli kabuktan öteye geçemeyen rutinler sahibini de rahatsız etmelidir. Bu durumda eksik olan amelin takvasıdır. İman edenler din’in aslına, Kuran’a ve Peygamber’in bize doğru olarak intikal ettirilen sünnetine talip olmalıdırlar. Allah’a meydana okuma olarak özetlenebilecek modernizm, Kelime-i tevhitle çok kolay bertaraf edilebilecek bir durumdadır. İman edenler anı eleştirirken kesinlikle ve tamamen Kuran’la meselelere yaklaşmalıdırlar. Soru şu olmalı:”Allah ne der?” şöyle de sorabiliriz “ Peygamber (a.s) olsaydı kuran ile konuya nasıl çözüm getirirdi?”
İnsanların bazıları İman etme iddiasını sürdürürken yalnız kalacaklardır bu iman edenlerin kaderidir. Kalabalıkların içinde her türlü kuşatmaya, kınanmaya maruz da olsalar bazen yanlışta yapsalar Allah onlara yollarını açacaktır.
Her şeyin en doğrusunu bilen yalnızca Allah’tır.
Erhan TOPRAK
19.05.2010
Modernizm, Allah’ın koyduğu temel yasalar, haram ve helal; günah ve sevap, Salih amel-fasid amel gibi kavramlara yabancıdır. İslam yani Allah’ın rububiyetine teslim olma, takva, hayırda yarışmak, infak, ıslah gibi kavramları da bilmez; bunları, bilinçli bir biçimde reddeder. Hatta modernizm bu kavramların yerine kendi seküler kavramlarını ikame eder.
Batılı kavramlarla düşünmek, insanlığı modern yaşam biçiminin dayatmalarına karşı koyamaz hale getiriyor. Bunun etkisinde kalan iman eden kitleler belirsizlik ve bulanıklığın etkisiyle bunalım üretiyor. Dinin dilini-kavramlarını kullanmamak iman eden camiaların söylemlerine de yansımış durumda sanki Kuranın kavramlarını kullanmaktan utanıyorlar bu hal yozlaşmanın en büyük nedenlerindendir.
Çağın gerekleri denilerek üretilen “mecburiyetler” insanı insan olmaktan uzaklaştırıyor. Değerlerin yerini çıkarlar alınca uzun uzun düşünmek gerek. Kulluğun gereği yerine piyasa koşulları belirleyici oluyorsa burada vasatı aramak ne kadar mümkün olabilir ki? Bunun sonucunda modern hayatın kavramları amellerinizin belirleyicisi olmaya başlar. İdeallerinizin yerine reel politik, helal kazancın yerini karlı yatırım, adaletin yerini serbest piyasa koşulları alınca dürüstlük ve adalet talebi ise enayilik ve çağı okuyamamak olarak algılanacaktır. Takva elbisesi böyle bir topluma dar gelecek! Onun her alanda gelişmesinin önünü kesecektir! Artık muttaki toplum olmaktan gayri müreffeh toplum olmak, en büyük erdem olarak sunulacaktır. Şahit olmak değil her ne pahasına olursa olsun sahip olmak daha bir baskın olmaya başladığında ise ilişkiler çıkarlar üzerine oturtulacak ahlak kavramı zamanla tasfiye edilecek.
Hukuk olmayınca ahlakta serbest piyasadaki yerini alacaktır. Ahlak kuralları, düzenleyici ve terbiye edici fonksiyonundan sıyrılarak bireyin isterse uyabileceği isteğe bağlı eylemler bütünü haline dönüşecek. Kardeşlik hukukunun yerini kardaşlık, vefa ve erdem gibi duyguların yerini ise kurnazlık işgal edecek. Cemaat bilinci hasar görecek bireycilik ve bencillik en büyük varlık gibi sunulacak.
Sadece kendini ve sevdiklerini düşünen bireyselleşmiş ve bencilleşmiş insanın paylaşma duyguları da körelmiştir. Dünyevi kaygı, korku ve gelecek endişesi tasadduk’ta bulunmayı değil tasarruf yapmayı önceleyecektir. İnfak etmek o tiplerin gündemlerine hiç girmez. Onlar sadece eleştirir Allahla dostlukları olmadığından iç dünyalarında her daim huzursuzdurlar etrafını eleştirerek kendisini aradan sıyırmak ister her daim seyrederler beklide bu tiplerin yaptıkları en iyi iş! budur.
Salih amelden ziyade sosyal faaliyetler öncelenir hem daha az riskli hem de vitrinlere oynamak için en ideal olanıdır. Hakkın rızası değil toplumun beğenisi esas olunca takdir başka yerlerde aranır olunur. Sportif faaliyetler ve insanın kendisine ve sevdiklerine zaman ayırması olan piknikler ve av partileri başlıca eğitim! Alanları haline gelir. Her konuda ifrat ve tefrit arasında gidip gelen iman edenler bu tür faaliyetlerde de dengeyi bulamadılar.
Market eksenli bir hayat modern mabetlerde ömrün çürütülmesi… Bir alışveriş var ama ne alıp ne veriyoruz bilen yok. İffetin yerini imaj, izzetin yerini ise karizma alınca mahremiyette tedavülden kalktı. Model, marka, moda dayatması karşısında dirençli duruşta kalmadı. Kapitalizmin mağdurları gençlik demiştik. Bunların o hale gelmesinde en büyük pay ebeveyn’lerdedir. Çocukları küçükken kendilerini onlara adarlar Allah rızası için ayıracak zamanları yoktur kendilerini ihmal ederler, yaşayamadıkları her hayali onların gerçekleştirmesi için var güçleriyle çalışırlar onlara dair hayalleri iyi bir kul olmalarından çok, paralı, makamlı garantili yaşama yöneliktir. Her yaşta sırf onları üzmemek ve psikolojilerinin bozulmaması! adına ibadet ve taaata yönelik hiçbir talepleri olmaz çağın putları haline getirilen çocuklarını sekülerizmin kucağına bizzat atmaktadırlar.
Bir yanlış var ama kimse kral çıplak diyemiyor “iyiliği emretme-kötülükten alıkoyma” tarihin derinliklerine atıldığı için olumsuzluklar seyrediliyor fark eden tövbe etmiyor kendisini Allaha karşı sorumlu görmediğinden yanlışlıklarına içi acısa bile gelip geçici duygusal hesaplaşmalar kısa sürede atlatılıyor. Nefisin terbiyesi değil çocukların gelişimi öncelendiğinden birey kendisini kişisel gelişime adar moral-motivasyon tek haz haline gelir.
Herkeste bir tedirginlik adı konulamayan korku… herkesten her şeyden şikayet var değiştirme iradesi yok… birbirine dost olanlar şimdilerde hasım olmuşlar… herkes her şeyi sorguluyor ama sadece kendini sorgulamıyor… aslında tam bir erozyon yaşanıyor bir şeyler eksik insan modern hayatın gözlükleriyle bakınca eksik tarafının farkına varamıyor. İnsanlar da, kavramlarda özünden uzaklaşmış durumda… Kırılmalar, kopmalar, kaymalar endişe verici…
Peki, çare ne?
Allah ile bir toplumsal mutabakat sözleşmesi yapmak, inancı geleneğin kuşatmasından kurtarmak, Kuranın beyanıyla, samimiyetle yüzleşmek… Dini Allaha has kılmak
Yaşadığımız son zamanlarda din, Allahın dini olmaktan ziyade, geleneğin ve devletin din üzerindeki belirleyiciliğinin de etkisiyle farklı bir şekle büründü. Dinin özü inkâr edilmeden Kuranın hükümlerinin bağlayıcılığı yok edilerek hak suretinde batıl, tevhit suretinde şirk, İslam suretinde küfür makbul hale getirildi.
Din yani İslam bu günkü bütün modern dayatmalara meydan okur. Modernizmin tek hasmı kalmıştır, o da İslam’dır. İman edenler, İslam’a gereği gibi talip-sahip olmalıdırlar. İnancın gereği olarak yapılan belli zamanlara haps edilmiş konuşmalarla Allah’ı razı ettiğine inanmak gafilliktir. İbadetler içi doldurularak ifa edilmeli kabuktan öteye geçemeyen rutinler sahibini de rahatsız etmelidir. Bu durumda eksik olan amelin takvasıdır. İman edenler din’in aslına, Kuran’a ve Peygamber’in bize doğru olarak intikal ettirilen sünnetine talip olmalıdırlar. Allah’a meydana okuma olarak özetlenebilecek modernizm, Kelime-i tevhitle çok kolay bertaraf edilebilecek bir durumdadır. İman edenler anı eleştirirken kesinlikle ve tamamen Kuran’la meselelere yaklaşmalıdırlar. Soru şu olmalı:”Allah ne der?” şöyle de sorabiliriz “ Peygamber (a.s) olsaydı kuran ile konuya nasıl çözüm getirirdi?”
İnsanların bazıları İman etme iddiasını sürdürürken yalnız kalacaklardır bu iman edenlerin kaderidir. Kalabalıkların içinde her türlü kuşatmaya, kınanmaya maruz da olsalar bazen yanlışta yapsalar Allah onlara yollarını açacaktır.
Her şeyin en doğrusunu bilen yalnızca Allah’tır.
Erhan TOPRAK
19.05.2010