Nerde O Eski Bayramlar

“Elbette onların etleri ve kanları Allah'a ulaşmayacaktır. Ancak O'na sizin takvanız erecektir. …” (Hac 37)
Müslümanlar olarak her sene, bir önceki senenin bayramını arar olduk. Mâlesef ısrar ve istikrarlı bir şekilde her yeni bayrama, yeni bir ülkenin Müslümanlarının soykırımına şahid oluyoruz.
Aciz ve tepkisizce sadece sözde kalan pasif kınamalar veya üzgün serzenişlerle tavrımıza rota ve kota belirledikçe, İslam ummeti muşriklerin şamar oğlanı misali , azgın kâfirlerin aklına estiğinde stress atmak için üzerinde antrenman yapılan hedef tahtası misali katliamlarına mâruz kalacak, bu hayasızlara bir nihayet verdiremeyecektir.
Bu seneki Kurban bayramının, muşriklerce fitne imtihanına mâruz kalan coğrafyalarına Myanmar’ın Arakan eyaleti eklendi. Aslında bu sene eklenmedi, bu seneki fark etnik temizlikteki dozajın miktarının artmasıydı. Yoksa Myanmar’daki (Burma, Birmanya) katliamlar ilk 2012 yılında tebliğ cemaatinden 10 müslümanın katledilmesiyle start almıştı. O günden beri Müslümanlara çeşitli zaman aralıklarıyla üzerinde safari av seferleri düzenlenmekte, hayvanlara dâhi yapılamayacak işkence ve türevleriyle parçalanmakta, yakılmakta, doğranmakta idi.
Muslumanlar, korku filminde dahi görülemeyecek özel vahşice planlamalarla kol, bacak kanlar içinde parçalanarak, doğranarak kavurma yapıldığına tepkisizce şahid olurken; hayret ki kestiği Kurbanın et ve kanının değil de takvanın Allah’a ulaşacağını bilmekteydiler!
“Elbette onların etleri ve kanları Allah'a ulaşmayacaktır. Ancak O'na sizin takvanız erecektir. …” (Hac 37)
“Bir çirkinlik / kötülük gördüğünüzde gücünüz yetiyorsa elinizle, yetmiyorsa dilinizle düzeltin, ona da yetmiyorsa içinizden –o eyleme- buğz edin. Buğz etmek imanın en zayıf mertebesidir." (Muslim, İman 78; Ebu Davud, Salat, 232)
Bizler artık o hale geldik ki, bir Müslüman eğer bir kötülüğe kalben buğz ediyorsa, en takvalımız, en hassas davrananımız kabul eder olduk. Eğer bir Müslüman, kötülüğe olması gereken en evlâ tavır olan elle mudâhale yolunu seçmişse, azgın şiiler ve kâfir muşrik talan orduları bakış ve ağzıyla o imani tavrı, ve mucahidini kınayanların kınamasından ve çeşitli dünyevi endişelerden ötürü terörist ilan edilir oldu.
Hal böyle iken muslumanlar hala bölük pörçük kamplara ayrılmakta, kâfirlerin telkin ve yönlendirmeleriyle üzerimize haram olan kavmiyet ve bölgesel karantinalara ayrılmakta, en tevhidi şuura sahib olanlarımız ise kendi cemaatimizden olmayan diğer musluman cemaatlere karşı soğuk ve itici tavırlarla muamele etmekteyiz.
Daha aynı bölgelerdeki cemaatler dahi, en rahat durumdayken birbirlerinin programlarına katılamıyor, buluşamıyorken; hangi sıkıntılı ortamda, hangi felaketler karşısında bizleri tek yumruk yapacak, bir binanın tuğlaları gibi kenetleyecek, bir dava uğruna fikri ve fiili eylem fedakarlığına nasıl girişebileceğizdir?
Müslümanlar olarak üzerimizdeki bu ölü toprağını silkeleyib harekete geçemediğimiz sürece, ummetin arz üzerinde Arakan’ları bitmeyecek; dünkü Hama, Halebçe, Srebrenista, Gazze, Grozni, Felluce’ye bugün Kahire, Haleb, Telafer, Rakka, San’a olduğu gibi, yarın da belki Riyad, İstanbul Müslümanları doğranırken köy derneğimizden değil diye duygularımızı bağışlamışcasına film izlemeye devam edeceğiz.
Müslümanlar, dejenere ve deforme olmuş akidevi anlayışlarını ıslah etmedikleri müddetçe, mâlesef ummetin vahdetine ve dolayısıyla Hilafete giden süreci Mehdi (a.s.)’ın hurucuna kadar katliamlar yaşanarak sürecek, bayramlarımız gerçek manâda bayram olmadığından tatil olan buruk kutlama günleri olarak geçmeye devam edecektir.
Rabb’im (c.c.), en kısa zamanda ummetimize Kur’an ve sünneti rıdası doğrultusunda anlayıb hareket eden bir şuura vâkıf yapıya sahib olmayı nasib eylesin.












