Esselamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü,
Nusret Cephesi’nin, BM Ateşkes Gözlem Misyonu (UNDOF) askerlerini herhangi bir şarta bağlı tutmadan salıvermesi olumlu bir gelişme.. Olması gereken de zaten buydu.. Bu nazardan bakıldığında, sebepten ziyade sonuç kısmı dikkate alınırsa esirlerin salıverilmesi doğru bir harekettir..
Nusret Cephesi’nin önceki beyanatlarında, esir aldığı Fiji’li askerleri şeriata göre yargılayacağını beyan etmişti.. BM Barış Gücü askerlerinin Golan’da konuşlandırılması Suriye ve İsrail arasındaki ikili ateşkes anlaşmasının bir neticesiydi.. Aynı zamanda UNDOF,Golan’da 40 yıldır ateşkes anlaşmasının devamı için devriye görevini yerine getiriyordu.. UNDOF’un buradaki görevinin, “Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah'a tevekkül et. Çünkü o hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir” [Enfal:61] ayetinin kapsamında değerlendirilmesinin sıhhatli olacağı fikrindeyim.. UNDOF askerlerinin burada konuşlandırılması müslüman ve müslüman olmayan iki taraf arasındaki bir anlaşmanın ürünüydü ve buna sonradan gelen diğer İslami grupların da riayet etmesi gerekirdi.. Çünkü Allah c.c.’nin “Ey iman edenler! Akitlerinizi yerine getirin...” [Maide:1] emri sözleşmelere riayet edilmesini gerektirmektedir.. Bu bağlamdan bakıldığında, herşeyden önce Nusra’nın bu askerleri esir almasının bir hata olarak değerlendirilmeli.. Zaten sonuç olarak bakıldığında da, bu bilfiil hareket Nusra için herhangi yegane bir netice doğurmamıştır..
Öte yandan alınan esirlere şeriata göre muamele yapılacağı beyan edilmişti.. Fakat bu askerler şer’i açıdan herhangi bir suç işlemediklerinden dolayı şeriat şartları uygulanamaz.. Çünkü, Allah c.c. “Ancak Allah'a ortak koşanlardan, kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz, sonra da antlaşmalarında size karşı hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinize hiç kimseye yardım etmemiş olanlar, bu hükmün dışındadır. Onların antlaşmalarını, süreleri bitinceye kadar tamamlayın. Şüphesiz Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları sever.” [Tevbe:4] buyurmaktadır.. Bu çerçeveden bakıldığında, esir tutulan askerlerin BM’nin Suriye’deki iç savaşın durdurulmasında başarısız olduğundan dolayı bir misillime olduğu beyanatı da kanaatimizce yanlıştır..
Nusra’nın liderlik kadrosunun önce şer’i kurallara göre esirlerin yargılanacağını duyurması, BM’den isteklerde bulunması, ve 40 yıl önce imzalanan bir anlaşmayı bozmaya yeltenmesi türündeki çelişkili beyanatları da, liderlik kadrosunun uluslararası ve diplomasi kural, yükümlülük ve işlevlerin konusunda da yeterince bilgi ve tecrübeye sahip olmadıdıklarını göstermektedir.. Netice olarak değerlendirildiğinde, bu zaaflar Nusra’nın aleyhine oluşan bir tutumun sebebiyet vermiştir.. Bu gerekli miydi?
Allah c.c. bizleri ve tüm mücahidleri O’nun yolundan giden ve sıratı müstakimden ayrılmayanlardan eylesin..