Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale NEDEN İBRET ALMIYORUZ?

Necati Koçkesen Çevrimdışı

Necati Koçkesen

İyi Bilinen Üye
İslam-tr Yazar
NEDEN İBRET ALMIYORUZ?

Bu dünyanın bir imtihan dünyası, mihnet ve meşakket yeri olduğunu hep söyleriz. Söyleriz söylemesinede, belâ ve musibetler geldiğinde o belâ ve musibetlerin neden gelmiş olabileceğini düşünerek küfürlerimiz, şirklerimiz, hatalarımız, günahlarımız ve isyanlarımızla hiç yüzleşmeyiz. Her belâ ve musibet kâfire ve Müslümanların günahkârlarına hem cezâ hem ders çıkarılacak bir ibret olarak gelmesine rağmen, kâfir ve müşrikler Allah’ın gücünü gördükleri halde (o belâ ve musibetlerin kalkmasından sonra) ne küfürlerinden ne de şirklerinden vazgeçmiyorlar. Müslümanların günahkârları da belâ ve musibetlerle karşı karşıya kaldıklarında Allah’a yalvarıyorlar, “Allah’ım yardım et!” diyorlar, “Allah’tan geldi ne yapalım”, diyorlar ama bir adım ötesine gidipte, Allah’tan geldi de neden geldi? Acebâ bizim isyanlarımız ve günahlarımız sebebi ile mi geldi? Eğer evetse, hangi günah ve taşkınlıklarımız sebebi ile geldi?” deyip günahlarını hatırlayıp tevbe ederek kendilerini düzeltme yollarına gitmiyorlar. Belâ ve musibetlerden kurtulduklarında ve yine rahata erdiklerinde aynı eski hayatlarına dönüyorlar. Aynı haramları işlemeye, aynı taşkınlıklarda bulunmaya devam ediyorlar. Halbuki aşağıdaki ayeti belki hergün belki yılda bir iki defa okuruz:

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْاَمْوَالِ وَالْاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِؕ وَبَشِّرِ الصَّابِرٖينَۙ

“Andolsun ki sizleri biraz korku, biraz açlık, mallardan, canlardan ve meyvelerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele!”
(Bakara; 155)

Evet, Allah bizler güvende iken bazen üzerimize düşman göndererek veya çeşitli âfetlerle bizi korkutarak imtihan eder, bazen bollukta olduğumuz bir zamanda kıtlık vererek açlıkla imtihan eder, bazen de işte böyle depremlerle mallarımızdan, canlarımızdan meyvelerimizden eksiltmekle imtihan eder. Fakat âyetin sonu “Sabredenleri müjdele!” diyerek bitiyor.

Peki sabır nasıl gösterilecek? Bunu da yüce Allah yine kendisi cevaplıyor ve buyuruyor ki:

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اسْتَعٖينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلٰوةِؕ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِرٖينَ

“Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerin yanındadır.”
(Bakara; 153)

Bu âyet bize belâ ve musibet anlarında şöyle yapmamızı tavsiye ediyor; belâ ve musibetlerle karşı karşıya geldiğimizde önce sünnete uygun bir abdest alacağız, sonra güzelce iki veya dört veya daha fazla rek’at namaz kılarak günahlarımızdan af dileyeceğiz, sonra da isyan etmeden, hayrın da şerrin de Allah’tan olduğuna îman ederek sabredeceğiz ve o belâ ve musibetleri kaldırması için yine Allah’a ilticâ edeceğiz ve diyeceğiz ki:

Yâ Rabbi, eğer bu belâ ve musibetleri sana karşı işlediğimiz günahlardan, taşkınlıklarımızdan dolayı vermiş isen affını diliyoruz. Günahlarımız için tevbe ediyoruz. Yâ Rab, günahlarımızın ve isyanlarımızın farkına vardık, bu günah ve isyanlarımızla seni ne kadar gadaplandırdığımızı gördük. Allah’ım, bundan sonra aynı günahları işlememek için gayret sarfedecek ve sâlihlerden olmaya çalışacağız. Yâ Rab, bu belâyı veren sensin kaldıracak olan da sensin. Bize sabretme gücü ver ve bu belâ ve musibetlerden kurtulmamız için bize yardım et!”


İşte böyle teslimiyet gösterenleri Allah bizlere şöyle resmediyor:

اَلَّذٖينَ اِذَٓا اَصَابَتْهُمْ مُصٖيبَةٌۙ قَالُٓوا اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَؕ

Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, “Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz” derler.”
(Bakara; 156)

Peki, belâ ve musibetler geldiğinde günahlardan tevbe edip isyan etmeden sabredilirse ve yine Allah’a ilticâ edilirse ne olur? O zaman musîbetler rahmete, cezâlar da mağfirete dönüşür. Tıpkı şu âyette belirtildiği gibi:

اُو۬لٰٓئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ

“İşte rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir ve işte doğru yola ulaşmış olanlar da bunlardır.”
(Bakara; 157)

Bu âyetlerden şunu anlıyoruz ki, başımıza gelen her musibetten sonra, Allah’tan o musibetlerin kalkmasını istemeden önce evvelâ o güne kadar işlemiş olduğumuz günahlarımızdan döneceğiz, tevbe edeceğiz, sonra da Allah’tan istenilmesi gerekenleri isteyeceğiz. Bunun böyle olması gerektiğini şu âyet bize gayet açık bir şekilde beyan ediyor:

وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَاِسْرَافَنَا فٖٓي اَمْرِنَا وَثَبِّتْ اَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرٖينَ

“(Başlarına gelen sıkıntılarda) sadece şöyle söylemekle yetindiler: “Rabbimiz! Günahlarımızı ve işlerimizde var olan aşırılıklarımızı bağışla! Ayaklarımızı sabit kıl! Kâfirler topluluğuna karşı bize yardımcı ol.”
(Âl-i İmran: 147)

Unutmayalım ki, Allah bu âyetleri ile (bu belâ ve musibetleri ile) kullarına hem ceza verir hem onları îkaz eder hem de günahlarının farkına vararak tevbe etmelerini ister. Eğer onlar bu belâ ve musibetlerden alınması gereken dersleri alır Allah’a rucû ederlerse, Allah onları affeder, onlara belki daha hayırlısını verir. Nitekim Kur’an’da Eyyüb aleyhisselamın kıssası bunun için anlatılır. O, çok şiddetli hastalıklara müptela olmasına, bütün malını ve evlatlarını kaybetmesine rağmen sabretmiş, Allah’ı hamdetmeye ve O’na şükretmeye devam etmişti. Allah da bunun sonucunda onun hastalıklarına şifâ verdiği gibi bütün malını ve ehlini de bir misli ile ona iâde etmişti. Şu âyet bunu anlatmaktadır:

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِهٖ مِنْ ضُرٍّ وَاٰتَيْنَاهُ اَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَذِكْرٰى لِلْعَابِدٖينَ

“Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hâtırâ olmak üzere O’nun duâsını kabûl ettik. Kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve O’na âile efrâdını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik.”
(el-Enbiyâ, 84)

Bilelim ki, Kur’an’da anlatılan kıssalar sırf hikâye olsun diye anlatılmaz. İster Firavun ve Nemrut gibi kâfirlerin kıssaları olsun ister Eyyüb, İbrâhim ve daha nice peygamberlerin kıssaları olsun, ibret alınsın ve ders çıkarılsın, kâfirler ve tâgutlar küfür ve tuğyanlarından vazgeçsinler, mü’minler de hem onlardan hem de peygamberlerin kıssalarından dersler çıkarsınlar da küfre ve tuğyana sapmasınlar, peygamberler gibi sabretsinler ve onlar gibi Allah’a kulluğa devam etsinler.

Peki, belâ ve musibetlerden yeteri kadar dersler çıkarıp kendimizi düzeltiyor muyuz? Bu soruya maalesef olumlu bir cevap veremiyoruz. Belâ ve musibete uğratılanlardan belki birkaçı dersler çıkarıyorlardır ama insanların geneli maalesef bu durumda değildirler. Nice insan ne günahlarını ne Allah’ı hiç aklına getirmiyor da sebeplerle uğraşıyor. Yani şu olmasaydı şu olmazdı, diyorlar. Peki o sebepleri yaratan kim? Sebepleri görüp de müsebbibi görmezsek olur mu? Dikkat edilirse koca koca profesörler şurda şu kadar fay var, burda şu kadar fay kırılabilir diyorlar da Allah’ı hiç akıllarına getirmiyorlar. O fayları oluşturanın da, vakti, saati ve saniyesi geldiğinde o fayları kıranın da Allah olduğunu, Allah’ın her şeye gücünün yeteceğini ve her işinin de bir hikmete binâen olduğunu hiç görmüyorlar.

Unutmayalım, belâ musibet ânında Allah’a dua eder ondan yardım istersek ve fakat belâ ve musibetlerden kurtulduğumuzda yine eski halimize dönersek bilelim ki belâ ve musibetlerin daha şiddetlileri gelecek, daha fazla yakacak, yıkacak, öldürecek ve helak edecektir. Nitekim Gölcük depremi oldu hiç ibret almadık. O bölgedekiler depremden önceki durumlarında olduğu gibi haddi aşmaya, küfür, nifak ve şirklerinde devam etmeye, mü’minlerin günahkarları da günah işlemeye, haram helal demeyip kazanmaya ve yemeye, bir sürü fısk işleyerek eğlenmeye, kul haklarını gaspetmeye devam ediyorlar. Adapazarı depreminde öyle oldu, Düzce depreminde öyle oldu, Van depreminde öyle oldu, Elazığ depreminde de öyle oldu. Şimdi bu depremler de böyle olmasın. Alınması gereken dersleri alalım ve kendimizi düzeltelim. Küfürden, şirkten uzak duralım. Tâgutları ve tâgûtî düzenleri desteklemekten vazgeçelim. Bu dünyanın geçici olduğunu, gerçek hayatımızın öbür tarafta olacağını aklımızdan çıkarmayalım ve Allah’a hakkıyla kulluk yapalım. Şâyet böyle yapmazsak belâ ve musibetlerin daha büyükleri gelecek ve onlar belki de kazıyıcı olacak, toptan helak edecektir.

Allah bizleri basiret sahibi olanlardan, günah ve isyanlarının farkına varıp onlardan rucû edenlerden eylesin.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
CezakAllahu hayran Necâti hocam,
Gerek ferden gerek toplum olarak zaman zaman yaşadığımız sıkıntı ve musibetlerin sebebleri, bunlardan alınacak ve alınması gereken ders ve ibretler ve bu buhranlardan çıkış ve kurtuluş yollarının reçetesi olarak kitabullah'dan mevîzelerle bizleri şuurlandırma ve kendimize gelmemize ışık saçan bir çalışma olmuş. Rabb'im emeğinizi zayi etmesin, ecrinizi misliyle versin. Fi emanillah
 
Üst Ana Sayfa Alt